Arama

Ebeveyn Kabul - Red Kuramı (EKAR Kuramı)

Güncelleme: 13 Nisan 2010 Gösterim: 4.778 Cevap: 0
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
13 Nisan 2010       Mesaj #1
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
EBEVEYN KABUL-RED KURAMI

Sponsorlu Bağlantılar
Ebeveyn Kabul-Red Kuramı (EKAR Kuramı) Rohner tarafından “ebeveyn kabul ve reddinin nedenlerini, sonuçlarını ve ilgili değişkenlerini yordamaya ve açıklamaya çalışan bir sosyalizasyon kuramı” olarak tanımlanmıştır.

Rohner’e göre, çocukları anne-babaları tarafından kabul veya red edilmeleri kadar etkileyen başka hiç bir yaşantı yoktur. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılmış olan araştırmalar, anne-baba tarafından kabul veya red edilmenin çocukların hem duygusal, davranışsal ve sosyal-bilişsel gelişimini, hem de yetişkinlikteki psikolojik uyumlarını etkilediğini göstermiştir.

Ebeveyn Kabul-Red Kuramı, “kişilik”, “başetme” ve “sosyokültürel” alan olmak üzere, üç farklı alanda beş temel soru sormaktadır:

I. Kişilik Alanı:


1.Dünya üzerinde farklı kültürlerde yaşayan çocuklar anne-babaları tarafından kabul ya da red edilmeye özünde aynı şekilde mi tepki vermektedirler?

2.Çocuklukta red edilmenin etkileri, yetişkinlik ve yaşlılık döneminde ne kadar sürmektedir?


II. Başetme Alanı:

3.Neden bazı çocuklar ve yetişkinler çocukluk döneminde yaşadıkları red ile duygusal açıdan diğerlerine göre daha etkin bir şekilde başa çıkabilmektedirler?

III. Sosyokültürel Alan:

4.Neden bazı anne-babalar çocuklarına karşı sıcak ve sevgi dolu bir şekilde yaklaşırken, bazı anne-babalar çocuklarına karşı soğuk, ilgisiz hatta saldırgan olabiliyorlar? Acaba, Ekar Kuramının öngördüğü gibi, belirli bazı psikolojik, ailesel veya toplumsal faktörler, belirli ebeveyn kabul-red davranış örüntüleri ile tutarlı bir şekilde ilişkili mi?

5.Bir toplumun genel yapısı ve içinde yer alan bireylerin davranış ve inançları, o toplumdaki anne-babaların çocuklarına karşı daha çok kabul ya da red edici olmalarından nasıl etkilenmektedir? Örneğin, bir insanın dini inançları, sanatsal tercihleri ya da diğer kendini ifade biçimleri ve davranışları çocuklukta anne-babası ile ilişkide ne kadar kabul ya da red yaşadığı ile evrensel bir şekilde ilişkili midir?

Ebeveynliğin “Sıcaklık Boyutu”

Ebeveyn kabul ve reddi, anne-babalığın “sıcaklık boyutunu” (warmth dimension) oluşturmaktadır. Boyutun olumlu ucunda sevgi, sıcaklık, şefkat, bakım, destek, ilgi gibi olumlu duygu ve davranışlarla ortaya çıkan “kabul” yer almaktadır. Sıcaklık boyutunun olumsuz ucunda ise bu olumlu davranış ve duyguların yokluğu ya da çocuktan esirgenmesi ile çocuğu fiziksel ya da psikolojik olarak inciten çeşitli duygu ve davranışların görüldüğü “red” yer almaktadır.

Sıcaklık boyutu, anne-baba ile çocuk arasındaki duygusal bağın niteliği ve ebeveynin duygularını ifade etmekte kullandığı fiziksel, sözel ve sembolik davranışlarla ilgilidir. Her insanın çocukluğunda kendisini yetiştiren insanlarla ilişkide az ya da çok sevgi yaşadığı düşünülecek olursa, her insan sıcaklık boyutununda algılamış olduğu kabul-redde göre belirli bir noktaya yerleştirilebilir.

