Arama

Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)

Güncelleme: 21 Şubat 2017 Gösterim: 30.243 Cevap: 7
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #1
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi

Tanzimat Fermanı

Ad:  Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)1.jpg
Gösterim: 2701
Boyut:  64.5 KB

asıl adı GÜLHANE HATT-İ HÜMAYUNU, Mustafa Reşid Paşa tarafından Topkapı Sarayı’nın Gülhane Köşkü önünde okunan ve Osmanlı siyasal, toplumsal ve ekonomik düzeninde köklü yenileştirmeler yapılacağım duyuran hatt-ı hümayun (3 Kasım 1839).

Türkiye’de hukuk devleti düzenine geçiş sürecinin ilk önemli belgesi sayılır.
Mustafa Reşid Paşa, Ağustos 1839’da Londra büyükelçiliği görevinden İstanbul’a dönerek Tanzimat Fermam’nın hazırlıklarına başladı. Amacı yönetim, vergilendirme, askerlik yükümlülüğü konularındaki sorunları Batılı çözümlere kavuşturacak bir dizi yenilik başlatmaktı. Fermanın ana hatlarını belirleyerek Abdülmecid’in (hd 1839-61) onayını aldı. 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı’nın Gülhane Köşkü önünde büyük bir tören yapıldı. Padişahın da katıldığı törende Mustafa Reşid Paşa, padişahın ağzından kaleme alman ve geçmişteki adaletnamelere benzeyen hatt-ı hümayunu yüksek sesle okudu.

Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından Tanzimat’ı başlatan hatt-ı hümayun, işlevini yitirmiş bütün kurumlann yenilenmesi, merkezî yönetimin güçlendirilmesi için adımlar atılmasını sağladı. Âym zamanda devletin ekonomik, idari, adli ve askeri yapısını yeniden düzenleyecek kadroların öne çıkmasına olanak verdi. Hatt-ı hümayunun öbür adaletnamelerden başlıca farkı, Osmanlı uyruklarını bir “millet” tanımında toplaması, herkes için güvenlik, adalet ve refahı öngörmesiydi. Başlıca amacı 19. yüzyıl başından beri devleti zora sokan iç ayaklanmaları engellemek, bu ayaklanmalarda etkili olan Âvrupa devletlerini gerekçesiz bırakmaktı. Bunun için de hatt-ı Herkesin bildiği gibi, devletimizde, kuruluşundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tab’asınm refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şanlı şeriata ve yüce yasalara uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine, zayıflık ve fakirliğe dönüştü. Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkânsızlığı açık seçik ortadadır.

Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep, ülkemizin kalkınması, ahalimiz ve fakirlerimizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer, yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli topraklan ve halkının yetenekleri gözönünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Tanrı’nın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez.

Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz hazretlerinin ruhaniyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar çıkarılması gerekli görüldü.

Söz konusu yasalann başında can güvenliği; ırk, namus ve malın korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma süresi gibi hususlar gelmektedir. Şöyle ki: Dünyada can, ırz ve namustan daha kıymetli bir şey yoktur. Bir insan bunlan tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canını ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır. Buna karşılık, can ve namusundan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz, işi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı olur.

Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep korku ve üzüntü içinde yaşar. Buna karşılık, malından, mülkünden emin olduğu zaman hep kendi işi ve işinin genişletilmesi ile uğraşır. Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.

Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tab’adan toplanacak vergilerle oluştuğundan bunun iyi bir şekilde toplanması gerekir.

Evvelce gelir sanılmış olan “yed’i vâhit” belasından ülkemiz, hamdolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hâlâ sürüyor. Bu, bir ülkenin siyasi işlerini ve mali konularını bir adamın keyfine, hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan da değilse hep kendi çıkarma bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme yönelir. Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve gelirine göre belirli bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla bir şey alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri masrafları ile öbür masrafları da yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı ve uygulama ona göre yapılmalıdır.

Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli konulardan biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın başlıca borcudur. Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye kadar yapıldığı gibi, kiminden, tahammülünden çok, kiminden az asker alınması hem düzensizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işlerinin kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun azalmasına yol açar. Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı için uygun bir yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra usulü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların dayanağı yukarıdan beri açıklanan hususlardır.

Bu nedenle, bundan böyle, suç işleyenlerin durumları şeriat yasalan gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında, açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse, başkasının ırz ve namusuna saldıramayacaktır. Herkes malına, mülküne tam sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır.

Birinin suçluluğunun saptanması halinde mirasçılarının o işle ilgileri bulunmayacağından suçlunun malları elinden alınıp vârisleri miras haklanndan yoksun bırakılmayacaklardır. Yüce devletimizin tab’ası Müslümanlarla öbür uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardır.

Can, ırz, namus ve mal konularında, ülkemizin tüm halkına şeriat yasalan gereğince garanti verilmiştir. Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için, Meclisi Ahkâm-ı Adliye üyeleri gerektikçe artınlacaktır. Yüce devletimizin bakanlan ile ileri gelenleri belirli günlerde orada toplanarak, görüşlerini, çekinmeden, açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle hazırlanacaktır.

Askerlikle ilgili konular Bâb-ı Seraskeri Dar-ı Şûrası’nda görüşülüp karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmalan için tasdik edilmek ve imzalanmak üzere tarafıma gönderilecektir. Söz konusu yasalar sırf din, devlet, ülke ve ulusu kalkındırma amacı ile çıkaracaklarından bunlara tam uyacağımıza yemin ederiz. Bu konuda, Hırka-i Şerife odasında, tüm din adamları ile bakanlann hazır bulunacakları bir sırada herkes yemin edecektir.

Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin, kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve gönüle bakılmadan cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır.

Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz bağlanmamış olanlannkiler de belirlenecektir. Bu yolla da, şeriata aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır. Bütün bu sayılan hususlar eski, hükümlerin tümden değiştirilmesi ve yenilenmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu yöntemin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir.

Tanrı hepimizi başarılı kılsın; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Âmin.
26 Şaban 1255 Pazar Günü (3 Kasım 1839)

Hümayunda sanayi çağına yetişememiş olmanın yarattığı toplumsal, ekonomik, idari ve adli sorunların çözümlerine özellikle ağırlık verilmişti.

Tek bir cümle biçiminde kaleme alman hatt-ı hümayun, merkezî yönetimin gücünü artırmak, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan kurum, yasa ve yönetimleri ortadan kaldırmak gibi ana hedefler içeriyordu. Ayrıca bütün uyrukların yaşamlarının, onurlarının, maddi varlıklarının güvenliğini ve dokunulmazlığını sağlamayı, vergi koyma ve toplama yöntemlerinde bazı köklü yeniliklerin yapılmasını, askere almanın ve askerlik süresinin düzene konmasını öngörüyordu. Müslüman olmayan halklara din ve vicdan özgürlüğünü tanıyarak uyruk eşitliği ve vergi adaletini getiriyordu. Hatt-ı hümayunda can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması, müsadere (zoralım) ve angaryanın kaldırılması, iltizamın yasaklanması gibi hedefler de yer alıyordu. Bir başka önemli yenilik “yasasız suç ve ceza olmaz” ilkesinin benimsenmeşiydi. Yabancı devletleri özellikle ilgilendiren düzenleme, Müslüman olmayan Osmanlı uyrukları için hukuksal eşitliğin, can ve mal güvenliğinin hükme bağlanmasıydı. Bütün uyrukların eşitliğinin kabul edilmesi Osmanlı Devleti için yeni ve çok önemli bir değişiklikti.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:45
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)2.jpg
Gösterim: 2429
Boyut:  81.4 KB
TANZİMAT
OsmanlI devleti tarihinde Abdülmecit’in imzasını taşıyan Gülhane hattı hümayunu'nun Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmasıyla başlayan ve Birinci meşrutiyet’e kadar süren ıslahat ve batılılaşma dönemi (1839-1876). Bir zamanlar dünyanın sayılı devlet örgütleri arasında yer alan osmanlı kuruluşları, 300 yılı aşkın bir süre düzenli olarak çalıştıktan sonra bozularak etkinliğini yitirmiş, özellikle Batı’nın dev adımlarla ilerleyen düşünce akımlarıyla teknolojisi karşısında varlığını güçlükle sürükler duruma gelmişti. Bu bozuk düzene karşı ilk yenileştirme atılımına girişen Osman ll’nin (Genç) yaşamına mal olan Haile-i Osmaniye'den (1622) Vaka-i hayriye'ye (1826) kadar geçen 204 yıl içinde kişinin en doğal ve kutsal hakkı olan can ve mal güvenliği osmanlı toplumunun başlıca eksikliği olarak çözüm bekledi: can güvenliği yalnız padişahın değil, sadrazamın, vezirlerin ve valilerle voyvodaların bile dudakları arasından çıkacak bir söze bağlıydı; mal zoralımı yöneticileri, vezirleri korkutan büyük bir tehlikeydi. Bu durumdan hıristiyan yurttaşlar kadar müslüman halk da tedirgindi (böylece, bir bakıma kapitülasyonlar nedeniyle yabancılar, yerli halka oranla çok daha güvenli ve korunmuş durumdaydılar).

Mahmut II döneminin en önemli olaylarından biri olan Vaka-i hayriye’yi izleyen yeni düzenlemeler ve ıslahat programları, umulduğu gibi bu duruma son veremedi. Sözgelimi, Yeniçeri ocağfnın yerine kurulan Asakiri mansurei Muhammediye ordusu için taşraya giden ahzı asker (asker toplama) görevlilerinin önlerine gelen gençleri zorla toplayıp bir daha köylerine dönme olanağı olmaksızın sürekli asker yazmaları yüzünden yeni osmanlı yönetimi de halkın gözünde saygınlığını yitirdi. Bu nedenle, Mısır ayaklanması sırasında (1832-1841) halk kitlelerinin Anadolu’da Mehmet Ali Paşa’ya yakınlık gösterdiği görüldü. Bu bozuk düzen dolayısıyla OsmanlI devletinin içerde ve dışarda saygınlığının kalmaması sonucu, Mahmut II döneminin sonlarında Tanzimat'a gereksinim duyuldu. Ancak, tutucu Dahiliye nazırı Akit Paşa’nın padişaha saltanat hakkının sınırlanmasından söz ederek buna şiddetle karşı çıkması yüzünden tasarım gerçekleştirilemedi.

