Arama

Homofobi

Güncelleme: 28 Haziran 2011 Gösterim: 3.608 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Haziran 2011       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Homofobi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Homofobi, eşcinsellere ya da eşcinselliğe karşı duyulan irrasyonel nefret, korku, hoşnutsuzluk ya da ayrımcılığa verilen addır. Geniş manası ile diğer cinsel yönelimlere sahip olan LGBTT kişileri de içerir. Sıfat olarak "homofobik" şeklinde kullanılır.
Homofobi sadece psikiyatrik bir kavram değildir. Her 48 saatte bir, eşcinsel bir kişinin, homofobiyle bağlantılı şiddete maruz kalarak öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Uluslararası Af Örgütü'ne göre yaklaşık 70 ülkede eşcinsellere zulmedilmektedir ve sekiz ülkede eşcinsellere idam cezası verilmektedir.

Kökenbilim
Homofobi sözcüğü ilk kez 1969'da bir Time dergisi makalesinde kullanılmıştır. Yunanca "homos" (aynı) kökünden gelen "homoseksüel" ile "phobos" (korku) sözcüklerinin birleşiminden türetilmiştir. Yunanca "homo-" (aynı) öneki zaman zaman Latince "Homo" (insan) sözcüğü ile karıştırılır.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde "homofobi" kelimesi bulunmamaktadır, ama Dil Derneği sözlüğünde "eşcinsellik korkusu" olarak tanımlanır.

Homofobinin nedenleri
Homofobinin nedenleri toplumsal, dini, ideolojik ya da psikolojik olabilir. Homoseksüel ilişki birçok dinde veya mezhepte lanetlenmiş, dini metinlerde Sodom ve Gomora örneğinde olduğu gibi homoseksüelliğin kabul gördüğü toplumların tanrı tarafından cezalandırıldığı öne sürülmüştür. Küçük yaştan itibaren kendini dinsel öğretinin içinde bulan birey, okudukları ve duyduklarının ışığında küçük yaşta homofobik yaklaşımlar içerisine girebilir.
Homofobinin kökenleri psikolojik olabilir. Örneğin kendisinin eşcinsel olduğundan şüphelenen ve bu durumdan endişelenen birey, bu korkusunu homofobi olarak dışa vurabilir.

Dilde homofobi
Homofobi uluslararası bir kavramdır ve birçok dilde homofobik argo sözcükler ve hakaretler mevcuttur. Türkçe'de sıklıkla homofobik şekilde kullanılan "*bne" sözcüğü, TDK sözlüğüne göre "edilgin eşcinsel erkek" anlamına gelir ve kökeni "kız çocuk" anlamına gelen Arapça ابنة (ubne) kelimesidir. Gündelik kullanımda "*bne" kelimesi, eşcinsel olmasa bile birisini aşağılamak için sıkça kullanılmaktadır. Türkçe'de bazı diğer homofobik sözcükler top, oğlancı ve kulampara'dır.

Bazı devletlerde homofobik hakaretler nefret suçu kapsamına girer ve cezai yaptırımla karşılaşılabilir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Haziran 2011       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türkçeye eşcinsel korkusu olarak çevrilebilecek homofobi, en genel anlamıyla eşcinselliğe ve eşcinsellere karşı duyulan korku ve nefret olarak tanımlanıyor. Bu tavrı geliştirenlere homofob, davranış biçimine ise homofobik deniyor. “Homofobi” kavramı ilk kez 1972 yılında G. Weinberg tarafından “homoseksüel bireylerin mantıksız ve şiddet, ayrımcılık ve mahrumiyet yaratacak şekilde suçlanmasıdır” anlamında kullanılmıştır. Bazıları için bu kavram insanların cinsel kimlikleri nedeni ile yaşadığı baskının genişliğini anlatmaya yetmemektedir. Psikolojide fobi genelde mantıklı temeli olmayan bir korkuyu anlatır. Homofobi ise mantıksız bir korku olmaktan öte şiddet ve suistimale yol açan bir önyargıdır.
Alternatif kelimeler olarak gay ve/veya lezbiyen nefreti, cinsel oryantalizm (ırkçılık ve seksizm) ve heteroseksizm kullanılabilir. Blumenfeld 1992′de "heteroseksizm"i şöyle tanımlamıştır;
Sponsorlu Bağlantılar
“hem heteroseksüelliğin tek kabul edilebilir cinsel yönelim olduğu inancı, hem de kendi cinsine sevgi ve cinsel arzu duyan kişilerden korkma ve nefret etme”
olarak tanımlanmıştır. Heteroseksizm önyargı, ayrımcılık, taciz ve şiddete yol açar. Korku ve nefret ile beslenir. Heteroseksizm hem kültürel olarak heteroseksüelliğin öne çıkarılmasını hem de homofobi olarak nitelendiren korkuları içerir. Homofobi tanımının daha sık kullanılması medya ve gruplarca büyük ölçüde benimsenmiş olmasıdır.

Homofobi ve Şiddet
Ulusal Eşcinsel Görev Gücünün (National Gay Task Force) 1984 çalışmasına göre erkek eşcinsellerin %90′ı, kadın eşcinsellerin %75′i cinsel yönelimleri nedeni ile sözel tacize maruz kaldılar. Toplamda %50’si de fiziksel tacize maruz kaldı. Şiddet Karşıtı Cemiyete (Community Against Volence) göre eşcinsel ve lezbiyenlere karşı işlenen nefret suçları 1991 ve 1995 arasında %35 arttı. Cullen, Wright ve Alessandri homofobiyi etkileyen bazı değişkenleri ortaya koyuyor: bireyin geleneksel cinsiyet rollerine olan bağlılığı, dine olan bağlılığı, dini, eşcinsel kadın ve erkeklerle arkadaşlık kurup kurmadığı ve empati derecesi. Geleneksel cinsiyet rollerine bağlılık duyanlar –imkansız olmasa da– bu tarz cinsel kimliklere tolere etmeyi çok zor bulabilirler.
Araştırmalara göre heteroseksüel erkeklerin eşcinsellere karşı olan saldırganlığı heteroseksüel kadınlardan daha yüksektir (Herek, 1988). Herek’e göre bunun nedeni kadınlarla erkeklerin farklı tecrübeelri olmasıdır. “Farklı” olan erkekelri redderek erkekler kendi maskülenliklerini onaylamaktadır. Heteroseksüel kadınlar ise lezbiyen ve geylerin varlığını kendi cinsel kimlikleri için bir tehdit olarak görmemektedir. Eşcinsellere karşı daha az saldırgan oldukları için kadınlar eşcinsellerle kişisel olarak daha çok ilişki içinde olur. İlişki içinde olmak ve kişise tanıma homofobi seviyesini fazlası ile azaltmaktadır. Eşcinsellerle kişisel ilişki kuranlardaki homofobi oranı kurmayanlara göre çok düşüktür çünkü bu kişiler eşcinseller ilgili sterotiplerin doğru olmadığını birinci elde görmüştür. İletişim ayrıca eşcinsellerin tanınmasında ve anlaşılmasında, dolayısı ile farklılıklardan doğan endişenin azalmasına neden olur.
Homofobi iki seviyede topluma zarar verir: azınlık gruplarına negatif duyguları arttırarak dışlanma, hukuki hakların dışında tutma ve fiziksel şiddete dönüşür. Sürekli bunlara maruz kalan bireyler diğer insanların negatif duygularını içselleştirir. Böylece bu bireylerin duygusal gelişimi de engellenir ve psikolojileri hasar görür. Blumenfeld homofobiyi dört farklı seviyede anlatır:
  • Kişisel homofobi cinsel azınlıkların ya acınması (çünkü durumları hakkında birşey yapamamaktadırlar) ya da nefret edilmesi (çünkü psikolojik ya da genetik olarak bozukturlar, doğanın karşısındadırlar, ahlak dışıdırlar, günahkardırlar ya da iğrendiricidirler) kişiler olarak algılanmasıdır.
  • Kişilerarası homofobi bireyler arasındaki ilişkinin önyargı ile yönlendirilmesidir. Bu da ayrımcılığa yol açar. Yaftalamak, şakalar yapmak, şiddete dönüşen sözel ya da fiziksel tacizler buna örneklerdir. Ayrımcılık cinsel kimliğe bağlı olarak aile, arkadaşlar ve iş ortamında olabilir.
  • Kurumsal homofobi devlet, iş, eğitim ve dini kurumlarda yaşanan ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık genellikle hukuk ile hayata geçer. Örneğin bazı kiliseler aktif olarak eşcinselleri cemaatlerinden çıkarır ve eşcinsellik karşıtı çalışmalar yapar.