Rohner’e göre anne-babalar çocuklarına karşı dört farklı şekilde “reddedici” olabilirler:

1.Çocuklarından sıcaklıklarını, sevgi ve şefkatlerini esirger; çocuklarına karşı soğuk davranabilirler,

2.çocuklarına karşı düşmanlık hissedip, saldırgan davranabilirler,

3.çocuklarına karşı kayıtsızlık içerisinde, çocuklarını ihmal edebilirler, ya da

4.görünürde belirgin bir soğukluk, ihmal, ya da saldırganlık olmamasına rağmen çocuk anne-babası tarafından sevilmediğine inanabilir (“ayrışmamış red”).

Kişilik Altkuramı

Ebeveyn Kabul-Red Kuramı, anne-baba tarafından kabul veya red edilme konusunu, döllenmeden ölüme uzanan bir gelişim süreci içerisinde ele almaktadır. Kuramın tüm yaşam sürecini ele alan bakışaçısı, özellikle kişilik alanındaki görüşlerinde ortaya çıkmaktadır.

EKAR Kuramı, temelde, ebeveynliğin “sıcaklık boyutu” olarak isimlendirdiği ebeveyn-çocuk etkileşimi ya da ebeveyn-çocuk arasındaki duygusal bağın niteliği, ebeveynin çocuğa yönelik duygularını nasıl ifade ettiği üzerinde odaklanmaktadır.

Rohner’e göre, anne-babası tarafından red edilen çocuklar:

1.Saldırgan, (veya pasif saldırgan) davranışlar sergiler veya öfkelerini ve saldırgan davranışlarını denetlemekte zorlanırlar.

2.Başka insanlara "bağımlı" veya bunun tam tersi, savunucu bir biçimde, sanki hiç kimseye bağımlı değilmiş gibi davranırlar.

3.Öz-saygıları düşük olur.

4.Öz-saygıyla birlikte “öz-yeterlilik”leri de zedelenir ve kendilerini yetersiz hisseder, günlük yaşamın taleplerini karşılamada, hayatla baş etmekte zorlanırlar.

Anne-babaları tarafından red edilen çocuklar duygusal alanda da yıpranırlar:

5.Doğal duygusal tepkiler vermekte, duygularını uygun bir şekilde ifade etmekte güçlük çekerler,

6.Duygusal açıdan dalgalanmalar yaşarlar. Özellikle yaşamla başa çıkmakta zorlandıklarında, duyguları bir andan diğerine kolaylıkla değişebilir.


7.Dünyaya ve yaşama olumsuz bakar, dünyayı ve yaşamı düşmanca, güvenilmez ve tehdit edici ve tehlikelerle dolu olarak görürler.

Gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse dünyanın bir çok farklı kültürlerinde binlerce insanla yürütülmüş olan çalışmalardan elde edilmiş olan veriler tutarlı bir şekilde çocuk ve yetişkinlerin yaklaşık %80’inin EKAR kişilik altkuramının yordadığı şekilde (Şekil 1) tepki verdiğini ortaya koymuştur.


ekar kisilik kurami

Şekil 1: EKAR Kuramının Kişilik Altkuramına Göre Sorunlu ve Başedici Kişiler


Şekil 1, EKAR kuramının algılanan ebeveyn kabul-reddi ile ruh sağlığı arasındaki ilişki hakkındaki görüşlerini grafiksel olarak özetlemektedir. Şeklin ortasında yer alan çapraz bant (bireysel farklılıklara da olanak tanıyan bir şekilde), çocuk ve yetişkinlerin ruhsal sağlığının, yaşadıkları reddin şekli, sıklığı, yoğunluğu ve süresi ile orantılı bir şekilde zedeleneceğini göstermektedir. Bu bağlamda, kişinin psikolojik açıdan ne kadar sağlıklı olacağı ve nasıl bir hayat yaşayacağı önemli oranda çocukken anne-babasıyla ilişkisinde ne kadar “kabul” ya da “red” edildiğine bağlı olarak değişecektir.

Ancak, bazı kişiler sevginin olduğu ailelerden gelmelerine rağmen, red yaşamış kişilerde tipik olarak görülen bir dizi psikolojik sorun yaşamaktadırlar. Bu kişiler, EKAR Kuramında “sorunlu” (troubled) kişiler olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan bir çoğu, ebevynlerin dışındaki bağlanma figürleri ile sevginin olmadığı (reddin yaşandığı) ilişkilerde olan yetişkinlerdir.