Bu tasarımın baş mimarı olan ve Hariciye nazırlığına ek olarak Londra sefirliğinde bulunan Reşit Paşa, Abdülmecit’in cülusu üzerine (1839) İstanbul'a gelince, sadrazam Koca Hüsrev Paşa başta olmak üzere tutucu devlet adamlarının hiç hoşlanmadıkları Tanzimat’ın osmanlı yönetimi için yaşamsal bir zorunluluk olduğunu gizli görüşmelerde genç padişaha anlattı. Abdülmecit, tüm deneyimsizliğine ve yaşının küçüklüğüne karşın, kendi mutlak erkinin sınırlanmasıyla sonuçlanacak bu öneriyi kabul edip benimseme büyüklüğünü gösterdi. Böylece Abdülmecit’in tahta çıktıktan 4 ay sonra imzalayıp onayladığı Hattı hümayun, Gülhane meydanında Reşit Paşa tarafından okunarak Tanzimat’ın ilan edildiği duyuruldu (3 kasım 1839).

Devlet ve hükümet kurulları (Mecalisi devleti âliye), yönetsel ve parasal denetim, adliye ve ilmiye yenilikleri, askerlik işleri gibi başlıca dört alanda yeni düzenlemelerin öngörüldüğü Hattı hümayun, gerçekte avrupa devletlerinin baskısıyla yurttaşların, özellikle reayanın (hıristiyan tebaa) ana haklarını güvence altına alan bir belge niteliğindeydi. Buna göre, padişah başta olmak üzere hiç kimse mahkeme kararı olmadan kişiyi idam ettiremeyecek ya da sürgüne gönderemeyecek; vergiler, müslüman ve hıristiyanlardan yasalar uyarınca eşit olarak toplanacak; yurttaşlık hakları ırk ve din ayrımı gözetilmeksizin korunacak; hıristiyanlar da asker ve devlet memuru olabileceklerdi.

Gülhane hattı hümayunu bir tür ilkel Anayasa olduğuna göre, Tanzimat yönetimi de mutlakıyetle meşrutiyet arasında 37 yıl süren bir geçiş dönemi sayılabilir. Ancak, bu kendine özgü rejimin tek güvencesi, padişahla vükela ve ulemanın Htrkai şerif odasında içtikleri antla sınırlıydı, içtiği ant gereğince keyfi yönetimden vazgeçip yasaya bağlı kalacağını açıklayan padişah, böylece saltanat yetkisini kendi isteğiyle sınırlamakta ve mutlakıyet rejimine resmen son vermekteydi. Böylesi bir davranış türk demokrasi tarihinde çok önemli bir devrim niteliği taşımakla birlikte, halkın devlet işlerini denetlemesini sağlayacak bir meclis kurulmadığı için, ulusal egemenlik henüz başlamış değildi. Gülhane hattı hümayunu’nun yasama yetkisiyle donattığı kurullar millet meclisleri değil, devlet meclisleriydi.

Topluma ilişkin kanunların çıkarılması Meclisi vâlâ’ya ve askeri kanunların düzenlenmesi de Dârı şûrayı askeri'ye bırakıldı. Bunlardan Meclisi vâlâ, vekiller heyeti ve devlet ricalinin de kendi üyelerine katılmasıyla kanun çıkarabilecekti ve üyelerinin vekiller heyetinden açıklama isteme yetkisi bile vardı. Ancak, Tanzimat, padişahla yönetimin kendilerini halkın üstünde tutarak gerçekleştirdikleri tepeden inme bir halkçılık kavramı olduğundan, Batı'daki gibi aşağıdan yukarı değil de tam tersine yukardan aşağı doğru bir yol izledi. Ayrıca, Tanzimat’ın ilanına kadar geçen 540 yıilık dönemde Osmanlı imparatorluğu’nda egemen bir ulus değil, egemen bir ümmet vardı. Devlet yapısına "müsavatı islamiye" (müslümanların eşitliği) ilkesinin egemen olduğu bu beş buçuk yüzyıl içinde İslâmlaşmış uluslardan Boşnaklar, Pomaklar, Çıtaklar, Arnavutlar ve öteden beri müslüman olan Araplar, Kürtler, Berberiler gibi daha birçok öğenin devlet sahibi bulunan Türkler’le hukuk eşitliği olduğundan, bunların tümü birlikte ortak bir egemen kitle oluşturmuşlardı.

Böylece Türkler, bu beş buçuk yüzyıllık dinsel egemenlik döneminde ulusal kişiliklerini unuttular. Tanzimat, "ehli İslam ve milleti saire” (müslümanlar ve müslüman olmayanlar) eşitliğiyle ümmet egemenliğine son verince, imparatorlukta bunun yerini kozmopolit (çokuluslu) bir Osmanlılık dönemi aldı. Bu iğreti öğeler topluluğunda Türkler azınlık durumunda kalırken, ümmet egemenliğinin yıkılması da halk arasında zamanla çeşitli tepkilere yol açtı; üstünlüklerini yitiren müslümanlar hoşnutsuzluğa kapıldılar, yeni haklar elde eden müslüman olmayanlarsa hoşnut kaldılar.

Ote yandan, Tanzimat’la birlikte osmanlı toplum yapısına olduğu kadar edebiyat ve düşünce alanına da birtakım yenilikler geldi. Eğitim, ulemanın denetiminden çıktı, medreseler dışında çağcıl okullar açıldı; türk edebiyatında başlamış olan batılılaşma hareketleri Tanzimat’tan sonra daha da hızlanınca, doğu edebiyatı çerçevesinden çıkmanın gereğine inananlar tarafından "Tanzimat edebiyatı” diye anılan yeni bir edebiyat türü geliştirildi. Mahmut II döneminde kurulmuş olan ilkokullarla rüştiyeleri (ortaokul) ve yeni açılan idadileri (lise) yönetmek üzere Maarifi umumiye nezareti kuruldu (1847).

Tanzimat fermanı, Avusturya ve Rusya dışında öteki avrupa devletlerince iyi karşılandığından, sürüncemede kalan Mülteciler sorunu türk tezi doğrultusunda çözümlendi (1849); bunu Encümeni daniş’in (bilim akademisi) açılış töreni izledi (1851). Ancak, Osmanlı devleti yine Tanzimat döneminde Kırım savaşı’nın (1853-1856) ağır harcamaları yüzünden tarihinde ilk kez dış ülkelerden borç para almak zorunda kaldı; Londra’da imzalanan 5 maddelik bir sözleşmeyle (1855) İngiltere ve Fransa’ dan % 4 faizle 5 milyon İngiliz altını borç alındı. Bu borç için Mısır haracı, İzmir ve Suriye gümrüklerinin geliri karşılık gösterildi. Bu arada, Türkiye'de işletmeye açılan ilk telgraf hattı, Malakoff zaferi üzerine Kırım’dan İstanbul'a çekilen ilk telgrafta Sivastopol’ün ele geçirildiği müjdesini iletti (1855). Sürüp giden Kırım savaşı'nda anlaşma olasılıkları belirince, barış görüşmelerinde Rusya’nın Osmanlı Imparatorluğu’ndaki hıristiyan uyruklular çıkarına birtakım siyasal dolaplar çevirerek avrupa kamuoyu üzerinde olumlu etki yaratmasını engellemeyi düşünen bağlaşık devletler (İngiltere ve Fransa), Viyana'da Avusturya delegesinin de katıldığı bir toplantı düzenlediler (1 şubat 1856). Burada barış görüşmelerine temel olacak ilkeler saptanırken, arasına Osmanlı devletindeki hı- ristiyan uyrukluların hak ve ayrıcalıklarının açıklanmasını isteyen bir madde de eklendi. Ortaya atılan çeşitli tezlerden Fransa’ ntnkini benimseyen Babıâli, bunu sadrazam Âli Paşa’nın başkanlığında toplanan şeyhülislam, Hariciye nazırı ve avrupa devletleri elçilerinden oluşan bir heyete ferman biçiminde hazırlatarak Islahat fermanı adıyla ilan etti (18 şubat 1856).

Gülhane hattı hümayunu'nda olduğu gibi, Islahat fermanı’nda da, başlıca düşünce tüm yurttaşları din ve ırk ayrımı gözetmeksizin kaynaştırmak, devletin geleceğiyle ilgili bir osmanlı toplumu yaratmaktı. Bu amaca ulaşmak için müslümanlarla hıristiyanları ayıran özellikleri ortadan kaldırmayı ön planda tutan Islahat fermanı din, vergi, askerlik, devlet memurluklarına geçme gibi pürüzü olan sorunları çözümlemeye yöneldi. Gülhane hattı hümayunu gibi anayasa benzeri bir nitelik taşımaktan çok, ondaki vaatleri gerçekleştirmeye yarayacak somut reformları içeren ferman, müslüman-hıristiyan eşitliği konusunda cizyenin kaldırılmasını ve bunun yerine hıris- tiyanların da askerlik yapmalarını öngörmekteydi. Tanzimat fermanı'na göre İslamiyet! kabul etmiş bir gayri müslimin yeniden din değiştirmesi yasaklandığı halde, bu konu Islahat fermanı’nda “kimse dinini değiştirmeye zorlanamaz” biçiminde yer alarak batılı devletlerin itirazına böylece hükümet güvencesi verilmiş oldu. Vilayet ve belediye meclislerinde müslim ve gayri müslim temsilcilere yer verileceğini, devletin kuruluşundan bu yana var olan ve Fatih tarafından saptanan gayri müslimlerin "millet” olarak örgütlenmelerinin yeniden düzenleneceğini; kilise adamlarından oluşan ruhani meclislerine halktan temsilcilerin de katılacağını bildiren Islahat fermanı, anayasal gelişme açısından halkın temsil edilmesi konusunda ve batılı anlamda ilk önemli adımı oluşturdu. Ancak, ferman çeşitli yönlerden eleştirilere uğradı.

