Arama

Osmanlı Kurumları - Hazine-i Hassa (Hazîne-i Hâssa)

Güncelleme: 22 Mart 2013 Gösterim: 3.803 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ağustos 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazine-i Hassa (Hazîne-i Hâssa) Osmanlı padişahlarının şahsî gelir ve giderlerine âit işlere bakan teşkilât. Osmanlı Devleti mâliyesinde iki büyük hazîne vardı. Birincisi bütün devlet gelirlerini toplayıp muayyen kânunlarla mahallerine veren ve sarf eden Dîvân-ı Hümâyûn hazînesi yâni dış hazîne (Bkz. Hazîne); diğeri ise, muayyen kânunlarla toplanarak lüzûm ve ihtiyâç hâlinde Dîvân-ı Hümâyûn hazînesine yardım eden iç ihtiyât hazînesi olan hazîne-i hâssa veya diğer ismiyle hazîne-i enderûn. Hazîne-i hâssanın idâresi sarayda bulunduğu için, hazînedâr başının emrinde, Dîvân-ı Hümâyûn hazînesinin idâre ve mesûliyeti ise vazîriâzamın elinde bulunuyordu. Netîcede ise, her iki hazîne de pâdişâha bağlıydı.

Sponsorlu Bağlantılar
Pâdişâhın özel gelirlerinin toplandığı ve Enderûn Mektebi odalarından hazîne koğuşu efrâdınca muhâfaza edilen hazîne-i hâssa, Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) zamânında kuruldu.

Hazîne koğuşunun en büyük âmiri, ak hadım ağalarından iç hazînedârbaşı olup, buna ser hâzin-i enderûn veya baş hazînedâr da denilirdi. Bir de hazînenin muâmelâtı ile meşgul olup kayıtlarını tutan ve pâdişâha arz eden hazîne kethüdâsı vardı.

Bu hazîne odası kubbeli, dört geniş salondan meydana gelmiş olup, muhtelif cins nakit ile süslü altın ve gümüş kaplar, cevâhir, elmas vesâir eşyâ ile kürkler, çeşit çeşit şallar, halılar, en kıymetli elbiselik kumaşlar, cevâhirli eğer takımları, kıymetli taştan yüzükler, elmaslı, altın düğmeli serasere kaplı kapaniçeler yanında başka eşyâları da bulunduruyordu. Buradaki eşyâyı tesbit eden iki büyük defter vardı. Silâhdâr ile hazîne kethüdâsının muhâfazası altındaki bu defterlerde defterdârın imzâsı da bulunuyordu.

Hazîne kethüdâsı saraydan terfî ederek çıkacak olursa, bütün hazîneyi en küçük teferruâtına kadar yerine gelecek olana devretmek mecbûriyetindeydi. Hazîne kethüdâsının elinde enderûn hazînesinin dış kapısına basacağı bir mühür vardı. Bu mühür, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferinden dönüşte kullanmış olduğu mühürdü. Kırmızı akikten olan bu mühürle Yavuz, hazîne kapısının mühürlenmesini vasiyet etmiş olduğundan, bu mühür dâimî sûrette hazîne kethüdâsı olanlarda dururdu. Yavuz Sultan Selim Han; “Benim altunla doldurduğum hazîneyi (iç hazîne) bundan sonra gelenlerden her kim mangırla doldurursa hazîne ânın mührüyle mühürlensin ve illâ benim mührümle mühürlenmekte devâm olunsun.” demiş olduğundan, son zamâna kadar onun vasiyyetine riâyet olunmuştur. Bu mührün ortasına; “Sultan Selim Şah” ibâresi ve etrâfında da Sultan İkinci Bâyezîd’in mühründe görüldüğü gibi “Tevekkülî alel-Hâlik” sözü yazdırılmıştır.

Hazîne-i hâssanın, raht-ı hümâyûn hazînesi, bodrum hazînesi ve ceb-i hümâyûn hazînesi gibi kısımları da vardı.

Raht-ı hümâyûn hazînesine has ahûr hazînesi de denilirdi. Bu hazînede en kıymetli mücevherlerle müzeyyen murassâ rahtlar (eğer takımları) bulunmaktaydı. Raht hazînesindeki mücevherât ve her nevî eşyânın defterini bir raht kâtibi tutardı. On yedinci yüzyıl Avrupalı seyyahlar raht hazînesinden bilhassa ve hayretle söz etmektedirler.

Ceb-i hümâyûn hazînesi denilen harem-i hümâyûn hazînesinde pâdişâhın şahsî paraları bulunmaktaydı. Osmanlı pâdişâhlarının haslar hâricinde ikinci bir gelir kaynağı cep harçlığı olarak Mısır eyâletinden gelen vâridât idi. Bu meblağ 1587 yılına kadar beş yüz bin, 17. asır başlarında ise, altı yüz bin altın idi. Bundan başka ceb-i hümâyûn hazînesinin kaynaklarını; harp ganîmetlerinden alınan hisseler, müsâderelerden hâsıl olan para, darphâne hakkı ücreti ve kârı teşkil etmekteydi. Harem-i hümâyûn hazînesinin nâzırı sırkâtibi idi. İç hazînenin en önemli kısmı olan ceb-i hümâyûn hazînesinin giderleri; harem aylıkları, çeşitli ihsânlar, bahşişler, sadakalar, fıtra, surre,
hediye vs. idi.

