Arama

Ankara Savaşı

Güncelleme: 11 Ocak 2017 Gösterim: 19.964 Cevap: 6
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
2 Ocak 2006       Mesaj #1
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Ankara Savaşı

Ad:  ankara savaşı.jpg
Gösterim: 2529
Boyut:  80.1 KB

Osmanlı Padişahı I. Bayezid (Yıldırım) ile Timur arasında, Ankara’ nın Çubuk Ovasında yapılan savaş (28 Temmuz 1402). Geç ortaçağ tarihinin en kanlı meydan savaşlarından biri olan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan Ankara Savaşı, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına ve Fetret Devri (1402-13) olarak bilinen bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açtı.
Sponsorlu Bağlantılar

Osman Gazi ve Orhan Gazi ile I. Murad’ın inşa ettikleri devlet, daha çok Balkanlar’da genişlediği gibi, henüz gevşek vasallık bağlarına dayanıyordu. Bu dönemde Osmanlılar özellikle Anadolu’da hızlı ve kesin ilhaklara girişmemişlerdi; aradaki çatışmalara karşın, Türk-İslam beylikleriyle daha yumuşak bir ilişkiyi gözetiyorlardı. I. Bayezid ise, İstanbul kuşatmasını sürdürürken, bir yandan da Anadolu birliğini sağlamak amacıyla çeşitli savaşlara girişti. Karamanlılara karşı kazanılan Akçay zaferiyle (1398) Konya, Niğde, Karaman ve Develi Osmanlların eline geçti; Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin’in öldürülmesiyle Sivas, Tokat, Kayseri ve Aksaray Osmanlı egemenliğine girdi (1399). Aynı yıl Memlûk sultanı Berkuk’un ölümünden ve yerine çocuk yaştaki Nasıreddin Ferec’in geçmesinden yararlanan I. Bayezid, Malatya’yı Memlûklerden aldı. Dulkadıroğullarının elinde bulunan Kâhta, Divriği, Behisni (Besni) ve Darende kaleleri de Osmanlılara geçti. Ösmanlı sınırları böylece doğuda Orta Fırat’a dayanmış oluyordu. Bütün bu fetihler sırasında Bayezid, yenilgiye uğrayan yerel hanedanları bütünüyle tasfiyeye yönelerek, sıkı bir merkezî yapı kurmaya girişti. Bu amaçla Balkanlar’ın Hıristiyan prensliklerine ve aristokrasisine yaslanması ise, Türk beylerinin ve İslam ulemasının kendisine duyduğu tepkiyi artırıcı bir rol oynadı.

Öte yandan, Türkistan ve İran’da güçlü bir devlet kuran Timur, kendini İlhanlIların vârisi sayarak Anadolu, üzerinde hak ileri sürmekteydi. Bayezid döneminin genişlemesi, Osmanlıları erken bir aşamada Ön Asya’ya dayandırdı ve Timur’un dikkatini çekti. Timur’un saldırılarıyla topraklarını yitiren Celayir sultanı Ahmed ile Karakoyunlu Kara Yusuf OsmanlIlara sığınınca, Bayezid ile Timur arasında mektuplaşma başladı. Bayezid, Timur’un, Kara Yusuf ile Sultan Ahmed’in geri verilmesi yolundaki isteğini kabul etmedi. Osmanlılara gözdağı vermek isteyen Timur, Bayezid tarafından toprakları ellerinden alman ve Timur’un yarı kabilesel devletinde kendilerine daha yakın bir sosyal düzen bulan Anadolu beylerinin de kışkırtmasıyla Sivas, Halep ve Şam’ı ele geçirdi (1400). Timur’un Bağdat’a yönelmesi üzerine Bayezid, Temmuz 1401’de doğuya ilerleyerek Timur’a bağlı Mutahharten’in egemenliğindeki Erzincan ve Kemah’ı istila etti. Bu gelişme iki hükümdarın arasını iyice açtı. Bayezid’e bir elçi gönderen Timur, Kemah’ın Mutahhar ten’e, Anadolu beyliklerinden alınan yerlerin de sahiplerine geri verilmesini, Kara Yusuf’un teslim edilmesini ve Osmanlıların kendisine bağlanmasını istedi. Bayezid’in Timur’un yerine getirilmesi zaten olanaksız bu isteklerinin hiçbirini kabul etmemesi savaşın gerekçesi oldu.

Sonraki gelişmelerde, hem Balkanlar, hem Anadolu’da yayılmış bulunan Osmanlıların her iki cephe arasında gelip gitmek açısından zorlanmaları önemli bir rol oynadı. Harekât inisiyatifini ele alan Timur, 1402 başlarında Gürcistan’da yeniden büyük bir ordu topladı; Erzincan, Kemah ve Sivas üzerinden Ankara’ya gelerek kenti kuşattı. Ama Bayezid’in Tokat üzerinden Ankara’ya doğru yaklaştığını haber alınca, kuşatmayı kaldırarak Çubuk Ovasına çekildi. Fillerle desteklenen ordusu Bayezid’inkinden daha kalabalık ve askeri malzeme bakımından daha güçlüydü. On dört saat süren savaşın başlarında üstün görülen Osmanlı ordusu Karatatarlarla eski Anadolu beyliklerine bağlı askerlerin Timur’un saflarına katılmasıyla güç durumda kaldı. Bir tek Sırp müttefikleri Bayezid’i sonuna değin terk etmediler. Savaş, Timur’un lehine döndüğü sırada, I. Bayezid’in oğullarından Süleyman Çelebi, Mehmed Çelebi ve Sadrazam Çandarlı Ali Paşa kuşatmayı yararak kaçmayı başardılar. Üç yüz kişi kalıncaya kadar çarpışan Bayezid ise sonunda tutsak düştü.

Osmanlıların Ankara Savaşı yenilgisi, Osmanlı Devleti’nin parçalanarak Anadolu’da I. Murad dönemindeki sınırlarına çekilmesine, devletin imparatorluk aşamasına geçmesinin 50 yıl kadar gecikmesine, Anadolu beyliklerinin yeniden kurulmasına ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak bilinen yaklaşık 11 yıllık bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açtı. Doğuya doğru erken yayılmanın ve iki cephe arasında sıkışmanın acı sonuçları ile, kuruluş döneminin etkili Türk soyluluğunu bir kez daha yabancılaştırmama gereği, I. Mehmed ve II. Murad dönemi siyasetine damgasını vurdu. Ayrıca bak. Osmanlı Devleti.