En büyük eleştiri de Tanzimat fermanı’nın baş mimarı olan eski sadrazam Mustafa Reşit Paşa’dan geldi. Paşa, Avrupa'nın bir olupbittiyle OsmanlI devletine kabul ettirdiği bu ıslahat programının Kırım savaşı'na son veren Paris antlaşması'nda(30 mart 1856) anılması yüzünden reformların uluslararası bir sorun olacağını ve merkezden uzak eyaletlerde müslümanlarla gayri müslimler arasında çatışmalar çıkabileceğini ileri sürdü. Öte yandan, ferman, kilise ruhanileri arasında da hoşnutsuzluk yarattı. Bunlar, fermanda "millet" olarak tanımlanan eski cemaatleri üzerindeki yetkilerinin azalmasına şiddetle karşı çıktılar. Müslüman olmayan halk, fermanla sağlanan haklardan şimdilik memnun kaldığını belirtmekle birlikte askerlik hizmetinin kendilerine de yüklenmesinden hiç hoşlanmadı.

Ayrıca, tam anlamıyla tatmin olmayan ve fermanın hazırlanmasında başlıca rolü oynayan avrupa devletleri temsilcileri de kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda gayri müslimlere daha çok ayrıcalık tanınmasını istediler. Böylece Paris antlaşması'ndan sonra batılı devletlerin, özellikle dış borçların ödenememesi yüzünden Osmanlı imparatorluğu’nun iç işlerine artık iyice karışmaya başlamaları üzerine reaya yararına yeniden birtakım değişiklikler yapıldı: birleşik Eflak ve Boğdan voyvodalıkları adını alan Memleketeyen'e özerklik tanınmakla (1858) gelecekteki bağımsız Romanya’nın temelleri atıldı; bir hıristiyan mutasarrıf tarafından yönetilmesi kabul edilen Lübnan sancağına ayrıcalıklı özerklik verildi (1861) ve Abdülmecit, yine büyük dış borçlanmalara gidilerek yaptırılan görkemli Dolmabahçe sarayı'nda öldü (1861).

Abdülmecit’in kardeşi ve ardılı olan Abdülaziz döneminde de Tanzimat yasaları yürürlükte kalmakla birlikte, imparatorluk yine önemli iç ve dış sorunlarla karşılaştı. Bu arada, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla yetinmeyen azınlıkların istekleri giderek arttı. Doğal olarak, batılı devletlerin de bir süredir alışageldikleri gibi bu istekler doğrultusunda Babıâli üzerindeki baskıları yoğunlaştı, imparatorluk yönetiminin ayaklanmaya kışkırtılan Karadağ’da aldığı önlemlere Fransa ve Rusya birlikte karşı çıkınca, bu uygulama durduruldu (1862). Bundan yüreklenen Sırplar ve Ulahlar (Rumenler) da bağımsızlık yolunda harekete geçtiler. Romanya adını alan Memleketeyn’in birliği ve Prusya hanedanından Carol’un prensliği onaylandı. Ancak, Girit'in Yunanistan'a katılma isteği kabul edilmedi ve sadrazam Âli Paşa'nın hazırladığı nizamnameyle Girit için özel bir yönetim öngörüldü (1867).

Bu arada, ortaya çıkan meşrutiyet yanlısı Yeni OsmanlIlar, Tanzimat’a karşı propagandaya başladılar. Eleştiriler, giderek güçlenen ve hükümete karşı tutum takınan basına (Tercümanı ahval, Tasviri efkâr vb.) da yansıdığından, yönetim "Kararnamei Âli” denen sansür yasasını çıkardı (1867). Ağır borçlar altında ezilen osmanlı mâliyesinde yeni düzenlemelere gidilirken, Fransa ve Ingiltere ile imzalanan ticaret anlaşmalarıyla bu devletlere kapitülasyonlara ek olarak ticaret ayrıcalıkları verildi. Avrupa ile kaynaşmak ve ticaret ilişkilerini geli; tirmek isteyen hükümet, Londra ve Paris sergilerine katıldı. Paris sergisi dolayısıyla bir avrupa gezisine çıkan Abdülaziz’in buradan dönüşünde padişahın yetkilerini eskisine oranla daha çok sınırlayan bir nizamnameyle Millet meclisi durumunda büyük bir “Şûrayı devlet" ve adliyenin bağımsızlığı anlamında bir “Divanı ahkâmı adliye” kurularak demokrasi yolunda önemli bir adım daha atıldı (1868).

"Teşkili vilayat” nizamnamesiyle de eski eyaletlerin yerine sancak, kaza ve nahiye örgütlenmesine dayalı yeni vilayetler kuran bu yasa önce Silistre, Vidin, Niş ve Sofya yörelerinin birleşmesinden oluşan Tuna vilayetinde uygulandı. Çok yetenekli bir vali olan Mithat Paşa’nın bu deneyimsel uygulamada gösterdiği başarı üzerine yeni örgütlenmenin tüm ülkeye yayılmasına karar verildi. Bu nizamname gereğince vilayetlerde valilerin, sancaklarda mutasarrıfların ve kazalarda kaymakamların başkanlığında birer “meclisi idare” (yönetim meclisi) bulunacak ve bu meclislerin yerel yönetim erkânından oluşan doğal üyeleri dışında tüm müslim ve gayri müslim üyeleri yasanın uygun gördüğü seçim yöntemiyle iki yılda bir seçilecekti; yeni kurulan karma mahkemelerin üyeleri için de aynı yöntem uygulanacaktı. Ayrıca, yine aynı yasaya göre, her vilayetin yılda bir kez toplanan bir "meclisi umumi”si (genel meclis) bulunacak, bu meclis tüm kazalardan gelecek temsilcilerden oluşacak ve vilayetin ticaret, tarım, sanayi, eğitim, bayındırlık gibi alanlarına ilişkin genel işlerini görüşecekti. Böylece halkı yönetsel etkinliklere ve seçimlere alıştırmak konusunda olduğu kadar, yönetim işlerini adliye işlerinden ayırmakla da “tefriki kuva"nın (erklerin ayırımı) ilk temelleri İstanbul’dan önce taşrada atıldı.

İstanbul'da ise, Tanzimat'ın ilanından sonra oluşturulan Meclisi vâlâ birtakım değişimlere uğramış olmasına karşın, tüm yasama, yürütme ve yargılama erklerini yapısında toplamış büyük bir güçler birliği kuruluşu ve simgesi durumundaydı. Ancak, Girit seferinden dönen Âli Paşa, Meclisi vâlâ’nın görevine son vererek ilk Şûrayı devlet ve Divanı ahkâmı adliye'yi kurmakla, yürütme ve yargılama erklerinin birbirinden ayrılmasını sağladı. Beş daireden oluşan bu ilk Şûrayı devlet, bir tür ilkel Millet meclisi ya da meşrutiyete giden yolda deneysel bir "Meclisi mebusan” niteliğindeydi. Yasama yetkilerine ek olarak bütçenin düzenlenmesi bile bu kuruluşa bırakılırken, tüm ülkeyi ve imparatorluğun tüm öğelerini temsil etmesine özellikle önem verildi. Ayrıca, Şûrayı devlet’in vilayet meclisi umumileri ile işbirliği yapması da sağlandığından, bu meclislerin her yıl isteyecekleri ıslahata ilişkin mazbatalarının Şûra’da hep birlikte görüşülmesi için bunların her birinden 3-4 temsilci gelmesi kararlaştırıldı. Böylece Suriye, Bulgaristan, Sırbistan gibi çeşitli vilayetlerden gelen ve tüm öğeleri temsil eden üyelerin katıldığı açılış gününde (10 mayıs 1868) Şûrayı devletin yalnız erklerin ayırımı ilkesine değil, devlet yönetiminde dinle dünya işlerinin ayrımına da dayandığına değinilerek bunun laikliğe doğru atılmış büyük bir adım olduğu da vurgulandı.

Tüm ruhaniler ve avrupa devletlerince çok olumlu karşılanan Şûrayı devlet, sonradan Mülkiye, Maliye ve Tanzimat adları altında 3 daireye ayrılarak ilk niteliğini tam anlamıyla yitirdi. Ote yandan, bir süre sonra Adliye nezaretine dönüştürülen Divanı ahkâmı adliye ise başlangıçta bir nazır yönetiminde iki büyük mahkemeden oluşmaktaydı. Bunlardan Temyiz mahkemesi Plukuk ve Ceza bölümlerine, istinaf mahkemesi de Hukuk, Ceza ve Ticaret dairelerine ayrılmıştı. Adliyenin bağımsızlığını sağlamak amacıyla, müslim-gayri müslim karmasından oluşan üyelerinin "layenazil” (görevden alınamaz) olması ilkesi kabul edildi. Şeyhülislamlığa bağlı olan Şeriye mahkemelerinin yetkisi kısıtlanarak yalnız şeri davalara bakmalarına izin verildi. Şûrayı devletin ilk başkanlığına Mithat Paşa, Divanı ahkâmı adliye’nin ilk nazırlığına da Cevdet Paşa getirildi.

Bu arada, Türkiye'de yabancılara mülkiyet hakkı tanındı. Tanzimat öncesinde osmanlı topraklarında hiçbir yabancıya mülkiyet hakkı tanınmazken, çıkarılan 5 maddelik bir kanuna göre, Hicaz dışındaki tüm imparatorluk topraklarında yabancı uyruklular mülkiyet hakkına sahip olabilecekler, ancak bu konuda onlar da her bakımdan osmanlı yasalarının hükümlerine kesinlikle uyacaklar ve yurttaşlarının bu haktan yararlanmasını isteyen yabancı devletler önce BabIâli’nin koşullarını kabul ettiklerini resmen bildireceklerdi. ilk protokol Fransa ile imzalandıktan sonra bunu sırasıyla İsveç, Norveç, Belçika, Ingiltere, Ayusturya-Macaristan, Danimarka, Prusya, ispanya, Yunanistan, Rusya, İtalya vb. devletlerle imzalanan protokoller izledi.

