Arama

Deniz Fenerleri - Tek Mesaj #3

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
9 Haziran 2008       Mesaj #3
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Işıktan kuleler

Deniz fenerleri


Nedir deniz feneri?.. Dev dalgalara kafa tutan bir kahraman mı? Kayalıkların prensi ya da gemicilere göz kırpan bir sevgili?

o 33 724KAPAK o 33 724Anamur2028229 o 33 724Anamur

o 33 724CapeTown

o 33 724Fatsa o 33 724EFAC81ile202 o 33 724Mehmetcik 3

o 33 724Sinop o 33 724Umit Burnu202 o 33 724VancouverKanada

o 33 724Yelkenkaya 2 o 33 724Yelkenkaya 4


Sahi, nedir deniz feneri? Dalgaların çobanı mı? Fırtınalarla alay eden, ışığıyla güven dolu sözcükler yazan bir şair mi? Göçmen kuş sürülerinin sert rüzgârlarla hırpalandıklarında indikleri bir mola yeri mi? Kimi mimarların söylediği gibi 'deniz feneri' sadece bir kule midir yoksa? Sisin içinde yitip gidecek yaşamları ölüm meleğinin elinden alan bir kurtarıcı mı?..
Bir deniz fenerinin ne olduğunu anlamak için, adalarla, dalgalarla, fırtınalarla, kayalıklarla, martılarla, fenercilerle, onların aileleriyle, fenerde doğup büyüyen çocuklarla da konuşmak; fenerleri kucaklayan coğrafyayla da sarmaş dolaş olmak gerekmez mi? Bir fırtınayı fenerde karşılamadan onun hakkında konuşmaya hakkımız var mı?
ÜMİDİN IŞIĞI
Evet, fenerlerin ne anlama geldiği, fenerin neresinde olduğunuza göre değişir! Denizdeyseniz, bir ümit ışığı; geceleyin yanından geçen biriyseniz, ışık saçan bir kuledir fener. İçinde yaşıyorsanız, yalnızlıktır anlamı; her ne kadar genişleyen kentler uçbeyi gibi duran fenerlere gitgide yaklaşsa da. Fenercilik öyle büyük bir sorumluluktur ki, Mersin Deniz Feneri'nin bekçisi hep aklıma gelir:"Ha fener söndürmüşün, ha adam öldürmüşün!"
Kıyılarımızda dört yüzü aşkın deniz feneri var. Fethiye'deki Kızılada Feneri'nden, Karadeniz'in kıyısında Bulgaristan sınırına yakın duran İğneada Feneri'ne; yat limanı içinde kalan Bodrum Feneri'nden, Knidos Antik Kenti'ne tepeden bakan Deveboynu Feneri'ne kadar hepsi denizciler için 'güven' duygusunu yaşatırlar. Her ne kadar bugün denize açılanlar yollarını elektronik sistemlerle bulsalar da, aksilik bu ya, o elektronik aletler bozulduğunda onlara yol gösterecek yine deniz fenerleridir.
DENİZİN MİRASI
"…Deniz fenerleri Akdeniz'in mirasıdır; tapınaklar gibi onlar da yalnızca kıyı ya da deniz idarelerine bırakılamaz. Genellikle yapıldıkları yıllara, boyutlarına, yapılış biçimlerine ve mendirek, ada, burun gibi konumlara göre sınıflandırılırlar. Denizin onları nasıl kucakladığı, yalnızlıklarının niteliği, yakınlarındaki limanlarla nasıl bir ilişkide oldukları, kendilerinin de bir gün liman olmaya can atıp atmadıkları da göz önünde tutulmalıdır. Nihayet kimi, hangi geminin rotasını aydınlattıkları önemlidir (duygu yüklü ifadelerle, ışıklarının soluk, kesik kesik, özlem dolu olduğu yazılır). Bazı fener bekçilerinin, denizleri aydınlatmak için hangi nedenle yalnızlığı seçtiklerini tartışmak gereksizdir. Fenerler büyük deniz haritalarında saygın bir yere sahiptir; deniz kazazedeleri de anılarında onlardan söz etmeden geçemez" diye yazmıştır Predrag Matvejevic 'Akdeniz'in Kitabı'nda…
"ÜÇ OĞLUM, BİR KIZIM, BİR DE FENERİM VAR"