BAKINIZ

> Timurhan

> Osmanlı Padişahları - Sultan Yıldırım Bayezid

> Fetret Devri



Kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 11 Ocak 2017 01:36
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Ankara Savaşı

Ad:  MİNYATÜR.jpg
Gösterim: 1522
Boyut:  128.1 KB

Ankara Savaşı, Osmanlı sultanı Yıldırım Beyazıt ile Timur Han'nın 1402 yılında Ankara'da yaptıkları savaştır.
Sponsorlu Bağlantılar

Yıldırım Bayezit Han; Niğbolu zaferiyle Rumeli'de Osmanlı egemenliğini sağladıktan sonra, Anadolu'da birliği sağlamak için harekete geçti. Bu niyetle Aydın, Menteşe, Karaman ve İsfendiyaroğulları beyliklerine son verdi. Ancak bu beyliklerin başındaki beyler, Asya'da kuvvetli bir devlet kurup, batıya yönelen Timur Han'a sığındılar.
Aynı şekilde Timur Han'nın hükümdarlığına son verdiği Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf ile Tebriz hükümdarı Ahmed Bey de Yıldırım Bayezid'e sığınmış, Erzincan beyi Mütahharten de akrabalarını Yıldırım Bayezid'e göndererek yardım istemiştir.

Timur Han'a sığınan Anadolu beyleri, Osmanlı sultanı hakkında; Timur Han'nın işgalinden kaçan beylerde Yıldırım Bayezid'e Timur'la ilgili olmadık şeyler söyleyip kötüleyerek, her iki müslüman Türk hükümdarının arasını açtılar, iki taraf da karşılıklı kendilerine sığınanları kayırdılar. Timur Han, Yıldırım Bayezid'e mektup göndererek kendisine sığınanların geri verilmesini. Bu mektuplarda her iki hükümdarın birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri bilim adamları döğrulamamaktadır. Bu gün bilinen hakaret dolu mektupların sahte olduğu bilinmektedir. Yıldırım Bayezıd, Timur Han'nın isteğını kabul etmeyince savaş kaçınılmaz oldu.
Timur Han, kuvvetli bir ordu ile, Anadolu içlerine doğru harekete geçti.

Bunu haber alan Yıldırım Bayezid de, İstanbul kuşatmasını kaldırarak, kuvvetlerini Bursa'da toplamaya başladı. Bursa'dan hareket eden Osmanlı ordusu, iki koldan yürüyerek Ankara önüne geldi. Bu sırada Timur Han Sıvas'ı ele geçirmişdi.timur bir çok Anadolu Şehrini yakıp, yağmalamıştır. Onun, Sivas'da olduğunu haber alan Yıldırım Bayezid, ağirlıklarının bir kısmını Ankara'da bırakarak Akdağmadeni ve Kadışehri dağlık mıntıkaşında mevzi almak istedi, iki ordunun öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat bölgelerinde karşılaştılarsa da, Osmanlı Sultanı Sivas ile Tokat arasındaki geçitleri tuttuğundan, burada karşılaşma yapmayı kendisi için tehlikeli gören Timur Han Kayseri'ye doğru yürüdü. Timur Han, Bayezid'i kendisine doğru çekmek istediyse de durumu anlayan Yıldırım Bayezid bu oyuna gelmedi ve yapacağı saldırının zamanını bekledi.

Timur Han. Kırşehir üzerinden hızla Ankara önlerine gelerek kaleyi kuşattı. Kale koruyucusu Yakup Bey, kaleyi ölümüne korudu. Timur Han. Osmanlı ordusunun geleceğini düşündüğü yolu güvenceye aldı Osmanlı ordusu ise önün hıç beklemediği taraftan ve düşündüğünden çok erken Ankara önlerine geldi.

Osmanlı ordusunun merkezinde sultan Yıldırım Bayezid bulunuyordu. Yanında sadrazam Çandarlızade Ali Paşa, Şehzade İsa, Mustafa ve Musa Çelebiler yer alıyordu. Sağında bulunan Anadolu birliklerini Vezir Timurtaş Pasa, solunda yer alan Rumeli birliklerini Şehzade Şüleyman Şah yönetiyordu, yedek birliklerin başında da Şehzade Mehmed Çelebi bulunuyordu. Sol cepenin yedek birliklerini, Sırbistan Despotu ve Sultan'nin Kayınbirade'i Stefan Lazreviç'in yönetiminde yirmi bine yakın zırhlı sırp askeri meydana getiriyordu. Merkez Yedeğinde Karakoyunlular, sağ çepenin yedeğinde Karatatarlar denilen Türkleşmiş Moğollar (Savaşı Timur'un kazanmasındaki nedenlerden biri de Timur'un Tatar kökenli olup Moğol Devletinin Generalı olmasıdır. Böylece savaşın ilerleyen zamanlarında Timur bu Tatar birliğını kendi yanına çekecektir.) yer alıyordu. Ayrıca Şüleyman Şah'ın kumandaşında akıncı birlikleri de vardır. Osmanlı askerinin sayısı yetmiş binden fazladır.

Timur Han, ordusunun merkezinde yer almıştı. Törünü Muhammed Mirza, zırhlı ve atlı olan Maverahünnehir askeri ile yedekte idi. Diğer torunları Pır Muhammed ve İskender Mirza, Muhammed Mirza'nın yanında yer alıyorlardı. Sağ cepeye üçüncü oğlü Miranşah, sol çepeye ise dördüncü oğlu Sahruh Mirza kumanda ediyordu. Zırhlı otuz iki fil, ordunun önünde dizilmiştir. İkiye ayrılmış olan merkez kuvvetlerin sağ tarafına Timur Han'nın ikinci oğlu Ömer Şeyh Mirza, sol tarafına ise Emir Celal İslam yönetiyordu. Akkoyunlu sultanı Osman Bey ile Emir Cihan Şah'ın tümenleri sağ çepenin önünde yeralmıştı. Mütahharten Bey Karamanoğlü, Aydınoğlu, Menteşeoğlü, Germiyanoğlü, Saruhanoğlu ve Candaroğlü, sağ cepede bulumaktaydı. Çağatay sultana Mahmud Han, Timur'un yanında idi.

Muharebe günü sabah namazından sonra Yıldırım Bayezid, askerlerine kısa ve özlü bir konuşma yaptı. Fakat karşı taraf da Müslüman ve Türk olduğu için; askerin, Hıristiyan ordularına karşı gösterdiği başarıyı gösteremiyeceği ortada idi.

İki ordu, Ankara'nın kuzey doğusundaki Çubuk ovasında 28 Temmuz 1402 tarihinde karşılaştı. Burada, o devrin en büyük kumandanlarından ikisi arasında tarihin en büyük savaşlarından birisi oldu. Fil görmemiş Osmanlı atları ürktü. Osmanlı ordusundaki Kara tatarların aniden Timur tarafına geçip, Rumeli sipahilerinin arkasından ok atmaya başlamaları, Osmanlının saldırı gücünü kırdı. Bu sırada Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhanlı sipahileri karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce, Timur Han'in tarafına geçtiler. Yıldırım Bayezid'in yanında az bir asker kaldı. Osmanlı ordusunun bir kısmı geri çekildı. Kara Timurtaş ve Firuz Paşalar, birlikleri tamamen bozuluncaya kadar dayandılar. Yıldırım Bayezid gün batarken üç bin kişi ile Çataltepe'de çenge devam ediyordu. Burada süren üç saatlık vuruşmadan sonra yenilgiyi anlayınca etrafındaki askerleri yararak kurtulmak istedi. Yıldırım Bayezid'in atı yaralanınca öğlu ile beraber Çağatay hani sultan Mahmüd Han'in kumanda ettiği birlik tarafından esir alındı.

Timur Han kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı padişahına yaraşır şekilde, izzet ve ikramda bulundu. Timur'un, Yıldırım Bayezid'e iyi davranmadığıda bazı kaynaklarda geçer. Ancak tutsaklığın acısını çekemeyen Yıldırım Bayezid Han, kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefat etti.(Bazı kaynaklara göre Timur Yıldırım'ın gözde hatunu ile evlenmiştir, bazı kaynaklara göre de Yıldırım kafes içerisinde Anadoluda gezdirilmiştir. Yıldırımın yüzüğü içerisinde ki zehiri içerek intihar ettiği de söylentiler arasındadır.)

Ankara savaşı ortaçağın en büyük meydan savaşıdır. İki yüz binden fazla Türk askeri birbiri ile savaşmiştir. Anadolu topraklarında iki Altay Kökenli ve Müslüman devlet araşında yapılmış olan büyük meydan savaşlarındandır. Ankara şavasının önemli sonuçları araşında; Anadolu Türk Birliği'nin parçalanması, Bizans ve istanbul fethinin elli yıl daha uzaması ve Osmanlı Devleti'nin gelişmesinin en azından yarım yüzyıl daha fazla gecikmesi sayılabilir.

Timur Han, Ankara savaşında kırk bine yakın zarar vermiştir. Oysaki o bu savaşa kadar altı binden fazla kayıp vermemiştir. Buna Osmanlı ordusundaki sevk ve idarenin kusursuzluğu sebeb ölmüştür. Bazı tarihçiler, Yıldırım Bayezid ile savaşdığı için Timur Han'ı haksız olarak kötülemekte, cenk sahasında olanları, zulüm ve ortalığı kana boyamak şeklinde bildirmektedir. Oysaki bunun iki devlet arasında bir egemenlik ve savaşı olduğu unutulmamalı, bu savaş tarafsız ele alınıp değerlendirilmelidir.

Kaynak: Genel Türk Tarihi / dallog.com

Son düzenleyen Baturalp; 11 Ocak 2017 01:42 Sebep: Sayfa düzeni ,moderatör ekleri ve foruma uygun resim eki.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
27 Ocak 2009       Mesaj #3
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Timur ve Yıldırım Bayezıd'ın Mektupları


I. Mektup ve Cevabında


Timur;Yıldırım Bayezid’e yazdığı birinci mektubunda özetle; “...Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini, ya da ülke sınırları dışına çıkarılmaları...” gibi alternatif tekliflerini iletmiştir.

Yıldırım Bayezid; Timur’un bu gibi isteklerini emr-i vâki saymış, muhtemelen kendisine iltica edenlerin kışkırtmaları ve onun daha önceki Sivas kuşatması da dahil, Osmanlıya karşı beslediği istilâ planları sebebiyle çok sert ve hakaret edici cevabî mektubunda ; “...Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb(Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin...” şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Ad:  mektuplar.jpg
Gösterim: 3435
Boyut:  74.2 KB
Yukarıda mektup içerisinde anılan tüm bu ülkeler, Timur’a mağlup olmuş yerler olduğu için, Yıldırım Bayezid buraları kötü birer örnek olarak Timur’a göstermek istemiştir. Ayrıca Yıldırım’ın mektubunda adları geçen İslam ülkelerinde Timur’un, çok sayıda Müslümanı öldürdüğü ve şehirlerini harab ettiği kaydedilmektedir ki, bu durumu Timur da söylemekte bir beis görmemiştir. Böylesine bir âkibete uğramak istemeyen Yıldırım Bayezid, işi savaş yoluyla bitirmek istemiş olacak ki ona yazdığı cevabında; “...bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun...” diyerek, Timur’u savaş meydanına davet etmiş, gözdağı vermiştir.

II. Mektup ve Cevabında


Karşılıklı yazılan bu sert ve aşağılayıcı ilk mektuplardan sonra, taraflar daha temkinli olmayı yeğlemiş olmalı ki daha sonra yazacakları mektuplarda üslûplarını yumuşatmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Şöyle ki;

Timur; “...Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kale’sini ne zamandan beridir elde edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivas’ta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir.

Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişân’a ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm...” ifadelerini içeren ikinci mektubunu Yıldırım Bayezid’e göndermiştir.

Yıldırım Bayezid; “...Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen, Sivas’a gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefe’den Şirvan’a varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve Sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır...” dedikten sonra mektubuna devamla; “...İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, Alâeddin Keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, Allâh’ın lutfu ile Âl-i Selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Bey’in ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır...” sözleriyle Osmanlı saltanatının tarihî seyrini açıkladıktan sonra, Osmanlının iktidar amacını şu ifadelerle duyurmaya çalışmıştır;“...Bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler...” şeklinde dinî kanaatini ifade etmiştir. Timur’un istila ettiği İslam ülkelerinde yaptıklarını tasvip etmeyerek; “...Siz Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denilebilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır...” tepkisini göstermiştir.

Görüldüğü gibi Yıldırım Bayezid, Timur’dan gelen ikinci mektuba, iltifat gösteren diplomatik bir üslûpla cevap vermiştir. Timur’un İslâm âleminin liderliğini temsil edemeyeceğini belirtirken, Osmanlı Sultanları, liyâkat ve meşru yollarla iktidarı elinde bulundurdukları ve tek gayeleri, Allâh yolunda cihat etmek olduğu, mal ve arazi elde etmek gibi dünyevî emeller peşinde koşmak olmadığını özellikle belirtmiştir. Ayrıca Osmanlı ordusu, fethettiği ülkelerde Timur’un yaptığı gibi yıkıp yakarak harap etmediklerini de söyleyerek onu, Osmanlı idaresi altındaki yerlere saldırıda bulunma düşüncesinden vaz geçirmeye çalışmıştır Timur’a yazılan ilk cevap niteliğindeki mektupta, Yıldırım Bayezid’in ağır ifadeler kullanmaya, onun ilk mektubundaki sert ve kaba sözlerinin yol açtığını izah ederken, ikinci cevap niteliğindeki mektupta Yıldırım Bayezid yumuşak bir ifade ile meseleyi hal etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Çünkü Timur, Anadolu’ya bu seferden önce geldiğinde verdiği zararı Yıldırım Bayezid çok iyi bilmektedir. Timur’u engellemek için onun psikolojisini bozmak ve vazgeçirmek niyetinde olduğu açıktır. Ancak, Bayezid’in yazdığı ağır ifadeler, ona karşı duyduğu öfkenin mektuba yansımasıdır. Zira, Sivas’ın ilk defa Timur tarafından tahrip edilmesi ve Yıldırım Bayezid’in oğlu Ertuğrul’un öldürülmesi sonrasında, Bayezid’in “Çal çoban çal, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü, Sivas gibi kalen mi yıkıldı.” dizelerini söylemiş olması, onu ne derece üzdüğünü göstermektedir.

III. Mektup ve Cevabında


Yıldırım Bayezid’den alınan ikinci cevabın ardında;

Timur; “...Sungur Çavuş ve Hacı Bayezid ile gönderdiğimiz haberler doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa olmaktadır.Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz. Antlaşma kararı olursa, Mısır’la aramızda olanlardan ıslâh edici olunması isteğiniz uygun görülmemiştir. Çünkü ölen eski Mısır Vâlisi, elçilerimizden Irak ve Acem’in büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcı’yı haksız yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaş’ı serbest bırakması için elçi gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe duymadan katletti. Biz Şam ve Haleb’e geldiğimizde, Mısır’da Hacı adındaki elçileri gelip haps olunan Otlamış’ı Haleb’e gönderelim dediler. Fakat bu sözün de aksini yaptılar. Timur, Osmanlı sultanının Memlüklerle irtibat kurmasına, bağları kuvvetlendirmesine vesile olacak faaliyetlerden rahatsız olduğunu ve Yıldırım Bayezid’in muhtemelen elçileri vasıtasıyla sözlü olarak Mısır Valisi
olan kişi hakkında akrabalık ve kutsal mekanlara idarecilik yapmış olması, Timur ile Yıldırım Bayezid arasında arabuluculukta bulunmasına itiraz edip, rıza göstermeyerek; “...Senin, şimdi Mısır Vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. Onu Sultânu’l-Harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. Belki Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir...” tepkisini bildirmiştir. Ancak Yıldırım Bayezid’in göndermiş olduğu önceki mektubu incelendiğinde Memlük Sultanı için yukarıdaki ifadeleri kullanmadığını görüyoruz. Acaba Karaman Beyliğine ait bazı kimselerin Osmanlı elçilerini ele geçirip, gönderilen mektuptaki ifadeleri değiştirdiklerine dair Bayezid’in kastettiği hadise bu sırada olmuş olabilir mi, sorusu akla gelebilir.

Timur mektubuna devamla; “...Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri çoktur...” şeklinde tavsiye ve isteklerini dile getirmiş, “...Ahmed Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincan’a varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz...” şeklinde düşüncelerini Yıldırım Bayezid’e iletmiştir.
Yıldırım Bayezid; Timur’un mektuplarında yer alan isteklerini kabul etmeyerek, onu kendi atası olan Hülâgu’nun sergilediği tutuma davet etmiş, Osmanlı ülkesine sığınan Bağdat Sultanı Ahmet Celâyir ile Kara Yusuf’u teslim alma arzusundan vazgeçmesi için; “...Mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek Mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârü’s-Selâm’ı alıp İran’ın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısır’a Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira Hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vazgeçmiştir. Muradımız Sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur...” şeklindeki düşüncelerini bildirmiştir.

Timur, Yıldırım Bayezid ile savaşa girmenin riskli olabileceği husussunda tereddüte düşmüş, elçiler vasıtasıyla savaş yapmadan amacına ulaşma yoluna gitmiştir. Diğer taraftan Yıldırım Bayezid, onun isteklerini yerine getirmekle, otoritesinin sarsılacağı, tarafında yer alan kimselerin Osmanlı idaresine güvenlerinin kalmayacağı ve Osmanlı geleneğine ters düşen “Kendisine sığınan kimseyi düşmanına teslim etmek” durumda olmak ismediği için Timur’a olumlu cevap vermediği anlaşılıyor.

IV. Mektup ve Cevabında


Karşılıklı yazılan mektupların en sonuncusunda Timur’un, Osmanlı idaresinden birkaç kale ve şehrin kendisine teslim edilmesi gibi kabulü mümkün olmayacak yeni şartları da ilave ederek, savaş niyetini daha açıkça belirttiği görülmektedir. Hatta mektuplarda geçmeyen, ancak bazı tarih araştırmalarında rastladığımız “Timur, Yıldırım Bayezid’den oğullarından birini kendisine rehin bırakması” isteğinde de bulunduğunu kaydetmişlerdir.

Timur; “...Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet Sivas’a gelmem söz konusu oldu. Kâfire fırsat vermemek, İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şam tarafına giderek Mısır azizinden intikamımızı aldık. Sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. Ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincan’a gelip valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten (Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. Biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvan’dan geri dönüp tekrar Erzincan’dan o tarafa varmak icap etti. Semerkand’da bulunan oğlum Muîneddin Muhammed Sultan Bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır. İsteğimiz Erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım. Bu sulhun bir sûretini Mekke-i Mükerreme’de Bâbü’l-Harâm’da kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.”

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 3 Kasım 2016 11:03
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Mart 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Bâyezid ve Timur arasinda teati edilen mektuplar, ortaligi yatistirmaya kifayet etmeyince muharebe kaçinilmaz bir hal almisti. Tarihlerde tafsilatli ve genis bir sekilde verilen Ankara Meydan Muharebesi'nin bütün detaylarina temas etmeyecegimize isaret etmek gerekiyor.
Büyük bir casusluk ve haber alma teskilatina sahib oldugu anlasilan Timur, elindeki kuvvetler ile Anadolu'da fazla bir is göremeyecegini anlayarak, Orta Asya'da bulunan en güzide kuvvetlerini getirmeye mecbur olmustu. Kisi, Karabag'da geçirdikten sonra Azerbaycan ve Gürcistan'da yeniden toplayip düzene soktugu ordusuyla Anadolu'ya yürümeye karar vermisti. Böylece Timur, bu yeni ordusuyla Erzurum ve Kemah yolunu takib ile Orta Anadolu'ya dogru yol almaya basladi. Osmanlilardan aldigi topraklan tekrar Türkmen beylerine vererek onlarin destegini sagladi. Böylece, Osmanlilarin, senelerce ugrasip sagladigi Anadolu birligini de bozmus oldu.
Ad:  timur.jpg
Gösterim: 1826
Boyut:  87.3 KB
Kirsehir'e dogru yürümekte olan Timur, o sirada Osmanli kuvvetlerinin kendi üzerine dogru gelmekte oldugunu haber alinca, durumun kendisi için müsait olmadigini anlayip telasa kapilir. Ordusunun erkâni ile görüserek Osmanli ordusunu arkada birakmak üzere Ankara yolunu tutar.
Timur, Ankara önüne gelir gelmez Ankara kalesini kusatir. Kale muhafizi Yakub Bey, burayi bütün gücü ile müdafaa eder. Timur, Bâyezid'in kendisinin geldigi yoldan gelecegini tahmin ile o cepheyi iyice tahkim eder. Ankara kalesini de kuzey dogu yani iç kale tarafindan almak istiyordu. Bu maksatla kalenin suyunu keserek Osmanli kuvvetleri gelmeden önce burayi düsürmeye çalisiyordu.
Timur, Osmanli ordusunun daha geç gelecegini de tahmin etmisti.
Fakat o, bu tahmininde yanilmisti. Çünkü Bâyezid'in kuvvetleri seri bir yürüyüsle çok daha evvel ve hem de Timur'un hiç beklemedigi bir yoldan gelip ortaya çikmislardi. Halbuki Timur, Osmanli ordusunu güney dogudan gelecek diye beklerken Osmanlilar kuzey dogudan yani Kalecik, Rayli üzerinden gelerek Çubukova'da Meliksah köyüne inmislerdi. Buna göre Timur bir baskina ugramis demekti. Bu tehlikeli durum karsisinda buhranlar geçiren Timur, itidalini muhafaza ederek bütün gece çalisip cephesini degistirmis ve kale kenarindan da çekilmisti. Timur'u bu sekilde hazirliksiz yakalayan Bâyezid ise hayatina mal olacak bir hata isliyordu. O, Timur'un bu durumundan istifade etmek için, ogullari ile komutanlarinin hemen taarruza geçilmesi hakkindaki israrlarini dinlemeyerek büyük bir firsati kaçirmis oldu. Bâyezid, mertçe bir muharebe olmasini istiyordu. Böyle bir anlayis ve bekleme, Timur'a vakit kazandirip onu düsmüs oldugu tehlikeli durumdan kurtarmisti.
Ankara Muharebesi diye meshur olan ve Anadolu'daki Osmanli hâkimiyeti ile Istanbul'un fethini yarim asir geciktiren bu savasin, gün olarak tarihi hakkinda farkli görüsler bulunmaktadir. Bununla beraber dogruya en yakin olan görüse göre 27 Zilhicce 804 (28 Temmuz 1402) tarihinde yapilmistir.
Her iki ordunun mevcudu hakkinda kaynaklar farkli bilgiler vermekte iseler de, Timur'un ordusunun daha kalabalik oldugunda (160 bin) birlesmektedirler. Bu büyük güce karsilik Osmanli ordusunun mevcudu ise yetmis bin civarinda idi. Ankara yakinindaki Çubuk Ovasi'nda yapilan savasin baslangicinda Osmanlilar üstün bir duruma gelmislerdi. Fakat Osmanli ordusundaki Kara Tatarlarin ihaneti ve Anadolu Beylerine bagli timarli sipahilerin Timur tarafina geçmeleri, harbin Osmanlilar tarafindan kayb edilmesine sebep oldu.
Bu tehlikeli hal üzerine Bayezid'e geri çekilmesi tavsiye edildiyse de o, bunu kabul etmedi. Harbin kayb edildigini gören Yildirim Bâyezid, Vezir-i Azam Ali Pasa ile Murad Pasa, Yeniçeri Agasi Hasan Aga ve Karesi subasisi Inebeye, büyük sehzade Süleyman Çelebi'yi alip kaçirmalarini emr eder. Böylece Yildirim'in basina bir sey gelse bile devleti yeniden kurmak ve toparlamak için bir sehzade kurtulmus olacakti. Bu esnada ihtiyat kuvvetlerinin basinda bulunan Çelebi Mehmed de maiyetinde bulunan bin kadar adam ile sancak merkezi olan Amasya'ya dogru gitmisti. Bundan baska Osmanli ordusunda bulunan Sirp despotu ile kardesinin komutasi altindaki kuvvetler de kaçmislardi. Bütün bunlara karsi Yildirim Bâyezid yerinde duruyor ve Minnet Bey'in kaçma teklifini red ederek serefle ölmeyi tercih ettigini söylüyordu. Fakat bulundugu yerde kalmasinin uygun olmadigini anlayarak daha gerideki Çataltepe'ye çekildi. Maiyetinde iki üç bin yaya ve atli kuvveti kalmisti. Bu kuvvetlere karsi yetmis bin kisilik Timur kuvvetleri merkezden hücum ediyordu. Çataltepe bir kaç kat Timur kuvvetleri ile sarilmisti. Bâyezid, elinde balta ile hücum edenleri orada hemen yere seriyordu. Bâyezid, bu durumdan kurtulabilmek ve Timur'un kat kat olan saflarini yarmak için ortaligin kararmasini bekliyordu. Bir ara az bir kuvvetle ilk muhasara hattini yarip firlamaga muvaffak oldu. Fakat sayisiz çenberle çevrilmis oldugundan her muhasara hattini zorlukla geçiyordu. Bâyezid'in kaçtigi haberi alininca takibi için büyük bir kuvvet gönderildi. Nihayet son müdafaa tepesinden üç saat ayrildiktan sonra ati yere yuvarlandi. Yeni bir ata binmesine meydan verilmeden yakalandi. Böylece Bâyezid, Timur'a esir düstü (28 Temmuz 1402). Böylece kaderin, savaslarda süratli hareket etmesinden dolayi, kendisine layik gördügü Yildirim ünvanina sahip olan bu mert ve cesur hükümdar, aleyhine örülen agin içine düserek esir alinmis oldu.
Mevlânâ Hatifî, Sehnâmesinde Yildirim Bâyezid'in hücumlarindan ve kahramanca çarpismasindan bahs ederken söyle der:
"Bâyezid Han, öyle bir siddetle hücum eylemis ki, önüne geleni yere düsürüp Timur'un önüne kadar varmis. Timur, kendi üzerine dogru yildirim gibi bir fedainin geldigini görünce ürkmüs ve fena halde korkmustu. O esnada Timur'un yaninda bulunan Germiyanoglu, kendisine "Han'im, gafil olma bu firsat bir daha ele geçmez. Bu fedai Yildirim Han'in kendisidir." deyince Timur hemen kemandazlarina "Sakin Yildirim'a bir zarar getirmeyiniz, sag olarak ele geçiriniz" diye emir vermisti. Dört bir taraftan kemendler atilarak Yildirim'i attan düsürdüler. Yaya kalinca etrafini sardilar. Yildirim Han hançerle bir çok kisiyi hâk-i helâke serdi (öldürdü). Nihayet birçok kisi etrafini sarip onu yakaladilar. Yildirim teslim olmadi, silahini da teslim etmedi. Bununla beraber onu kullanamayacak sekilde her taraftan tutmuslardi.
Ankara galibiyeti ile Anadolu'yu harabeye çevirecek olan Timur, bu galibiyetini Fransa krali VI. Sari ile Ingiltere krali IV. Henri'ye bildirmek üzere mektuplar yollamis ve kendilerinin Nigbolu Muharebesinde yenemedikleri Osmanli hükümdarini yenip esir aldigini bildirmistir. Farsça metni elimizde bulunan mektuba göre Timur, Fransa kralindan büyük bir övgü ile bahs etmekte ve müsterek düsman olarak kabul ettigi Osmanli Devletini perisan ettigini bildirmektedir. Isin önemli noktalarindan biri de Fransa kralinin mektubunu getiren F. Fransiskos adindaki papaza Timur'un çok iyi davranmis olmasidir. Fransa kralina devamli iyi dualarda bulundugunu ifade eden Timur, "bizim ve sizin düsmanlarimizi müzmahil eyledim" gibi bir ifade ile âdeta Osmanlilari ortadan kaldirmak için bati ile is birligi yapmis ve belki de onlarin tesviki ile Anadolu'ya gelmis görünmektedir. Nitekim sözü edilen mektupta Timur söyle demektedir:
"Bu muhibbinin, yüz bin selam ve hayirhahligini dünyalar kadar çok hulusunu Fransa krali kabul buyursun. Ed'iye (dualar) tebliginden sonra siz emir-i kebirin re'y-i âlilerine arz olunur ki, Ferrari Fransiskos adindaki vaiz rahib tarafimiza geldi. Ve mulûkî mektuplari getirdi. Ve siz emir-i kebirin iyi adini ve azamet-i sanini bize bildirdi. Çok mesrur olduk. Su dahi beyan olunur ki, leskerenbuh ile gidüp yaver-i bari-i Teala ile bizim ve sizin düsmanlarimizi müzmahil eyledim. Bundan sonra sultaniye sehrinin murahassasi F. Cevanî'yi huzurunuza gönderdim. Her ne ki vaki oldu ise arz ve takrir eder. Simdi siz emir-i kebirden rica ederim ki, daima nâme-i humayunlarinizin irsal kilinup bize haber-i selamet ve afiyetiniz ilâm oluna... "
Timur, muharebeden sonra Osmanli kuvvetlerini takib için asker sevk ettigi gibi Osmanli sehzadesi Süleyman Çelebi'yi yakalamak üzere de torunu Mehmed Mirza'yi otuz bin kisilik bir kuvvetle Bursa üzerine göndermisti.
Ankara önünde sekiz gün kalan Timur, oradan Kütahya'ya gelir. Burayi begendigi için bir ay kadar burada kalir. Bursa üzerine hareket eden Mehmed Mirza'nin maiyetinde amcasinin oglu Ebu Bekir Mirza, Emir Cihan Sah, Emir Seyh Nureddin ve Emir Süyüncük bulunuyordu. Bursa'ya kadar olan yerleri yagmalayan bu 30 bin kisilik birlik, henüz Bursa'ya ulasamadan Süleyman Çelebi kizkardesi Fatma ile küçük kardesi Kasim Çelebi'yi yanina alarak kaçmaya muvaffak olmustu. Bursa halkinin bir kismi Uludag'a çekilmis, bir kismi da sahile dogru firara baslamisti. Kaçmaya çalisanlarin çogu esir edildi. Semseddin Cezerî, Seyyid Semseddin Muhammed Buharî ve Semseddin Muhammed Fenarî gibi Bursa'nin önemli sahsiyetleri de bu esirler arasinda bulunuyorlardi. Emir Seyh Nureddin, Bursa'yi elde edince yagmaya baslar ve mal için Bursa halkina her türlü zulüm ve iskenceyi reva görür. Bunlar, halka bir sey birakmayacak derecede onlari soyarlar. Bursa'nin çevresi de bu talihsizlikten nasibini alir. Bu soygun ve tahribattan sonra tamamen ahsab mimariye dayali olan Bursa atese verilir. Böylece Bursa tamamen yanar. Timur'un kuvvetleri, Süleyman Çelebi'nin kaçirmaya muvaffak olamadigi bütün Osmanli hazinesini ele geçirmisti. Bunca senelik seferlerin sonunda toplanan bu zengin hazine ile sarayin kiymetli esyasi Timur'un veziri Serafeddin Ali ile Müstevfî Seyfeddin Tunî tarafindan defter yapilip kayd edildi. Bu arada daha önce Sehzade Mustafa'ya nisanlanmis bulunan Ahmed Celayirî'nin kizi, Bursa'da esir alinanlar arasinda idi. Bâyezid'in zevcesi (Sirp kralinin kiz kardesi) ile iki kizi da galiplerin eline düstü. Bütün bunlar, Kütahya'da bulunan Timur'a götürülüp takdim edildi.
Timur, Kütahya'da bulundugu sirada etrafi vurdurup kendi emniyetini sagladiktan sonra Bâyezid'in, memleketlerini almis oldugu Karaman, Germiyan, Aydin, Saruhan, Mentese ve Hamid ogullari'nin beyliklerini tekrar kendilerine iade eder. Bunlar, Timur'un yüksek hâkimiyeti altinda dedelerinden kalan yerlere tekrar sahip olurlar. Timur, Bâyezid'in oglu Süleyman Çelebi'ye mektup yazarak kendisine tabi olmasini bildirmisti. Bunun üzerine o da Seyh Ramazan ismindeki elçisi vasitasiyle bu teklifi kabul ettigini bildirmisti. Buna karsilik Timur kendisine baglilik alâmeti olarak tac ve hil'at göndermisti. Böylece o, Süleyman Çelebi'ye Trakya'yi, Çelebi Mehmed'e Amasya ve çevresini, Isa Çelebi'ye de Bursa ve havalisini vererek yüksek hâkimiyeti altinda Osmanli Devleti'ni üç parçaya böldü. Bu vesile ile ileride meydana gelecek olan ve Osmanli tarihinde "Fetret devri" diye anilacak kardesler arasindaki taht mücadelelerine zemin hazirlamis oldu.
Anadolu'da sekiz ay kadar kalan Timur, birçok sehri yakip yagmalattirdiktan sonra Rumeli, adalar, Bizans imparatoru ve Memlûk sultanini nüfuzu altina aldi. Anadolu'da eski beylikleri ihya edip kurduktan ve Osmanli Devleti'ni dagittiktan sonra memleketine döndü. Giderken, Selçuklular zamaninda Mogollar tarafindan Anadolu'ya getirilip yerlestirilen Kara Tatarlari da yaninda götürmüstü.