İşe yaramayan eski ve hurda eşyânın saklandığı kısma ise bodrum hazînesi adı verilirdi. Bilhassa seferler sırasında para sıkıntısı çekildiğinde bodrum hazînesinde bulunan ve kullanılmaz durumda bulunan gümüş mallardan para kesilirdi.

Dış, yâni mâliye hazînesinde darlık olunca bu iç hazîneden ödünç para verilir ve dış hazînede gelirler toplanınca bu para yine iâde olunurdu. Yine savaş zamânı sefere gidecek timarlı sipâhîler, mevsim îcâbı henüz mahsûl ve gelirlerini toplayamadılarsa, kendilerine iç hazîneden borç verilirdi. Bu bakımdan iç hazîne, dış hazînenin en sonra başvurulan bir finansman ve kredi kaynağı durumundaydı. Ödünç verme işlemi, vezîriâzam, o yoksa vekîli ve baş defterdâr kefâleti ile olur, durum düzelince borcun ödenmesine çalışılırdı.

On yedinci yüzyıldan sonra başlayan bunalımlı dönemlerde, özellikle sefer yıllarında iç hazîneden dış hazîneye verilen borç meblağında yükselmeler görüldü. Çünkü gelişen olaylar dış hazînenin tâkatini aşıyor, tebeası üzerine titreyen pâdişâh ise bu durumda bütün giderleri kendi hazînesinden karşılama yoluna gidiyordu. Pâdişâhın verdiği paralarla askerin maaşı ödeniyor, ordu ve donanma mühimmâtı alınıyor, tâyinât, kale tâmirleri vs. yapılıyordu.

Sultanların özel hazînesi durumunda olan İç hazîne, bütün bu olumsuz şartlara rağmen, ihtişâmını 19. yüzyılın sonlarına kadar sürdürdü. 1876’da, Sultan Abdülazîz Hanı tahttan indiren Hüseyin Avni Paşa ve avânesi tarafından Çırağan’da yağmalanarak ilk darbeyi yiyen bu hazîne, 1909’da İkinci Abdülhamîd Hanı hâl’ eden (bir kısmını âsî Bulgar, Sırp, Arnavud çetelerinin meydana getirdiği) Hareket Ordusu tarafından Yıldız Sarayında korkunç şekilde talan edildi. Bugün bu hazîneden kalan çok az bir parça Topkapı Sarayı Müzesinde sergilenmektedir.

kaynak

bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
22 Mart 2013       Mesaj #2
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Padişahın hazinesi nasıl oluşmuştur?

