Arama

Osmanlı'da Kadınlar Saltanatı Dönemi

Güncelleme: 4 Nisan 2013 Gösterim: 9.720 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
2 Mart 2010       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kadınlar Saltanatı
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi

Kadınlar saltanatı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Haseki Sultan'ların veya Valide Sultan'ların (hatta Mihrimah Sultan örneğinde bir padişah kızının) devlet yönetimine müdahale ettikleri, hatta zaman zaman bizzat devleti yönettikleri dönemdi. Dönem büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama dönemine denk gelir. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşlılık döneminde (1550 civarı) başlamış, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazam oluşuna kadar devam etmiştir.


Kavramın anlamı
Kadınlar saltanatı kavramının ilk defa Osmanlı tarihçisi Ahmet Refik Altınay tarafından 1916 yılında aynı ad altında yayınlanan kitabında kullanıldığını görüyoruz. Leslie Pierce İngilizce aslını 1993 yılında yayınladığı Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu'nda Hukümranlık ve Kadınlar adlı kitabında Kadınlar Saltanatı kavramı kabul etmekte ancak bu konuda birçok yanlış anlaşılmaların mevcut olduğuna işaret etmektedir. Bu yanlış anlaşılmalardan biri, çok eskilere dayanan, devlet yönetimine kadınların karışmasının Osmanlı Devleti'ne zarar verdiği inancıdır. Leslie Pierce kitabında şeyhülislam Sunullah Efendi'nin daha 1599 yılında kadınların devlet işlerine karışmasından şikayetçi olduğunu yazar. O zamandan beri Osmanlı İmparatorluğu'nun Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra başlayan duraklama ve gerileme süreçlerine kadınların devlet işlerine karışmasının neden olduğu görüşü yaygınlaşmış ve kadınlar saltanatı dönemi halk ve tarihçiler arasında olumsuz bir şekilde algılanmaya başlamıştır
. Ancak kadınlar saltanatının 1656 yılında sona ermesine karşılık Osmanlı Devleti'nin çöküşünün yavaşlamadığı, tam tersine hız kazandığı bilinmektedir. Nitekim Leslie Pierce ve İlber Ortaylı dahil birçok tarihçi Osmanlı Devleti'nin asıl zayıflama döneminin 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra başladığına inanmakta, dolayısıyla kadınlar saltanatının Osmanlı Devleti'nin çökmesinden sorumlu tutulamayacağına işaret etmektedirler.
Günümüzde kadınlar saltanatı (ya da batı dillerinde bilinen biçimiyle Sultanate of Women veya Reign of Women) kavramı tarihçiler tarafından 1550-1656 yılları arasında kadınların Osmanlı Devleti'ni bizzat yönettikleri anlamında değil, kadınların bu dönemde diğer dönemlere kıyasla daha fazla bir güce sahip olduğu anlamında kullanılmaktadır. Zaman zaman bu güç mutlak bir güce yaklaşmış ancak hiçbir zaman Rusya İmparatorluğu'ndaki II. Katerina veya Britanya İmparatorluğu'ndaki II. Elizabeth gibi resmi bir nitelik kazanmamıştır.


Osmanlı tarihi boyunca kadın sultanlar

Bütün monarşilerde olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de hanedan üyesi kadınlar her zaman için hükümdarı etkilemekten geri kalmamışlardır. Ancak Osmanlı Devleti diğer monarşilerden farklı olarak padişahların eşlerini cariyeler arasından seçme ve resmi nikah yapmaktan kaçınma esasını getirmiştir. Bu kural özellikle yükselme döneminde yerleşmiş, padişah eşlerinin ve ailelerinin, padişahı etkilemesini önlemek amacıyla getirilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman ilk ve tek defa Hürrem Sultan'la resmi nikah yaparak bu kuralı kısmen bozmuş ve kadınlar saltanatının yolunu açmıştır. Kadınlar saltanatı ilk olarak Haseki Sultan'ın yani padişahın en gözde eşinin güçlü olduğu bir dönem olarak başlamış, Nurbanu Sultan ve Safiye Sultan dönemlerinde güç Valide Sultan'a yani padişahın annesine geçmiştir. İki değişik padişahın (IV. Murat ve İbrahim) annesi olan ve torunu IV. Mehmet döneminde dahi gücünü koruyan Kösem Sultan, kadınlar saltanatının zirveye ulaştığı dönem olarak kabul edilir. Özellikle oğullarının ve torununun küçük yaşta olduğu dönemlerde naiplik görevini üstlenerek devleti bizzat yönetmiştir. Ancak kadınlar saltanatı Kösem Sultan'ın öldürülmesiyle sona ermiş, dönemin Valide Sultanı Turhan Sultan geri plana çekilmeye karar vermiş, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazam olmasını destekleyerek biliçli bir kararla yönetimi diğer devlet adamlarına bırakmıştır.