ANKARA SAVASININ SONUÇLARI
Ankara Muharebesi'ndeki maglubiyet, Osmanli tarihi için oldugu kadar Anadolu'daki Türk tarihi için de büyuk bir felaket oldu. Zira bu savasin verdigi zafer sarhoslugu ile Timur, bir kasirga gibi eserek bütün bir Anadolu'yu yakip yikmisti. Bu arada çocuklar dahil olmak üzere binlerce kisiyi esir alip hunharca katl etmekten de çekinmemisti. Onun bu zulümleri, Anadolu insaninin hafizasinda silinmeyerek hâlâ canliligini muhafaza etmektedir.
Timur, Anadolu beyliklerini yeniden canlandirarak Osmanlilar da dahil olmak üzere hepsini kendine bagladi. Böylece Anadolu birligini de parçalayarak Osmanli Devleti'nin büyük mücadeleler sonucunda kurmaya muvaffak oldugu bu birligi ortadan kaldirarak, bölgedeki Islâmî hareketin zayiflamasina sebep oldu. Böylece Islâm topraklarinin ortasinda bir ada gibi duran Hiristiyan Istanbul'un fethi ve Anadolu birliginin yeniden kurulmasi yarim asir gecikmis oldu.

Osmanli Devleti'ni üçe bölen Timur, bu hareketi ile Yildirim Bâyezid'in çocuklari arasinda taht kavgalarinin baslamasina sebep olmustu. Osmanli Devleti'nin Anadolu'daki sinirlan ise hemen hemen Sultan I. Murad'in devri baslarindaki sinirlarina çekilmisti. Buna karsilik Timur'un tesir sahasindan uzakta kalan Rumeli, bütünlügünü koruyarak Osmanli Devleti'nin agirlik merkezi durumuna yükseldi.
Gerçekten Ankara'da ugranilan hezimet, Balkanlar'daki Hiristiyan tebea üzerinde kötü denebilecek hiç bir tesir yapmamisti. Hiristiyan Balkan halklari, Osmanli idaresine bagli kalmislardi. Bu durum, Rumeli'deki Osmanli idaresinin komsu Hiristiyan devletlerden daha âdil oldugunu gösteren en açik delillerden biridir. Osmanli Devleti, bagli bulundugu dinin geregi olarak gayr-i müslim tebeasina karsi âdilâne bir idare ve siyaset takip ediyordu ki, bu da, o firtinali ve tehlikeli havada Rumeli'nin hadisesiz olarak elinde kalmasina sebep olmustu. Bazi yabanci kaynaklar, Osmanli Devleti'nin, Timur'un darbesini yeyip parçalandigi ve sehzadeler arasinda taht kavgalari basladigi halde Balkan devletlerinin Osmanlilar'a karsi birlesememelerini, kiliselerinin birlesmemesine baglamislardir. Halbuki Osmanli idaresi, tebeasi arasinda adalet ve âhengi temin etmek ve onlarin dinî islerine karismamak suretiyle bu güveni saglamis oldu. Bundan baska Osmanlilar, Balkanlardaki Hiristiyan Ortodoks mezhebine mensub mutaassib halkin Katoliklere karsi âdeta müdafaasini üstlenmislerdi. Bu anlayisla, onlarin dinî ve vicdanî akidelerine karsi saygi gösteriyorlardi. Bu sebeple onlarin bu akidelerine kimsenin müdahale etmesine de izin vermiyorlardi. Bunun içindir ki Rumeli'deki Ortodoks tebea huzur içinde yasiyordu.

MsXLabs.org & OT
Son düzenleyen perlina; 3 Kasım 2016 11:31
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
22 Mart 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  Ankara_Savaşı3.JPG
Gösterim: 1485
Boyut:  51.8 KB
Osmanli sultâni Yildirim Bâyezid ile Timur Han'nin 1402 senesinde Ankara'da yaptiklari muharebe. Yildirim Bâyezîd Han; Nigbolu zaferiyle Rumeli'de Osmanli hâkimiyetini te'sis ettikten sonra, Anadolu'da birligi saglamak için harekete geçti. Bu niyetle Aydin, Mentese, Karaman ve isfendiyarogullari beyliklerine son verdi. Ancak bu beyliklerin basindaki beyler, Asya'da kuvvetli bir devlet kurup, batiya yönelen Timur Han'a sigindilar. Ayni sekilde Tîmûr Han'nin hükümdarligina son verdigi Karakoyunlu beyi Kara Yûsuf ile Tebriz hükümdari Ahmed Bey de Yildirim Bâyezîd'e siginmis, Erzincan beyi Mutahharten de akrabalarini Yildirim Bâyezîd'e göndererek yardim istemisdi. Tîmûr Han'a siginan Anadolu beyleri, Osmanli sultâni hakkinda; Tîmûr Han'nin önünden kaçan beylerde Yildirim Bâyezîd'e Timur'la ilgili olmadik seyler söyleyip kötüleyerek, her iki müslüman Türk hükümdarinin arasini açtilar, iki taraf da karsilikli kendilerine siginanlari müdâfaa ettiler. Tîmûr Han, Yildirim Bâyezîd'e mektup göndererek kendisine siginanlarin iadesini istedi. Bu mektuplarda her iki hükümdarin birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri ilim adamlari arasinda kabul görmemektedir. Bu gün bilinen hakaret dolu mektuplarin sahte oldugu isbatlanmistir. Yildirim Bâyezîd, Tîmûr Han'nin istegini kabul etmeyince savas kaçinilmaz oldu.

Tîmûr Han, kuvvetli bir ordu ile, Anadolu içlerine dogru harekete geçti. Bunu haber alan Yildirim Bâyezîd de, İstanbul kusatmasini kaldirarak, kuvvetlerini Bursa'da toplamaya basladi. Bursa'dan hareket eden Osmanli ordusu, iki koldan yürüyerek Ankara önüne geldi. Bu sirada Tîmûr Han Sivas'i ele geçirmisdi Onun, Sivas'da oldugunu haber alan Yildirim Bâyezîd, agirliklarinin bir kismini Ankara'da birakarak Akdagmadeni ve Kadisehri daglik mintikasinda mevzi almak istedi, iki ordunun öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat bölgelerinde karsilastilar ise de, Osmanli sultâni Sivas ile Tokat arasindaki geçitleri tuttugundan, burada muharebe yapmayi kendisi için tehlikeli gören Timur Han Kayseri'ye dogru yürüdü. Timur Han, Bâyezîd'i kendisine dogru çekmek istediyse de duruma vâkif olan Yildirim Bâyezîd bu oyuna gelmedi ve yapacagi taarruzun zamanini bekledi.

