Arama

Davranış Bilimleri

Güncelleme: 3 Haziran 2008 Gösterim: 13.450 Cevap: 0
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Davranış Bilimleri

Sponsorlu Bağlantılar
DAVRANIŞ KAVRAMI
Davranmak ile ilişkilendiren davranış kavram; “tutum, gidiş ve hareket tarzı” gibi kavramlarla da anılabilmektedir.

Davranış Kavramının konusunu oluşturan insan (ve hayvan) faaliyeti çok çeşitlilik gösterir. Davranış Kavramı, gözlemlenebilen ve ölçülebilen her şeyin incelenmesi ile yakın ilişki içindedir. Bu anlamdaki davranış eylemi “Nedenli, güdülü ve amaca yönelik olmakta ve rastgelelik ile nedensizlik ortadan kalkmaktadır.
Davranış Kavramı, öncelikle insan veya hayvanın tek tek veya toplu olarak gösterdiği faaliyetler olarak tanımlanabilir.
En genel anlamda davranış, insanların bütün eylemlerini (etki ve tepkilerini) karşılayan bir kavramdır. Psikolojinin temel konusunu oluşturan insan davranışlarından en önemli özelliklerinden birisi, bunların çok nedenli ve karmaşık oluşudur. Davranış açısından her olayın ondan önce gelen bir takım koşulların sonucu olduğu bir gerçektir. Bu da determinizm ilkesi ile ilgilidir.
Davranış, biyolojik bağlamda “bir organizmanın bir ortamdaki hareket tarzı” olarak tanımlanırken, genel anlamda organizmanın “belirli uyarıcılara karşı gösterdiği tepki” olarak da adlandırılabilmektedir.
Örgütsel bağlamdaki davranışta ise, örgütsel yapı içindeki insanların faaliyetleri ile ilgili olarak; “hissettikleri kızgınlıklar, moral bozuklukları, açık veya kapalı çatışmalar, ceza uygulamaları ve uygulama tehditleri , örgüt içi politika, güç mücadelesi gibi çeşitli ölçülerde sık sık ortaya çıkan durumlar” söz konusu olabilmektedir.
Bir yönetici, “neden astlarım benim önerdiğim gibi davranmıyorlar” diye soru sormaya başladığında, örgütsel davranış boyutu ortaya çıkmış demektir. Bu durum örgüt içi kadar, işletme örgütünün yerel, ulusal ve uluslararası çevresinde yer alan herhangi bir unsurun davranış boyutu için de geçerlidir.

1.2. DAVRANIŞ BİLİMLERİ
Davranış bilimleri, konuları ile insan davranışlarını açıklayan veya insan davranışları ile uğraşan bütün bilim dallarını kapsamaktadır. Hedefi ise, insanın düşünce ve irade süreçlerinin araştırılması ile bu süreçler üzerine kurulan eylemlerin açıklanmasıdır. Davranış bilimleri olması gerekenden çok olanın sistematik bir araştırması olduğundan norm koyucu (normatif) değil açıklayıcı (deskriptif) dır.
Davranış bilimleri, esas olarak üç disiplin etrafında açıklanabilir.Bunlar, antropoloji, psikoloji ve sosyolojidir. Bununla birlikte bu geniş alanın kapsamında, ekonomi, siyasal bilimler, psikiyatri, hukuk, tarih gibi başka geleneksel akademik disiplinler ve yöntem,
pazarlama, tüketici davranışları, iş idaresi, grup dinamiği, endüstriyel moral, ve uygulamalı alanlar da bulunur.Bu disiplinler sosyal bilimler adı altında toplanmıştır.
Davranış bilimleriyle sosyal bilimler kesin bir ayrım yapılmasının güçlüğü şu ifade de açıkça ortaya çıkmaktadır; “Davranış bilimi, antropoloji, psikoloji, sosyoloji gibi geleneksel alanlardan veya öteki yan davranış disiplinlerinden hem daha eksik hem de daha fazladır”.
Davranış bilimleri, bir başka yaklaşımda da altı ana grup içinde incelenmiştir. Bu bilim grupları; “Antropoloji, siyasal bilimler, iktisat, sosyoloji, psikiyatri ve psikoloji” dir.
En elementer çerçeve içerisinde davranış bilimlerinin uğraş alanı aşağıdaki gibi gösterilebilir.
Davranış bilimlerinin her dalı kişinin çeşitli güçleri kullanmasını incelemekte ve her bilim dalı bu incelemelere belirli yönlerden önem vermektedir.

