Arama

123

Güncelleme: 19 Mayıs 2012 Gösterim: 5.650 Cevap: 1
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
19 Mayıs 2012       Mesaj #1
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Grup 123
6cd1edd7d8472a373e6b145dddd2e373c4b9fbbc3a4af6dfc1d1fcfe61b8cbdd

Sponsorlu Bağlantılar
Dört gençten oluşan 123 Grubu, dördüncü albümleri öncesinde modaya el attı. Grubun müziği ve şarkıları bir ayakkabı koleksiyonuna ilham verdi. Grup üyeleri tasarımlar için objektif karşısına da geçti.

Marka ve grubun işbirliğinin mimarı Elle Ayakkabı Tasarım Yöneticisi Suna Akar. 123 grubunu ilk defa Facebook’ta kliplerini izleyerek keşfetti. Türkiye’de izlediği en güzel videolardan ve dinlediği en iyi şarkılardan biri olduğunu düşündü. Grubun kendine has tarzı ve yaratıcılığından etkilendi. Sonra onları takibe aldı. Babylon, İKSV Salon ve Nublu’daki performanslarını takip etti. Suna Akar müzikle, kendi işi olan ayakkabılar arasında bir bağ kurduğunu söylüyor: “30 yıllık bir marka olmamıza rağmen, klasikleşmeyi seçmek yerine yenilik peşinde koşuyoruz. Dünya trendlerini takip etsek bile, modellerimizde hayal gücümüzün ve yaşam tarzımızın izleri ağır basıyor. 123 de aynı hissiyatla müzik yapan bir grup. Şarkılarından kliplerine, albüm kapaklarından konserlerine kadar zorlama olmayan bir estetik kaygıları var. Ortak kaygılar ve estetik anlayışımızın bizi bu projede bir araya getirdi ve ortaya hem giyimli hem de çok cool bir koleksiyon çıktı.”

GRUP İÇİN 20 MODELLİ KOLEKSİYON
Toplam 20 modellik bir koleksiyon tasarlandı. Oxford ayakkabılar, postallar, çok renkli topuklu ayakkabılar, yün çizmeler, spor ayakkabılar ve çantalar var. Bu işbirliğinin uzun soluklu olması ve grubun albümleriyle örtüşen ürünler çıkarılması planlanıyor. Bu yüzden de koleksiyona ‘123 by ELLE’ adı verildi. Oluşum aşamasında malzeme, hem grubun müziği hem de elemanları oldu. Suna Akar tasarımlarda grup üyelerinin yaşam tarzından ve stilinden ilham aldıklarını söylüyor:
“Karşımızda dört gencecik, tamamen kendi gibi olan insan vardı. Bu durum, genellikle herkesin birbirini taklit ettiği bir ülkede, şahane bir ilham kaynağı oldu. Tek tek grup elemanlarını yansıtan modeller hayal etmeye başladık. Dilara için onun doğal güzelliğinden rol çalmayacak düz çizmeler ve giymekten çok hoşlandığı renkli bağcıklı postallar tasarladık. Aksel Albümü’nün çizimlerindeki kaşkol ilham kaynağı oldu ve kalın yünlerden bot, çizme ve çantalar yaptık. Berke, Feryin ve Burak için sahnede rahatlıkla kullanabilecekleri postal ve spor ayakkabılar tasarladık. Bu koleksiyonu da en iyi grubun üyeleri anlatabilir diye düşündük. Model olarak gerçekten çok başarılılar. Önümüzde bir klip çekimi ve konserli bir koleksiyon lansmanı var. Hatta yaz sezonu için de bir koleksiyon hayal etmeye başladık bile.”
123
İSMİ NASIL DOĞDU
Grup ilk kurulduğunda sadece 123 BPM’de (tempo) çaldığımız, yarı elektonik yarı akustik bir müzik yapıyorduk. Durmaksızın aynı tempoda çeşitlemeler çalıyorduk. Hepsi 123 metronomdaydı. Tabii o dönem üç kişi olmamızın da etkisi var isimde. Sonraları 123 ismiyle ilgili en sevdiğimiz şey; onu her yerde görebilmek. Bir apartman numarası ya da posta kutusunda 1, 2, 3 sayılarını görmek çok eğlenceli.

