Arama

Eğitim Türleri

Güncelleme: 11 Nisan 2008 Gösterim: 31.456 Cevap: 5
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
24 Şubat 2008       Mesaj #1
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
EĞİTİMİN TÜRLERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Eğitim planlı olması açısından FORMAL ve İNFORMAL olarak ikiye ayrılır.

FORMAL; yazılı bir plan ve program doğrultusunda gerçekleştirilen (hedefleri önceden belirli olan) eğitimdir.

İNFORMAL; önceden belirlenmiş bir plana ve programa bağlı olmaksızın yapılan eğitim etkinlikleridir.



İNFORMAL EĞİTİM

ÖRNEK ; akranlarıyla oyun sırasında kazandığı davranışlarla sosyalleşmesi ; anne-babanın çocuğun yanlış davranışını uyararak düzeltmeye çalışması(yemek öncesi el yıkama)

TEMEL ÖZELLİKLERİ

ü Doğal ortamda kendiliğinden gelişmesi,

ü Planlı ve programlı olmaması,

ü Öğreticilerin uzman olma zorunluluğunun olmaması,

ü Olumlu ve olumsuz yönde oluşabilmesi,

ü Ortam ve zamanının önceden belli olmaması

FORMAL EĞİTİM

Eğitimin kurumsallaşmış halidir.Okullar, formal eğitimin gerçekleştiği ortamlardır.

TEMEL ÖZELLİKLERİ;

ü Planlı ve programlıdır,

ü Hedefler önceden belirlenmiştir,

ü Eğitim uzman kişiler tarafından gerçekleştirilir,

ü Olumlu davranışlar kazandırmak esastır,

ü Eğitim ortamları düzenlenmiştir,

ü Eğitim sürecinde araç ve gereçler kullanılır.



SÜREKLİLİK AÇISINDAN EĞİTİMİN ÇEŞİTLERİ

1- ÖRGÜN EĞİTİM; basamaklar halinde belli yaş gruplarına ve süreklilik içersinde önceden hazırlanan programlar doğrultusunda okullarda yapılan eğitimdir.

Bir basamak atlanıp diğerine geçilemez. Okul öncesi,ilköğretim,ortaöğretim,yükseköğretim.

2- YAYGIN EĞİTİM; Örgün eğitim sürecinden bağımsız olarak her yaş grubunun ihtiyaç ve beklentilerine uygun olarak bir meslek kazandırmak veya mesleklerindeki değişimlere uyarlamak amacıyla yapılan eğitimdir.