Sponsorlu Bağlantılar
Hazine-i Hassa (ya da İç Hazine veya Enderun Hazinesi) da padişahın kişisel serveti sayılan "geçmiş padişahların mühür¬lü sandıklarda korunan gümüş ve altın sikkeleri, altın ve gü¬müş murassâ evâni, cevâhir, her türlü takıları; kürkler, şallar, değerli kumaşlar, halılar, mücevher işlemeli eyerler, serâsere kaplı ve altın düğmeli kapaniçeler gibi maddî ve manevî de¬ğerli eşya saklanırdı. Aslında başlangıçta yalnızca Saray har¬camalarını karşılamak için kurulan İç Hazine, Enderun'un Ha¬zine Koğuşu ile birlikte üç bölümden oluşan birimdir. Bu bö¬lümleri "serhazîn-i Enderun" (hazinedarbaşı), Hazine kethü¬dası ile hasodabaşı yönetmektedir. Ancak aralarında Hazine ket¬hüdası hepsinin âmiridir.
Hazine, eski bir an'aneye uyularak son zamanlara kadar Ya¬vuz Sultan Selim'in mühürü ile mühürlenmiştir. Rivayete göre, Sultan Selim: "Benim altınla doldurduğum Hazine'yi ha-leflerimden, her kim, mangırla doldurursa Hazine onun Mü¬hürü ile mühürlensin ve illâ benim mühürümle mühürlenmekde devam olunsun" vasiyetinde bulunmuştur.
Birinci Hazine, nakid ve nadir eşyalarla dolu dört odadan ibârettir. Birinci Oda pek çok miktarda yaylar, oklar, zenberekli yaylar, türlü türlü tüfenkler, kılmçlar ve aynı neviden diğer si¬lahlarla doludur. Birer şaheser olan bu silahlar, muhtelif za¬manlarda Padişahlara hediye edilmiştir.
İkinci Oda'da her birinde "on iki ayak uzunluğunda, altı ayak genişliğinde altı ayak derinliğinde" altı büyük sandık var¬dır. Anbar denilen bu sandıklar, Padişahın şahsına ait esvaplar, kıymetli kürkler, muhteşem sarıklar ve inci işlemeli yastıklar gibi türlü eşya ile doludur. Mücevheratla doldurulmuş diz¬gin ve eyerler ise, duvara tesbit edilmiş sırıklar üzerine ko¬nulmuştur.
Üçüncü Odada göze çarpan şey büyük bir sandıktır. San¬dığın alt kısmında Padişah tahtının muhteşem örtüleri konul¬muştur. Orta kısmında, güzel işlemeli biniş takımları saklan¬mıştır. Bunların bazıları inci ve kıymetli taşlarla tezyin edilmiş olup büyük merasim günlerinde kullanılır. Üst bölümde elmas, yakut, zümrüt, inci ile müzeyyen dizginler, göğüslükler, kolanlar ve üzengiler muhafaza edilirler.
Yeni tahta geçen Padişah, cülüsun on beşinci günü Hazine'yi teftiş ve Hırka-i Saadet Dairesi'ni de ziyaret ederdi. Hazine'nin değerli kumaşlar, halılar, mücevher işlemeli eyerler, serâsere kaplı ve altın düğmeli kapaniçeler gibi maddî ve manevî de¬ğerli eşya saklanırdı. Aslında başlangıçta yalnızca Saray har¬camalarını karşılamak için kurulan Iç Hazine, Enderun'un Ha¬zine Koğuşu ile birlikte üç bölümden oluşan birimdir. Bu bö¬lümleri "serhazîn-i Enderun" (hazinedarbaşı), Hazine kethü¬dası ile hasodabaşı yönetmektedir. Ancak aralarında Hazine ket¬hüdası hepsinin âmiridir.
Hazine, eski bir an'aneye uyularak son zamanlara kadar Ya¬vuz Sultan Selim'in mühürü ile mühürlenmiştir. Rivayete göre, Sultan Selim: "Benim altınla doldurduğum Hazine'vi ha-leflerimden, her kim, mangırla doldurursa Hazine onun Mü¬hürü ile mühürlensin ve illâ benim mühürümle mühürlenmekde devam olunsun" vasiyetinde bulunmuştur.
Birinci Hazine, nakid ve nadir eşyalarla dolu dört odadan ibarettir. Birinci Oda pek çok miktarda yaylar, oklar, zenberekli yaylar, türlü türlü tüfenkler, kılmçlar ve aynı neviden diğer si¬lahlarla doludur. Birer şaheser olan bu silahlar, muhtelif za¬manlarda Padişahlara hediye edilmiştir.
İkinci Oda'da her birinde "on iki ayak uzunluğunda, altı ayak genişliğinde altı ayak derinliğinde" altı büyük sandık var¬dır. Anbar denilen bu sandıklar, Padişahın şahsına ait esvaplar, kıymetli kürkler, muhteşem sarıklar ve inci işlemeli yastıklar gibi türlü eşya ile doludur. Mücevheratla doldurulmuş diz¬gin ve eyerler ise, duvara tesbit edilmiş sırıklar üzerine ko¬nulmuştur.
Üçüncü Odada göze çarpan şey büyük bir sandıktır. San¬dığın alt kısmında Padişah tahtının muhteşem örtüleri konul¬muştur. Orta kısmında, güzel işlemeli biniş takımları saklan¬mıştır. Bunların bazıları inci ve kıymetli taşlarla tezvin edilmiş olup büyük merasim günlerinde kullanılır. Üst bölümde elmas, yakut, zümrüt, inci ile müzeyyen dizginler, göğüslükler, kolanlar ve özengiler muhafaza edilirler.
Yeni tahta geçen Padişah, cülûsun on beşinci günü Hazine'yi teftiş ve Hırka-i Saadet Dairesi'ni de ziyaret ederdi. Hazine'nin
Sultan Selim 'in mühürü ile mühürlenmiş kapısı özel bir törenle açılıp içeri girilir, Hazine baş yazıcısının getirdiği "müfredat¬lı defter" yeni Padişah tarafından gözden geçirilirdi.
Padişah Hazine'nin her tarafını gezdikten sonra Sultan Selim'in Mısır'dan getirdiği altın kaplı tahta oturur, defterde dik¬katini çeken şeyleri getirterek inceler, gerekli izahatı alırdı. Pa¬dişah ayrıldıktan sonra Hazine'nin kapısı yine mutad törenle ve yine Sultan Selim'in mührüyle mühürlenirdi.
Herhangi bir sebeple Hazine'nin açılması lâzım geldiği za¬man, Hazine kethüdası Sultan Selim'in mühürünü, baş yazıcı da anahtarı alarak gelirler, kapının iki tarafına Hazine ve Se- ferli koğuşları hademesi dizilir, önce kapı üzerindeki mühür muayene edilir, sonra kapı açılırdı. Yirmi, otuz kişi olarak içe¬ri girenler, ne kadar gerekli olsa da ellerini ceblerine ya da ku¬şaklarının arasına sokamazlar.

kaynak: 99 soruda Osmanlı


Benzer Konular

26 Mayıs 2011 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
21 Nisan 2009 / humbaracı Soru-Cevap
24 Şubat 2010 / Daisy-BT X-Sözlük
1 Mart 2016 / Baturalp X-Sözlük