Arama

Henry Moore

Güncelleme: 16 Temmuz 2011 Gösterim: 11.940 Cevap: 1
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
11 Aralık 2008       Mesaj #1
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
30 Temmuz 1898 Castleford, Yorkshire doğumlu; taş, tunç gibi malzemeler kullanarak yaptığı soyut fakat organik biçimli yapıtlarıyla 20. yüzyılın önde gelen sanatçılarından olan heykeltraş.

Sponsorlu Bağlantılar
1919’da Leeds Sanat Okulu’na girdi. 1921’de bu okulun heykel bölümünü bitirerek Kraliyet Sanat Yüksekokulu için üç yıllık bir burs kazandı. Moore için asıl önem taşıyan okulda görüğü derslerden çok, Londra müzelerinde çalışma yapma olanağı bulmuş olmasıydı. Zengin eskiçağ heykelleri koleksiyonuyla British Museum bunların başında geliyordu. Victoria ve Albert Müzesi’nde de Auguste Rodin’in yapıtlarından oluşan bir koleksiyon vardı. Ama Moore Avrupa heykel geleneğine karşı çıkıyor, ilkel ve arkaik heykele ilgi duyuyordu. Özellikle Eski Mısır, Etrüsk, daha sonra da Kolomb Öncesi Amerika ve Afrika Yerli heykellerinin alışılmamış güzelliklerini keşfetmeye başlamıştı.

Kraliyet Sanat Yüksekokulu’nu 1924’te bitirdikten sonra yedi yıllık bir süre için bu okula yarım zamanlı heykel öğretmeni olarak atandı. İngiltere’ye döndükten sonra 1926’da uzanan kadınları işlediği heykel dizilerinin ilkine başladı. Ayrıca taştan yarım boy kadın figürleri, anne ve çocuk grupları, maskeler ve büstler de yapıyordu. Bazı apıtlarından Rumen heykelci Constantin Brancusi kübist heykelcileri tanıdığı anlaşılmaktaysa da, o dönemdeki en önemli esin kaynağını Eski Meksika kabartmaları oluşturmaktaydı. 1928’de Londra’daki Warren Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açtı ve Londra Taşımacılık Kurulu’ndan da ilk siparişini aldı. Bunun sonucunda bu işletmenin yeni yapısı üstündeki “Kuzey Yerli” adlı kabartmayı yaptı. 1929’da Rus – Avusturya kökenli resim öğrencisi Irina Radetzky’le evlendi, çift Londra yakınlarındaki Hampstead’e taşınarak birlikte çalışabilecekleri büyük bir atölye tuttular. Moore burada bir grup genç sanatçıyla tanıştı.

İngiliz kamuoyuna çağdaş sanat ve mimarlıktaki uluslararası modern hareketi tanıtmak amacıyla 1933’te Ünite 1 adlı bir grup kuracak olan bu sanatçıların arasında ressam Paul Nash, şair ve eleştirmen Herbert Read ve heykeltraş Barbara Hepworth ile eşi ressam Ben Nicholson vardı. Bu sanatçılar 1930’ların başında İngiltere’deki en ilerici sanat çalışmalarını sürdürüyorlardı. Hepsi de bu tür çalışmaların aşırılık sayıldığı bir dönemde soyut sanata ilgi duymaktaydı. Moore da yavaş yavaş insan figürlerinden soyuta yönelmiş, figürü çağrıştıran soyut biçimler üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştı.

1931’de Londra’daki Leicester Galerileri’nde bir sergi açtı. Yapıtları heykeltraş Jacop Epstein tarafından büyük bir coşkuyla sunulsa da basından ağır eleştiriler aldı. Eleştiriler, Kraliyet Yükseksanat Okulu’ndaki görevinden ayrılmasına yol açtı. 1932’de de anlaşması sona erince Chelsea Sanat Okulu’nda açılması düşünülen heykel bölümünü kurmak üzere oraya geçti. 1930’larda Moore, yapıtlarını kamuoyuna beğendirmeyi düşünmeden çalışmalarını sürdürdü. Picasso’nun 1920’lerin sonunda yaptığı çalışmalarla çok ilgileniyordu. Heykel ile büyük yakınlığı bulunan bu çalışmalar onun figüratif sanattan daha çok ayrılmasına neden oldu, nerdeyse insan figürünü tamamen bir kenara bıraktı. 2. Dünya Savaşı’yla gelen değişiklikler, savaş yıllarında malzeme bulunmaması Moore’u küçük nesneler üretmeye genellikle de çizim yapmaya zorlamıştı. Eylül 1940’ta hava saldırıları sırasında Londralıların metrolara sığınması onu bir dizi sığınak çizimi yapmaya yöneltti.

Moore 1943’te Northampton’daki St. Matthew Kilisesi için bir “Madonna ve Çocuk İsa” heykeli yapma işini üstlendi. Dinsel sanatın yeniden canlandırılması düşüncesi ona çekici gelmişti. Bu çalışmasından sonra 1944’te aldığı başka bir aile grup heykeli siparişi onun 1930’lardaki deneylerinin sona erdiğini göstermekteydi. Yeniden döndüğü doğalcı yaklaşım kamaoyu tarafından hemen beğenildi. Moore “Madonna ve Çocuk İsa” ve aile grubu siparişlerini yerine getirirken kilden düzinelerce çalışma yapmış, bunları yedi, sekiz ya da dokuzar tane olmak üzere tunçtan da döktürmüştü. Böylece pek çok müze ve koleksiyoncu da onun yapıtlarına sahip olma olanağını buldu. Bu çalışmalar onun uluslararası üne kavuşmasına yol açtı.

1946’da New-York kentindeki Modern Sanat Müzesi tüm yapıtlarını kapsayan bir sergi düzenledi. Moore bu nedenle ilk kez ABD’ye gitti. 1948’de Venedik Bienal’inde heykel ödülünü kazanması Avrupa’da da ününün yayılmasına neden oldu. İngiltere’de, çalışmalarının sınırlarını genişletecek siparişler alıyordu. 1948’de Stevenage ile Hertfordshire, 1954 – 55’te Harlow ve Essex kentleri için, 1947 – 48’de Londra’da Battersea Park için taştan aile grupları “Sarınmış Ayakta Duran Üç Figür”, 1949’da Suffolk’da Claydon’daki St. Peter Kilisesi için bir “Madonnaé, 1951’de de Britanya Şenliği için büyük boyutlu bir “Uzanan Figür” (Ulusal Modern Sanat Müzesi, Paris) yaptı. 1944’te annesinin ölümü, 1946’da da tek çocuğu olan kızı Mary’nin doğması, üzerine çalıştığı aile konusunu (özellikle de anne – çocuk ilişkisini) daha da kişisel bir duruma getirmiş, 1940’ların sonu ile 1950’lerde bu konuyu ele alan bir dizi yapıt üretmesine yol açmıştı. Bir dönemin devrimci heykeltraşının artık durulmuş olduğunu düşünen eleştirmenler yanılıyorlardı. Moore’un 1950’de yaptığı tunçtan ayakta duran figürleri, katı, köşeli çizgileri ve parçalanmış izlenimi uyandıran biçimleriyle sanki onlara gözdağı verir gibiydi.

1953’te Moore hastalanınca sanatı da daha içe dönük ve araştırıcı olmaya başladı. 1957 – 58’de Paris’teki UNESCO Merkez Binası için mermerden yaptığı uzanan kadın heykeli uzun bir zincirin son halkasıydı, ama Rootersam’daki Bouwcentrum için tuğlalarla yaptığı heykel, onun çalışmalarında yeniden doğal biçimlere döndüğünü gösteriyordu. Bu yapıtı, 1955 – 56 arasında totemi andırır bir dizi dikey figür üzerinde çalışmasına yol açtı. 1950’lerde Moore konuların da çeşitlendirmeye başladı. “Kral ve Kraliçe” (1952 – 53, Tate Galerisi, Londra), “Kalkanlı Savaşçı” (1953 – 54, Ontario Sanat Galerisi, Toronto) ve “Vurulan Savaşçı” (1956 – 57, Clare College, Cambridge) gibi yapıtları onun erkek figürünü kullandığı az sayıdaki eserleri arasındaydı. Bu yapıtların üçünde de Moore 1951’de Yunanistan’a yaptığı ve Atina’yı, Mikenai’yi, Delphoi’yi gördüğü yolculuktan esinlenmişti. Taş ve ahşap yontmayı bırakmamış olmasına karşın, savaşın bitiminden beri ürettiği ilk yapıtlarının büyük çoğunluğunu tunçtan dökmüştü. Bunların modellerini kilden değil, tel ve ahşaptan oluşturduğu bir iskelet üstüne alçı dökerek yapıyordu. Hep bir yontucu gibi çalışıyor, yüzeyleri çekiç ve kalemle düzeltmeyi seviyordu.

1958’deki 60. doğum gününden sonra Moore topluma mal olmuş bir heykeltraştan çok, kişisel düşüncelerini gerçekleştirmeye yöneltmiş bir sanatçı gibi davranmaya başladı. Aralarında Lincoln Sahne Sanatları Merkezi (1963 – 65) ve Chicago Üniversitesi (1964) için olanların da bulunduğu siparişler olmuyor değildi, ama bu olanıkları da başka türlü gerçekleştiremeyeceği büyük boyutlu yapıtlar oluşturmak için kullanıyor, heykellerinin bulundukları yere uygun olmasına gittikçe daha az özen gösteriyordu. Anıtsallık uzun süredir onu düşündüren bir konuydu. Lincoln Sahne Sanatları Merkezi’ndeki uzanan kadın heykeli bu doğrultuda dizinin en büyüğü olarak yapılmıştı ve neredeyse insan gövdesindeki iniş çıkışlarla doğal bir manzarada görülen tepe ve çukurlar arasında bir bağlantı kurar gibiydi. Moore’un 1960’larda yaptığı kimi heykelleri büyük boyutları nedeniyle insan figürünü anımsatmaz olmuşlardı. Moore 1960’ların ortasından sonraki soyut heykellerini tunçtan dökmemiş, mermerden yontmuştu. 1965’te Carrara taşocaklarının yanındaki Forte dei Marmi’de yazlık bi ev aldı; burada İtalyan ustalarının yardımıyla yeniden taş yontmaya başladı.

Moore pek çok ödül almıştır. Cambridge, Harvard ve Oxford gibi üniversitelerin verdiği onursal doktorluklar da vardır. 1955’te C.H. (Companion of Honour), 1963’te de bir İngiliz yurttaşının alabileceği en büyük nişan olan Liyakat Nişanı ile ödüllendirilmiştir. Yapıtlarını içeren en büyük koleksiyonlar Much Haddham’daki kendi evinde ve Kanada’nın Toronto kentindeki Henry Moore Heykel Merkezi’nde bulunmaktadır. Heykeltraş 31 Ağustos 1986 yılında ölmüştür.


HenryMoore2


moorelarge


N05387 9

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Henry Moore nereli hayatı kimdir.
AndThe_BlackSky - avatarı
AndThe_BlackSky
VIP VIP Üye
16 Temmuz 2011       Mesaj #2
AndThe_BlackSky - avatarı
VIP VIP Üye
Tarzı

Sponsorlu Bağlantılar
220px HenryMoore RecliningFigure 1951

Reclining Figure (Yaslanmış Figür) (1951), Fitzwilliam Müzesi, Cambridge

II. Dünya Savaşı'nın sonrası, Holokost ve atom bombası çağı 1940 ortalarında heykel sanatında, sanatın kültür öncesi, bilinç öncesi döneme dönmesi gerektiği görüşünü yaygınlaştırdı. O dönemin edebiyatındaJean-Paul Sartre gibi yazarlar benzer bir felsefeyi savundu.New York'ta en iyi modernist heykeltıraşlardan biri sayılan Alberto Giacometti'nin bir sergisinin açılışında Sartre "Tarihin başlangıcından ve sonundan" söz etti. Moore'un İngiltere'nin kuşatmadan, yenilmeden çıkmasıyla hissettiklerini heykellerine dayanıklılık ve devamlılık karakteri olarak yansıttı.

220px Stuttgart henry moore liegende

Moore'un Stuttgart'ta bulunan bronz "Die Liegende" (Yaslanmış) heykeli ilk yaslanmış figürlerine bir örnektir.

Moore'un imza formu yaslanan figürlerdir. Louvre'da gördüğü Toltek-Maya figürünün sonrasında Moore'un bu formu araştırması onu giderek artan bir soyutlamaya itmiş ve düşüncelerini tasarım elemanları ile denemeye yönlendirmiştir. Moore'un ilk yaslanmış figürleri genellikle kütleye eğilirken daha sonrakiler heykelin katı elemanlarıyla boşluğun yarattığı kontrasta yoğunlaşmıştır. Daha yuvarlaklaşmanın ötesinde formların içinde boşluklar oluşturmuştur.
İlk figürler daha konvansiyonel boşluklara sahipti, ve uzuvlar bedenden ayrılıp tekrar birleşiyordu. Daha sonraki, daha soyut olan figürler de boşluklar doğrudan vücudun içinden geçiyordu. Bu şekilde Moore içbükey ve dışbükey şekilleri dönüşümlü olarak kullanır. Bu daha ekstrem boşluklar Barbara Hepworth'un heykelleriyle paralel olarak gelişti.Hepworth, Henry Moore'un ilk eserlerinden biri hakkındaki yorumları yanlış okuduktan sonra ilk olarak bir gövdeyi deldi. Cambridge'de Fitzwilliam Müzesi'nin dışında bulunan boyalı alçı Reclining Figure (Yaslanmış Figür) (1951) Moore'un sonraki dönem heykellerini karakterize eder: Boşluklarla oluşturulmuş soyut kadın figürü. Bu heykelin çeşitli bronz versiyonları bulunur. Moore'un yeğeni heykellerinin neden böyle basit adları olduğunu sorduğunda Moore şöyle yanıtlamıştır: "Her sanat belli bir gizem içermeli ve izleyiciden bazı talepleri olmalıdır. Bir heykele ya da resime çok bariz bir ad vermek o gizemin bir kısmını yokeder ve izleyicinin az önce ne gördüğünü düşünmesine zaman ayırmadan bir sonraki nesneye geçmesine neden olur. Herkes baktığını zanneder ama aslında öyle değildir."

220px Henry Moore Double Oval

Double Oval (Çift Oval), 1966, Henry Moore Vakfı

Moore ilk eserlerinde doğrudan oyma yöntemi kullanmıştır. 1930'larda Moore, Barbara Hepworth ile birlikte modernizme geçiş yaptı. İkisi, Hampstead'da yaşayan diğer sanatçılarla birlikte fikirlerini paylaştılar. Moore her heykeli için birçok hazılrık deseni çizdi. Bu desenler günümüze kadar saklanabilmiştir ve Moore'un gelişimine bir ışık tutmaktadırlar. Çizime çok önem vermiştir ve artrit olduktan sonra bile çizim yapabilmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Moore'un bronz heykellerinin ölçeği de büyüdü. Pratik nedenlerden ötürü doğrudan oymayı bıraktı ve maket yapmak için birkaç asistan tuttu. 1940'ların sonuna gelindiğinde artık çoğunlukla kil ve alçıdan yapılan modellerle bronz döküm tekniği ile çalışmaya başlamıştı.

250px Rotterdam kunstwerk Wall Relief no1

Wall Relief no. 1 (Duvar Rölyefi no.1), Rotterdam'da Bouwcentrum, 1955

Much Hadham'daki evinde, Moore kafatasları, dallar, çakıltaşları, kayalar ve denizkabukları gibi doğal nesneler koleksiyonu kurarak bunlardan organik formlar için ilhâm almaya çalışıyordu. En büyük eserleri için genellikle yarı ölçekte bir model yaptıktan sonra final model ve bronz döküme geçmiştir. Moore genellikle son alçı modeli düzeltmiş ve dökümden önce yüzeye izler yapmıştır.
Moore kariyeri boyunca en az üç önemli mimari heykel örneği yaratmıştır. 1928 yılında Jacob Epstein ve Eric Gill'e katılarak Londra Metrosu için West Wind (Batı Rüzgârı)nı yapmıştır. 1952 yılında, Londra'da Time-Life Binas için dört parçalı beton ekranı tamamlamıştır. 1955 yılında ilk ve tek tuğla oyma eseri olan "Wall Relief no. 1" (Duvar Rölyefi no. 1)i Rotterdam'da Bouwcentrum için yapmıştır. Tuğla rölyef iki Hollandalı tuğla ustası tarafından 16.000 tuğladan oluşturulmuştur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

20 Aralık 2013 / Jumong Sinema ww
12 Kasım 2015 / KisukE UraharA Sinema ww
20 Haziran 2008 / Misafir Taslak Konular