Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Nisan 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk Devletçiliği'nin diğer Sosyalist görüşlerle ilişkisi

Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi
19. yüzyıldan beri sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değil, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye özgü bir sistemdir.
Atatürk 1 Aralık 1921'de Meclis Konuşmasında şöyle der:
"Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırı. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur. İnsan ancak çalışmakla insan olur. Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip eden insanlarız. Fakat ne yapalım ki, Demokrasi'ye benzemiyormuş. Sosyalizm'e benzemiyormuş. Hiçbir şeye benzemiyormuş. Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz çünkü biz bize benzeriz"
Devletçilik; kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeyin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri kişisel ve özel teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi; ve kısa bir zamanda yapmayı başardı.
Kemalist Devletçilik anlayışının, bütün üretim araçlarını devletin elinde toplamayı öngören marksizm ile farkı hızlı bir ekonomik büyümeyi sağlamak için devletin lokomotif görevini üstlenmesi anlamına gelmektedir. Ekonomiye yön vererek, kıt kaynakların akılcı kullanımını planlamak, özel girişimcilerin ilgilenmediği, başarılı olamadığı ya da kamu yararı görülen alanlarda yatırım ve işletmecilik yapmaktır.
6-8 Mart 1921 de Hakimiyeti Milliye yazısında:
"Sağa mı sola mı nereye gideceğiz? Herhalde sağa değil. Çünkü insanlar, fikirleriyle, siyasetleriyle, ilimleriyle sürekli aksi istikameti takip ediyorlar. Eski tarihin, insanlığı kendi kendine bağlayan bağları, bilhassa Umumi Harb'in yarattığı büyük sarsıntısan sonra, büsbütün gevşedi. Ve sola doğru, bazı devletler seri ve hamleli, bazı devletler ise yavaş ve temkinli bir yürüyüşe başladı. Şüphe yok, insanlığın düşünüş tarzı, çok derin ve esaslı inkılap devresindedir. Bir taraftan krallar, imparatorlar, sağ kanatta merkez partileri ve mutlakiyet parlamentoları zayıflıyor, diğer taraftan Sosyalistler hak taraftarları, halkçılar kuvvet kazanıyor. Bu değişim karşısında Türkiye ne tarafa dönecek?"
Diyerek dünyanın sağdan sola doğru gittiğini tespit etmiştir. Yani dünya Feodalizm'den Kapitalizm'e Kapitalizm'den de Sosyalizm'e doğru gittiğini belirtiyor. Bu saptamasıyla Bilimsel Sosyalizm'in sosyalizmnin kapitalizmin çürümüşlüğü içinden doğacağını ve bunun da Komunizm'e doğru ilerleyeceği fikrini destekler.
Ayrıca aynı yazısında:
Üretim ve üretim araçları bireysel vasfı kaybederek ortakolmaktadır. Fakat onların mülkiyeti bu gelişmeye tabi ortak olamamış, bireysel ve kişisel kalmıştır. Cihan inkilabı işte bu gayrı tabilikte çıktı. Bu ihtilalin müdafa ettiği dava şudur:
"Üretim ve üretim vasıtalarını, gelişme ortak bir hale getirdi. Bu ortak mesai ve teşkilatın menfaatı da ortak olmalı şahsi olmamalıdır. Hiç şüphe yoktur ki bu dava haklıdır. Çünkü üretim müesseselerinin şahıslar elinde kalması, makineler sayesinde çoğalması lazım gelen refahı akamete uğratıyor. Fabrikatörler çoğunlukla insanlığa faydalı olan şeyleri değil, çok para eden maddeleri üretmeye çalışıyorlar. Tacirler, stoklarını memleketin muhtaç bölgelerine değil, çok para eden yerlerine taşıyorlar. Bankaların sermayeleri insanları sefaletten kurtaracak zeminlerde, insanların hayrı için değil vurgunculuğun çok olduğu yerlerde sarrafların menfaatleri için işletiyorlar."
Böylece Atatürk diğer sosyalist görüşlerde olduğu gibi üretim araçlarının bireysel mülkiyetinin yanlış olduğunu doğruluyor.