YENİ ALBÜMÜ İLK ‘ELLE’ DİNLEDİ
123 grubu davul ve vokalde Berke Can Özcan, orgda Burak Irmak, bas ve gitarda Feryin Kaya’dan oluşuyordu. Sonra aralarına vokal olarak Dilara Sakpınar katıldı. Şimdiye kadar üç albüm yayınladılar. Kitaplı bir üçleme tasarladılar, bu üçlemeden Aksel ve Arve yayınlandı. Dördüncü albümleri ‘Lara’nın son dokunuşlarını yapıyorlar. Albüm Norveç’te miksleniyor. Birçok festivalde sahne alan grup üyeleri kendilerini dört kişilik bir aile olarak tanımlıyor. Şarkılarında soğuk buz denizlerinin de sıcak suların da popun da cazın da hatta metalin de izleri olduğunu söylüyorlar. Elle markasıyla birlikteliklerini de şöyle anlatıyorlar: “Onlara yeni albümümüzü dinlettik. Bu albümü ilk duyan onlardı. Albümdeki bir şarkı (So Much to Say) bu kampanya için çok uygundu. Yazın bitişi, sonbaharın kapıyı çalışı, yağmurun kokusu, ormanın kokusu, herkesin söyleyecek çok şeyinin olması, güneşin yeniden açacağı bilinci, hepsi hikayenin bir parçasıydı. Mankenlik de eğlenceliydi, çünkü bizi kendi halimize bırakmaktan çekinmeyen bir ekiple çalıştık, beraber güldük. İçimizdeki tek kadın olması yüzünden en uygun isim Dilara’ydı elbette fakat Burak da kendisinden hiç beklemediğimiz bir performans çıkardı, objektiflere bakmayı bilen biriymiş meğer.”

kaynak> hurriyet
Biyografi Konusu: 123 nereli hayatı kimdir.
🌘 🚀
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
19 Mayıs 2012       Mesaj #2
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
313257 10150293833057115 8955692114 8046932 1239489239 n

123, daha önce Tamburada ve DadadaDan adlı gruplarda çalmış üç genç arkadaşın oluşturduğu bir grup.
Sponsorlu Bağlantılar

Berke Can Özcan: Davul, Glockenspiel, Vokal Burak Irmak: Rhodes, Org Feryin Kaya: Bas, Akustik Gitar, Lido Org.

123’ün hikayesi nasıl başladı?

İlk önce Tamburada adlı yedi kişilik bir grubumuz vardı. Daha sonra yolumuza dört kişiden oluşan DandadaDan grubuyla devam ettik. 123 ise üç kişiden oluşan bir grup ve üçümüz geçmişteki grupların hepsinde beraber çalıyorduk. Tamburada ile 2004 yılında Norveç’e gidip bir albüm kaydettik ve bunu yayınladık. DandadaDan ile ise “Sen Bana Birini Android” adında rock tarzı diyebileceğimiz, biraz daha sert bir albüm yapmıştık. Şimdi 123 olarak yaptığımız yeni albüm, geçmişte yaptığımız tarzlardan tamamıyla farklı ve yılbaşına doğru kendi plak şirketimizden çıkacak.

Bütün işiniz müzik mi yoksa başka işlerle de uğraşıyor musunuz?

Berke: Aslında işimiz müzik. Sadece ben mümkün oldukça ailemin işine de yardımcı oluyorum ama odaklandığım konu hep müzik. Ben ve Feryal 1982 doğumluyuz, Burak ise 1981 doğumlu. Burak, her ne kadar grubumuzda org ve rhodes çalıyor olsa da aslında Mimar Sinan Üniversitesi Klarnet Bölümü’nde eğitim görüyor. Feryal bu sene işletme bölümünü bitirdi, ben ise Bilgi Üniversitesi’nde müzik okuyorum. Genç bir grup olmamıza rağmen, uzun süredir beraber çalan bir ekibiz, sonuçta baktığımız zaman ortada üç grup ve oluşturulan üç albüm var.