1.3. DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Sosyal bilimlerin bir çok alanında olduğu gibi burada da, faaliyetin başlangıcını anlamlı olarak yansıtan kesin bir tarih göstermek güçtür. Davranış bilimlerinin tarihi, büyük ölçüde insan ve toplum bilimlerinin tarihidir.
Davranışsal düşünce tarihi kimi yazarlarca; “Sanayi Devriminden Önceki Dönem (İlk ve Eski Çağlar – Orta Çağ ve Serflik - Loncalar ), Sanayi Devrimi ve bunu takip eden dönem ve Beşeri İlişkiler sonrası Dönem” olmak üzere üç başlıkta sınıflandırılmıştır. Kimi yazarlar bunların dışında, “Eski ve Klasik Düşünce, Karanlık Dönem, Rönesans ve Akıl Çağı, Devrimden Devrime ve Çağdaş Sonuçlar” gibi beşli bir ayrıma gitmişlerdir.
Yönetim bilimi alanında çalışan araştırmacıların bir kısmı ise, aynı yönetim kurumlarında olduğu gibi; Geleneksel Dönem, Beşeri ilişkiler Dönemi, Modern Dönem ve Post-Modern Dönemi” olmak üzere dörtlü bir sınıflamayı uygun bulmuşlardır. Farklı yaklaşım veya sınıflamalar ışığında, Davranış bilimlerinin ortaya çıkışı ve evrimi ilgili olarak izleyen bilgiler sıralanabilir.
Karnak’ taki Horemhes Kitabesi; Mısır kralı ve halkı arasındaki hukuksal davranış boyutunu gözler önüne sermiştir.
 Ptah-Hotep’ in Emirleri; Mısırlıların basit günlük kayıtlarında korunmuş olan sosyal eylemlerdir.
 M.Ö. 2100 Yılından kalma Hammurabi Yasaları; Yasalarda ödül, ceza ve tazminat fikirleri egemen olup, toplumsal yaşam düzenlenmiştir.
 Klasik ilkçağ ve/veya Antik Çağ kapsamında sıralanan eski Yunan, Roma, Mısır, Sümer, Akad, Babil, Asur, Hitit, Fenike, İsrail, Pers, Kartaca, Eski Türkler, Çin ve Hint kültürleri önemli felsefik uygulamaları içermektedir. Çin’ de Konfüçyüs (M.Ö. 551-479) ve Hindistan’da Buda Öğretileri (M.Ö. VI . Yüzyıl); her iki ülke halkı üzerinde etkili olan felsefi sistemler geliştirmişlerdir.Antik Çağ Yunan felsefesinde, içlerinde Thales ‘inde sayıldığı yedi bilge dönemi (M.Ö. VII . ve VI . Yüzyıl arası), bilge bireylerin toplumsal yarar yaratmaları üzerine kurulmuştur.
 Plato ve Aristoteles; bazı bilim adamlarınca ilk davranış bilimcileri olarak da adlandırılmaktadır. İnsan doğasıyla ilgili entellektüel faaliyetin ilk kıpırdanışlarını doğuran felsefe Yunanlılar arasında tomurcuklanmıştır. Tüm Yunan düşünürleri arasında Plato ve Aristoteles, her yönden, özellikle insanın toplumla ilişkileri kavramıyla sivrilmişlerdir.
 İlk Roma yasası olan Medeni Yasa ve toplumun tüm kesimini kapsayan Doğal yasa; Şehir Devleti vatandaşlarının yaşamlarını düzenleyen yasalar topluluğu olarak göze çarpmaktadır.
 St. Augustine (354-430); İnsanların davranışlarında, çoğu bireyin eylemlerinin sonuçlarını belirleyebilecek bir kural haline gelen düzen olduğunu ileri sürmüştür.
 İnsanların sosyal yaşamlarını düzenlemeye yönelik ilahi buyrukların yer aldığı kutsal kitaplar ile peygamber öğretileri, davranışsal düşünce tarihi içinde yadsınamaz etkiler bırakmışlardır.
 Farabi (870-950); Aristoteles’ çi olarak da tanınan Türk Düşünürü Farabi, yadsınamaz etkiler bırakmışlardır.
 Thomas Acquinas (1227-12749; Antik çağın yapıtlarıyla Ortaçağ gelişmelerini bir araya getirerek, politik ve sosyal bir düşünce sistemi kurmaya çalışmıştır.
 İbn-i Haldun (1332-1406); Tarihsel olaylarda doğa ve insan etkisini sezen bilgin, tarihsel zorunluluk kavramını geliştirmiştir. Günümüzdeki satınalma gücü kuramının doğmasına da yol açan İbn-i Haldun, müdahaleci devlet anlayışına karşı çıkıp, liberalliği destekleyen bir tavır sergilemiştir.
 Nicholas Copernicus (1473-1543); Yer küreyi ve insanı evrende merkezi durumdan kaldırarak , dünyayı geliştiren bu astronom ve filozof’un, görüşleri sosyal düşünme üzerinde çok etkili olmuştur.
 Niccolo Machiavelli (1469-1527); Politik bilimlere ampirik bir yaklaşım örneği ile beraber felsefi bir sistemi de temsil eden “The Prince” adlı yapıtıyla tanınmıştır. Machiavelli, insanın kişisel çıkar ile hareket ettiğini, devletin en yüksek birleşme biçimi olduğunu ve bu nedenle sadakatin ona karşı olması gerektiğini ileri sürmüştür.
 Sir Francis Bacon (1561-1626); Bilimlerin geniş ve bütünleşmiş alanında ampirik soruşturma gereksinmesini sürmüştür.
 Thomas Hobbes (1588-1679); Tüm sosyal faaliyetleri güç için temel dürtüye bağlanmıştır.
 John Loche (1632-1704); Kavramların tecrübe ile geldiğini ve bu fikirlerin birbirleriyle ilgili ya da birbirine bağlı olduğunu ileri sürmüştür.
 Montesquieu (1695-1755); Sosyal gerçeklerle politik veya hukuki işleyiş arasındaki ilişkileri incelemiş ve ampirik soruşturmaya önem vermiştir.
 Adam Smith (1723-1790); Ekonomi Politik alanında en etkili yazarlardan biri olmuştur.
 Thomas Malthus (1766-1834); Nüfus etüdünün babasıdır.
