Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Nisan 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Devletçilik Poltikasının Olumsuz Yanları

Devletçilik politikasi'nin olumsuz yanlari Milton Friedman gibi nobel kazanmis unlu ekonomistler tarafindan kanitlanmistir. Devletcilik politakalarinda (sosyalizmde) devlet, tarim/sanayi urunlerinde veya hizmet sektorlerindeki talebi gormezden gelir. Tarim, sanayi ve hizmet sektorlerindeki kurumlar (fabrikalar, okullar hastaneler) halktan toplanan vergilerle açılır. Devlet bu kurumlardaki üretimi önceki yillardaki tuketime bakarak bir merkezi yönetim uzerinden tahminen yapar. Ne var ki, önceki yıllardaki tüketim bu yilki tuketime hiçbir zaman tam eşit olmaz. Uretim tuketimden az olursa kitlik cikar. Uretim gereginden fazla olursa bu kuruluslar zarara ugrayabilirler ve devlete yuk olmaya başlarlar. Devlet hicbir zaman bir sonraki yilin tuketimini tam olarak kestiremez ve devlet kuruluslari ya kitliga yada zarara neden olur ki bu zararlar yine vergilerle vatandaslara mal olur.

Çoğulcul Tercih
Devletcilik politikasinin bir diger sorununu Ludvig von Mises "Coğulcul Tercih" olarak aciklamistir. Coğulcul tercih şu manaya gelir: Devletcilik politikasinda eger devlet halkin sabit telefon, sigara, içki, yolcu ucağı ihtiyaçlarını görmüş ise, bunlar icin butun halktan vergi toplamak zorundadir. Boyle bir durumda sabit telefonu kullanmak istemeyen, sigara/icki icmeyen ve yolcu ucağına binmek istemeyen bir insan ile bunlari kullanacak kisiyi bir tutulmus olur. Kullanmadigi servisler icin fazladan vergi odemek zorunda kalan sahis, "Coğulcul Tercih" in mağduru durumuna düşer.


Yolsuzluk ve Mafya
Unutulmamasi gereken bir diğer husus ise Henry Hazlitt tarafından "corruption" adiyla aciklanmaktadir. Devlet, halktan vergileri merkezi yonetim ile toplamaktadir. Bu vergilerin toplamlanması işlemi ve kuruluşlara aktarımı sırasında gorev alan memurlar "melek" olmadıkları ve kendi cikarlarini dusundukleri icin, buralardan para aklayabilirler. Toplanan vergiler kuruluslar yerine, gorevlilerin ceplerini doldurabilir. Bu da yolsuzluktur.
Uretimde olusan yanlis tahminler sonucunda kitlik cikarsa ihtiyac sahipleri ihtiyaclarini karsilamak icin fazladan para odemek isteyebilirler. Yalniz devletcilik politikalari genelde fiyat kisitlamalarida uygular. (petrolun, elektirigin, maximum ucreti ve işçilerin asgari ücreti gibi) Bu durumda devlet ne kadar tuketiciyi koruyormus gibi gozukse de ihtiyaci fazla olani, ihtiyaci az olandan ayiramaz. Bu durumda ihtiyac sahipleri devlet memurlarina rusvet onerebilirler ki bu da "corruption" in bir parcasidir. Rusya gibi devletcilik politikalarinin 1991'den once cokca uygulandigi yerlerde buna bagli olarak mafya'da turemistir.

Rekabet
Rekabet konusu da devletçilikte önemli bir yer tutar.Örneğin bütün süt işletmelerinin devletinin elinde olduğunu bir ekonomide inekler elle sağılır ve yeni teknoloji ürünlerine gereken önem gösterilmez. Her seçim sonrasında yönetim kadrosu değişir ve yine her seçim sonu iş vaad edilen kişiler işe almak için yeni işler bulunur. Bir yumurta bir kişiye taşıtılabilecekken, on kişiye taşıtılır. İşçiler ise nasıl olsa maaşlarını aynı miktarda her aybaşı aynı şekilde alacakları için fazladan bir çabayı gereksiz görürler. Her süt işletmesi de devletin olduğu için işletmeler birbiriyle yarışmak gibi gereksiz bir zahmete katlanmaz. Rekabetten olmadığından kaliteyi artırmayı veya fiyatları düşürmeyi gereksiz görürler.
Eğer bu süt işletmelerinin özel sektörde olduğunu düşünürsek rekabet halindeki işletmeler daha az maliyetle daha çok ürün elde etmek için sütü elle sağmak yerine makinalarla sağarak zamandan tasarruf eder. Yapılan iş ile paralel ücretler öder ve sonuçta bir yumurtayı bir kişiye taşıtır. Böylece üretim daha fazla olur, hem devlet özel kurumdan daha çok vergi geliri sağlar, hem rekabet olduğunda ideal kaliteye yaklaşılır ve fiyatlar düşer, hemde vatandaşın üzerinden bu işletme için ödediği vergi yükü kalkar.

Ekonomik Organizasyon'un Asimetrik Dağılımı
Devletçilik polikalarının bir diğer sorunu ise misallocation of economic organizationolarak Carl Menger tarafından açıklanmıştır. Bunun örneği ve çıkardığı sorunlar ülkemizde hala geçerlidir. PKK terörist organizyonuda bu sorun sonucunda doğmuştur. Yukarıda açıklandığı gibi devlet, rekabet olmadığından halkın taleplerini görmezden gelir. Ekonomi,merkezi yönetimce hazırlanan ekonomik plana uygun olarak şekillenir. Ne var ki, ekonomi siyasi, kültürel, sosyolojik, dini sebeplerden asimetrik olarak şekillenebilir. Ekonominin şekli halkın değil birkaç kişinin insiyatifinde bulunduğundan devlet yatırımlarında asimetrik dağılım gözükür. İstanbul'a ve Türkiye'nin Batısına yapılan devlet yatırımları, çeşitli sebepler nedeniyle doğuya yapılmayabilir. Bu da doğu halkının ödediği verginin karşılığını alamamasıyla sonuçlanır ki PKK isyanının sebebi de budur. Aynı şekilde başörtülü öğrencilerin veya kamu çalışanlarının devlet üniversitelerine veya kamu dairelerine sokulmaması, bu öğrencilerin/çalışanların ödediği katma değer vergileri/gelir vergileri gibi vergilerinin devletten karşılığını alamıyor olmaları ileride büyük isyanlara yol açabilir. Nitekim aslında devlet ne hastaneleri, ne okulları, ne fabrikaları, ne bankaları için aslında hiçbir ödeme yapmamaktadır.Devlet hizmetlerinin ödemelerinin tamamı (okul açmak için çimento, sıraların paraları, doktor/öğretmen parası, F-16 jetleri, yollar vs.) milletin vergileri üzerindendir.

Gümrük Vergileri
Devlet tarafından oluşturulan gümrük vergileri de zannedildiği gibi yerli üreticiyi korumamakta aksine onu tembelleştirmekle beraber tüketiciyi zarara uğratmaktadır. Ünlü ekonomist Donald Boudreaux sorunu şu şekile açıklamaktadır:
...Zannedildiği gibi gümrük vergileride ulusal üreticileride korumamaktadır. Sınırlarını dışarıdan gelen ürünler için geçilmesi zor bir kale duvarı haline getirmek isteyenler bir düşünsünler: Eğer gümrük vergileri ekonomiyi sağlamlaştırıp yerli üreticiyi koruyacaksa eyaletlerimiz arasında da gümrük vergileri koyalım. Biraz daha ileri gidip, illerimiz arasına, hatta ilçelerimiz, hatta sokaklarımız hatta evlerimiz arasındaki alışverişe de vergi koyalım. Sizce bu ekonomiye ne kadar iyi yönde katkı sağlayacaktır? Eğer paramızı evde tutmak isteyipte kendi dişimizi kendimiz çekelim, kendi meyve/sebzemizi kendimiz yetiştirelim istersek, hem dişsiz kalırız hem aç. Tabi gerçek işimize de (örneğin reklamcılık) hiç vakit ayıramayacağımızdan parasızda kalırız. İzin verin herkes kendi bildiği işi en iyi şekilde yapsın ve bu işi diğerlerinin işiyle alış veriş etsin.

Özel Sermaye
Devletçiliğin daha ağır yaşandığı komunist ülkelerde özel sermaye ya çok az bir seviyede tutulmaya çalışılır yada hiç yoktur. Nitekim özel sermaye kar amacı güder. Patronların çıkarları dahilinde işler. Ne var ki patronlar ancak halka hizmet ederek para kazanabilirler. Bu durum aslında patronları hizmetçi, halkı patron yapar. Çünkü rekabetin varolduğu bir ekonomide bir patron ancak iki şekilde yarışabilir: Maliyeti düşürerek veya kaliteyi arttırarak. Eğer bir patron rakiplerine kaybetmeden ekonomide var olmak istiyorsa bu iki rekabet enstrumanını hizmet verdiği kitleye gore en optimum seviyede tutarak işlerini devam ettirmelidir.

Devletçi ekonomiler bu gerçeği görmezden gelirler ve halkı sömürülen ilan ederek ekonominin en büyük tekerleğini söker ve onu devletin baskıcı, zulümkar, acımasız ellerine teslim eder. Nitekim liberal bir ekonomide işten yöneticisiyle tartıştığından dolayı çıkarılan bir çalışan başka işletmelerde çalışma imkanı bulabilirken, devletçi bir ekonomide imlediğinden ve rekabet olmadığından bir daha hiçbir yerde çalışamaz. Bu yüzden devletçi (sosyalist/komunist) toplumlarda çalışanlar boynu bükük, eleştiremeyen, devletçe ezilmiş, yönetimdekileri sorgulayamayan birer birey haline gelmek zorunda bırakılmıştır.

Yabancı Sermaye
Yabancı sermaye'de yine ulusal devletçi politikacıları, gazetecilerin bolca karşı çıktığı ne var ki ekonomiye çok yararlı bir enstrumandır. Ülke sınırları içerisinde reel ve finansal yatırım imkanı oluşturabilecek olan yabancı sermaye çalışana olan talebi arttıracaktır. Nasıl ki bir laptop'u 100 kişi isterken ki fiyatı, aynı laptop'u 1 kişi isterken ki fiyatından fazla olacaksa, yabancı sermaye'nin ekonomiye girişiyle de bir işçi talebin artmasından dolayı daha çok ücretle çalışabilecektir. Bu durum ülkenin kişi başına düşen milli gelirinin hızlıca artmasın sağlayacaktır.
Ulusalcı birçok kimse yabancı sermayenin jeopolitik ve jeostratejik bir hata olduğunu savunmaktadırlar. Ne var ki göremedikleri çok büyük bir unsur vardır: Sermayenin bir ülkeden bir ülkeye gelmesiyle aslında bu iki ülke arasına barışta gelir. Eğer sermayenin çıktığı ülke sermayenin girdiği ülkeye savaş açacak olsa, sermaye sahipleri ilk olarak savaşı açan ülkenin meclisini lobi faaliyetleriyle durdurmaya çalışacaktır. (Örn. İtalya Türkiye'ye savaş açacak olsa, bu savaşın en büyük karşıtları Fiat veya UniCredit gibi İtalyan şirketlerinin hissedarları olacaktır. Türkiye'ye yatırım yapmış olan bu şirketler yatırımlarının kendi ülkelerince bombalanmasını istemeyeceğinden mecliste büyük kulis faaliyetleri yürüteceklerdir.)

Devlet Bankacılığı
Devlet bankaları özel bankaların kredi vermediği tarımsal işletmelere kredi açar. Nitekim bu krediler aslında çok yüksek risklidir (ki aslında özel bankaların kredi vermemesinin de sebebi budur.)Buna rağmen devlet bankaları vatandaşın vergileriyle vatandaşın üstünden bu çok riskli işletmelere kredi açar. Devlet çalışanlarının kendi akrabalarına/dostlarına da verebileceği bu krediler yüksek riskli olduklarından çoğu zaman batar ve vatandaşı zarara sokar. Devlet bankaları çoğu zaman bu batık kredilerin hesabını bile sormayabilir çünkü verilen vergiler ne kendilerine emaneten verilmiştir ne de kaybolan paralar kendi paralarıdır.

Devlet Üniversiteleri ve Okulları
Devlet üniversitelerinde öğrenciler bedavaya okuyormuş gibidirler. Ne var ki onlar aslında vatandaşların gelirlerinden toplanan vergilerle okumaktadırlar. Oysa ki öğrenciler bunun farkında değillerdir. Olsalar da bu paralar kendi paraları olmadığından önemsemezler. Bu yüzden sınıfta kalmak, ders çalışmamak, sıralara tahtalar zarar vermek vs. gibi şeyler onlar için önemli değildir. Öğretmenler içinde dersi iyi anlatmak zorunlu değildir. Nitekim rekabet olmadığından derslerini iyi de anlatsalar kötü de anlatsalar maaşlarını ay sonunda aynı miktarda alacaklarını bilirler. Bu yüzden derslerini daha verimli anlatmaya yarayacak fazla motivasyonları yoktur. Bunların hepsi ülke ekonomisine birer net zarardır. İlk bakışta bedava gibi gözüken bu sistemin aslında içten çökmüş olmasının en temel sebebi çözümler için özel sektör yerine devletçi anlayış sunulmuş olmasıdır.
Örn. ÖSS'ye hazırlanan birçok Lise son öğrencisi bilir ki, son sene okulda hiç ders çalışmamışlardır ve özel dershaneye gitmişlerdir. Ekonomik araştırmalar göstermiştir ki, eğer devlet lise sonu ve hatta bütün devlet okullarını kaldırıp, çalışanlardan çok daha az vergi alsa herkes özel dersaneye gidebilecek finansal kapasiteye ulaşabilecektir. Bu durumda öğrenci velileri eskiden gelir vergisi, KDV vs. gibi vergilere verdikleri vergileri artık özel dersanelere verecek ve daha kaliteli/sonuç odaklı eğitim alabileceklerdir. Nitekim bugün ortalama bir çalışanın aylık gelirinin yaklaşık 3/7'sinin KDV, ötür, gelir, iletişim vergilerine gittiğini düşünürsek bu çok yüksek bir tutardır. Bu oran düştükçe kişilerde daha çok net sermaye kalacak ve kendi tercihlerine göre okuyabilecektir.