Kadınlar saltanatının sona ermesi kadınların Osmanlı Devleti'nin yönetimi üzerindeki etkilerinin tamamen sona erdiği anlamına gelmemektedir. Valide Sultanlık Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına kadar önemini korumuş olan önemli bir kurumdur. Valide Sultanlar her zaman için padişah olan oğullarını etkilemişler, ayrıca cami, hastane inşaatı, hayır işleri konusunda büyük bir bütçeye ve karar yetkisine sahip olmuşlardır. Örneğin son dönem Valide Sultanlarından Bezmialem Sultan ve Pertevniyal Sultan devletin birçok mimari projelerinin arkasında yer almışlardır. Ancak kadınlar saltanatı dönemine kıyasla aradaki fark, Kösem Sultan'dan sonraki Valide Sultan'ların iç ve dış siyaset konularına doğrudan doğruya karışmaktan sakınmalarıdır.

Kadınlar saltanatının güçlü sultanları
Hürrem Sultan
Ad:  200px-Khourrem.jpg
Gösterim: 274
Boyut:  15.9 KB
Hürrem Sultan Osmanlı tarihinde bir padişahla resmi nikahla evlenmiş ilk ve tek Haseki Sultan (padişahın en gözde eşi) olma özelliğini taşımaktadır. Bu evlilik Kanuni Sultan Süleyman'ın daha önceki nikahsız eşi olan Mahidevran Sultan'ın etkisinin azalmasına neden olmuştur. Ancak Mahidevran Sultan yeniçeriler tarafından da sevilen ve geleceğin padişahı gözüyle bakılan Şehzade Mustafa'nın annesi olarak hala müstakbel Valide Sultan durumundaydı. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı olan İbrahim Paşa da padişaha kardeş kadar yakın ve güçlü bir devlet adamıydı. İbrahim Paşa'nın 1536 yılında, Şehzade Mustafa'nın ise 1553 yılında Kanuni'nin emriyle öldürülmelerinden sonra Hürrem Sultan büyük bir güç kazandı. Birçok tarihçi Kanuni’nin 1553 yılında Şehzade Mustafa’yı öldürtmesini Hürrem Sultan’ın etkisine bağlarlar. Bu sayede Hürrem Sultan'ın oğlu II. Selim’e padişahlık yolu açılmış oldu.
Mihrimah Sultan'ın 1548 yılında Lehistan Kralı II. Zygmunt'a tahta geçmesi dolayısıyla gönderdiği kutlama mektubu
Ad:  396px-Mihrimah-zygmunt%281548%29.jpg
Gösterim: 348
Boyut:  29.4 KB

Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan olan kızı Mihrimah Sultan da olgun bir yaşa geldikten sonra annesiyle birlikte büyük bir güç kazanmış, sadrazam olan eşi Rüstem Paşa'yla birlikte imparatorluğun en güçlü kişilerinden biri haline gelmiştir. Hem Hürrem Sultan'ın, hem de Mihrimah Sultan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun Lehistan Krallığı'yla barış içerisinde olmasını sağlamasında payının büyük olduğu ileri sürülmektedir. Her iki sultanın da Lehistan Kralı II. Zygmunt'un tahta geçmesini kutlamak için yolladıkları mektuplar Polonya Devlet Arşivlerinde muhafaza edilmektedir.
Mihrimah Sultan o kadar zengindi ve devlet işleriyle o kadar ilgiliydi ki, babası Kanuni Sultan Süleyman'ı Malta Seferi'ne çıkmaya ikna etmek için kendi cebinden ödeyeceği paralarla 400 gemi yaptıracağına söz vermişti. Mihrimah Sultan'ın gücü anne ve babasının ölümünden sonra da devam etti. Ölene kadar padişah kardeşi II. Selim'in en yakın danışmanlarından biri olarak kaldı.