 Jeremy Bentham (1748-1832); “Tüm sosyal eylemler ne denli çok zevk ve ne denli az acı ürettiklerine göre değerlenmelidir” görüşünü ileri sürüp, “Yarar ilkesi” ni geliştirmiştir.
 John Stuart Mill (1806-1873); Adam Smith’in Ekonomi-Politik geleneği çizgisinde kuram geliştirirken, bir yandan yararcılığın kavramlarını yeniden düzenlemiştir.
 Robert Owen ve Andrew Ure (1835); İşgören ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik ciddi uygulamalar ve yayınlarda bulunarak, temel üretim faktörleri arasında makine ve sermaye ile beraber insan kaynaklarının da kabul görmesini sağlamışlardır.
 Auguste Comte (1789-1857); 1830’lu yıllarda sosyoloji terimini ortaya atarak, Davranış Bilimlerinin özünü oluşturmaya yardımcı olmuştur.
 Emile Durkheim(1858-1917); bireylerle grup arasındaki sosyal bağların niteliği üzerinde araştırmalar yapmıştır. Anomi (düzgüsüzlük, normsuzluk) kavramını geliştirmiş ve istatistiği uygulamaları ilk kullanan bilim adamı olmuştur.
 Karl Marx (1818-1883); sosyal işleyişi açıklamak için diyalektik meteryalizm adı altında kavramsal bir sistem geliştirmiştir. Maddesel koşullarla sosyal etkileri arasındaki yakın ilişki filizlenen teknolojinin yalnızca bir tek olası sonucu olarak yabancılaşmayı görmüştür.
 Charles Darwin (1809-1882); 1859’da yayınladığı “Origin of the Species” adlı kitabı ve sonraki çalışmaları, duygusal ve entelektüel tartışma havası doğurmuştur.
 Herbert Spencer (1820-1903); doğal uyum süreci ve buna yönelik eylemler üzerinde çalışmıştır.
 Wilhelm Wundt (1832-1920); 1879’da Leipzing’de ilk psikoloji k araştırma laboratuarını kurmuştur.
 William James (1842-1910); Amerika’da psikolojinin öncülüğünü yapmıştır.1890’da yayınlanan “psikoloji ilkeleri” adlı eseri davranış incelemelerine ışık tutmuştur.
 Sir Francis Galton (1822-1911); İngiltere’de bugünkü psikolojinin öncülüğünü yapmıştır. Bireysel farklar, bireylerin nitelikleri ve yetenekleri üzerinde bir çok amprik araştırması vardır.
 Müstenberg (1913); “psikoloji ve Endüstriyel Etkinlik” adlı yapıtı ile endüstriyel psikolojinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
 Alfred Binet (1857-1911); Çocukların zekası üzerine kapsamlı çalışmalar yapmış olup, araştırmaya sağlam deneysel yaklaşımlar getirmiştir.
 Max Weber (1864-1920); Sosyoloji, politik bilimler, ekonomi tarihi ve iş dünyası alanlarına çok büyük katkılar sağlamıştır. Güç ve bürokrasi, sosyal tabakalaşma ve din sosyoloji ile onun ekonomik faaliyetlerle ilişkisi üzerine yaptığı özgün çalışmalar, günümüz bilim adamlarına çok büyük kolaylıklar getirmiştir.
 William Graham Summer (1840-1910); ilk amerikan sosyologlarındandır. Normların (düzgülerin) gelenek ile ilgili türlerinde varolan bazı temel kavramları incelemiştir.
 Charles H. Cooley (1864-1920); çoğunlukla, sosyolojinin kurucularından biri olarak anılır. Sosyal araştırmanın temel görevinin, bireyin birincil (primary) grubun etkileri altında sosyalleşmesini incelemek olduğunu ileri sürmüştür.
 Alfred Marshall (1842-1924); ekonomi konusunda Adam Smith ve J.S. Mill’in mirasçısı sayılabilir. Marshall, ekonomik mantık yürütmenin kendi başına bir yasa topluluğu ya da somut gerçek olmadığını, ancak gerçeğin bulunması için bir yöntem olduğunu vurgulamıştır.
 Sigmund Freud (1856-1939); bilinçsiz zihin ve libido kavramları ile psikanaliz’e temel oluşturmuştur. Freud’un motivasyon kuramı psikologları ve benzer bilim adamlarını etkilemiş ve ortak bir Freud ‘cusıfatı doğmuştur.
 Alfred Adler (1870-1937);Davranışın çoğunun aşağılık duygusunu dengeleme çabasının sonucu olduğunu ve her bireyin eşsiz bir yaşam tarzı sergilediğini ileri sürmüştür.
 Carl Gustov Jung (1875-1961); Ana dürtünün (drive) cinsiyette değil, “yaşama arzusu”nda olduğunu ve bireye katılımla geçen bir ortak bilinç dışının bulunduğunu ileri sürmüştür.
 Vilfredo Pareto (1848-1923); toplumda bir sosyal denge kurmak ve korumak üzere gerekli olan uygun sistemle üzerinde çalışmıştır. Birey ve sosyal işleyiş arasındaki çatışma ve çözümlemeleri ortaya koymuştur.
 Frederich Winslow Taylor (1856-1915); Bilimsel yönetim okulunun kurucularından olup; herhangi bir işi başarmak için “en iyi tek yolu” geliştirmeye uğraşmıştır. Geleneksel yönetim kuramlarından ikincisi olan Yönetim Süreci Yaklaşımının kurucuları arasında yer alan ve yönetime evrensellik kazandıran Henri Fayol’un katkıları da unutulamaz boyutlardadır.
 Thornstein B. Veblen (1857-1929); iş dünyasının ve endüstrinin hızlı gelişmesiyle ortaya çıkan sosyal değişimlerin eleştirici çözümleyicisi olarak ortaya çıkmıştır.
 John R. Commons (1862-1945); Ekonomik ve politik eylemlerin düzenli olarak geliştirilmesinde grup denetimlerine önem vermiştir.
 Elton Mayo (1880-1952); bir grup arkadaşıyla gerçekleştirdiği Hawthorne deneyleri sonucunda, Beşeri İlişkiler- İnsan İlişkileri- Yaklaşımının doğmasına yol aşmıştır.