Ûte yandan, fransızca eğitim yapan Galatasaray sultanisi’nin açılmasıyla eğitim alanındaki yeniliklerin ilki gerçekleştirildi. Ardından, eğitim sorununa yeni düzenlemeler getiren "Maarifi umumiye" nizamnamesi yayımlandı (1869). Bunu askeri rüştiyelerle idadilerin kurulması, Tibbiyei mülkiye mektebi’nin öğrenime açılması izledi. Bu arada, ordu için yeni silahlar alındı; güçlendirilen donanma, İngiltere’den sonra dünyanın ikinci büyük deniz kuvveti durumuna getirildi. Rumeli ve Anadolu demiryollarının yapımı başlarken, “idarei Aziziye” adıyla bir denizyolları işletmesi kuruldu; Boğaziçi’nde gemi çalıştırmak üzere "Şirketi hayriye”ye imtiyaz verildi. Türk medeni kanunu sayılan Mecelle'nin yayımlanmasına da başlandı. Ancak, reformlar konusunda Osmanlı imparatorluğu'nu destekleyen Fransa'nın savaştığı Prusya'ya yenilmesi üzerine (1870) ıslahat programlarını yetersiz bulan Rusya’nın bu durumdan yararlanmak üzere harekete geçerek Paris antlaşması’nın (1856) bağlayıcı hükümlerini tanımadığını ilan etmesi, olumlu meyvelerini vermeye başlayan Tanzimat'ın zararına oldu. Yine Ruslar’ın kışkırtmasıyla bağlı oldukları Rum Ortodoks kilisesi'nden ayrılarak ulusal kiliseleri çevresinde toplanan Bulgarlar, bağımsızlığa giden yolda önemli bir adım attılar. Ote yandan bu dönemde yetişen Mustafa Reşit Paşa (öl. 1858), Keçecizade Fuat Paşa (öl. 1869) gibi büyük devlet adamlarının sonuncusu olan sadrazam ve Hariciye nazırı Âli Paşa'nın ölümü üzerine (1871) Tanzimat da artık can çekişme sürecine gıraı. unun oıumuyıe sallananımı ikinci dönemi başlayan Abdülaziz, bu güçlü sadrazamın almış olduğu mali önlemler sayesinde sağlanan geçici refaha dayanarak harcamalarını büyük ölçüde artırdı. Bu arada, Âli Paşa’nın ölümünden sonra sadrazamlığa getirilen ve dış siyasette Rusya yanlısı bir tutum izlediği için “Nedimof” diye anılan mutlakıyetçi Mahmut Nedim Paşa, padişahın keyfi isteklerine kayıtsız şartsız teslim olurken, saraya para yetiştirebilmek için her çareye başvurdu. Tanzimat geleneğine aykırı olarak aziller ve sürgünler yeniden başladı.

Böylece Tanzimat dönemini iki evreye ayırmak gerekir: Reşit Paşa tarafından Tanzimat' ın ilanından (1839) başlayarak Fuat ve Âli paşalar sayesinde Tanzimat ilkelerine tam anlamıyla uyulduğu ilk 32 yıl; 25 eylül 1871'den Abdülaziz’in tahttan indirilmesine kadar süren ve keyfi bir yönetim biçiminde geçen son 5 yıl.

Tanzimat'ın bu ikinci evresinde kıtlığa neden olan kuraklık ve sel felaketleri de köylüler arasında geniş bir hoşnutsuzluk yarattı. Ûte yandan, merkezleri Rusya'da bulunan slav cemiyetlerinin Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan hıristiyanlarını ayaklandırmak için uzun süredir harcadıkları çabalar, Hersek ayaklanmasının patlak vermesiyle sonuçlandı (1875). Bu arada, 1855’te başlayan dış borçların tutarı yıllık ulusal gelirin yarısından çoğuna yükselince (1875), “Tenzili faiz" kararı alındı. Buna göre dış borç faizlerinin yarısı nakit olarak, yarısı da yeni hisse senetleri çıkarılarak borcu borçla ödeme durumunda kalındı. Böylece devlet hâzinesinin kendi iflasını açıklamış gibi olması üzerine İngiliz ve fransız hükümetleri, bankerlerine BabIâli’nin bundan böyle almak isteyeceği kredilerden ötürü hiçbir sorumluluk üstlenmeyeceklerini ilan ettiler. Bu karar yüzünden Osmanlı devleti iç ve dış tüm parasal saygınlığını yitirdi. Parasal güçlükler içinde bocalayan devletin bir türlü bastıramadığı Hersek ayaklanması, Bosna'ya da sıçradı. Bosna -Hersek’e göz dikmiş olan Avusturya-Macaristan Başbakanı kont Andrâssy, BabIâli’ ye sorunun sözde çözümü için kendi adıyla anılan ıslahat tasarısını sundu (Andrâssy layihası). İstanbul'da öneri üzerinde görüşmeler sürüp giderken, bulgar ayaklanması başladı (1876).

Aynı yıl Selanik olayı sırasında iki yabancı konsolosun (fransız ve alman) öldürülmesi, avrupa kamuoyunda türk düşmanlığını büsbütün artırdı. Ûte yandan, meşrutiyet yanlısı Mithat Paşa ve arkadaşlarının kışkırtmasıyla İstanbul’da gösteri yürüyüşleri düzenleyen medrese öğrencilerinin (Talebe-i ulum) baskısı üzerine azledilen Mahmut Nedim Paşa’nın yerine Mütercim Rüştü Paşa sadrazamlığa getirildi. Hükümette koltuksuz nazır olarak görev alan Mithat Paşa’nın önderliğinde serasker Hüseyin Avni Paşa, şeyhülislam Hayrullah Efendi ve yeni sadrazam (dörtlü cunta), Abdülaziz'i tahttan indirmek için hazırlıklara giriştiler. Selanik olayından sonra İngiltere dışında 5 büyük devlet (Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa ve İtalya) ağır koşullar içeren Berlin memorandumu’nu hazırladı ve bunu BabIâli'ye vermeyi kararlaştırdı. Ancak, buna olanak kalmadan, şeyhülislamın özellikle padişahın dengesizliğini ve savurganlığını vurgulayarak kaleme aldığı hal fetvasıyla Abdülaziz tahttan indirildi (30 mayıs 1876) ve yerine yeğeni Murat V tahta çıkarıldı. Cülusundaki olağandışı koşullar ve uzun süre hapiste kalması yüzünden sinirleri bozulan Murat V, amcası Abdülaziz'in kanlı ölümü ve bunu izleyen Çerkez Haşan vakası üzerine büyük bir ruhi sarsıntı geçirerek rahatsızlanınca, 93 gün sonra, Sırbistan’la Karadağ'ın Osmanlı devletine karşı savaşa başladıkları sırada tahttan indirilip yerine kardeşi Abdülhamit II padişahlığa getirildi (31 ağustos 1876).

Tanzimat'ın batılılaşma ortamı içinde yetişen ve Mithat Paşa ile arkadaşlarına meşrutiyeti ilan edeceğine söz vererek tahta çıkmış olan Abdülhamit ll’nin saltanatı (1876-1909) Sırplarla Karadağlılar’a karşı kazanılan zaferlere karşın, Rusya’nın savaşa son verilmesi konusundaki ültimatomunu BabIâli’nin kabul etmesiyle başladı. Böylece ödenemeyen dış borçlar yüzünden Batı’dan hiç yardım görmeyen ve Rusya'nın karşısında yalnız kalan OsmanlI devleti, Sırbistan ve Karadağ ile ateşkes imzaladı. Bu arada, Anayasa'nın hazırlanması için oluşturulan komisyon, çalışmalarına başladı; istifa eden Rüştü Paşa'nın yerine Mithat Paşa sadrazamlığa getirildi. Öte yandan, Paris antlaşmasında imzası bulunan devletler Balkanlardaki durumu ve OsmanlI imparatorluğundaki hıristiyan uyrukluların hukukunu görüşmek üzere İstanbul’da toplandılar (Tersane konferansı). Aynı gün Birinci meşrutiyet'le birlikte Anayasa’nın (Kanunuesasi) ilan edilmesiyle Tanzimat dönemi resmen sona erdi (23 aralık 1876).

Tanzimat, OsmanlI imparatorluğu’nda Osman ll’den başlayarak girişilen batılılaşma hareketleri dizisinde çok önemli bir aşama oluşturmasına karşın, halk tarafından tam anlamıyla anlaşılıp benimsene- mediği için uygulamada başarılı bir sonuca ulaşma olanağını bulamadı. Özellikle "iltizam”ın kaldırılmasıyla gelir kaynakları kuruyan çıkar çevreleri (mültezimler, valiler, voyvodalar, sarraflar vb.), cemaatleri üzerindeki etkilerini büyük ölçüde yitiren din adamları (ulema ve ruhaniler), eşitliğin getirdiği söz özgürlüğünden ürken tutucular ve gelenekçiliği nimet bilen cahil halk zümresi Tanzimat reformculuğuna sert tepki gösterdiler. İslamcılığı savunan kitleyle batılılaşmaya önem veren merkezdeki aydın bürokratlar arasında başlayan çatışma kısa sûrede ön plana geçti. Böylece kurumlar ve halk desteğiyle değil de kişilerin gücüne dayanarak ayakta duran Tanzimat, baş mimarı Mustafa Reşit Paşa ve onun yetiştirdiği Fuat'la Âli paşaların birbiri ardı sıra ölmeleri üzerine yaşamını tamamladı, imparatorluk içindeki çeşitli öğeleri "Osmanlılık” ideolojisi çevresinde birleştirmeyi amaçlayan Tanzimat, bir süre sonra tam tersine osmanlı toplumunun dağılmasını kolaylaştıran, özellikle hıristiyan topluluklar arasında "ulus” bilincinin uyanmasına yol açan bir dönem olarak tarihe karıştı.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:54
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
18 Mart 2010       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Tanzimat Fermanı
II. Mahmut'un saltanatının ikinci döneminde yoğunlaşan reformlara resmi bir bildiriyle hukuki biçim verme talebi sık sık dile getirildi. Ancak iç siyasi dengeler nedeniyle bu işlem uzun süre ertelendi.

