Arama

Eğitim Türleri - Tek Mesaj #6

tekinfsm - avatarı
tekinfsm
Ziyaretçi
11 Nisan 2008       Mesaj #6
tekinfsm - avatarı
Ziyaretçi
diğer mesajın devamı...
4.BÖLÜM: Kişilik Gelişim Kuramları

Kişilik; bireyi, diğer tüm insanlardan farklı ve biricik kılan, kalıtımla getirdiği ve çevrenin de etkisiyle şekillenen özelliklerinin tümüdür. Duygularımız, güdülerimiz, tutum ve inançlarımız, yeteneklerimiz vb... tüm yönlerimiz kişiliğimizi oluşturur. Kişilik gelişimi, gelişimin diğer yönleriyle etkileşim içindedir. Kişilik gelişiminde de bireysel ayrılıklar vardır. Ancak kişilik gelişim kuramcıları bu gelişimi genel anlamda tüm insanlar için geçerli olabilecek ortak dönemlere ayırarak açıklamışlardır.
Burada Freud’un “psiko-seksüel gelişim kuramı” ile Erikson’ın “psiko-sosyal gelişim kuramı” ı ele alınacaktır.



Freud’un Psiko-seksüel Gelişim Kuramı:
Freud, diğer kuramcılardan farklı olarak ilk kez bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışı kavramlarını ortaya atmıştır. Freud, bireyin bir anda farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeyi bilinç, ancak dikkatini zorlayarak hatırlayabileceği yaşantılarının bulunduğu bölgeyi bilinç öncesi ve farkında olmadığı, dikkatini zorlasa bile bilince çıkaramadığı, hatırlayamadığı yaşantılarının bulunduğu bölgeyi de bilinç dışı olarak tanımlamıştır. Freud, psikolojik yapıyı Aysberg’e benzeterek, Aysberg’in görünen kısmının bilinç yani bireyin farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye karşılık gelmektedir.
Freud kişiliği id, ego ve süperego olmak üzere üç temel sistemde ele almıştır.
Bu üç sistem sürekli birbiriyle etkileşimde bulunarak bireyin davranışlarını yönlendirirler. İd, doğuştan gelen tüm arzu ve dürtüleri kapsayan kişiliğin ilkel yönünü oluşturur. İd, zevk (haz) ilkesine göre hareket edip, tüm isteklerinin hiç beklememeksizin yerine getirilmesini ister. Bebeklik döneminin başlarında kişilik yapısı tamamıyla içsel dürtülerin kontrolünde olan “id”den oluştuğu için bebek “id”in yönlendirmesi altında bu dürtülerini erteleme, denetleme ve düzenleyebilme becerisine sahip değildir.
Ego, kişiliğin gerçeklik ilkesine göre hareket eden bölümüdür. Kişiliğin idare merkezi olup, içgüdülerinin gerçeklik sınırları içinde nasıl karşılanabileceğine karar verir. Ayrıca, idin gerçek dışı istekleriyle süperegonun isteklerin karşılanmasına karşı baskılayıcı ve yasaklayıcı tutumu ile oluşan çatışmayı uzlaştırmaya çalışır. Böylece tamamıyla ahlaki olmak yerine bireyin isteklerini mantık çerçevesinde yerine getirebileceği çözümler üretmeye çalışır.
Süperego, çocuğun ailesinden ve toplumdan edindiği kurallara, gelenek ve göreneklere göre oluşur. Süperego da id gibi gerçeklik ilkesine dayanmaz, tüm kararlarında ahlak ilkeleri baskındır. Ödül alabilmek ve ceza görmemek için çocuk yetişkinlerin kurallarına uygun, onların onayladığı düşünce ve davranışları benimseyerek süperegonun iki alt sisteminden biri olan “vicdan”ı geliştirir. Vicdan bireyin suçluluk duymasını sağlayarak onu cezalandırır. İkinci alt sistem ise “benlik”tir ve gurur ve kıvanç duygusu yaratarak bireyi ödüllendirir. Süperegonun başlıca görevi idin kabul edilemeyecek dürtülerini bastırarak, egoyu ahlaki değerlere uygun amaçlara yönlendirmeye ve kusursuz olmaya çalışmaktır.
Freud’un psiko-seksüel kuramının merkezinde insanoğlunun temel biyolojik ihtiyaçları ve güdülerinin karşılanması yer almaktadır. Bu kurama göre her gelişim döneminde bireyin doyurulması gereken kritik temel ihtiyaçları vardır. Eğer bu ihtiyaçlar karşılanmazsa gelişimde sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlk dönemlerde bu ihtiyaçları karşılanmayan birey ileriki yaşlarda o döneme ait aşırı bağımlılık göstermekte ve bununla ilgili olarak normal olmayan bazı davranışlar sergilemektedir. Burada anne, baba ve öğretmenlere önemli görevler düşmektedir. Onlar bu dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarını gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde gelişim dönemleri sağlıklı bir şekilde gerçekleşmiş olacaktır.
Freud’a göre psiko-seksüel gelişim 5 döneme ayrılır. Bunlar sırayla gerçekleşir ve dönemlerin geçiş yaşlarıda bireysel ayrılıklar olabilir. Ancak burada genel bir bakış açısı vermek amacıyla ortalama yaş sınırları verilmiştir.



