Arama

Utku Varlık

Güncelleme: 5 Temmuz 2015 Gösterim: 10.332 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
31 Temmuz 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Utku Varlık (1942 - )
1942'de Bolu'da doğdu. 1966'da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun oldu. 1970 yılında devlet bursuyla Fransa'ya gitti. 1971-1974 tarihleri arasında Paris Güzel Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu'nda George Dayez ile çalıştı. 1973-1975 yılları arası ise Paris'de Cachan Atölyesi'nde taşbaskı çalışmaları yaptı. Sanatçı bir ödüle sahiptir. Yurtiçi ve dışında 24 kişisel, 23 grup sergisine katılmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar



Sanatsal eğitimine 1961 - 1966 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Sabri Berkel atölyelerinde başlayan Utku Varlık, daha sonra oyma baskı (gravür) ve taş baskı (litografi) atölyelerinde devam etmiştir. 1970 yılında Paris´e gitmiş, 1971 - 1974 yılları arasında Güzel Sanatlar Ulusal Yüksekokulu´nda George Dayez ile, 1973 - 1975 yılları arasında da Cachan Atölyesi´nde taşbaskı çalışmıştır. Sanat çalışmalarına halen Paris´te devam etmektedir.
İlk önceleri dışavurumcu anlatımla figürlerini biçimlendiren Utku Varlık, 1960 ve 1970´lerde dönemin politik yaşamından etkilenerek yaptığı resimlerinde de bu anlatım biçimini kullanmıştır. Sanatçı özellikle 1975´ten sonra dışavurumcu anlatımdan uzaklaşmış ve düşsel bir anlatım biçimine yönelmiştir. Sanatçı için figür, sürekli ve asal olan doğanın yaşayan öğelerinden biridir ve yansımasını doğada bulur.

Sanatçının Eserlerinin Yer Aldığı Özel Koleksiyonlar
  • İstanbul ve Ankara Güzel Sanatlar Galerisi
  • İş Bankası
  • Merkez Bankası, Ankara
  • Yahşi Baraz
  • Dekoreks Özel Koleksiyonu
  • Ben and Abey Gray Foundation
  • MME Alix De Rothschild
  • Ville De Paris
  • Bibliotheque Nationale De Paris
  • Musee De La Resistance Et De La Deportation A Lyon
  • Bülent İsmen Koleksiyonu
  • İstanbul Modern Müzesi
  • Aziz Karadeniz Koleksiyonu
Alıntı

Avrupa'nın birçok ülke­lerinde sergi düzenledikten sonra yirmi birinci sergisini Maçka Sanat Galerisi'nde açan Utku Varlık, büyük olgunluğa ulaşmış bir res­sam. 1942 yılında Bolu'da doğmuş, 1970'de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra devlet bursu ile Paris'e gitmiş. Orada ilk üç yılını Beaux Art Akademisi'nin litografi atölyelerinde yoğun biçimde çalışarak geçirmiş, sonra, kendi yalnızlığı içinde sana­tım hiç ödün vermeden sürdürmüş. "Resim günün yirmi dört saati yaşanan bir olaydır", diyor Varlık. "Bu böyle olmazsa resim kendi içinde gelişimini sürdüre­mez. Ben her gün on saat çalışıyorum, hatta hafta sonlarında da..." diye ekli­yor. Bu yoğun çalışmanın sonucu, resimlerindeki ol­gunluk, bütünlük ve teknik mükemmelikte kendini gös­teriyor.
Varlık'ın resimlerinin ge­lişim çizgisi, bütün verimli sanatçılarda olduğu gibi, yaşantısmdaki ve kişiliğindeki oluşum ve değişimle birlikte ilerliyor. 1968-72 döneminin ürünleri, topluma dönük, çevre ile doğrudan ilişkisi olan, somut olayların etkisinde yapılmış resimler. Bunlar deseni çok güçlü, politik içeriği ön planda tutanlitcgrafiler. örneğin, taş hücre içinde bir tutuklu, insanlığını yitirmiş tiplerin karşı cephelerde savaş­maları ve giderek toplumun kişiyi yok etmesini simgeleyen, iskeletleşmiş, hiçe inmiş bir alkolik... Bunları batı toplumunu yi­ne somut olaylarla, öyküsel bir anlatımla eleştiren litog-rafiler dizisi izliyor. Alman­ya'da başarı ile sergilenen ve "metro serisi" diye ad­landırılan bu litografilerde, sanayi toplumlarında görü­len makineleşmiş yaşamın insanoğluna yaptığı kor­kunç basınç ve insanlık dışı etkiler ele almıyor.
Yıllar ilerledikçe Varlık'­ın dünya görüşünde gitgide büyüyen bir evrensellik oluşuyor. İnsan, politik insan, mekanik insan, şu ya da bu toplumun ya da inancın insanı olmaktan çıkarak geniş anlamda evrende var olan insanoğlunu simgeleyen bir portre olarak görülüyor, özellikle 1975'ten sonra görülen bu büyük aşama, onu çok olgun bir ressam düzeyine yükselten bu sıçrayış, salt konu ve içerik planında kalmayarak plastik yönden de kurgu, renk ve teknik bütünlük öğeleriyle ortaya çıkıyor.
1975'ten bu yana ortaya getirdiği yapıtları, özellikle mitolojik bir nitelik taşıyor. Resimlerin mitsel yönü, dinsellik, evrensellik, za­man ve mekân sorunlarının ele almışıyla yaratılıyor. Sanatçı bu konuları işlerken her türlü kavramsal karşıt­lıktan yararlanıyor: Zaman, sınırlı ve sınırsız... Mekân da öyle... Sınırsız evrenle sınırlı nesneler ve dünyasal kişiliğini bulmamış "insan-oğlu"nun dinsel bir belirsiz­lik taşıyan portreleri... Ve bütün bunların içinde ve dışında, tanrıların katından evreni, insanı, oluşumu ve kendini izleyen tüm zaman­ların zamansız seyircisi: Ressam. Resimler, sahnede, gö­zümüzün önünde, bir oyunmuş gibi sergileniyor.
Baktıkça, daha çok, daha iyi bakmak gereğini duyu­yor insan, çünkü ilk bakışta resim kendini ele vermiyor, önce bir atmosfer seziliyor. Dumanlı, buharlı, geceli, gündüzlü, düşleri andıran bir atmosfer... Giderek ko­caman bir evren beliriyor.' Evrende izlediği zamanlılık ve zamansızlığı, mekân­da yakaladığı sınırlılık ve sınırsızlığı, insanda gözle­diği dünyasallık ve evren­selliği, içten (ruhsal) ve dış­tan (nesnel) yaklaşımını yansıtan anlamdaki bu katkathğa paralel olarak, resmin peyzajım da çok -katlı bir biçimde geliştiri­yor. Sınırsızlık hemen her resimde gök, yer, deniz ve durgun suların altındaki derinliklerin birlikte veril­mesi ile yaratılıyor. Oysa, sınırlılık, büyük bir karşıt­lıkla, ressamın bizi dört ya­nı kapalı bir odaya ya da bir mağaraya sokmasıyla anımsatılıyor. Aynı resmin içinde zıtlıklar gittikçe yo­ğunlaşıyor: Karanlık bir "interiof'e (bir odaya, bir mağaraya, bir ağaç kovu­ğuna) karşın pırıl pırıl ev­rensel bir doğa... Bunlara teknik yönden ince ayrılık­lar da ekleniyor: Büyük fır­ça vuruşlarıyla anlatılmış bir doğaya karşın, küçük ayrıntıları titizlikle işlen­miş nesnel varlıkları (insan portrelerini, vücut parçala­rım, masaları, lambaları, yatakları, çarşafları...) bu­luyoruz. Evrendeki sınırsız­lıkla dünyadaki (nesnel varhklardaki) sınırlılık bir­çok kez karşı karşıya getiriliyor.
Kesmin gerçek kahrama­nı insan. Sanatçı, insan manzarasını her resimde ön plana alıyor. Evreni yansı­tan genel sahnedeki tüm ışık insan üzerinde yoğun­laşırken portreler tüm ay­rıntıları Üe çiziliyor. Var­lık'ın resimlerinde yarattığı insan manzaraları somut o-layları, toplumsal yaşamı dile getirmiyor; o, insanoğ­lunun dağlardan, taşlardan, denizlerden, göklerden do­ğarak gene onlara dönüşü­nü anlatıyor. Mistik, mito­lojik bir görüş bu; hem de geçerliliğini her yerde, her zaman koruyacak bir dünya görüşü. İnsanın doğumu, gelişimi ve ölümü evrimdeki çevrimsel (cyclic) olaylar­dan ancak bir tanesini yan­sıtıyor. Çevrimsellikteki süreklilik ya da zamansız­lık, insan yaşantısının (bu, ister doğum ya da ölüm, is­ter cinsel birleşme olsun) evrende durmadan dönen geometrik dairelerin içine yerleştirilmesi ile vurgula­nıyor, insan bir an için ev­renden kopsa da —sanatçı bu kopuşu daireleri örtüler­le sarıp sarmalayarak veri­yor— , dönen daireler içinde gene başladığı yere, evre­ne, ağaçlara, balıklara dö­nüyor, denizde kendi yansı­sını buluyor. Kendi portre­sini de bazen dairelerin içine, bazen dışına ve bazen de olayların resmini yapan bir öğe olarak resimlerine yerleştiriyor. Böylece res­sam, hem yaşayam hem de yaşananları seyreden bir varlık kimliğine bürünüyor. Bazı resimlerdeyse insa-nın evrendeki yerini arayı­şını —belki de kendisinin bile bu soruyu cevaplandıramayışını— görüyoruz. O zaman, evrendeki tüm var­lıkları bütünleştirip zaman-sızlaştıran, dinselleşen portre çizgileri kullanılıyor. Bu portreler bize dinsel re­simlerdeki evrensel yüzleri anımsatıyor: Giotto'lar, Piero'lar, Massacio'lar, gi­derek ünlü Rönesans madonnaları... Ama bu dinsel resimleri çağdaş kılan özel­lik, evrenle kurulan ilişki­de, psikolojik anlatım ve bi­linçaltı boyutuna verilen a-ğırlıkla insan vücudunun erotik olmadan erotizmi an­dıran biçimde işlenişi... Bu nedenle düşünen ya da düş görür gibi duran yüzler, cinsel birleşme içinde birbi­rine girmiş vücut parçaları, kendini aynada, sonra gene düşünde gören insan imge­leri gerçeküstü olmadan —bir ölçüde— gerçeküstü atmosferi yaratıyor.
Varlık'ın resimlerinde Leonardo'nun peyzajlarım, Giotto'nun, Piero'nun din­gin dinselliğini, Canalet-to'nun, Breugel'in ayrıntı­daki titizliğini, gerçeküstü ustalarının düşçü atmosfe­rini buluyoruz. Ama aslında o kendi resminin ustası. Kendine özgü dünya görüşünü ve duyarlığım, litografi ustalığından gelen kusursuz desenciliğini çok güçlü bir mekân, kompozis­yon ve koreografi anlayışı içinde resmine aktarıyor. Resminin her köşesi nefes alıyor: Bir mekândan öte­kine, bir kattan başka bir kata, bir duygu kurgusun­dan başka birine geçerken koca bir evrenin içinde elin­deki ışığın ardından güvenle yürüyen bir insan gibiyiz. Sanatçı, ışığı da Rönesans ustalığı ile kulla­nıyor, portreleri bir rninya-türcü titizliği ile, konturları son derece berrak ve keskin tutarak işliyor. Portrelerde de doğayı işlerken de tam bir şair duyarlığı ile fırçası­nı kullanıyor. Bütün bu in­celiğin yanında, yapıtların -daki dinginliği, canlılığı ve gerginliği kurguda kullan­dığı karşıtlıklarla korumayı başarıyor. Mekânlar yara­tarak, renklerden kat kat oluşan saydam yüzeyler ya­parak resmini bir dantel gibi örerken şiirsel, fan­tastik anlatım gücünden hiç bir şey yitirmiyor.
Resimdeki çağdaş araş­tırmacılık açısından, yön­temde ve içerikte yenilik bulmak için baktığımızda, Varlık'ın yöntem açısından yeni bir tavır görülmüyor denebilir. İçerik yönün-dense, batmm yabancılaş­mış toplumlarındaki duygusal bütünlük konu alınıyor. Yabancılaşma so­rununa sunulan çözüm, in­sanın çevresi ve evrenle bü­tünleşmesi ise, bu çözümü günümüzde kolayca kabul­lenmek ne derece gerçekçi olur? Gene de Varlık'ı kut­lamak gerekir, günümüzde resmin geçerliliğinden kuşku duyan bir ortamda, insan ve usta bir ressam.


İpek Aksüğür

Ressamın Giz Bahçeleri, 1996



Derlemedir.

Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2015 01:20
Biyografi Konusu: Utku Varlık nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
5 Temmuz 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  2cf4d0b3b6dd254f361131231799f96c.jpg
Gösterim: 912
Boyut:  4.6 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  altin-cagin-son-sovalesi-utku-varlik-12.jpg
Gösterim: 1484
Boyut:  226.9 KB

Ad:  3FBllJIJNr1wKxgyEJq0Z.jpg
Gösterim: 910
Boyut:  38.7 KB

Ad:  example-467-1-78425608.jpg
Gösterim: 873
Boyut:  27.4 KB

Ad:  imageHandler.ashx.jpg
Gösterim: 1183
Boyut:  22.5 KB


VARLIK
(Utku), türk ressam (Bolu 1942). İstanbul Devlet güzel sanatlar akademisi'ni (1970), Paris Güzel sanatlar akademi- Utku varlık Sj'n| (1973) bitirdi. Türkiye'de ve başta Kompozisyon Fransa olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülözolltol, kelerinde sergiler açtı, birçok karma sergiye katıldı. Kendini bir "düş" ve "düşlem" ressamı olarak tanımlayan sanatçı. Peyzajın belleği adını verdiği çalışmalarında görüldüğü gibi, gizemciliği benimse yen bir sanat anlayışından yola çıkarak düşle gerçek elasındaki çelişkileri vermeyi dener Yalnızlık duygusu, mutsuzluk, özbendekl çatışmalar, geçmişle gelecek arasındaki kopukluk onun yapıtlarının ağırlıklı temalarıdır. Taşbasmalarıyla da il gi çeken Varlık, çalışmalarını 1974 ten beri Paris'te sürdürüyor.

Kaynak: Büyük Larousse

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
5 Temmuz 2015       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Utku Varlık

Ad:  imageHandlerBeta.ashx.jpg
Gösterim: 984
Boyut:  38.5 KB

Ad:  utku_varlik.jpg
Gösterim: 987
Boyut:  8.7 KB

Ad:  w_ephemere_1.jpg
Gösterim: 1063
Boyut:  62.4 KB

Ad:  work_4471.jpg
Gösterim: 1111
Boyut:  57.0 KB

Ad:  work_5850.jpg
Gösterim: 984
Boyut:  39.8 KB

Benzer Konular

25 Aralık 2012 / ThinkerBeLL Felsefe
5 Temmuz 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
7 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış
11 Nisan 2018 / Baturalp X-Sözlük