Akbank Caz Festivali’nde nasıl sahne fırsatı yakaladınız?

Festival ile hep bir ilişkimiz olmuştu çünkü Tamburada ve DandadaDan iki senedir Akbank Caz Festivali’nde çalmıştı. Onlar ilk çaldığımız günden beri yaptığımız işlerle ilgileniyorlar ve sürekli iletişim halindeyiz.

İlk anda buluşmanız nasıl gerçekleşti, bu tarz önemli sahne imkanları nasıl çıkıyor grupların karşısına?

Tamburada ile Norveç’te yaptığımız albümün hemen sonrasında, Akbank Caz Festivali’nin basın açıklaması esnasında çaldık. 17 Ekim’de katılacağımız festivalden önce de yaptığımız işlerin dosyasını gönderdik, onlar da yaptığımız işe değer verdikleri için bize sahneye çıkma imkanı sundular.

Festivalde kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

Festivalin kendisi çok çeşitli ve biz de başka bir yerini dolduruyoruz. Yaptığımız müziği hüzünlü, sakin, melodik ve huzurlu olarak adlandırabiliriz. Yeni şarkıları yazışımız huzurlu olmak istediğimiz bir döneme geldi ve bu şekilde onları oluşturduk. Bu projenin ilk konseri Babylon’da düzenlendi ve ikincisi Akbank Caz Festivali’nde gerçekleşecek. Feryan: Biz kendimizi belirli bir tarza ait hissetmiyoruz, bizim kaygımız baştan sonra bir kompozisyon kurmak. 50’leri ve 60’ları devam ettirmek bize pek doğru gelmiyor çünkü bizim cazdan anladığımız yeni şeyler deniyor olmak. Cazın temelinde klasikçilere alınmış bir tavır söz konusu ve ben bu bağlamda kendi yaptığımızı daha çok caz olarak düşünüyorum.

Sizinle ilgili okuduğumuz bilgilerde, geçmişte ürettiğiniz duygu yüklü ve ritmik şarkılardan sonra, şimdilerde akustik ve melodik şarkılara yöneldiğinizi okuyoruz. Zaman içerisinde müziğinizin değişimini nasıl anlatıyorsunuz?

Üçümüz sahip olduğumuz elektronik müzik altyapısı ile çok uzun looplar çaldığımız bir müzik üretiyorduk. Bu 2004 ve 2005 senelerinde yaptığımız müziği açıklıyor. Ancak o zamandan bugüne hep farklı tarzlar denedik ve müziğimiz çok değişti. Bu sene yeni bir albüm yapmaya başladık ve karşımıza çok akustik bir çalışma çıktı. İçinde kontrbas, orglu olan bambaşka bir şey yaparken bulduk kendimizi. Kışın çıkartacağımız albüm bu tarzın hakim olduğu 14 şarkıdan oluşuyor.

Albümden biraz bahseder misiniz?

Adına henüz karar vermedik ancak albüm kalın bir illüstrasyon kitabıyla beraber gelecek, kitapta şöyle bir hikaye anlatılıyor: Bir çocuk ormanda bir baykuş buluyor ve onunla yolculuğa çıkıyor, bütün şarkılar da bununla alakalı. Burada hikayeyi anlatan şey sözlerden çok illustrasyonlar olacak. Biraz daha soyut; bakan ve dinleyenin kendisinin çıkarım yapması gereken bir çalışma gerçekleştirdik.
Bu albümü kaydetmek için İzlanda’daki bir yapımcı ile çalışacaktık, kendisi müziğimizi çok beğenmişti ancak maddi problemlerden ve başka kişisel sebeplerden dolayı İzlanda’ya gidemedik. Ancak oluşturduğumuz dinginliği ve konsantrasyonu başka şekilde kullanmaya karar verdik. Bunun için Bulgaristan sınırında bir köy bulduk ve bir dağ evinde, ineklerin sokaklarda yürüdüğü bir sakinlik içinde 2,5 haftada yeni albümümüzü kaydettik.

Siz karşılaştığınız problemleri bir şekilde aşan ve aşmaya çalışan bir ekipsiniz, bu yolda ilerlemek isteyen müzisyen arkadaşlara hangi tecrübelerinizi aktarabilirsiniz, özellikle maddi konularda olan sıkıntıları aşmak için bir yolunuz var mı?