 John Dewey (1859-1952); Statükoyu giderici yönde teorik ve ampirik çalışmalar yapmıştır.
 Margaret Mead, George P. Murdoch, Franz Boas, Bronilaw Malinowski, Rescoe Faund ve Jerome Frank; Antropolojik çalışmalar yaparak, Davranış Bilimleri ne bir dizi anlayış getirmişlerdir.
 Floyd Allport(1924); Sosyal Psikoloji üzerine çalışmış ve sosyal araştırma amprik damgasını vurmuştur.
 Skinner (1938); günümüzdeki deneysel psikolojinin temelini sağlamlaştırmıştır.
 J.L.Moreno (1934); bireylerin gruplar içindeki etkileşimlerini değerleyebilmek için soyometri gibi teknikler geliştirmiştir.
 Chester Barnard (1938); Örgüt kuramına öncülük etmiştir.
 Herbert Simon, Cyert ve March (1963); Politik ekonomi ya da bu geleneksel disiplinlerden doğan daha yeni disiplinler arası alanlar üzerindeki amprik damgayı daha da güçlendirmişlerdir.
 Mary Parker Follett (1942); Sosyal öğelerin öneminin anlaşılmasından sonra, bireylerle örgüt arasındaki ilişkileri formülleştirmek için Sosyal Bilim kavramlarını kullanmaya başlamıştır.
 Strother (1963); Tarih için sosyal anlaşma teması üzerinde çalışmıştır.
 Chris Argris (1957); “Olgun ve Olgun Olmaya Kişi Modeli”ni geliştirmiştir.
 Douglas Mc Gregor (1960); “X ve Y Kuramı” ile insan doğasını ortaya koymuştur.
 Rensis Likert; Yönetici davranışlarını gruplamıştır.
 Abraham Maslow (1954); İhtiyaçlar hiyerarşisi ile insan gereksinmeleri üzerinde çalışmıştır.
 Frederich Herzberg (1966); Sağlık-motivasyonel etmenleri ortaya koyan “Çift Faktör Teorisi”ni geliştirmiş.
 Harold D. Lasswell (1951); Politik. Davranış üzerinde çalışmıştır.
 George Katona (1951); Psikoloji ile ekonomi arasındaki bağı işlemiştir.
 Robert King Metron (1949) ve Talcott Parsons (1951); sosyolojik temel üzerinde çalışıp,sosyal eylem kavramını geliştirmiştir.
 Philip Selznick (1957); Örgütsel ortamlarda sosyal davranış ile beraber hukukun temelleri üzerinde çalışmıştır.
 Sistem Yaklaşımı (1970 ve sonrası); Biyolog Von Bertalanffy’nin 1920’lerde başlattığı “genel sistem teorisi”nden kaynaklanmıştır. Bertalanffy’nin 1972 tarihindeki ölümüne kadar işlemeyi sürdürdüğü Genel Sistem Teorisi; her türlü sisteme uygulanabilecek genel ilke ve prensipleri ortaya koymaya yöneliktir. Yönetim olayı, başka olaylarla ve dış çevre koşulları ile ilişkili olarak inceleme konusu yapımlı ve açık sistem kavramına ulaşmıştır.
 Durumsallık Yaklaşımı (1970 ve sonrası); bu yaklaşıma göre, değişik durumlar ve koşullar karşısında yönetimde başarılı olmak için değişik kavram, teknik, uygulama ve davranışlara gereksinim duyulmaktadır. Sonuçta, her yer ve koşullarda geçerli tek bir en iyi organizasyon yapısı yoktur. Durumsallık yaklaşımına ilişkin çalışmalar arasında şunlar sıralanabilir; “Woodward Çalışması, Aston Grubu Çalışması, Tavistock Enstitüsü Çalışmaları, James Thompson’un Temel Teknolojiler Sınıflaması, Charles Perrow’un Rutin-Rutin Olmayan İş Sınıflamaları, Burns ve Stalker Çalışması, Lawrence-Lorsch Çalışması, Emery-Trist Çalışması, J Thompson Çalışması ve Robert Duncan Araştırması”.
Davranış Bilimleri nin evriminde, yönetim ve organizasyon boyutundaki post-modern gelişmelerin (1980 ve sonrası) yadsınamaz bir önemi vardır. Günümüzde kabul gören gerek organizasyon, gerekse davranış kavram ve yaklaşımları farklı boyutlarda ele alınabilmektedir. Bunlar arasında literatürde kabul gören yaklaşımlardan hareketle geliştirilenler olduğu gibi, önceki kuramlardan oldukça farklı ve yeni olduklarını ileri sürenler de vardır. Her yer ve zamanda gezerli tek ve en iyi bir yönetim ve/veya davranış tarzı olmayıp, içinde bulunulan ortam ve koşullara göre bu tarzların şekilleneceği kabul gören bir yaklaşımdır. Bu alanda ileri sürülen çalışmaların belli başlıları post- modern gelişmeler başlığı altında şu şekilde sıralanabilir:”Amaçlara Göre Yönetim, Örgüt Geliştirme ve Örgütsel Gelişim, İnsan Kaynakları ve Kariyer Yönetimi Stratejik Yönetim, Kriz Yönetimi, Vizyon Yönetimi ve İmaj Yönetimi, Moral ve Stres Yönetimi, Değişim Mühendisliği, Ekolojik Çevre Yönetimi, Benchmarking ) (kıyaslama) Şebeke Türü Organizasyon Yapıları, Öz / Çekirdek ve Dış Yönetim, Yığışım Organizasyonları, Ekip Çalışması ve katılmalı Yönetim, Yalın Yönetim ve Organizasyon, Değişim Mühendisliği, Toplam Kalite Yönetimi ve Öğrenen Organizasyon”
2. DAVRANIŞ BİLİMLERİNİ OLUŞTURAN BİLİM DALLARI
Davranış Bilimleri tarafından ele alınan bilim dalları genellikle sosyal bilimler sahasına aittir. Çeşitli görüşlere göre hangi bilim dallarının Davranış Bilimlerini oluşturduğu üzerinde ayrılık olduğu görülse dahi temel dallarda fikir birliği vardır. Bunlar psikoloji, sosyoloji, Sosyalpsikoloji ve antropolojidir. Şimdi kısacı bu bilim dallarını davranışları ele alış açısından açıklayalım