Mihrimah Sultan'ın ölümünden sonra II. Selim’in Venedikli eşi Nurbanu Sultan güç kazandı. Eşinin padişahlığı dönemindeki etkisi oğlu III. Murat’ın döneminde daha da artmıştır. Avrupa ile ilgilenmiş, Venedik Cumhuriyeti'yle Yahudi asıllı kirası (sekreteri) Ester Handali aracılığıyla hediye alışverişinde bulunmuş, Fransız kraliçesi Catherine de Medici ile mektuplaşmıştır. Oğlunun padişahlığı döneminde, Venedik taraflısı bir politika izlemiş ve Venedik’le uzunca bir barış dönemi yaşanmasını sağlamıştır.
III. Murat’ın eşi Safiye Sultan eşinin padişahlığının ilk yıllarında kayınvalidesi Nurbanu Sultan ile iktidar mücadelesi yaşamış ve Nurbanu Sultan’ın ölümünden sonra eşi üzerindeki büyük etkinliği sayesinde büyük güç kazanmıştır. Safiye Sultan’ın etkisi oğlu III. Mehmet’in döneminde de devam etmiştir. Eşi ve oğlunun padişahlıkları döneminde sadrazamların sık değiştirilmesinden sorumlu olduğu öne sürülmüştür. Safiye Sultan'ın kayınvalidesi Nurbanu Sultan gibi Venedik yanlısı bir politika izlediği iddia edilir. O da kayınvalidesi gibi Avrupa ile ilgilenmiş, hatta İngiltere kraliçesi I. Elizabeth ile mektuplaşmıştır. I. Elizabeth Safiye Sultan’a süslü bir araba hediye etmiş ve Safiye Sultan da bu araba ile İstanbul’da o zaman için hiç alışılmadık şekilde gezmeğe başlamıştır. Safiye Sultan yurt içindeki ve yurt dışındaki saray dışı ilişkilerini Yahudi asıllı kirası (sekreteri) olan Esperanza Malchi aracılığıyla yürütmüştür. Esperanza Malchi, Safiye Sultan'a verdiği hizmetlerden dolayı çok büyük bir servete ulaşmış, bunu çekemeyen yeniçerilerin başlattığı bir ayaklanma sonucu 1600 yılında öldürülmüştür.
Kösem Sultan
Ad:  150px-Kosem-sultan.jpg
Gösterim: 281
Boyut:  12.7 KB
III. Mehmet'in ölümünden sonra padişah olan I. Ahmet, babaannesi Safiye Sultan’ı Eski Saray’a göndererek politikaya karışmasına engel olmuştur. Safiye Sultan da I. Ahmet'in tahta çıkışından kısa bir süre sonra ölmüştür. I. Ahmet’in eşi Kösem Sultan, eşi döneminde sarayda fazla etkili değildi. Ancak eşinin ölümünden sonra politikaya karışmaya başladı. Daha sonra tahta çıkacak olan IV. Murat ve İbrahim'in annesiydi. Fakat eşinin başka bir kadından doğmuş bir oğlu olan II. Osman daha önce tahta çıkınca Eski Saray’a gönderildi. Kendi çocukları padişah olunca yeniden saraya dönüp kısa zamanda büyük otorite sahibi oldu. 11 yaşında tahta geçen oğlu IV. Murat’ın çocukluk dönemindeki naiplik görevi ile daha sonra diğer oğlu İbrahim’in yönetimdeki zayıflığı, Kösem Sultan’ı imparatorluğun en önemli yöneticilerinden biri haline getirdi. Daha sonra altı yaşında padişah olan torunu IV. Mehmet döneminde de gücünü korudu. Ancak bu dönemde yeni bir rakibi vardı. O da IV. Mehmet’in annesi olan Turhan Sultan'dı. Kösem Sultan, Turhan Sultan’ın gücünü kırmak için IV. Mehmet’i tahtan indirmeyi planladı. Fakat durumu öğrenen Turhan Sultan taraftarlarınca öldürüldü. Mücadeleyi kazanan Turhan Sultan naip oldu. Ancak ülkeyi doğrudan yönetmeyip, birkaç sadrazam değiştirdikten sonra 1656 yılında görevi Köprülü Mehmet Paşa’ya verdi. Bu tarih kadınlar saltanatının sonu olarak kabul edilir.