1) Oral Dönem (0-1 yaş):
Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “emme” ve haz alma bölgesi de “ağız ve dudaklar”dır. Bu dönemde bebek tamamen pasif ve bakıcısına (anne, sütanne vb...) bağımlıdır. Freud’a göre bu dönemde emme faaliyetinin kaliteli gerçekleşmemesi, onun bu döneme bağımlı olarak ileriki yaşlarda bazı istenmeyen davranışlarda bulunmasına sebep olmaktadır. Örneğin; tırnak yemek, parmak emmek, sigara içmek, aşırı yemek yemek vb...
2) Anal Dönem (1-3 yaş):
Bu dönemde temel haz alma faaliyeti “idrara çıkma ve dışkılama”dır ve haz alma bölgesi de “anüs” ya da “makat”tır. Bu dönem içinde çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir. Tuvalet eğitimi çok önemlidir. Çok aşırı baskıcı ya da hoşgörülü verilen tuvalet eğitimi bu döneme bağımlı davranış bozukluklarına sebep olur. Örneğin; aşırı düzenlilik, aşırı dağınıklık, cimrilik vb...
1) Fallik Dönem (3-6 yaş):
Çocukların bu dönemdeki haz alma kaynakları “genital bölge” dir. Karşı cins ebeveyne karşı olan ilgileri fazlalaşır. Bu dönemde, anne-baba ya da onların yerine geçen kişilerin çocuklara yakın, sevgi dolu ve hoşgörülü yaklaşmaları önemlidir. Çocukların cinsellikle ilgili soru ve ilgilerine anlayışlı yaklaşarak, sorularına sabırla ve onların anlayacağı dilde mantıklı cevaplar vermeleri oldukça önemlidir. Çocuklar bu süreç içinde yetişkinleri model almakta ve böylece kendi cinsiyet rollerini oluşturmaya başlamaktadırlar.
4) Gizil (Latens, Latent) Dönem (6-12 yaş):
Yaklaşık ilkokul yıllarına karşılık gelen bu dönemde çocuğun cinsellikle ilgili merak ve ilgisi artık durulmuştur. Çocuk bu dönemde cinsiyet ile ilgili konularla pek ilgilenmez, kendine oyun ve derslerine verir. Sevgi ve ilgilerini arkadaşlarına yöneltirler ve arkadaş gruplarını da çoğunlukla hem cinsleri oluşturur. Bu dönem ergenlik öncesi yaşanan bir durgunluk, “fırtına öncesi sessizlik” dönemidir.
1) Genital Dönem (12-18 yaş):
Fiziksel gelişimin bebeklik döneminden sonra en hızlı olduğu bu dönemde buluğa erişen bireyin cinsel dürtüleri artmaktadır. Bireyin bu dönemdeki haz alma bölgesi karşı tarafın bedenidir. Hem fiziksel hem de kişilik anlamında bireyin oldukça hızlı ve karmaşık gelişim gösterdiği bu süreçte birey kendi içinde ve çevresindeki yakınlarıyla çatışmaya girebilir. Aile ve öğretmenler bu dönemde çok anlayışlı, sabırlı olmalıdırlar ve bireye otoriter bir tavırla yaklaşmak yerine onları dinleyen ve anlamaya çalışan bir tutum sergilemelidirler.

Erikson’ın Psiko-sosyal Gelişim Kuramı:
Erikson psiko-sosyal gelişim kuramını Freud’un kuramını temel alarak geliştirmiş olmakla birlikte bazı açılardan Freud’dun fikirlerinden ayrılmaktadır. Erikson, gelişimde Freud’un çokça üzerinde durduğu seksüel güdülerden çok sosyal (arkadaşlar, öğretmenler, okul ve daha geniş kültürel çevrenin) etkilerin önemine dikkat çekmiştir. Erikson insan doğasına daha pozitif yaklaşmış, gelişimde insanın aktif rolü olduğunu düşünmüş ve erken yaşlardaki kötü etkilerin etkisinin üstesinden gelinebileceğini düşünmüştür. Ayrıca Erikson kişilik gelişimini ölüme dek devam eden bir süreç olarak ele almıştır.

Psiko-sosyal Gelişim Dönemleri:
Erikson tüm insanların yaşamları boyunca başlıca 8 psiko-sosyal kriz ya da kargaşa yaşadığına inanmıştır. Belirli dönemlerdeki bu karmaşalarla başa çıkıp çıkamayacağına göre birey hem biyolojik hem de sosyal anlamda bir sonraki evreye geçmektedir. Eğer bu karmaşanın çözümlenmesinde başarısızlık yaşanırsa bu daha sonraki dönemlere de yansıyabilmektedir.

1) Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0-2 yaş):
Erikson’ın bu ilk evresi Freud’un oral dönemine karşılık gelir. Bebeğin, ona bakmakla sorumlu olan kişilerin onun ihtiyaçlarını karşılamasıyla oluşturacağı güven ya da güvensizlik ileriki yaşlarda onun diğer insanlara karşı oluşturacağı güven duygusunu belirlemektedir. Güven duygusunun geliştirilmesinde bebeğin bakımıyla sorumlu olan kişi tarafından beslenmesi, rahatsızlığının giderilmesi, gerekli ve yeterli ilginin gösterilmesine karşılık olarak bebekte de temel güveni oluşturacak olumlu duygular gelişim gösterir. Freud özellikle bakıcının “beslemesi (=emzirmesi)” üzerine odaklanmış olmasına karşın, Eriskson bakıcının genel sorumluluklarını yerine getirmesinin ileriki kişilik gelişiminde kritik olduğuna inanmıştır. Eğer bakıcı bebeğin ihtiyaçlarını karşılamada tutarsız, dengesiz ve özensiz davranırsa, bebek de dünyaya ve insanlara karşı “güven” duymakta zorlanacak, dış dünyanın ve insanların güvenilmez olduğuna ilişkin olumsuz duygular geliştirecektir.

2) Özerkliğe(Bağımsızlığa) Karşı Utanç ve Kuşku(Şüphe) (2-3 yaş):
Yeni yürümeye başlayan çocuk ihtiyaçlarını yeterince kendisinin karşılayabileceğine karşı güven duymayı öğrenmelidir. Çocuğun bedensel olgunlaşma ile artık kas kontrolünü başararak, yürüme, koşma, elleriyle nesneleri tutma, fırlatma ve tuvalet kontrolünü başarabilir hale gelmesiyle, başkalarından bağımsız ve ailesinin kontrolü dışında kendisini kontrol edebileceğini gösterme çabaları başlamış olur. Bu dönemde çocuk kendi ihtiyaçlarını kendisinin karşılayabileceğini göstermek üzere en çok “ben, ben, ben,” ve “hayır, hayır, hayır” kelimelerini kullanarak özerkliğini ilan etmek ister. Eğer aile, çocuk bir hata yaptığında, örneğin; tuvaletini yanlışlıkla kaçırdığında ya da sütünü üstüne döktüğünde onu azarlar, yaptığıyla alay ederse çocuk bundan sonra kendi kendine yetebileceğine ve bazı şeyleri başarabileceğine karşı olan inancını yitirir ve hatta kötü bir insan olduğuna dair kendine ilişkin olumsuz düşünceler bile geliştirmeye başlayabilir.

3) Girişkenliğe Karşı Suçluluk (3–6 yaş):
Freud’un fallik dönemine karşılık gelen bu dönemde çocuğun çevresine karşı olan merağı ve öğrenme isteği çok fazladır. Okul öncesi dönemde hayali oyunlar kuran çocuk yeni motor becerileri geliştirmiş, kendi dünyasına yönelik planlar ve girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Örneğin; kumdan kaleler yaparlar, kendi fantastik oyunlarında hayali canavarlarla mücadele eder, oyun da olsa başarıya ulaştığı herşeyde övgüyle karşılanmak isterler. Bağımsız hareket edebilme yetisine sahip olan çocuk etrafını araştırır, sürekli aktiftir, çok fazla soru sorar. Bu davranışları engellenir ve sürekli denetim altında tutulur, sorularına uygun cevaplar verilmezse çocuk yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek suçluluk duygusu geliştirmeye başlayabilir. Çocuğun bu dönmedeki davranış ve girişimleri ne aşırı serbest bırakılmalı ne de aşırı kontrol altına alınmalıdır. Çocuğu yetiştiren kişilerin, çocuğun yapması ve yapmaması gerekenleri tutarlı olarak sevgiyle ve sabırla öğretmeleri gerekir. Erikson’a göre okuldaki başarının temelleri bu dönemde oluşmaktadır.

4) Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu (7–12 yaş):
Okul yıllarına denk gelen bu evrede çocuk, önemli bilişsel ve sosyal becerilerde uzmanlaşmaya başlar; okuma, yazma, grup çalışmasında bulunabilme vb... Bu onun hem yetişkinlerden hem de arkadaşlarından beğeni görebilmesi için gereklidir. Okul ortamına girmesiyle artık aileden ayrı farklı bir sosyal ortama girmiş olur. Bu ortamda arkadaşları ile uyumlu ilişkiler kurması, işbirliği içinde çalışması, sorumluluklarını yerine getirebilmesi, çalışması ve başarılı olması önemlidir. Bunları yerine getirmede başarısız olan çocuk aşağılık duygusu geliştirebilir. Aile ve öğretmenlerin çocuğun özgüven duygusu kazanmasında çocuğa gerekli ortamı sağlamaları, onların seviyesine uygun sorumlulukları onlara vererek, onları desteklemeleri çok önemlidir. Çocuğun başarabileceğindan fazlasını ondan beklemek, onu başkalarıyla kıyaslamak, çocuğu sürekli eleştirmek çocukta kendisine karşı olumsuz duyguların gelişmesine neden olacaktır.

5) Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası (12–18 yaş):
Bu dönem de Freud’un genital dönem olarak adlandırdığı son dönemine karşılık gelir. Erikson, yaşam boyunca bireyin kimliğini belirlemesinde kritik bir dönem olan “kimlik krizi” olarak adlandırdığı yetişkinliğe girişi en iyi karakterize eden kişi olarak bilinir. Bu süreç boyunca kimlik kazanımına karşı kimlik karmaşası yaşayan genç, kim olduğunu belirleme (kariyer, din, seksüel ve benzeri anlamda) girişimlerinde bulunur, ne zaman söz sahibi olacağını, sosyal hayatta bir yer edineceğini belirlemek ister. Birey bu dönemde kendisine “Ben kimim?” sorusunu sorar ve buna cevap bulmaya çalışır. Bu süreçte sık sık fikir değiştirir ve yeni bakış açıları, yeni ilgi alanları hatta yeni arkadaş grupları edinir. Fiziksel, bilişsel ve sosyal anlamda çok hızlı bir değişim içinde olan birey yaşadığı karmaşa içinde sevdiği, güvendiği, anlayışlı ve onu hoşgörüyle dinleyecek yetişkinlere ihtiyaç duyar. Onu yargılamadan kabul eden kişilerin davranışları, sözleri ergen için model olacak, bireyin olumlu bir kişilik kazanmasında yardımcı olacaktır. Bu dönemdeki kimlik kazanamını gerçekleştiremeyen birey bunun sonucu kimlik karmaşasında girecek ve buna bağlı olarak da güvensiz ve kararsız bir birey olacaktır.

! Freud gelişim dönemlerini gençlik ile sona erdirirken Erikson yetişkinlik yılları boyunca başlıca 3 psiko-sosyal dönemin daha yaşandığının altını çizmiştir. Gençlik döneminde kimlik karmaşasını başarıyla atlatamamış birey, kararlı ve uzun süreli ilişkilere girmede zorlanacak veya kimliğinin kaynağı olarak partnerini görerek ona aşırı bağımlılık gösterecektir.

6) Dostluk Kazanmaya Karşı Yalnız Kalma (18–25 yaş):
Genç yetişkinlik yıllarına karşılık gelen bu dönemde, ergenlik döneminde kimlik kazanımını gerçekleştirmiş birey başkalarıyla yakın ilişkiler ve dostluk kurmak ister. Karşı cinse karşı olan ilgisi de önceki dönemdeki gibi cinsel anlamından çok duygusal anlamda ağırlık kazanmıştır. Birey artık evlenme planları yapmaya başlamıştır. Birey bu dönemde ilişkilerinde sürekli olumsuzluklar yaşar ve hayal kırıklığına uğrarsa, yalnız kalmayı tercih edecek ve insanlardan uzaklaşacaktır.

7) Üretkenliğe Karşı Durgunluk:
Birey bu dönemde mutlu ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmiş olmanın (burada sadece kendi çocuklarını yetiştirmek değil ayı zamanda toplumdaki genç neslin yetişmesinde de olumlu katkı da bulunabilmek söz konusudur, örneğin; öğretmenlik görevinde olduğu gibi.) huzurunu ya da gönüllü olarak bazı aktivitelerde bulunup bunun sağladığı üretkenlik duygusunu yaşayabilmek ister. Birey kendisine “ihtiyaç duyulduğunu” hissetmekten mutluluk duyar. Eğer bu tür olumlu duygular içinde bulunuyorsa birey gerçekten gelecek için mutlu ve rahattır. Tam tersi durumda ise herşeyi kadere bırakıp, sorunlarını içine atarak keyifsiz ve isteksiz bir hayat sürdürürler. Kendilerine ve çevrelerine faydalı olamazlar ve durgunluk yaşarlar.

8) Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk:
Son olarak ileri yetişkinlikte birey psiko-sosyal olarak benliğiyle barışık, hayatından memnun olma tutumuna karşı ümitsiz, hayata küskün ve karamsar olma haliyle karşı karşıyadır. Birey bu dönemde ölümün kaçınılmaz gerçekliğiyle yüzleşebilmek için yaşadığı hayatını anlamlı ve olumlu bulmak, geçmiş yaşamından memnun olmak ister. Eğer bunu başarabilirse, geçmişinden pişmanlık duymadan kendisini huzurlu ve mutlu hissedecektir; başaramaz ise, geçmişiyle ilgili pişmanlık duyduğu şeyleri sürekli hatırlayacak ve bir çıkış yolu bulamayıp kendini ölüme hazır hissetmeyerek, korku ve huzursuzluk duyacaktır.

! Erikson, Freud’un ilk çocukluk yıllarının kişiliğin belirlenmesinde “değişmez bir rol”oynadığı düşüncesine açıkca katılmamıştır. O ve diğer psiko-analitik kuramcılar, bireylerin yaşama sürecinde sistematik olarak gelişim dönemlerinden geçerek her dönemde bazı değişimler gösterdiklerine inanmışlardır.
Erikson’ın dönemleri sürecinde hem biyolojik olgunlaşma hem de sosyal ortamın getirdikleri kişiliğin gelişimine etki etmektedir. Böylece hem biyolojik olarak kazanılan özellikler hem de çevreden edinilen farklı tecrübeler her bireyin farklı kişilik özellikleri göstermesine sebep olmaktadır.



4. Bölüm Soruları

1) Çocukların kendi başlarına hareket etmek istedikleri, kendine güven duygusunun kazanılmak istendiği psiko-sosyal gelişim dönemi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Girişkenliğe karşı suçluluk
B) Çalışkanlığa karşı aşağılık
C) Özerkliğe karşı şüphe ve utanç
D) Kontrole karşı denetimsizlik
E) Temel güvene karşı güvensizlik

2) Aşağıdakilerden hangisi Erikson’un kimlik kazanma döneminde ortaya çıkan gelişmelerden biri değildir?

A) Egosantrik düşünceye sahip olma
B) Cinsel rollerdeki değişimleri yaşama
C) Toplumsal sorumluluk alma isteği duyma
D) “Ben kimim?” sorusunu sorma.
E) Geçmişte yaptıklarının sorgulamasını yapma

3)İlkokul çağındaki bir çocuğun başarılı olmak için gayret etmesi, başarılarının takdir edilmesini istemesi Erikson’ın hangi psiko-sosyal döneminde gözlenir?

A)Girişkenliğe karşı suçluluk
B)Çalışkanlığa karşı aşağılık
C)Özerklğe karşı şüphe ve utanç
D)Kontrole karşı denetimsizlik
E)Temel güvene karşı güvensizlik
2) Erikson’ın temel güveni kazanım dönemine karşılık gelen Freud’un psiko-seksüel dönemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

3) Tuvalet eğitiminin önemli olduğu Freud’un psiko-seksüel dönemi hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital

4) Freud’a göre kişinin vicdanı ile gerçeklik ilkesi arasındaki çatışmanın yaşandığı kişilik yapısı hangisidir?
A) Biliç ötesi B) Bilinç öncesi C)İd D)Ego E)Süperego

5) Cinselliğe karşı ilgi ve merağın arttığı psiko-seksüel dönem aşağıdakilerden hangisidir?
A) Oral B) Anal C) Fallik D) Latent E) Genital



Cevap Anahtarı: 1.D 2.E 3.B 4.A 5.C 6.E 7.C


5. BÖLÜM: Ahlak Gelişimi Kuramları

Ahlak gelişimi; bireylerin bulundukları ortamda gösterdikleri davranışlarında “iyi-kötü, doğru-yanlış, uygun-uygun değil” şeklinde yargılar geliştirme sistemidir. Tüm bu yargılar da bulunulan toplumla etkileşim sonucu bireyin kendi geliştirdiği inanç ve değerler sisteminin ürünleridir. Bilişsel gelişim kuramcılarından bazıları ahlak gelişimi ile de ilgilenmişler ve bu iki gelişim alanının birbirleriyle ilişkili olduğunu düşünmüşlerdir.



Piaget’nin Ahlak Gelişim Dönemleri:

Piaget, ahlak gelişiminin bilişsel gelişimle sıkı bir ilişki içinde olduğunu düşünmüştür. Ahlak gelişim özelliklerini çocukların oyunlarını gözleyerek açıklamaya çalışmıştır. Çocukların ahlaki değerlendirmelerini incelemede kendi kurguladığı hikâyeleri kullanmıştır. Ahlak gelişimini; dışa bağlı dönem (6–12 yaş) ve özerk dönem (12 yaş ve sonrası) olmak üzere iki dönemde ele almıştır. Piaget, 6 yaş öncesi çocuklarda ahlak kavramının henüz gelişmemiş olduğuna inanır. 2 yaş civarında çocukların kural olmaksızın oynadıklarını gözlemlemiştir. 2–6 yaş arasında ise çocuklar artık kuralların farkındadırlar fakat bu kuralların sebeplerini ve uyulması gerekliliğini anlayamazlar. 6–10 yaş arasındaki çocuklar kuralların bir otorite tarafından konduğunu ve değiştirilemez olduklarını düşünürler. Oyun oynarken bile var olan kuralları kendi kararlarıyla değiştirebileceklerini düşünemezler. 10–12 yaşlarında artık oynadıkları oyunun kurallarının, birlikteliği ve anlaşmayı sağlamak üzere konduğunu kavrayarak, bunları kendi aralarına anlaşarak değiştirebileceklerini düşünmeye başlamışlardır.
Piaget’ye göre okul öncesi dönemde kural kavramı gelişmemiş çocukta ahlak anlayışının olması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple ahlak gelişim dönemlerini okula başlama çağı olan 6 yaş civarından itibaren ele almıştır.

1) Dışa Bağlı Dönem (=Dışsal Kurallara Bağlılık Dönemi):
Ahlaki yargılar açsından başkalarına bağlıdır. Kuralları sorgulamadan kabul ederler. Kurallar değişmezdir ve herkesin mutlaka bu kurallara uyması gerekir. İşlenen suçun önem derecesi daha çok fiziksel zarara yol açan davranışın daha büyük suç olduğu şeklinde fiziksel sonuca bağlıdır. Örnek: Ayşe annesine masayı kurmakta yardım ederken elinde bulunan bardak dolu tepsiyi yanlışlıkla düşürerek bardakları kırmıştır. Ahmet ise annesi evde yokken bir taburenin üzerine çıkarak dolapta bulunan çikolata kavanozunu almak istemiş ve kavanozu yere düşürerek kırmıştır. Şimdi bu dönemdeki bir çocuğa Ayşe mi Ahmet mi daha suçlu diye bir soru sorulsa, çocuk Ayşe’nin kırdığı bardakların daha fazla olması nedeniyle Ayşe’nin daha suçlu olduğunu söyleyecektir. Oyunlardaki kuralları sorgulamadan, kural oldukları için uyarlar. 7–10 yaşlarında kuralların niçin konması gerektiğini kavrarlar. Piaget’e göre 10 yaşına kadar oyun dışındaki gerçek yaşamdaki kuralları da sorgulamadan uyum gösterirler, fakat kuralları koyanı görmediklerinde kuralı ihlal edebilirler. Bir davranış ahlaki olarak değerlendirilirken davranışı yapanın niyet göz önüne alınmaz. Önemli olan davranışın kurallara uygun olup olmadığı ve yarattığı sonuçtur.

2) Özerk Dönem:
Çocuğun sürekli diğer çocuklar ile etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması, kurallar hakkındaki fikirlerinin değişmesine zemin oluşturur. 11–12 yaş sonrasında ahlaki değerlendirme; içinde bulunulan koşullar dikkate alınarak yapılır. Ahlaki kural ve değerler görelik kazanır. Kuralların gereksinimler sonucu konduğu, gereksinimler değiştiğinde kuralların da değişebileceği anlaşılmaya başlanır. Ahlaki yargılarda başkalarının değerlendirmelerinden çok bireyin kendi değerlendirmeleri önem kazanır. Bir davranış iyi-kötü diye nitelendirilirken davranışı yapanın niyeti ve içinde bulunduğu durum da dikkate alınır.

Kohlberg’in Ahlak Gelişim Kuramı:
Kohlberg, ahlak gelişimi çalışmalarını Piaget gibi çocukları gözlemleyerek değil de onlara ahlaki prensipleri içeren belirli durumlar vererek, onların bu durumlara nasıl tepkiler verdiklerini sorgulayarak gerçekleştirmiştir. Soruların doğru-yanlış olmalarıyla değil verilen soruna nasıl çözüm ürettikleriyle ve kullandıkları dayanak noktalarıyla ilgilenmiştir. Piaget’nin kuramını temel almış olmakla birlikte, ahlak gelişimini 3 düzeyde ele almıştır. Bu dönemler sırasıyla ortaya çıkmakla birlikte, bir üst düzeye geçmiş bireyin alt düzeydeki özellikleri göstermesi de mümkün olmaktadır. Çocukların gelenek öncesi düzeye uygun davrandıkları gözlenmekle birlikte yetişkinlerin de bu düzeyde davranışta bulunmayacaklarını söyleyemeyiz. Farklı kültürlerdeki bireyler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, yetişkinlerin çoğu 3. ve 4. ahlak gelişim evrelerine uygun davranışlar göstermektedirler. Gelenek sonrası düzeyde ise çok az sayıda birey gözlemlenmiştir.

I.Gelenek Öncesi Düzey
Bu düzeyde kurallar başkaları tarafından konulur ve otoritenin koyduğu bu kurallar çok önemlidir. Kendi gereksinimlerini doyurma ön plandadır. Ahlak gelişiminin ilk iki aşaması bu düzeyde yer alır.
1. Aşama: İtaat ve Ceza Eğilimi:
Bu dönemdeki çocuk otoritenin koyduğu kurallara uyar ve ceza göreceği davranışı yapmaktan kaçınır. Çocuk cezadan kaçındığı için otoriteye itaat eder yoksa ceza almadığı sürece davranışı yapmakta sakınca görmez, sakıncalı davranışının neden kötü olduğunun farkında değildir. Yapılan hatanın zararı ya da bunun sonucunda alınan ceza ne kadar büyük ise davranış o kadar kötüdür.
2. Aşama: Saf Çıkarcı Eğilim (= Araçsal İlişkiler Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü gereksinimlerin doyurulmasıdır. Bu dönemdeki çocuk ödül almak ya da kişisel ihtiyaçlarının karşılanması için kurallara uyar. Başkalarının ilgi ve istekleri yalnızca kendi isteklerini karşılayacak ya da ona bir yarar sağlayacaksa önemlidir. İyilik görecekse iyilik yapar. Bir davranış kendisi için yaralı ise onun doğru bir davranış olduğunu düşünür.

II. Geleneksel Düzey:
Bu dönemdeki birey için aile, arkadaş ve çevresinin beklentileri çok fazla önem taşımaktadır. Bu beklentilerin nedenleri ve sonuçları düşünülmeksizin yerine getirilmesi gerekir. Sosyal düzen ve uyum, sadakat önemlidir. Bireyin kendi ihtiyaçları zaman zaman bu beklentilerden sonra gelebilir. Bu düzey, ahlak gelişiminin üçüncü ve dördüncü aşamalarını kapsar.
3. Aşama: Kişiler Arası Uyum Eğilimi (=İyi Çocuk Eğilimi):
Bu dönemdeki temel güdü; onay almaktır. Bu dönemin doğruları aileyi, arkadaş gruplarını memnun eden, onlar tarafından beğenilen davranışlardır. Aile ve arkadaş gruplarının beklentilerine ve normlarına uygun davranılır. Ahlaki değerlendirmelerde artık başkalarının duygu ve düşünceleri önem taşımaktadır. Bu dönemdeki birey, yaptıklarını 1.aşamadaki gibi sadece ceza almamak için ya da 2. aşamadaki gibi sadece kendisi için değil başkalarının mutluluğu için yapmaya gayret eder.


4. Aşama: Kanun ve Düzen Eğilimi:
Bu dönemin temel güdü, toplumsal düzeni korumaktır. Yaşanılan toplumda geçerli olan kurallara uygun davranılır. Her birey kendi üzerine düşen iş ve sorumlulukları yerine getirmelidir, sosyal düzen değerlidir. Kanunlara sorgulamadan uyulur ve kanunlara uymayanlar onaylanmazlar. Toplumsal sorumluluk almak çok önemlidir. Genelde pek çok yetişkin ahlak gelişiminin bu aşamasında kalmıştır.

III. Gelenek Sonrası Düzey:
Birey bu dönemde, arkadaş gruplarının veya toplumun koyduğu kurallardan bağımsız, kendine özgü değer yargılarını ve ahlak ilkelerini oluşturmaktadır. Ahlaki değerlendirmeler, tüm koşullar ve insan hakları çerçevesinde yapılır. Evrensel değerlere uymayan düzenlemeler eleştirilir ve değiştirilmesi için uğraş verilir. Beşinci ve altıncı aşamalar bu düzeyde yer alır.
5. Aşama: Sosyal Sözleşme Eğilimi:
Bu “sosyal “sözleşme” sürecinde yasaların hizmet ettiği amaç ve bunların altında yatan nedenleri anlamak önemlidir. Kanunlar ve diğer tüm kurallar toplumun huzuruna hizmet etmelidir. 4. aşamadaki birey kanunların oluşumunun sebepleri ile ilgilenmez iken 5. aşamada birey bunları sorgular ve demokrasinin temel doğrularıyla çelişen kanunların değiştirilmesi ister. Bu ahlak düzeyine yetişkinlerin ancak %25’inden azı gelebilmektedir.
6. Aşama: Evrensel Ahlak İlkeleri:
Ahlak gelişiminin en üst aşaması olan bu süreçte birey evrensel anlamda kendi oluşturduğu prensipleri temel alarak doğru ve yanlışları savunur. Bu prensipler; evrensel adalet, eşitlik ve insan hakları gibi değerleri dayanak alır. Birey, yargılarını kendisi, bir kişi veya bir toplum yararı için değil tüm insanları göz önüne alarak yapar. Bu dönemdeki birey, kendi ilkeleriyle bağdaşmayan kanunlara uymayabilir.




5. Bölüm Soruları

1) Kohlberg’e göre kişinin kendi iyiliği için başkalarının iyiliğini istediği ahlak dönemi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özerk dönem
B) Gelenek öncesi dönem
C) Geleneksel dönem
D) Gelenek sonrası dönem
E) Evrensel ahlak dönem

2) Trafik polisi olmadığında kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen bir yaya Kohlberg’in hangi ahlak gelişim evresinde bulunmaktadır?
A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Kişiler arası uyum eğilimi
D) Özerk dönem
E) Geleneksel dönem

3)Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi gelenek öncesi dönemde gözlenir?

A) Temel güdü toplum düzeninin sağlanmasıdır.
B) Başkalarının düşüncesinin ve iyiliğinin önemli olması.
C) Toplum kurallarının önemli olduğunun savunulması
D) Temel güdünün otoriteye uymak olması.
E) Tüm insanların haklarının savunulması.

4) Somut işlemler döneminde bulunan bir çocuk aşağıdaki ahlak gelişim dönemlerinden hagisinde bulunamaz?

A) Ceza ve itaat eğilimi
B) Araçsal ilişkiler eğilimi
C) Evrensel ilkeler eğilimi
D) Kanun ve düzen eğilimi
E) Kişiler arası uyum eğilimi

5) Kohlberg’in ahlak gelişim kuramına göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Ahlak gelişim evreleri evrenseldir.
B) Ahlak gelişim bilişsel gelişim ile paralellik gösterir.
C) Ahlak gelişim dönemleri aşamalı olarak belli bir sırada gözlenir.
D) Belirli bir ahlak gelişim döneminde sadece o döneme ait özellikler bulunmayabilir.
E) Ahlak gelişiminde kızlar ve erkekler arasında farklılıklar bulunur.

Cevap Anahtarı: 1.B 2.A 3.D 4.C 5.E