Biz de maddi problemleri henüz aşabilmiş değiliz, ne yazık ki bu, ülkemizdeki çoğu müzisyenin ortak problemi. Yıllar içerisinde elimize ne kadar para geçtiyse hep bu işe yatırdık. Zorluklar yaşadığımız dönemde de farklı yollar aradık. Mesela İzlanda’ya gitmek yerine Yalıköy’e gidip, kaydımızı orada gerçekleştirdik. Bir de ümidi kaybetmemek gerekiyor çünkü görüp duyuyoruz ki, Eczacıbaşı gibi bazı büyük şirketler albümlere sponsor oluyor. Bizce önemli olan tek bir motivasyon var o da genç müzisyenlerin bağımsızca, kendi canlarının istedikleri şeyleri yapabileceklerine dair gücü içlerinde hissetmeleri. Belki İzlanda’ya gidemedik ama döndük baktık, aradığımız huzuru başka bir yerde bulduk ve istediğimiz müziği eninde sonunda yaptık. Tek bir yol yok, grupların bağımsızca, istedikleri gibi çalıyor olmaları sahip oldukları en büyük lüks ve sadece buna ihtiyaçları var. Yapılan müzik güzel ve içten olduktan sonra kötü kayıt donanımı bile hiç problem değil. Biz zaman içerisinde sadece yapmak istediğimiz müzik için uğraştık; biraz zaman geçti ama güzel oldu.

Akbank yetkililerine festivalde genç müzisyenlere sahne imkanı verilmesini durumunu sorduğumuz zaman, genç gruplara şans vermekten mutluluk duyacaklarını ancak tecrübeli grupları tercih edeceklerini söylemişlerdi. Peki, böyle bir festivalde çalacak kadar tecrübeyi genç bir grup nasıl kazanabilir?

Akbank Caz Festivali özel bir sahne ve herkese şans veremiyorlar, onların da bir seçki yapması lazım ve bunu anlayabiliyoruz. Bu sorunun cevabı aslında biraz önce bahsettiğimiz vizyonda saklı: Grupların sadece kendileri olmaları ve yaptıkları müziğe inanmaları gerekiyor. DandadaDan hiç prova yapmayan, sahnede buluşup çalan ve çok küçük bir mekanda sahneye çıkan bir gruptu. Ancak yapılan müzik çoğunlukla doğaçlamaydı ve sonuna kadar deniyorduk. Bir zaman sonra, yaptığımız müzik kulaktan kulağa yayıldı ve insanlar mekana sığmayıp, dışarıdan bizi dinlemeye başladılar. Bu şekilde daha farklı ve daha büyük yerlerde sahne imkanı bulduk. Bu tecrübelerimizi bir tavsiye haline getirmek için şöyle diyebiliriz, mekana, ekipmana bakmadan sürekli çıkıp çalmak gerekiyor. Biz birbirimizle çok çaldık ve sahip olduğumuz en büyük değer, kendimize ait prova yapabilecek bir yerimiz olmasıydı çünkü istediğimiz zaman istediğimiz şekilde çalabiliyorduk. Ayrıca, Avrupa’da katılıp tecrübe kazandığımız festivaller oldu. Mesela Berlin Caz Festivali’nde Tamburada olarak çaldık. DandadaDan ile Münih’te Bridges Turkey adlı bir festivalde bulunduk. Benzer şekilde Belçika’da 090 adlı bir Türk festivalinde çaldık. Genel olarak baktığımız zaman Türk müziğini Avrupa’da duyurmaya çalışan festivallere katıldık. Akbank Caz Festivali’nden sonra 18 Ekim’de Contemporary İstanbul çerçevesinde bir konser vereceğiz. Kasım ve Aralık ayı içinde görüşmelerimiz var ancak daha kesinleşen bir durum yok. 123’e bize zaman ayırdığı için çok teşekkür ederiz. Umarız onların başarıları daha birçok genç müzisyene örnek olur.

genccazcilar.org/grup123
🌘 🚀