Tîmûr Han. Kirsehir üzerinden hizla Ankara önlerine gelerek kaleyi kusatti. Kale muhafizi Yâkûb Bey, kaleyi siddetle müdâfaa etti. Tîmûr Han. Osmanli ordusunun gelecegini tahmin ettigi yolu iyice tahkirn etti. Osmanli ordusu ise onun hiç beklemedigi taraftan ve tahmininden çok erken Ankara önlerine geldi.

Osmanli ordusunun merkezinde sultân Yildirim Bâyezîd bulunuyordu. Yaninda sadrâzam Çandarlizâde Ali Pasa, sehzade İsa, Mustafa ve Musa Çelebiler yer aliyordu. Sag cenahta bulunan Anadolu birliklerine vezir Tîmûrtas Pasa, sol cenahta yer alan Rumeli birliklerine sehzade Süleyman Sah kumanda ediyordu, ihtiyat kuvvetlerinin basinda da Sehzade Mehmed Çelebi bulunuyordu. Sol cenahin ihtiyat kuvvetlerini, Sirbistan despotu ve Sultân'nin kayin biraderi Stefan Lazreviç'in kumandasinda yirmi bine yakin zirhli sirp askeri meydana getiriyordu. Merkez ihtiyatinda Karakoyunlular, sag cenahin ihtiyatinda Kara tatarlar denilen Türklesmis Mogollar yer aliyordu. Ayrica Süleyman Sah'in kumandasinda akinci kuvvetleri de vardi. Osmanli askerinin sayisi yetmis binden fazla idi.

Tîmûr Han, ordusunun merkezinde yer almisti. Torunu Muhammed Mirza, zirhli ve atli olan Mâverâünnehr askeri ile ihtiyatta idi. Diger torunlari Pir Muhammed ve İskender Mirza, Muhammed Mirza'nin yaninda yer aliyorlardi. Sag cenaha üçüncü oglu Mîransah, sol cenaha ise dördüncü oglu Sahruh Mirza kumanda ediyordu. Zirhli otuz iki fil, ordunun önünde dizilmisti. İkiye ayrilmis olan merkez kuvvetlerin sag tarafina Tîmûr Han'nin ikinci oglu Ömer Seyh Mirza, sol tarafina ise Emir Celâl islâm kumanda ediyordu. Akkoyunlu sultâni Osman Bey ile Emîr Cihan Sah'in tümenleri sag cenahin önünde yeralmisti. Mutahharten Bey Karamanoglu, Aydinoglu, Menteseogiu, Germiyanoglu, Saruhanoglu ve Candaroglu, sag cenahta yer almislardi. Çagatay sultâni Mahmüd Han, Timur'un yaninda idi.

MsXLabs.org & OT
Son düzenleyen Baturalp; 11 Ocak 2017 01:13
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
19 Haziran 2016       Mesaj #6
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Ankara Savaşı( 1402 )

Ad:  Ankara_Savaşı1.JPG
Gösterim: 895
Boyut:  20.9 KB

  • Timur'un Teklifleri :
1. Bağdat'lı Ahmet Celayir ile Karakoyunlu Yusuf'un kendisine verilmesi.
2.Kemah Kalesinin geri verilmesi.
3.Timur'un adına para bastırılması.
4.Timur'un yüksek egemenliğinin tanınması.
5.Şehzadelerden birinin rehine olarak gönderilmesi.
6.Anadolu Beylerinden alınan toprakların geri verilmesi.
  • Yıldırım Ankara'ya geldi.Timur'da Sivas ve Kayseri üzerinden Ankara'ya geldi.
  • İki ordu 1402'de Ankara Çubuk Ovasında karşılaştı.
  • Yıldırımın bazı güçleri, eski beyleri olan Timur'un yanına geçti.
  • Osmanlı komutanları ve şehzadeler savaşın kaybedilece­ğini anlayarak kuvvetleriyle geri çekildi.
  • Yıldırım Beyazid yenildi.

Ankara Savaşı'nın Sonuçları:

  • Timur Anadolu Türk Birliğini bozdu.
  • Devleti karışıklıklar içinde bıraktı.Anadolu Beyliklerinden alınan yerleri onlara geri verdi.
  • Bursa yağma edildi.
  • Şehir ve kasabalar talan edildi.
  • Ankara savaşından dolayı ; İstanbul'un alınması gecikti.
  • Avrupa'da Türk ilerleyişi bir süre durdu.
  • Bizans bir süre daha yaşadı.Osmanlı Devleti Fetret Dönemine girdi.
  • Osmanlıların yıkılmama nedeni çift başkentlerinin olmasıdır.

İstanbul'un Kuşatılması, Niğbolu Savaşı, Ankara Savaşı, Fetret Devrinin ortak yönü:

1.İstanbul'un alınması gecikti.
2.Bizans'ın bir müddet daha yaşamasına neden oldu.
3.Avrupa'da Türk ilerleyişi bir müddet durdu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 11 Ocak 2017 01:10
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
11 Ocak 2017       Mesaj #7
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Ankara Savaşı

Ad:  Ankara_Savaşı.JPG
Gösterim: 1188
Boyut:  34.3 KB

28 Temmuz 1402'de Çubuk Ovası'nda Timur ile Yıldırım Bayezit arasında yapılan savaş.

Asya ortalarından Anadolu sınırlarına kadar geniş toprakları ele geçirmiş olan Timur, bütün Türklerin hakanı olmak amacındaydı. Osmanlı Sultanı Bayezit ise Anadolu Türk birliğini kurmak istiyordu. Bu amaçla ilk olarak Erzincan'a girdi. Timur da bunun üzerine hemen Anadolu'ya geçerek, Sıvas ve yöresini ele geçirdi, yakıp yıktı ve İran'a döndü. Yıldırım Bayezit, Timur'un ele geçirdiği kentleri kısa bir süre sonra geri aldı. Bu olayların altında yatan egemenlik yarışı, iki Türk hükümdarının arasını açtı ve savaşı kaçınılmaz hâle getirdi.

Sonunda iki ordu, Çubuk Ovası'nda karşılaştı. Timur'un ordusu sayıca Yıldırım'ın ordusundan fazlaydı. Ayrıca fil ve zırhlı süvari birlikleri vardı. Savaşın kızıştığı sırada Osmanlı ordusundaki Karatatarlar ve eski beyliklere bağlı askerler, Timur'un saflarına katılınca, savaşın dengesi tamamen Timur'dan yana değişti. Osmanlı ordusu yenildi ve Yıldırım Bayezit, Timur'a tutsak düştü. Bir süre sonra da tutsaklığa dayanamayarak öldü. Bu savaş Osmanlı Devleti'nin ciddî tehlikelerle karşılaşmasına yol açtı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

18 Mayıs 2012 / mklenjelo Soru-Cevap
14 Ekim 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
22 Ekim 2009 / Misafir Soru-Cevap
22 Nisan 2014 / Misafir Cevaplanmış