Arama


ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
30 Nisan 2006       Mesaj #5
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Ad:  şeytan taşlama.jpg
Gösterim: 1349
Boyut:  139.2 KB
Beş farzın, hatta bütün ibadetlerin en son farz kılınanı olan hac, İslam’ın nihai gayesini temsil eder.
Oruçla kötü arzularından kurtulan, zekatla, fedakârlık duyguları gelişen, namazla ruhen yükselen mümin, ancak bu halleri kazandıktan sonra Allah’a lâyık bir kul olabileceği için, hac ile de kendisini Allah’a arz ve takdim etmek imkanına kavuşur.

İSLÂM DÜNYASININ dört bir yanından gelen Müslümanlar, mahşer yerinin ve hesap gününün bir benzeri olan Arafat’ta toplanırlar. İlahi emirleri kayıtsız şartsız yerine getireceklerine ve kendilerini hak yoluna ve İslam’ın gayesine adadıklarına dair toplu halde and içerler. Vasıtasız olarak Allah’la temasa geçen peygamberler gibi, doğrudan doğruya Allah’a hitap ederek, emre âmâde ve hizmete hazır olduklarını ‘Lebbeyk’ emret hazırım! nidalarıyla bildirirler. Allah huzurunda toplanıp, O’na tekmil veren bu iman ordusu, resmi yürüyüşle Mina’ya doğru harekete geçerler. İslam’ın şan ve şerefini temsil için yapılan bu gösteri yürüyüşü, aynı zamanda buna katılan müminlerin örnek diye insanlığa takdim edilmesi manasını da taşır. Maddeden münezzeh, mutlak ve sonsuz kudret sahibinin şanına dualar okuyarak, yalnız O’nun büyüklüğünü bildirip, yüce adını terennüm ederek, ağır ağır yol alan bu kalabalık, bir sel gibi akmaya başlar.

“Siz Arafat’tan taşıp da hürmete lâyık alametin (müzdelife’nin) yanına aktığınız zaman Allah’ı anın.—Bakara:198

Yüz binlerce insanın hep aynı tarafa vakur adımlarla yürümesi, insana heyecan veren bir hâdisedir. Hac baştanbaşa temsili hareketlerden meydana gelmiş olan bir ibadettir. Bütün hac boyunca hacılar kefene benzeyen ve adına ihram denen dikişsiz bir elbise giyerler. Bu hareket, insanın ölmüş ve dünya ile olan bütün irtibatını kesmiş olduğunu gösterir. Arafat’tan sonra tekbirlerle müzdelife’ye gelen hacılar, bayram gecesini orada geçirdikten sonra bayram günü şeytan taşlamak ve kurban kesmek üzere Mina’ya gelirler. Şeytan taşlamak, habis ruhlara, şeytani vesveselere karşı olan nefretimizin bir remzi, bir tezahürü demektir.

Kötülüklerden nefret ettiğini ve onlarla daima mücadele edeceğini ifade etmek üzere kötülüklerin sembolü olan şeytanı yine sembolik olarak taşladıktan sonra, hacılar, Allah yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını göstermek için bir kurban keserler. Çünkü bir dava hak da olsa onun uğrunda seve seve can verebilecek müdafilerden mahrum olduğu müddetçe üstün gelemez. Kurban kendi canımızın Allah yolunda feda edilmesi manası taşır.

Kâbe’yi tavaf ise kâinat nizamından alınmış bir ibadettir. Gezegenler güneş, elektronlar çekirdek, pervaneler kandil etrafında döner. Böyle bir merkez etrafında dönmek ona aşkla bağlılık mânâsına gelir. Bu bakımdan, İslâm’ın sembolü olan Kâbe etrafında dönmek de dine gönül vermek, onun etrafında pervane kesilmek uğrunad her şeyi göze alarak hizmet etmek demektir. Bu hareketin toplum hayatına ait olan manası, birlikten ayrılmamak ve bu birliği korumaya çalışmaktır. Ferdi hayata ait olan manası ise daha derin hakikatleri barındırır.

Gökler yedi kattır, insandaki nefis de yedi tanedir. Ayrıca yedi makamı mecazen çokluk ve fazlalık için kullanılır. Kâbe etrafında yedi defa dönmek, yüzlerce, binlerce dönmek gibi, pek çok dönmek demektir. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılarak yedi kat göklerin üstüne çıkmak, maddi alemin üstüne yükselmek ve kendinden geçmek manasına gelir. Bunun için, Kâbe etrafındaki her bir dönüş (şavt), kendi iç dünyamızda bir kurtuluş hamlesi yapmak manası taşır.

Hz. İbrahim, dindar ve mücahit nesiller yetiştirmek için birçok zahmete katlanmış ve Allah’a dua etmişti. İslam dini ilk mücadelesine orada başlamış ve ilk Müslümanlar büyük işkencelere maruz kalmışlardı. Tek ve münezzeh Allah iktidarını kabul ettirmek için girişilen o eski mücadelelerin en canlı ve en taze heyecanlarıyla dolu olarak hacdan memleketine dönen mümin, dünya ve ahiret hayatının ne olduğunu anlamıştır. Çünkü hacda temsili olarak âhiret hayatını yaşayan bir insanın, dünya hayatının hiçliğini herkesten daha çok anlamış ve kendini büyük davaya vermiş olması gerekir.

Haccın Allah’a karşı bir and, Müslümanların kendi aralarında da bir kardeşlik anlaşması olduğu düşünülünce, bir defa farz kılınmasındaki hikmet anlaşılmış olur. Çünkü insan bir defa and içer ve bir defa söz verir. Birden fazla haccetmek farz olmadığı gibi sünnet de değildir. Peygamber Efendimiz Bir defa hacca gitmiştir, bu da veda haccı olmuştur. Veda kelimesi, sanki, daha önce birçok defalar gitmiş de bir de vedalaşmak üzere son defa gitmiş zannı veriyor.

Gerçi Peygamberimiz birçok defalar Kâbe’yi tavaf etmiştir, fakat bu ziyaretler haccın farz olmasından önce ve hac mevsiminin dışında yapılmıştır. Hac ancak Mekke’nin fethinden sonra ve hicretin dokuzuncu senesinde farz kılınmıştır. Fakat o sene Peygamberimiz dış münasebetlerle fazla meşgul olduğundan dolayı kendisi gitmemiş, hac kafilesi başkanlığına Hz. Ebû Bekir’i tâyin etmişti.

Ertesi yıl Hz. Peygamberimiz, hacda bizzat bulunacağını söyledi. Bu haber Müslümanlar arasında büyük sevinç uyandırdı ve peygamberimizle beraber hacda bulunmak için o zamana kadar görülmemiş bir kalabalık hacca iştirak etti. Peygamberimiz bütün hac meselelerini öğretip, Kur’an’ın en son emirlerini ve kendi tavsiyelerini tebliğ etti. Bu hacca veda haccı denmesinin sebebi, peygamberimizin hacdan döndükten üç ay kadar sonra âhirete teşrif etmiş olmasındandır.

Eğer peygamberimiz iki defa hacca gitmiş olsaydı, bizim için de birinci gidiş farz ikinci gidiş sünnet olurdu. Çünkü Peygamberimiz her bir hareketi bizim için yapılması gereken bir emir mahiyetindedir. Birden fazla hacca gitmek, Bakara suresinin 158. ayetinde de bildirildiği gibi bir tevatürdür. Tatavvû, hiçbir emir ve mecburiyet olmadan kulun kendi isteğiyle yaptığı bir takım iyi işlerdir. Fakat bu tatavvuun farz ve vacibin hakkına tecavüz etmemesi ve onların ihmaline sebep olmaması gerekir. Böyle olduğu takdirde tatavvu olmaktan çıkar ve haram haline gelir. Çünkü dindeki farz, vacip, sünnet ve tatavvu bilmek, vazifelerin ehemmiyet derecelerini bilmek ve onları bu sıraya göre işlemek demektir. Bu itibarla birden fazla olarak hacca gitmek isteyen bir Müslüman, bu hareketin diğer vazifelerini aksatıp aksatmadığına, bu paranın dine hizmet için daha verimli bir yere bağış edilmesinin mümkün olup olmadığına dikkat etmelidir. Çünkü nâfile tatavvu olarak hacca gitmektense, o parayı Müslümanların ihtiyaçlarına ve umumun faydasına harcamanın daha efdal olduğuna dair verilmiş müteaddit fetvalar da bulunmaktadır.
Kendi memleketinin en zaruri ihtiyaçlarına ve en hayati davalarına bir kuruş veremeyen, hatta zekatı bir takım hilelerle veren bir insanın her sene hacca gitmesi, din için olmaktan ziyade nefis için yapılmış bir hareket olur. Kendi nefsani arzularımızı tatmin için yaptığımız her hareket iyi bir görünüşe de sahip olsa ibadet değildir. Böyleleri Allah huzurunda sevap ve mükafat yerine, harp meydanından kaçanların uğrayacakları cezayla karşı karşıya kalacaklardır. Çünkü mürüvveti olmayanın takvası makbul değildir
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:48
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