Yetişkinlerin kendilerini duygusal açıdan ne kadar güvende ve iyi hissettikleri, yetişkin bağlanma figürleri ile ilişkilerinde neler yaşadıklarına, neler algıladıklarına bağlı gözükmektedir. Dolayısıyla, kişinin yakın bir duygusal ilişkide eşi ya da sevgilisi tarafından ne kadar kabul ya da red edildiğinin, onun bugünkü psikolojik uyumu üzerinde çok önemli bir etkisi olacaktır. EKAR Kuramına göre, çoğu insan için yaşamın her hangi bir noktasında bağlanma figürüleri tarafından red edilme, sağlıklı bir sosyal ve duygusal uyumu riske atacaktır.

EKAR Kuramı, aynı zamanda, küçük bir grubun bağlanma figürleri ile ciddi düzeyde red yaşamalarına rağmen duygusal açıdan normal bir uyuma sahip olacağını beklemektedir. Bu grup, Şekil 1’de “başediciler” olarak adlandırılmıştır. EKAR Kuramı’ın başetme altkuramı aşağıda kısaca tanıtılmıştır.

Başetme Altkuramı

EKAR başetme altkuramı, çocukluklarında red edici davranışlarla büyümüş bazı insanların nasıl olupta red edilmenin getirdiği olumsuz ruhsal sonuçlardan kaçabildikleri üzerinde durmaktadır. Hem kuramsal hem de görgül (ampirik) çalışmalar açısından, başetme süreci EKAR Kuramı’nın en az gelişmiş kısmıdır.

Bazı kişilerin olumsuz durumlarla nasıl ve neden daha iyi başettikleri henüz iyi anlaşılmış bir konu değildir. Rohner’e göre, başetme mekanizmasını anlayabilmek için, hem kişiyi hem de kişinin içerisinde bulunduğu durumu göz önüne alan, çok yönlü bir bakış açısı benimsemek gerekir. Bu bakış açısının üç ögesi olacaktır: Kişinin kendisi, diğer insanlar ve bağlam. EKAR Kuramı’na göre, kişinin davranışı (örneğin, red ile baş etmesi), “kişi”, “diğerleri” ve “bağlam” arasındaki etkileşimin bir fonksiyonu olacaktır.

Belirli sosyal-bilişsel yetenekler, bazı çocuk veya yetişkinlerin red ile diğerlerine göre daha iyi başa çıkmasında önemli rol oynar. Rohner’e göre, bu yeteneklerden ilki açık bir şekilde ayrımlaşmış benliktir. Çocukların yaşları büyüdükçe, diğer insanların neler düşündüğünü, neler hissettiğini, ne gördüğünü, niyetlerinin ne olduğunu giderek daha iyi anlar ve bunları kendi düşündüklerinden, hissettiklerinden, istediklerinden giderek daha iyi ayırırlar. EKAR Kuramı’na göre, kişi ne kadar iyi ayrışmış bir benliğe sahipse, red edici ebeveynden gelen olumsuz mesajları kendi düşüncesi değil, karşıdaki kişinin düşüncesi olarak değerlendirecek ve dolayısıyla o kadar az etkilenecektir.

Red edilme ile daha iyi başa çıkmakta kritik olan bir ikinci özellik yaşam olayları üzerinde belirli bir kontrole sahip olma duygusudur. Bu özellik de yaşla birlikte gelişen bir özelliktir. Bazı kişiler hayatları üzerinde daha etkin bir şekilde kontrol sağlayarak, hayatlarına daha fazla yön verebilirken, bazıları sürüklenmekte ve yaşamları üzerinde etkin bir kontrol sağlayamamaktadır. Onların hayatlarında ne olacağı daha çok “kadere”, “şansa”, ya da “başkalarının onlara ne yaptığına” bağlıdır. Yaşamları üzerinde az da olsa etkili olabileceğini düşünen çocuklar bir şekilde (belki kendi davranışlarını değiştirerek ya da karşıdaki kişiye göre ayarlayarak) red edici davranan anne-babasının davranışlarını kısmen de olsa değiştirebilecektir. Anne-babasının davranış ve tutumlarını hiçbir şekilde değiştiremeyeceğini düşünen bir çocuk umutsuzluk ve çaresizlik içinde reddin olumsuz etkilerine karşı savunmasız ve açık olacaktır. Oysa, anne-babasının davranışlarını bazen, belli bir ölçüde de olsa değiştirebileceğini, etkileyebileceğini düşünen bir çocuk, anne-babasının red edici davranışları ile daha iyi başederek, red edilmenin olumsuz etkilerinden daha az etkilenecektir.