Süreklilik gerektirmez ve belli yaş gruplarıyla sınırlandırılmaz. Kurslar ve Hizmet içi eğitim faaliyetleri en güzel örneklerdir.
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
9 Nisan 2008       Mesaj #2
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
ÖĞRETİM STRATEJİ
YÖNTEM VE TEKNİKLERİ
Sponsorlu Bağlantılar
TEMEL KAVRAMLAR :
Öğretim Stratejileri : Bir dersin hedeflerine ulaşmak için kullanılacak yöntem, teknik, süre ve araçların belirlenmesine yön veren, yol gösteren genel yaklaşımlardır. (Akademisyen-uzman..)
Öğretim Yöntemi : Hedef-davranışlarına ulaşmayı sağlayan yollara denir.
Öğretim Tekniği : Öğretim yöntemlerinin uygulama biçimidir.
STRATEJİ(Yaklaşım), YÖNTEM (Yol) , TEKNİK (Yöntemi uygulama biçimi)
Bir öğretmen önce genel yaklaşımını belirler, sonra kullanacağı öğretim yollarını(yöntemini) planlar ve tasarlar daha sonra da bu tasarımın uygulama uygulama biçimi olan öğretim tekniğine karar verir.
Yöntem seçimini etkileyen faktörler
§ Öğretmenin yönteme yatkınlığı,
§ Zaman,maliyet ve okulun fiziksel mekanları,
§ Öğrenci sayısı,
§ Konunun özelliği,
§ Öğretim sonucunda öğrencide geliştirilmek istenen nitelikler ve hedefler,
§ Öğrencilerin ihtiyaçlarına ve gelişim özelliklerine uygunluğu
Etkili öğretim, öğrenme olayının doğasını ve değişik gelişim alanlarındaki öğrencilerin nasıl öğrendiklerini anlamayı gerektirir. Öğretim veya öğretme öğrenciye bilgi aktarma değildir. Öğrencinin öğrenmesine rehberlik etme faaliyetidir. Böyle bir öğrenme ancak öğrencinin katılımı ile mümkündür.
Yukarıda belirtilen öğrenmeye rehberlik etme anlayışında hareket eden bir eğitimci öğrenciyi daha aktif kılmak için gerekli önlemleri alır. Bu önlemlerden biri de farklı yöntem ve teknikleri işe koşmaktır. En temelinde ise öğrenci ile iyi bir İLETİŞİM kurabilmesi yatar.
"Dinlemek”,” söylemek" ve “Sabır“ iletişimin en temel ögeleridir .
Bunları uygun zamanlamayla kullanmak hem konuştuğumuz kişiyi anlamamız, hem de kendimizi anlatmamızda çok önemlidir.
Acaba hangimizin gören bir bakışa, duyan bir kulağa gereksinimi yok ki???
İLETİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
FİZİKİ FAKTÖRLER
KÜLTÜREL FAKTÖRLER
PSİKOLOJİK FAKTÖRLER
§ YERLEŞİM YERİ
§ ÇEVRE ŞARTLARI
§ GÜRÜLTÜ
§ GÖRÜNÜM
§ MESAFE
§ İKLİM
§ SAĞLIK PROBLEMLERİ
§ KÜLTÜREL YAPI
§ DİL VE ANLATIM
§ FONETİK VE DİKSİYON
§ GELENEK VE GÖRENEK
§ DİNİ İNANÇLAR
§ BİLİNÇ SEVİYESİ
§ TOPLUMSAL BASKI
§ SOSYAL STATÜ
§ DEĞER YARGILARI
§ ÖN YARGILAR
§ DUYGULAR
§ BEKLENTİLER
§ YANLIŞ YORUM
§ HEYECAN
§ GÜVEN
§ AŞAĞILIK DUYGUSU
Ne kadar bilirsen bil, Söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.MEVLANA
BAŞARILI İLETİŞİM İÇİN ;
1-EMPATİ : Duygu ortaklığı. Olaylara karşımızdakilerin penceresinden bakabilmek.
2-KARŞIMIZDAKİLERE SAYGI DUYMAK (KABULKARLIK) : Karşımızdaki kişiyi din, dil, ırk ,cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey farklılığı gözetmeden kabul etmek.
Önemli ve değerli olduklarını hissettirmek.
3-SAYDAMLIK (gerçekçi ve doğal davranmak):
Ne isen öyle ol. ”Ya olduğun gibi görün yada göründüğün gibi ol” Sosyal maske takmadan olduğumuz gibi olmak.
Abartıdan uzak olmak.
İLETİŞİM BECERİLERİ
A-İyi bir ilişkiyi başlatma:
Merhaba........
Nasılsınız..... gibi
İyi bir diyalog kurmak için sosyal iletişim becerilerine sahip olmak gerekir.
B-AKTİF DİNLEME:
Kişiler arası ilişkilerde, kalitenin asıl belirleyicisi DİNLEME becerileridir.
AKTİF DİNLEME
ü Dinlemek için hazırlanın
ü Konuşmacıya odaklanın ( Beden olarak konuşmacıya yönelmek, ilgilenmek)
ü İlgi dağıtıcı şeylere perde çekin (cep telefonu)
ü Mesaja konsantre olun (rahat olmak, anlamaya çalışmak, tuzak kurmadan dürüst olarak dinlemek)
ü Sessiz ve söz kesmeden dinlemek
ü Hayal kurmayın
ü Zihninizde harita oluşturun
DİNLEMEYE ENGEL DAVRANIŞLAR
1) Emretme, yönetme:
2) Uyarma,tehdit etme,göz dağı verme
3) Ahlak dersi verme, vaaz etme ,öğüt verme,
4) Tartışma:
5) Yargılama, eleştiri, suçlama
6) Ad takma, gülünç duruma düşürme
8) İncelemek, araştırmak, soruşturmak
C-BEDEN DİLİ:
En iyi iletişimi bedenimiz yapar. Jestler, mimikler, beden duruşu(dik oturuş,eğik oturuş ) çok önemlidir. Çocuklar; özellikle akıl hastaları beden dilinden iyi anlıyor. Bunların sezgisel güçleri kuvvetlidir. Ayrıca iletişimde göz ilişkisi de çok önemlidir. Kişiye bakarak onu etkileyerek konuşma önemlidir.
D-SORU SORMA:
Karşımızdaki kişiyi tanımak için ona sorular sorarız. Soru sorma kişiye yeni bir bakış açısı kazandırır.
Ancak soru sorarken kişi sorgulanıyor hissine kapılmamalıdır.
İLETİŞİMDE SEN DİLİ
Ø KİŞİYİ SUÇLAYICIDIR
Ø DAVRANIŞTAN ÇOK KİŞİLİĞE YÖNELİKTİR
Ø YENİDEN KONUŞMA İSTEĞİNİ ENGELLEYİCİDİR
Ø KİŞİ KENDİNİ SUÇLANMIŞ VE ANLAŞILMAMIŞ HİSSEDER
Ø KİŞİYİ GÜCENDİRİR, KIRAR
Ø KİŞİNİN DİRENMESİNE NEDEN OLUR
İLETİŞİMDE BEN DİLİ
BU DAVRANIŞ VEYA DURUMDAN NASIL ETKİLENDİĞİ BELİRTİLDİKTEN SONRA NE HİSSEDİLDİĞİNİN SÖYLENMESİNE DAYALIDIR...
BEN DİLİNİN YARARLARI
Ø SEN DİLİNDEKİ GİBİ KİŞİLER SAVUNMAYA GEÇMEZLER
Ø BİREY KARŞISINDAKİNİ SUÇLU HİSSETTİRMEZ
Ø BEN MESAJI ALAN KİŞİ BAŞKALARINI DÜŞÜNMEYİ DE ÖĞRENİR
Ø ANLAŞMAZLIKLARI AZALTIR
Ø KONUŞAN KİŞİYİ, DUYGULARINI BİRİKTİMEDİĞİ, ETKİLİ OLARAK DİLE GETİRDİĞİ İÇİN RAHATLATIR.
ETKİLİ KONUŞMA
ü Korkunuzu kontrol edin (odaklanma;dinleyicilere,mesaja ve başarıya)
ü Susun ve dinleyin (Tenis maçına döndürmeyin)
ü Konuşmadan önce düşünün (gaftan kurtulursunuz, karşıdakinin seviyesini düşünme…
ü Mesajınıza inanın (Duygularınızı katın,beden dilini kullanın,yapmacılıktan kaçının)
ü Önemli noktaları tekrar edin (Farklı kelime ve yollar kullanın, nezaketle sorular sorun,vurgular yapın)
ü Dinleyicinin ne istediğini öğrenin
İLETİŞİM TEKNİKLERİ
ü Kısaltmaları Açıklayın
ü Argoları azaltın
ü İtirazları düzeltin
ü Nükteli olun
ü Anektodlar ve hikayeler kullanın
ü Geri bildirim alın
ü Kelime kapasitenizi arttırın
ü Duraksamalardan kaçının
ü Konuşma egzersizleri yapın
ü Göz teması kurun
ü Dikkat çekici hareketler yapın
ü Konuşma hızınızı iyi ayarlayın
ü Otoritelerin sözlerinden alıntılar yapın
ü Kısa cümleler kurun
İYİ İLETİŞİM KURMANIN FAYDALARI
ü Yanlış anlaşılmaları engelleyecektir.
ü Uyum içinde çalışacaksınız.
ü Yeni fikirlere açık olacaksınız
ü İlişkilerinizi geliştirerek yaşam kalitenizi arttıracaksınız.
ÖĞRETİM STRATEJİLERİ
1. sunuş yolu ile öğretim stratejisi
2. BULUŞ (KEŞFETME) YOLUYLA ÖĞRETİM STRATEJİSİ
3. ARAŞTIRMA-İNCELEME YOLUYLA ÖĞRETİM STRATEJİSİ
ÖĞRETME VE ÖĞRENME MODELLERİ
(YAKLAŞIM-KURAM)
TAM ÖĞRENME YAKLAŞIMI
(BLOOM) ( CARROLL)
Her okulda ve sınıfta hızlı öğrenen ve yavaş öğrenen öğrenci bulunduğu ve her öğrencinin hazırbulunuşluluk düzeyine göre öğretimin yapılmasını, her öğrenciye ihtiyacı olan ek öğretim zamanı ve nitelikli öğretme hizmeti (ipucu,katılım,pekiştireç,dönüt) sağlanırsa okulda tüm öğrencilerin öğrenebileceğini temel sayıltılar olarak görmektedir.
Öğrenmede başarı oranı en az %70 olmalıdır. Hedef ise %90 a ulaşabilmektir.
Konuların küçük birimlere ayrılarak ve her alt birim öğrenilmeden bir üst birime geçilmeyen öğretim esastır. Öğrenme eksiklikleri ile ilgili gruplara ek öğretim faaliyetleri düzenlenir.
(BAŞARIYI ÖN PLANA ALMASI AYIRICI ÖZELLİKTİR)
Öğrenciler arasındaki öğrenme farklılıklarının doğuştan değil, çevre koşullarından kaynaklandığını savunur.
Öğretme- öğrenme sürecinde değiştirilemeyen öğelerin yerine değiştirilebilir öğeler zenginleştirilerek etkili öğrenmenin sağlanabileceğini savunur.
1- Değiştirilemeyen öğeler : zeka, genel yetenek, kişilik özellikleri, ailenin sosyo-ekonomik düzeyi…
2- Değiştirilebilir öğeler :
a- Giriş davranışları (Ön öğrenmeler),
-Bilişsel ; bilgi,beceri,öğrenme şekli….
-Duyuşsal ; tutum(ders-öğretmen-okul), ilgi,
başarı inancı, zaman, pekiştireç, öğrenci
katılımı, dönüt-düzeltme)
b- Eğitim ortamları, araç-gereç….
ÖĞRENCİ KATILIMI
KATILIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER :
n Öğrencinin dikkati
n Motivasyonu
n Bedensel ve zihinsel hazıroluşu
n Öğretim ortamı
n Etkinlikler (farklı bilgi, yetenek ve öğrenme şekli olan öğrenciler için)
n Kullanılan yöntem ve teknikler(öğrenci-öğretmen merkezli)
n Önkoşul davranışların yeterliliği
Öğrenci Katılımı :
Öğrencilere öğrenecekleri konunun yaşamlarını ne düzeyde ilgilendirdiği, nerede ve ne şekilde işlerine yarayacağı bildirilerek, karşılaşabilecekleri problemleri nasıl çözebilecekleri söylenerek güdülenmelidirler. Güdülenen öğrenciler öğrenmeye önem ve öncelik vererek derse katılmaya istekli olur ve öğrenme girişiminde bulunur.
Öğrenci Merkezli Eğitim İlkeleri
ü Öğrenci ilgi, yetenek ve gereksinimlerine yer verme,
ü Etkinlikleri öğrencilerle birlikte planlama ve uygulama,
ü Okul (öğrenme konuları) ile yaşam arasında bağ kurma,
ü Öğrencilerin okul içinde ve dışında görev ve sorumluluklar almasını sağlama,
ü Yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, problem çözme, bilimsel araştırma gibi zihinsel yetileri güçlendirme,
ü Aile ve arkadaş grubuyla işbirliğini sağlama.
ÖĞRENMEDE MOTİVASYON
n Okullardaki disiplin olayları motivasyonla ilgilidir.
n Okula karşı ilgi ve tutumlar motivasyonla ilgilidir
n Motivasyonda pekiştireçlerin önemi büyüktür.
n Motivasyonda ihtiyaçların rolü büyüktür. (Maslow)
TAM ÖĞRENME YAKLAŞIMININ UYGULANMASI
n Ünite ya da konunun hedef-davranışlarını ve öğrenme içeriğini ayrıntılı olarak belirleyiniz.
n Konuyu öğretmeye başlamadan daha önceki konularda önkoşul öğrenme ve davranışların neler olduğunu belirleyiniz.
n Öğrencilerin önkoşul öğrenmelere ne derece sahip olduğunu belirleyiniz.
Öğrencilerin önkoşul öğrenmelerindeki yetersizliği ya da öğrenme eksikliğini tamamlayınız.
Yeni kazandırılacak hedef ve davranışlar için öğretim etkinliklerini planlayınız ve uygulayınız.
Uygulamalar gerçekleştirildikten sonra izlemeye yönelik değerlendirme yapınız. Tüm hedef-davranışları yoklayan sorular sormaya dikkat ediniz.
En az %70’lik tam öğrenme ölçütüne göre öğrencilerin düzeylerini değerlendiriniz.
n Tam öğrenme standardına ulaşamayan öğrencilerin öğrenme eksikliklerini tamamlamak için ilave öğretim etkinlikleri planlayınız. Tekrar konuyu anlatma, örnek sayısını artırma, takım çalışmaları ya da ödev çalışmaları yaptırınız.
n Tekrar izlemeye yönelik değerlendirme yaparak tam öğrenme standardının gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol ediniz.
n Beklenen düzeye ulaşılmışsa ikinci konu bölümüne ya da üniteye geçiniz.
KUBAŞIK(işbirlikçi) ÖĞRENME YÖNTEMİ
(J.Dewey – Piaget)
• Kubaşık öğrenme (işbirliğine dayalı öğrenme) öğrencilerin sınıf ortamında küçük karma kümeler oluşturarak (cinsiyet, başarı durumu, yaş, kişisel özellikler vb.) ortak amaç doğrultusunda, akademik bir konuda birbirlerinin öğrenmelerine yardımcı oldukları öğrenme yaklaşımıdır.
• EN BÜYÜK FAYDASI ÖĞRENCİLER ARASINDA İŞBİRLİĞİ(görev paylaşımı), UZLAŞMA, SORUMLULUK ALMA, ARKADAŞLIK BAĞLARINI GELİŞTİRMESİDİR.
KISACA SOSYALLEŞME TEMELDİR VE AYIRICI ÖZELLİKTİR.)
İŞBİRLİKÇİ ÖĞRETİM ÖZELLİKLERİ
1- Öğrenmede güdülenmeyi sağlar
2- Grup başarısı\başarısızlığı esastır.
3- Empati,hoşgörü,başka düşüncelere saygı davranışları gelişir.
4- Her seviyedeki öğrenciyi öğrenme sürece dahil eder.
5- Heterojen (cinsiyet, başarı durumu, yaş, kişisel özellikler vb.) kümeler oluşturulur.
6- Bireylerin kendilerini tanımalarını kolaylaştırır ve özsaygıları gelişir.
7- Rekabet yerine destekleyici olarak, başarıyı birlikte yakalamanın yolu kavratılır.
8- Değerlendirme öğretmen ve grup üyeleri ile birlikte önceden belirlenen ölçütler dikkate alınarak yapılır. Grup içi etkinlikler ve bireysel değerlendirme yapılır.
BASAMAKLI ÖĞRETİM
(NUNLEY)
Ø Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzün bilgi kaynakları ve imkanları dikkate alınarak geliştirilen bir yaklaşımdır. ÖĞRENCİNİN BİLGİYİ ALAN BİR DURUMDAN ÇIKARILARAK BİLGİYE ULAŞAN, YENİ BİLGİLER ÜRETEBİLEN BİR DURUMA GETİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ SAVUNUR.
Ø Öğrencilerin farklı ilgi ve yetenek alanlarına, farklı öğrenme yollarına sahip olduğu düşüncesi ile uygun etkinliklerin basamaklar halinde belirlenerek görevlerin belirlenmesine ve bu görevleri yerine getirirken öğrenme esasına dayanan bir öğretim yaklaşımıdır. Bu basamaklar C,B,A olarak belirlenmiştir. A seviyesi üst düzey öğrenmeyi ifade eder. (Bazı üniversitelerde bu sisteme göre değerlendirme yapılır.)
BASAMAKLI ÖĞRETİM PROGRAMI MODELİ
• C BASAMAĞI ÖĞRENME : (bilgi,kavrama)
Öğrencilerin temel bilgileri öğrenmeleri / Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine uygun görevlerinin belirlenmesi.
• B BASAMAĞI ÖĞRENME : (uygulama,analiz)
Kazanılan temel bilgilerin uygulanması,seçilmesi, farklı örnekler üzerinde kullanılması / Öğrencilerin belirlediği görevleri yerine getirmesi
• A BASAMAĞI ÖĞRENME : (sentez,değerlendirme)
Yaratıcı düşünme,etkin düşünme,eleştirisel düşünme gibi üst düzey yolların kullanılması / öğrencilerin başardıkları görevlerin sonuçlarını tartışması
ÇOKLU ZEKA TEORİSİ
Ø Geleneksel yapıdaki eğitim sistemleri sözel ve sayısal alanlarda çok iyi gelişmemiş öğrencilerin sahip oldukları diğer yetenekleri görmezden gelerek, küçümseyerek veya yok sayarak öğrencileri “zeka özürlü” “öğrenme özürlü” veya “yavaş öğrenen “ gibi olumsuz sıfatlarla etkilemektedirler.
Ø Diğer taraftan çoklu zeka teorisi, bütün çocukların sahip olduğu doğal ve gizil güçleri, potansiyelleri ve yetenekleri bulmayı ve onları geliştirmeyi vurgulayan bir eğitim felsefesi olarak ortaya atılmaktadır.
Ø Değerlendirmede gelişim dosyaları(portfolyo) sayesinde süreç öğretmen-öğrenci-veli işbirliği ile yapılır.
ÇOKLU ZEKA TEORİSİ
Ø Farklı nedenlerle hasar görmüş beyinleri inceleyen Prof. Howard Gardner, bir bölümü hasar gören beyinlerin farklı birimlerinin sağlıklı bir şekilde faaliyetlerini sürdürdüğünü gözlemlemiştir.(deliyiz ama aptal değiliz)
Ø Gardner, insan beyninin farklı bölümlerden oluştuğu ve her bölümün özel işlevlere sahip olduğu gerçeğinden yola çıkarak çoklu zeka teorisini ortaya atmış ve insanların tek bir zekaya sahip oluğu IQ denilen anlayışı kırmıştır.
ÇOKLU ZEKA KURAMI
• Gardner’a göre insanlar farlı zeka türlerine sahiptir. Her insanın aktif olarak kullandığı özel bir zeka karışımı vardır. Zeka alanlarının her biri yaşamak, öğrenmek ve insan olmak için birer araçtır.
• Zeka iş yapabilme kapasitesidir.
PROJE TEMELLİ(TABANLI) ÖĞRENME YÖNTEMİ
• J.Dewey ve Brunner’in yaklaşımlarından oluşan bir sentezdir.
• Temel felsefesi; öğrenciye gerçek yaşantıyı küçük boyutta da olsa bizzat yaşatmaktır.
Öğrencilerin bireysel veya grup olarak gerçek yaşam konularına ilişkin olarak disiplinlerarası (dersler,konular….) bağlantılar kurarak bir senaryo veya problem üzerinde çözüm üretme etkinliğidir. (sergi, drama, gazete, pano gibi çalışmalar/ Çevre sorunları, hayatı kolaylaştıracak basit araçların icadı-kaybolan uzaktan kumanda…..)
Proje Tabanlı Öğrenme Yönteminin Özellikleri
Proje tasarısını öğretmen ve öğrenci birlikte yapar,
Proje tasarıları; öğrencileri üst düzey düşünmeye, bilimsel yöntemi kullanmaya, ilginç ve çok yönlü sorunları kullanmaya, günlük yaşamla ilişkilendirmeye, birden fazla dersi ve konu alanını kapsamaya ve farklı kaynaklardan araştırma yapmaya yönlendirilir,
Öğrenci bilgiyi keşfeder ve kullanır. Pratik deneyimler kazandırır,
Okulda öğrenilen bilgiler gerçek yaşamda sınanır,
Hem yavaş öğrenen öğrenciler için hem de hızlı öğrenen öğrenciler için de kullanılır,
Araştırma, sorgulama, yaratıcılık, problem çözme gibi üst düzey zihinsel beceriler kullanılır,
Süreç ve ürün birlikte değerlendirilir,
• Okulda farklı eğitim birimleri (bilgi-işlem merkezi, bilimsel araştırma merkezi, gösteri merkezi, kütüphane, müze, spor salonu, müzik odası, görsel sanatlar merkezi, iş-teknik merkezi vb.) kurulur.
YAPILANDIRMACI (YAPISALCI) ÖĞRENME KURAMI
(Piaget, Bruner, Gestalt)
Eğitimde bireylerin daha çok düşünmeyi, anlamayı, kendi öğrenmelerinden sorumlu olmayı ve kendi davranışlarını kontrol etmeyi öğrenmelerini vurgular. Bilgiyi zihinsel bir süreçte bir bütün olarak kavramayı hedefler.
Ø Bilginin doğasını ve kaynağını inceleyen bir kuramdır.
Ø Bilgilerin değişebilir durumuna dikkatleri çeker. (Kişi,kültür,zaman...)
Ø Programların öğrenci ihtiyaçlarına yönelik olmasını savunur.
Ø Öğrenmenin gerçek öğrenme ortamlarında ve materyaller üzerinde gerçekleşebileceğini vurgularlar.
Ø Öğrenme sürecini öğrenen açısından değerlendirerek, bilgiyi nasıl algıladığı ile ilgilenirler.
Ø Öğrenmede transfer üzerinde dururlar.
Ø Öğrenciye deneyim kazandırması ve onun bu deneyimler üzerinde düşündürülmesi esasına dayanır
YAPISALCI ÖĞRENME SÜRECİ
n Önceki Bilgilerin Kontrol edilmesi ve harekete geçirilmesi
n Yeni bilgilerin kazanılması (ezberleme yerine derinlemesine anlama)
n Bilginin anlaşılması (özümleme,düzenleme)
n Bilgiyi uygulama (İşlevsel hale getirme)
n Bilginin farkında olma(proje,örnek olay)
TEMEL ÖĞRETME MODELİ
(GLASSER)
Okulda uygulamalar ile yapılacak öğretimin en güzel öğretmen tarafından düzenlenebileceğini savunur. Temel öğretimin 4 aşamada gerçekleşeceğini vurgulamıştır.
Ø HEDEFLERİN BELİRLENMESİ : Öğretim hedefleri belirlendikten sonra kazandırılacak davranışlarla ilişkilendirilir.
Ø GİRİŞ DAVRANIŞLARININ KONTROLÜ : Yeni öğrenme konuları ile önceki öğrenme konularının arasındaki bağlantılar (Hazırbulunuşluluk) kurularak öğrenmeyi sağlamaktır.
Ø ÖĞRENME-ÖĞRETME ORTAMININ DÜZENLENMESİ : Hedef ve davranışlar dikkate alınarak yaklaşım,yöntem,teknik ve diğer öğretim hizmetlerinin belirlenmesi ve uygun bir ortamda uygulanmasıdır.
Ø DEĞERLENDİRME : Sürecin sonunda öğrenmenin hangi düzeyde gerçekleştiği belirlenir, Eksiklikler varsa tamamlanır, yanlışlıklar düzeltilir ve öğrenciye başarısı hakkında dönüt verilir.
BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ ÖĞRETİM SİSTEMİ
Farklı özelliklere ve gereksinimlere sahip bireyleri üst düzeyde yetiştirip topluma kazandırmayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Bu anlayışta bireylerin farklılıkları temel alınarak, homojen sınıflar oluşturulup öğretim yapılır.
Sınavlarla öğrencilerin fen lisesi, and.lisesi vb… şekilde ayrıştırılmaları, özel eğitim, kaynaştırma sınıfları buna örnek verilebilir.
GAGNE’NİN ÖĞRENME MODELİ
Gagne’ye göre öğrenme, dışsal uyaranlarla içsel faktörlerin etkileşimiyle gerçekleşir. Bu modele göre öğrenme, gözlenebilen davranışlardan anlaşılır ve beyinde gerçekleşir. Gagne, öğrenme için dış koşulların düzenlenmesinin dışında iç faktörlerin de önemli olduğunu savunur. Öğretme kısa ve uzun süreli öğretme evrelerine göre düzenlenir. Öğretimin düzenlenmesinde, dikkati sağlama, öğrenciyi hedeften haberdar etme, yeni öğrenme ile ilgili daha önceden öğrenilmiş olan bilgileri hatırlatma, uyarıcı materyalleri sunma, öğrenciye rehberlik etme, davranışı ortaya çıkartma, dönüt verme, değerlendirme ve kalıcılığı sağlama aşamaları izler.
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ VE
TEKNİKLERİ (UYGULAMALARI)
1- ANLATIM (SUNU) YÖNTEMİ
ü Düz anlatım
ü Konferans
ü Brifing(sunum)
ü Diyalog
ü Demeç
ü Nutuk
ü Seminer
2- TARTIŞMA YÖNTEMİ
ü Münazara
ü Sempozyum
ü Panel
ü Zıt panel
ü Kollegyum
ü Forum
ü Açık oturum
ü Beyin fırtınası
ü Çember
ü Vızıltı grupları
ü Fikir taraması
ü Seminer
ü Çalıştay (Komisyon)
ü Altı şapkalı düşünme
3- ÖRNEK OLAY
4- BİREYSEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
a- Bilgisayar destekli öğretim
5- YAPARAK YAŞAYARAK ÖĞRETME TEKNİKLERİ
a- Gösterip-yaptırma
b- Gösteri(demontrasyon)
c- Laboratuvar(Deney) çalışması
d-Mikro öğretim
6- EĞLENCE VE OYUN TİPİ ÖĞRETİM (DRAMATİZASYON) TEKNİĞİ
a- Drama
b- Rol yapma
c- Kukla
d- Pandomim
7- BENZETİŞİM(SİMULASYON) TEKNİĞİ
8-SINIF DIŞI ÖĞRETİM TEKNİKLERİ
a- Gezi
b- Gözlem
c- Proje
d- Görüşme
e- Sergi
f- Ödev
Beyin (buluş) Fırtınası :
Bu teknik katılımcıların hayal güçlerini ve buna dayalı olan yaratıcılıklarını kullanarak problem çözmeyi gerektirir. Beyin fırtınası, çok sayıda fikri kısa sürede toplayabilmektir.
Başlıca Aşamaları :
Toplantının amacı ya da sorunun ne olduğu belirlenmeli ve görülebilecek bir yere yazılmalı ,
Süre sınırı belirlenmeli, bu süre içerisinde herkesin katkı getirmesi istenmeli(veya konu önemli ise fikirler bitinceye kadar tekrar söz hakkı verilmeli) ve görüşler tahtaya yazılmalı,
Tartışma süresi bitince söylenenler analiz edilmeli, değerlendirilmeli ve yeniden örgütlenmesi yapılmalı,
Toplantı sonunda tartışmalara devam edilip edilmeyeceğine karar verilmelidir.
BEYİN FIRTINASINDA ÖNEMLİ NOKTALAR
Değerlendirmenin sonraya bırakılması ( fikirlerin söylendiği sırada eleştirilmemesi, yönlendirme yapılmaması),
Beyin fırtınası yapacak grup 6 kişiden az, 10 kişiden fazla olmamalıdır.
Sürece izleyici, konuk alınmamalı, kayıt cihazı bulundurmamalı,
Serbest ve neşeli bir ortam yaratılması (Hayal gücünü ve yaratıcılığı destekleyen),
Olabildiğince çok miktarda fikir üretilmesinin sağlanması ( fikirlerin niceliğine verilen önem),
Önerilen fikirlerin gruplandırılması ve geliştirilmesi (fikirlerin niteliğine verilen önem).
GÖRÜŞ GELİŞTİRME
çelişkili karşıt görüş içeren konular üzerinde gerçekleşen bir tartışma çeşididir. Belirgin çelişkiler ve kutuplaşmış tutumlar içeren konular olması önkoşuldur. (Örn : KPSS kaldırılmalıdır, Alan sınavı yapılmalıdır). Eğitsel düşünmeyi, başka görüşlere saygı duymayı öğretmek ve öğrencilerde görüş geliştirmek amacıyla kullanılan bir tartışma tekniğidir. Bireylere değil, fikirlere karşı çıkılmalıdır,
Bu Tekniğin Uygulanmasında İzlenecek Aşamalar Aşağıdaki Gibidir:
‘Tamamen Katılıyorum’, ‘Katılıyorum’, ‘Kararsızım’, ‘Katılmıyorum’ ve ‘ Kesinlikle Katılmıyorum’ yazılarının yazıldığı beş ayrı karton hazırlanır ve bu kartonlar sınıfın duvarına aralıklı olarak asılır.
Tartışma konusu tahtaya yazılır.
Öğrencilere tartışma konusu olarak verilen önermelere ne derece katıldıkları sorulur ve buna göre, katılma derecelerini belirten duvara asılı kartonların önünde öğrencilerin toplanması istenir.
Öğrencilere teker teker söz verilerek, neden bulundukları yerde oldukları sorulur. Açıklamalarını bütün sınıfın dinlemesi sağlanır.
Tartışmalar sırasında dinleyen öğrencinin bulunduğu yerden başka bir kartonun önüne gidebileceği, görüşünü geliştirebileceği belirtilir ve bütün öğrencilerin tartışmaya katılmaları için çaba gösterilir.
ÖRNEK OLAY YÖNTEMİ
Örnek olay, gerçek yaşamda karşılaşılan bir olay, durum ya da konunun içindeki problemlerin sınıf ortamında tartışılarak çözülmesi yoluyla öğrenimin sağlanması ve problem çözme becerisinin kazandırılmasında kullanılır.
Öğrencilerin belirledikleri ya da öğretmenin ulaştığı, dersin hedeflerine hizmet eden örnek olay, bütün sınıfın katılımı ile incelenebileceği gibi; sınıf, küçük gruplara ayrılarak her grupta farklı ya da aynı örnek olay, çalışma konusu olarak verilebilir. Bütün sınıf ya da küçük gruplar olarak çalışmaya başlamadan önce, olayın herkes tarafından doğru anlaşılması sağlanmalıdır. Olayın nedeni, nasıl olduğu, neden olduğu durumlar ve sonuçları tartışılmalı, daha sonra alternatif çözüm yolları üzerinde durulmalıdır.
BİREYSEL ÇALIŞMA YÖNTEMİ
Öğrencinin kendi başına bir konuyu öğrenmek istediği veya kendi başına çalışma yapmak istediği zaman kullanılır. Bireyin konuyu yaparak-yaşayarak öğrenmesinde ve araştırma yoluyla öğretime uygun durumlarda kullanılır. Her düzeyde kullanılabilen bireysel çalışma daha çok bilişsel alanın uygulama, analiz ve sentez basamaklarındaki davranışların kazandırılmasında kullanılır.
Bireysel Çalışma Yönteminin Özellikleri
ü Öğrenci konuyu kendi öğrenme hızı ve düzeyine göre öğrenir,
ü Öğrencide sorumluluk duygusunu ve sistemli çalışma alışkanlığını geliştirir,
ü Öğrenci yaparak-yaşayarak ve araştırma-inceleme yolu ile öğrenir,
ü Öğrenci merkezlidir,
ü Öğretim, öğrencinin ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine uygun olarak gerçekleşir.
(Programlı öğrenme ve bilgisayar (tv programları) destekli öğretime uygun bir yöntemdir).
Sınırlıkları ; En önemli sınırlığı hedeften sapılma ihtimalinin yüksek olmasıdır.
A- BİLGİSAYAR DESTEKLİ ÖĞRETİM TEKNİĞİ
Bilgisayar destekli öğretimde bilgisayar bir öğretici, bir araştırma yaptırıcı, bir uygulatıcı veya bir olayın benzerini canlandırıcı olarak kullanılır. Öğretim sürecini ve öğrenci motivasyonunu güçlendirir. Kendi kendine öğrenme ilkelerinin, teknolojiyle özellikle bilgisayar teknolojisi ile birleşmesinden oluşmuş bir öğretim yoludur.
Öğrenciler için, renkli, hareketli, animasyonlu olarak hazırlanan eğitim CD’leri aracılığı ile öğrenme zevkli ve ilgi çekici hale gelir,
Bilgisayar destekli öğrenmede kullanılacak yazılımlar, öğrencilerin yaşına ve gelişim düzeylerine uygun olmalı, renkli, hareketli ve sesli kullanımlarla desteklenmeli, konuları açık, net ve anlaşılır biçimde sunmalı, öğretimin hedeflerine uygun olmalı ve dönüt-düzeltmeler kullanılarak öğrenmeyi kontrol etmelidir,
• Bilgisayar öğretmenin yerine geçen bir araç değil, öğretmene yardımcı olan, öğretimi tamamlayıcı bir destek aracıdır.
Bilgisayar Destekli Öğretimin Yararları :
Öğrenme hızı; Öğrenci kendi öğrenme hızına uygun olarak konuyu öğrenme, ihtiyaç duyduğunda tekrar etme şansına sahiptir,
Katılımcı Öğrenme (Etkin Katılım); Belirli aralıklarla öğrencilere verilen geri bildirimler ile öğrencinin sürekli aktif olması ve derse katılması sağlanır,
Öğretim Etkinliklerinin Çeşitliliği ; Görsel ve işitsel öğelerin etkin olarak kullanıldığı alan Bilgisayar Destekli Öğretimdir.
Öğrenci Performansının İzlenebilmesi; Öğrencinin konu üzerinde harcadığı zaman ve gösterdiği performans kayıt edilir ve istenildiğinde öğrenciye sunulur,
• Zamandan ve Ortamdan Bağımsızlık ; Bilgisayar destekli öğretim ortamında öğrenci istediği konuyu istediği zamanda öğrenebilir, tekrar edebilir.
YAPARAK VE YAŞAYARAK ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
A- GÖSTERİP-YAPTIRMA TEKNİĞİ
Gösterip yaptırma yöntemi, bir işlemin, bir deneyin nasıl yapıldığını, bir araç-gerecin ya da makinenin nasıl çalıştığını öğretmenin önce uygulama yaparak, göstererek ve açıklayarak sonrada öğrenciye yaptırarak öğrenmeyi sağladığı bir yöntemdir. Daha çok beceri (psiko-motor) davranışların, insan ilişkilerinin, ahlak ve görgü kurallarının, karmaşık bazı olayların gösterilerek ve uygulanarak öğrenilmesine dönük bir yöntemdir.
Yaparak yaşayarak öğrenme temelli olduğu için kalıcı öğrenmeler gerçekleşir,
Çoğu zaman araç gereç kullanımı zordur, maliyetlidir, zaman alıcıdır,
• Her bir öğrencinin uygulama yapma gereğinden kalabalık gruplarda etkili olarak kullanılamaz.
B- GÖSTERİ (GÖSTERİM-DEMONSTRASYON) TEKNİĞİ
Öğrencilerin bir konuyu dinlerken görerek de öğrenmelerini sağlayan bir öğretim yoludur. Anlatımlarda ve bilgileri aktarmada görsel yaklaşımların kullanılmasıyla uygulanır. Gösteri metodu görsel anlatım olarak da adlandırılabilir. Kalabalık gruplarda da uygulanabilir.
Öğrenme konularını somutlaştırmada anlaşılır hale getirmede, ilgi çekici duruma getirmede kullanılır. Öğrenme konusu olan araç-gereç kullanılarak somutlaştırılır. Göze ve kulağa hitap ettiği için etkilidir. Örn. Gece-gündüz oluşumu, güneş ve dünya hareketleri.
Gösteri Tekniğinin Özellikleri
Göze ve kulağa aynı anda hitap eder,
Öğretmen göstererek anlatır (Göster-anlat ilkesi),
• Tüm öğrencilerin gösteriyi izleyebilmeleri sağlanmalıdır.
C- Laboratuvar(Deney) çalışması
Deney gözlemin kontrollü olarak yapılan ve istenildiğinde suni ortamda defalarca tekrarı mümkün olan bir uygulamadır.
Dikkat edilecek hususlar;
Planlama,emniyet tedbirleri,önce gösterme sonra uygulatma, raporlaştırma.
D- Mikro öğretim
Küçük gruplar(1-5) halinde basite indirgenerek ve süreyi kısaltarak (5-15 dk) sürdürülen labaratuvar öğretim tekniğidir. Her öğrenci konusunu sunarken kamera,teyp gibi araçlarla kayda alınır. Anlatımdan sonra hep birlikte izlenir, değerlendirilir ve tartışılır. Geri bildirimler alındıktan sonra süreç yeniden düzenlenerek uygulanır. Özellikle öğretmen eğitimlerinde etkili bir tekniktir.
6- EĞLENCE VE OYUN TİPİ ÖĞRETİM (DRAMATİZASYON) TEKNİĞİ
a- Drama

b- Rol yapma

c- Kukla oyunları

d- Pandomim



a- Drama

Drama; doğaçlama,rol oynama ve tiyatro tekniklerinden yararlanarak öğrencilerin yaşantıyı,bir olayı,bir fikri veya soyut bir kavramı oyunsu süreçlerle canlandırmasıdır. Drama öğrencilerin hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini yaşayarak öğreten bir tekniktir.

Dramada da roller vardır ancak rollerin nasıl oynanacağı öğrenciye bırakılmıştır. Drama yönteminden birçok derste yararlanılır. Örneğin:Tarih dersinde ilkçağ konusu işlenirken öğrenciler kendi aralarında grup oluşturur. Giyim,mekan,insan ilişkileri,üretim gibi konularda hazırlanarak sınıfta bunu oynayabilirler ve sonuçta konuyu tartışırlar.



İnformal drama; Belli karakterleri öğrencilerin hazırlık yapmadan hemen canlandırmaları demektir.

Formal drama; Burada öğrencinin oynayacağı rol tamamen öğretmen kontrolünde ve bir yazılı senaryoya bağlıdır.



b- Rol yapma

Rol yapma tekniği;bir fikir,durum yada olayın başkasının kimliğine bürünüp o kişi gibi davranmaya çalışmasıdır. Burada öğrencinin neler söyleyeceği önceden belirlenmiştir. Önceden öğrenciye rolün nasıl canlandırılacağı konusunda rehberlik yapılır. Rol yapma bittikten sonra durum yada olay sınıfça tartışılır. Ayrıca rol yapan öğrenciye neler hissettiği sorulur.



Katılanların insanı anlaması, insan ilişkilerinde olumlu tavır geliştirmeleri ve empati yoluyla başkalarını anlamaları sağlanır.



Bu yöntemde öğrenciler başka bir kimliğe bürünür başkalarının nasıl hissettiğini,düşündüğünü ve etkinlikte bulunduğunu anlama imkanına sahip olur.







c- Kukla oyunu

Bütün dünyada çocukların en sevdiği drama türlerinden biri de kukladır. Hacivat ile karagöz…..

Kişiler kuklaların arkasına saklanarak söylemek istediği bir çok sözü vermek istediği bir çok mesajı buradan verebilir.



d- Pandomim

Duygu düşünce ve olayları sözsüz olarak sadece el, kol, yüz ve beden haraketleriyle anlatma demektir.





8- BENZETİŞİM(SİMULASYON) TEKNİĞİ

Gerçek durumlar model yada sanal ortamda (bilgisayar) yaratılabilir. Uçak eğitimi, kadavra üzerinde ameliyat vb. Bu teknikte bilgisayardan sıkça yararlanılır. Öğrenme düzeyi oldukça yüksektir. Yavaş öğrenen öğrenciler için faydalıdır.

Öğrencinin gerçek durumun bir benzeri üzerinde eğitilmeye çalışılmasıdır. Bu durumda aslının yerine “yapayı” konmaktadır.

Gerçek ortamda yetiştirmeye çalışıldığında sonuç bireylerin yaşamlarını yitirmesine kadar varabildiği durumlarda yani tehlikeli konuların öğretiminde uygulanan bir tekniktir.



9-SINIF DIŞI ÖĞRETİM TEKNİKLERİ

a- Gezi

b- Gözlem

c- Görüşme

d- Sergi

e- Proje ve Ödev

f- Oyun





a- Gezi

Okul ve sınıf çalışmalarını tamamlamak,ünitede geçen konuları doğal ortamda görmek ve okul-yaşam arasındaki bağı yerinde görmek amacıyla yapılan planlı ziyaretlerdir.

Özellikleri:

u Gezi öğrencilerle birlikte planlanmalıdır.

u Öğrencilerin rahat gözlem yapmasına ve notlar almasına imkan sağlanmalıdır.

u Kurallar birlikte belirlenmelidir

u Mümkünse ön inceleme grubu gönderilmelidir.

u Gezi sonuçları sınıfta tartışılmalı ve rapor haline getirilmelidir.



b- Gözlem



Öğrencilerin gerçek hayat içinde ya da yapay ortamlarda (laboratuar,sınıf) olayları, nesneleri, insanları bir plan dahilinde izlemeye dayalı bir tekniktir. Öğrencilerin bireysel farklılıklarının belirlenmesinde öğretmenlerin izleyebileceği en etkili yöntemdir. Bir başka uygulama şekli öğretmenin öğrenciyi işbaşında gözlemesidir.



Gözlemde Dikkat Edilecek Noktalar :

Sistematik olmalı ve bir formatı (gözlem formu veya fişi) olmalıdır.

Gözleme başlamadan önce hedefler önceden belirlenmelidir.

Öğrencilere gözlenecek durum ya da olay ile ilgili önceden bilgi verilmelidir,

Farklı öğrenciler aynı durum ya da olayı gözlemeli ve sonuçları karşılaştırılmalıdır,

Gözlemci gözlemi yaparken doğal ortamı bozmamalı, böyle bir durum söz konusu olursa gözlem gizli gerçekleştirilmelidir,

• Gözlem sonuçları vakit kaybetmeden kaydedilmelidir.





tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
9 Nisan 2008       Mesaj #3
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
diğer mesajın devamı

GÖRÜŞME

Sınıfta işlenen konularla ilgili bilgileri uzman kişilerden elde ederek öğrenmeyi sağlar. Bu teknik öğrencinin uzmanlarla dışarıda görüşmesiyle gerçekleşebileceği gibi sınıfa uzman getirerek de gerçekleşebilir.



Uzman kişinin açıklamaları ve bilgileri konuyu yaşayan birisi olması sebebiyle daha gerçekçi ve etkileyici olabilir.



SERGİ

Öğrencilerin, öğrenme sürecinde ürettikleri ürünlerin (resim, şiir, kompozisyon, heykel vb.) uygun şekilde yerleştirilerek incelemeye sunulmasıdır. Bu teknikte öğrencilerin üretkenlikleri, becerileri geliştirilir ve öğrenme süreci doyum sağlayıcı bir anlama kavuşur. Öğrenci aynı zamanda yaparak-yaşayarak ve planlı iş yapma alışkanlığı kazanır.



ÖDEV (proje)

Öğrenmeyi kolaylaştırmak, sınıfta işlenen ve konuların tekrarını (pekiştirilmesini) sağlamak için yaptırılan çalışmalardır. Ödevler kullanımına göre bağımsız ve grupla çalışma alışkanlığı kazandırmak için kullanılabilir.

Ödev, öğrencilerin sınıf dışında yaptığı ek öğrenme etkinliği olarak gerçekleştirilir. Ödevin en önemli amacı sınıfta anlatılan ve kavratılan konuları tekrar etme, pekiştirme ve alıştırma olanağı sağlamasıdır.

Ödev Tekniğinin Özellikleri :

Ödev, öğrencinin bireysel olarak yapabileceği içerikte verilmelidir. ( Ödev vermede dikkat edilecek en önemli özellik bireysel olarak planlanması, yapılabilmesi ve sonuç alınabilmesidir). Zor ve karmaşık ödevleri yapamayan öğrenciler başkalından yardım istemekte ve bu sürede olumsuz psikolojik durumlar yaşanmaktadır,

Öğrenciye öncelikle sınıfta anladıkları ve öğrendikleri konuların tekrarını ve alıştırmasını yapmaya dönük ödev verilmelidir,

Ödevlerle ilgili öğrencilere anında dönüt verilmelidir,

Derse hazırbulunuşluğu sağlama ve öğrenmeye güdülemeyi sağlamada kullanılmamalıdır,

Öğretmen ödevini yapmayan öğrenciye ceza vermemeli, yapabileceği türden yeni bir ödev vermelidir.



OYUN
Çocuklara uygun ortamlar ve etkileşim biçimleri sağladığı için ve çocuğun hareketlilik ihtiyacının karşıladığı için önemli bir öğrenme aktivitesidir.

Oyunun Çocuğun Gelişimine Etkileri
1- Sosyalleşmeyi sağlar,
2- İşbirliği, dayanışma, paylaşma durumlarını geliştirir,
3- Çocuğun zihinsel gelişimini (özellikle problem çözme yeteneğini ), dil gelişimini ve yaratıcı düşünme yeteneklerini geliştirir,
4- Çocukların esnek ve anlayışlı olmalarını sağlar,
5- Çocuğu ileriki hayatına hazırlar,
6- Mizah duygularını geliştirir.




ÖĞRETME- ÖĞRENME SÜRECİNDE YENİDEN YAPILANMA

Ülkemizde 21. yüzyılın bilgi toplumunun, Avrupa Birliğine uyum çalışmalarının, istihdam piyasasının gerekliliklerinin sonucunda, eğitimde yeniden yapılanma çalışmaları hız kazanmıştır. Bu çalışmalar öğretme-öğrenme sürecinde de bazı yenilikleri gündeme getirmiştir. Buna göre öğretme-öğrenme sürecinde aşağıdaki etkinliklerin önemi ve uygulanma gereği önem kazanmıştır.

Bireylerin ;

– İletişim becerilerini geliştirme,

– Özsaygı, özyeterlik ve benlik kavramlarını güçlendirme,

– Öğrenmeyi öğrenme yeteneklerini geliştirme,

– Bilgiyi keşfetme (elde etme) ve kullanma yetenekleri,

– Bireysel hedefler belirleme yapma ve çaba gösterme

– Problem çözme becerilerini geliştirme,

– İşbirlikçi çalışabilme,

– İletişim teknolojilerini (internet, e-mail) kullanabilme,

– Üst düzey zihinsel işlemler (analiz-sentez-değerlendirme) yapabilme,

– Bir yabancı dili kullanabilme,

– Kültürler arası diyaloğa girebilme,

– Kendini gerçekleştirme özelliklerini destekleme.



YARATICI DÜŞÜNME

Yaratıcı düşünme bireyin yeni, farklı, özgün (sentez düzeyi) ve alternatifli düşünmesi, ürünler ortaya koymasıdır. Yaratıcı düşüncenin gelişmesi için serbest ve hoşgörülü bir öğretme-öğrenme ortamı ve geniş hayal gücünü geliştirmeye olanak tanıyan aktivitelerin olması gerekmektedir.

Yaratıcı bireylerin başlıca kişilik özellikleri şunlardır :

– Geniş hayal gücü,

– Yenilikçi, araştırıcı, keşfedici, estetik,

– Bireyselliği tercih etme,

– Özgüveni yüksek,

– Risk alabilen,

– Meraklı ve sorgulayıcı,

– Gerektiğinde içe kapalı,

– Ani davranma,

– Düşünme yollarını kullanabilme,

– Zaman zaman iletişime kapalı,

– Farklılıkları seven,

– İdealleri olan,

– Estetik ve artistik davranma,

– Gizemli aynı zamanda kompleksli,

– Macerayı sevme, Heyecan duyma,

– Spontan (doğal davranma),



Okullarda Yaratıcı Düşünmeyi Geliştirme Yolları

Bağımsız ve serbest öğrenme ortamları,

Hoşgörülü olma,

Merak, keşfetme ve soru sorma çabalarını destekleme,

Yaratıcı problemlere ağırlık verme,

Öğrencinin aktif olduğu öğrenme yaşantıları,

Okullarda yaratıcılığı geliştirmede kullanılan başlıca yöntemler şunlardır;

İlköğretimde ; rol yapma, drama, şiir yazma, resim yapma, hikaye yazma,

Ortaöğretimde; buluş yoluyla öğretim, proje temelli öğrenme, beyin fırtınası, araştırma- inceleme, anı yazma, bilimsel hayaller kurma vb. kullanma, Sanat, spor ve kültürel etkinliklere yöneltme.

Yaratıcılıkta en önemli özellik, özgünlük ve yeniliktir (yaratıcılık: aykırı düşünme). Yaratıcı düşünceyi geliştirmek için özgür öğrenme- öğretme ortamı gereklidir.



ELEŞTİREL DÜŞÜNME



Gözlem ve bilgiye dayanarak sonuçlara ulaşma işidir. Birey bu süreçte bilgiyi etkili bir biçimde elde ederek, değerlendirir ve kullanır.

Eleştirel düşünme, bireyin kendi düşüncelerinin farkında olması, tutarlı ve farklı olanları ayırabilmesi, başkalarının düşüncelerini anlayabilmesi, farklılıkları görebilmesi ve çevreyi tanıyabilmesine ilişkin zihinsel süreçleri kapsar. Böylece bireyler daha doğru kararlar alabilir ve daha çok yönlü düşünebilir, iletişim kurma gibi zihinsel etkinlikleri gerçekleştirilir.



YANSITICI DÜŞÜNME

Bireyler iyi kararlar vermeye çalışırken geçmişteki kararların ve deneyimlerin sonuçlarını değerlendirmelidir. John Dewey’in “Toplumun en önemli gereksinimi, öğrencilerin okulda öğrendiklerini yaşama yansıtmayı öğrenmeleridir” görüşü yansıtmacı düşünceyi açıklar.

Dewey’e göre yansıtıcı düşünme, dikkatli, tutarlı, alternatifli ve etkin düşünme şeklidir. Özellikle okul öğrenmelerinin yaşama aktarılmasının önemi yansıtıcı düşünmeye yön vermektedir.





QUANTUM ÖĞRENME

Öğrencilere öğrenmeyi öğretme stratejisinden oluşmaktadır. Stratejinin bir kısım teknikleri şöyledir:

1- Öğrenmeyi tekrar etme,

2- Aktif Öğrenme,

3- Not Alma Teknikleri,

4- Uygun Yazma Teknikleri,

5- Hafıza Geliştirme Stratejileri,

6- Mantıklı / Yaratıcı düşünme.





HİZMET İÇİ EĞİTİM



1- YETİŞTİRME EĞİTİMİ

2- TAMAMLAYICI EĞİTİM

3- EKİPLE EĞİTİM

4- İŞBAŞINDA EĞİTİM

5- ORYANTASYON EĞİTİMİ







tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #4
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
GELİŞİM PSİKOLOJİSİ



1.BÖLÜM: Gelişim ile İlgili Temel Kavramlar ve Gelişimi Etkileyen Faktörler:


İlk bölümde gelişim ve gelişimle ilişkili temel kavramlar verilecektir. Birbiriyle çok yakından ilişkili olan bu kavramların benzer ve farklılıkları da vurgulanarak hem gelişlimin daha iyi kavranması sağlanılacak hem de ileriki konular için bir ön hazırlık yapılmış olacaktır.

Psikoloji: İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. Psikolojinin pek çok alt dalı vardır. Bunlar başlıca klinik, gelişim, endüstri, sosyal, fizyolojik, öğrenme ile rehberlik ve öğrenme psikolojisidir.
Gelişim Psikolojisi: Döllenmeden ölüme dek olan süreç içinde biyolojik ve psikolojik olarak meydana gelen değişim ve gelişimleri inceleyen psikoloji dalıdır.
Büyüme: Organizmada sadece boy, kilo ve hacimde meydana gelen artıştır. Sadece bedensel değişimleri kapsar. Vücudun farklı organlarında farklı hızlarda büyüme meydana gelebilir.
Olgunlaşma: Öğrenme yaşantılarından bağımsız, kalıtımsal kodlamanın idare ettiği her bireye özgü değişimleri içerir. Olgunlaşma, kalıtımın etkisiyle organizmanın kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirebilecek seviyeye ulaşmasını sağlayan biyolojik değişimlerdir. Yukarıda da belirtildiği gibi olgunlaşmaya öğrenmenin etkisi olmamaktadır. Örneğin; bir çocuğun el ve parmak kasları yeterli olgunluğa erişmeden düzgün bir resim yapamaz, ipliği iğneden geçiremez, ayakkabılarını bağlayamaz vb… Olgunlaşma çevre koşullarından oldukça bağımsız gerçekleşir. Normal şartlarda çevre olgunlaşmayı etkilememektedir. Bireyin bulunduğu ortamda uyarıcı yoksunluğu çok fazla söz konusu ise bu durumda çocuğun olgunlaşması olumsuz etkilenebilir, bir miktar gerileme söz konusu olabilir ancak olgunlaşma genetik kodlamanın kontrolü altında gerçekleşeceği şekilde yerine gelecektir. Örneğin, sağlıklı bir bebek belli bir olgunluğa eriştiğinde yürümeye başlayacaktır, ancak çocuğun yürümesi engellenirse bir süre bu davranışın gerçekleşmesi gecikecektir. Ancak uygun ortamda çocuk yürümeyi gerçekleştirecektir. Burada önemli olan çocuklara yaşlarına uygun olgunlaşmayı gerçekleştirebilecekleri ortamın sağlanması, onlara kısıtlamalar getirilmemesidir.
Ayrıca her olgunlaşma gelişim olmakla birlikte, her gelişim bir olgunlaşma değildir. Çünkü gelişim hem biyolojik hem de psikolojik ve sosyolojik bireyin tüm değişim sürecini içerirken, olgunlaşma sadece genetik kodlamanın idaresinde gerçekleşen biyolojik değişimlerle sınırlıdır. Bir başka deyişle, “olgunlaşma gelişim kümesinin bir alt kümesidir” diyebiliriz.
Öğrenme: Organizmanın tekrarlar ve yaşantılar yoluyla davranışlarında meydana gelen nispeten kalıcı izli davranış değişiklikleridir. Örneğin; çocuğun ayakkabılarını bağlayabilmesi için el ve parmak kaslarının, kemiklerinin yeterli olgunluğa ulaşması yetmez, çocuğun ayakkabıların nasıl bağlandığını görmesi, denemeler yapması, gerekli davranışı yapıp-yapmadığına dair bilgilendirilmesi, pekiştirilmesi de gerekmektedir.
Gelişim: Döllenmeden ölüme dek organizmanın büyüme, olgunlaşma ve öğrenmelerinin etkisiyle sürekli olarak bedensel, zihinsel ve psikolojik değişimleridir. Gelişme ürün olarak ele alındığında, gelişimi de bu ürünün süreç yönü olarak ifade edebiliriz.
DİKKAT!
· Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.
· Gelişim, sadece fiziksel değişimleri değil, zihinsel, duygusal ve kişiliksel yönden de tüm gelişimleri içerir.
· Gelişme; olgunlaşma ve öğrenmenin bir ürünüdür. Gelişim ise süreçtir.
· Gelişim görevi; her gelişim döneminde bireyden gerçekleştirmesi beklenilen davranış değişimleridir.

Hazırbulunuşluk: Bireyin belirli bir olgunlaşma düzeyi ile birlikte, ön-öğrenmelerini, ilgi ve tutumlarını, güdülenmişlik düzeyini, yeteneklerini, genel sağlık durumunu da içermektedir. Hazırbulunuşluk, “bireyin eğitim ortamına getirdiği özelliklerin tümü” olarak da ifade edilebilir. Örneğin: ağaca tırmanma olgunluğuna erişmiş ve bu davranışı yapması için gerekli tüm öğrenmeler sağlanmış olsa da ağaca tırmanmak istemeyen bir çocuğa bu davranış yaptırılamaz. Diğer bir deyişle, bisiklet kullanmak için gerekli hazırbulunuşluğa sahip bir çocuk da; bisiklet kullanmak için yeterli olgunluğa erişmiş, bisiklet kullanmaya istekli, nasıl kullanacağına dair ön-öğrenmeleri kazanmış ve genel sağlık durumu da buna elverişli ise bisiklet kullanmayı başarabilir.
Kritik dönem: Gelişimin belli dönemlerinde belli davranışların gerçekleşmesi beklenir. Bu dönemde birey bu davranışın öğrenilmesine karşı daha yatkındır. Bu öğrenmelere ilişkin çevre etkilerine karşı daha duyarlı olunur ve bu öğrenmeler diğer dönemlere göre daha hızlı ve kolayca meydana gelir. İşte bu dönemlere gelişimin kritik dönemleri denir. Kritik dönemlerde kazanılması gereken davranış kazanılmadığında daha sonra kazanılması ya çok zor ya da imkânsız hale gelir. Kritik dönemin en önemli noktası “zamanlama”dır. Eğer bireylere bu dönemlerde gerekli öğrenme fırsatı verilmezse gelişim ya yavaşlar ya da bir daha gerçekleşemez. Örneğin konuşma için kritik yaş 1-2 yaş, yürüme için 1-1.5 yaş, okuma-yazma için 6-7 yaş civarıdır.

Gelişim ile İlgili Temel İlkeler

1) Gelişim, kalıtım ve çevre etkileşiminin bir ürünüdür.
Bireyin fiziksel, bilişsel ve duyuşsal gelişimi kalıtımla getirdiği özellikler ve çevresiyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan yaşantılarından etkilenir.
2) Gelişim süreklidir ve belli aşamalarda gerçekleşir.
Gelişim yaşam boyu devam eder ve belirli aşamalarla birikimli olarak oluşur. Her dönem bir önceki dönem üzerine kurulur ve kendisinden sonraki döneme de ön koşul oluşturur.
3) Gelişim nöbetleşe devam eder.
Değişik dönemlerde değişik gelişim alanları öne geçebilir. Örneğin; çocuğun dil gelişimi açısından konuşmasının hızlandığı bir dönemde, yürümeye başlamasıyla konuşmasında bir duraksama gözlenir.
4) Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur.
Doğum öncesi dönemden itibaren öncelikle baş, daha sonra da sırasıyla gövde, kol ve bacaklar gelişir. Ayrıca, öncelikle iç organların ve sonra da giderek dışa doğru bedenin gelişimi gerçekleşir.
5) Gelişim genelden özele doğrudur.
Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket eder, yani büyük kaslarını kullanır, daha sonra giderek daha özen gerektirecek becerileri başarabilecekleri ince motor kaslarını kullanır hale gelirler. Örneğin; bebek uzağındaki bir nesneyi almak istediğinde önce tüm vücuduyla hareket eder, zamanla sadece kolunu uzatarak hedefine ulaşabilir hale gelir.
6) Gelişim bir bütündür.
Gelişim alanları birbirinden bağımsız değildirler, aksine sürekli birbirleriyle etkileşim içindedirler. Bir gelişim alanındaki olumlu ya da olumsuz yöndeki bir değişim diğer gelişim alanlarına da aynı yönde etki etmektedir.
7) Gelişimde kritik dönemler vardır.
Organizmanın, belli dönemlerde, belli öğrenmelere ve çevre etkilerine daha duyarlı olmasıdır. Bu dönemlerdeki bu belirli öğrenmeler daha hızlı ve daha kolay gerçekleşir. Gelişim görevlerinin zamanında ve yeterli gerçekleşebilmesi için kritik dönemler oldukça önemlidir ve bu dönemlerde gerekli öğrenme ortamlarının sağlanması gereklidir.
8) Gelişimde bireysel ayrılıklar vardır.
Gelişim, hem kalıtımın hem de çevrenin etkileşimiyle gerçekleştiği göz önüne alınırsa, her bireyin gelişiminde de farklılıkların ortaya çıkması gerçeği kaçınılmazdır. Her bireyin gelişim özellikleri kendine özgüdür ve tektir. Buradan da anlaşıldığı üzere, bir bireyin başkalarıyla kıyaslanması doğru bir davranış değildir.

Gelişimi Etkileyen Faktörler

Bireyin gelişimini belirleyici olarak hem kalıtım hem de çevre etkin rol oynar. 20. yüzyıl başlarına dek gelişimde sadece kalıtımın etkin olduğu görüşü hüküm sürmüş olsa da daha sonraları yapılan bilimsel araştırmalar çevrenin de gelişim üzerindeki etkinliğine dikkatleri çekmiştir. Kalıtımın etkinliğini tek yumurta ikizlerinde gözlemlediğimiz fiziksel, bilişsel ve duyuşsal özelliklerin oldukça fazla benzerlik taşımasıyla, çevrenin etkisini de kardeşler arası farklılıklar ve hatta farklı çevrelerde yetişen tek yumurta ikizleri arasındaki ayrıcalıkların gözlemlenmesiyle açıklayabiliriz. Ayrıca, bu çerçevede kalıtımın mı yoksa çevrenin mi gelişim üzerinde daha etkin olduğu konusunda net bir görüş yoktur. Bireyin bazı özelliklerinde kalıtım, bazı özelliklerinde de çevre daha baskın olabilmektedir. Örneğin; çocuğun saç ve göz rengi gibi başlıca fiziksel özelliklerinin ortaya çıkmasında kalıtım daha etkin iken; ahlak, dil, soyut düşünebilme gibi özelliklerindeki gelişimde çevrenin daha etkin olduğu söylenebilir.
Kalıtım
Kalıtım, bireyin anne ve babasından genler yoluyla sahip olduğu özelliklerini ifade etmektedir. Bireyin yaşamı, annesinin yumurtasının babasının spermiyle döllenmesiyle başlar ki bu döllenen yumurtaya zigot denir. Zigot, bireyin organizmasını oluşturacak ilk hücredir. Kalıtımın kapsamını da yumurta ve spermde bulunan 23’er kromozomun birleşimi olan 46 kromozomluk bu zigot belirler. Her bir kromozom çocuğa anne ve babasından geçen 20.000 genin farklı kombinasyonlarda dizilişinden meydana gelmektedir. Genlerin yapısını DNA (deoksiribonükleitasit) adı verilen amino asitler oluşturur. Farklı yumurta ve sperm farklı gen kombinasyonları taşıdığından aynı anne ve babadan farklı özelliklere sahip çocuklar doğar.
Bazı genler dominant (baskın), bazıları ise resesif(çekinik)’tir. Örneğin; kahverengi göz, kıvırcık saç, yüksek tansiyon baskın iken mavi göz, düz saç, sarı saç çekinik özelliklerden bazılarıdır. Anne ve babanın her ikisinde de aynı çekinik özellik olduğunda bu özelliğin çocukta da ortaya çıkması mümkün olur. Anne ya da babadan sadece birinde baskın özellikteki bir genin olması çocukta o özelliğin ortaya çıkmasında yeterli olur.
Çocuğa anne ve babasından kalıtımla geçen tüm özelliklere genotip, gözlemleyebildiğimiz tüm özelliklerine de fenotip denir. Bir genotipten farklı fenotipler oluşabilir ki buna doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası çevre etki etmektedir. Kısacası genotip kalıtımla bireye geçen ve çevreden etkilenmeden aynen gözlemlediğimiz özellikler iken (bireyin göz rengi gibi), çevrenin etkisiyle değişime uğrayıp o değişimiyle gözlemlediğimiz özellikler de fenotip özelliklerdir (zeka gibi). Zekânın sınırları genotip ile belirlenmişken; gözlenen zeka, döllenme sonrası tüm çevre koşullarıyla ortaya çıkar.
Cinsiyet de kesin olarak genetik faktörlerle belirlenen bir özelliktir (genotip). Anne ve babanın üreme hücrelerindeki 23’er kromozomdan biri cinsiyet kromozomudur. Annenin yumurtasında bulunan cinsiyet kromozomu XX tipinde iken babanın spermindeki ise XY tipindedir. Spermdeki X kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu birleşirse bebek (XX) kız, spermdeki Y kromozomu ile yumurtadaki X kromozomu birleşirse bebek (XY) erkek doğacaktır.
Ayrıca bazı hastalıklar da kalıtımsal olarak ortaya çıkabilir. Zigotun genetik yapısındaki bir bozuluk yani genlerdeki kromozom sayısının ya da yapısının normalden farklı olması bebeğin fiziksel ya da zihinsel bir sorunla dünyaya gelmesine sebep olabilir. Örneğin; down sendromlu bebeklerde en sık rastlanan genetik bozuluk biçimi 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozomun bulunmasıdır. Yani down sendromlu bir bebeğin hücrelerinde 46 yerine 47 kromozom bulunmaktadır.
DİKKAT!:
Şunu belirtmekte yarar vardır ki, kalıtımla oluşan hastalıklarla doğum öncesi anne karnında ortaya çıkan herhangi bir durumla oluşan hastalık ya da bozuklukları karıştırmamak gerekir. Anne karnındaki tüm etkiler çevre koşullarının etkisi olarak tanımlanır ve bu etkilere de çevre başlığı altındaki konularda değinilecektir.

Çevre
Bireyin gelişim ve özelliklerinin temelini kalıtım oluşturmakla birlikte bu özelliklerin geliştirilmesine ya da sınırlandırılmasına sebep olan da çevre faktörleridir. Çevre faktörleri de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası olarak incelenebilir.

Doğum öncesi: Doğum öncesi bebeğin gelişiminde “anne” çok büyük önem taşımaktadır. Annenin hamilelik dönemindeki beslenmesi, özellikle de hamileliğinin ilk üç ayında bebeğin gelişimi ile oldukça ilişkilidir. Ayrıca annenin ilaç ya da kimyasal madde kullanması da bebeği olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Hamilelik sürecinde alınan alkol ya da uyuşturucu maddeler; içilen sigara gibi zararlı alışkanlıkların olması da bebeğin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığını tehdit etmektedirler. Annenin hamilelikte geçirebileceği frengi, kızamıkçık, suçiçeği gibi hastalıklar ve annenin bu dönemde radyasyona maruz kalması da bebekte gelişim sorunlarının ve bozukluklarının görülmesine sebep olabilir. Hamilelikte annenin uzun süreli ve yoğun stres, sıkıntı, korku veya heyecan yaşaması da bebeğin sinir ve sindirim sistemini olumsuz yönde etkilemektedir.
Doğum sırası: Doğum esnasında bebeğin boynuna göbek kordonunun dolanması gibi nedenlerle oksijen alamaması, vakum ve foseps gibi araçların hatalı kullanımı sonucu bebeğin çok fazla basınca maruz kalması, bebeğin başta beyni olmak üzere tüm gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasındadır.
Doğum sonrası: Hamilelikte annenin beslenmesinin bebeğin gelişimine olan önemi gibi doğum sonrası da bebeğin beslenmesi çok önemlidir. Bebek ne kadar dengeli ve düzenli beslenirse gelişimi de o derece olumlu ilerleme gösterecektir. Özellikle 6 yaşına kadar olan süreçte ve ergenlikte fiziksel gelişim en yoğun olduğu dönemler olduğu için bu aşamalarda iyi ve dengeli beslenmenin ayrı bir önemi vardır.
Çocuğun geçirebileceği hastalık ve kazalar da gelişimi etkilemektedir. Özellikle ilk çocukluk döneminde geçirilen bulaşıcı hastalıklar da türlerine göre gelişimi yavaşlatmakta bazen de gerilemesine bile sebep olabilmektedir.
Çocuğun yetiştiği aile ortamı da gelişiminde büyük bir etkendir. Ailenin sağlığı, huzurlu ve mutlu olması, çocuklarına karşı tavır ve tutumu, aile bireylerinin birbiriyle olan ilişkileri gelişim üzerinde rol oynayan faktörlere örnek olarak verilebilir.
Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi çocuğun gelişimine etki eden bir diğer faktördür.
Yukarıdakilere ek olarak çocuğun arkadaş ortamı, eğitim aldığı çevre, içinde yaşadığı çevre, toplum, kültür ve değer yargıları gibi çevresel etkenler de gelişimi etkilemektedirler.

1. Bölüm Soruları
1) “Biyolojik ve çevresel etkiler sonucu zaman içinde bireyin davranışlarında, düşüncelerinde, duygularında ve yapısında ortaya çıkan değişimlerdir.”
Yukarıda ifade edilen kavramı en iyi aşağıdakilerden hangisi açıklar?

A) Olgunlaşma B) Gelişim C) Hazırbulunuşluk
D) Öğrenme E) Büyüme

2) “Olgunlaşma”ile ilgili olarak aşağıda verilen ifadelerden hangisi doğrudur?

A) Organizmada boy, kilo ve hacim yönünden meydana gelen değişimlerdir.
B) Bireyin davranışlarında meydana gelen kalıcı-izli değişimlerdir.
C) Bireyin ön öğrenmelerini, ilgi, tutum ve güdülenmişliği ile belli bir düzeye gelmesidir.
D) Çevrenin etkisiyle bireyin davranışlarında meydana gelen davranış değişiklikleridir.
E) Öğrenmelerden bağımsız kalıtımın kontrolünde oluşan değişimlerdir.

3) Aşağıdakilerden hangisi gelişim ilkelerinden biri değildir?

A) Gelişimde kalıtım ve çevrenin etkisi vardır.
B) Gelişim genelden özele doğrudur.
C) Gelişim baştan ayağa, içten dışa doğrudur.
D) Gelişim ergenliğe dek devam eden bir süreçtir.
E) Yaşamın değişik evrelerinde farklı gelişim alanları ön plana çıkar.


4) Kişilik gelişimi açısından “kritik dönem,...dönemdir.” Cümlesinde noktalı yere gelecek en uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?

A) Cinsiyet ayrımının yapıldığı
B) Bireyin en çok içine kapandığı
C) Sosyal açıdan çevre uyarıcılarının en çok etkin olduğu
D) Çocukluk kimliğinden gençlik kimliğine geçildiği
E) Soyut düşünmenin en üst düzeye ulaştığı

5) Aşağıdaki kavramlardan hangisi “gelişim” tanımı kapsamında yer almaz?

A) Büyüme B) Öğrenme C) Hazırbulunuşluk
D) Öğretme E) Olgunlaşma

6) Aşağıda verilenlerden hangisi doğum öncesi gelişimi etkileyen faktörlerden biri değildir?
A) Annenin sigara içmesi.
B) Bebeğin radyasyona maruz kalması.
C) Bebeğin 47 kromozoma sahip olması.
D) Annenin hamilelikte suçiçeği geçirmesi.
E) Annenin hamilelikte aşırı korku ve stres yaşaması.

Cevap Anahtarı: 1.B 2.E 3.D 4.C 5. D 6.A


2.BÖLÜM: Fiziksel Gelişim

Fiziksel gelişimi; bedensel ve devinsel gelişim olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bedensel gelişim; boy, ağırlık ve hacimdeki artış ile birlikte vücudun sistem ve organlarının fonksiyonlarını yerine getirecekleri seviyeye ulaşmalarını tanımlamaktadır. Devinsel gelişim; duyu organlarının, kas ve sinir sitemlerinin birbiriyle uyum ve bütünlük içinde çalışmlarını kapsar. Burada fiziksel ve devinsel gelişim ortak özellikler gösteren belirli yaş dönemlerine göre verilmiştir.

Doğum Öncesi Dönem

Yaşamın, döllenmeyle yani babanın sperminin annenin yumurtasını döllemesiyle başladığı kabul edilir. Bu yüzden gelişim de döllenmeden itibaren incelenmektedir. Bireyin büyüme ve olgunlaşmasına ilişkin tüm bilgiler zigot dediğimiz döllenmiş yumurtada kodlanmıştır. Zigottaki bu bilgiler mayoz bölünme sayesinde anne ve babadan gelen 23’er kromozomun birleşmesiyle oluşan 46 kromozomda yer almaktadır. Zigot, hızla mitoz denilen hücre bölünmesiyle çoğalmaya başlar. Mitoz bölünmede hücreler kendilerinin aynısını oluşturacak şekilde ikiye bölünerek yeni hücre oluştururlar. Oluşan her yeni hücre de 23 çift (46) kromozom bulunmaktadır.
Döllenmeden itibaren doğuma kadar olan süreç 3 döneme ayrılarak incelenir:
1) Dölüt dönemi (döllenmeden itibaren ilk 2 haftalık süreç): Bu dönemde fallop tüpünde döllenen yumurta fallop borularından aşağıya inerek iki hafta içinde rahme (uterus) inerek rahim duvarına yapışır.
2) Embriyo dönemi(3. hafta ile 8. hafta arası) : Bu dönemde mitoz bölünmeyle çoğalan hücreler farklılaşmaya ve ileride vücudun organ ve sistemlerini oluşturacak bölümleri meydana getirmeye başlarlar. Hücrelerdeki bu değişim sonucu üç farklı yapı oluşur: endoderm, mezoderm ve ektoderm.
Endoderm: Sindirim, solunum sistemi, karaciğer ve akciğer gibi önemli organların oluştuğu iç yapıdır.
Mezoderm: Kas, iskelet, salgı ve dolaşım sistemini meydana getiren orta yapıdır.
Ektoderm: Duyu organları, sinir sistemi ile diş, deri, saç ve tırnakların oluştuğu en dıştaki yapıdır.

3) Fetüs dönemi (3. ay ile doğuma kadar olan süreçtir): Bu dönemde bebek doğuma hazır hale gelecek şekilde tüm organ ve sistemleri gelişir. Bu dönem içinde, 4. ve 5. aylarda fetüsün temel vücut yapısı oluşur. Fetüs 5. ay sonunda yeni doğan bebekte gözlemlenen bazı bedensel ve devinsel özellikleri kazanır. Erken doğan bebeğin en az 7 aylık olması gerekir. Fetüs beyninin 7.-8. aylarda çalışmaya başladığı iddia edilmektedir.
  • Gelişimin yaşam sürecinde en hızlı olduğu dönem doğum öncesi dönemdir.
Bebeklik Dönemi (0-2 yaş)

Bedensel Gelişim:
Bebeklik döneminin ilk bir yılı doğum öncesi dönemden sonra gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Bebek dünyaya geldiğinde ortalama 48–53 cm. boyunda ve 2500–4300 gr. ağırlığındadır. Bebek 1. yaşının sonunda doğum sırasındaki boyunun yaklaşık yarısı kadar, 2 yaşında ise üçte ikisi kadar uzamış olur. Bebeğin ağırlığı 6 aylıkken doğumdaki kilosunun yaklaşık iki katına, bir yaşında üç katına, iki buçuk yaşında ise 4 katına ulaşır. Bebeğin başının doğum öncesi gelişim hızı diğer organlarına göre daha fazla olduğu için bebek dünyaya geldiğinde başın vücuda oranının yetişkinlerden daha büyük olduğu gözlenir (* hatırlanırsa gelişim ilkelerinde de, gelişimin baştan ayağa, içten dışa olduğunu belirtmiştik). Bir yetişkinde başın vücuda oranı 1/8 iken bebekte bu oran 1/4 ‘tür. Bu nedenle doğum sonrası bebeğin başı yetişkinlikteki durumuna ulaşmak için iki kat büyürken doğuştaki kol ve bacak uzunluğu 4 kat büyümektedir.
Bebeğin kas ağırlığının vücut ağırlığına oranı (1/5), yetişkininkinden (2/5) daha azdır. Yine gelişim ilkesine uygun olarak bebeğin doğumunun ilk yılında baş ve boyun kaslarının daha gelişmiş olduğu gözlenmektedir. Ayrıca bebeğin önce büyük kasları gelişir daha sonra ince hareketleri, becerileri yapabileceği küçük kasları gelişir (*gelişim genelden özele doğrudur). Bebeğin sinir sistemi de gelişimin içten dışa doğru olduğunu vurgulayan gelişim ilkesine uygun olarak merkezden uçlara doğru gelişir. Bebeğin doğumdaki baştaki sinirleri ayak sinirlerinden daha gelişmiştir. Kemiklerdeki en hızlı gelişime doğum sonrası ilk 2 yıldır. Kemikler henüz sertleşmediğinden kolay kırılmazlar. Ancak bebeğin yanlış tutulması ve duruşu vücut biçiminin kolaylıkla bozulmasına neden olabilmektedir. Kemiklerin gelişim hızı ergenlikte tekrar artar. Bebeğin süt dişleri doğum sonrası 5.-8. aylar gibi çıkmaya başlar ve 2–2,5 yaşlarına doğru süt dişleri tamamlanır. Bebeğin doğum sonrası yaptığı ilk hareket olan solunum, bir yetişkinden daha hızlıdır. Bebeğin kalbinin vücuduna oranı daha büyüktür ve beş yaşına dek de hızlı bir şekilde büyümeye devam eder. Kalp atışı bebeklikte, yetişkinlikte olduğundan daha hızlıdır. Bir yaşındaki bir bebeğin dakikadaki kalp atışı yaklaşık 100–150 iken yetişkinlikte bu sayı 85–105 civarındadır. Bebeğin kan basıncı (tansiyonu) ise çok düşüktür.

Duyusal Gelişim:
Yeni doğan bebeğin işitme duyusu oldukça gelişmiştir. Bebek insan sesindeki değişimleri, tanıdık ve yabancı sesleri ayırtedebilir yeterliktedir. Yeni doğan bebeğin görme duyusu diğer duyularına göre daha az gelişmiş olmakla birlikte, 2 haftalık bir bebek gözü önünden geçen bir nesneyi izleyebilir. 6 aylık bir bebek de anne ve babasının yüzü ile yabancı yüzleri ayırtedebilir. Renk ve şekillerin de farkına varabilir. Bebeğin tat alma ve koklama duyusu oldukça gelişmiş olup, farklı tat ve kokuları kolayca ayırtedebilir. Dokunma duyusu da oldukça gelişmiş durumdadır. Ancak zamanla, çevresini dokunma duyusuyla tanımaya çalıştıkça bu duyusu daha çok gelişir ve daha sonraları da dokunma zevk alma aracı haline gelir.

Devinsel Gelişim:
Bebek doğduğunda bir yetişkin gibi vücudunu kontrol edecek durumda değildir. Davranışları refleksif ve denetimsiz, genel vücut hareketleri ile sınırlıdır. Ancak büyüme, olgunlaşma ve öğrenme ile devinsel gelişimi 2 yaşında çok büyük ilerleme göstermiş hale gelir.
0–15 Ayları Arası Bebeğin Devinsel Gelişimi

Ortalama Aylar
Erişilen Davranış Düzeyi
1
Yüzüstü yatarken birkaç saniyelik sürelerle başını kaldırabilir.
2
Yüzüstü yatarken kollarının desteğiyle göğsünü ve başını yukarı kaldırabilir.
3
Refleksler azalır, başını dik tutabilir, destekle oturabilir, uzatılan nesnelere uzanır ama tutamaz.
4
Kucakta destekle oturabilir.
5
İstemli olarak bir yandan diğer yana dönebilir, nesnelere uzanabilir, kavrayabilir, ağzına götürebilir. Biberonu tutabilir.
6
Mama sandalyesine oturabilir, uzatılan nesneleri avucunun içiyle yakalayabilir.
7
Desteksiz oturabilir.
8
Kollarının altından tutulduğunda ayakta durabilir.
9
Bir yere tutunarak ayakta durabilir.
10
Emeklemeye başlar.
11
Ellerinden tutulduğunda yürüyebilir, çömelebilir, eğilebilir.
12
Bir yere tutunarak ayağa kalkabilir.
13
Yardımsız ayakta durabilir ve yürümeye başlar.
14
Parmaklarını kullanarak nesneleri tutabilir.
15
Ellerinin yardımıyla merdivene çıkmaya başlar.


Tabloda verilen devinsel gelişim sırası evrensel olup gelişim evrelerindeki yaşlarda bireysel farklılıklar olabilmektedir. Buna göre kısaca özetlenecek olursa bir bebek yaklaşık olarak 10. ayda emekleyebilir, 15. aylık gibi de yürüyebilir.

İlk Çocukluk Dönemi (2-6 yaş)

Bu dönemdeki bedensel gelişim hızı bebeklik dönemine göre daha azalmıştır. İlkokul çağına doğru boyca uzama daha da yavaşlar ve ergenlikte yeniden hızlanır. Bu dönemde sinir sisteminin gelişimi büyük ölçüde tamamlanmış olur. Kalp atışındaki hız giderek yavaşlar ve ilkokul yaşına doğru yetişkinliktekine benzer duruma gelir. Sindirim sistemi tüm yiyecekleri sindirebilir duruma bu dönemde erişmiş olur. İlk çocuklukta büyük kaslar ince kaslara göre daha gelişmiştir. Çocuk bu dönemde kaba motor hareketleri kolaylıkla yapabilir, beceri gerektiren ince işleri ise henüz başaramaz. Göz henüz ıraksaktır. İlgileri kolayca ve çabucak dağılabilir. Sürekli aktif olmak, hareket etmek isterler. Bu dönemde çocuklara büyük kas gelişimlerine yardımcı olacak uğraşıları yapabilecekleri ortamlar sunulmalıdır.

İkinci Çocukluk Dönemi (=Okul Dönemi) (2-6 yaş)
Bu dönemde gelişim hızı önceki dönemlerden daha yavaş seyretmektedir. 9–10 yaş civarına dek kızların beden uzunluğu ve ağırlığı erkeklerinkinden daha az iken, kızların ergenliğe daha erken yaşta girmelerinden dolayı 10–15 yaşlarında kızların boy ve ağırlıkları erkeklerinkinden daha fazla hale gelir. Bu dönemde ince motor kaslarda gelişme olur. Çocuk, piyano, keman çalma, ince kalemle yazı yazma, resim çizme gibi becerileri başarır hale gelir. Daha önce görme ıraksak iken, bu dönemde görme normal halini kazanır.
Ergenlik Dönemi (12-18 yaş)
Bebeklik dönemi sonrası gözlenen gelişim hızındaki yavaşlama sonrası bu dönemde bedensel gelişim tekrar hız kazanır. Bununla birlikte fizyolojik ve hormonal değişimler de meydana gelir. Bu dönemde, erinlik (puberty) de denilen ön ergenlikte, fiziksel, bilişsel ve psikolojik olarak hızlı bir değişim yaşanır. Erinliğin ilk yıllarında büyüme hormonu çok çalıştığı için boy uzamasında hızlı bir artış olur. Son ergenlik dönemi ise bu değişimlere uyum sağlama süreci olarak tanımlanabilir ki ergen bu aşamada yetişkinliğe kendisini hazırlamaya çalışmaktadır.
Bu dönemde cinsiyet salgı bezleri faaliyete geçmeye başlar ve erkeklerde testesteron, kızlarda östrojen adı verilen cinsiyet hormonları salgılanmaya başlar. Ergenlik dönemine kızlar erkeklerden yaklaşık 1,5–2 yaş erken girerler. Kızlarda ergenliğe girme yaşı 11–13 iken erkeklerde 13-15’tir. Kızlardaki boy ve ağırlıktaki artış 11 yaş civarında başlar ve 15 yaş gibi yavaşlar. Bu yaşlarda menusturasyon görülür. Göğüsler ve kalçalar büyür. Erkeklerde ise penisin gelişimi 12–13 yaş gibi başlar ve boy sıçraması da 14–15 yaş civarında gerçekleşir. Ergenliğe girme ve gözlenen değişimlerin yaşında da bireysel ayrılıklar bulunmaktadır. Meydana gelen fiziksel ve fizyolojik değişim vücut yapısını da değiştirir. İskelet sistemi hızla gelişir. El-ayak ve kol-bacaklar büyür ki bu hızlı değişim ergende dengesizliğe ve ergenin sakar hareketler göstermesine sebep olabilir. Ancak bu geçici bir süreçtir daha sonra bu uyumsuzluk ortadan kalkar ve vücut koordinasyonu düzene girer. Bu geçici süreç içinde ergenin aile büyüklerinin ve diğer yetişkinlerin anlayışlı olması, yapılan sakarlıkları ergeni kıracak ve kızdıracak şekilde eleştirmemesi, onu rencide etmemesi gerekmektedir. Beden gelişiminde erkeklerin kas dokusu, kızların ise yağ dokusu fazlalaşır. Bir de erkeklerin kalbi ve akciğeri kızlara oranla daha büyüktür. Bu sebeple bedensel faaliyetlerde erkeklerin daha iyi performans göstermeleri mümkün olabilir.






Yaşam ve Gelişim Dönemleri ile Gelişim Görevleri

Gelişim Görevi: Her gelişim döneminde bireyin gerçekleştirmesi zorunda olduğu sosyal beklentiler ve davranış örüntüleridir.

1) Bebeklik Dönemi (0–2 yaş)
— Doğum sonrasında fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama, çevredeki sıcaklık değişimine göre vücut ısısını koruyabilme.
— Nefes almayı öğrenme.
— Katı yiyecekleri yemeyi öğrenme.
— Belli zamanlarda uyumayı ve uyanık kalmayı öğrenme.
—Tuvalet kontrolünü gerçekleştirme.
2) İlk Çocukluk Dönemi (2–6 yaş)
— Yürümeyi ve konuşmayı öğrenme.
— Kendi kendine yemek yeme ve giyinme gibi özbakım becerilerini yerine getirebilme.
— El-göz koordinasyonunu sağlamaya başlama. Nesnelere uzanıp yakalama, tutma gibi eylemsel hareketlerde bulunma becerileri geliştirme.
— Cinsiyet farklılıklarını öğrenme ve cinsiyet kimliğini kazanmaya başlama.
— Toplumsal kurallarla ilgili olarak doğru ve yanlış davranışı ayırt etmeye ve toplumsal rolleri öğrenmeye başlama. Bireylerdeki vicdan gelişiminin başlaması.
— Okuma yazmaya hazır hale gelme.
3) İkinci Çocukluk Dönemi (6-12 yaş)
— Kendine karşı olumlu tutumlar oluşturma.
— Yaşıtlarıyla iyi geçinmeyi öğrenme, kişiler arası ilişkilerini zenginleştirme.
—Okuma-yazma ve hesap yapma ile ilgili temel becerileri geliştirme.
— Kendisi için önemli olan yetişkinleri büyük ölçüde model alarak cinsiyetine uygun rolü geliştirme.
— Vicdan ve değerler sistemi geliştirme.
— Kendi kararlarını vermesine ve sorumluluk almasına olanak verilirse, kişisel bağımsızlığını kazanmaya başlama.
4) Ergenlik Dönemi (12-18 yaş)
— Her iki cins yaşıtlarıyla yeni ve olgun ilişkilere erişme.
— Bir yetişkin erkek ya da kadın sosyal rolünü edinme.
— Bedenini kabul etme ve etkin bir şekilde kullanma.
— Yetişkinlerden bağımsız, kendi duygusal özerkliğini elde etme.
— Bir mesleğe doğru yönelip, hazırlanmaya başlama,
— Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanmaya başlama,
— Toplumsal sorumluluklar almaya istekli olma ve toplumsal görevlerini yerine getirebilme.
5) Genç Yetişkinlik (18–25 yaş)
— Eş seçme.
— Bir aile kurmaya yönelme/ kurma.
— Bir işe başlama,
— Yakın ilişkiler kurabileceği arkadaş ve sosyal gruplar bulma.
— Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme.

6) Yetişkinlik
— Ekonomik bir yaşam standardı oluşturma ve devam ettirme.
— Mesleğinde ilerleme ve başarı sağlama.
— Evlilik yaşantısına ve eşine uyum sağlama.
— Çocuklarının sorumluluğunu alabilme.
— Boş zaman etkinlikleri gerçekleştirebilme.
7) Yaşlılık
— Azalan fiziksel güç ve sağlığa uyum sağlama.
— Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama.
— Eşin ölümüne uyum sağlama.
— Yaş gurubu ile açık bir yakınlık kurma.


2. Bölüm Soruları
1) Aşağıdakilerden hangisi fiziksel ve denvinsel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir?

A) Bebeklik B) İlk çocukluk C) İkinci çocukluk
D) Ergenlik E) Yetişkinlik

2) Aşağıdakilerden hangisi ilköğretimdeki sınıf ortamında sıraların düzeninin ayrı bir önem taşımasında olabilecek bir nedendir?

A) Birbirleriyle uyum içinde oturabilmeleri.
B) Derslerine gerekli dikkati verebilmeleri.
C) Tahtayı rahatça görebilmeleri.
D) Duruş bozukluğu sonucu fiziksel bir rahatsızlık yaşamamaları.
E) Kurallara uygun oturabilmeyi oğrenebilmeleri.
3) “Duygusal özerkliğini elde etme ve toplumsal sorumluluk almaya başlama” hangi dönemin gelişim görevidir?

A) İlk çocukluk B) İkinci çocukluk D) Ergenlik
C) Genç yetişkinlik E) Yetişkinlik
4) Küçük kasların gelişim gösterdiği dönem aşağıdakilerden hangisidir?

A) İlk çocukluk B) İkinci çocukluk D) Ergenlik
C) Genç yetişkinlik E) Yetişkinlik
5) 11–16 yaşları arasındaki fiziksel gelişimle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Kızların ve erkeklerin bedensel oranlarında dengesizlik gözlemlenir.
B) Bu dönemde hızlı bir fiziksel gelişim yaşanır.
C) Kızların boyları erkeklerden daha uzundur.
D) Kızlar erkeklere oranla daha fazla kilo alırlar.
E) Kızlar ve erkekler arasında bir farklılık olmaz.

6) Aşağıdakilerden hangisi zigotun anne rahmine yerleştiği ve hücrelerde üç farklı yapının oluşmaya başladığı dönemdir?

A) Döllenme B) Doğum öncesi C) Embriyo
D) Fetüs E) Dölüt

7) Yaşam sürecinde fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönem aşağıdakilerden hangisidir?

A) Doğum öncesi B) Bebeklik C) İlk çocukluk
D) İkinci çocukluk E) Ergenlik

Cevap Anahtarı: 1.A 2.D 3.D 4.B 5.E 6.C 7.A
tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #5
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
diğer mesajın devamı...

3. BÖLÜM: Bilişsel Gelişim Kuramları

Bireyin, bebeklikten ölüme dek çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan faaliyetlerdeki ilerleme sürecine “bilişsel gelişim” denir. Bilişsel gelişim, akıl yürütme; düşünme, bellek ve dildeki değişim sürecini ifade eder.

Piaget’nin Bilişsel Gelişim Kuramı:
Piaget, çocukların yetişkinlerin düşünce yapısından daha ilkel düşünce örüntüsüne sahip oldukları görüşüne katılmamıştır. Onların yetişkinlerden farklı, kendilerine özgü dünyayı anlama ve ifade etme yolları olduğunu düşünmüştür.
Bilişsel gelişim aynı zamanda zeka kavramını da akla getirir. Piaget zekanın testlerle elde edilecek sonuçlara dayalı olarak tanımlanmasını doğru bulmamıştır. Piaget zekayı, organizmanın çevresine adaptasyonuna (uyumuna) yardım eden temel hayat fonksiyonu olarak tanımlamıştır. Piaget, “kişi çevresine karşı ne kadar uyumlu davranıyorsa o derecede zeki davranışlarda bulunuyordur” düşüncesindeydi ve ona göre zeka sadece bireyin çevresiyle etkileşimi sürecinde gelişim gösterebilirdi.
Piaget bilişsel gelişimi biyolojik ilkeleri temel alarak incelemiş ve geliştirmiştir. Ona göre bilişsel gelişimi kalıtım ve çevre etkilemektedir. Bilişsel gelişimi etkileyen ilkeleri de olgunlaşma, yaşantı, uyum, örgütleme ve dengeleme kavramları ile açıklamıştır.
Bebek , ilk olarak kalıtımla getirmiş olduğu refleksif davranışlarla çevreye uyum sağlar. Hiç bir yaşantısı ve öğrenimi olmayan bebeğin davranışlarını bu refleksler yönlendirir. Daha sonra bebeğin giderek biyolojik olarak olgunlaşması ve çevresiyle etkileşim kurmasıyla reflekslerin yerini karmaşık ve bilinçli davranışlar alır.
Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında en çok değindiği temel kavramlardan biri “şema” dır. Genel olarak “bilişsel yapı” olarak tanımlanan, bireylere özgü bu bilgi edinme ve yapılandırma yollarına Piaget “şema” adını vermiştir. Şemayı kişisel kitaplığımız gibi düşünebiliriz. Bebeklikte sadece refleksif davranışların bilgisi bulunan bir iki bölmeden oluşan kitaplığımıza yeni bilgiler geldikçe yeni raflar (şemalar) ekleriz. Bu yeni rafları organize etmek “=örgütlemek” ise her bireyin kendine özgüdür. Örneğin; kimileri kitapları raflara konularına göre dizerken, kimileri de yazarlarının isimlerine göre, kimileri renklerine göre vb. dizerler. Ancak şemalar gözle görülemez ki bunları somut olarak anlamanın tek yolu bir uyarıcıya karşı gösterilen davranışı gözlemleyerek mümkündür. Örneğin; iki-üç aylık bir bebeğe verilen bir nesneyi bebek ağzına götürecek ve emmeye çalışacaktır çünkü sahip olduğu şema yakalama-emme şemasıdır. Sonuç olarak, şemaların olgunlaşma ve öğrenmelerle sürekli değişim ve gelişim gösterdiklerini söyleyebiliriz.
Piaget’e göre insanlar kalıtımla getirdikleri iki temel eğilime sahiptirler. Bunlar “örgütleme ve uyum”dur ki Piaget bu iki kavramı “fonksiyonel değişmezler” olarak tanımlamıştır. Örgütleme, kazanılan her yeni bilginin bir bütünlük ve düzen içinde şemalara yerleştirilmesidir. Nasıl biyolojik yapımız bir organizasyon içinde çalışıyor, düzenli bir birliktelik oluşturuyorsa, bilişsel yapımız da bu düzene ve birlikteliğe ulaşmak için çalışır. Şemaların bilişsel yapılarımızı ifade ederken, örgütleme de bu yapıları nasıl düzenlediğimizi, onları nasıl koordine ettiğimizi ifade eder. Yukarıda da değinildiği gibi her bireyin kendine özgü örgütleme yolları vardır.
Uyum, çevrenin gerektirdiklerine göre kişinin kendini düzenlemesi, uyum sağlaması sürecidir. Piaget’e göre, bilişsel gelişim; dünyayı öğrenme yolunda bir denge sonra bir dengesizlik ve yeni dengeye ulaşma sürecidir. Bu sürecin kesintisiz gerçekleşmesi ise karşılaşılan her yeni nesne, olay ve varlıklara uyum sağlamayı gerektirir. Uyum iki şekilde meydana gelir: 1) özümleme (assimilation), 2) düzenleme (accomodation).
Özümleme: Bireyin karşılaştığı yeni bir durumu, fikri ya da nesneyi kendinde önceden var olan şemlarla açıklaması, bu şemalarla anlamlandırmasıdır. Diğer bir deyişle, kendisi için yeni olan bu bilgileri var olan şemalarına yerleştirmeye çalışmasıdır. Örneğin; daha önce “at”ı görmüş fakat “zebra” ile ilk defa karşılaşan bir çocuğun zebraya ilk görüşte at demesi bir özümlemedir.
Düzenleme: Bireyin, yeni durum, obje veya olaylar karşısında kendisinde var olan şemaların kapsam ve özelliklerini yeniden biçimlendirmesi, organize etmesi sürecidir. Örneğin; ilk görüşte zebraya at diyen çocuğun zebranın attan farklı bir hayvan olduğunu algılayıp ona zebra demesi çocuğun düzenleme yaptığının bir göstergesidir. Bu yeniden düzenleme bir anlamda “öğrenme” niteliğindedir. Yeniden düzenlemenin yapılmadığı durumlarda sadece özümleme ile öğrenme ve buna paralel olarak de gelişme mümkün olmayacaktır.
Dengeleme: Bilişsel gelişim kapsamında özümleme ve düzenleme yoluyla uyumun sağlanmasıyla sürekli aktif olan bir denge sağlanması sürecidir. Piaget’e göre bilişsel gelişim denge-dengesizlik-yeniden denge kurma şeklinde gerçekleşir. Birey, kendisi için yeni olan bir uyarıcıyla karşılaştığında bir dengesizlik yaşar bu dengesizlik özümleme veya düzenleme yoluna gidilerek bu yeni duruma uyum sağlanır ki böylece yeniden denge kurulmuş olur. Tüm bu süreç durağan değildir, her yeni uyarıcı ile süreç tekrar tekrar yaşanır.

Piaget’ye Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri

Piaget, bilişsel gelişimi başlıca 4 döneme ayırmıştır. Her dönemin kendine özgü kazanılması gereken şemaları vardır. Dönemler ilerledikçe kavrama ve problem çözme becerilerinde ilerleme gözlenir. Bu dönemler sırasıyla ve atlanmaksızın yaşanır. Ancak dönemlere geçiş yaşlarında ve dönemlerin tamamlanma sürelerinde farklılıklar gözlenebilir.

1) Duyusal-motor Dönei (0-2 yaş):
#Bu dönemde baskın olan bilişsel yapı “refleksif davranış” şemalarıdır. Bu şemalar, duyular (görme, tat alma vb...) ile motor tepkilerin (tutma, kavrama, emme gibi...) eşgüdümünün başlaması ile giderek gelişim gösterirler. Yeni doğan bebekler doğuştan getirdiği refleksleri ile çevrelerine uyum sağlamaya çalışırlar. Kendisinde var olan tek şema olan refleksif davranışlarının göstergesi de dudağına değen her nesneyi emmeye çalışması ve avucuna değen şeyleri de yakalamak istemesidir.
#Bebek öncelikle kendi bedenini ve hareketlerini keşfetmeye çalışır. Bebeğin kendi bedeni merkezli hareklerinde “döngüsellik” gözlenir. Döngüsellik, bebeğin aynı hareketleri defalarca yapması anlamındadır ve 1 ila 4 aylık bebeklerde gözlemlenir. Örneğin; bebeğin tekrar tekrar ayağını yatağına vurması gibi. Daha sonra ise objelerin merkez alındığı döngüsel hareketler gözlenmeye başlar. Değişik bir ses çıkardığı için çıngırağını defalarca sallaması gibi bu da 4 ila 8 ay civarında meydan gelmektedir. Bebek zamanla bir kaç hareketini birleştirerek problemlerini çözmeye çalışır bu da onun “maksatlı davranışların”ın ilk kanıtıdır (Elindeki uzunca bir nesneyi, uzakta almak istediği bir nesneye ulaşabilmek için kullanması gibi). Böylece problem çözmede giderek yeni yollar bulmaya ya da ilginç sonuçlar üretmeye çalışır. Her yeni deneyim onun için incelediği yeni bir keşif niteliğindedir. Yaklaşık 8–12 ay arası dönemdeki bir diğer önemli değişim de bebeğin nesnelerin sürekliliği (devamlılığını) kavramasıdır. Yaklaşık 8 aylık oluncaya dek bebek gözü önünde saklanan bir nesneyi (top, oyuncak gibi) aramaktan vazgeçer. Fakat daha sonraları, saklanan nesneyi aramaya, onu bulmaya çalıştığını gösterir hareketler yapmaya başlar. Artık bebek bir nesneyi görmese de, onun varlığını sürdürmeye devam ettiğini öğrenir. Nesne sürekliliğinin kazanımıyla bilişsel gelişimde büyük bir adım atılmış olur. Bu durum bebeğin iç görüye sahip olmaya başladığının, düşünmenin ilk kanıtıdır. 18–24 ay civarında bebekler çevrelerindeki nesneleri zihinlerinde canlandırmayı başarabilir hale gelirler. Bu onların belleklerini kullanabilmeye başladıklarının kanıtıdır.
2) İşlem Öncesi Dönem (2-6 yaş):
#Bir önceki dönemde ortaya çıkan sembolik kavramlar geliştirme kapasitesi (bunlar konuşmaya başlamanın ilk adımlarıdır) bu dönemde çok hızlı bir ilerleme gösterir. Çocuk artık görmediği insanların, objelerin ya da olayların yerine kelimeler kullanabilir hale gelmiştir. Artık konuşabilen çocuğun dili hızla gelişir, kullandıkları semboller ve kavramlar da kendilerine özgü olabilir. Buna paralel olarak da sembolik oyunlar oynadıkları gözlemlenir; dal parçasını at yaparlar, tabağı direksiyon gibi kullanırlar, oyuncak bebekleri canlıdır sanki. Hatta bu sembolik oyunlar ile iç dünyalarını ve çatışmalarını da ortaya koyabilirler. Fakat bu dönemde soyut ve karmaşık ifadeleri anlayamazlar, konuşmalarında soyut va karmaşık kelimeleri yerli yerinde ve düzgünce kullanmayı başarsalar da bunların anlamlarını açıklayamazlar.
#Bu dönemde çocuklar benmerkezcidirler. Kendi düşünceleri ve bilgileri dışında başkalarının farklı şekilde düşüneceğini ve bilgi sahibi olacağını algılayamazlar. Kendi bildiklerini herkesin bildiğini sanırlar. Örneğin; bir kız çocuğu telefonla konuşurken, elindeki bebeği göstererek telefonda babasına “bak babacığım annem bana ne güzel bir bebek aldı” diyebilir. Bir olayı başkalarının bakış açısından göremediklerinden, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını fark etmekte güçlük çekerler.
#Bu dönemdeki en önemli özelliklerden biri çocukların henüz “korunum ilkesini” kazanamamış olmalarıdır. Korunum ilkesi, bir objenin ya da maddenin görüntüsü değişse de belirli özelliklerinin aynı kalacağı, değişmeyeceği ilkesidir. Bunu bir örnekle açıklayalım; 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun önünde birbirinin aynı iki bardağa eşit miktarda su koyduğunuzda , çocuk bardaktaki suların eşit olduğunu söyleyebilecek, ancak gözleri önünde bardaklardan birindeki suyu daha geniş ve kısa bir bardağa boşalttığınızda çocuk artık uzun yani ilk bardaktaki suyun daha çok olduğunu söyleyecektir. Böylece çocuğun korunum kavramını henüz algılayamadığını, eşit miktarda da olsa su farklı kaplara konduğunda yine eşit miktarda olmaya devam edeceğini kavrayamadığını gözlemleriz. Bu da aynı zamanda onların işlemleri tersine çevirebilme yetisine sahip olmadıklarının göstergesidir. Piaget’ye göre bunun sebebi çocuğun bu dönemde bir konu ya da problemi çok boyutlu olarak değil de sadece bir boyuttan algılayıp, tek bir açıdan düşünebilmesinden kaynaklanmaktadır.
#Bu dönemin diğer bir özelliği de çocukların bütün ile onun parçaları arasındaki ilişkiyi kuramamalarıdır. Örneğin; sınıftaki kızlar mı çok erkekler mi diye sorulduğunda eğer erkekler çoksa erkekler diyebilir de tüm öğrenciler mi çok erkekler mi denince erkekler yanıtını verebilirler.
#Bu dönemdeki çocuklarda “aminizm” gözlenir. Aminizm; cansız nesnelere canlılık özelliği yüklemektir. Canlı ile cansız ayrımı yapamazlar. Çocuklar arkadaşlarının ya da bir hayvanın canını acıttıklarında onun canının acıyabileceğini düşünemezler.
#Dil gelişimine baktığımızda da çocuğun konuşmalarında “monologlar”(=tek kişilikl konuşma) ın hâkim olduğunu görürüz. Çocuklar bir ardayken bile kendi kendilerine konuşuyor gibidirler (=toplu monolog).
3) Somut İşlemler Dönemi (6-12 yaş):
#Çocuklar okula başlama çağında yeni bir bilişsel değişime girmişlerdir (buradan da anlaşılacağı üzere okula başlamada belli bir yaş sınırının olması tesadüfî değildir). Bu dönemde çocuklar bir önceki dönemde sahip olmadıkları mantıksal işlemlerde hızlı bir ilerleme gösterirler. Örneğin, artık nesnelerle ilgili zihinsel olarak toplama, çıkarma gibi matematiksel işlemleri yapabilir hale gelirler.
#Tersine çevirebilme yetisine sahip olan çocuklar nesnenin korunumu ilkesini de artık kazanmışlardır. Aynı miktardaki suyun farklı kaplara koyulsa da miktarlarının aynı kalacağını artık kavrayabilirler.
#Nesneleri gruplandırmada ve sınıflandırmada oldukça başarılıdırlar.
# Ben merkezcilik artık görülmez. Olayları ve dünyayı başkalarının bakış açısıyla da görebilmeye başlamışlardır.
#Ancak bu dönemin tüm mantıksal işlemleri somut obje ve olaylar ile sınırlıdır. Somut olmak kaydıyla karmaşık problemleri dahi çözebilmelerine karşın soyut kavramları algılayamaz, soyut problemleri çözemezler. Soyut kavramları sadece model alma yoluyla doğru olarak kullanabilmeyi başarırlar.
4) Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve sonrası)
#Bir önceki dönemde gerçekleşen tüm bilişsel gelişimin yanında eksik kalan soyut olarak düşünme ve işlem yapma becerisi de bu dönemde başarılır hale gelir. Objeler üzerinde yapılan zihinsel işlemlerin yanı sıra artık çeşitli inançlar, değerler, sosyal yapılar, yasalar vb... bu dönemde algılanabilir hale gelir.
#Hipotetik düşünme, tümdengelim-tümevarımın başarıyla kullanılabilir.
#Somut işlemler dönemi ile soyut işlemler dönemi arasındaki temel fark ergenlerin bir olayın çok değişik yönlerini görebilmeleridir, bilgiyi soyut olarak üretebilmeleridir. Ancak şunu da söylemek gerekir bu dönemde kazanılan tüm özelliklerin başarılabilmesi ve geliştirilebilmesi için çevre çok büyük önem taşır. Bireyin düşünme yeteğini ilerletebileceği düzeyde uyarıcılara maruz kalabileceği ortamlarda bulunması önemlidir.
#Ayrıca ergenlikte bu döneme has bir “benmerkezcilik” görülmektedir. Bu işlem öncesi dönemde görülen benmerkezcilikten farklıdır. Ergenlik benmerkezciliği iki düşünce hatasını açıklamak için kullanılır. Bunlardan biri “hayali seyirci”dir. Ergen çevresindeki herkesin kendisi ile ilgilendiğini düşünür. Sanki sahnedeymişlercesine çevrelerindeki kimselerin onların görünüşlerini ve davranışlarını yargılıyormuş gibi hissetme eğilimindedirler. Hayali seyircinin ergenin yaşamında çok etkili olması, çoğu zamanını ayna karşısında geçirmesi, kendi görünüşü ve bedeni ile meşgul olmasının bir göstergesidir. İkincisi ise “kişisel efsane”dir. Bu düşünce de ergenin kendine gerçekçi olmayan bir önem vermesine sebep olur. Ayrıca kendisini öyle farklı görür ki asal onun başına kötü bir şey gelmeyecektir. Bu dönemde “bana bir şey olmaz” düşüncesiyle hızlı araba kullanma merakı, kötü alışkanlıklara başlama hevesi gibi riskli davranışlara oldukça sık rastlanır.

Dil Gelişimi

Pek çok bebek yürümeden önce konuşmaya başlar. Dil, belirli sayıdaki sinyaller (sesler ya da harfler) ile hatta el işaretleri ile alışılmış ve belirli kuralları olan bir iletişim sistemidir. Bir çocuk zamanla dilin beş ayrı yapısında ustalaşır. Bunlar; fonoloji (phonology), morfoloji (morphology), sintaks (syntax), semantiks (semantics) ve pragmatiks (pragmatics)’dir.
Fonoloji: Bir dilin ses sistemidir ve bir dile ait sesin temel birimleridir. Dili oluşturan sesleri ve hangi seslerin bir araya gelip-gelmeyeceğini belirler.
Morfoloji: Bu yapının kuralları seslerden biçimlenen kelimelerin kurallarıdır. “Hangi ekler nerede kullanılır, hangi kelimeyle yan yana gelip anlamlı bir yapı oluşturur” bilgilerini içerir.
Sintaks: Kelimelerden cümlelerin oluşumunu sağlayan kuralları içerir. Örneğin; Ayşe elmayı ısırdı- Elma Ayşe’yi ısırdı- Isırdı Ayşe elmayı, şeklindeki farklı kelime sıralanışlarından hangisinin dilin yapısına uygun olduğunu belirleyen kuralları kapsar.
Semantiks: Dilin “anlamlar”la ilgilenen yapısıdır. Kelimeler, nesnelere (şeylere) karşılık gelmektedir. Çocuk bu nesneler ile kelimeler arasındaki ilişkiyi eşleştirebilmelidir. Ayrıca semantiks bilgisi, tüm bir cümle, paragraf ya da konuşmayı yorumlamayı gerektirir. Semantiks bilgisini kavramak açıkca dünyayı anlamlandırmayla ve böylece de bilişsel gelişimle çok yakından ilişkilidir.
Pragmatiks: Sonuç olarak, dili öğrenen birey pragmatikste de uzmanlaşır. Farklı sosyal yapılarda, dilin uygun olarak nasıl kullanılacağı bilgisini içerir.
İnsanlar arasındaki iletişim sadece dil ile değil sözel olmayan biçimlerde (yüz mimikleriyle, ses tonuyla, el ve vücut işaretleriyle vb…) de gerçekleşir. Örneğin; sesteki vurgu, iniş-çıkışlar, kelimelerin kullanılış yerleri de çok önemlidir.

Dil Gelişim Süreçleri:
Yaşamın ilk 10–13 aylık sürecinde bebek henüz anlamlı kelimler kullanabilecek yetiye sahip değildir fakat bu süreç içinde bunu başarabilmek için bir alt yapı oluşturmaya da başlamıştır.
1.Agulama Evresi (doğum-12. ay):
Yeni doğanın, insan konuşmasındaki tonları algıladığı fark edilir ki bebek daha birinci ayda yetişkin konuşmalarındaki ses farklılıklarını sınıflandırmaya başlamıştır. Örneğin; çok küçük bir bebek “b” ile “p”, “d” ile “t” arasındaki ayrımı algılayabilir. Bu hassasiyet de bebeğe ileride o dilin gramer kurallarını öğrenmede yardımcı olacaktır. Dilin konuşulduğu ortamda doğan bir bebeğin o dili öğrenmesi, dili sonradan öğrenmeye çalışan bir yetişkinden çok daha başarıyla gerçekleşir.
Yeni doğan bebek, acıkınca, kızınca ve canı yanınca farklı tonlarda ağlar. Üçüncü haftadan itibaren “taklitsel” ağlamaya başlar. Çünkü çıkardığı sesler sonucu alacağı tepkiyi ve bu tepkiyi tekrar alabilmek için de tekrar o sesi çıkarması gerektiğini “öğrenmiş”tir. 4-6 aylar arasında “babıldama” döneminde sabit olarak benzer sesleri tekrarlamaya başlar; “ba-ba”, “da-da” gibi. 6 aya kadar, sağır bebekler de dâhil olmak üzere, dünyadaki tüm bebeklerin çıkardıkları sesler birbirlerinin hemen hemen aynıdır. Fakat, çok kısa süre sonra yaşantılarının farklılığıyla bu seslerde de farklılaşma ortaya çıkar. 8 aylık bir bebek artık kendi dilinin seslerine benzer sesleri çıkarmaya başlar. Bebekler kelimeleri söylemeden önce kelimelerin ne anlam ifade ettiklerini anlama becerisi kazanırlar. Bebek 1 yaşında dilin temel pragmatiklerini öğrenir. Örneğin; 6 aylık bir bebek, karşısındaki kişi konuşurken babıldar veya değişik sesler çıkarırken, 1 yaş civarında karşılıklı konuşma kurallarında ustalaşır hale gelerek, karşısındakinin konuşmasının bitmesini bekler ve ondan sonra konuşmaya başlar. Bu durum dil kullanımını öğrenmede oldukça önemli bir adımdır. Gerçekten bebekler, anlamlı kelimeler kullanmaya başlamadan önce nasıl iletişim kurulacağını iyice öğrenirler.
2.Tek sözcük evresi (12.-18.aylar):
Bebeğin ilk anlamlı kelimeleri kullanması 1 yaş civarında gerçekleşir. Bu dönemde kullanılan tek bir kelime birkaç anlama birden gelebilir. Örneğin; 17 aylık bir bebeğin “su” demesi beş dakikalık bir süreç içinde 3 ayrı anlama gelebilir. Birinde “ O su mu? Demek isterken diğerinde “ Orada su var” bir diğerinde de “O suyu bana ver” demek isteyebilir. Genelde bu anlam farklılıklarını bebeğe çok yakın olan (anne gibi) kişi ya da kişiler fark edebilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu yaşlardaki bir bebek dilin temel kullanımını -çağırmak, istemek, sormak, yanıtlamak gibi- yerine getirebilecek becerileri kazanmıştır. Bu yaşlardaki bebek genelde ona çok yakın olan nesnelerle veya bu nesnelerle ilgili aktivitelerle ilgili kelimeleri kullanır. (18 bebek üzerinde yapılan bir araştırmada, öğrenilen ilk 50 kelime, bebeklerin 2/3’ünde bebeğe yakın olan insanların (anne, baba) ve objelerin (oyuncak, şişe, top, bardak vb…) isimlerinden oluşmaktadır.
3. Telgrafik konuşma (18.-24. aylar):
Bu dönemde çocuk artık sözcükler arasındaki ilişkiyi algılamaya başlayarak bir kaç sözcüğü bir araya getirerek farklı anlamlar oluşturmayı başarabilirler. Ancak bu ifadelerin oluşturulmasında sözcüklere gelecek gerekli eklerin kullanımı henüz gerçekleştirilemez. Bu nedenle kurulan bu sözcük dizimleri telgraf ifadelerine benzediğinden telgrafik konuşma adını almıştır.
4. İlk Gramer Evresi (2- 5 yaşlar):
Bu evrede kelimeler ve dilin gramer yapısı hızla gelişir. Kelime sayısında büyük bir artış gözlenir. Bir önceki dönemde yaklaşık 50 kelime kullanma kapasitesi 5 yaşına gelindiğinde 2000’e ulaşır. Bu evrede artık sözcükler anlamlı ve kurallı yapılar oluşturacak şekilde bir araya getirilebilir. Çocuk artık anlatmak istediği her düşüncesini başarıyla ve kolaylıkla ifade edebilir hale gelir. Bu dönem sonrasında da bu dönemdeki kadar hızlı olmasa da çevrenin büyük etkisiyle dil gelişimini sürdürecektir.