  • Kültürel homofobi toplumun sosyal normalarının ayrımcılık ve baskı yaratmasıdır. Cinsel azınlıklar toplumsal kültür içinde mümkün olduğu kadar görünmez kılınmaya çalışılır. Tarihteki cinsel azınlıklar kayıta alınmaz ya da tarihteki ünlü kişilerin cinsel kimliklerine atıfta bulunulmaz. Cinsel azınlıklar sosyal kontrol için mümkün olduğunda sterotipleştirilir ve yaftalanır.
Oluşan baskı baskıcıların kendilerini ya da değer sistemlerini korumak, baskı gören grubun sahip olmadığı önceliklere sahip olmak gibi yapay avantajlar yaratsa da baskıcılar da ortadaki baskıdan zarar görür.
Blumenfeld homofobinin tüm insanlara olan zararlarını listeler. Homofobi sadece çok kalıplaşmış cinsiyet rollerini kabul eder. Bu rollere uymayan kişiler (heteroseksüel olsalar dahi) yaratıcılıkları ve kendilerini ifade şekilleri için cezalandırılır. Yaşamın zenginliği ve insan cinselliğinin çeşitliliği göz önüne alındığında sınırlı cinsiyet rolleri bu çeşitliliği yansıtmamaktır.
Homofobik davranışlar insanları diğer insanlardan nefret etmeye, onları reddetmeye ve yargılamaya, sonuç olarak da zarar vermeye iter. Bu kişilerin inanç ve hayat filozofilerine karşı ise bireyin içinde psikolojik ve ruhsal çelişkiler yaratabilir ve bireyin ruhsal ve psikolojik bütünlüğü bozar.
Homofobi bireylerin kendi cinsiyetinden bireylerle olan ilişkilerinde sınırlamalar ve rahatsızlıklar yaratmaktadır. Bu bireylerin kişisel hayatlarını ve sosyal destek sistelerini zayıflatır. Bekar kişiler bundan etkilenebilecekleri gibi evli olan ancak evlilikte aradığı sıcaklığı ve desteği bulamayanlar da etkilenir, başka kaynağa yönelemedikleri için izolasyon ve yalnızlığa itilir. İyi evliliklerde bile çiftler izole olabilir.
Homofobi sosyal iletişimi sınırlar. Blumenfeld’e göre “İnançları ne olursa olsun aileler lezbiyen, gey, biseksüel ve transcinsiyet çocuklar doğurmaya devam edecek. Politik sağ eşcinselliğin geleneksel çekirdek aileye zarar verdiğini iddia etmektedir. Gerçekte homofobi ailelerin ve aile bireylerinin arasındaki ilişkiyi zayıflatmakta ve bozmaktadır.” Bir çocuğun ailesi tarafından reddedilmek korkusu ile eşcinsel olduğunu gizlemek zorunda kalmasının aileye bir faydası olamaz. Bunlar homofobinin sonuçlarıdır.
Homofobi sadece cinsel kimliği farklı olanı damgalanmaya, sessizliğe ve hedef gösterme itmekle kalmaz. Farklı olana karşı pozitif davranış gösterme taraftarı olanları da dışlar. Kişiselerde homofobi geleneksel değerlere destek vermeyenlere karşı avlara dönüşmüştür.
Feministlerin söylediği gibi nasıl ki seksizm insanlık nüfusunun yarısının insanlığa katkısını yok ediyorsa, homofobi de cinsel azınlığa ait pek çok yetenekli ve yaratıcı insanın insanlığa katkısını reddetmektedir.
Homofobi çeşitliliğe tolerans göstermez. Blumenfeld’e göre:
“Homofobi bütün çeşitlilik anlayışını reddeder, yani dominant kültür akımının dışında kalan herkesi eninde sonunda hedef tahtasına alır. Bu nedenle birimiz bir özelliğimizden dolayı aşağılandığında aslında hepimiz aşağılanırız.”
Homofobi negatif davranış, negatif tavır ve nefret demektir. Negatifliğe çok fazla enerji akar. Bu enerji çok daha iyi yerlere harcanabilir.



Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Haziran 2011       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Homofobi ve Heterofobi
Homofobi terimini ilk ortaya atan Weinberg’dir. Fobi, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesi halidir, mantık dışı bir korkudur. Homofobi, son yıllarda eşcinsel lobinin faaliyetleri sonucunda eşcinsellikle ilgili her türlü olumsuz tepkiyi açıklamada kullanılan teknik bir terim halinde kullanılmaya başladı. Hatta Morin (1977) homofobinin tanımını, heteroseksüelliği, homoseksüelli­ğe göre daha üstün veya daha doğal olarak değer atfeden her türlü inanç sistemi olarak genişletti. Bu durumda ebeveynlere, büyüdüğünde çocuklarının eşcinsel olmasını isteyip istemediklerini sorulduğunda, nere­deyse tamamına yakınının homofobik olduğu ortaya çıkacaktır. Eşcinsellik, dini, ahlaki ve politik nedenlerle toplumlarda genellikle negatif karşılanmış ve bu tavır bazen homofobi olarak da adlandırılmıştır. Bu görüşe göre, tüm insanlar eşcinselleri sevmek, onaylamak, destek olmak ve hatta rahatsız olmamak durumundadır, herhangi bir şekilde rahatsızlık duyulduğunda, “eşcinsellerden rahatsızlık duyan da gizli eşcinseldir” etiketi yapıştırılacaktır. Bu nedenle teknik bir terim olan homofobinin artık daraltılma zamanı gelmiştir. Çünkü geniş bir homofobi tanımı eşcinsellere üstü kapalı da olsa büyük zararlar vermektedir.
Bakış açısı homofobinin tanımını ve içeriğini belirlemektedir. Eşcinselliği bir hastalık olarak görme durumunda homofbinin tanımı ayrı yapılabilirken, eşcinselliği bir cinsel tercih olarak doğal ve normal bir durum olarak görme durumunda tanımı ayrı yapılacaktır. Bu durumda bir referans noktasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle CİSED hofobiyi; eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı mantık dışı kin, nefret ve aşağılama şeklindeki haksız yargılarınberaberinde getirdiği, eşcinsellere şiddet uygulanmasını savunma veya şiddet eylemlerinde bulunmayı içeren davranış ve tutumlar olarak tanımlamaktadır.Yani referans noktası eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanması, şiddetin savunulmasıdır. Bu referans noktasından sapıldığında, eşcinselliğin doğaya aykırı olduğunu savunma veya eşcinselliği bir yaşam şekli değil de cinsel ilişkiler toplamı olarak görme çok yanlış bir şekilde homofobi olarak değerlendirilebilir. Bu durumda eşcinsellik eleştirilemeyen veya tartışılamayan bir tabu haline gelmektedir. Bilindiği üzere, tüm tabular insan hayatını zorlaştırmaktadır. Ülkemizde cinsellik hala bir tabudur, binlerce insan bu nedenle cinsel işlev bozukluğu yaşamaktadır; din bir tabudur, bu nedenle gerçek dinin sevgi, hoşgörü ve kardeşlik olduğunun üstü kapatılmaktadır; laiklik bir tabudur, bu nedenle dinsizlik olarak algılanmaktadır. Eşcinselliğin de bir tabu haline getirilmemesi gerekir. Geniş homofobi tanımı eşcinselliği tabulaştırmaktadır. Oysa modern dünyada her konu, her düşünce eleştirilebilmelidir, insan zihnine ambargo konulmamalıdır. Bu yapılmadığında “eşcinsellik hastalık değildir, fakat homofobi tedavi edilebilir bir hastalıktır” şeklindeki yaklaşımlar da heterofobi olarak değerlendirilecektir. Heterofobi; LGBTT’lere (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel) eşit haklar tanınması amacıyla yapılan çalışmaların heteroseksüellere yönelik bir ayrımcılık faaliyeti olduğu anlamına gelir. LGBTT tartışmalarında heterofobi, homofobinin tersi olarak da kullanılmaktadır. Eşcinsellere karşı ön yargıları olanlar da, eşcinsel lobi de, kendi korkularını (fobilerini) kabullenmeli, tartışmalı ve bilgilenerek bu korkularını yenmelidir.
“Daraltılmış homofobi tanımı ve eşcinselliğin eleştirilmesi veya bir hastalık olarak değerlendirilmesi, eşcinsellere yönelik saldırı ve şiddet eylemlerini arttırır” mantığı da çok yanlıştır. Çünkü her zaman düşünce ve bilim özgür olmalıdır. Atom üzerine çalışmalar yapan bilim adamları Japonya’da binlerce insanın ölmesini istememişlerdir, sosyalizmin düşünce babası Karl Marx, yine binlerce insanın öldüğü soğuk savaşı istemiştir. Görüldüğü gibi her düşünce veya bilimsel gelişme insanlık için iyi yönde de kullanılabilir, kötü yönde de kullanılabilir. Önemli olan niyettir. Niyeti kötü ve az gelişmiş insanlar her devirde vardı, olacaklardır da, onlardan korkarak bilim, teknoloji, özgür düşünce ve tartışmaktan vazgeçmemiz gerekiyor.
Homofobinin nedenleri toplumsal, dini, ideolojik ya da psikolojik olabilir. Eşcinsel ilişki birçok dinde veya mezhepte lanetlenmiş, dini metinlerde eşcinselliğin kabul gördüğü toplumların Tanrı tarafından cezalandırıldığı öne sürülmüştür. Bu nedenle çocukluktan itibaren kendini katı dini ve ahlaki öğretinin içinde bulan bir kişi, okudukları ve duyduklarının ışığında küçük yaşta homofobik yaklaşımlar içerisine girebilir. Ayrıca kendisinin eşcinsel olduğundan şüphelenen ve bu durumdan endişelenen bir kişi bu korkusunu homofobi olarak dışa vurabilir. Yani gerçekte aşırı homofobik kişiler Freud’a göre gizli eşcinsellerdir.