Dönemin sona ermesi

Haseki Sultan'ların oğullarının iktidar mücadelesinde rol oynamaları ilk zamanlarda sadece iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda can mücadelesiydi. I. Ahmet dönemine kadar yürürlükte olan Fatih Kanunnamesi'ne göre, tahta geçen padişahlar kardeşlerini öldürdükleri için iktidar mücadelesini kaybedenler canlarını da kaybediyorlardı. O yüzden Hürrem Sultan örneğinde görüldüğü gibi, bir Haseki Sultan'ın oğlunu padişah yapmak için karıştığı olaylar, oğullarının yaşam mücadelesinin bir parçasıydı. Nitekim I. Ahmet döneminde Fatih Kanunnamesi'nin kaldırılmasından sonra kadınlar saltanatı, küçük yaşta tahta geçmiş padişahlar nedeniyle Kösem Sultan döneminde bir süre daha devam etmiş, ancak bundan sonra sona ermiştir.
Bazı örneklerde yaşam içgüdüsünün yanı sıra anayurtlarıyla bağlantılarını sürdüren Nurbanu Sultan gibi bazı sultanların kendi anayurtlarının çıkarlarını savunmak için devlet işlerine karıştıkları da görülmüştür.
Kadınlar saltanatının sona ermesinin bir nedeni de Köprülü ailesiyle başlayan bir dizi yetenekli sadrazamın işbaşına geçmesi, padişahların savaşa gitmek dahil devlet işlerini büyük ölçüde diğer devlet adamlarına devretmeye başlamasıydı. Böylece güç bir ölçüde Topkapı Sarayı'ndan Bab-ı Ali'ye geçmiş oluyor, sadece kadın sultanların değil, padişahların da sorumlulukları azalmış oluyordu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Aralık 2012       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kösem Sultan ve Turhan Sultan Çatışması
MsXLabs.org

Kösem Sultan, Osmanlı’da kadınlar Saltanatı denilen dönemin en etkili saray kadınıdır. IV. Murad’ın annesi. Aynı dönemde etkinliği artan diğer bir Padişahiçe’de Turhan Sultan’dır. Turhan Sultan, Kösem Sultan’ın gelini olup, diğer oğlu Sultan İbrahim’in eşidir. Osmanlı Devleti, üzerinden Kösem Sultan etkisini atamadan bir de Turhan Sultan’ın dönemini yaşamıştır.
Osmanlıda Padişah anneleri yaşıyorsa “ Valide Sultan” ünvanı ile protokolde ikincidir. Kösem Sultan’ın oğulları IV. Murad ve İbrahim dönemlerinde Valide Sultanlığı elinde bulundurmuştur. Torunu 6 yaşındaki IV. Mehmed tahta çıktığında normalde Valide Sultanlık Turhan Sultan’a verilmesi gerekirken Padişah küçük olduğu için devlet işlerini onun adına yürütmesi gereken kurum olan “Saltanat Naibliği” tekrar ninesi Kösem Sultan’a verilmiştir. Kösem Sultan böylelikle Valide Sultanlığı’da elinde bulundurmuş oluyordu, bu durum tabiî ki gelinini çok memnun etmiyordu.
Gelin Turhan Sultan, kaynanası Kösem Sultan yüzünden bir türlü yükselemiyordu. Kösem Sultan'ın, IV. Mehmed’in yaşı büyüdükçe naibliği asıl sahibi Turhan Sultan’a kaptırma tehlikesine karşı, gelinini saf dışı bırakması gerekiyordu. Bunun tek yolu onun oğlunu yani torununu tahttan indirmesiydi. Ve torunu IV. Mehmed’i öldürtmeye karar verdi.
İki Sultan arasındaki güç mücadelesi artık ayyuka çıkmıştı. Kösem korkusu birçok Turhan Sultan yanlısını sindirmişti. Ocak Ağaları, muhaliflerin Turhan Sultan’ı kışkırttığını öğrenince, gelinini ve adamlarını öldürtmesi için Kösem Sultan’a baskı yapıyorlardı. Ama Kösem Sultan buna yanaşmadı. Onları öldürtmek muhalifleri arttırabilirdi. Ona göre bu işi halletmenin tek yolu, torunu Padişah IV. Mehmed’i öldürmekti.
Kösem Sultan iki kavanoz zehirli şerbet hazırlattı. Sadık adamlarından Üveys Ağa’ya bu şerbetleri Padişahın içecekleri arasına koyması talimatını verdi. Ancak yüksek rütbeli cariyelerden Meleki Kalfa, bu olaya şahit oldu ve bu cinayet girişimini Turhan Sultan’a haber verdi. Turhan Sultan 18 yüksek rütbeli Ağasını topladı. Bazıları Padişahın hocaları idi. Bu Ağalar, Padişahı korumak için Kösem Sultan’ı öldürmeye yemin ettiler.
3 Eylül 1651 gecesi 62 yaşındaki Kösem Sultan’ın dairesi basıldı. Ve bir kordonla boğuldu. Turhan Sultan, Saltanat Naibi olarak Padişahın vekili oldu. Ertesi gün tüm Kösem sultan yanlıları idam edildi.
Bir gelin kaynana mücadelesi daha tarihin sayfalarında sona ermişti. Valide Sultanlığı sonunda ele geçiren Turhan Sultan, danışmanlarını ilim-irfan sahibi ama politikacı olmayan kişilerden seçti. Bunlarla gizlice görüşüyor, çoğu zaman bu danışmanların kim olduğunu kimse bilmiyordu.
Turhan Sultan, tüm görevlere uygun adamlar bulmuş fakat Sadrazamlığa bir türlü iyi birini bulamamıştı. 5 yıl içinde, Damad Siyavuş Paşa, Gürcü Mehmed Paşa, Tarhuncu Ahmed Paşa, Derviş Mehmed Paşa, Damat İbşir Mustafa Paşa, Kara Murad Paşa, Damad Süleyman Paşa, Deli Hüseyin Paşa, Zurnazen Mustafa Paşa, Boynueğri Mehmed Paşa Sadrazamlığa getirildi.
En sonunda Mimar Kasım Ağa’nın önerisiyle ancak bazı şartlarla bu görevi kabul eden ve Osmanlıyı biraz toparlayan Köprülü Mehmed Paşa Sadrazam olarak, bu görevdeki boşluğu doldurmuş oldu.
Köprülü sayesinde, Turhan Sultan sevmediği devlet işlerinden elini eteğini çekti. Naibliği de 15 yaşına gelen oğlunu “reşid” ilan ederek bıraktı. Yine de gizli danışmanları sayesinde devleti kollamaya devam ediyordu. Edirne sarayında oturuyor, ilim adamaları ile sohbet ederek vakit geçiriyordu.
Tarihçiler, Turhan Sultan’ın en önemli hizmeti olarak kadınların Osmanlı yönetimindeki saltanatına son vermesini gösterirler. 1683 Temmuzunda 56 yaşında ölen Turhan Sultan, 34 yıl, 10 ay, 28 gün süre ile en uzun Valide Sultanlık yapmış Padişah annesidir.


Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Portreler adlı kitabtan alıntıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
4 Nisan 2013       Mesaj #3
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Padişah anneleri, kadınları ve kızlarının mevkileri ne şekildedir?

Padişahın annesi olan valide sultanların resmi unvanları "Mehd-i Ulyâ-i Saltanaf'dır. Oğullarına "Arslanım" diye hitap etmeleri gelenek olmuştur. Kendilerine tahsisat bağlanır ve has derecesinde dirlik verilirdi. Ölen ya da tahttan indirilen padişahın annesi Topkapı Sarayı'ndan Eski Saray'a taşınır, yeni Padişahın annesi de, Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na Valide Alavı denilen özel bir törenle gelirdi. "Vâlide sultan kethüdası" başkanlığında kalabalık maiyetleri ile birlikte Harem'de ken¬dilerine avrılmış özel daireve yerleşirlerdi. Valide Sultan gelişinden bir gün sonra da Sadrazam'a mücevherli bir hançer, kürk ve bir "hükümnâme" vollardı. Osmanlı Saray ıstılahatmda "Kadın" tâbiri, cinsiyet belirtmenin ötesinde, Padişahın hayat arkadaşı anlamına gelen çok önemli bir payedir. Kadınlar aynı zamanda "Hünkâr hasekisi" de olurlardı.
"Haseki"lik aslında bağımsız bir unvan belirtir. Osmanlı Saraylarında hükümdarın koruma görevlisine "Haseki ağa" de¬nirdi. Kadın "haseki"lerden ayrılmaları için "ağa" sıfatı eklenmişti. Mertebe olarak Bostancıbaşı'dan sonra gelir ve daha yüksek makamlara yükselerek beylerbeyi, vezir hatta Sadrâzam olabilirdi.
Hasekiler içinde Padişaha en yakını olana "Başhaseki Sultan" denilirdi. Diğer hasekiler kıdem sırasıyla "Başkadm, İkinci Kadın, Üçüncü Kadın" olarak bilinirler, her birinin özel dairesi olurdu.
Kadın unvanını alanlar Harem'de özel bir törenle samur kürk giyer, Padişahın eteğini öptükten sonra kendilerine ayrılan dai¬reye yerleşirlerdi. "Kadm'İar, herkesten farklı olarak kopçaları elmastan ve yenleri kürk kaplı elbiseler giyerlerdi. Oysa di¬ğerlerine yalnız kış aylarında kürklü giysiler verilirdi.
Çocuk doğurup "Şehzâde Validesi" olan Haseki Sultanlar törenlerde taç giyerler, kendilerine "paşmaklık" denilen has ge¬liri tahsis olunurdu.
"Vâlide Sultan" unvanı Padişahın annesine mahsustur. İlk erkek çocuğun, yani veliahd şehzâdenin annesi "Başhaseki Sul- tan"dır. Erkek çocuk anneleri "Haseki Sultan" ve kız çocuk do¬ğuranlar da "Haseki Kadın" unvanlarını alırlardı. Padişah kı¬zma da "Hanım Sultan" denilirdi.
Kadınlar her zaman Padişahın nikâhlı eşi değillerdir. Başka bir deyişle, verilen unvanlara rağmen üzerlerinden "câriye" statüsü kaldırılmaz. Bu durum bizzat Padişahın annesi için de geçerlidir.
Osmanlı Padişahları içinden çok azı cariyelerle "nikâhlı evlilik" yapmışlardır. Diğer taraftan dönemlerindeki diğer hükümdarları kendileriyle hemayar bulmadıklarından devleti akrabalık bağlantılarıyla lüzumsuz sıkıntılar altına sokabilmesi ihtimâli olan "siyasî ittifak evlilikleri" yapmaya gerek görmemişlerdir.
Nitekim "Hanım Sultan"lar bile kısa bir süre içinde evlendirilerek Haremden uzaklaştırılıp Saray'la neseb ilişkileri kesilmiştir.
Bu sebeple Padişah kadınlarının sayısı bazan dördü aşarak yediye kadar ulaşır. Bununla beraber doğacak çocukların neseb ve verâset meselelerinin tayini açısından câriyelerle nikâh akdi yapılması hususunda İslâm Hukuku açısından bir zorunluluk yoktur.
Nikâh yapılmamasına siyaset dışında hissi başka sebepler de atfedilmiştir. Bunlardan biri Osmanlı padişahlarının Ha- nedân-ı Ali Osman'da göreneklerin ecdâd saygısı olarak âdeta kıdeme bağlı hiverarşik bir otorite gibi devam etmesidir.
Diğer taraftan Ankara Savaşı'nda Timur'a esir düşen Yıldırım Bayezid, nikâhlı karısı Sırp Prensesi Despina'ya kendi gözleri önünde sâkilik yaptırılmasını kaldıramamış ve bir süre sonra ölmüştü. Timur'un Yıldırım'a reva gördüğü muamele Osmanlı Padişahlarını hiçbir zaman unutamayacakları bir utanç ve nefret hissiyle damgalamıştır.
Aslında Padişah kadınlarının "câriye" olmaları, Osmanlı kül¬türü açısından bir mahzur hatta küçültücü bir sebep değildir. Diğer taraftan İslâm dininde birleşmeleri onların etnolojik farklılıklarını da hükümsüz kılmaktadır. Nitekim onlar da ha¬yatlarını inanışlarına uygun olarak geçirmişler, birçok vakıflar, hayır eserleri yapmışlar, Hac'ca gitmişler ve sonuçta bir büyük caminin bahçesinde kocalarının türbesinde, onların yanı başı¬na gömülmüşlerdir.
nunnâmesi'ndeki hükümler de benzerdir. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'dan getirdikleriyle zenginleşen İç Hazine'ye giriş hakkında kendinden sonra devam ettirilmek kaydıyla koyduğu emir biçimindeki kural da her zaman uygulanmıştır.
4. Kaldı ki zevce kendi dinini bile muhafaza edebilir.


kaynak: 99 soruda Osmanlı

Benzer Konular

21 Mart 2008 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
3 Ocak 2013 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
6 Ekim 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
27 Ekim 2005 / ByKatip Taslak Konular
23 Mart 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu