Arama

Eğitim Türleri - Tek Mesaj #5

tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #5
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
diğer mesajın devamı...

3. BÖLÜM: Bilişsel Gelişim Kuramları

Bireyin, bebeklikten ölüme dek çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan faaliyetlerdeki ilerleme sürecine “bilişsel gelişim” denir. Bilişsel gelişim, akıl yürütme; düşünme, bellek ve dildeki değişim sürecini ifade eder.

Piaget’nin Bilişsel Gelişim Kuramı:
Piaget, çocukların yetişkinlerin düşünce yapısından daha ilkel düşünce örüntüsüne sahip oldukları görüşüne katılmamıştır. Onların yetişkinlerden farklı, kendilerine özgü dünyayı anlama ve ifade etme yolları olduğunu düşünmüştür.
Bilişsel gelişim aynı zamanda zeka kavramını da akla getirir. Piaget zekanın testlerle elde edilecek sonuçlara dayalı olarak tanımlanmasını doğru bulmamıştır. Piaget zekayı, organizmanın çevresine adaptasyonuna (uyumuna) yardım eden temel hayat fonksiyonu olarak tanımlamıştır. Piaget, “kişi çevresine karşı ne kadar uyumlu davranıyorsa o derecede zeki davranışlarda bulunuyordur” düşüncesindeydi ve ona göre zeka sadece bireyin çevresiyle etkileşimi sürecinde gelişim gösterebilirdi.
Piaget bilişsel gelişimi biyolojik ilkeleri temel alarak incelemiş ve geliştirmiştir. Ona göre bilişsel gelişimi kalıtım ve çevre etkilemektedir. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de olgunlaşma, yaşantı, uyum, örgütleme ve dengeleme kavramları ile açıklamıştır.
Bebek , ilk olarak kalıtımla getirmiş olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum sağlar. Hiç bir yaşantısı ve öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler yönlendirir. Daha sonra bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle etkileşim kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında en çok değindiği temel kavramlardan biri “şema” dır. Genel olarak “bilişsel yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bu bilgi edinme ve yapılandırma yollarına Piaget “şema” adını vermiştir. Şemayı kişisel kitaplığımız gibi düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan bir iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar) ekleriz. Bu yeni rafları organize etmek “=örgütlemek” ise her bireyin kendine özgüdür. Örneğin; kimileri kitapları raflara konularına göre dizerken, kimileri de yazarlarının isimlerine göre, kimileri renklerine göre vb. dizerler. Ancak şemalar gözle görülemez ki bunları somut olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı gözlemleyerek mümkündür. Örneğin; iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek ağzına götürecek ve emmeye çalışacaktır çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme şemasıdır. Sonuç olarak, şemaların olgunlaşma ve öğrenmelerle sürekli değişim ve gelişim gösterdiklerini söyleyebiliriz.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar “örgütleme ve uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı “fonksiyonel değişmezler” olarak tanımlamıştır. Örgütleme, kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde şemalara yerleştirilmesidir. Nasıl biyolojik yapımız bir organizasyon içinde çalışıyor, düzenli bir birliktelik oluşturuyorsa, bilişsel yapımız da bu düzene ve birlikteliğe ulaşmak için çalışır. Şemaların bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de bu yapıları nasıl düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder. Yukarıda da değinildiği gibi her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
Uyum, çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin kendini düzenlemesi, uyum sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim; dünyayı öğrenme yolunda bir denge sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma sürecidir. Bu sürecin kesintisiz gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne, olay ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir. Uyum iki şekilde meydana gelir: 1) özümleme (assimilation), 2) düzenleme (accomodation).
Özümleme: Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde önceden var olan şemlarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye çalışmasıdır. Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa karşılaşan bir çocuğun zebraya ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
Düzenleme: Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi sürecidir. Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı bir hayvan olduğunu algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir göstergesidir. Bu yeniden düzenleme bir anlamda “öğrenme” niteliğindedir. Yeniden düzenlemenin yapılmadığı durumlarda sadece özümleme ile öğrenme ve buna paralel olarak de gelişme mümkün olmayacaktır.
Dengeleme: Bilişsel gelişim kapsamında özümleme ve düzenleme yoluyla uyumun sağlanmasıyla sürekli aktif olan bir denge sağlanması sürecidir. Piaget’e göre bilişsel gelişim denge-dengesizlik-yeniden denge kurma şeklinde gerçekleşir. Birey, kendisi için yeni olan bir uyarıcıyla karşılaştığında bir dengesizlik yaşar bu dengesizlik özümleme veya düzenleme yoluna gidilerek bu yeni duruma uyum sağlanır ki böylece yeniden denge kurulmuş olur. Tüm bu süreç durağan değildir, her yeni uyarıcı ile süreç tekrar tekrar yaşanır.