"Coming out" Nedir?
Gerçek eşcinsellik terminolojisinde kullanılan "coming out" terimi, Türkçe’de kendini bulma, açılma, kendini ifşa etmek veya eşcin­sel olduğunu açıklamak olarak kullanılır.
Dolap, eşcinsel kimliğin sak­lanmasının metaforudur. Dolaptan çıkma ise eşcinsel kimliğini açıklamak anlamına gelir.

İçselleştirilmiş Homofobi
Eşcinselliğin toplum tarafından algılanışı, gerçek eşcinsellerin kendi kimliklerini kabul edebilmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Heteroseksüalizm, eşcinselliği ve heteroseksüel olmayan her türlü davranış, yönelim, kimlik ve ilişkiyi reddeden, kötü gören ve damgalayan bir sistemdir. Homofobi; eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı mantık dışı kin, nefret ve aşağılama şeklindeki haksız yargıların beraberinde getirdiği, eşcinsellere şiddet uygulanmasını savunma veya şiddet eylemlerinde bulunmayı içeren davranış ve tutumlarolarak tanımlanabilir. Yani referans noktası eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanması, şiddetin savunulmasıdır. Eşcinsel bir kişinin ruhsal ve bedensel gelişimi sırasında toplumun eşcinsellik hakkındaki olumsuz bakış açısını içe alması ve benliğini bu inanç ve duygularla değersizleştirmesi sonucunda içselleştirilmiş homofobi adını verdiğimiz bir durum meydana gelebilir. İçselleştirilmiş homofobi bazı kişilerde yoğun bunaltı, iç sıkıntısı, iç daralması, depresyon, suçluluk hissetme, günahkarlık, utanç duyma, inkar etme, öfkelenme, kendini kabullenememe, AIDS’e bağlı damgalama korkusu, kendiyle barışmama ve hatta intihara bile yol açabilir.