Baş etme davranışında Rohner’e göre önemli olan bir başka faktör ise, kişinin yaşam olaylarını ne kadar kendisi ile ilişkilendirdiği, ne kadar üstüne aldığıdır. Bazı insanlar herşeyi kendi üzerlerine alıp, olan herşeyi kendisi ile ilişkilendirirken, bazı insanlar neyi üzerlerine alıp, neyi almayacağını daha iyi ayırd edebilir. Her şeyi üstüne alan bir çocuk, anne-babasının saldırgan veya ihmal edici davranışlarını hemen kendisi ile ilişkilendirirken; anne-babasının neden böyle davrandığını bilen ve kendi üzerine almayan bir çocuk, bu olumsuz davranışlarla daha iyi baş edecek ve daha az yıpranacaktır.

Bu üç özellik de, algılanmış olan red karşı bir kalkan görevi yaparak, kişiyi red edilmenin olumsuz etkilerinden korurlar. Ancak, bu özelliklerin de red edilme tarafından etkilenebileceği unutulmamalıdır.

Baş etme ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da duyuşsal (affective) ve araçsal (instrumental) baş ediciler arasındaki farktır. Duyuşsal baş ediciler aileleri tarafından ciddi olarak red edilmiş olmalarına rağmen ruhsal sağlıkları oldukça derli toplu olan kişilerdir. Diğer yanda, araçsal başediciler, çocukluklarında red edilmiş olmalarına rağmen okulda, çalışma hayatında ya da bir iş yapmaya yönelik etkiliklerde iyi olan ancak hem duygusal yaşamları hemde ruhsal sağlıkları zedelenmiş kişilerdir. Araçsal başediciler, ciddi şekilde red edilmiş olmalarına rağmen yüksek düzeyde iş ve mesleki performansa ve yeterliliğe sahiptirler. Rohner’e göre, Louis Armstrong, John Stuart Mill, Richard Nixon, Edgar Allen Poe, Eleanor Roosevelt, ve Mark Twain gibi tarihteki birçok önemli kişi araçsal başedicilerdir.

Bir çok insanın (çok ağır şekilde reddedilmiş ve psikolojik olarak çok incinmiş kişiler hariç), çocukluktan yetişkinliğe uzanan zaman içerisinde, ailelerinin dışındaki yaşantılarında, maruz kalmış oldukları red edilmenin olumsuz duygusal, bilişsel ve davranışsal etkilerini hafifletecek yeterince olumlu yaşantıları olur. Dolayısıyla, kişiler zaman içerisinde başarılı bir psikoterapi, iyi bir çalışma hayatı ya da iyi bir duygusal ilişki veya diğer bazı olumlu yaşantılarla, çocukluk döneminde red edici anne-babalarıyla yaşarken sahip oldukları duygusal uyumdan daha iyi bir uyuma sahip olabilirler. Ancak, yine de, çocukluklarından beri hep sevildiklerini ve kabul edildiklerini algılamış olan kişilerin sahip olduğu kadar kendini sevme ve iyi hissetme duygusuna sahip değildirler. Diğer bir deyişle, red edilmenin olumsuz etkileri, yetişkinlik yaşamında da devam ederek, duyuşsal baş edicileri bile çeşitli sosyal, fiziksel ve duygusal sorunlarla yüz yüze bırakır. Bu durum, özellikle çocuklukta yaşanan reddin kişinin yetişkinlik döneminde güvenli, yakın ilişkiler kurmasını aksatığı kişilerde daha da belirgindir.

EBEVEYN KABUL-RED KURAMININ BAZI TEMEL ÖZELİKLERİ

Evrensel Bakışaçısı & Çok-Yönlü Araştırma Staratejileri

Ebeveyn Kabul-Red Kuramı bu sorulara evrensel bir bakış açısı ile yaklaşmakta ve davranışın dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar için geçerli olacak genel prensiplerini bilimsel olarak belirlemeyi amaçlamaktadır. EKAR Kuramı bu doğrultuda dünya üzerinde farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı kültürlere sahip, farklı toplum ve topluluklardan bilimsel araştırma yöntemleri ile toplanmış verilerin örtüştüğü noktaları belirlemeyi hedeflemiştir.