Piaget’ye Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri

Piaget, bilişsel gelişimi başlıca 4 döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü kazanılması gereken şemaları vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme becerilerinde ilerleme gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak dönemlere geçiş yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar gözlenebilir.

1) Duyusal-motor Dönei (0-2 yaş):
#Bu dönemde baskın olan bilişsel yapı “refleksif davranış” şemalarıdır. Bu şemalar, duyular (görme, tat alma vb...) ile motor tepkilerin (tutma, kavrama, emme gibi...) eşgüdümünün başlaması ile giderek gelişim gösterirler. Yeni doğan bebekler doğuştan getirdiği refleksleri ile çevrelerine uyum sağlamaya çalışırlar. Kendisinde var olan tek şema olan refleksif davranışlarının göstergesi de dudağına değen her nesneyi emmeye çalışması ve avucuna değen şeyleri de yakalamak istemesidir.
#Bebek öncelikle kendi bedenini ve hareketlerini keşfetmeye çalışır. Bebeğin kendi bedeni merkezli hareklerinde “döngüsellik” gözlenir. Döngüsellik, bebeğin aynı hareketleri defalarca yapması anlamındadır ve 1 ila 4 aylık bebeklerde gözlemlenir. Örneğin; bebeğin tekrar tekrar ayağını yatağına vurması gibi. Daha sonra ise objelerin merkez alındığı döngüsel hareketler gözlenmeye başlar. Değişik bir ses çıkardığı için çıngırağını defalarca sallaması gibi bu da 4 ila 8 ay civarında meydan gelmektedir. Bebek zamanla bir kaç hareketini birleştirerek problemlerini çözmeye çalışır bu da onun “maksatlı davranışların”ın ilk kanıtıdır (Elindeki uzunca bir nesneyi, uzakta almak istediği bir nesneye ulaşabilmek için kullanması gibi). Böylece problem çözmede giderek yeni yollar bulmaya ya da ilginç sonuçlar üretmeye çalışır. Her yeni deneyim onun için incelediği yeni bir keşif niteliğindedir. Yaklaşık 8–12 ay arası dönemdeki bir diğer önemli değişim de bebeğin nesnelerin sürekliliği (devamlılığını) kavramasıdır. Yaklaşık 8 aylık oluncaya dek bebek gözü önünde saklanan bir nesneyi (top, oyuncak gibi) aramaktan vazgeçer. Fakat daha sonraları, saklanan nesneyi aramaya, onu bulmaya çalıştığını gösterir hareketler yapmaya başlar. Artık bebek bir nesneyi görmese de, onun varlığını sürdürmeye devam ettiğini öğrenir. Nesne sürekliliğinin kazanımıyla bilişsel gelişimde büyük bir adım atılmış olur. Bu durum bebeğin iç görüye sahip olmaya başladığının, düşünmenin ilk kanıtıdır. 18–24 ay civarında bebekler çevrelerindeki nesneleri zihinlerinde canlandırmayı başarabilir hale gelirler. Bu onların belleklerini kullanabilmeye başladıklarının kanıtıdır.
2) İşlem Öncesi Dönem (2-6 yaş):
#Bir önceki dönemde ortaya çıkan sembolik kavramlar geliştirme kapasitesi (bunlar konuşmaya başlamanın ilk adımlarıdır) bu dönemde çok hızlı bir ilerleme gösterir. Çocuk artık görmediği insanların, objelerin ya da olayların yerine kelimeler kullanabilir hale gelmiştir. Artık konuşabilen çocuğun dili hızla gelişir, kullandıkları semboller ve kavramlar da kendilerine özgü olabilir. Buna paralel olarak da sembolik oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar, tabağı direksiyon gibi kullanırlar, oyuncak bebekleri canlıdır sanki. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını ve çatışmalarını da ortaya koyabilirler. Fakat bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri anlayamazlar, konuşmalarında soyut va karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve düzgünce kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
#Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler. Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında başkalarının farklı şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi bildiklerini herkesin bildiğini sanırlar. Örneğin; bir kız çocuğu telefonla konuşurken, elindeki bebeği göstererek telefonda babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir bebek aldı” diyebilir. Bir olayı başkalarının bakış açısından göremediklerinden, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte güçlük çekerler.
#Bu dönemdeki en önemli özelliklerden biri çocukların henüz “korunum ilkesini” kazanamamış olmalarıdır. Korunum ilkesi, bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse de belirli özelliklerinin aynı kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Bunu bir örnekle açıklayalım; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde birbirinin aynı iki bardağa eşit miktarda su koyduğunuzda , çocuk bardaktaki suların eşit olduğunu söyleyebilecek, ancak gözleri önünde bardaklardan birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa boşalttığınızda çocuk artık uzun yani ilk bardaktaki suyun daha çok olduğunu söyleyecektir. Böylece çocuğun korunum kavramını henüz algılayamadığını, eşit miktarda da olsa su farklı kaplara konduğunda yine eşit miktarda olmaya devam edeceğini kavrayamadığını gözlemleriz. Bu da aynı zamanda onların işlemleri tersine çevirebilme yetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye göre bunun sebebi çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu olarak değil de sadece bir boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden kaynaklanmaktadır.
#Bu dönemin diğer bir özelliği de çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki ilişkiyi kuramamalarıdır. Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda eğer erkekler çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince erkekler yanıtını verebilirler.
#Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm” gözlenir. Aminizm; cansız nesnelere canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar. Çocuklar arkadaşlarının ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının acıyabileceğini düşünemezler.
#Dil gelişimine baktığımızda da çocuğun konuşmalarında “monologlar”(=tek kişilikl konuşma) ın hâkim olduğunu görürüz. Çocuklar bir ardayken bile kendi kendilerine konuşuyor gibidirler (=toplu monolog).
3) Somut İşlemler Dönemi (6-12 yaş):
#Çocuklar okula başlama çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir (buradan da anlaşılacağı üzere okula başlamada belli bir yaş sınırının olması tesadüfî değildir). Bu dönemde çocuklar bir önceki dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir ilerleme gösterirler. Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler.
#Tersine çevirebilme yetisine sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de artık kazanmışlardır. Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı kalacağını artık kavrayabilirler.
#Nesneleri gruplandırmada ve sınıflandırmada oldukça başarılıdırlar.
# Ben merkezcilik artık görülmez. Olayları ve dünyayı başkalarının bakış açısıyla da görebilmeye başlamışlardır.
#Ancak bu dönemin tüm mantıksal işlemleri somut obje ve olaylar ile sınırlıdır. Somut olmak kaydıyla karmaşık problemleri dahi çözebilmelerine karşın soyut kavramları algılayamaz, soyut problemleri çözemezler. Soyut kavramları sadece model alma yoluyla doğru olarak kullanabilmeyi başarırlar.
4) Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve sonrası)
#Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm bilişsel gelişimin yanında eksik kalan soyut olarak düşünme ve işlem yapma becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir. Objeler üzerinde yapılan zihinsel işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler, sosyal yapılar, yasalar vb... bu dönemde algılanabilir hale gelir.
#Hipotetik düşünme, tümdengelim-tümevarımın başarıyla kullanılabilir.
#Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler dönemi arasındaki temel fark ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak üretebilmeleridir. Ancak şunu da söylemek gerekir bu dönemde kazanılan tüm özelliklerin başarılabilmesi ve geliştirilebilmesi için çevre çok büyük önem taşır. Bireyin düşünme yeteğini ilerletebileceği düzeyde uyarıcılara maruz kalabileceği ortamlarda bulunması önemlidir.
#Ayrıca ergenlikte bu döneme has bir “benmerkezcilik” görülmektedir. Bu işlem öncesi dönemde görülen benmerkezcilikten farklıdır. Ergenlik benmerkezciliği iki düşünce hatasını açıklamak için kullanılır. Bunlardan biri “hayali seyirci”dir. Ergen çevresindeki herkesin kendisi ile ilgilendiğini düşünür. Sanki sahnedeymişlercesine çevrelerindeki kimselerin onların görünüşlerini ve davranışlarını yargılıyormuş gibi hissetme eğilimindedirler. Hayali seyircinin ergenin yaşamında çok etkili olması, çoğu zamanını ayna karşısında geçirmesi, kendi görünüşü ve bedeni ile meşgul olmasının bir göstergesidir. İkincisi ise “kişisel efsane”dir. Bu düşünce de ergenin kendine gerçekçi olmayan bir önem vermesine sebep olur. Ayrıca kendisini öyle farklı görür ki asal onun başına kötü bir şey gelmeyecektir. Bu dönemde “bana bir şey olmaz” düşüncesiyle hızlı araba kullanma merakı, kötü alışkanlıklara başlama hevesi gibi riskli davranışlara oldukça sık rastlanır.