1 Temmuz 1839'da II. Mahmut'un ölümü ve Abdülmecit'in tahta çıkmasından hemen sonra sadrazamlığa reform taraftarı Mehmet Hüsrev Paşa getirildi. Ağustos ayında yurda dönen Londra büyükelçisi ve Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, 17 yaşındaki padişahı ikna ederek Tanzimat deklarasyonunun kabulünü sağladı. 3 Kasım 1839 günü Saray müştemilatı içerisinde yer alan Gülhane bahçesinde okunan bir Hatt-ı Şerif ("padişah yazısı") ile Tanzimat-ı Hayriye ("hayırlı düzenlemeler") ilan edildi. Osmanlı tarihinin en önemli belgelerinden biri olan bu metin, okunduğu yerden ötürü Gülhane Fermanı ve içeriğinden ötürü Tanzimat Fermanı adıyla da anılır.

Yaklaşık üç sayfalık bir metin olan fermanda, devletin bir gerileme döneminde olduğu vurgulanmış, ama yapılacak yeniliklerle ve çıkarılacak yeni yasalarla (kavanin-i cedide) bu durumdan kurtulunacağı müjdelenmiştir. Daha sonra din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm Osmanlı ahalisinin can ve mal ve "ırz-ü namus" güvenliğinin güvence altına alınması gereği, Kur'an ve şeriate dayanarak ilan edilmiştir. Haksız ve dengesiz vergilerin zararından söz edilerek herkesten "emlak ve kudretine göre" vergi alınacağı, asker almanın nüfusla orantılı ve azami "dört veyahut beş sene müddet"le sınırlı olacağı, kimsenin yargısız idam edilmeyeceği ve malının müsadere edilmeyeceği, özel mülkiyete sınır getirilmeyeceği, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye'nin güçlendirileceği, vükelanın serbestçe söz söylemesine sınır getirilmeyeceği, yeni Ceza kanunnamesi düzenleneceği, memurin maaşlarının adalete uygun olarak düzenleneceği, rüşvetin güçlü yasalarla önleneceği bildirilmiştir.

Fikir ve yapı bakımından ferman, Fransız Devrimi'nin İnsan ve Vatandaş Hakları bildirgesinden esinlenmiştir. Osmanlı hukuku tarihinde ilk kez "vatandaşlık" kavramı ve vatandaşlıktan doğan haklar tanımlanmış, bu hakların korunması için yapılması gereken bazı işler sayılmıştır. Buna karşılık Ferman, getirdiği yenilikleri Kuran'a ve Şer-i şerife ve Osmanlı Devletinin eski töre ve kanunlarına dayandırmaya özen göstermiştir.

Tanzimat Fermanının İlan Nedenleri


  • Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa meselesinde Avrupa'nın desteğini almak
  • Avrupa'nın Osmanlı iç işlerine karışmasını önlemek
  • Fransız İhtilali'nin milliyetçilik etkisini azaltmak
  • Gayrimüslimleri devlete bağlamak
Bu fermanla devlet kendisini yenilemesi gerektiğini söylemiştir.

Fermanda yer alan başlıca konular:


  • Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması,
  • Yargılamada açıklık, (hiç kimse yargılanmadan idam edilemeyecek (hukuk devleti özelliğini yansıtır))
  • Vergide adalet,
  • Erkeklere dört yıl mecburi askerlik,
  • Rüşvetin ortadan kaldırılması,
  • Herkesin mal ve mülküne sahip olması, bunu miras olarak bırakabilmesi.(Özel mülkiyet güvence altına alındı. Müsadere kaldırıldı)
Bu ferman sayesinde padişahların yetkileri meclislere ya da kişilere devredilmiştir. Buradaki amaç, iktidarı saraydan alıp bürokrasiye vermek ve devlet yönetiminde merkezîleşmeyi sağlamaktı. Fermanda verilen bütün sözlerin tamamen yerine getirilememesine rağmen bu çabalar, çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine önayak olmuştur.
Tanzimat Fermanı'nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi olarak anılır.

Tanzimat Fermanı uygulamaları ve gelişmeleri

Ad:  Abdulmecid.jpg
Gösterim: 1124
Boyut:  6.9 KB
Sultan Abdülmecid
Ferman ilan edildikten sonra ayrıntılı bir şekilde devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'de yer almış, daha sonra her şehrin meydanında okunması, sancak ve kazalarda halka anlatılması emredilmiştir. Babıali, yeni bir sürecin başladığını göstermek için her yerde donanma alayları tertip etmiş, sürecin bir şölen havasında başlamasını istemiştir.
Yeni yasa ve düzenlemelerin eskileriyle çatışmamasına özellikle dikkat edilmiştir, yeni kurumlar açılırken eski kurumlar kapatılmamış, kurumlar bir süre birlikte işletilmiştir. Yeni yasalar önce merkezi otoritenin güçlü olduğu Bursa, Edirne gibi bölgelerde denenmiştir. yeni yasa sonucunda ise çatışmalar ortaya çıkar Tanzimat fermanını izleyen ilk yirmi yılda devlet bir dizi önemli yeniliğe kapılarını açmıştır:

Tanzimat Fermanı'nda HUKUK alanındaki yenilikler


  • Tüm vatandaşlar "Osmanlı vatandaşı" sayılarak din farkılıklarına bağlı ayrıcalıklar kısmen kaldırıldı.
  • 1840'ta bazı maddeleri Fransız Ceza Yasasından alınan yeni Ceza Kanunnamesi hazırlandı. 1858'de tümüyle Batı kaynaklarından esinlenen ikinci Ceza Kanunnamesi kabul edildi.
  • 1850'de Fransız Ticaret Kanunu esas alınarak hazırlanan Ticaret Kanunnamesi yürürlüğe girdi. Bu kanunla faiz, anonim şirket ve kambiyo senedi kavramları ilk kez Osmanlı hukukunda yer aldı.
  • 1840'tan itibaren ceza ve ticaret davalarına bakmak üzere, laik ilkelere göre işleyen nizamiye mahkemeleri kuruldu; bu mahkemelere müslümanların yanısıra gayrimüslim hakimler atandı. 1853'te cinayet davalarında gayrımüslimlerin de şahitlik yapabileceği kabul edildi. 1851'de ticaret mahkemeleri kuruldu.
  • 1867'de Devlet görevlilerine karşı açılan davaları görmek için Şurayı Devlet (Danıştay) kuruldu.

Tanzimat Fermanı'nda MALİ alandaki gelişmeler


1841-1842 yılında ilk bütçe hazırlandı, 1846-1847 yılında ise ilk modern bütçeye geçildi.
  • Vergilerin mükellefler arasında düzgün ve gelirlere göre dağıtılması amaçlandı.
  • Devlet görevlilerinin halktan resmi vergiler dışında aldıkları vergiler yasaklandı.
  • 1840'ta Kaime-i Nakdiye ismiyle ilk kâğıt para dolaşıma sokuldu.
  • 1855'te Kırım Savaşı'nın maddi yükünü karşılamak için tarihte ilk kez dış borç alındı.Borç ingiltereden alınmıştır.

Tanzimat Fermanı'nda ASKERİ yenilikler

Ad:  Abdulaziz.jpg
Gösterim: 7862
Boyut:  7.4 KB
Donanma seferberliği başlatan Sultan Abdülaziz.
  • Askerlik hizmetinin vatani bir vazife olduğu ilan edilerek zorunlu askerlik başlatıldı.1843'te ilan edilen bir yasayla askerlik yaşı 20, zorunlu askerlik süresi 4 yıl olarak kabul edildi.
  • 1847'de gayrimüslimlerin de orduya girip albay rütbesine kadar yükselmesi kararlaştırıldı.
  • Avrupa gezisinde Avrupa ülkelerin donanmalarına hayran kalan Sultan Abdülaziz yeni bir donanma kurulması için emir verdi, çok güçlü bir donanma kuruldu.
  • 1867'de Bahriye Nezareti kuruldu.
  • 1869'da Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın öncülüğünde Bahriye Nezareti kuruldu, askeri yapı yenilendi, terfi sistemi düzenlendi.

Tanzimat Fermanı'nda EĞİTİM alanındaki gelişmeler

Ad:  GalatasarayLisesi.jpg
Gösterim: 8006
Boyut:  11.9 KB
Kışın Galatasaray Lisesi
  • 1846'da Mekatib-i Umumiye Nezareti kuruldu.1848 de Darülmuallim (öğretmen okulu) açıldı. Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okulların kontrolü bu nezarete verildi.
  • Rüştiyelerin açılmasına hız verildi.
  • 1868'de Fransızca eğitim ve batılı anlamda ilk eğitim verecek olan lise ile üniversite arasında bir kurum olan Galatasaray Sultanisi açıldı.
  • 1869'da Fransız eğitim sistemini örnek alan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlandı.
  • 1870'te Dârülmuallimât adında kız öğretmen okulu açıldı.
  • İlk kez yurt dışına öğrenci gönderildi.
  • Devlet memuru yetiştirmek amacıyla,Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.(II. Mahmut)

Tanzimat Fermanı'nda SANAYİLEŞME HAMLESİ

  • Devlet eliyle atölye ve tesis kurulmasını amaçlayan sanayileşme başladı.Önce Yedikule-Küçükçekmece arasında 130 metre uzunluğunda bir tür sanayi parkı kuruldu.
  • Zeytinburnu'nda demir işleme ve makine imalathanesi, kumaş ve pamuklu çorap üretim tesisi, buradaki fabrikalar için teknik eleman yetiştirecek bir okul açıldı.
  • Bakırköy'de baruthanenin yanına bir iplik bükme, dokuma ve pamuklu basma fabrikası, Hereke'de bir pamuklu dokuma fabrikası kuruldu.
  • Yol yapımına önem verilmiştir.
  • Devlet memurlarının yerli kumaş kullanması zorunluluğu getirildi.
  • Ancak İngiltere ile yapılan 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması, bu dönemde Osmanlı'nın zararına gelişmiş,dışa bağımlılığı artırmıştır.
Bu gelişmelere rağmen sanayi makinelerinin Avrupa'dan ithal ediliyor olması ve nitelikli eleman eksikliği yüzünden yeterli bir sanayi pazarı oluşturulamadı.