Gebze'deki Yelkenkaya Feneri'ne, 1997'de emekli olana kadar ışık veren 76 yaşındaki Sacide Gül de, genellikle babadan oğula geçen fenercilik mesleğinin yüz aklarından. Gün ağarmadan, yağmur yağarken vardığım Yelkenkaya Feneri'ne onun kapıda bana uzattığı terliklerle girmiştim. Ben, bir deniz feneri altındaki evde doğup büyümenin Sacide Hanım'ın yüzünde nasıl izler bıraktığını keşfetmeye çalışırken, o; "Elektrik yokken, gaz lambasını sallaya sallaya dolaşırdık buralarda" diyordu. Ona kaç çocuğunuz var diye sorduğunuzda şöyle yanıt veriyor: "Üç oğlum, bir kızım, bir de fenerim var!" Aslında bu yanıt; fenerciler, aileleri ve deniz fenerleri arasındaki olağandışı bağı birebir anlatıyor. "Feneri çocuğum gibi seviyorum" anlamına gelen bir cümle bundan daha güzel nasıl söylenebilir?
AKDENİZ'İN ŞİİRİ: GELİDONYA
Gün boyu, bir ışık sağnağının içinde yüzüyor Gelidonya Feneri. Altında Akdeniz, Halikarnas Balıkçısı'nın sözleriyle, "O mavi, denizin kendinden olsa, o zaman kalemi batır batır beyaz kâğıtların üzerine mavi mavi yaz." Gün batarken gökyüzünün rengi önce maviden turuncuya, sonra kırmızıya, sonra pembeye, sonra mora, sonra laciverde, sonra siyaha dönüşüyor. Güzel bir şiir gibi büyülüyor insanı. Sonra denizden 227 metre yukarıda, Türkiye'nin en yüksekteki feneri yanıp sönmeye başlıyor. Ardından samanyolu dev bir avize gibi geceye asılıyor. Yıldızlar kayıyor. Bütün takımyıldızlar ışıklı bir haritadan size bakıyor. Burada film çekmek, şiir yazmak, ağlamak, ay ışığında parlamak istiyor insan. Ve ne kadar güçlü olduğunu düşünse de, korktuğunu anlıyor yalnızlıktan.
GÖKKUŞAĞINI EVLERİN İÇİNE TAŞIR
Şile'de ev alanlar, yataklarında yattıkları ilk gece sık sık uykularından uyanırlar. Bunun nedeni, heyecanları değil; perdelerden geçip içeri dalan bir ışıktır. Bu ışık, sabaha kadar aynı zaman aralıklarında, defalarca yatak odalarına girip çıkar. Şaşkınlıkla yataklarından fırlayan insanlar, pencereden baktıklarında feneri görürler. Bu ışığı yayanın, Türkiye'nin en uzağa ışık yollayan feneri olduğunu ise sonradan öğreneceklerdir. Zamanla Şile'nin yeni sakinleriyle 1859 doğumlu yaşlı fenerin arkadaşlığı ilerleyecek; yağmur sonralarında fener, pencerelerin içine gökkuşağının renklerini de yollayacaktır.
VE PATARA'DA…
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Havva Işık ve kazı ekibi, 2002 yılında Patara Kumsalı'nda denize yakın yapı taşları buldu. Merak ve heyecan dolu kazı ikinci yılını tamamladığında; Havva Işık artık dünyanın en eski deniz fenerini ortaya çıkardıklarından emindi. Vardığı sonuçlardan biri de, fenerin güneydoğu köşesine vuran dev tsunami dalgaları ile yıkıldığıydı. Üstelik yıkıntılar arasında buldukları insan iskeletinin de, dev dalgalar feneri sarsarken kaçmaya çalışan fener bekçisi olduğunu düşünüyordu.
Fenerci dalgaları uzaktan gördü de, fenere tırmanıp kurtulacağını mı düşündü? Ya da gece fener ateşinin başındaydayken mi geldi dalgalar? Yoksa depremle hemen yıkıldı fener de, tsunami geldiğinde yıkıntıların üzerinden mi geçti? Patara Feneri'ndeki bu bilinmezlik elbette bir gün aydınlanacak. Ama şu rastlantıyı bilim aydınlatabilir mi, ne dersiniz: Dünyanın 'ışık' saçan 'en eski' fenerini bulan kadın, Havva Işık; adını, inanışa göre yeryüzünde var olan 'en eski' kadının adından almış. Soyadını da deniz fenerinin yaydığı 'ışık'tan

YAZI-FOTO: AKGÜN AKOVA