Dil Gelişimi

Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller (sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim sistemidir. Bir çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar; fonoloji (phonology), morfoloji (morphology), sintaks (syntax), semantiks (semantics) ve pragmatiks (pragmatics)’dir.
Fonoloji: Bir dilin ses sistemidir ve bir dile ait sesin temel birimleridir. Dili oluşturan sesleri ve hangi seslerin bir araya gelip-gelmeyeceğini belirler.
Morfoloji: Bu yapının kuralları seslerden biçimlenen kelimelerin kurallarıdır. “Hangi ekler nerede kullanılır, hangi kelimeyle yan yana gelip anlamlı bir yapı oluşturur” bilgilerini içerir.
Sintaks: Kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin; Ayşe elmayı ısırdı- Elma Ayşe’yi ısırdı- Isırdı Ayşe elmayı, şeklindeki farklı kelime sıralanışlarından hangisinin dilin yapısına uygun olduğunu belirleyen kuralları kapsar.
Semantiks: Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere) karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi eşleştirebilmelidir. Ayrıca semantiks bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak açıkca dünyayı anlamlandırmayla ve böylece de bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Pragmatiks: Sonuç olarak, dili öğrenen birey pragmatikste de uzmanlaşır. Farklı sosyal yapılarda, dilin uygun olarak nasıl kullanılacağı bilgisini içerir.
İnsanlar arasındaki iletişim sadece dil ile değil sözel olmayan biçimlerde (yüz mimikleriyle, ses tonuyla, el ve vücut işaretleriyle vb…) de gerçekleşir. Örneğin; sesteki vurgu, iniş-çıkışlar, kelimelerin kullanılış yerleri de çok önemlidir.

Dil Gelişim Süreçleri:
Yaşamın ilk 10–13 aylık sürecinde bebek henüz anlamlı kelimler kullanabilecek yetiye sahip değildir fakat bu süreç içinde bunu başarabilmek için bir alt yapı oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):
Yeni doğanın, insan konuşmasındaki tonları algıladığı fark edilir ki bebek daha birinci ayda yetişkin konuşmalarındaki ses farklılıklarını sınıflandırmaya başlamıştır. Örneğin; çok küçük bir bebek “b” ile “p”, “d” ile “t” arasındaki ayrımı algılayabilir. Bu hassasiyet de bebeğe ileride o dilin gramer kurallarını öğrenmede yardımcı olacaktır. Dilin konuşulduğu ortamda doğan bir bebeğin o dili öğrenmesi, dili sonradan öğrenmeye çalışan bir yetişkinden çok daha başarıyla gerçekleşir.
Yeni doğan bebek, acıkınca, kızınca ve canı yanınca farklı tonlarda ağlar. Üçüncü haftadan itibaren “taklitsel” ağlamaya başlar. Çünkü çıkardığı sesler sonucu alacağı tepkiyi ve bu tepkiyi tekrar alabilmek için de tekrar o sesi çıkarması gerektiğini “öğrenmiş”tir. 4-6 aylar arasında “babıldama” döneminde sabit olarak benzer sesleri tekrarlamaya başlar; “ba-ba”, “da-da” gibi. 6 aya kadar, sağır bebekler de dâhil olmak üzere, dünyadaki tüm bebeklerin çıkardıkları sesler birbirlerinin hemen hemen aynıdır. Fakat, çok kısa süre sonra yaşantılarının farklılığıyla bu seslerde de farklılaşma ortaya çıkar. 8 aylık bir bebek artık kendi dilinin seslerine benzer sesleri çıkarmaya başlar. Bebekler kelimeleri söylemeden önce kelimelerin ne anlam ifade ettiklerini anlama becerisi kazanırlar. Bebek 1 yaşında dilin temel pragmatiklerini öğrenir. Örneğin; 6 aylık bir bebek, karşısındaki kişi konuşurken babıldar veya değişik sesler çıkarırken, 1 yaş civarında karşılıklı konuşma kurallarında ustalaşır hale gelerek, karşısındakinin konuşmasının bitmesini bekler ve ondan sonra konuşmaya başlar. Bu durum dil kullanımını öğrenmede oldukça önemli bir adımdır. Gerçekten bebekler, anlamlı kelimeler kullanmaya başlamadan önce nasıl iletişim kurulacağını iyice öğrenirler.
2.Tek sözcük evresi (12.-18.aylar):
Bebeğin ilk anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gerçekleşir. Bu dönemde kullanılan tek bir kelime birkaç anlama birden gelebilir. Örneğin; 17 aylık bir bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir süreç içinde 3 ayrı anlama gelebilir. Birinde “ O su mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O suyu bana ver” demek isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe çok yakın olan (anne gibi) kişi ya da kişiler fark edebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel kullanımını -çağırmak, istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri kazanmıştır. Bu yaşlardaki bebek genelde ona çok yakın olan nesnelerle veya bu nesnelerle ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (18 bebek üzerinde yapılan bir araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan insanların (anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telgrafik konuşma (18.-24. aylar):
Bu dönemde çocuk artık sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir kaç sözcüğü bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu ifadelerin oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine benzediğinden telgrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (2- 5 yaşlar):
Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük bir artış gözlenir. Bir önceki dönemde yaklaşık 50 kelime kullanma kapasitesi 5 yaşına gelindiğinde 2000’e ulaşır. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk artık anlatmak istediği her düşüncesini başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu dönemdeki kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimini sürdürecektir.

Dil Gelişimi ile İlgiliKuramlar:
Psikologlar dil gelişimiyle ilgili farklı kuramlar ortaya koymuşturlar.. Bunlardan biri davranışçı kuramdır. Davranışçı kurama göre dil, pekiştirme yoluyla öğrenilir. Bebekler, çıkardıkları seslerin onları istendik sonuçlara götürdüğünü fark ederler ve bu sesleri tekrar ederek konuşulan dili öğrenmeye başlarlar. Bebekler, yetişkinlerin kullandıkları dile benzer sesler çıkardığında büyükler tarafından ödüllendirilir ve böylelikle bu ve benzer sesleri bu pekiştirme sonucu tekrar etmeye devam ederler. Pekiştirilmeyen seslerin de tekrar etme sıklığı azalır. Farklı görüşte olan kuramcılar ise sadece pekiştirme ve tekrar ile dilin gelişiminin olmadığına örnek olarak, aynı ortamda yetişen kardeşlerin farklı zamanlarda konuşmaya başlamalarını, farklı kültürlerde yetişen çocukların da ilk kelimelerinin birbirine benzer olmasını verirler.
Dil gelişimi ile ilgili bir başka kuram da; dilin gelişimini biyolojik temeller ile açıklayan psiko-linguistik kuramdır. Bu kuramın en önemli savunucuları, Chomsky ve Lenneberg isimli dilbilimcilerdir. Bu bilim adamları çevrenin dil üzerindeki etkisini göz ardı etmemekle birlikte, kalıtımsal olarak getirilen özelliklerin de dil gelişiminde etkin olduğunu öne sürmektedirler. Özellikle Chomsky’nin kuramına göre insanlar doğuştan bir “dil kazanım mekanizması” (=Language Acquisition Device-LAD) na sahiptirler. Bu mekanizma sayesinde çocuk bulunduğu kültürün dilini içselleştirir, kurallarını öğrenir ve daha sonra da bu dilin kurallarına uygun şekilde konuşmaya başlar. Bu mekanizma sayesinde çocuklar yürümeyi öğrendikleri gibi belirli olgunluğa erişince konuşmayı da başarabilirler.
Ayrıca bir de sosyal öğrenme kuramcılarının farklı bir görüşü vardır. Bu kuramcılara göre de çocuk sosyalleşme sürecinde gözlem ve taklit yoluyla konuşmayı öğrenir. Başka bir deyişle, çocuk çevresindekileri model alır, o modelleri gözler ve onları taklit eder. Bu kuramcılara göre, konuşmadaki şive farklılıkları bu şekilde açıklanabilir.

! Piaget, ilk kelimelerin söylenmeye başlanmasının bilişsel gelişimde çok büyük bir adım olduğuna inanır.


3. Bölüm Soruları

1) Aşağıda verilen ifadelerden hangisi Piaget’nin gelişim kuramıyla en çok ilişkilidir?

A) Gelişimde kalıtımın etkisi vardır.
B) Gelişimin ilk dönemlerinde yaşananların etkisi ileriki yaşlarda giderilemez.
C) Gelişimin ilk dönemlerinde ailenin etkisi çok fazladır.
D) Gelişimde birey aktif rol oynar.
E) Bilişsel gelişim ergenlik sonrası devam etmez.

2) İşlem öncesi dönemde bulunan bir çocuk aşağıdakilerden hangisini en kolay ve doğru kavrar?
A) hikâye B) masal C) efsane D)şiir E) fıkra

3) Bireyin yeni edindiği bir bilgiyi kendisinde varolan şemların içine yerleştirmesine ne denir?
A) dengeleme B) uyma C) özümleme D) düzenleme E) örgütleme

1) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, aşağıdakilerden hangisi Somut İşlemler Döneminde kazanılır?

A) Görüş alanı dışındaki nesnelerin yok olmadıklarını anlama.
B) Nesneleri tek bir özelliğine göre sınıflama.
C) Özelden özele akıl yürütme.
D) Sözcüklerle nesneler arasındaki ilişkiyi kurmaya başlama.
E) İşlemleri tersine çevirebilme.

2) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, soyut kavramları anlama, göreceli düşünme ve tümevarım-tümdengelim gibi zihinsel işlemler soyut işlemler döneminde başarılır. Buna göre aşağıdaki öğretmen davranışlarından hangisi uygun değildir?

A) İlköğretim 2. sınıfta meridyen ve paralel kavramlarını öğrencilerine anlatması.
B) İlköğretim 1. sınıfta öğrencilerine sepetteki elmaları saydırması.
C) Ortaöğretimde öğrencileriyle özgürlük konusunu tartışması.
D) İlköğretim 3. sınıfta vücudumuzu tanıyalım ünitesini manken üzerinde anlatması.
E) Ortaöğretimde öğrencilerle ufolar üzerinde tartışması.
F)
3) “Nesne devamlılığı” aşağıdaki bilişsel gelişim dönemlerinden hangisinde kazanılır?

A) Duyusal-motor B) İşlem öncesi C) Somut işlemler
D) Soyut işlemler E) Okul öncesi

Cevap Anahtarı: 1.D 2.A 3.C 4.E 5.B 6.A 7.A