Tanzimat Fermanı'na Tepkiler

Ad:  MuhammadPaşa.png
Gösterim: 1245
Boyut:  26.6 KB
Mehmet Ali Paşa
Tanzimat Müslüman toplum tarafından olumsuz tepki gördü; "frenkleşme" ve "gâvurlaşma" olarak nitelendirildi, Tanzimatçıların hedeflediği merkeziyetçi yapı ise başıbozuk bölgelerin valilerini rahatsız etti.Halep, Bosna, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kimi aileler çocuklarının mecburi askerlik uygulamasıyla askere alınmasına karşı çıktı.
Tanzimat'ın müslüman-gayrimüslim eşitliği ile birlikte Hristiyan mezhepler arasında da eşitlik getirmesi, diğer mezheplere göre daha güçlü ve ayrıcalıklı olan Ortodoks tebaayı rahatsız etti.

Dış dünyada ise İngiltere ve Fransa Tanzimat'ı olumlu karşılarken, Rusya bunun Osmanlı üzerindeki Batılı etkiyi arttıracağını düşünüp fermanı olumsuz karşıladı, Avusturya'da iktidardaki mutlakiyet yanlısı Prens Metternich fermanı olumsuz karşılarken Kavalalı Mehmet Ali Paşa fermanın amacını sezdi ve bunu kendisine karşı yapılan bir "şah hamlesi" olarak nitelendirdi.
Abdülaziz döneminde güçlenen Yeni Osmanlılar ise Tanzimat'ın bazı uygulamalarına karşı çıktılar ve bir çoğu sürgüne gönderildi veya yurtdışına kaçtı.
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:19
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Nisan 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

TANZİMAT


Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılda yapılan reformlara ve bu reformların yapıldığı döneme verilen ad.

3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimatı Hayriye Fermanı'nın (kısaca Tanzimat Fermanı ya da Gülhane Hattıhümayunu) ilân edilmesiyle başlar. 1876'da I. Meşrutiyet'in ilânıyla son bulur. II. Mahmut döneminde girişilen Batılılaşma hareketlerinin devamı niteliğindeki Tanzimat Fermanı, Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanarak Padişah Abdülmecit'e sunuldu. Onun onayından geçtikten sonra yine Mustafa Reşit Paşa tarafından 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde devlet büyükleri ve yabancı devlet temsilcileri önünde okunarak yürürlüğe girdi.

Ferman beş bölümden oluşmaktaydı. Birinci bölümde, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren Kuran'ın hükümlerine ve şeriata saygı gösterildiğinden, devletin gönençli hâle geldiği belirtilmekteydi. İkinci bölümde 150 yıldan beri türlü gaile ve nedenlerle ne şeriata ne de yararlı yasalara saygı gösterildiği, bu yüzden de devletin eski güç ve gönencinin yerini zayıflık ve fakirliğe bırakmış olduğu anlatılmaktaydı. Üçüncü bölümde, Tanrı'nın inayeti ve Peygamber'in yardımıyla devletin yönetimini iyileştirmek için yeni yasaların konulması gerektiğine işaret edilmekte, dördüncü bülümdeyse yeni yasaların dayandırıldığı genel ilkeler gösterilmekteydi:
  • Müslüman ve Hristiyan bütün uyrukların ırz, namus, mal ve can güvenliğinin sağlanması,
  • verginin düzenli usule göre ayarlanması ve toplanması,
  • askerlik ödevinin ayarlanması ve usule göre asker toplanması. Beşinci bölüm, bu yasaların yapılması ve uygulanması için gereken önlemleri belirtiyordu.
Vergiler, yasaların saptadığı yöntemlerle alınacaktı. Öte yandan açıktan soruşturma yapılıp hüküm verilmedikçe, kimseye gizli ya da açık ölüm cezası uygulanmayacaktı. "Siyaseten katl" yasak ediliyordu. Bir kimsenin suçunden ne mirasçıları sorumlu olacak ne de malları müsadere edilecekti. Fermana göre Hristiyan ve Müslüman bütün uyruklar eşit sayılacak, bundan böyle devletin amacı, çeşitli unsurların birlik ve düzen içinde yaşamasını sağlamak olacaktı. "İttihadı Anasır" terimi bu yeni ülkünün dile getirilişi oluyor ve çokluğun, çeşitliliğin birliğini açıklıyordu.

Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında yasa önünde eşitlik ilkesi aslında Avrupa devletlerini yumuşatma ve onların güvenini kazanma bakımından verilen bir ödün olduğu gibi, Tanzimat'ın öngördüğü reformlar içinde, eski İslâm geleneğinden ayrılışı dile getirmesi bakımından en radikal ve en güç yürütülecek olanıdır. Tanzimat, başını Hüsrev Paşa'nın çektiği muhaliflerine karşın elden geldiğince ve sosyal yapının elverdiği ölçüde uygulanmaya çalışıldı.

Gülhane Hattı'nın hükümlerinin uygulanması iki evrede incelenebilir:
1. Evre, Tanzimat Fermanı'nın ilânından 1856 Islahat Fermanı'na,
2. evre, Islahat Fermanı'ndan 1876'da I. Meşrutiyet'in ilânına kadar sürer. Birinci evrede Mustafa Reşit Paşa, ikinci evrede ise, Ali Paşa, Fuat Paşa ve Ahmet Mithat Paşa'nın ve bunların etrafında toplanan devlet adamlarının çaba ve hizmetleri olmuştur.

Gülhane Hattı'nın getirmiş olduğu hükümlerin uygulanması şekli Ocak 1840 tarihli bir fermanla bütün eyaletlere bildirildi.

Aynı yıl "iltizam usulü" kaldırıldı. Her yerin toprak ürününe ve ticarî mevkiine ve herkesin gücüne, gelirine uygun olarak adil vergi alınması kabul edildi. Eyaletlere malî işlerden sorumlu "Muhassıl Emval" adı altında memurlar gönderildi. Bütün devlet memurları maaşa bağlandı. Eyalet merkezlerinde ve ilçelerde hatta köylerde birer "meclis" kurulması emredildi. Bu meclisler, Tanzimat'ın esaslarına uygun hareket etmeyenlerle vergi işlerinde yolsuzluk yaptığı görülenleri şeri kanunlara göre yargılayarak cezalandırmakla da görevliydiler.

Bu meclisler, Fransız "department" meclisleri örnek alınarak oluşturulmuştu. "Angarya" usulü ülkenin her tarafında kaldırıldı. Cizye sorunu da yeni bir düzene bağlandı. Tanzimat kararının ve tüzüklerinin hazırlanmasıyla görevli bulunan Meclisi Ahkâmı Adliye yeni baştan düzenlendi. 1840 yılında bir "Ceza Kanunu" çıkarıldı. 1841'de Maliye Nezareti yeniden kuruldu. Vergilerin toplanması için yeni yönetmelikler çıkarıldı.

Dış ticaretin gelişmesi için bazı ülkelerle ticaret anlaşmaları yapıldı. Tanzimat'ın ilânından sonra Mustafa Reşit Paşa'nın dış siyaset ve ticarete ağırlık vermesinin başlıca nedenlerinden biri de Mısır sorununun çözülmesi konusunda Avrupa devletlerinin yardımını sağlamaktı. Nitekim Avrupa devletleri Mısır sorununa müdahale ettiler. Mehmet Ali Paşa, Londra Antlaşması'nı kabul etmek zorunda kaldı.

Dış siyasetle ilgili ikinci önemli olay, 13 Temmuz 1841 tarihinde Osmanlı Devleti ile büyük Avrupa devletleri arasında Londra'da yapılan, Boğazlar'a ilişkin antlaşmadır. Bu antlaşmayla Boğazlar'da Rus himayesinin yerleşmesini sağlayan 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması'nın koşulları yürürlükten kaldırıldı ve Boğazlar uluslararası bir statüye bağlandı. dış siyasetteki bu başarılara karşın, Tanzimat'ın iç siyasette getirdiği reformların uygulanmasında büyük zorluklar çıktı.

Tanzimat'ın ikinci yılında devlet, düzenli vergileri bile toplayamadı. Maliye büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Mustafa Reşit Paşa, "kaimei müteberei nakdiye" adı altında yeni kâğıt para çıkararak malî bunalımı önlemeye çalıştı. Ancak eyaletlerde ve başkentte Tanzimat'a karşı muhalefet güçlendi. Reşit Paşa gözden düşerek tekrar Paris elçiliğine atandı (1841).

Böylece Tanzimat hareketi bir duraklama devrine girdi. Abdülmecit, reformların sürmesi için büyük çaba gösterdi. Ordunun düzenlenmesi, bilimin gelişmesi, yeni okulların açılması, memleketin imarı için gerekli önlemlerin alınmasını bir fermanla emretti. 1843'te ordunun yeniden düzenlenmesi için bazı kararlar alındı. Mekâtibi Rüştiye Nezareti kurularak rüştiye mektepleri açıldı. Sıbyan mektepleri ıslah edildi. 1847'de "Mekâtibi Umumiye Nezareti" kuruldu.

Yapılan birçok girişim ve düzenlemeye karşın devletin dış ve iç siyasetinde istikrar sağlanamadı. Reform hareketlerinin daha ileri bir evreye ulaşamamasında iç tepkiler kadar, dış etkilerin de rolü oldu. Gerek Fransız Devrimi'nden sonra gelişen ulusçuluk hareketleri, gerekse Avrupa devletlerinin kışkırtmaları sonucunda imparatorluk topraklarında birçok mezhep ve din çatışması, ayaklanmalar oldu.

Lübnan'da Dürzîler ile Marunîler arasındaki çatışmalar (1840), Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında çıkan gerginlik, Eflâk ve Boğdan ayaklanmaları sonucunda Rusya'nın Boğdan'a girmesi, Baltalimanı Antlaşması'nın yapılması, Kutsal Yerler Sorunu, Kırım Savaşı ve bunun sonucunda yapılan Paris Antlaşması bu dönemin başlıca siyasî olaylarıdır. Babıâli, Paris'te yapılacak barış görüşmelerinden önce, 18 Şubat 1856'da Islahat Fermanı'nı ilân ederek içişlerine müdahale yolunu kapamaya çalıştı.

Islahat Fermanı, Gülhane Hattıhümayunu'ndan sonra, I. Meşrutiyet'in ilânına kadar (1876) devletin iç ve dış siyasetinde uygulanan ve yapılacak reformları yükümlenen bir anayasa hükmü olarak kabul edilebileceği gibi; Tanzimat döneminde bir dönüm noktası oluşturarak Tanzimat'ın ikinci dönemi denilebilecek yeni bir evre açar. Tanzimat Fermanı ile 1856 Islahat Fermanı arasında amaç açısından önemli bir fark yoktur. Ancak Tanzimat Fermanı'nın bir insan hakları bildirisi niteliğini taşımasına karşın, Islahat Fermanı doğrudan doğruya Müslüman olmayan uyrukların durumunu düzenliyordu. Onlara yeni birtakım haklar tanınıyordu.

Ferman şöyle özetlenebilir: Hristiyanların dinî nitelikte bütün hak ve ayrıcalıklarının korunması, bütün uyruklar için din ve dinî törenleri yerine getirme özgürlüğü, Hristiyanların da Müslümanlar kadar güvenliğe sahip olma hakkı, Hristiyanlara küçültücü, onur kırıcı, ayırımcı biçimde davranılması yasağı, bütün görevlerin ve okulların ayırım yapmaksızın herkese tam bir eşitlikle açık olması, bütün toplulukların okul açabilmesi, eşit ve özgür bir biçimde ticaret ve ekonomi alanında girişimde bulunabilmesi, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında vergi eşitliği, Müslüman olmayanların da yerel meclislerde temsil edilmeleri, askere alınmaları vb. Islahat Fermanı'nın yanı sıra birçok yeni yasa da çıkarıldı.

1858 "Arazi Kanunnamesi"yle toprakta kişisel kullanım hakkının alanı genişletildi ve yasanın güvencesi altına alındı. Medenî hukuk alanında 1869-1876 yılları arasında uzun süren çalışmalardan sonra "Mecellei Ahkâmı Adliye" kısaca "Mecelle" adı verilen yapıt oluşturuldu. Bu dönemde büyük dış borçlanmalara gidildi. Osmanlı Devleti'ne para akın etmeye başladı. 1863 yılında Osmanlı Bankası'nın kuruluşu dış borçlanmayı kolaylaştıran bir etken oldu.

Osmanlı hükümeti 6 Ekim 1875'te İstanbul gazetelerine yayınlattığı bir bildiriyle dış borç karşılığı çıkarılan tahvillerin kuponlarının ancak bazısını ödeyebileceğini ilân etti. Ödemelerin durdurulması, Avrupa'da olumsuz etki yarattı. Rusya ile savaştan sonra 1881'de dış borçların ödenmesini denetleyecek olan "Düyunı Umumiye" kuruldu. Bu dönemde de Osmanlı Devleti iç ayaklanmalardankurtulamadı. Sırasıyla Bosna-Hersek, Sırbistan ve Girit isyanları bunların en önemlileridir.

Bu dönemin önemli gelişmelerinden biri de 1871 Londra Konferansı oldu. Tanzimat Fermanı, Osmanlı topraklarında serbest ticaret koşullarını hazırlayan 1838 Ticaret Antlaşması'nın ardından ilân edilmişti. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte de tüm dönem, görünüşte getirdiği yenilikler yanında başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerin Osmanlı toplumunda istedikleri iç düzeni ve elverişli ticaret ortamını yaratmaya yöneliktir. İdarî, malî, vb. reformların amacı, yabancı sermayenin güvenli iş görmesini kolaylaştırmaktır.

Dönem, aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu ile bir yanda ekonomik ilişkileri sıklaşan İngiltere ve Fransa, öbür yanda komşu Rusya arasında Babıâli'nin, denge ve onların çelişkilerden yararlanma politikasıyla belirlenir. Tanzimat dönemi, daha sonraki anayasa hareketlerine öncülük edecek küçük bir azınlığın (Jön Türkler "Yeni Osmanlılar") yetişmesine önayak olmuştur.


MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:55
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Nisan 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
TANZİMAT FERMANI
Bu belgeye Gülhane'de okunduğu için Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denir. Tanzimat Fermanı devletin kötüye gidişi ile ilgili ilginç bir saptama yapar. Bu saptamaya göre yüzyıllardır yaşanan sorunlardan Osmanlı Devleti'nin bir ders almadığını söyleyebiliriz. Oysa gerçek bu değildir. Osmanlı yaşadığı sorunlardan dersler çıkarmıştır ve Tanzimat Fermanı ve döneminin Osmanlılar üzerinde uygarlaştırıcı, toplumu geliştirici yönleri olacaktır.
Tanzimat dönemi devlet adamlarının görüşüne göre Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren şeriata uymuş, devlet kudretli ve halk refah içinde olmuştur. Son 150 yıldır ise şeriata ve faydalı kanunlara uyulmamak yüzünden zaaf ve fakirlik gelmiştir. Oysa ülkenin coğrafi mevkii, verimli arazisi ve halkının yetenekleri dolayısıyla, doğru tedbirlerle 5-10 sene zarfında kalkınabilinirdi.

Tanzimat Fermanı Maddeleri


Öyle ise Osmanlının bu kötü durumdan kurtulması için yapılması gerekenler vardı.
  1. Can, ırz, mal güvenliği sağlanmalıdır. Canından, malından güvenli olan kimse kendisini işine verir( Ancak bu maddeden en çok yararlanan yönetenler sınıfının ulema dışında kalan bürokrat sınıfı oldu Reşit ve yandaşları kendilerini güvenceye aldılar.)
  2. Vergi herkesin kudretine göre belirlenmeli ve bundan fazlası alınmamalıydı.(Yedd-i Vahit ve İltizam usulünün sakıncalarına dikkat çekiliyordu.)
  3. Askerlik süresinin sınırlandırılması(Tarım ve ticaret işlerinin aksaması, nüfusun çoğalmasını engellemesi sorunlarını ortadan kaldırmaya yöneliktir.) Her erkeğin askerliği vatan hizmeti olarak 4-5 yıl yapması kararı alınıyordu.
  4. Bu düzenlemelerden Müslümanlar kadar Müslüman olmayanlar da yararlanacaktır( Bu cümlecikle Müslüman'la Müslüman olmayana yasalar önünde eşitlik getiriliyordu.
  5. Bütün bu ilkeler çerçevesinde Meclis-i Ahkam-ı Adliye'ce kanunlar yapılacak ve bunlara uygun davranılacağına dair başta padişah, ulema ve vekiller Hırka-i Şerif odasında yemin edeceklerdir( Böylece padişah kanun gücünün üstünlüğünü kabul etmiş oluyordu.)
  6. Şeriat kanunlarına aykırı davrananların, rütbeye ve hatır gönüle bakılmaksızın cezalarını vermek üzere bir ceza kanunnamesi hazırlanacaktır( Burada öncelikli amaç rüşvetin engellenmesiydi.)
Ferman yeni bir dönemin açılmakta olduğunu özellikle vurguluyordu. Ancak fermanın sonunda normal bir zamanda çok garip kaçacak bir ifade yer alıyordu. Dost devletler Tanzimat Fermanının tanık olsunlar diye ferman İstanbul'daki bütün elçiliklere resmen bildirilecekti. Yani devletin bu ıslahatı dış devletlere noterlik hatta belki garantörlük işlevi yüklüyordu. Başka bir deyişle Tanzimat'ın yaptırımı Avrupa Devletlerinin ağırlığı oluyordu. Diğer bir yaptırımı da Allah'tı. Ferman, aykırı davranışta bulunanlara "Allah'ü Teala hazretlerinin lanetine mahzar olsunlar ve ilelebet felah bulamasınlar" diye beddua ediyordu.
Ancak her şeye rağmen ( Belge Osmanlı bağımsızlığına olumsuz etki yapsa da, M. Reşit Paşa İngiliz desteği ve isteği ile fermanı hazırlasa da ) Tanzimat'ı ve onun getirdiklerini reddetmemiz pek mümkün görülmüyor. Çünkü Tanzimat'ın uygarlaştırıcı, toplumu geliştirici yönlerini görmemek, bunları takdir etmemek bağnazlık olur.

MsXLabs.org & OT
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:58
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Haziran 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839)


  • II. Mahmut'tan sonra işbaşına Abdülmecit geçti.
  • Abdülmecit yenilikleri yurt dışında bulunan Mustafa Reşit'e tam yetki vererek yaptırdı.
Tanzimat fermanı'nın amacı; Osmanlı uyruğunda bulunan bütün vatandaşlara eşit haklar vererek Avrupa Devletleri'nin Osmanlıların içişlerine karışmasını önlemek, Azınlıklar ve Avrupa üzerinde olumlu bir etki yaparak Avrupalı Devletlerin desteğini sağlamak ve imparatorluğu yeniden toparlamaktı.
  • Avrupalı Devletlerin iç işlerimize karışmasına engel olmak.
  • Mısır ve Boğazlar konusunda Avrupalı Devletlerin desteğini kazanmak.
  • Devleti ve toplumu demokratik bir yapıya kavuşturma isteği
Bu nedenlerden dolayı 3 Kasım 1839 da Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu) ilan edildi.

Tanzimant Fermanının İçerdiği Esaslar

  • Müslüman ve Hiristiyan bütün halkın ırz,namus,can ve mal güvenliğinin sağlanması.
  • Askerliğin düzenli bir şekle sokulması.
  • Vergilerin düzenli bir yönteme göre belirlenmesi ve toplanması

Tanzimat fermanının Getirdiği Haklar:

  • 1.Herkese can, mal, namus, ırz güvenliği getirdi.
  • 2.Askere alınma ve terhis işlen kurallara bağlanacaktır.
  • 3.Herkesten gelirine göre vergi alınacaktı. Bu konuda kanun çıkarıldı.
  • 4.Herkes kanun önünde eşit
  • sayılacaktı.5.Askerlik görevi, vatan görevi
  • haline gelecekti.
  • isa gücünün her gücün üstünde iması / ilkesi getirildi.
  • Müsadere (Devletin), özel mülkiyete el koyması kaldırıldı.

Tanzimat Fermanı'nın Önemi:

  • Tanzimat Fermanı padişah ile halk arasındaki ilişkileri belirler.
  • "İlk Yazılı Belge" dir.
  • Bu fermanla Avrupalı Devletlerin azınlık haklarını bahane ederek iç işlerimize karışması da önlenmeye çalışıldı.
  • Tanzimat Fermanı yeterli olmadı.
  • Avrupalılar daha çok iç işlerimize karışmaya başladılar.
  • Osmanlılar 1854'de ilk defa İngilizlerden borç para aldı.
  • Daha sonra Fransa'dan para alındı.
  • İngiltere ve Fransa Osmanlı Maliyesine el koydu. (Duyun-u - Umumiye)
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:27
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
6 Şubat 2012       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu)


Batılı devletlerin siyasi – idari alandaki tavsiye ve taleplerinin amacı imparatorluğun bütün uyrukları arasında tam bir eşitliğin sağlanması yönündedir. Gerek Mısır sorunu, gerekse imparatorlukta yaşayan Ortodoksların mağduriyetini ileri sürerek nüfuzunu artırmaya çalışan Rusya’yı engelleyebilme amaçlarıyla, İngiltere ve diğer Batılı devlet taleplerine oldukça sıcak bakılmıştır. Bu alanda özellikle Hıristiyan unsurların korunması yönünde gelişmelere tanık olunmaktadır. 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu ve 1856 tarihli Islahat Fermanı başta olmak üzere Tanzimat Dönemi uygulamaları bir açıdan, bu bağlamda ortaya çıkmışlardır.II.Mahmut uyruklar arasında eşitliğin sağlanmasında zarardan çok yarar görmekteydi. Bu yolla Batılıların hem ‘’civilisation’’(uygarlık)larına girme hem de Avrupa devletleri genel hukukuna bağlanma isteklerine olumlu cevap vermiş sayılacağını hesaba katıyordu.

Mustafa Reşit Paşa, II.Mahmut öldüğünde İngiltere’de bulunuyordu. Abdülmecit tahta çıktığında İstanbul’a gelerek Tanzimat hazırlıklarına başladı. “Abdülmecit’in Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa, Batı uygarlığına hayran bir devlet adamıydı. Elçilik yaptığı Paris ve Londra’da bu ülkelerin yönetim sistemlerini inceleyip yakından tanıma imkanı bulmuştu. Mustafa Reşit Paşa, devlet yönetiminin her din ve mezhepten tebaa’nın hak ve hürriyetlerini güvenceye alacak ve kanun hakimiyetini tesis edecek şekilde yeniden düzenlenmesini istiyordu. Bu düzenlemeleri öngören bir ferman yayınlaması halinde, Batılı ülkelerin Hıristiyan tebaanın haklarını bahane ederek, Osmanlı’nın içişlerine karışmayacağına, düzenin yeniden sağlanacağına ve böylece çöküşün durdurulacağına inanıyordu”.

Reşit Paşa, fikirlerini Sultan Abdülmecit’e açarak, ıslahatın gerekliliğini anlattı. “Abdülmecit de, M. Reşit Paşa’nın fikirlerini kabul etti. Fermanın hazırlanmasını M. Reşit Paşaya bıraktı. Bu görevi üzerine alan M. Reşit Paşa, geceli gündüzlü çalışarak, kendi kalemi ile bir ferman sureti hazırladı, Abdülmecit’e okudu. Fermanı beğenen Padişah, temize çektirip imza etti. Padişahın imzasını taşıyan tebliğ ve emirlere “Hatt-ı Hümayun” denildiği için bu ıslahat projesine de “Hatt-ı Hümayun” denildi. Gülhane Parkı’nda okunduğu için de “Gülhane Hatt-ı Hümayun” denildi”

Şekli bakımından ferman niteliğinde olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu, o dönemin bozuklularının nedenlerini sayarak işe başlamakta ve devamında temel amacın mülk ve milleti ihya etmek olduğunu bildirmektedir. Devlet idaresinde yeni bir düzene gidileceğini göstermekte ve padişahın sınırsız hakimiyetini sınırlamaktadır. Padişah’ın Tek yanlı iradesinin ürünü olan bu belge, bizzat kendisinin kanunlara uyacağını taahhüt etmektedir. Eşitlik sorunu da önemli bir konu olarak ele alınmakta ve din, dil, mezhep farkı olmaksızın herkesin yasalar önünde eşit olduğu beyan edilmektedir. Belgede ifade edilenlerin güvencesi ise, padişahın bu esaslara uyacağını bildirip yemin etmesinden ibarettir. Ayrı bir teminat ve denetim müessesesi öngörülmemiştir. Padişah, Ferman’ın sonuna doğru bu esasların bütün ülke halkı için ilan edildiğini belirtmiş ve bu gelişmenin yabancı elçiliklere de duyurulmasını istemiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Kasım 2016 01:28
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
3 Kasım 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
TANZİMAT FERMANI
(3 KASIM 1839)
II. Mahmut'un 1839'da vefatı üzerine yerine oğlu Abdülmecit geçti. Bu sırada Osmanlı Devleti'nin du­rumu hiç iç açıcı değildi. Osmanlı ordusu Nizip'te Mehmet Ali Paşa'ya yenilmiş, donanma Mısır'a götü­rülmüştü. Mısır sorunu bir Avrupa sorunu haline gelmişti. Bu durumda devlet ya Mehmet Ali Paşa'nın eline geçecek, ya da Rusya Hünkâr İskelesi Antlaşması'na göre Osmanlı Devleti'ni himaye altına alacaktı.
Abdülmecit, Mustafa Reşit Paşa'yı II. Mahmut za­manında kararlaştırılan Tanzimat Fermanı'nı hazırlamakla görevlendirdi. Tanzimat Fermanı 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane bahçesinde okundu. Bu yüzden "Tanzimat-ı Hayriye Fermanı'na, "Gülhane Hatt-ı Hümayunu" da denilmiştir.

Tanzimat Fermanı'nın başlıca esasları şunlardı:

  1. Müslüman ve Hıristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve malı devlet garantisi altında bulunacak.
  2. Vergiler herkesin gelirine göre, düzenli bir şekilde alınacak.
  3. Askerlik işleri düzene konulacak.
  4. Mahkemeler açık olacak. Hiç kimse mahkeme edilmeden cezalandırılmayacak.
  5. Herkes malına sahip olup, miras bırakılabilecektir.
  6. Her türlü rüşvet ve iltimas kalkacaktı.
  7. Herkes kanun önünde eşit olacak.
Yorum:
  • Padişah; bu fermanı ilân ederek bizzat kendisi kendi yetkilerini sınırlandırmıştır.
  • Fermanın getirdiği en büyük yenilik, her gücün üstünde kanun kuvvetinin bulunduğu düşüncesinin ortaya çıkmasıdır. .
  • Tanzimat Fermanı; Osmanlı Devleti'nde anayasacılığın başlangıcıdır.
  • Vatandaşın mülkiyet hakkı, devlet garantisi altına alınmıştır.
  • Tanzimat Fermanı'nı ilânı ile Osmanlı ülkesinde Avrupai tarz hukuk kuralları geçerli olmaya başlamıştır.
  • Askerlik vatan hizmetine dönüşmüştür.
  • Batılılaşma, hareketleri bundan sonra daha da yoğunlaştı.
  • Tanzimat döneminde Batıyı daha iyi anlayan aydınlar yetişti.
TANZİMAT FERMANININ GETİRDİĞİ YENİLİKLER..
  • Tanzimat Fermanı'nın halk tarafından anlaşılması için Anadolu ve Rumeli'ye memurlar gönderildi.
  • Hukuk alanında ıslahatlar ile yeni ticaret, ceza kanunları ve mahkemeler meydana getirildi. Fakat bu haklardan Türkler ve Müslüman'lardan daha çok Avrupalılar ve gayrimüslimler yararlandılar.
  • Kılık, kıyafet, yaşayış ve sosyal alanda "Batılılaşma" denilen yenilikler yapıldı.
  • Tanzimat Fermanı, anayasanın Osmanlı ülkesin­de başlangıcı oldu. Osmanlı Devleti bu fermanı ilân ederken Avrupalı devletlerin desteğini sağlamayı amaçlamıştı. Tanzimat'ın hemen sonrasında Mısır meselesi, onların yardımı ile halledildi. Rusya ve Hünkâr İskelesi meselesi ve boğazların durumu çözümlendi.
  • Ordu ve eğitim alanında batı örneklerine göre ça­lışmalar yapıldı.
  • Tanzimat Fermanı, halk iradesiyle değil, padişahın tek taraflı iradesiyle ortaya çıkmıştı. Bu nedenle halk tarafından tam olarak anlaşılamadı. Ancak bu dönemde ilk Osmanlı aydın kadrosu yetişti.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

3 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
9 Aralık 2007 / The Unique Eğitim Bilimleri
26 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
1 Ekim 2009 / Misafir Soru-Cevap