İçselleştirilmiş Homofobinin Yansımaları
Birçok eşcinsel mutlu ve huzurlu olabilmek için eşcinselliği kabul ettiğine dair kendi kendini ikna etmeye çalışır ama bazen de çok güçlü bir biçimde, içlerinde barındırdıkları derin homofobik bir parçayı korumayı sürdürerek eşcinselliği ret ederler. İşin ironik tarafı ise bu eşcinsel arkadaşlarımızın birçoğu bu duygu, tutum ve davranışlarının homofobik nedenlerinin bilincinde değillerdir. Çünkü içselleştirilmiş homofobi kendi çok çeşitli biçimlerde gösterebilir:

1. Gizlenme
Erkek egemen bir toplumda eşcinsellik toplumdan dışlanma nedenidir. Çünkü toplumda var olmak, saygınlığın devam etmesi ve geçim için işe muhtaç olma toplumdan dışlanmayı göze alamamak için yeterli bahanelerdir. Ayrıca birçok eşcinsel arkadaşımız çok yanlış bir şekilde bilinçdışı ve otomatik olarak kendi var oluşlarının sevgiyi, saygıyı ve onaylanmayı hak etmediğine kanaat getirirler. Kendilerine güvenleri yoktur, sürekli bir şüphe içindedirler ve şüphelerini doğrulayacak kişilerden de uzak durmaya çalışırlar. Bu nedenle de kişisel ile sosyal-ailesel bedelleri ödememek için gizlenirler ve damgalanan, utanç verici bir şey olarak algıladıkları eşcinsel yaşam sırlarının ortaya çıkmasından çok korkarlar. Ayrıca eşcinselliklerinden dolayı ailenin ve toplumun onlara daha az saygı gösterecekleri endişeleri sosyalleşmelerinde de zarar verir, daha az toplum içine girerler, daha çok kendilerine özel mekânlarda veya internette vakit geçirmeyi tercih ederler. Bu da yaşadıkları iç sıkıntısını, depresyonu ve diğer negatif duyguları arttırır. Bu durumda gerçek eşcinseller için kendini saygın bir şekilde topluma kabul ettirme zorunlu bir hal alırken; diğer eşcinseller ise yaşadıklarından pişmanlarsa ve değişmek istiyorlarsa tedavi arayışına girmeyi araştırırlar. Gerçek eşcinsel olmayan eşcinsel arkadaşlarımızın her zaman 2. bir şansları vardır.

2. Utanma
Bazı eşcinseller diğer eşcinsellerin yaptıkları veya yaptıklarına inandıkları ya da yapmaya kendilerini zorladıkları normal şekilde davranmayı başaramazlar. Wright’a göre “kendi eksikliğini saklamak isteyen kişi, diğerlerinde cinsel tercihlerini ortaya koyan stereotip davranışları fark edecektir, ayrıca, eksikliği herkese gösteren bu tür davranışlar için öfke hissetmesi olağandır, çünkü kendi eksikliğini saklama isteğiyle diğerlerinin de aynı şeyi yapmasını arzu eder”. Kendilerini kısmen ya da tamamen saklamaya çalışan ve utanma duygusunun ön planda olduğu bu kişiler eşcinsel kimliklerini açık etmiş diğer eşcinselleri gördüklerinde rahatsız olurlar, öfkelenirler ve suçluluk duygularıyla çok eleştirel olabilirler.

3. Öfke
Toplumun baskısı sonucu meydana gelendamgalanma ve utanma karşısında bazı eşcinsellerde derin bir öfke meydana çıkar.İçselleştirilmiş homofobi sonucunda kişi kendi kendini yiyip bitiren bir sürece girebilir. Bu süreçte meydana gelen öfke en çok eşcinselliğin karikatürleştirilmesine ve teşhir edilmesine yönelir. Bu durum yani karikatürleştirmeye karşı eşcinsellerin duyduğu nefret eşcinsel kimliğin kararsızlığına kesin bir kanıttır.

4. Kendini toplumdan dışlama
Eşcinsel kimliğin toplumsal alana sokulması kolay bir durum değildir ve bu yüzden eşcinsellerin bir kısmı eşcinselliği sadece özel hayatlarında yaşarlar, dışarıdan anlaşılabilecek davranış ve tutumlardan uzak durular. Bu aslında çok yanlış bir durum değildir, ancak abartıldığında, değersizlik duygularını depreştirdiğinde ve özgüveni zedelemeye başladığında sorun teşkil edebilir. Zamanla eşcinselliğe zorunlu ev hapsi uygulaması eşcinsel kişinin kendini toplumdan dışlamasına ve iç ruhsal çatışmasının artmasına yol açabilir. Gerçekte eşcinsel olsun veya olmasın, her birey yaşadığı toplumun değer yargılarına saygı duymalıdır, özel hayatın mahremiyetini zedelememelidir.