2.1. Psikoloji

Tabiattaki şimdiye kadar bilinebilen olayları kısımlara ayırmak istersek karşımıza üç büyük tabiat olayı çıkar. Bunlar;
2.1.1. Materiyel
2.1.2. Organik
2.1.3. Psişik
olaylardır.
“Materiyel süreçler, atom ve molekülleri ve / veya onlardan meydana gelmiş maddeleri veya maddi olmayan elektrik, manyetik gibi dalgaları inceler organik olaylar, görece kapalı bir sistem olan organizma içinde meydana geldiğinden ve maddede olmayan tesirler meydana getirdiğinden materiyel süreçlerden ayrılır. Bunlar, üreme, gelişme, rejenerasyon, madde değişimi gibi süreçlerdir ve fizyolojik süreçler olarak adlandırılır. Yani, organizmanın ayakta kalabilmesi ve canlıların hayatının devamını sağlayan süreçlerdir. Materiyel ve organik süreçlerden çok daha başka olan süreç, psişik süreçtir ve bilinçli olayları kapsar. Hissetmek, algılamak, düşünmek duymak v.b. gibi. Bu olayların kütlesi, ağırlığı, genişlemesi gibi madde olarak ölçülebilecek durumları yoktur. Bilinçli olayların ikinci bir özelliği de yer ve zamana bağlı olmamasıdır. Bir yerde gazete okurken aynı anda çok uzaktaki arkadaşımızı düşünebiliriz.hiçbir atom ve molekül veya vücudumuzdaki organ veya hücre düşünemez ve algılayamaz. İşte bilinçli olayların veya süreçleri araştırmasını yapan psikoloji bilinçli olayların ve durumların ilmi” diye tarif edilmiştir.
Psikoloji, kişilik sistemleri ve kişinin çeşitli faaliyetleri ile eylemleri arasındaki ilişkileri inceler. “psikoloji, davranış ve yaşayışın, gelişme, devamlılık ve değişiklilik faktörlerini dikkate alarak sosyal çevre ve değişken veriler (ekonomik, politik, kültürel faktörler) altındaki yaşam dünyasını inceleyen bilim dalıdır ” diye geniş şekilde tarif edilmektedir.
Deneysel bir bilim dalı olan, psikoloji, yalnız dışa vurmuş davranışı değil, aynı zamanda gerçek eylemi ve bunu ortaya çıkaran verileri de inceler. Bu sahadaki araştırmalar insan davranışını genel olarak açıklayan bulguları ortaya koymaya çalışır. Araştırmalar, deneylerle doğrulanan veya yanlışlığı bulunan kontrollü gözlemler ve ölçümlerle ortaya konan hipotez ve teorilerle yönlendirilir.
Psikoloji, disiplini bireysel davranışı bireyin tabiatına dayanarak açıklamak ve önceden tahmin etmekle uğraştığınagöre bireysel farklılıklar (zekâ, tutumlar) ve süreçler (algılama, motivasyon) üzerinde durması gerekir. Bu farklılık ve süreçler benzer durumlara ve uyarılara karşı gösterilen farklı tepkileri kavramaya yarar.
Davranış Bilimleri içinde yer alan psikolojinin davranışı açıklamada tek başına yeterli olmadığına dair bir tipik teorik tenkit şöyledir: “örneğin sanatsal ifadeye ilgi duyan bir psikolog 988 deneğin çalışma yeteneği üzerinde yaptığı yorucu araştırmaya dayanarak bunun geniş bir örneklem olduğunu her psikolog kabul eder; belli bir toplumsal grubun resim çizmek veya yağlı boya resim yapmak için yeteneği olmadığını açıklayabilir. Ama bir psikoloji bilimi kurmak bakımından bu yalıtılmış gerçeğin önemi nedir ? eğer daha öteye gitmez, bu sonucu veren etkenlerin işleyişini araştırmazsak, bu grubun doğal olarak resim çizmek veya yağlı boya resim yapmak yeteneğinden yaradılıştan yoksun olduğu sonucuna atlayabiliriz. Ama eğer psikoloğumuz bu bireylerin içerisinde bulundukları toplumsal ve kültürel koşulları, gerekli görüş açısına sahip olarak incelemeye başlamış olsaydı, yaklaşımını inceden inceye tutarlı e daha sağlam temeller üzerine oturtabilirdi. Öyle ki, bu insanlar arasında, bir resmin veya tablonun varlığı günahkârca bir safdillik sayılabilir ve bu tür şeyler tümden yasak edilmiş olabilir. Halklar arasında bu türden tabular vardır ve var olmuştur. Örneğin Müslüman dininin etkisinde bulunanlar gibi. Bu etken tespit edilince verinin yorumu tümden değişir. Psikologlar bu acı yöntem körlüğünü yineleyerek sergilemiştir”.

2.2. Sosyoloji
“Bir bilim olarak sosyoloji kişiyle daha az ilgilenir. Bu bilim dalı sosyal gruplar ve sosyal süreçlerle ilgili kuramlar geliştirir ve tahminlerde bulunur” sosyolojiyi yol gösterici bir bilim dalı olarak uygulayan Fürstenberg’e göre, sosyoloji;
a) Sosyal gruplarda,
b) Sosyal örgütlerde,
c) Örgütlerin değişiminde görülen sosyal ilişkiler ve sonuçları ile uğraşır.
Bu tanımla açıklanmak istenen sosyolojide; birbirini tamamlayan, sosyal incelemelerin tetodolojisi ve mantığı ile uğraşan meta-sosyolojik teori ve somut sosyal olaylarla uğraşan özel sosyoloji gibi iki yön ortaya konmaktadır.
“Sosyoloji, insanların toplum halinde, yaşamaları olayından hareket etmekte ve insanın gruplar için diğer bireylerce de bölüşülen tavır ve hareketlerini incelemektedir”.
Sosyal değerler, sosyal değişim, davranış sapmaları, dini davranış, aile hayatının tasvir edilmesi ve anlatılması bunun tipik örnekleridir.
Davranışçı modelin ortaya koyduğu gibi insan eylemi sosyal v kültürel ilişkilerle işlenmiştir, çünkü insan diğer insanlarla ilişki ve bağımlılık durumu içinde bulunur. En önemli etkiler insanın içinde bulunduğu grup üyeleri arasında meydana gelir.
Sosyolojik araştırmaların iki ana sahası şunlardır:
  • Grup davranışı
  • Sosyal insan davranışı
Grup davranışı açısından burada bireyin içinde bulunduğu grubun etkisi ile dış grupların etkisi gibi iki ayrı saha ele alınır.
  • Bireyinde içinde bulunduğu grup etkisi (formal ve informal gruplar) içinde grup değerleri ve normları, rol davranışı, rol çatışması, sosyalleşme süreçleri spesifik alışkanlıklar, grup ihtiyaçları, sosyal amaçlar, kabul edilme gibi süreçleri kapsar.
  • Dış grupların (yollama grupları) araştırılma konuları içine; gözlenen eylem subjesinin sosyal tabaka içindeki yeri, ulaşmak istediği statü, değer yargıları ve fonksiyonları girer.
İnsanın sosyal davranışı bakımından;
a) Dış grup dikkate alınarak algılama,
b) Kişiler arası haberleşme,
c) Fikir öncüsünün (önder) etkisi,
d) Sosyal hareketlilik,
e) Hayat tarzı gibi konular incelenir.
Bireysel davranışları anlamak için bunarlı bireyin çevresi kapsamında değerlemek gerekir. Bireyin çevresini gruplar oluşturur ve grup birey için bir özdeşlik noktasındır ve örgütlerin amaçları açısından bireyin davranışını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir (Baysal ve Tekarslan,1987,4).

2.3. Sosyal Psikoloji
Günümüzün insanı bir etkileşim ortamı içerisinde bulunan ve bulunduğu çevreye uygun davranışlar göstermek durumunda kalan kişi görünümündedir. Tüm güncel olayların temelinde etkileşimin bulunduğunu, bireysel ve sosyal tatminin, bu etkileşim ilişkisinin sonucunda ortaya çıkan davranışsal ürüne bağlı olduğunu belirtebiliriz. Birey öncelikle kendi istekleri ile yetenek ve özelliklerine, kişiliğine göre gerçekleştirdiği davranışla, gerçekleştirebileceği davranışların karşılıklı uyum alanı ve nihayet bireysel amaçlarını gerçekleştirmek için dahil olduğu grupların davranış biçimlerinin etkisi altındadır. Kısaca belirtmeye çalıştığımız bu ve benzeri etkileşimler bir davranışsal sonuç, hareket, olgu sosyal ürün ortaya koyacaktır.
Sabahleyin kravatımızı bağlarken çevremizdeki kişiler nasıl bağlıyorlarsa o şekilde bağlar, günün modasına yakın giyiniriz. Estetik duygularımız bile yani, belirli şeyleri güzel bulmamız bile sosyaldir.
İşte en geniş anlamı ile Sosyalpsikoloji kişiler arası etkileşimlerin bilimidir diye tanımlanır. Bu tanım ile Sosyalpsikoloji bir taraftan sosyoloji diğer bir taraftan da psikoloji ve alt dallarına karşı sınırlanmış olmaktadır. Psikoloji ve alt dalları bireyin davranışı ve yaşantısını kendi araştırma alanları içinde tutarlar. Halbuki Sosyalpsikoloji kişiler arası etkileşimlerle uğraşır yani bir alanda psikolojideki soyutlanmış bireyleri araştırma konusu yapmaz. Daha ziyade kişi yaşantısının (fikirleri, duyguları, emelleri) ve davranışının diğer bireyler tarafından nasıl etkilendiğini açıklamağa çalışır. Böylece Sosyalpsikoloji bireylere değil, kurumlara ve sosyal tabakalar gibi daha büyük birimlere yönelmiş olan sosyolojiden de ayrılır.
Literatürde en geniş anlamı ile “Sosyalpsikoloji insan sosyalleşme ilmidir” diye anlaşılmaktadır. Sosyalpsikolojiyi kişinin tavır ve hareketlerini, içinde bulunduğu seviyedeki gelişmesini, çevresinin kendisine ve kendisinin diğer kişilere yaptığı tesir gibi süreçleri inceleyen ilim olarak anlayabiliriz.
M. Şerif açısından Sosyalpsikoloji ile psikoloji aynı şeylerdir: “Geçerli Sosyalpsikolojinin geçerli bireysel psikoloji ve geçerli bireysel psikolojinin de geçerli Sosyalpsikoloji ile aynı şey olduğu kanısındayım şimdi de aynı kanıdayım.” O’nun bu görüşünün dayandığı nokta kendisinin “...toplumsal kuralların (normların) oluşumu ve işlev görmesiyle bunların temel psikolojik süreçlere somut olarak yaptıkları algılama, yargıya varma ve anımsama gibi,” sonuçları kullanması ve bu psikolojik süreçlerin toplum hayatına sıkı sıkıya bağlı olduğunu ortaya koymasıdır. Öz bir deyişle: “Bireyin psikolojisi Sosyalpsikolojide ve Sosyalpsikoloji ise bireysel psikolojide geçerlidir. İki psikoloji değil tek psikoloji vardır.”