EKAR Kuramı, davranışın evrensel ilkelerini belirlerken, farklı araştırma stratejileri ve farklı ölçme ve değerlendirme yöntemlerinden yararlanmaktadır. Verilerin toplanmasında görüşme, gözlem ve öz-bildirim ölçekleri gibi tekniklerden yararlanılan kantitatif araştırmalardan, belirli bir toplulukta uzun süreli yaşayarak veri toplamayı içeren katılımcı gözlem tekniğinin kullannıldığı etnografik çalışmalara kadar pek çok farklı araştırma yönteminden yararlanılmıştır. Farklı araştırma yöntemleri ve tekniklerinin benimsenmesinde en önemli neden, her yöntem ya da tekniğin kendine özgü zayıf ve güçlü yanlarının olmasıdır.

Entegrasyon

EKAR Kuramının bir başka önemli özelliği, kuramın oluşturulması sürecinde konuyla ilgili eski kaynak ve bulguların dikkate alınarak, bunların titiz bir şekilde gözden geçirilip, değerlendirmiş olmasıdır. Eski edebi ve tarihi bilgilerin yanısıra, 19. yüzyılın sonlarından günümüze kadar uzanan, konuyla ilgili 2000’in üzerinde ampirik araştırma bulguları ve ileri sürülmüş olan görüşler tek tek gözden geçirilerek incelenmiştir. Böylelikle, kuram, birbirlerinden kopuk ve dağınık olan araştırma bulgularını sadece anlamlı bir kuramsal çerçeve içerisinde bütünleştirmekle kalmamış; ayrıca, bu bulgu ve görüşlerin anlaşılabilmesine olanak tanıyacak yeni bir kuramsal bir çerçeve de oluşturmuştur.

Fenomenolojik Yaklaşım

Ebeveynin çocuğu kabul veya reddi iki ayrı açıdan incelenebilir. Bunlardan birincisi, çocuğun yaşadığı (öznel dünyasında algıladığı) kabul veya reddi incelemek; ikincisi ise, ebeveyn kabul veya reddini dışarıdan objektif olarak çalışmaktır. Rohner’in de (2000) vurguladığı gibi, kritik olan, anne-babanın nasıl davrandığından çok, çocuğun bu davaranışları nasıl algıladığı ve anlamlandırdığıdır. Bundan dolayı, Ebeveyn Kabul-Red Kuramı’nda daha çok fenomenolojik bir yaklaşım benimsenmektedir. Buna göre, insan davranışı yaşanan olaylardan çok yaşanan olayların nasıl algıladığı, yorumlandığı ve anlamlandırdığı tarafından etkilenmektedir. Rohner (2000), anne-baba davranışı ile çocuğun psikolojik uyumu arasında anlamlı bir ilişki bulmayan bir çok çalışmada sadece anne-baba davranışı üzerinde odaklanılarak, çocuğun bu davranışları nasıl algıladığı, neler hissettiğinin gözardı edilmiş olduğunu söylemektedir. Oysa, Kagan’ın da(1978) vurguladığı gibi, “…anne-baba reddi, bir dizi davranış değil çocuğun içindeki bir inançtır”.

Fenomenolojik yaklaşım, istismara veya ihmale uğramış bazı çocukların neden kendilerini red edilmiş gibi hissetmediklerinin ya da ailede bir istismar veya ihmal görülmemesine karşın bazı çocukların neden kendilerini yine de red edilmiş gibi hissettiklerinin açıklanabilmesine de olanak tanımaktadır.

Fenomenolojik yaklaşım, ayrıca, konun kültürlerarası çalışılmasına da olanak tanımaktadır. Farklı kültürlerdeki anne-babalar çocuklarını kabul veya red ederken çok farklı davranışlar sergileyebilirler. Hatta, belirli bir davranış bir kültürde kabul edici bir davranışolarak algılanırken, bir başka kültürde red edici bir davranış olarak algılanabilir. Bu yüzden, anne-babannın sergilediği davranıştan çok, çocuğun içte ne yaşadığı üzerinde odaklaşmak, konunun farklı kültürlerde çalışılabilmesine ve kültürlerarası karşılaştırmaların yapılabilmesine de olanak tanımaktadır.

Doç. Dr. Azmi Varan


Benzer Konular

31 Mayıs 2012 / RivaN Matematik
27 Mart 2009 / HipHopRocK Fizik
4 Haziran 2012 / buz perisi Matematik