5. Eşcinsel gettolaşma ve kendi kendini tecrit etme
Eşcinsel arkadaşlarımızın birçoğu heteroseksüellik üzerine kurulu olan topluma karşı bir yabancılık çekerler, damgalanmamak için gizlenirler ve kendilerini oldukları gibi kabul eden arkadaşlarının birlikte bulundukları mekânlara sığınırlar. Bir nevi gettolar yaratırlar, kendilerini tecrit ederler. Bu aslaında toplumun değil eşcinsellerin kendilerini damgalamasıdır. Farkında olmadan topluma; “biz farklıyız, bizi bizden başka kimse anlayamaz, biz bizle yaşayabiliriz, siz bizi anlamazsınız, biz sizin yüzünüzden buradayız, biz normal olmayan bir yaşam yaşıyoruz, biz sizin sosyal normlarınızdan saptık, vb.” mesajlar verirler. Bu üstü kapalı mesajlar toplumun ötekileştirmesini arttırmaktan öteye geçmez. Ayrıca gerçek olmayan eşcinseller, bu gettolarda eşcinsel kimlikle daha çok bütünleşerek ve davranışçı öğrenmelerle daha çok eşcinsel özdeşimler yaparak kendi iç huzurlarını daha derinden bozarlar, suçluluk, günahkârlık ve pişmanlıkla dolu bir hayat yaşamaya mahkûm olurlar.

6. Dayanışmanın yokluğu ya da yetersizliği
Eşcinsellik karşıtı toplumsal baskı nedeniyle eşcinseller arasında birlik, dayanışma ve destekleme yetersizdir.

7. Pasif kalma
Bazı eşcinseller kendilerinin ya da diğer arkadaşlarının maruz kaldığı baskıya veya şiddete tepki vermezler ve bilinçdışı olarak kendilerini ezen toplumsal yargının haklı bir gerekçesinin olduğuna inanırlar. Bu durumda iç sıkıntısı, daralma, korku, endişe, kaygı, yoğun güvensizlik, acizlik, incinme, başkalarına karşı güvensizlik, günahkarlık ve suçluluk duyguları meydana gelir ve kişi kendini toplumdan izole edebilir. Sonuç olarak eşcinsellerin baskı ve şiddet karşısında 3 yolu vardır. Bunlar; tarafsız kalma, “hayır” deme (sembolik olarak kimliğini açıklamaya eşdeğerdir) ve alt statüyü kabullenmek (kendini aşağı olarak algılamayı onaylamak anlamına gelir) şeklinde sıralanabilir.

8.Günübirlik ilişki yaşama
Birçok eşcinsel yakın duygusal ilişkiler kurmada zorlanır, kısa süreli, sevgiden, ciddiyetten ve ruhsal tatminden uzak ilişkiler yaşama eğiliminde olur. Çünkü eşcinseller çocukluklarından beri yaşadıkları toplumun değer yargıları nedeniyle sürekli olarak eşcinselliği aşağılayıcı cümlelere maruz kalırlar ve homofobiyi içselleştirirler. Bilinçdışı olarak eşcinsel ilişkilerin yanlış olduğunu, eşcinsel çiftler arasında derin bir sevginin veya aşkın olamayacağını, eşcinsellerin hayatlarının mutsuzluğa, yalnızlığa, dışlanmaya, aşağılanmaya ve yoksunluğa mahkûm olduğunu öğrenirler. Bu nedenlerden dolayı da eşcinsel kişiler içten içe kendilerine sevgiyi yasaklarlar, beraber yaşama tercihinden kaçınırlar, eşcinsel aşkları meşru kabul etmezler, yokmuş gibi davranırlar ya da aşkı sadece cinsel birleşmeye indirgerler. Ancak gerçek eşcinseller için aşk ilişkileri ve sevgi bağının kurulması içselleştirilmiş homofobinin aşılmasında ve cinsel kimliğin netleşmesinde çok önemli bir yer tutar. Çünkü gerçek eşcinseller için aşk ve sevgi bağı; tek eşliliği, beraber yaşamayı, özgüveni, huzuru ve mutluluğu getirebilir.

9. Terk edilme korkusu
Bazı eşcinseller partnerlerinin kendi bağımsızlıklarını, bireysel var oluşlarını veya kısa dönemler için bile olsa ayrılma ihtiyaçlarını, terk edilme korkuları yüzünden, hatalı bir şekilde aşk ve sevgi eksikliği olarak yorumlama eğiliminde olurlar. Bunun ardında terk edilme korkuları kadar içselleştirilmiş homofobiye bağlı kişinin kendine karşı nefret ve utanç duyguları beslemesi de yatabilir. Suçluluk duygusu, kendinden utanma ve nefret etme ilişkilerde güven oluşumunu imkânsız kılabilir ve kişi kendi partnerine bilinçdışı olarak içindeki nefreti yansıtabilir. Bu durumdaeşcinsel arkadaşlarımızsağlıklı ve uzun süreli bir duygusal ilişki kurma şanslarını da zora sokarlar veya partnerlerinden sevgi dilenirler, aşırı derecede ilgi talep ederler ve partnerlerini bunaltabilirler. Çünkü hiçbir partner uzun vadeli olarak böylesine ağır bir duygusal yükümlülüğü kaldıramaz, boğulur ve kaçar. Dolayısıyla partnerin kaçma emareleri göstermesi ilişkide şüphecilik, kıskançlık, saplantı, öfke patlamaları ve güven eksikliği şeklinde yansımalarını bulur.

10. Umutsuzluk
İçselleştirilmiş homofobisi olan eşcinseller gizliliğe ya da doğrudan doğruya toplumsal izolasyona meyillidirler, gelecekle ilgi güzel hayalleri yoktur, günübirlik ilişkiler yaşama eğilimindedirler, çeşitli bahanelerle ilişkiyi bitirme taraftarıdırlar, eşcinsel ilişkilerin geçici ve kırılgan olduğunu ve kolayca bittiğini iddia ederler ama en önemlisi eşcinsel sevgi oluşumunu sınırlandırdıkları için gelecek için umutsuzdurlar.

İçselleştirilmiş Homofobi Ölçeği Maddeleri
Herek ve arkadaşlarının 1997yılında yaptıkları araştırmaya göre içselleştirilmişh omofobi ölçeği maddeleri, kadın ve erkek için şu şekilde sıralanmıştır:

Kadınlar için

  • Diğer lezbiyen/biseksüel kadınlarla kişisel ya da sosyal ilişkilerden kaçınmanın en iyisi olduğuna inanıyorum.
  • Genel olarak kadınlardan etkilenmekten vazgeçmeye çalıştım.
  • Eğer birisi bana tamamen heteroseksüel olabileceğimi söyleseydi, bunu kabul ederdim.
  • Keşke lezbiyen/biseksüel olmasaydım.
  • Lezbiyen/biseksüel olduğum için kendime yabancılaşmış hissediyorum.
  • Erkekler hakkında daha fazla erotik duygularım olmasını isterdim.
  • Lezbiyen/biseksüel olmamın benim kişisel bir kusurum olduğunu düşünüyorum.
  • Cinsel yönelimimi lezbiyen/biseksüelden heteroseksüele değiştirebilmek için profesyonel yardım almayı isterim.
  • Erkeklerden cinsel olarak etkilenebilmeyi denedim.
Erkekler için
  • Diğer gay /biseksüel erkeklerle kişisel ya da sosyal ilişkilerden kaçınmanın en iyisi olduğuna inanıyorum.
  • Genel olarak erkeklerden etkilenmekten vazgeçmeye çalıştım.
  • Eğer birisi bana tamamen heteroseksüel olabileceğimi söyleseydi, bunu kabul ederdim.
  • Keşke gay/biseksüel olmasaydım.
  • Gay /biseksüel olduğum için kendime yabancılaşmış hissediyorum.
  • Kadınlar hakkında daha fazla erotik duygularım olmasını isterdim.
  • Gay/biseksüel olmamın benim kişisel bir kusurum olduğunu düşünüyorum.
  • Cinsel yönelimimi gay/biseksüelden heteroseksüele değiştirebilmek için profesyonel yardım almayı isterim.
  • Kadınlardan cinsel olarak etkilenebilmeyi denedim.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!