2.4. Antropoloji
Davranış Bilimleri arasında yer alan antropoloji geleneksel olarak toplumları özellikle ilkel toplumları inceler. Çünkü sanayi toplumu olmayan nispeten küçük ve basit toplumlar, antropoloğa birimlerin fonksiyonlarını geniş olarak açıklama imkânı vermektedir.
Bugün antropoloji,
a) Genetik veya somatik,
b) Etnolojik veya kültürel,
c) Psikolojik insan ve eylemi gibi görünüşlerle uğraşan spesifik bir bilim dalıdır.
Antropoloji; antropometri, genetik, kültürel ve sosyal antropoloji, arkeoloji, lengüistik,felsefi ve psikolojik antropoloji gibi araştırma sahalarına ayrılır. Bunlar içinde en önemli yeri kültürel antropoloji tutar. Kültürel antropoloji geniş bir toplum tarafından paylaşılan davranışı araştırma konusu olarak alır ve düşünme ile duygu tarzlarını bilinçsiz olarak yönelten kültürel etkileri inceler. Bunun yanında, yerleşilen bölgedeki sosyal ikileşme ve bağımlılığı, sözlü ve yazılı ifade tarzlarını, teknik araçları ve bunların hepsi arasındaki ilişkiler sistemini ortaya koyar.
Kültürel antropoloji,
a) bir toplumdaki amaçları ve değerleri, var olan sosyal kurumları ve tutucu faktörleri,
b) düşünme, hissetme ve eylem şekilleri, ahlâk, âdet ve gelenekleri, alt kültürleri, var olan hayat görünüşü statü sembollerini, aile hayatını, teknolojinin kültürel etkisini,
c) çeşitli kültürlerdeki “tabu”lar gibi kültürel ilişkileri inceler.
Kültürel antropoloji ile Sosyoloji arasında sıkı bir işbirliği vardır. Kültürel değerler çok erken yaşlarda aile tarafından bireye aktarılır. Buna kültürleşme sosyalleşme süresi diyoruz. Bu durum cemiyet ile kültürün birbirlerini karşılıklı olarak tamamladıklarını ve beslediğini gösterir, çünkü tek tek bireyler öğrenilmemiş bir davranış şekli ile belirli bir kültür veya toplum için yaşayamazlar. Kültür böylece insan davranışını açıklamakta geliştirici bir öğe olarak alınmaktadır.
Günümüzde antropolojik araştırma dalları içinde yer alan “Lengüistik” üzerinde çok çalışılmaktadır.
Lengüistik dalı pazarlamadaki tüketici davranışı ve reklam psikoloji ile Davranış Bilimleri içine girme eğilimindedir. Lisan, el-kol işaretleri yanında asıl ifade aracı olduğu ve insanlarda kendi aralarında insan sosyal etkileşimde bulundukları için Lengüistik de Davranış Bilimleri içinde sayılmalıdır

2.4.1. Lengüistik
İkiye ayrılır
:

2.4.1.1. Tanımlayıcı Lengüistik

Tabi lisanların bünyesini (fonetik, morfolojik) ve kullanılmasının araştırır.

2.4.1.2. Formel Lengüistik (Semiyotik)
İşaretler ilmi olarak, lisanın soyut mânada özelliklerini yani sembollerin sınıflaması için geçerli olan kuralları araştırır.
Formel Lengüistik de üç sahaya ayrılır:
1) Sentaks (Sözdizimi)
Mesajın iletimi açısından işaretlerin ilişkisini konu alır. (Reklam dayanıklı tüketim mallarının marka ve isimlerinin meydana getirilmesinde önem kazanmaktadır.
2) Semantik (Anlambilim)
Objelerle işaretler (semboller) arasındaki ilişkiyi inceler. Modern dayanıklı tüketim mallarının marka ve isimlerinin meydana getirilmesinde önem kazanmaktadır.
3) Pragmatik
İşaretler ile alıcı arasındaki ilişkiyi yani işaret ve gerçek davranış ilişkisini tespit etmek istemektedir

3. DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN DİĞER SOSYAL BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Davranış Bilimleri oluşturan bilim dalları genellikle sosyal bilimler sahasına aittir. Bu konuda farklı yaklaşımlar ortaya atılmış olsa da, temel sosyal bilim dallarında görüş birliği oluşmuştur. Genel bağlamda, psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji,antropoloji, politik bilimler, endüstri mühendisliği, işletme mühendisliği, yönetim ve sistem teorileri üzerinde durulmaktadır. Buna ilişkin bilim dalları, temel davranış konuları ve sağladıkları katkıların şekiller yardımıyla ayrı ayrı gösterilmesi yararlı olacaktır.

4. İŞBİLİMLE DAVRANIŞ BİLİMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Davranış bilimleriyle işbilim arsındaki bağlantıyı belirlemeden önce kısaca davranış bilimlerinin uğraş alanını ve konularını ortaya koymak yararlı olacaktır.
Davranış bilimleri esasında üç disiplinde yoğunlaşmaktadır: Antropoloji, psikoloji ve sosyoloji. Bunun yanı sıra siyasal bilimler, psikiyatri, hukuk, tarih gibi akademik disiplinle ve yönetim, pazarlama, tüketici davranışı, iş yönetimi, grup dinamiği, sınai moral ve başka uygulamalı alanlarda bu bilimlerin kapsamına girer.
İşbilim kavramının çevresini oluşturan konulardan büyük bölümü gerek konu, gerekse de uygulama açısından davranış bilimlerini esas üç disipliniyle yakından ilgilidir. Özellikle psikoloji ve bunun ötesinde sosyoloji işbilim kavramından adeta ayrılmaz parçalardır.
Antropolojiye gelince, insan ve yapıtlarını inceleyen bir bilim dalı olarak karşımıza çıkan bu konu,özellikle oturma ya da ayakta durma vaziyetlerini en verimli en etkin ve hepsinden de öte en rahat şekli sokmaya yarayan antropometrik çalışmalarla işbilime yakın bir temas içersine girmiştir.
İzlendiği gibi işbilim, davranış bilimlerinin üç temel disiplinini içeren, hatta bir bakıma onun uygulamalı bir bilim dalı olduğunu gösteren özelliklere de sahiptir

5. DAVRANIŞ BİLİMLERİNDE YÖNTEM
Davranış Biliminin önemli özelliklerinden birisi ampirik oluşudur. Davranış Bilimi, spekülasyon veya “sezgi” üzerine değil, bilimsel ya da sistematik bir biçimde toplanmış olgular üzerine kuruludur. Bu yaklaşım düzgüsel de değildir, yani, davranışın “nasıl olması” gerektiğini değil, “ne olduğunu” tarif eder.
Araştırma yöntemi, araştırmanın amacını gerçekleştirebilmek için kullanılan genel bir yaklaşım olup araştırmanın amacına göre düzenlenmiş olan bir plandır. Örgütsel davranış konusundaki araştırmalarda bazı kavramlar reddedilerek, bazıları da yenilenerek veya desteklenerek örgüt içindeki bazı davranışların anlaşılmasına hizmet eder. Bu bağlamda “kavram, hipotez, kuram, değişken, bağımlı değişken ve nedensellik bağı”nın kısaca tanımlanmasında yarar vardır
Kavram, konular veya olgular arasındaki kavranabilir ve tanımlanabilir ilişkileri ortaya koyan terimdir. Kavram, bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımı olarak da adlandırılabilir. Kavramlar, “doğa, toplum ve insanla ilgili bir varlığı veya özelliği bildirirken”, genel bir özellik taşımakta ve şeylerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlamaktadırlar.
Hipotez, en genel tanımışla olaylar arasında ilişkiler kurmak ve olayları bir nedene bağlamak üzere tasarlanan ve geçerli sayılan bir önermedir.
Kuram, olaylar arasındaki karşılıklı ilişkiler ve bu ilişkilerin sistematik bir çerçeveye oturtulmasıyla ilgilidir. Kuramlar, tek tek olgulardan çok; olgu türlerine, daha doğrusu olgular arasındaki saptanmış ilişkilere yönelik bir açıklama aracıdırlar. Kuramlar, kapsamlı ve köklü açıklayıcı şemalardır.
Değişken, bir araştırmanın olgularından oluşan, birden fazla değer alabilen, değişebilen her şey olarak tanımlanabilir. Gözlemden gözleme değişik değerler alabilen objeler,özellikler, ortamlar değişken kapsamında ele alınmaktadır. Değişken, ölçülen herhangi bir karakteristik olup bağımlı ve bağımsız olmak üzere ikiye ayrılır. Bağımlı değişken, bağımsız değişken tarafından etkilenen her türlü davranış veya tepki iken; bağımsız değişken, bağımlı değişkeni etkileyen her türlü faktör veya neden olmaktadır.
Nedensellik bağı, tanım olarak hipotez ile neden-sonuç arasındaki ilişkiyi gösterir. Bazı olguların diğer bazı olgulara yol açmasını, yani, “belirli bir bağımsız değişkenin,bir bağımlı değişken üzerinde ne türden bir etki yarattığını” vurgular.
Davranış Bilimleri nin alanının geniş ve çok karmaşık konulardan meydana gelmesi nedeniyle, insan davranışlarını analiz etmede kullanılan yöntem ve teknikler de oldukça fazladır. Genel olarak bu çalışmalarda; “var olan literatürün taranıp-hazır bilgiden yararlanılması, insan davranışlarının gözlenmesi, insanlara bazı sorular sorulması ve deneyler yapılması” şeklindeki temel veri toplama tekniklerinden yararlanılmaktadır.
Örgütsel Davranış Bilimlerinde kullanılan veri toplama teknikleri aşağıdaki gibi de sıralanabilir:
1. Sorun sahibiyle yapılan görüşmeler
2. Anket
3. Katılımlı ve katılımsız gözlem
4. Örgüt ve sorunla ilgili içerik analizleri veya kayıtların incelenmesi
5. Verilerin analizi ve açıklanması
6. Verilerin sunulması ve çözüme ilişkin uyarılar


Benzer Konular

23 Ekim 2014 / pitstopes Cevaplanmış
27 Mayıs 2008 / JuNe Eğitim Bilimleri
27 Şubat 2009 / ThinkerBeLL X-Sözlük
3 Aralık 2009 / ThinkerBeLL Fizik
21 Temmuz 2014 / Şeb-i Yelda Psikoloji ve Psikiyatri