Dil Gelişimi ile İlgiliKuramlar:
Psikologlar dil gelişimiyle ilgili farklı kuramlar ortaya koymuşturlar.. Bunlardan biri davranışçı kuramdır. Davranışçı kurama göre dil, pekiştirme yoluyla öğrenilir. Bebekler, çıkardıkları seslerin onları istendik sonuçlara götürdüğünü fark ederler ve bu sesleri tekrar ederek konuşulan dili öğrenmeye başlarlar. Bebekler, yetişkinlerin kullandıkları dile benzer sesler çıkardığında büyükler tarafından ödüllendirilir ve böylelikle bu ve benzer sesleri bu pekiştirme sonucu tekrar etmeye devam ederler. Pekiştirilmeyen seslerin de tekrar etme sıklığı azalır. Farklı görüşte olan kuramcılar ise sadece pekiştirme ve tekrar ile dilin gelişiminin olmadığına örnek olarak, aynı ortamda yetişen kardeşlerin farklı zamanlarda konuşmaya başlamalarını, farklı kültürlerde yetişen çocukların da ilk kelimelerinin birbirine benzer olmasını verirler.
Dil gelişimi ile ilgili bir başka kuram da; dilin gelişimini biyolojik temeller ile açıklayan psiko-linguistik kuramdır. Bu kuramın en önemli savunucuları, Chomsky ve Lenneberg isimli dilbilimcilerdir. Bu bilim adamları çevrenin dil üzerindeki etkisini göz ardı etmemekle birlikte, kalıtımsal olarak getirilen özelliklerin de dil gelişiminde etkin olduğunu öne sürmektedirler. Özellikle Chomsky’nin kuramına göre insanlar doğuştan bir “dil kazanım mekanizması” (=Language Acquisition Device-LAD) na sahiptirler. Bu mekanizma sayesinde çocuk bulunduğu kültürün dilini içselleştirir, kurallarını öğrenir ve daha sonra da bu dilin kurallarına uygun şekilde konuşmaya başlar. Bu mekanizma sayesinde çocuklar yürümeyi öğrendikleri gibi belirli olgunluğa erişince konuşmayı da başarabilirler.
Ayrıca bir de sosyal öğrenme kuramcılarının farklı bir görüşü vardır. Bu kuramcılara göre de çocuk sosyalleşme sürecinde gözlem ve taklit yoluyla konuşmayı öğrenir. Başka bir deyişle, çocuk çevresindekileri model alır, o modelleri gözler ve onları taklit eder. Bu kuramcılara göre, konuşmadaki şive farklılıkları bu şekilde açıklanabilir.

! Piaget, ilk kelimelerin söylenmeye başlanmasının bilişsel gelişimde çok büyük bir adım olduğuna inanır.


3. Bölüm Soruları

1) Aşağıda verilen ifadelerden hangisi Piaget’nin gelişim kuramıyla en çok ilişkilidir?

A) Gelişimde kalıtımın etkisi vardır.
B) Gelişimin ilk dönemlerinde yaşananların etkisi ileriki yaşlarda giderilemez.
C) Gelişimin ilk dönemlerinde ailenin etkisi çok fazladır.
D) Gelişimde birey aktif rol oynar.
E) Bilişsel gelişim ergenlik sonrası devam etmez.

2) İşlem öncesi dönemde bulunan bir çocuk aşağıdakilerden hangisini en kolay ve doğru kavrar?
A) hikâye B) masal C) efsane D)şiir E) fıkra

3) Bireyin yeni edindiği bir bilgiyi kendisinde varolan şemların içine yerleştirmesine ne denir?
A) dengeleme B) uyma C) özümleme D) düzenleme E) örgütleme

1) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, aşağıdakilerden hangisi Somut İşlemler Döneminde kazanılır?

A) Görüş alanı dışındaki nesnelerin yok olmadıklarını anlama.
B) Nesneleri tek bir özelliğine göre sınıflama.
C) Özelden özele akıl yürütme.
D) Sözcüklerle nesneler arasındaki ilişkiyi kurmaya başlama.
E) İşlemleri tersine çevirebilme.

2) Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına göre, soyut kavramları anlama, göreceli düşünme ve tümevarım-tümdengelim gibi zihinsel işlemler soyut işlemler döneminde başarılır. Buna göre aşağıdaki öğretmen davranışlarından hangisi uygun değildir?

A) İlköğretim 2. sınıfta meridyen ve paralel kavramlarını öğrencilerine anlatması.
B) İlköğretim 1. sınıfta öğrencilerine sepetteki elmaları saydırması.
C) Ortaöğretimde öğrencileriyle özgürlük konusunu tartışması.
D) İlköğretim 3. sınıfta vücudumuzu tanıyalım ünitesini manken üzerinde anlatması.
E) Ortaöğretimde öğrencilerle ufolar üzerinde tartışması.
F)
3) “Nesne devamlılığı” aşağıdaki bilişsel gelişim dönemlerinden hangisinde kazanılır?

A) Duyusal-motor B) İşlem öncesi C) Somut işlemler
D) Soyut işlemler E) Okul öncesi

Cevap Anahtarı: 1.D 2.A 3.C 4.E 5.B 6.A 7.A

tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #6
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
diğer mesajın devamı...
4.BÖLÜM: Kişilik Gelişim Kuramları

Kişilik; bireyi, diğer tüm insanlardan farklı ve biricik kılan, kalıtımla getirdiği ve çevrenin de etkisiyle şekillenen özelliklerinin tümüdür. Duygularımız, güdülerimiz, tutum ve inançlarımız, yeteneklerimiz vb... tüm yönlerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik gelişimi, gelişimin diğer yönleriyle etkileşim içindedir. Kişilik gelişiminde de bireysel ayrılıklar vardır. Ancak kişilik gelişim kuramcıları bu gelişimi genel anlamda tüm insanlar için geçerli olabilecek ortak dönemlere ayırarak açıklamışlardır.
Burada Freud’un “psiko-seksüel gelişim kuramı” ile Erikson’ın “psiko-sosyal gelişim kuramı” ı ele alınacaktır.



Freud’un Psiko-seksüel Gelişim Kuramı:
Freud, diğer kuramcılardan farklı olarak ilk kez bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı kavramlarını ortaya atmıştır. Freud, bireyin bir anda farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeyi bilinç, ancak dikkatini zorlayarak hatırlayabileceği yaşantılarının bulunduğu bölgeyi bilinç öncesi ve farkında olmadığı, dikkatini zorlasa bile bilince çıkaramadığı, hatırlayamadığı yaşantılarının bulunduğu bölgeyi de bilinç dışı olarak tanımlamıştır. Freud, psikolojik yapıyı Aysberg’e benzeterek, Aysberg’in görünen kısmının bilinç yani bireyin farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye karşılık gelmektedir.
Freud kişiliği id, ego ve süperego olmak üzere üç temel sistemde ele almıştır.
Bu üç sistem sürekli birbiriyle etkileşimde bulunarak bireyin davranışlarını yönlendirirler. İd, doğuştan gelen tüm arzu ve dürtüleri kapsayan kişiliğin ilkel yönünü oluşturur. İd, zevk (haz) ilkesine göre hareket edip, tüm isteklerinin hiç beklememeksizin yerine getirilmesini ister. Bebeklik döneminin başlarında kişilik yapısı tamamıyla içsel dürtülerin kontrolünde olan “id”den oluştuğu için bebek “id”in yönlendirmesi altında bu dürtülerini erteleme, denetleme ve düzenleyebilme becerisine sahip değildir.
Ego, kişiliğin gerçeklik ilkesine göre hareket eden bölümüdür. Kişiliğin idare merkezi olup, içgüdülerinin gerçeklik sınırları içinde nasıl karşılanabileceğine karar verir. Ayrıca, idin gerçek dışı istekleriyle süperegonun isteklerin karşılanmasına karşı baskılayıcı ve yasaklayıcı tutumu ile oluşan çatışmayı uzlaştırmaya çalışır. Böylece tamamıyla ahlaki olmak yerine bireyin isteklerini mantık çerçevesinde yerine getirebileceği çözümler üretmeye çalışır.
Süperego, çocuğun ailesinden ve toplumdan edindiği kurallara, gelenek ve göreneklere göre oluşur. Süperego da id gibi gerçeklik ilkesine dayanmaz, tüm kararlarında ahlak ilkeleri baskındır. Ödül alabilmek ve ceza görmemek için çocuk yetişkinlerin kurallarına uygun, onların onayladığı düşünce ve davranışları benimseyerek süperegonun iki alt sisteminden biri olan “vicdan”ı geliştirir. Vicdan bireyin suçluluk duymasını sağlayarak onu cezalandırır. İkinci alt sistem ise “benlik”tir ve gurur ve kıvanç duygusu yaratarak bireyi ödüllendirir. Süperegonun başlıca görevi idin kabul edilemeyecek dürtülerini bastırarak, egoyu ahlaki değerlere uygun amaçlara yönlendirmeye ve kusursuz olmaya çalışmaktır.
Freud’un psiko-seksüel kuramının merkezinde insanoğlunun temel biyolojik ihtiyaçları ve güdülerinin karşılanması yer almaktadır. Bu kurama göre her gelişim döneminde bireyin doyurulması gereken kritik temel ihtiyaçları vardır. Eğer bu ihtiyaçlar karşılanmazsa gelişimde sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlk dönemlerde bu ihtiyaçları karşılanmayan birey ileriki yaşlarda o döneme ait aşırı bağımlılık göstermekte ve bununla ilgili olarak normal olmayan bazı davranışlar sergilemektedir. Burada anne, baba ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Onlar bu dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarını gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde gelişim dönemleri sağlıklı bir şekilde gerçekleşmiş olacaktır.
Freud’a göre psiko-seksüel gelişim 5 döneme ayrılır. Bunlar sırayla gerçekleşir ve dönemlerin geçiş yaşlarıda bireysel ayrılıklar olabilir. Ancak burada genel bir bakış açısı vermek amacıyla ortalama yaş sınırları verilmiştir.



1) Oral Dönem (0-1 yaş):
Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “emme” ve haz alma bölgesi de “ağız ve dudaklar”dır. Bu dönemde bebek tamamen pasif ve bakıcısına (anne, sütanne vb...) bağımlıdır. Freud’a göre bu dönemde emme faaliyetinin kaliteli gerçekleşmemesi, onun bu döneme bağımlı olarak ileriki yaşlarda bazı istenmeyen davranışlarda bulunmasına sebep olmaktadır. Örneğin; tırnak yemek, parmak emmek, sigara içmek, aşırı yemek yemek vb...
2) Anal Dönem (1-3 yaş):
Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “idrara çıkma ve dışkılama”dır ve haz alma bölgesi de “anüs” ya da “makat”tır. Bu dönem içinde çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir. Tuvalet eğitimi çok önemlidir. Çok aşırı baskıcı ya da hoşgörülü verilen tuvalet eğitimi bu döneme bağımlı davranış bozukluklarına sebep olur. Örneğin; aşırı düzenlilik, aşırı dağınıklık, cimrilik vb...
1) Fallik Dönem (3-6 yaş):
Çocukların bu dönemdeki haz alma kaynakları “genital bölge” dir. Karşı cins ebeveyne karşı olan ilgileri fazlalaşır. Bu dönemde, anne-baba ya da onların yerine geçen kişilerin çocuklara yakın, sevgi dolu ve hoşgörülü yaklaşmaları önemlidir. Çocukların cinsellikle ilgili soru ve ilgilerine anlayışlı yaklaşarak, sorularına sabırla ve onların anlayacağı dilde mantıklı cevaplar vermeleri oldukça önemlidir. Çocuklar bu süreç içinde yetişkinleri model almakta ve böylece kendi cinsiyet rollerini oluşturmaya başlamaktadırlar.
4) Gizil (Latens, Latent) Dönem (6-12 yaş):
Yaklaşık ilkokul yıllarına karşılık gelen bu dönemde çocuğun cinsellikle ilgili merak ve ilgisi artık durulmuştur. Çocuk bu dönemde cinsiyet ile ilgili konularla pek ilgilenmez, kendine oyun ve derslerine verir. Sevgi ve ilgilerini arkadaşlarına yöneltirler ve arkadaş gruplarını da çoğunlukla hem cinsleri oluşturur. Bu dönem ergenlik öncesi yaşanan bir durgunluk, “fırtına öncesi sessizlik” dönemidir.
1) Genital Dönem (12-18 yaş):
Fiziksel gelişimin bebeklik döneminden sonra en hızlı olduğu bu dönemde buluğa erişen bireyin cinsel dürtüleri artmaktadır. Bireyin bu dönemdeki haz alma bölgesi karşı tarafın bedenidir. Hem fiziksel hem de kişilik anlamında bireyin oldukça hızlı ve karmaşık gelişim gösterdiği bu süreçte birey kendi içinde ve çevresindeki yakınlarıyla çatışmaya girebilir. Aile ve öğretmenler bu dönemde çok anlayışlı, sabırlı olmalıdırlar ve bireye otoriter bir tavırla yaklaşmak yerine onları dinleyen ve anlamaya çalışan bir tutum sergilemelidirler.

Erikson’ın Psiko-sosyal Gelişim Kuramı:
Erikson psiko-sosyal gelişim kuramını Freud’un kuramını temel alarak geliştirmiş olmakla birlikte bazı açılardan Freud’dun fikirlerinden ayrılmaktadır. Erikson, gelişimde Freud’un çokça üzerinde durduğu seksüel güdülerden çok sosyal (arkadaşlar, öğretmenler, okul ve daha geniş kültürel çevrenin) etkilerin önemine dikkat çekmiştir. Erikson insan doğasına daha pozitif yaklaşmış, gelişimde insanın aktif rolü olduğunu düşünmüş ve erken yaşlardaki kötü etkilerin etkisinin üstesinden gelinebileceğini düşünmüştür. Ayrıca Erikson kişilik gelişimini ölüme dek devam eden bir süreç olarak ele almıştır.

Psiko-sosyal Gelişim Dönemleri:
Erikson tüm insanların yaşamları boyunca başlıca 8 psiko-sosyal kriz ya da kargaşa yaşadığına inanmıştır. Belirli dönemlerdeki bu karmaşalarla başa çıkıp çıkamayacağına göre birey hem biyolojik hem de sosyal anlamda bir sonraki evreye geçmektedir. Eğer bu karmaşanın çözümlenmesinde başarısızlık yaşanırsa bu daha sonraki dönemlere de yansıyabilmektedir.

1) Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2 yaş):
Erikson’ın bu ilk evresi Freud’un oral dönemine karşılık gelir. Bebeğin, ona bakmakla sorumlu olan kişilerin onun ihtiyaçlarını karşılamasıyla oluşturacağı güven ya da güvensizlik ileriki yaşlarda onun diğer insanlara karşı oluşturacağı güven duygusunu belirlemektedir. Güven duygusunun geliştirilmesinde bebeğin bakımıyla sorumlu olan kişi tarafından beslenmesi, rahatsızlığının giderilmesi, gerekli ve yeterli ilginin gösterilmesine karşılık olarak bebekte de temel güveni oluşturacak olumlu duygular gelişim gösterir. Freud özellikle bakıcının “beslemesi (=emzirmesi)” üzerine odaklanmış olmasına karşın, Eriskson bakıcının genel sorumluluklarını yerine getirmesinin ileriki kişilik gelişiminde kritik olduğuna inanmıştır. Eğer bakıcı bebeğin ihtiyaçlarını karşılamada tutarsız, dengesiz ve özensiz davranırsa, bebek de dünyaya ve insanlara karşı “güven” duymakta zorlanacak, dış dünyanın ve insanların güvenilmez olduğuna ilişkin olumsuz duygular geliştirecektir.

2) Özerkliğe(Bağımsızlığa) Karşı Utanç ve Kuşku(Şüphe) (2-3 yaş):
Yeni yürümeye başlayan çocuk ihtiyaçlarını yeterince kendisinin karşılayabileceğine karşı güven duymayı öğrenmelidir. Çocuğun bedensel olgunlaşma ile artık kas kontrolünü başararak, yürüme, koşma, elleriyle nesneleri tutma, fırlatma ve tuvalet kontrolünü başarabilir hale gelmesiyle, başkalarından bağımsız ve ailesinin kontrolü dışında kendisini kontrol edebileceğini gösterme çabaları başlamış olur. Bu dönemde çocuk kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılayabileceğini göstermek üzere en çok “ben, ben, ben,” ve “hayır, hayır, hayır” kelimelerini kullanarak özerkliğini ilan etmek ister. Eğer aile, çocuk bir hata yaptığında, örneğin; tuvaletini yanlışlıkla kaçırdığında ya da sütünü üstüne döktüğünde onu azarlar, yaptığıyla alay ederse çocuk bundan sonra kendi kendine yetebileceğine ve bazı şeyleri başarabileceğine karşı olan inancını yitirir ve hatta kötü bir insan olduğuna dair kendine ilişkin olumsuz düşünceler bile geliştirmeye başlayabilir.

3) Girişkenliğe Karşı Suçluluk (3–6 yaş):
Freud’un fallik dönemine karşılık gelen bu dönemde çocuğun çevresine karşı olan merağı ve öğrenme isteği çok fazladır. Okul öncesi dönemde hayali oyunlar kuran çocuk yeni motor becerileri geliştirmiş, kendi dünyasına yönelik planlar ve girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Örneğin; kumdan kaleler yaparlar, kendi fantastik oyunlarında hayali canavarlarla mücadele eder, oyun da olsa başarıya ulaştığı herşeyde övgüyle karşılanmak isterler. Bağımsız hareket edebilme yetisine sahip olan çocuk etrafını araştırır, sürekli aktiftir, çok fazla soru sorar. Bu davranışları engellenir ve sürekli denetim altında tutulur, sorularına uygun cevaplar verilmezse çocuk yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek suçluluk duygusu geliştirmeye başlayabilir. Çocuğun bu dönmedeki davranış ve girişimleri ne aşırı serbest bırakılmalı ne de aşırı kontrol altına alınmalıdır. Çocuğu yetiştiren kişilerin, çocuğun yapması ve yapmaması gerekenleri tutarlı olarak sevgiyle ve sabırla öğretmeleri gerekir. Erikson’a göre okuldaki başarının temelleri bu dönemde oluşmaktadır.

4) Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu (7–12 yaş):
Okul yıllarına denk gelen bu evrede çocuk, önemli bilişsel ve sosyal becerilerde uzmanlaşmaya başlar; okuma, yazma, grup çalışmasında bulunabilme vb... Bu onun hem yetişkinlerden hem de arkadaşlarından beğeni görebilmesi için gereklidir. Okul ortamına girmesiyle artık aileden ayrı farklı bir sosyal ortama girmiş olur. Bu ortamda arkadaşları ile uyumlu ilişkiler kurması, işbirliği içinde çalışması, sorumluluklarını yerine getirebilmesi, çalışması ve başarılı olması önemlidir. Bunları yerine getirmede başarısız olan çocuk aşağılık duygusu geliştirebilir. Aile ve öğretmenlerin çocuğun özgüven duygusu kazanmasında çocuğa gerekli ortamı sağlamaları, onların seviyesine uygun sorumlulukları onlara vererek, onları desteklemeleri çok önemlidir. Çocuğun başarabileceğindan fazlasını ondan beklemek, onu başkalarıyla kıyaslamak, çocuğu sürekli eleştirmek çocukta kendisine karşı olumsuz duyguların gelişmesine neden olacaktır.

5) Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası (12–18 yaş):
Bu dönem de Freud’un genital dönem olarak adlandırdığı son dönemine karşılık gelir. Erikson, yaşam boyunca bireyin kimliğini belirlemesinde kritik bir dönem olan “kimlik krizi” olarak adlandırdığı yetişkinliğe girişi en iyi karakterize eden kişi olarak bilinir. Bu süreç boyunca kimlik kazanımına karşı kimlik karmaşası yaşayan genç, kim olduğunu belirleme (kariyer, din, seksüel ve benzeri anlamda) girişimlerinde bulunur, ne zaman söz sahibi olacağını, sosyal hayatta bir yer edineceğini belirlemek ister. Birey bu dönemde kendisine “Ben kimim?” sorusunu sorar ve buna cevap bulmaya çalışır. Bu süreçte sık sık fikir değiştirir ve yeni bakış açıları, yeni ilgi alanları hatta yeni arkadaş grupları edinir. Fiziksel, bilişsel ve sosyal anlamda çok hızlı bir değişim içinde olan birey yaşadığı karmaşa içinde sevdiği, güvendiği, anlayışlı ve onu hoşgörüyle dinleyecek yetişkinlere ihtiyaç duyar. Onu yargılamadan kabul eden kişilerin davranışları, sözleri ergen için model olacak, bireyin olumlu bir kişilik kazanmasında yardımcı olacaktır. Bu dönemdeki kimlik kazanamını gerçekleştiremeyen birey bunun sonucu kimlik karmaşasında girecek ve buna bağlı olarak da güvensiz ve kararsız bir birey olacaktır.

! Freud gelişim dönemlerini gençlik ile sona erdirirken Erikson yetişkinlik yılları boyunca başlıca 3 psiko-sosyal dönemin daha yaşandığının altını çizmiştir. Gençlik döneminde kimlik karmaşasını başarıyla atlatamamış birey, kararlı ve uzun süreli ilişkilere girmede zorlanacak veya kimliğinin kaynağı olarak partnerini görerek ona aşırı bağımlılık gösterecektir.

6) Dostluk Kazanmaya Karşı Yalnız Kalma (18–25 yaş):
Genç yetişkinlik yıllarına karşılık gelen bu dönemde, ergenlik döneminde kimlik kazanımını gerçekleştirmiş birey başkalarıyla yakın ilişkiler ve dostluk kurmak ister. Karşı cinse karşı olan ilgisi de önceki dönemdeki gibi cinsel anlamından çok duygusal anlamda ağırlık kazanmıştır. Birey artık evlenme planları yapmaya başlamıştır. Birey bu dönemde ilişkilerinde sürekli olumsuzluklar yaşar ve hayal kırıklığına uğrarsa, yalnız kalmayı tercih edecek ve insanlardan uzaklaşacaktır.

7) Üretkenliğe Karşı Durgunluk:
Birey bu dönemde mutlu ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmiş olmanın (burada sadece kendi çocuklarını yetiştirmek değil ayı zamanda toplumdaki genç neslin yetişmesinde de olumlu katkı da bulunabilmek söz konusudur, örneğin; öğretmenlik görevinde olduğu gibi.) huzurunu ya da gönüllü olarak bazı aktivitelerde bulunup bunun sağladığı üretkenlik duygusunu yaşayabilmek ister. Birey kendisine “ihtiyaç duyulduğunu” hissetmekten mutluluk duyar. Eğer bu tür olumlu duygular içinde bulunuyorsa birey gerçekten gelecek için mutlu ve rahattır. Tam tersi durumda ise herşeyi kadere bırakıp, sorunlarını içine atarak keyifsiz ve isteksiz bir hayat sürdürürler. Kendilerine ve çevrelerine faydalı olamazlar ve durgunluk yaşarlar.

8) Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk:
Son olarak ileri yetişkinlikte birey psiko-sosyal olarak benliğiyle barışık, hayatından memnun olma tutumuna karşı ümitsiz, hayata küskün ve karamsar olma haliyle karşı karşıyadır. Birey bu dönemde ölümün kaçınılmaz gerçekliğiyle yüzleşebilmek için yaşadığı hayatını anlamlı ve olumlu bulmak, geçmiş yaşamından memnun olmak ister. Eğer bunu başarabilirse, geçmişinden pişmanlık duymadan kendisini huzurlu ve mutlu hissedecektir; başaramaz ise, geçmişiyle ilgili pişmanlık duyduğu şeyleri sürekli hatırlayacak ve bir çıkış yolu bulamayıp kendini ölüme hazır hissetmeyerek, korku ve huzursuzluk duyacaktır.

! Erikson, Freud’un ilk çocukluk yıllarının kişiliğin belirlenmesinde “değişmez bir rol”oynadığı düşüncesine açıkca katılmamıştır. O ve diğer psiko-analitik kuramcılar, bireylerin yaşama sürecinde sistematik olarak gelişim dönemlerinden geçerek her dönemde bazı değişimler gösterdiklerine inanmışlardır.
Erikson’ın dönemleri sürecinde hem biyolojik olgunlaşma hem de sosyal ortamın getirdikleri kişiliğin gelişimine etki etmektedir. Böylece hem biyolojik olarak kazanılan özellikler hem de çevreden edinilen farklı tecrübeler her bireyin farklı kişilik özellikleri göstermesine sebep olmaktadır.



4. Bölüm Soruları

1) Çocukların kendi başlarına hareket etmek istedikleri, kendine güven duygusunun kazanılmak istendiği psiko-sosyal gelişim dönemi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Girişkenliğe karşı suçluluk
B) Çalışkanlığa karşı aşağılık
C) Özerkliğe karşı şüphe ve utanç
D) Kontrole karşı denetimsizlik
E) Temel güvene karşı güvensizlik

2) Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kimlik kazanma döneminde ortaya çıkan gelişmelerden biri değildir?

A) Egosantrik düşünceye sahip olma
B) Cinsel rollerdeki değişimleri yaşama
C) Toplumsal sorumluluk alma isteği duyma
D) “Ben kimim?” sorusunu sorma.
E) Geçmişte yaptıklarının sorgulamasını yapma

3)İlkokul çağındaki bir çocuğun başarılı olmak için gayret etmesi, başarılarının takdir edilmesini istemesi Erikson’ın hangi psiko-sosyal döneminde gözlenir?

A)Girişkenliğe karşı suçluluk
B)Çalışkanlığa karşı aşağılık
C)Özerklğe karşı şüphe ve utanç
D)Kontrole karşı denetimsizlik
E)Temel güvene karşı güvensizlik
2) Erikson’ın temel güveni kazanım dönemine karşılık gelen Freud’un psiko-seksüel dönemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

3) Tuvalet eğitiminin önemli olduğu Freud’un psiko-seksüel dönemi hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

4) Freud’a göre kişinin vicdanı ile gerçeklik ilkesi arasındaki çatışmanın yaşandığı kişilik yapısı hangisidir?
A) Biliç ötesi B) Bilinç öncesi C)İd D)Ego E)Süperego

5) Cinselliğe karşı ilgi ve merağın arttığı psiko-seksüel dönem aşağıdakilerden hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital



Cevap Anahtarı: 1.D 2.E 3.B 4.A 5.C 6.E 7.C


5. BÖLÜM: Ahlak Gelişimi Kuramları

Ahlak gelişimi; bireylerin bulundukları ortamda gösterdikleri davranışlarında “iyi-kötü, doğru-yanlış, uygun-uygun değil” şeklinde yargılar geliştirme sistemidir. Tüm bu yargılar da bulunulan toplumla etkileşim sonucu bireyin kendi geliştirdiği inanç ve değerler sisteminin ürünleridir. Bilişsel gelişim kuramcılarından bazıları ahlak gelişimi ile de ilgilenmişler ve bu iki gelişim alanının birbirleriyle ilişkili olduğunu düşünmüşlerdir.



Piaget’nin Ahlak Gelişim Dönemleri:

Piaget, ahlak gelişiminin bilişsel gelişimle sıkı bir ilişki içinde olduğunu düşünmüştür. Ahlak gelişim özelliklerini çocukların oyunlarını gözleyerek açıklamaya çalışmıştır. Çocukların ahlaki değerlendirmelerini incelemede kendi kurguladığı hikâyeleri kullanmıştır. Ahlak gelişimini; dışa bağlı dönem (6–12 yaş) ve özerk dönem (12 yaş ve sonrası) olmak üzere iki dönemde ele almıştır. Piaget, 6 yaş öncesi çocuklarda ahlak kavramının henüz gelişmemiş olduğuna inanır. 2 yaş civarında çocukların kural olmaksızın oynadıklarını gözlemlemiştir. 2–6 yaş arasında ise çocuklar artık kuralların farkındadırlar fakat bu kuralların sebeplerini ve uyulması gerekliliğini anlayamazlar. 6–10 yaş arasındaki çocuklar kuralların bir otorite tarafından konduğunu ve değiştirilemez olduklarını düşünürler. Oyun oynarken bile var olan kuralları kendi kararlarıyla değiştirebileceklerini düşünemezler. 10–12 yaşlarında artık oynadıkları oyunun kurallarının, birlikteliği ve anlaşmayı sağlamak üzere konduğunu kavrayarak, bunları kendi aralarına anlaşarak değiştirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır.
Piaget’ye göre okul öncesi dönemde kural kavramı gelişmemiş çocukta ahlak anlayışının olması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple ahlak gelişim dönemlerini okula başlama çağı olan 6 yaş civarından itibaren ele almıştır.

1) Dışa Bağlı Dönem (=Dışsal Kurallara Bağlılık Dönemi):
Ahlaki yargılar açsından başkalarına bağlıdır. Kuralları sorgulamadan kabul ederler. Kurallar değişmezdir ve herkesin mutlaka bu kurallara uyması gerekir. İşlenen suçun önem derecesi daha çok fiziksel zarara yol açan davranışın daha büyük suç olduğu şeklinde fiziksel sonuca bağlıdır. Örnek: Ayşe annesine masayı kurmakta yardım ederken elinde bulunan bardak dolu tepsiyi yanlışlıkla düşürerek bardakları kırmıştır. Ahmet ise annesi evde yokken bir taburenin üzerine çıkarak dolapta bulunan çikolata kavanozunu almak istemiş ve kavanozu yere düşürerek kırmıştır. Şimdi bu dönemdeki bir çocuğa Ayşe mi Ahmet mi daha suçlu diye bir soru sorulsa, çocuk Ayşe’nin kırdığı bardakların daha fazla olması nedeniyle Ayşe’nin daha suçlu olduğunu söyleyecektir. Oyunlardaki kuralları sorgulamadan, kural oldukları için uyarlar. 7–10 yaşlarında kuralların niçin konması gerektiğini kavrarlar. Piaget’e göre 10 yaşına kadar oyun dışındaki gerçek yaşamdaki kuralları da sorgulamadan uyum gösterirler, fakat kuralları koyanı görmediklerinde kuralı ihlal edebilirler. Bir davranış ahlaki olarak değerlendirilirken davranışı yapanın niyet göz önüne alınmaz. Önemli olan davranışın kurallara uygun olup olmadığı ve yarattığı sonuçtur.

2) Özerk Dönem:
Çocuğun sürekli diğer çocuklar ile etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması, kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine zemin oluşturur. 11–12 yaş sonrasında ahlaki değerlendirme; içinde bulunulan koşullar dikkate alınarak yapılır. Ahlaki kural ve değerler görelik kazanır. Kuralların gereksinimler sonucu konduğu, gereksinimler değiştiğinde kuralların da değişebileceği anlaşılmaya başlanır. Ahlaki yargılarda başkalarının değerlendirmelerinden çok bireyin kendi değerlendirmeleri önem kazanır. Bir davranış iyi-kötü diye nitelendirilirken davranışı yapanın niyeti ve içinde bulunduğu durum da dikkate alınır.

Kohlberg’in Ahlak Gelişim Kuramı:
Kohlberg, ahlak gelişimi çalışmalarını Piaget gibi çocukları gözlemleyerek değil de onlara ahlaki prensipleri içeren belirli durumlar vererek, onların bu durumlara nasıl tepkiler verdiklerini sorgulayarak gerçekleştirmiştir. Soruların doğru-yanlış olmalarıyla değil verilen soruna nasıl çözüm ürettikleriyle ve kullandıkları dayanak noktalarıyla ilgilenmiştir. Piaget’nin kuramını temel almış olmakla birlikte, ahlak gelişimini 3 düzeyde ele almıştır. Bu dönemler sırasıyla ortaya çıkmakla birlikte, bir üst düzeye geçmiş bireyin alt düzeydeki özellikleri göstermesi de mümkün olmaktadır. Çocukların gelenek öncesi düzeye uygun davrandıkları gözlenmekle birlikte yetişkinlerin de bu düzeyde davranışta bulunmayacaklarını söyleyemeyiz. Farklı kültürlerdeki bireyler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, yetişkinlerin çoğu 3. ve 4. ahlak gelişim evrelerine uygun davranışlar göstermektedirler. Gelenek sonrası düzeyde ise çok az sayıda birey gözlemlenmiştir.

I.Gelenek Öncesi Düzey
Bu düzeyde kurallar başkaları tarafından konulur ve otoritenin koyduğu bu kurallar çok önemlidir. Kendi gereksinimlerini doyurma ön plandadır. Ahlak gelişiminin ilk iki aşaması bu düzeyde yer alır.
1. Aşama: İtaat ve Ceza Eğilimi:
Bu dönemdeki çocuk otoritenin koyduğu kurallara uyar ve ceza göreceği davranışı yapmaktan kaçınır. Çocuk cezadan kaçındığı için otoriteye itaat eder yoksa ceza almadığı sürece davranışı yapmakta sakınca görmez, sakıncalı davranışının neden kötü olduğunun farkında değildir. Yapılan hatanın zararı ya da bunun sonucunda alınan ceza ne kadar büyük ise davranış o kadar kötüdür.
2. Aşama: Saf Çıkarcı Eğilim (= Araçsal İlişkiler Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü gereksinimlerin doyurulmasıdır. Bu dönemdeki çocuk ödül almak ya da kişisel ihtiyaçlarının karşılanması için kurallara uyar. Başkalarının ilgi ve istekleri yalnızca kendi isteklerini karşılayacak ya da ona bir yarar sağlayacaksa önemlidir. İyilik görecekse iyilik yapar. Bir davranış kendisi için yaralı ise onun doğru bir davranış olduğunu düşünür.

II. Geleneksel Düzey:
Bu dönemdeki birey için aile, arkadaş ve çevresinin beklentileri çok fazla önem taşımaktadır. Bu beklentilerin nedenleri ve sonuçları düşünülmeksizin yerine getirilmesi gerekir. Sosyal düzen ve uyum, sadakat önemlidir. Bireyin kendi ihtiyaçları zaman zaman bu beklentilerden sonra gelebilir. Bu düzey, ahlak gelişiminin üçüncü ve dördüncü aşamalarını kapsar.
3. Aşama: Kişiler Arası Uyum Eğilimi (=İyi Çocuk Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü; onay almaktır. Bu dönemin doğruları aileyi, arkadaş gruplarını memnun eden, onlar tarafından beğenilen davranışlardır. Aile ve arkadaş gruplarının beklentilerine ve normlarına uygun davranılır. Ahlaki değerlendirmelerde artık başkalarının duygu ve düşünceleri önem taşımaktadır. Bu dönemdeki birey, yaptıklarını 1.aşamadaki gibi sadece ceza almamak için ya da 2. aşamadaki gibi sadece kendisi için değil başkalarının mutluluğu için yapmaya gayret eder.


4. Aşama: Kanun ve Düzen Eğilimi:
Bu dönemin temel güdü, toplumsal düzeni korumaktır. Yaşanılan toplumda geçerli olan kurallara uygun davranılır. Her birey kendi üzerine düşen iş ve sorumlulukları yerine getirmelidir, sosyal düzen değerlidir. Kanunlara sorgulamadan uyulur ve kanunlara uymayanlar onaylanmazlar. Toplumsal sorumluluk almak çok önemlidir. Genelde pek çok yetişkin ahlak gelişiminin bu aşamasında kalmıştır.

III. Gelenek Sonrası Düzey:
Birey bu dönemde, arkadaş gruplarının veya toplumun koyduğu kurallardan bağımsız, kendine özgü değer yargılarını ve ahlak ilkelerini oluşturmaktadır. Ahlaki değerlendirmeler, tüm koşullar ve insan hakları çerçevesinde yapılır. Evrensel değerlere uymayan düzenlemeler eleştirilir ve değiştirilmesi için uğraş verilir. Beşinci ve altıncı aşamalar bu düzeyde yer alır.
5. Aşama: Sosyal Sözleşme Eğilimi:
Bu “sosyal “sözleşme” sürecinde yasaların hizmet ettiği amaç ve bunların altında yatan nedenleri anlamak önemlidir. Kanunlar ve diğer tüm kurallar toplumun huzuruna hizmet etmelidir. 4. aşamadaki birey kanunların oluşumunun sebepleri ile ilgilenmez iken 5. aşamada birey bunları sorgular ve demokrasinin temel doğrularıyla çelişen kanunların değiştirilmesi ister. Bu ahlak düzeyine yetişkinlerin ancak %25’inden azı gelebilmektedir.
6. Aşama: Evrensel Ahlak İlkeleri:
Ahlak gelişiminin en üst aşaması olan bu süreçte birey evrensel anlamda kendi oluşturduğu prensipleri temel alarak doğru ve yanlışları savunur. Bu prensipler; evrensel adalet, eşitlik ve insan hakları gibi değerleri dayanak alır. Birey, yargılarını kendisi, bir kişi veya bir toplum yararı için değil tüm insanları göz önüne alarak yapar. Bu dönemdeki birey, kendi ilkeleriyle bağdaşmayan kanunlara uymayabilir.




5. Bölüm Soruları

1) Kohlberg’e göre kişinin kendi iyiliği için başkalarının iyiliğini istediği ahlak dönemi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özerk dönem
B) Gelenek öncesi dönem
C) Geleneksel dönem
D) Gelenek sonrası dönem
E) Evrensel ahlak dönem

2) Trafik polisi olmadığında kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen bir yaya Kohlberg’in hangi ahlak gelişim evresinde bulunmaktadır?
A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Kişiler arası uyum eğilimi
D) Özerk dönem
E) Geleneksel dönem

3)Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi gelenek öncesi dönemde gözlenir?

A) Temel güdü toplum düzeninin sağlanmasıdır.
B) Başkalarının düşüncesinin ve iyiliğinin önemli olması.
C) Toplum kurallarının önemli olduğunun savunulması
D) Temel güdünün otoriteye uymak olması.
E) Tüm insanların haklarının savunulması.

4) Somut işlemler döneminde bulunan bir çocuk aşağıdaki ahlak gelişim dönemlerinden hagisinde bulunamaz?

A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Evrensel ilkeler eğilimi
D) Kanun ve düzen eğilimi
E) Kişiler arası uyum eğilimi

5) Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Ahlak gelişim evreleri evrenseldir.
B) Ahlak gelişim bilişsel gelişim ile paralellik gösterir.
C) Ahlak gelişim dönemleri aşamalı olarak belli bir sırada gözlenir.
D) Belirli bir ahlak gelişim döneminde sadece o döneme ait özellikler bulunmayabilir.
E) Ahlak gelişiminde kızlar ve erkekler arasında farklılıklar bulunur.

Cevap Anahtarı: 1.B 2.A 3.D 4.C 5.E

Benzer Konular

24 Kasım 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
9 Aralık 2012 / biz55 Soru-Cevap
14 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap