Arama

İslam'ın Şartları - Hac (Hacca Gitmek)

Güncelleme: 3 Ocak 2017 Gösterim: 68.223 Cevap: 11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Aralık 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
HAC
Hac, İslâm’ın beş esasından birisidir. Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir. Hac, kelime olarak, "yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek" anlamlarına gelir. Dini bir terim olarak hac, "Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak ihrama girdikten sonra Arafat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek" suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirene hacı denir. Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş birliği içerisindedirler. Kur’an-ı Kerîm’de, "Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe’yi haccetmeleri insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır." buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, “İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurmaktadır. Hac, bilindiği şekliyle Hz.İbrahim’e kadar uzanan bir ibadettir. Kur’an ve hadisler bize, Hz.İbrahim’in haccından, insanları hacca çağırmasından bahsetmekte, (Hac 22/27-28) Kâbe’nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  kabe hac.jpg
Gösterim: 1813
Boyut:  162.9 KB
Hac Kimlere Farzdır?
Erkek olsun, kadın olsun şartlarını taşıyan her müslümana, ömründe bir defa haccetmek farzdır. Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti geciktirmeden bir an önce yerine getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti yerine getirmeyip ileri yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde haccını erteleyip daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine bedel (vekil) göndermek zorunda kalır. Bir kimsenin hac ibadetiyle yükümlü sayılması için; müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış, hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu ibadeti yerine getirecek vakte erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan birini taşımayan kimseye hac farz olmaz. Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü sayılması için de, sağlıklı olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır. Ayrıca boşanma veya ölüm iddeti beklemekte olan kadının, beklemesi gereken süreyi tamamlamış olması lazımdır. Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile, yaşlılar, tutuklular, yurtdışına çıkışları yasaklanmış olanlar ve iddet beklemekte olan kadınlar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler.

Haccın Fazileti
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlâslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır. Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten büyüktür. “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa – kul hakları hariç - annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner” hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter. Bununla birlikte haccın fazileti konusunda birkaç hadis-i şerif daha zikretmek yararlı olacaktır. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir. Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler." Amellerin hangisi daha faziletlidir? şeklindeki bir soruya Peygamberimiz: "Allah ve Rasûlüne iman" şeklinde cevap vermiş; sonra hangisi ? diye sorulunca; "Allah yolunda cihad" buyurmuş, sonra hangisi? denince; "Makbul hac" diye cevap vermiştir. Hacceden kimselerin Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez. Peygamber Efendimiz; "Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, Bağışlanma dilerlerse onları bağışlar" buyurmaktadır. Konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerif de şöyledir: "Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder." Bir hadis-i şerifte de hac ve umre normalde gaza yoluyla yapılan cihada katılmayan yaşlılar, küçükler, güçsüzler ve kadınların cihadı olarak nitelendirilmiştir ki, bu da haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu göstermektedir. Yüce Allah’ın kullarını en çok affettiği gün olan Arafe gününde saçı başı dağılmış, toza toprağa belenmiş bir vaziyette el açıp Allah’a yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.

Haccın Hikmetleri
Allah’ın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Her insan yaratılışı gereği Yüce Allah’a karşı kulluğunu ortaya koymak ihtiyacındadır. Hac, kula, en belirgin bir şekilde Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve onun verdiği nimetlere şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı, mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır. Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı amaç ve gayeleri taşıyan milyonlarca müslümanı bir araya getirerek eşitlik ve kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Bu,
Ad:  makamı ibrahim.jpg
Gösterim: 1485
Boyut:  100.7 KB
lafta kalan kuru bir iddiadan ibaret değildir. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı mahrumiyetleri yaşayarak, aynı güçlüklere katlanarak, aynı şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçerler. Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire aynı kıyafet içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve mahşeri unutmamayı öğretir. İslâm Dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının bin bir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve Hz. Adem’den beri bazı peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek, müminlerin dini duygularını güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır. Dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı binlerce müslümanın birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi sağlanmış olur. Bu durum müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar kurmalarına imkan sağlar. Hac ibadetiyle müslüman, Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği sağlık, yetenek, mal ve mülk gibi dünyevi nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Hac yapan müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme... gibi ahlaki özelliklerini geliştirirler. Hac, müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar; müminin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur. Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkar müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlemi görür. Hac sayesinde müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Müminler birbirlerinden güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde müspet anlamda önemli değişmeler olur. İnsanları birbirinden uzaklaştıran ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesi sağlanır. Kısaca haccın, başka ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır. Yukarıda yalnızca bunlardan bazıları zikredilebilmiştir.

Bakınız
> Hac ve Umrenin Yapılışı
> Dinler ve Hac



Son düzenleyen perlina; 3 Ocak 2017 12:22
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

HACCIN ÖNEMİ

pilgrimswalking

Hac, Arafat'ta belirlenen özel vaktinde vakfe yapmaktan (bir miktar durmaktan) ve Kâbe-i Muazzama'yı usulü üzere tavaf ederek ziyaret etmekten ibaret olan bir ibadettir. İslam'ın şartlarından beşincisidir. mal ve bedenle yapılan bir ibadettir. Hac yapan kimseye "hacı" denir. Çoğulu "hüccac"dır.
Sponsorlu Bağlantılar

Hac ibadeti hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Belirli şartları taşıyan Müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Farz oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Hac ibadetini inkâr etmek, onu küçümsemek veya alay etmek dinden çıkmaktır. Böyle bir hataya düşen kimse tövbe etmeli, imanını tazelemeli, bu ibadetin farz olduğuna iman etmeli ve şartlarını taşıyorsa hacca gitmelidir.
Allah Teâlâ Âl-i İmrân süresi 96. ve 97. ayet-i kerimelerde şöyle buyurmaktadır.
"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan, her şeyi ile mübarek yapılan ve âlemler için hidayet kaynağı olan Kâbe'dir. Orada apaçık deliller vardır. İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkese Allah için Kâbe'yi ziyaret etmek, Allah'ın insanlar insanlar üzerindeki bir hakkıdır (onlara farz kıldığı bir vazifedir). Kim inkâr ederse bilsin ki, Allah'ın âlemde hiç kimseye ihtiyacı yoktur."
Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İslâm beş esas üzere kurulmuştur. Bunlar, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve Beytullah'ı (Kâbe'yi) haccetmektir."
Bütün İslâm âlimleri de haccın farz olduğunda ittifak etmişlerdir.
İmâm-ı Âzam ve Ebû Yusuf'a göre hac fevrîdir, yani yükümlünün gerekli şartları taşıdığı ilk yılda haccetmesi gerekir. Dinen geçerli bir mazeret olmadan ertesi seneye geciktirmek günahtır. İmam Muhammed'e göre ise hac ömrîdir; yani hac ile yükümlü olan kimse bunu ilk yılda yapmak zorunda değildir, ömrü içinde yapması yeterlidir. Ancak bu kimsenin hac veya umreyi geciktirmeksizin yapması sünnettir. İmam Muhammed'in görüşü müslümanlara kolaylık sağlayacağı için daha uygundur.
Bununla birlikte şartlar oluştuktan sonra, önemli bir sebebi yoksa hemen hacca gitmelidir. Çünkü ölümün ne zaman geleceği ve insanın ne hallere düşeceği bilinmediği için itiyatlı davranmak gerekir.
Haccın farz, vâcip ve sünnet olan herhangi bir işine "nüsük" denir. Bunun çoğulu "menâsik"tir. Nüsük, hacda yapılan her bir ibadete verilen addır.
Hac için ihram şarttır.
Ziyaret edilecek yerler Kâbe, arafat ve çevresidir.
Hac ayları şevval, zilkade ve zilhicce aylarıdır.
Arafatt'ta vakfe Arefe günü (zilhicce ayının dokuzuncu günü) yapılır.
Ziyaret tavafının süresi kurban bayramı sabahıyla başlar. O günlerde yapılamazsa ömrün sonuna kadar yapılma imkânı vardır. Bir özür yoksa bu farzı kurban bayramının ilk günlerinde yerine getirmelidir.
Mekke-i Mükerreme ve Medinei Münevvere çevresindeki belirli bir alana Haremeyn = iki haram (korumaya alınmış kutsal) bölge denir. Mekke hareminin merkezini Kâbe ve Mescid-i Harâm oluşturur.
Harem bölgesinin dış çevre sınırları ile ihrama girme yerleri olan mîkatlar arasında kalan alana da "Hil bölgesi" denir.
Medine Harem bölgesinin merkezi Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) nurlu mescididir. Bu mescide Mescid-i Nebevî denir.

HACCIN FAZİLET VE FAYDALARI
Hac hem bedende olan sıhhat ve selametin hem de mal varlığının bir şükür görevi olup bunun farz kılınmasında birçok hikmet ve fayda vardır.

1. Gerçek bir hac, müslümanı günahlardan tertemiz eder, ona güzel bir terbiye sebebi olur, nurlu ve edepli bir hayat kazandırır, ayrıca ebedi saadet yurdunda cennet bileti olur. Hadis-i şerifte şu müjdeler verilmiştir:
"Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınırsa annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak döner."

"Kabul olunmuş bir hac, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Kabul edilmiş bir haccın karşılığı ancak cennettir."
2. Hac ve umreye gidenlerin duası kabul edilir. Onlar Allah'ın elçileridir, gerideki müslümanların temsilcileridir, kendileri ve mümin kardeşleri için yaptıkları dualar geri çevrilmez, muhakkak bir karşılık verilir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Hacca ve umreye gidenler müslümünları temsilen Allah'ın huzuruna giden heyetlerdir. Allah'a dua ederlerse kabul eder, günahlarının bağışlanmasını isterlerse bağışlar."
3. Hac ile din tamam olur. Beş temel farzın yerine getirilmesi, İslam binasının tamamlanması demektir. Hac yapmayan kimse, bu ibadetin fayda ve faziletlerinden mahrum kalır. Haccın mana ve sırrı, onu yapmakla anlaşılır, ondaki tat, içinde iken alınır. ancak mümin fakir ise mazurdur, o da hac niyeti ve hasretiyle sevap alabilir.

4. Hac müslümanların birlik ve dirlik sebebidir. Çeşitli ülkelerden mukaddes topraklara gelen ve renkleri ayrı olan müslümanların tek gaye etrafında bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi İslam kardeşliğini güçlendirmek içindir. Gerçek bir hac, müslümanların birbiriyle tanışmalarını, birbirinin der ve sıkıntılarına çare bulmalarını, maddî ve mânevi fayda görmelerini temin eder.

5. Hac bir ölçü ve aynadır; insanın iman ve akıl seviyesini ölçer, nefsinin huylarını ortaya çıkarır, sabır seviyesini gösterir ve onu sabra alıştırır. Hac yolculuğu gerçekten meşakkatli bir yolculuktur. Bu yolda yorgunluk, güneş, kalabalıkların izdihamı, farklı insanlar, değişik tâbiatlar, türlü davranış biçimleri ve imtihanlar insanı beklemektedir. Bütün bunlar ancak sabırlı olmakla aşılabilir. insanın sabrı da iman ve terbiye seviyesince olur. insan hac ile kendi nefsini tanımış olur, sabrını ve terbiye seviyesini ölçer, noksanı varsa onların derdine düşer, düşmelidir.

6. İnsan hacda Hz. İbrahim'den beri ibadet edilen Kâbe-i Muazzama'yı civarındaki mübarek yerleri, İslamiyet'in cihana yayıldığı mukaddes mekanları ziyaret etmek ve görmekle heyecan duyar. Dini duyguları ve maneviyatı kuvvetlenir. Kendini Cenâb-ı Hakk'a daha yakın hisseder ve oradaki ibadetlerine kat kat sevap verilir.

HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI
Ad:  hacerül esved.jpg
Gösterim: 4339
Boyut:  63.3 KB

Bir kimseye haccın farz olması için şu şartların bulunması gerekir:
1. Müslüman olmak.
2. Akıllı olmak.
3. Ergenlik çağına gelmiş bulunmak. Çocuğun yapacağı hac nâfile sayılır. Bulûğa erince yeniden hac yapması gerekir.
4. Hür olmak. Köle ve câriyeye hac farz değildir.
5. Haccın farz olduğunu bilmek. Bu şart İslâm beldesi olmayan ülkelerde Müslümanlığı kabul edenler içindir. İslâm ülkelerinde yaşayan müslümanlar için haccın farz olduğunu bilmemek özür değildir.
6. Gidiş geliş süresi içinde yol masrafıyla aile fertlerinin geçimini temin etmiş olmak.
7. Hac vazifesini yapabilecek zamana yetişmiş olmak.
Bu şartların tamamını taşımayan bir kimsenin bizzat haccetmesi farz olmadığı gibi yerine bir başkasını bedel olarak göndermesi, bedel gönderilmesini vasiyet etmesi de gerekmez.

HACCIN ÇEŞİTLERİ
Hüküm açısından hac farz, vâcip ve nâfile olarak üçe ayrılır.
1. Farz Olan Hac: Belirli şartları taşıyan kimsenin ilk yapacağı hacdır.
2. Vâcip Olan Hac: Bir kimsenin adayarak kendine gerekli kıldığı hac ve başlanan bir nâfile haccın bozulması nedeniyle kaza yapılan hacdır.
3. Nâfile Olan Hac: Henüz haccetmekle yükümlü bulunmayan çocuğun ve arz olan haccı yapmış olan kimsenin daha sonraki yapacağı hacdır.
Yerine getirilişi itibariyle de hac yine üç kısımdır:
1. İfrad Haccı: Umresiz olarak yapılan farz, vâcip veya nâfile hacdır. İhrama girilirken sadece hacca niyet edilir. İfrad haccında şükür kurbanı kesmek vâcip değildir. İsteyen nâfile olarak kesebilir. İfrad haccı yapana "müfrid" denir.
2. Temettu' Haccı: Aynı yılın hac aylarında umre ve hac ibadetlerini ayrı ayrı ihramda yapmaktır. Temettu' haccında ihrama giren kimse umreye niyet eder. Umre yaptıktan sonra ihramdan çıkar, hac günlerinde yeniden ihrama girerek hac vazifelerini yapar. Şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Bu haccı yapana "mütemetti" denir.
3. Kırân Haccı: İhrama girerken hac ve umreye birlikte niyet ederek yapılan hacdır. Hac ve umre tek ihramla yapılır. Umre bitine ihramdan çıkılmaz, hac günlerine kadar ihramda kalınır, bu arada bütün ihram yasaklarından sakınır ve haccı bitirince ihramdan çıkar. Kırân haccı yapana şükür kurbanı kesmesi vâciptir. Bu haccı yapana "kârin" denir.

Temettu' haccı ifrad haccından, kırân haccı da temettu' haccından daha faziletlidir.

HACCIN EDASININ ŞARTLARI
Kendisine hac farz olan bir kimsenin hac vazifesini bizzat yapması için şu şartların bulunması gerekir. Bunlara haccın edasının (yerine getirilebilmesinin) şartları denir.
1. Vücutça sağlıklı olmak. Kör, kötürüm, felçli ve hac yolculuğuna dayanamayacak kadar hasta veya yaşlı olmak.
2. Hacca gitmesine bir engel olmamak. Tutukluluk, yurt dışına çıkma yasağı.
3. Yol güvenliğinin olması.
4. Kadının yanında kocası veya evlenmesi sürekli olarak câiz olmayan baba, kardeş, oğul, amca ve damat gibi bir mahremi bulunması.
Kadının mahremlerinden kimse yoksa veya olup da maddî imkânı müsait değilse, bu durumda kadın farz haccı için Şâfii ve Mâlikî mezhebini taklit ederek hac yapabilir. Bunun için yol emniyeti ve güvenilir bir kadın topluluğu bulunması gerekir.
5. Kocası ölmüş veya boşanmış olan kadınların iddet sürelerinin bitmiş olması.
Haccın farz olmasının şartlarını taşıyıp da yukarıda sayılan edasının şartlarının tamamını taşımayan bir kimsenin bizzat haccetmesi gerekmez. Fakat yerine bir başkasını bedel göndermesi veya ölümü halinde bedel gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir.

Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:31
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Nisan 2006       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  say.jpg
Gösterim: 1313
Boyut:  113.5 KB

Haccın Şartları


Hac ibadetiyle yükümlü olmak için genel olarak bütün yükümlülükler de öngörülen Müslümanlık, akıl ve bulûğ şartı yanında, ayrıca hac yapmaya bedenî ve malî imkânların yeterli olması da şarttır. Beden ve malî imkânın yeterli düzeyde bulunmasına literatürde, yapabilme, güç yetirebilme anlamında istitâat denilir.Ayrıca kişinin hac ile yükümlü sayılabilmesi ve hac yükümlülüğünün zimmetinde borç olarak sabit olabilmesi için belirtilen dört şarta ilâve olarak, bu farîzayı yerine getirecek vakte erişmiş olması da gerekir. Belirtilen tüm şartları taşıdığı halde, bu tarihten itibaren haccı ifaya elverişli zaman bulamadan yani hac mevsimine erişemeden ölen kişi hac ile yükümlü olmadan ölmüş kabul edilir.

İstitâat, teknik ifadesiyle söylenecek olursa, haccın vücûb şartıdır. Hac, sadece Kâbe ve civarında belirli günlerde eda edilen bir ibadet olduğu için hac yükümlülüğü bedenî ve malî imkânların yeterli olması şartına bağlanmıştır. İslâm dini, diğer mükellefiyetlerde olduğu gibi, hac ibadetinde de mükellefin durumunu dikkate almış ve ona güç ve imkânlarının üzerinde bir yük yüklememiştir.
Hac yükümlülüğü için istitâatın şart olduğu konusunda mezhepler arasında görüş birliği olmakla beraber istitâatin ne anlama geldiği konusunda bir birlik yoktur. Mezhep imamları ve müntesipleri, âyette geçen istitâat kavramını farklı şekillerde anladıkları için aralarında, haccın yükümlülük ve eda şartlarının tesbitinde bazı farklılıklar doğmuş, bu bakımdan bir kısmının yükümlülük şartı olarak kabul ettiği bir şey diğerinde eda şartı olmuştur.
İstitâat denilen yapabilme güç ve imkânı, hac yolculuğuna çıkacak kişinin gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin geçimlerini sosyal seviyelerine uygun olarak sağlayacak malî güce ve hac için yeterli zamana ve malî güce sahip olması anlamına gelmektedir.

Haccın Dindeki Yeri ve Önemi


"Hac" kelimesi sözlükte; saygı duyulan büyük ve önemli bir şeye yönelmek, ziyaret etmek, bir yere gidip gelmek, delil ile ga­lip gelmek anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak; imkânı olan müslümanların belirlenmiş zaman içinde Kâ'be, Arafat, Müzdelife ve Mina'da belli dînî görevleri şart ve usulüne uygun olarak yerine getirmek suretiyle yapılan ibadeti ifade eder.
İslâm'ın beş temel esasından biri olan hac; İslâm'ın evrensel­liğini, birlik ve beraberliğini, ırk, renk, cinsiyet, dil, ülke ve kül­tür ayırımı yapmadan müminlerin kardeşlik ve eşitliğinin temsil edildiği bir ibadettir.

Hac, kefen misali bembeyaz giysiler içinde âhiretteki mahşe­ri hatırlatan, aynı kıyafet içinde zengin-fakir, şehirli-köylü ayırı­mını ortadan kaldıran, "ben"liği yıkıp "biz"i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve sa'y gibi "temsîli" görevlerin îfa edildiği, helal olan bazı şeylerin ihrama girdikten sonra haram kılındığı ve böy­lece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı, yüz bin­lerle birlikte Allah'a açılan ellerin boş çevrilmediği, dînî duygu­ların ihlas ve samimiyetin doruk noktaya çıktığı bir ibadettir.
Hac, dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlar. İslâmî bilinçlenmeye, ima­nın aksiyona geçirilmesine, manevî kirlerden arınmaya, gönlü bütün safiyeti ile Yaratan'a açmaya vesile olur.
"Kim Allah için hacceder de (Allah'ın rızâsına uymayan) kö­tü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahla­rından arınmış olarak hacdan) döner."
"Hacılar ve umre yapanlar Allah'ın (evinin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, On'dan bağış­lanma dilerlerse onları bağışlar" anlamındaki hadislerde de ifa­de edildiği gibi hacda yapılan dualar ve tövbeler kabul görür. Böylece bu ibadeti îfa edenler, işlemiş oldukları hata ve günah­larından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac en fazîletli ibadetlerden biridir. Bir sahâbî,
- "Ey Allah'ın Elçisi! En fazîletli amel hangisidir" diye sor­du. Hz. Peygamber.
V, "Allah'a imandır" buyurdu. Sahâbî,
VI, "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,
VII, "Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu. Sahâbî,
VIII, "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,
IX, "Makbul bir hacdır" buyurdu.Peygamberimizin beyanı ile "Makbul bir haccın mükafatı da ancak cennettir."

Haccın Farz Oluşu


Hac ibadeti; hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu Ki­tap, sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Haccın farz oluşunun Kur'ân'daki delili şu âyetlerdir:
"...Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerin­de bir hakkıdır." [1]
"İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ge­rek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gel­sinler." [2]
Hadis külliyatının "hac" bölümlerinde haccın farz oluşuna delalet bir çok hadis vardır. Şu hadisleri örnek olarak zikredebi­liriz:
"İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Allah'tan başka tanrı bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, hac yap­mak ve Ramazan orucu tutmak." [3]
Bu hadis-i şerifte "hac" ibadeti İslâm'ın beş temel esası ara­sında zikredilmiştir.
Bir gün vahiy meleği Cebrâil (a.s):
"Ey Muhammed İslâm hakkında bana bilgi verir misin?" de­di, Hz. Peygamber (a.s.);
"İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kıl­man, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâ'be'yi ziyaret etmen (hac yapman) dır" diye cevap vermiş,
Bunun üzerine Cebrail de "Doğru söyledin" demiş­tir. [4]
Peygamberimiz (a.s) Cebrail'e verdiği cevapta hem hac iba­detinin İslâm'ın beş temel esasından biri olduğunu, hem de bu ibadeti ancak imkanı olanların yapmakla yükümlü olduğunu bildirmiştir.
Sahabeden Ebû Hüreyre'nin bildirdiğine göre Peygamberi­miz (a.s.) Müslümanlara hitaben yaptığı bir konuşmasında;
"Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz"
buyurmuştur.
Haccın farz olduğu konusunda müslümanlar arasında hiç ih­tilaf olmamış, bu konuda ümmetin icmaı hasıl olmuştur

Hac, Farz-ı Ayındır.


İmkanı olan her mükellefin haccı bizzat kendisinin yapması farzdır. Cenaze namazı ve cihâd gibi bir grup müslümanın hac görevini yapması ile diğer müslümanların üzerinden düşmez. [5]
Bu konuda ittifak vardır, aksi görüş beyan eden de yoktur.

[1] Al-i İmrân, 3/ 97.
[2] Hac, 22/27.
[3] Buhârî, İman, 1. I, 8. Müslim, İman, 19-22.
[4] Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8.
[5] Semerkandî, II, 379-380. Kâsânî, II, 119. Şirbînî, II, 207.

Hac Ömürde Bir Defa Farzdır


Bu konuya Peygamberimiz (a.s.) şöyle açıklık getirmiştir.
Ebû Hüreyre anlatıyor: Allah'ın Elçisi bize konuşma yaptı ve,
V, "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz" bu­yurdu. Bir sahâbî,
VI, "Ey Allah'ın Elçisi! Her yıl mı?" diye sordu. Peygamberi­miz, sükût etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarla­dı, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),
VII, "Eğer 'evet' deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, bu­na gücünüz yetmezdi" cevabını verdi. [1]
Sahabeden Akra' b. Hâbis,
VIII, "Ey Allah'ın Elçisi! Hac her yıl mı yoksa ömürde bir kere mi farz?" diye sormuş, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),
IX, "Ömürde bir kere farzdır. Daha fazla yapan nafile hac yap­mış olur"
cevabını vermiş, [2]kendisi de hac farz olduktan sonra bir defa hac yapmıştır. [3]

Haccın, İmkân Elde Edildiği Yıl Yapılması Farzdır.
Hac yapma imkanı elde edildiği yıl, hac yapmak müslümana farz olur. Bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak, aynı yıl içerisinde haccın yapılmasının zorunlu olup olmadığı haccın (fevrî veya te- râhî üzere oluşu) konusunda fıkıh bilginleri arasında farklı gö­rüşler vardır.
Haccın, hac yapma imkanı elde edildiği yıl yapılması gerek­tiği ve daha sonraki yıllara ertelenebileceği şeklinde Ebû Hanîfe'den iki farklı görüş rivayet edilmiştir. Birinci görüşü İmam Ebû Yusuf, ikinci görüşü İmam Muhammed tercih etmiştir.
Ebû Yusuf'un tercih ettiği görüşe göre imkân elde edildiği yıl hac yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse günahkâr olur.
İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre haccın imkân elde edildiği yıl yapılması gerekir. [4] İmam Şâfiî''ye göre hac daha sonraki yıllara ertelenebilir. [5]
İmkân elde edildiği yıl hac görevini yapmayıp sonraki yılla­ra erteleyen kimse, çeşitli sebeplerle bu imkânını kaybedebilir ve hac yapmadığı için sorumluluk altında kalır. Bu itibarla müslü­man, hac yapma imkânı elde ettiği yıl geciktirmeden hacca git­melidir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.),
"Hac yapmak isteyen kimse acele etsin.[6] Çünkü hasta olabi­lir, (servetini, parasını) yitirebilir, ihtiyacı ortaya çıkabilir" buyurmuştur.

[1] Müslim, Hac, 412. I, 975. bk. İbn Mâce, Menâsik, 2. II, 963.
[2] Ebû Dâvûd, Menâsik, 1. II, 344. İbn Mâce, Menâsik, II, 963. İbn Mâce'nin bir başka rivayetinde aynı soruyu sahabeden Enes b. Malik de sormuştur.
[3] Tirmizî, Hac, 6. III, 179. Şirbînî, Şemsüddîn Muhammed b. Muhammed el- Hatîb, el-Muğnî'l-Muhtâç ilâ Ma'rifeti Me'ânî' Elfâzı'l-Minhâc, II, 206. thk, Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed el-Mevcûd, Dâru'l-Kütübi'l- İlmiyye, birinci baskı, Beyrut, 1994. İbn Kudâme, Muvaffaku'ddîn Ebû Ab­dullah b. Ahmed b. Muhammed, el-Muğnî, (el-Makdisî'ye ait eş-Şerhü'l- Kebir ile birlikte) thk. Muhammed Şerefü'd-Din Hattab, es-Seyyid Muham­med es-Seyyid, Dârü'l-Hadis, Birinci baskı, Kahire 1416/1991, IV, 328.
Sahabeden Câbir İbn Abdullah, Peygamberimizin hicretten önce iki de­fa, hicretten sonra da bir defa hac yaptığını söylemiş ise de Tirmizi bu riva­yet için "garîb" ifadesini kullanmıştır. Tirmizî, Hac, 6. III, 179.
[4] Makdisî, eş-Şerhü'l-Kebîr, IV, 346
[5] İbn Hümâm, II, 418-19.Yazır, II, 708.
[6] Ebû Dâvûd, Menâsik, 6. No: 1732. II, 350. Hakim, Muhammed b. Muham- med in-Neysâbûrî el-Müstedrek alâ's-Sahîhayn, I, 448. Birinci Baskı, Bey­rut. 1990. Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü'l-Kübrâ, IV, 339-3340. Dâru'l-kütübi'l-İlmiyye, Birinci baskı, Mekke, 1994.

Haccın Farz Olmasının Şartları


Haccın bir kimseye farz olması için şu şartların birlikte bu­lunması gerekir.

Müslüman Olmak
Müslüman olmayan kimse, her şeyden önce iman etmekle yükümlüdür. İman etmedikçe ibadetleri makbul olmaz. Çünkü iman, ibadetlerin kabul görmesinin olmazsa olmaz şartıdır.Müslüman olmayan bir kimse hac yaptıktan sonra müslüman ol­sa yeniden hac yapması gerekir, müslüman olmadan önce yaptı­ğı hac geçerli olmaz.

Akıllı olmak
İnsanın dinî görevlerle sorumlu olabilmesi için akıllı olması gerekir. Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur. Peygambe­rimiz (a.s.),
"Üç kişi sorumlu tutulmaz: Uyanıncaya kadar uyuyan, bülûğa erinceye kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar akıl hastası.
Zihinsel özürlü bir kimse hac yaptıktan sonra iyileşirse diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapmakla sorumlu olur.

Buluğa Ermiş Olmak
Erkekler ihtilam olmadıkça, kızlar âdet görmeye başlamadık­ça veya ihtilam olacak ve âdet görecek yaşa gelmedikçe mükel­lef olmazlar. Peygamberimiz, buluğa erinceye kadar çocuktan sorumluluğun kaldırıldığını bildirmiştir.
Bir insan çocukluğunda hac yapsa buluğa erdikten sonra im­kânı olunca yeniden hac yapmakla yükümlü olur. Çocuğun yaptığı haccın sevabı anne ve babasına yazılır. Sahabeden Câbir ibn Abdullah'ın bildirdiğine göre bir kadın çocuğunu Rasulüllah'a götürmüş ve
"Ey Allah'ın Elçisi! Bu çocuk için hac var mıdır" diye sor­muş, Peygamberimiz (a.s.) da,
"Evet vardır, sevabı senin olur" buyurmuştur.
Hac için ihrama giren bir çocuk, Arafat vakfesinden önce bu­luğa erse ve bu ihram üzere haccını yapsa, Hanefî mezhebine göre bu hac nafile olur, Şâfiî mezhebine göre farz olan hac yerine gelmiş olur.

Ad:  hac inşiallah.gif
Gösterim: 5639
Boyut:  962.9 KB
Özgür Olmak
Özgür olmayan kimselere hac farz değildir. Özgür olmayan bir kimsenin yapacağı hac, nafile olur. Bu kimsenin hürriyetine kavuşması halinde diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapma­sı gerekir.
Tutuklu ve mahpus olanlara veya yurtdışına çıkma yasağı bu­lunanlara ya da hacca gitmelerine yetkililerce izin verilmeyenle­re hac farz değildir. Çünkü bu halde iken hac yapmaya güçleri yetmez. Ancak hapse girmeden veya yurtdışına çıkma yasağı konmadan önce hacca gitme imkânı bulmuş ise bu kimseye hac farz olmuştur. Kısıtlılık hali sona eren kimselerin hacca gitmele­ri gerekir, kısıtlılık halinin sona ermeyeceği kesinleşen kimsele­rin yerlerine vekil göndermeleri veya vasiyet etmeleri gerekir.

Haccın farz olması için; müslüman olma, buluğa erme ve öz­gür olma şartları şu hadis-i şerife dayanmaktadır:
"Her hangi bir kul hac yapar sonra buluğa ererse yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir müşrik hac yapar sonra müs­lüman olursa yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir köle hac yapar sonra özgürlüğüne kavuşturulursa yeniden hac yap­ması gerekir"

Ekonomik Yönden İmkân Sahibi Olmak
Al-i İmrân suresinin 97. âyetinde haccın "gücü yetenlere" farz olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz (a.s.), "gücü yet­meyi" azık ve binit ile izah etmiştir. Bir sahâbînin,"Hac yapmayı farz kılan şey nedir?" şeklindeki sorusuna Peygamberimiz,
"Azık ve binit" cevabını vermiştir.
Bir kimsenin aslî ihtiyaçları, varsa borcu ve bakmakla yü­kümlü olduğu insanların nafakası dışında hacca gidip geleceği sürede kendisine yetecek kadar yeme, içme ve barınma giderle­riyle yol parasına sahip olması şarttır.
"Allah hiçbir insanı gücünün üstünde bir şey ile sorumlu
tutmaz" anlamındaki âyet de haccın ancak gücü yetenlere farz olduğunun delilidir.
Bir insana haccın farz olması için zekat verecek konuma gel­mesi şart değildir. Borcu ve aile fertlerinin her türlü ihtiyacı dı­şında hacca gidip gelecek kadar parası, malı mülkü ve imkânı bulunan kimseye diğer şartları da taşıyorsa hac farz olur.
"Binit veya yol parasının bulunma" şartı, Mekke dışından gelenler için söz konusudur. Mekke ve civarında ikamet eden ve­ya bir şekilde Mekke'ye ulaşabilen bir müslüman, yürüyerek Arafat, Müzdelife ve Mina'ya gidip gelmeye gücü yetiyor, mes­keni, yetecek kadar yiyecek ve içeceği bulunuyorsa hac ile yü­kümlü olur.
İmam Malik'e göre Mekke dışında ikamet eden kimse, yü­rüyerek hacca gitmeye gücü yetiyor ve yolda yiyecek ve içece­ğini kazanabiliyor veya diğer şartları da taşıyorsa vasıta ve hazır parası olmasa bile kendisine hac farz olur. Dolayısıyla, görevli, şoför ve işçi olarak Mekke'ye giden kimseye hac farz olur.
Bir müslümanın hacca gitmek için para biriktirmek amacıyla bakmakla yükümlü olduğu kimselere karşı görevlerini ve onların ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmesi dînen doğru değildir. Pey­gamberimiz (a.s.), "Kişiye günah olarak bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ih­mal etmesi yeter" buyurmuştur.

Sağlıklı Olmak
Hac ibadetinin bir kimseye farz olabilmesi için bedenen bu ibadeti yapmaya gücü yetmesi gerekir. Bu görevi yapamayacak derecede hasta, felçli, kötürüm, özürlü ve kendi başına binite ve­ya vasıtaya binip inemeyecek derecede yaşlı olan kimselere hac farz değildir. Çünkü yüce Allah haccı "gücü yetenlere" farz kıl­mıştır. Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen hac yapma­ya gücü yetmeyen kimseye hac farz olmaz. Sahabeden Abdullah ibn Abbâs "ona bir yol bulabilen kimseye" şartını, "bedenen sağlıklı ol­mak, azık ve binit" olarak tefsir etmiştir. Bu kimselere haccın farz olduğunu söylemek"Allah, dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi" anla­mındaki âyete ters düşer. Çünkü sağlığı yerinde olmayan kimse­yi hac ibadetiyle sorumlu tutmak dinde güçlük çıkarmak olur. Ancak sağlık dahil bütün şartları taşıdığı yıl hacca gitmeyen kimse daha sonra sağlığını kaybedecek olursa, üzerinde hac bor­cu kalır, bu takdirde yerine bedel göndermesi gerekir.
Ebu Hanife'nin bir görüşüne göre ekonomik gücü olsa ve kendisine refakat edecek bir kimse bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. İmam Muhammed ile İmam Ebû Yusuf'un ter­cih ettikleri görüşe göre ekonomik gücü ve kendisine refakat edecek biri varsa o zaman a'maya hac farz olur. Diğer mezhep­lerin görüşleri de bu istikamettedir.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ekonomik imkânı bulu­nan ve diğer şartları da taşıyan ancak çok yaşlı olması veya felç­li ve kötürüm olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi imkânsız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapamayacak du­rumunda olan kimselerin yerlerine bedel göndermeleri gerekir.Bu kimselerin bedenen hac yapmaya güçleri yetmiyorsa da mad­dî yönden buna imkânları vardır. Delilleri şu hadistir:
Has'am kabilesinden bir kadın, "Ey Allah'ın Elçisi! Babam, çok yaşlıdır. Üzerinde hac borcu vardır. Şu anda kendisi deve üzerinde durmaya bile gücü yetmiyor" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), "Onun yerine sen haccet" buyurdu.

Yol Güvenliğinin Bulunması
Haccın bir müslümana farz olabilmesi için yol güvenliğinin bulunması, savaş, terör ve düşman korkusu gibi bir sıkıntının bu­lunmaması gerekir. Bu şart, "binit ve azık" şartı konumundadır.
"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliği" bulunmasının haccın farz olmasının şartı mı yoksa edasının şartı mı olduğu konusunda Ebû Hanîfe'den iki farklı rivayet vardır. Hanefî fıkıh kaynakla­rında
Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın farz olmasının şartı olduğu takdirde ekonomik yönden hacca gitme imkânı bulunsa bile kişiye hac farz olmaz; böyle olunca da bedel göndermesi veya vasiyet etmesi gerekmez.
"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın edasının şartı olarak kabul edildiği takdirde hacca gitmesi söz konusu olan kimse hacca bizzat gidemediği takdirde bedel gön­dermesi veya bu konuda vasiyet etmesi gerekir.
Sağlık ve yol güvenliği, haccın farz olmasının şartları ara­sında sayılmıştır. İsabetli olan görüş de budur. Çünkü sağlık ve yol güvenliği olmayınca diğer şartlar bulunsa bile hac yapmak mümkün olmaz. Bu şartlar, "hacca gücü yetme" şartının zarûrî sonucudur. Bir müslümanın hac yapmaya ancak ekonomik gücü, sağlığı ve yol güvenliği bulunduğu takdirde gücü yeter.
Haccın farz olduğunu bilmek
Müslüman olmayan bir toplumda yaşayan ancak haccın farz olduğunu henüz öğrenmemiş bir müslüman diğer şartları taşısa bile öğreninceye kadar kendisine hac farz olmaz. Haccın farz ol­duğunu öğrendiği yıl, diğer şartları da taşıyorsa hac kendisine farz olur. İslâm ülkesinde yaşayan kimsenin haccın farz olduğu­nu bilmemesi mazeret sayılmaz.

Haccın Eda Edildiği Vakte Yetişmek
Yukarıda sayılan şartları taşıyan bir kimseye hac ibadetinin farz olabilmesi için haccın eda edileceği vakte erişmiş olması ge­rekir. Sözgelimi birisi hac mevsiminden önce hacca gidebilecek imkâna sahip olsa sonra hac vakti girmeden bu imkânı kaybetse, mesela fakir düşse veya sağlığını yitirse bu kimseye hac farz ol­maz. Bu kimse haccın eda edileceği zamana yetişemeden ölürse, sorumlu olmaz, çünkü zaten hac kendisine farz olmamıştır. Bir kimse hac mevsimi girdiğinde hacca gidebilecek şartları taşıyor­sa kendisine hac farz olur. Bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkânını kaybederse üzerinde hac borcu baki kalır.

Kadınların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması
Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre yukarıda zikredilen şartları taşıyan bir kadına haccın farz olabilmesi için kendisine refakat edecek eşi veya bir mahremibulunması gerekir. Kadın, yanında eşi ya da mahremi olmadan hacca gidemez.
Bu görüş sahipleri; kadının hacca gidebilmesi için yanında eşi veya mahreminin bulunması şartını; seferîlik için esas aldık­ları; bir kadının beraberinde bir mahremi bulunmadan "üç gün"ve "üç gece" süren bir mesafeye yolculuk yapmasını yasakla­yan hadisleri esas almışlardır. Üç gün üç gece süren bir mesafede ikamet eden bir kadının hacca gidebilmesi için yanında eşinin veya bir mahreminin bulunması gerekir. Bu süreden az olan bir mesafede ikamet eden bir kadına haccın farz olması için yanın­da eşi veya mahremi bulunması şart değildir.
Hadis kaynaklarına bakıldığında bir kadının; beraberinde mahremi bulunmadan "bir gündüz", "bir gece", "bir gündüz ve bir gece", "iki gündüz" ve "iki gece", "üç gece ve üç gün­düzden fazla" süren bir yolculuk yapmasının yasaklandığı gö­rülmektedir.
Beyhakî (ö.458/1066), bu konudaki rivayetlerin hepsinin sa­hih olduğunu, bu hadislerin bir bütün olarak değerlendirildiğin­de bu rivayetlerin, yol güvenliği bulunmadığı takdirde kadının tek başına yolculuk yapamayacağını ifadeye yönelik olduğunun anlaşılacağını söylemektedir.59 Kurtubî (ö.671/1272) de aynı görüşü paylaşmaktadır. Günümüz şartlarına uygun olan da bu­dur. Nitekim bu hususa işaret eden bir hadiste Peygamberimiz (a.s.)
"Çok yakın bir gelecekte bir kadın tek başına korumasız ola­rak Hîre'den çıkacak (hiçbir zarar görmeksizin) gidip Kâ'be'yi tavaf edecektir" buyurmuştur.
Şâfiî ve Malikî mezheplerine göre kadına haccın farz ola­bilmesi için, yanında eşinin ya da bir mahreminin bulunması şart değildir. Kadın güvenilir bir gurup kadınla birlikte hacca gidebi­lir.

Bu görüş sahipleri, Peygamberimizin hacca güç yetirmeyi "binit ve azık" olarak açıkladığını, bu açıklamada kadının yanın­da eş ya da mahremin varlığı şartının bulunmayışını ve yukarıda zikredilen hadisi delil olarak göstermişlerdir.
Kadının yanında mahremi veya eşinin bulunmasının şart ko­şulması da kadının güvenliğinin sağlanması amacına yöneliktir.Bu itibarla diğer şartları taşıyan müslüman bir kadın; can, mal ve namus güvenliği sağlandığı takdirde yanında eşi veya mahremi bulunma şartı aranmadan hacca gidebilir.

Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini dol­durmuş olmaları
Âdet gören kadınların iddet süresi 3 kur' (üç temizlik veya üç adet görme süresi), âdetten kesilmiş veya âdet görmeyen kadınların iddeti üç ay, eşi ölen kadınların iddet süresi dört ay ongündür.
Boşanan kadınlar, iddet süresince eşlerinin evlerinden ayrıl­mazlar. Bu husus Kur'ân'da,
"Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar"şeklinde ifade edilmektedir.
Fakihler, "evlerinden çıkarmayın", "kendileri de çıkmasın­lar" şeklindeki emre istinaden iddet bekleyen kadınların bu süre içersinde hacca gidemeyecekleri içtihadında bulunmuşlardır.İddet bekledikleri halde hacca gitmek isteyen kadınları sahabeden Abdullah ibn Ömer Zülhuleyfe'den, Abdullah ibn Mes'ûd ise Cuhfe'den geri çevirmiştir.

Hanbelî mezhebine göre ric'î talak ile boşanmış ve eşi öl­müş kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caiz değil ise de bâin talak ile boşanmış kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caizdir. Çünkü bâin talak ile boşanmış kadın, özgürdür, kendisi iste­medikçe, eşi boşamadan vazgeçip evliliğe dönüş yapamaz.
Ric'î boşamada,, kadın bütünüyle boşanmış sayılmaz. Eşiyle aralarındaki nikah bağı bir bakıma devam etmektedir. Eşi her za­man bu boşamadan vazgeçebilir. Konu ile ilgili âyetin sonunda­ki,
"Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" şeklindeki ifade, erkeğin eşine iddet içerisinde her za­man dönebileceğine, bu sebeple kadının evinden ayrılmaması gerektiğine işaret etmektedir

Sonuç olarak bir kimseye haccın farz olması için bu sayılan şartların birlikte bulunması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa bizzat kendisinin hac yapması farz olmadığı gibi vekil gönder­mesi veya vasiyette bulunması da gerekmez. Ancak bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkânı bulamazsa sorumlu olur, hac borcu üzerinden düşmez. Hastalık, tutukluluk gibi bir sebeple bizzat kendisi gidemezse yerine vekil göndermesi veya vekil gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir.

Haccın Geçerli Olmasının Şartları


Üçüncü maddede zikredilen şartları taşıyan kimselerin yapa­cakları haccın geçerli (sahih) olabilmesi için şu şartların bulun­ması gerekir.
1. İhrama girmek
İlgili kısımda da anlatılacağı üzere hac görevini yapacak kim­se hac yapmaya niyet eder ve telbiye getirir. Böylece ihrama gir­miş olur. İhrama girmeden yapılan hac geçerli olmaz.

2. Haccı belirlenen zaman içinde yapmak
Kur'ân-ı Kerîm'de hac ayları"Hac, belirli aylardadır" şeklinde mücmel olarak bildiril­miştir.
V, Hac aylarının halk tarafından bilindiğine,
VI, Haccın bu aylarda yapılması gerektiğine,
VII, Arapların yaptığı gibi hac aylarının değiştirilemeyeceğine,
VIII, Haccın vaktinin bütün bir yıl değil, aylarla sınırlı olduğuna işaret etmektedir.
Bilinen hac ayları; şevval ve zîlkâde ayları ile zîlhicce ayının ilk 10 günüdür.
Hanefî ve Malikî mezheplerine göre "hac ayları"ndan önce ihrama girilebilir, ancak Sünnete muhalif olduğu için mekruh olur. Haccın diğer menâsikinin bu aylar içinde yapılması gerekir.
Malikî mezhebine göre zîlhicce ayının tamamı "hac ayla­rına dahildir.
Şâfiî mezhebine göre zîlhiccenin 10. günü "hac ayları"na da­hil değildir.
Hac aylarından önce hac için ihrama girilemez, girilirse buihram hac için geçerli olmaz, bu ihram ile yapılan hac nafile bir hac olur.

3. Hac menâsikini belirlenen mekanlarda yapmak
Hac menâsikinin yapıldığı mekanlar; Metaf, Mes'a, Arafat, Müzdelife ve Mina'dır.

Hükmü İtibariyle Haccın Çeşitleri


Farz, vacip ve nafile olmak üzere üç çeşit hac vardır:
Farz Hac
Farz olan hac; hac yapma imkânına sahip olan kimsenin öm­ründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
Vacip Hac
Vacip olan hac; üzerine farz veya vacip olmadığı halde hac yapmayı adayan kimsenin, yapmakla yükümlü olduğu adak hac­cı ile başladıktan sonra bozulan nafile haccın kazası olarak yapı­lan hacdır.
Nafile Hac
Farz ve vacip olmayarak yapılan hacdır.

Edası İtibariyle Haccın Çeşitleri


İfrad Haccı
Hac aylarında sadece hac yapmak üzere ihrama girilip umre- siz olarak yapılan hacdır.
Bir hac mevsiminde sadece hac yapıldığı için bu hacca "tek yapma" anlamında ifrad denilmiştir.
Temettu Haccı
"Temettu haccı", hac ayları içinde umreyi ve haccı ayrı ayrı niyet ve ihramlarla yapmaktır.
Hac ayları içinde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra. Hac günlerinde ihrama girerek hac menasikini yapan kimse temettu haccı yapmış olur.
Umre ile hac arasında ihram yasakları kalkmış olduğu ve hac yapan kimse bu süre içinde ihramlıya yasak olan şeylerden ya­rarlandığı için bu hacca temettu (yararlanma) haccı denmiştir.
Kıran Haccı
"Kıran haccı"; hac ve umreye birlikte niyet ederek ikisini bir tek ihramla birleştirmektir.
Hac aylarında hac ve umreye birlikte niyet ederek, usulüne göre umreyi yaptıktan sonra, ihramdan çıkmadan hac menasiki- ni de eda eden kimse kıran haccı yapmış olur.

Temettu ve Kıran Haccı Yapmanın Şartları
Hacceden kimsenin âfâkî olması
Mîkât sınırları içinde (Harem ve Hıll bölgesinde) ikamet edenlerin temettu' ve kıran haccı yapmaları câiz değildir.
Hac aylarından önce Mekke'ye gidip hac günlerine kadar orada kalan âfâkîler de aynı şekilde temettu' ve kıran haccı yap­mazlar. Bu kimselerin ifrad haccı yapmaları gerekir. Bu kimse­ler hac aylarında umre yaparlarsa ceza kurbanı keserler.

Umre ve haccın her ikisinin aynı yılın hac aylarında ya­pılması
Temettu haccı yapacak olan kimse, umreyi hac aylarından önce yapar veya umre tavafının en az dört şavtını, hac ayları he­nüz girmeden tamamlarsa yaptığı hac temettu' veya kıran değil, ifrad haccı olur.

Hac aylarında yapılan umreden sonra memlekete dönülmemesi
Hanefî mezhebine göre, umre yaptıktan sonra herhangi bir sebeple memleketine dönen kimsenin; Şâfiî mezhebine göre um­re yaptıktan sonra herhangi bir sebeple mîkât sınırları dışına çı­kan kimsenin temettu haccı yapabilmesi için yeniden umre yap­ması gerekir. Aksi takdirde yaptığı hac temettu' değil, ifrad olur.
Kıran haccında umreden sonra ihramdan çıkılmadığı için um­re yaptıktan sonra ister mîkât dışına çıkılsın, ister memlekete ve­ya başka bir yere gidilsin kıran haccı ifrada dönüşmez.
Bu üç nevi hacdan hangisi yapılırsa yapılsın, hac farîzası eda edilmiş olur.

En Fazîletli Hac
Hangi haccın daha fazîletli olduğu konusunda farklı rivayet­ler nedeniyle mezhep imamları ihtilaf etmişlerdir. Şâfiî ve Malikî mezheplerine göre ifrad haccı, Hanefî mezhebine göre kıran haccı, Hanbelî mezhebine göre temettu haccı daha fazîletlidir.
Hac ibadetinde gerçek fazileti haccın çeşidinden daha ziyade edasında gösterilen gayret, samimiyet, huzur, huşû ve ihlâsa gö­re değerlendirmek gerekir.

Haccın Farzları, Vacipleri ve Sünnetleri
1. Farz, Şart, Rükün, Vacip Ve Sünnet Terimlerinin An­lamları
"Farz", kesin ve bağlayıcı bir delil ile yapılması istenen fiil ve amel demektir.
"Vacip", kesin olmayan bir delil ile yapılması istenen fiil ve amellere denir.
Farz olsun vacip olsun her iki görevin de yapılması zorunlu­dur. Yerine getirilmesinin gerekliliği bakımdan ikisi arasında bir fark bulunmadığı için Hanefîler vacibe amelî farz demişlerdir.
Kesin olmayan bir delil ile sabit olduğu için vacibi inkar eden kâfir olmaz. Farzı inkar eden ise kâfir olur. [1]
Farzlar, şart ve rükün olmak üzere iki kısma ayrılır:
"Şart", hükmün varlığı kendisine dayanan şeydir. Şart bulun­mazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bu­lunmasını gerektirmez. Meselâ abdest namazın şartıdır, abdest bulunmazsa namaz olmaz, ancak abdestli olunca namaz kılınmış sayılmaz. Aynı şekilde, ihram haccın şartıdır. İhrama girilmeden haccın diğer farzları geçerli olmaz.
Rükün, ibâdetlerin ve akitlerin aslî unsurları demektir. Me­sela namaz ibadetinde, kıyam, kıraat, rüku ve secde rükündür. Aynı şekilde hac ibadetinde Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı rü­kündür.
Şartlar, rükünlerden önce yerine getiririlir. Şartlar yerine ge­tirilmeden rükünler geçerli olmaz.
Sünnet, bir fıkıh terimi olarak farz ve vacip olmayarak Pey­gamberimizin yaptığı ve Müslümanların da yapmasını istediği görevlerdir.
Farz olsun, vacip olsun sünnet olsun, her ibadetin kendi içinde farzları, vacipleri ve sünnetleri vardır.
Bir ibadetin farzı (şart veya rüknü) olan bir görev terk edi­lirse o ibadet geçerli olmaz. Mesela namazın abdestli olarak kı­lınması farzdır. Abdestsiz kılınan namaz geçerli değildir, yeni­den kılınması gerekir. Aynı şekilde hacda ihrama girmek farzdır. İhrama girmeden hac yapılsa veya Arafat vakfesi ya da ziyaret tavafı terk edilirse yapılan hac geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.
Vaciplerden biri terk edilirse yapılan ibadet bâtıl olmaz, va­cibin terki ile meydana gelen eksiklik keffaret veya ceza ile telâ­fi edilebilir. Mesela üç veya dört rekatlı bir namazda ilk iki re­kattan sonra oturmak vaciptir. Bir kimse oturmadan üçüncü re­kata kalkıverse namaz batıl olmaz, namazın sonunda "sehiv sec­desi" ile bu eksiklik telafi edilir. Aynı şekilde hacda Müzdelife vakfesi vaciptir. Bu görev terk edilse hac batıl olmaz, bu eksik­lik dem ile (bir koyun veya keçi kurban etmekle) telafi edilebi­lir.
Hacda terk edilen bir vacip usulüne göre iade edilirse her hangi bir ceza gerekmeden telafi gerçekleşmiş olur.
Bir ibadetin sünneti terk edilirse o ibadet batıl olmaz, sevabı eksilir. Mesela namazda sübhâneke duası okunmasa, hacda ku­düm tavafı yapılmasa kılınan namaz ve yapılan hac geçerli olur, ancak sünnet sevabından mahrum kalınır. [2]

[1] bk. Ebû Zehra Muhammed İslam Hukuku Metodolojisi, s. 42-63. Çeviri Ab- dülkâdir Şener, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, birinci baskı, Ankara, 1973.
[2] Semerkandî, II, 381.

2. Haccın Farzları (Şartları ve Rükünleri)


Haccın farzlarını iki grup altında toplamak mümkündür: Hac­cın müstakil farzları (şartları ve rükünleri), haccı oluşturan me- nâsikin kendi içindeki farzları (şartları ve rükünleri).
Önce haccın farz, vacip ve sünnetleri sadece maddeler halin­de sayılacak, daha sonra ilgili yerlerde detaylı olarak anlatılacak­tır.

a) Haccın Müstakil Farzları (Şartları ve Rükünleri)
aa) Hanefî mezhebine göre haccın farzları bir şart ve iki rü­künden ibarettir. Bunlardan ihrama girmek haccın şartı, "Ara­fat'ta vakfe yapmak" ve "Kâ'be'yi tavaf etmek" ise haccın rü­künleridir.

bb) Şâfiî mezhebine göre haccın farzları şunlardır:
V, İhrama girmek (niyet),
VI, Arafat'ta vakfe yapmak,
VII, Kâ'be'yi tavaf etmek,
VIII, Sa'y yapmak,
IX, Saçları tıraş etmek veya kısaltmak,
X, Bu rükünlerin çoğu (en az dördü) arasında tertibe uymak.
Bu farzlar, haccın rükünleridir.
cc) Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre haccın farzları;
İhrama girmek,
Arafat'ta vakfe yapmak,
Kâ'be'yi tavaf etmek,
Sa'y yapmak.
Bu farzlar, haccın rükünleridir.
Rükünler, usulüne göre yapılmadıkça, ceza ve kefâret öde­mekle hac sahih olmaz. Eksik kalan rüknün tamamlanması veya haccın kazâsı gerekir.

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Farzları (Şartları ve Rükünleri)
Bir de haccın her bir menasikine ait farzlar vardır ki bunların her biri ilgili bölümlerde açıklanacaktır.

MsXLabs.org & DİB
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 14:04
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #4
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hac ve Önemi
İslâm sartlarinin besincisi hac'dir. Hac,belli zamanda, belirli yerleri özel bir sekilde ziyaret etmektir. Hicretin dokuzuncu yilinda farz olmustur. Hac hem mal, hem de beden ile yapilan bir ibadettir. Belirli sartlari tasiyan müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdir. Allah'in her emrinde oldugu gibi haccin farz kilinmasinda da bir çok hikmetler ve faydalar vardir. Çesitli ülkelerden mukaddes topraklara gelen, dilleri ve renkleri ayri olan müslümanlarin tek gaye etrafinda bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi Islâm kardesligini güçlendirir. Müslümanlarin birbiri ile tanismalarini, birbirlerinin dert ve sikintilarina çare bulmalarini saglar. Zengin-fakir her seviyede müslümanin ihrama girerek ayni kiyafet içinde bulunmasi insanlara esitlik fikrini asilar, mahser gününü hatirlatir. Sevgili peygamberimizin dogup büyüdügü, Islâm dini'nin cihana yayilmaya basladigi kutsal yerleri görmek ruhlara manevi bir heyecan verir,dini duygulari kuvvetlendirir. Kutsal yerlerde insan kendisini Allah'a daha yakinhisseder, yaptigi ibadetlere kat kat fazla sevab verilir. Allah rizasi için hac vazifesini yapan ve insanlara kötülük etmekten sakinanlarin (kul haklari hariç) birçok günahi bagislanir. Bu konuda peygamber Efendimiz söyle buyurmustur:
Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranislardan sakinirsa, annesinin onu dogurdugu günkü gibi günahlarindan arinmis olarak döner. (Riyazü's-Salihin, c.2, s. 521)
Hac Kimlere ve Ne Zaman Farzdir
Asagidaki sartlari tasiyanlara hacca gitmek farz olur:

1) Akilli olmak,
2) Erginlik çagina gelmis olmak,
3) Müslüman olmak,
4) Hür olmak,
5) Haccin farz oldugunu bilmek. (Bu sart müslüman olmayan ülkelerde müslümanligi kabul edenler içindir. Islâm ülkelerinde yasayan müslümanlar için haccin farz oldugunu bilmemek özür degildir.)
6) Zorunlu ihtiyaçlardan baska hacca gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü oldugu aile fertlerinin geçinebilecegi maddi güce sahip olmak.
7) Durumuna uygun bir vasita ile hac yolculugunu yapabilmesi için vasita ve yol masraflarini karsilayacak parasi olmak.
8) Hac vazifesini yapabilecek zamana yetismis olmak.
Saydigimiz bu sartlardan baska hac vazifesini bizzat yapmak için su sartlarin da bulunmasi gerekir. Bunlara haccin edasinin sartlari denir.

Haccın Edasının Şartları
1) Vücutça saglikli olmak, (Kör, kötürüm ve hac yolculuguna dayanamayacak derecede hasta ve yasli olmamak.)
2) Hacca gitmesine bir engel bulunmamak, (Hapiste olmak gibi)
3) Yol güvenligi olmak,
4) Kadinin yaninda kocasi veya evlenmesi caiz olmayan bir mahremi bulunmak.
5) Kocasi ölmüs veya bosanmis olan kadinlarin iddet süreleri bitmis olmak.
Bu saydigimiz sartlara sahip olan bir kimsenin önündeki ilk hac mevsiminde hacca gitmesi farz olur.

Haccın Vacibleri

1) Müzdelife'de vakfe.
2) Safa ile Merve tepeleri arasinda sa'y etmek
3) Cemreleri taslamak (Seytan taslamak)
4) Saçlari tras etmek veya kisaltmak
5) Sader (veda) tavafini edâ etmek

Haccın Sünnetleri

Kudûm tavafi yapmak, erkeklerin kudûm ve ziyâret tavafinda remel yapmalari (Reml: Adimlari kisaltip, omuzlari silkerek çalimli bir sekilde yürümektir. Tavafin ilk üç savt'inda yapilir), Safa ile Merve arasinda sa'y ederken, orada bulunan iki direk arasinda erkeklerin süratlice geçmeleri, Bayram gecelerinde Mina'da yatmak, arefe günü, günes dogduktan sonra Mina'dan Arafat'a gitmek, Müzdelife'den Mina'ya bayram günü sabahi, henüz günes dogmadan hareket etmek, Müzdelife'de gecelemek ve cemreler arasinda (Seytan taslama esnasinda) tertibe riayet etmektir.
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 14:06
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
30 Nisan 2006       Mesaj #5
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Ad:  şeytan taşlama.jpg
Gösterim: 1334
Boyut:  139.2 KB
Beş farzın, hatta bütün ibadetlerin en son farz kılınanı olan hac, İslam’ın nihai gayesini temsil eder.
Oruçla kötü arzularından kurtulan, zekatla, fedakârlık duyguları gelişen, namazla ruhen yükselen mümin, ancak bu halleri kazandıktan sonra Allah’a lâyık bir kul olabileceği için, hac ile de kendisini Allah’a arz ve takdim etmek imkanına kavuşur.

İSLÂM DÜNYASININ dört bir yanından gelen Müslümanlar, mahşer yerinin ve hesap gününün bir benzeri olan Arafat’ta toplanırlar. İlahi emirleri kayıtsız şartsız yerine getireceklerine ve kendilerini hak yoluna ve İslam’ın gayesine adadıklarına dair toplu halde and içerler. Vasıtasız olarak Allah’la temasa geçen peygamberler gibi, doğrudan doğruya Allah’a hitap ederek, emre âmâde ve hizmete hazır olduklarını ‘Lebbeyk’ emret hazırım! nidalarıyla bildirirler. Allah huzurunda toplanıp, O’na tekmil veren bu iman ordusu, resmi yürüyüşle Mina’ya doğru harekete geçerler. İslam’ın şan ve şerefini temsil için yapılan bu gösteri yürüyüşü, aynı zamanda buna katılan müminlerin örnek diye insanlığa takdim edilmesi manasını da taşır. Maddeden münezzeh, mutlak ve sonsuz kudret sahibinin şanına dualar okuyarak, yalnız O’nun büyüklüğünü bildirip, yüce adını terennüm ederek, ağır ağır yol alan bu kalabalık, bir sel gibi akmaya başlar.

“Siz Arafat’tan taşıp da hürmete lâyık alametin (müzdelife’nin) yanına aktığınız zaman Allah’ı anın.—Bakara:198

Yüz binlerce insanın hep aynı tarafa vakur adımlarla yürümesi, insana heyecan veren bir hâdisedir. Hac baştanbaşa temsili hareketlerden meydana gelmiş olan bir ibadettir. Bütün hac boyunca hacılar kefene benzeyen ve adına ihram denen dikişsiz bir elbise giyerler. Bu hareket, insanın ölmüş ve dünya ile olan bütün irtibatını kesmiş olduğunu gösterir. Arafat’tan sonra tekbirlerle müzdelife’ye gelen hacılar, bayram gecesini orada geçirdikten sonra bayram günü şeytan taşlamak ve kurban kesmek üzere Mina’ya gelirler. Şeytan taşlamak, habis ruhlara, şeytani vesveselere karşı olan nefretimizin bir remzi, bir tezahürü demektir.

Kötülüklerden nefret ettiğini ve onlarla daima mücadele edeceğini ifade etmek üzere kötülüklerin sembolü olan şeytanı yine sembolik olarak taşladıktan sonra, hacılar, Allah yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını göstermek için bir kurban keserler. Çünkü bir dava hak da olsa onun uğrunda seve seve can verebilecek müdafilerden mahrum olduğu müddetçe üstün gelemez. Kurban kendi canımızın Allah yolunda feda edilmesi manası taşır.

Kâbe’yi tavaf ise kâinat nizamından alınmış bir ibadettir. Gezegenler güneş, elektronlar çekirdek, pervaneler kandil etrafında döner. Böyle bir merkez etrafında dönmek ona aşkla bağlılık mânâsına gelir. Bu bakımdan, İslâm’ın sembolü olan Kâbe etrafında dönmek de dine gönül vermek, onun etrafında pervane kesilmek uğrunad her şeyi göze alarak hizmet etmek demektir. Bu hareketin toplum hayatına ait olan manası, birlikten ayrılmamak ve bu birliği korumaya çalışmaktır. Ferdi hayata ait olan manası ise daha derin hakikatleri barındırır.

Gökler yedi kattır, insandaki nefis de yedi tanedir. Ayrıca yedi makamı mecazen çokluk ve fazlalık için kullanılır. Kâbe etrafında yedi defa dönmek, yüzlerce, binlerce dönmek gibi, pek çok dönmek demektir. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılarak yedi kat göklerin üstüne çıkmak, maddi alemin üstüne yükselmek ve kendinden geçmek manasına gelir. Bunun için, Kâbe etrafındaki her bir dönüş (şavt), kendi iç dünyamızda bir kurtuluş hamlesi yapmak manası taşır.

Hz. İbrahim, dindar ve mücahit nesiller yetiştirmek için birçok zahmete katlanmış ve Allah’a dua etmişti. İslam dini ilk mücadelesine orada başlamış ve ilk Müslümanlar büyük işkencelere maruz kalmışlardı. Tek ve münezzeh Allah iktidarını kabul ettirmek için girişilen o eski mücadelelerin en canlı ve en taze heyecanlarıyla dolu olarak hacdan memleketine dönen mümin, dünya ve ahiret hayatının ne olduğunu anlamıştır. Çünkü hacda temsili olarak âhiret hayatını yaşayan bir insanın, dünya hayatının hiçliğini herkesten daha çok anlamış ve kendini büyük davaya vermiş olması gerekir.

Haccın Allah’a karşı bir and, Müslümanların kendi aralarında da bir kardeşlik anlaşması olduğu düşünülünce, bir defa farz kılınmasındaki hikmet anlaşılmış olur. Çünkü insan bir defa and içer ve bir defa söz verir. Birden fazla haccetmek farz olmadığı gibi sünnet de değildir. Peygamber Efendimiz Bir defa hacca gitmiştir, bu da veda haccı olmuştur. Veda kelimesi, sanki, daha önce birçok defalar gitmiş de bir de vedalaşmak üzere son defa gitmiş zannı veriyor.

Gerçi Peygamberimiz birçok defalar Kâbe’yi tavaf etmiştir, fakat bu ziyaretler haccın farz olmasından önce ve hac mevsiminin dışında yapılmıştır. Hac ancak Mekke’nin fethinden sonra ve hicretin dokuzuncu senesinde farz kılınmıştır. Fakat o sene Peygamberimiz dış münasebetlerle fazla meşgul olduğundan dolayı kendisi gitmemiş, hac kafilesi başkanlığına Hz. Ebû Bekir’i tâyin etmişti.

Ertesi yıl Hz. Peygamberimiz, hacda bizzat bulunacağını söyledi. Bu haber Müslümanlar arasında büyük sevinç uyandırdı ve peygamberimizle beraber hacda bulunmak için o zamana kadar görülmemiş bir kalabalık hacca iştirak etti. Peygamberimiz bütün hac meselelerini öğretip, Kur’an’ın en son emirlerini ve kendi tavsiyelerini tebliğ etti. Bu hacca veda haccı denmesinin sebebi, peygamberimizin hacdan döndükten üç ay kadar sonra âhirete teşrif etmiş olmasındandır.

Eğer peygamberimiz iki defa hacca gitmiş olsaydı, bizim için de birinci gidiş farz ikinci gidiş sünnet olurdu. Çünkü Peygamberimiz her bir hareketi bizim için yapılması gereken bir emir mahiyetindedir. Birden fazla hacca gitmek, Bakara suresinin 158. ayetinde de bildirildiği gibi bir tevatürdür. Tatavvû, hiçbir emir ve mecburiyet olmadan kulun kendi isteğiyle yaptığı bir takım iyi işlerdir. Fakat bu tatavvuun farz ve vacibin hakkına tecavüz etmemesi ve onların ihmaline sebep olmaması gerekir. Böyle olduğu takdirde tatavvu olmaktan çıkar ve haram haline gelir. Çünkü dindeki farz, vacip, sünnet ve tatavvu bilmek, vazifelerin ehemmiyet derecelerini bilmek ve onları bu sıraya göre işlemek demektir. Bu itibarla birden fazla olarak hacca gitmek isteyen bir Müslüman, bu hareketin diğer vazifelerini aksatıp aksatmadığına, bu paranın dine hizmet için daha verimli bir yere bağış edilmesinin mümkün olup olmadığına dikkat etmelidir. Çünkü nâfile tatavvu olarak hacca gitmektense, o parayı Müslümanların ihtiyaçlarına ve umumun faydasına harcamanın daha efdal olduğuna dair verilmiş müteaddit fetvalar da bulunmaktadır.
Kendi memleketinin en zaruri ihtiyaçlarına ve en hayati davalarına bir kuruş veremeyen, hatta zekatı bir takım hilelerle veren bir insanın her sene hacca gitmesi, din için olmaktan ziyade nefis için yapılmış bir hareket olur. Kendi nefsani arzularımızı tatmin için yaptığımız her hareket iyi bir görünüşe de sahip olsa ibadet değildir. Böyleleri Allah huzurunda sevap ve mükafat yerine, harp meydanından kaçanların uğrayacakları cezayla karşı karşıya kalacaklardır. Çünkü mürüvveti olmayanın takvası makbul değildir
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:48
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #6
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  medine ravzai mutahhara.jpg
Gösterim: 1702
Boyut:  76.7 KB

Haccın Farz Olmasının Şartları


Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki:
1) Müslüman olmalıdır
. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar bulununca yeniden hac etmesi gerekir.
Yine, bir mü'min hac ettikten sonra -Allah korusun- dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete dönünce, diğer şartlar bulununca tekrar hac etmesi gerekir.
2) Buluğa ermiş olmalıdır.
Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac nafile olur. Onun için buluğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa, tekrar hac etmesi gerekir.
Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini yaptırır. Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez. Çünkü çocuğa hac vacib değildir.
3) Akıl sahibi olmalıdır.
Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri gerekir.
4) Hür olmalıdır.
Köleler ve cariyeler hacla yükümlü değillerdir. Bunların yaptıkları haclar birer nafiledir. Bunlar azad edildikten sonra diğer şartlara sahib bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.
5) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır.
Şöyle ki: Küfür diyarında (dâr-ı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe,hac ile yükümlü olmaz. Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahib bulunursa, hac ile mükellef olur.
6) Hac görevine güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır.
Bunun için bir kimse görevi için diğer şartlara tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.
7) Hicaz'a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre nafakaları bulunmalıdır
. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak da, haccın farz olmasına engel değildir.
Temel ihtiyaçlar için zekât bölümüne bakılsın!..
8) Kendi durumuna uygun binek vasıta ve yolda yapacağı harcamaları karşılayacak parası bulunmalıdır.
Buna Rahiliye, Zadü-t Tarika (yol azığına sahib bulunmak) denir. Şöyle ki:
Hac için yol azığına ve bilinecek vasıtaya gücü yeter olması şarttır. Bu kudretin hac aylarında veya herkesin buluduğu yerde hacıların âdet üzerine hacca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahib olan kimsenin, diğer şartlara da sahib olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.
Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz. Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile hüküm aynıdır. Onun için Hac etmek üzere yapılan bir malı kabul etmek her halde gerekmez.
Bununla beraber Mekke-i Mükerreme'ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir.
(İmam Malik'e göre, azık ve binit için yeterince imkâna sahib olmak şart değildir. Bu konuda Mekke'ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini yerine getirmeğe imkân bulunması yeterlidir. Onun için fazla güçlük bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile hac etmeğe ve yiyecek harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez. Ancak nafakasız kalmakla helak olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile yükümlü olmaz.)

Haccın Farziyetindeki Şer'î Hikmetler
Bilindiği üzere hac, İslâmın beş önemli esasından biridir. "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur." hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.
Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi demektir.
Haccın yapılmasındaki değişik usul ve adap, insanın ezelî ve ebedî olan mabuduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arzedeceği ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar.
İlim ve hikmet sahibi olan yaratıcımızın kutsal bir mabedini ziyaret ederek Yüce varlığına temiz kalble ve samimî duygularla yalvarıp yakarmak ve hürmette bulunmak, bir kul için ruha ferahlık veren yüksek bir mana taşır.
Bundan başka bütün müslümanların kıblesi olan ve İbrahim aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde yapılacak ibadet ve duaların sevap ve mükâfatına nihayet yoktur.
Resûlüllah Efendimizin içinde doğup büyüdüğü, İslâm güneşinin ilk doğmaya başladığı, İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını içinde saklamış bulunduğu mübarek bir beldeyi ziyaretteki feyiz ve bereket de her türlü düşüncenin üstündedir.

İslâm âleminin doğusundan ve batısından temiz bir heyecanla akın edip gelen binlerce dindaşın böyle kutsal bir yerde toplanmaları, aralarındaki din birliğini ve din kardeşliğini, din sevgisini canlandırmaları ve birbirlerinin durumlarını öğrenerek fikir alış-verişinde bulunmaları ne kadar büyük değer taşıyan bir harekettir.
Yolculuğun sağlık ve fikir yönünden sosyal faydalarını kabul eden yabancı milletler, dince mecbur olmadıkları halde, birçok zorluklara katlanarak dünyanın en uzak yerlerini gezip dolaşıyorlar. İslâmiyet ise, en yararlı bir yolculuğa bir kutsal ruh ve mecburiyet vermiş, müslümanları böyle bir yolculuğun sonsuz maddî ve manevî bereketlerinden faydalanmıştır.
Farz olan hac görevini bir anlayış içerisinde yerine getirecek müslümanların bundan ne kadar faydalanacakları pek aşikârdır. Hele bu farzı yerine getirme mutluluğuna kavuşan anlayışlı bir müslümanın bu sayede birçok bilgiler kazanarak aydınlanacağı ve sonra dönüp kendi çevresini birçok yönden uyararak aydınlatacağı da şüphesizdir.
Sonuç olarak denir ki, haccın farz oluşundaki hikmet ve yararlar pek büyüktür.

İslâmın yayılmasına ve yükselmesine yöneliktir. Zaten İslâm dininin emir ve tavsiye ettiği hangi ibadet vardır ki, o müslümanların maddî ve manevî alanlardaki yükselmesini ve bereketini sağlamasın? Yeter ki müslümanlar kendi kutsal dinlerinin bu emir ve öğütlerini gereği üzere değerlendirerek yerine getirmeye çalışmış olsunlar.
Ne mutlu mal varlığına ve beden sağlığına sahip olup da bu ve buna benzer din görevlerini yerine getirip başaranlara!

Haccın Nevileri

Ad:  hajj-6.jpg
Gösterim: 1137
Boyut:  109.6 KB

Hac, farz, vacib ve nafile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:
1) Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
2) Vacib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nafile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.
3) Nafile hac, buluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak yapacağı haçtır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir. (x)
4) İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz, vacib ve nafile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir. Bunu yapana "Müfrid" denilir.
5) Temettü hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana "Mütemetti" denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.
6) Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel veya mikatta Umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle Umre yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac yapılması Temettü hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana da "Karin" denir. Bunların açıklama ve uygulamaları ileride .
7- Haccın farz, vacib ve sünnet olan herhangi bir işine "Nüsük" denir. Bunun çoğulu "Menasik" dir. Bu söz, aslında ibadet ve su ile bir şeyi temizlemek demektir.
Haccın Rükünleri
Haccın rükünleri, mahiyetini teşkil eden farzları ikidir. Biri, Arafat'da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama'yi farz manada tavaf etmektir.
Arafat, Mekke-i Mükerreme'nin güney doğusunda altı saat uzaklıkta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat'da durmak zamanı, Zilhice ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmiş olur. Bu Arafat'da uyanık bir halde durmakla uyumak veya baygın bulunmak halleri eşittir.
Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat'da durmakla "Vukuf" farizası yerine getirilmiş olmaz. Ancak Zilhicce'nin hilâlinde şüphe olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmış bulunur ve sonradan Zilkade'nin yirmi dokuz gün olduğu anlaşılırsa, bu takdirde Arafat'da durmanın ilk Kurban Bayramı gününe rastlamış bulunması istihsan yolu ile caizdir ve yeterlidir.
Hacıların Arefe günü sanarak Arafat'da durdukları günün Terviye (Zilhiccenin sekizinci) günü olduğu anlaşılırsa, bu bekleme yeterli olmaz. Arefe günü tekrar durmaları gerekir. Şu kadar ki, bütün insanlar tarafından vakfe ve farz tavaf yapıldıktan sonra haccın sahih olmadığına (bir gün önce yapıldığına) dair ortaya çıkacak haberler ve şahidlikler artık dinlenmez.
Arafat meydanının ortasında "Cebel-i Rahmet" yanında kıbleye karşı durulup Allah'a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burası, manevî değeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanın her tarafından akın edip gelen, yurdları, dilleri ve renkleri başka başka olan; fakat düşünce ve gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat'da, kefenlere bürünmüş, kabirlerinden dirilip Mahşer meydanında toplanacak bir muhteşem insan kitlesini andırır. Bunların hep birden duygulu bir dille Allahü Teâlâ Hazretlerini tevhid ve tebcile başlamaları, Allah'dan bağış dilemeleri ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî bir manzara meydana getirir.
Şüphe yok ki, Allahü Teâlâ Hazretleri, bu garip kullarına lütfedecek ve meleklerine şöyle hitab buyuracaktır: "Şu uzak ülkelerden gelip toz-toprak içinde kalmış, kıyafetleri perişan bir halde, benim rahmet ve yardımımı dileyen kullarıma bakınız! Ben şanı yüce, onları bağışlayacağım ve mağfiretime erdireceğim." Böylece feyiz ve bereketi nihayetsiz olan Yüce Allah'ın rahmeti ve yardım denizleri dalgalanıp duracaktır.

Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir başarı!..
(İmam Malik'e göre Arafat'da bekleme müddeti, Arefe günü güneşin zevalinde gündüzün fecrine kadar devam eder. O günün güneşin zevalinden batışına kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Güneşin batışından sonra da bir mikdar beklemek gerekir ki, farzdır.)
Kâbe-i Muazzam'a, Mekke-i Mükerreme şehrinde Allahü Teâlâ'nın emri ile İbrahim aleyhisselâm'ın ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmış olduğu dört köşeli yüksek ve mübarek bir binanın işgal ettiği kutsal bir yerdir. Burası bütün müslümanların kıblesidir. Bu kıblegâha, İlâhi bir mabed ve İlâhi rahmetin tecelli kaynağı olmasından dolayı Beytullah Beyt-i Muazzam adı verilmiştir.

Kâbe-i Muazzama, Harem-i Şerif ve Mescidü'l Haram denilen büyük bir Mescidin ortasında bulunmaktadır. Bu mescidin etrafında kubbeler vardır. Geri kalan kısım açıktır. Yedi minaresi, birçok kapıları, içinde minberi, Zemzem kuyusu ve İbrahim aleyhisselâm'ın Makamı vardır.
Ziyaret tavafına gelince: Bu, Arafat'da vakfeden sonra Kâbe-i Muazzamanın etrafında yedi defa dolaşmaktan ibarettir ki, bunun dört defası farz olan bir rükündür.

Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü fecir doğduktan sonra hayatın son gününe kadar uzayan bir zamanın herhangi bir kısmında yapılacak bir tavaf ile hac farizası tamamlanmış olur.

On iki yaşını bitirip henüz buluğa ermemiş olan erkek çocuğuna mürahık, dokuz yaşını tamamlayıp da
umutfm.com
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:52
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
19 Kasım 2010       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  arafat.jpg
Gösterim: 1126
Boyut:  88.5 KB
İslâm'ın beşinci ve son şartıdır.
Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır.
Haccın sözlük anlamı hürmet edi­lecek yer ve makamları ziyaret etmek demektir. İbadet olarak hac, belirli (özel) zamanında Arafat'ta bir süre durmak (vakfe), sonra Kabe'yi tavaf etmek, çevresinde yedi defa dolaş­maktır.

Haccın Farzları:
Tanımdan da anlaşılacağı üzere haccın farzları ikidir:
1- Arafat'ta vakfe yapmak.
2- Kabe'yi tavaf etmek.
Arafat'ta vakfe (durma)nin belirli vakti vardır ve bu kurban bayramının arife günüdür. Kurban bayramının arafe günü herhangi bir nedenle Ara­fat'a ulaşamamış olan kimse vakfe görevini yapamadığı için hacı olamaz. Arafat Mekke'nin 16 km güney do­ğusundaki bir ovanın adıdır. Diğer bir adı da Cebelü'-Rahmet Dağı)'dır.

Kabe'yi tavafın ise Kurban Bayramı'nın ilk dört gününde yapılması vaciptir. Kurban Bayramı günlerinde yapılmayıp yıl boyunca .herhangi bir günde yapılması da caiz (geçerlidir).

Kabe, Mekke'de, Harem-i Şerif denen çok büyük bir camiin ortasın­da bulunan, genişliği II, uzunluğu 12, yüksekliği 13 m. olan kübik bir yapı­dır. Hz. İbrahim (A.S.) tarafından Alllah adına yapılmış bir binadır. Bu­nun için "Beytullah" (Allah'ın evi" diye de anılır. Tavaf bunun etrafın­da yapıldığı gibi, namazda da kıble olarak buraya yönelinir.

İhram
Haccın sıhhatinin (geçerli olması­nın) en önemli şartı ise ihramdır. İh­ram sözlükte "haram kılmak" anla­mına gelir. Buradaki anlamı ise, hacı adaylarının Mekke'ye belirli uzaklık­taki yerlerden itibaren normal elbiselerini çıkartıp, havlu ve peştemal de­nen, iki parçadan ibaret dikişsiz be­yaz elbiseler giymeleridir. Bu yalnız erkekler için gereklidir. Bir hacı ada­yı ihrama girdikten sonra normal hal­lerde helal olan bazı şeyleri (traş ol­mak, tırnak kesmek, cinsel ilişkide bulunmak, av avlanmak... gibi) geçici bir süre için (ihramdan çıkana kadar) kendini haram kılar. Bu esnada hiç bir canlıya zarar veremez, yeşil otları bile koparamaz.

Haccın vaciplerinden en önemli­leri sa'y etmek ve şeytan taşlamaktır.

Sa'y, Kabe'nin yakınında bulunan Safa ile Merve tepeleri arasında yapı­lır. Safa'dan Merve'ye dört, Merve'den Safa'ya üç gidiş bir Sa'y yapmak­tır.
Şeytan da Mina denilen yerde taş­lanır. Burada küçük, orta ve büyük cemre diye adlandırılan ve şeytanı simgeleyen üç beton sütuna Müzdelile denen, yerden toplanmış fındık büyüklüğünde yedişer taş atılır. Ve bu üç gün tekrarlanır. Şeytan taşlamak simgesel bir olaydır. Şeytanın bizi kandırmasına, Allah yolundan uzak­laştırmasına izin vermemeyi taahhüt etmek anlamına gelir. Hz. ibrahim oğlu İsmail'i Allah için kurban etme­ye söz verip bunu yerine getirmeye kalkıştığı zaman şeytan kendisini bun­dan vazgeçirmeye çalıştı. Hz. İbrahim de şeytanı taşladı. Onun telkinlerine kulak asmadı. Şeytan taşlama da bu olaya benzer, onu taklit eder bir dav­ranışta bulunmak da söz konusudur.

Sünnetleri
Haccın birçok sünneti vardır, önemlilerinden birkaçı şunlardır:
1- İhrama girerken yıkanmak (boy abdesti almak).
2- Telbiye'de bulunmak (Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Allah'ım se­nin emrine itaat ederim...) cümlesini her fırsatta tekrarlamak.
3- Tavaf-ı kudüm yapmak. (Mekke'ye ulaşmanın, ayak basmanın şükranesi olarak Kabe'yi tavaf etmek.
4- Peygamberimiz (S.A.V.)'in
Medine-i Münevvere'de bulunan kabrini ziyaret etmek.
Hac kimlere farzdır
Bir kimseye haccın farz olması için o kimsenin,
1- Müslüman,
2- Akîl,
3- Baliğ,
4-Hür olması gerekir.
Ayrıca hacca rahatça gidip döne­cek, ülkesinde bıraktığı yakınlarının geçimlerine yetecek kadar parası ol­malıdır. Borç para alınarak veya kıt kanaat yetecek miktarda bir varlıkla hacca gidilmesi gerekmez.
Hac âdabı
Haccın, çok önemli ve teferruatlı bir ibadet olarak, farzları, vacipleri, sünnetleri dışında yerine getirilmesi gereken bazı incelikleri vardır ki bun­lara ''haccın edepleri" denir.

Hac ibadetlerini yerine getirmek için yola çıkacak olan kimse, üzerin­deki kul borçlarını ödemelidir. Bu borçlar maddi de olabilir, manevi de. Birisini haksız yere kırmış, gücendirmiş olmak manevi bir borç altına girmiş olmaktır. Hacca gidecek kim­se üzerinde manevi hakkı olan bu tür kimselerle görüşüp haklarını helal et­melerini sağlamalıdır. Anne babadan başlayarak yakın akrabasını ziyaret edip onlarla vedalaşmalıdır. Hacca muhakkak helal para ile gitmelidir. En önemli hac âdabı budur. Bilerek kimsenin bir kuruşluk hakkı üzerine geçmemiş olmak şarttır. Hacca gider­ken tövbe etmek, günahtan sakınmak yolculuk sırasında kimseyi incitme­mek, alçak gönüllü davranmak da hac âdâbındandır.


İslam Ansiklopedisi
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:54
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
7 Ocak 2012       Mesaj #8
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє

Arapça-Türkçe Kılavuz

Ad:  hajj.jpg
Gösterim: 930
Boyut:  127.0 KB
ED DAMÂİR - ŞAHIS ZAMİRLERİ
Ene Ben
Enti Sen [kadın]
Ente Sen [erkek]
Hiye O [kadın]
Hüve O [erkek]
Nahnü Biz [Kadın ve Erkek]
Entüma İkiniz [Kadın ve Erkek]
Hüma O İkisi [Kadın ve Erkek]
Entünne Siz [Kadınlar]
Entüm Siz [Erkekler]
Hünne Onlar [Kadınlar]
Hüm Onlar [Erkekler]

EL E’DÂD - SAYILAR
Vahid Bir
İsnan İki
Selase Üç
Erbea Dört
Hamse Beş
Sitte Altı
Seb’a Yedi
Semaniye Sekiz
Tis’a Dokuz
Aşra On
İşrin Yirmi
Selasin Otuz
Erbain Kırk
Hamsin Elli
Sittin Altmış
Seb’in Yetmiş
Semanin Seksen
Tis’in Doksan
Mie Yüz
Elf Bin

ELVAN - RENKLER
Ebyad Beyaz
Esved Siyah
Ahmer Kırmızı
Ahdar Yeşil
Ezrak Mavi
Asfar Sarı
Bunni Kahverengi
Kuhli Lacivert
Hamri Bordo
Verdi Pembe

Men Kim?
Men hüve O kim?
Men ente Sen kimsin?
Men entüm Siz kimsiniz?
Men hüm Onlar kim?

EYNE - NEREDE?
Eynel mescid Mescid [cami] nerede?
Eyne devretülmiyah Tuvalet nerede?
Eynel mat’am Lokanta nerede?

Eyne menziluküm Eviniz nerede?
Eyne mektebül isti’lamat Müracaat bürosu nerede?
Eyne mahattatul otobus Otobüs durağı nerede?

Eyne entezirukum Sizi nerede bekleyeyim?
Eyne yecibu en entezir Nerede beklemem gerekir?
Eyne ecid seyyare Nerede bir araba bulabilirim?

Eyne akreb masref En yakın banka nerede?
Meta tuğlakud dekakin Dükkanlar ne zaman açılır?
Ma hazihil mebna Bu bina nedir?

META - NE ZAMAN?
Meta Ne zaman?
Meta vasalt Ne zaman geldin?
Meta nüsafir Ne zaman yola çıkıyoruz?
Meta nenam Ne zaman uyuyoruz?
Meta nusalli Ne zaman namaz kılıyoruz?
Ma ma’na haza Bu ne demektir?

EL FUSİL - MEVSİMLER
Errabi’ İlkbahar
Essayf Yaz
Elharif Güz
Eş şita’ Kış

ŞUHİRUS SENETİL HİCRİYYE - AYLAR [HİCRİ YILA GÖRE]
El Muharrem Muharrem
Safer Sefer
Rabi’ul avval Rebiulevvel
Rabi’us sani Rebiussani
Cumadel üla Cumadel ula
Cumadel ahira Cumadel ahira
Receb Receb
Şa’ban Şaban
Ramedan Ramazan
Şevval Şevval
Zulkı’de Zil ka’de
Zulhicce Zil Hicce

ŞUHİRUS SENETİL MİLADİYYE - AYLAR [Miladi yıla göre]
Kanunussani Ocak
Şubat Şubat
Azar Mart
Nisan Nisan
Eyyar Mayıs
Haziran Haziran
Temmuz Temmuz
Ab Ağustos
Eylül Eylül
Teşrinulevvel Ekim
Teşrinussani Kasım
Kanunulevvel Aralık

EYYAMÜL USBÜ’ - HAFTANIN GÜNLERİ
El ehad Pazar
El isneyn Pazartesi
Es sulasa Salı
El erbia Çarşamba
El hamis Perşembe
El cumua Cuma
Es sebt Cumartesi

EVKATÜS SALAT - NAMAZ VAKİTLERİ
Salatül fecr Sabah namazı
Salatüz zuhr Öğle namazı
Salatül asr İkindi namazı
Salatül mağrib Akşam namazı
Salatül işa’ Yatsı namazı

EL EVKAT - VAKİTLER
Subh Sabah
Mesa’ Akşam
Nehar Gündüz
Leyl Gece
Sene Sene
Yevm Gün
Külle yevm Her gün
Kullu usbu Her hafta
El’an Şimdi
El yevm Bugün
Ğaden Yarın
Bukre Yarın
Sabaha ğad Yarın sabah
Ems Dün
Leyle-nehara Gece-Gündüz
Fil usbuil kadim Gelecek hafta
Fiş şehril kadim Gelecek ay

VAKTUT TAAM - YEMEK VAKTİ
Futur Kahvaltı
Gada’ Öğle yemeği
Aşa Akşam yemeği
Hel tenaveltel futur Kahvaltı ettin mi?
Hel tegaddeyt Öğle yemeği yedin mi?
Hey teaşşeytum Akşam yemeği yediniz mi?

FİL METAR - HAVA ALANINDA
Metar Hava alanı
Eynel matar Hava alanı nerede?
Ma mev’idut tairetil kadimeti ila Van Van’a gidecek uçak ne zaman kalkar

Üridü tezkire ila Ankara ,Ankara’ya bilet almak istiyorum
Zehab Gidiş
İyab Dönüş

Meta tekumut taire Uçak ne zaman kalkıyor?
Eyne mektebul emanat Emanet eşya bürosu nerde?
Saletul intizar Bekleme salonu

Eyne şübbakut tezakir Bilet gişesi nerde?
Haza hüve cevazu seferi İşte pasaportum
Urid tahvil Euro Euro bozdurmak istiyorum

FİL FUNDUK - OTELDE
Gurfe Oda
Ürid gurfe Bir oda istiyorum
Ürid gurfe lişahseyn İki kişilik oda istiyorum

Hel yuced tekyif heva Air kondişin var mı?
Hel yuced ma’ sahin Sıcak su var mı?
Ma’ cari Kullanma suyu
Tuvalit has Özel tuvalet

Senebkal leyle fekat Yalnız bu gece kalacağız
Seebka usbuan Bir hafta kalacağım
Seebka şehran Bir ay kalacağım
Seebka huna-yevmen vahiden Burada bir gün kalacağım
Senebka bid’at eyyam Birkaç gün kalacağız

Urid ğurfe bi hammam Banyolu bir oda istiyorum
İnnel ğurfe baride cidden Oda çok soğuk
İnnel ğurfe sahine cidden Oda çok sıcak

İnnel ğurfe sagira Oda küçük
İnnel ğurfe muzlime Oda karanlık

Gayyiril muale min fadlik Lütfen çarşafı değiştir
Eynel miftah Anahtar nerede?
Kem edfe’ Ne kadar ödeyeceğim?

A’tinil miftah Bana anahtarı ver
Rakamü ğurfeti erbaa Odamın numarası dört
Ugadiru ğaden Yarın ayrılıyorum

CÜMELUL ES’İLETİL LAZİME - LÜZUMLU SORU CÜMLELERİ
Eyne ecid seyyara Nerede bir taksi bulabilirim?
Eyne merkezuş şurta Polis karakolu nerede?
Eyne turid en tezheb Nereye gitmek istiyorsun?

Keyfe asilu ila Mescid Mescide nasıl gidebilirim?
Ma hüvet tarik ila mescid Mescid yolu hangisi?
İle eyne yu’eddi hazat tarik Bu yol nereye gider?

Ma hiyel mesafe ilel mescid Mescide uzaklık ne kadar?
Afvan, hel tarif mescid Affedersin, mescidi biliyor musun?
Eyne vasatul medine Şehrin merkezi nerededir?

Eyne mektebul cevazat Pasaport dairesi nerededir?
Eyne akrab mescid En yakın cami nerede?
Eyne yuced saydeliyye Eczane nerede var?

Eyne mescid Cami nerede?
Eynel mektebe Kütüphane nerede?
Eyne mektebus siyaha Turizm binası nerede?

Ma semenul cevle Turun ücreti nedir?
Min eyne tekumul utubus Otobüs nereden kalkacak?
Kemissaa Saat kaç?
Es sa’a kem Saat kaç?

Hel indek kurut Kartpostal var mı?
Ma hazel bina Bu ne binası?
Hel hüve baid Uzak mı?
Hel hüve karib Yakın mı?

Helil mescid karib Mescid yakın mı?
Helil mescid baid Mescid uzak mı?

EL KELİMATÜL LAZİME - LÜZUMLU KELİMELER
Mektebul isti’lamat Danışma bürosu
Mahbez Fırın, ekmek satılan yer
Hammam Hamam
Elkonsoliyye Konsolosluk
Essifare Elçilik
Essifaretut Turkiyye Türk elçiliği

Mat’am Lokanta
Makbere Mezarlık
Beyt Ev
Müsteşfa Hastane
Makha Kahvehane
Suk Çarşı
Medrese Okul

Medhal Giriş
Mahrac Çıkış
Ed duhul meccani Giriş serbest
Lissade Erkeklere ait
Lisseyyidat Kadınlara ait

EL BERİD - POSTAHANE
Mektebul berid Postahane
Eyne mektebul berid Postahane nerede?
Eyne sunduk berid Posta kutusu nerede var?

Berkıyye Telgraf
Hatif Telefon
Tilifun Telefon
Delilul hatif Telefon rehberi

A’tini tavabi’ min fadlik Lütfen pul ver
Tavabi’ berid Posta pulu
Varak Kağıt
Varak hitab Mektup kağıdı

Zarf Zarf
Risale Mektup
Kurut Kartpostal
Tard Paket

Ala tarikil cev Uçakla
Min fadlik Lütfen (Tekil)
Min fadliküm Lütfen (Çoğul)

EL MEVADDUL GİZAİYYE - GIDA MADDELERİ
Hubz Ekmek
Urz Pirinç pilavı
Ma’ Su
Leben Süt
Mahid leben Ayran
Leben zebadi Yoğurt
Tomatım Domates
Cübün Peynir
Şay Çay
Kahve Kahve
Şorba Çorba
Zeytun Zeytin

BA’DUL FEVAKİH - BAZI MEYVALAR
Tin İncir
Kirız Kiraz
Tuffah Elma
Kummesra Armut
İccas Erik
Mişmiş Kayısı
Sefercel Ayva
Muz Muz
Yusufefendi Mandalina
Burtakal Portakal

EL MEVADDUL LAZİME - İHTİYAÇ MADDELERİ
Sikkin Bıçak
Sabun Sabun
Minşefe Havlu
Kamis Gömlek
Sirval Pantolon
Melabis dahiliyye İç çamaşırları
Cevarib Çoraplar
Sevb Elbise
Mi’taf Palto
Mi’taf matar Yağmurluk
Furşetül esnan Diş fırçası
Essivak Misvak
Mişt Tarak
Kalem hibr Dolmakalem

FİL MEKTEB - BÜRODA
Sura şemsiyye Fotoğraf
Sime Vize
Hatem Mühür
İstimare Form
Arida Dilekçe
El umletus sa’be Döviz
Tahvil Para bozma
Semen Fiyat
Mirhad Hela

BA’DUL EVSAF - BAZI SIFATLAR
Kadim Eski
Cedid Yeni
Sehl Kolay
Sa’b Zor
Sakil Ağır
Hafif Hafif
Meftuh Açık
Muğlak Kapalı
Kebir Büyük
Sagir Küçük
Seri’ Hızlı
Batı’ Yavaş
Sahin Sıcak
Fariğ Boş
Mel’an Dolu
Hasen İyi
Ahsen Daha iyi

Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 13:03
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
12 Eylül 2012       Mesaj #9
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye

Vekaleten Hacca gidebilir miyiz?



Günümüzde bizlere Kur’an da bahsedilmeyen, Kur’an dışından aktardıkları bazı bilgiler vardır ki, biraz düşündüğünüzde ne Kur’an süzgecinden geçer, nede aklın mantığın süzgecinden. Bizler ne yazık ki nakledilen onca rivayeti, Kur’an ile karşılaştırmadan kabul ediyoruz, bu yaptığımız büyük bir hatadır. Buda bizleri Allahın emrettiği İslam’dan uzaklaştırıyor. Bazı hurafe hadislere uyarak, adeta Kur’an ın çizdiği yoldan saptığımızın farkında bile değiliz.

Günümüzde Hac konusunda öyle bir inanç var ki, eğer paranız var fakat sağlığınız izin vermiyorsa, parasını vermek şartıyla bir başkasını kendi adınıza hac görevi yaptırabileceğinize inanılır. Bu konuda da yine her zaman olduğu gibi, peygamberimiz üzerinden sözler sarf edilip, açıkça Allahın elçisine iftiralar atılmaktadır. Bakın buna inanan insanlar, bu konuda neler söylüyor?

(Bedel yolu ile hac, üzerine hac farz olmuş bir kişinin bu ibadeti yerine getirmekten aciz olması ve bu acizliğinin de devamlı olması sebebi ile kendisi yerine başka birisini göndermesiyle olur.

Veda haccı sırasında bir kadın; Ya Resulullah babam haccın farz oluşuna yetişti, ihtiyar olduğu için deve üzerinde duramıyor, ona vekâleten ben haccetsem olur mu? Deyince resulullah(s.a.v) Evet olur diye buyurdu. (Buhari)

Ya Resulullah Annem hac etmeyi adamıştı, fakat bunu yapamadan öldü. Onun yerine ben haccedebilir miyim? Diye sorunca şöyle buyurdular; Evet onun yerine hac yapamayanın üzerinde bir kul borcu olsaydı, onu öderdin değil mi? Allah a olan borçlarınızı veriniz. Zira o ödenmeye daha layıktır. (Buhari)

Vekâleten hacca gidilebileceğini savunanların tek delilleri işte bu rivayetlerdir. İslam rivayetlere göre değil, Rabbin hükümlerine göre yaşanır. Bakalım Kur'an ın bütünlüğünde Allah, buna müsaade ediyor mu?

Başkası adına hac görevini yapma konusunda, rivayet bilgilerde çok daha detaylı bilgiler verilmiş, şimdi bu sözleri ve peygamberimizin söylediğini belirttikleri hadislerin, gerçekten Allahın resulüne ait olup olmadığını, gelin önce Kur’an a, daha sonrada akla mantığa uyup uymadığına bakalım. Çünkü bu yolla doğruyu aramamızı, özellikle peygamberimiz hadislerinde bizlere önermiştir.

Hac ibadeti tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi kulun bizzat yapmasını istediği ibadetlerdir. Allah hiç kimsenin bir başkasının yerine ibadet yapamayacağını söyler. Hac konusu da böyle bir ibadettir.

Aliimran 97: Açık-seçik deliller, İbrahim’in makamı vardır orada. Oraya giren, güvene ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Gani’dir.

Allah ayetinde açık bir şekilde, gücü yeten hac görevini yerine getirsin diyor. Burada gücü yeten sözüyle hem maddi yönden, hem de sağlık yönünden gücü yeten anlamındadır. Eğer Rahman maddi gücü olup, sağlığı yetmeyen başkasını vekâletle gönderebilir deseydi, bunu kabul edebilirdik, demediğine göre, bunu söylemek apaçık Rabbin vermediği bir ruhsatı, hükmü vermek demektir. Bunun cezasını düşünmek bile istemiyorum.

Bir insan düşünün oruç tutamıyor rahatsız, Allah bu konuda nasıl bir yol göstermiş hatırlayalım. Eğer Ramazandan sonra iyi olursanız orucunuzu tutun diyordu. Yok, oruç tutmaya sağlığınız uzun süre elvermeyecekse, bir kişiyi doyurunuz, hayır yapınız diyor. Birisi sizin yerinize parasını verin oruç tutsun diyor mu? Demez çünkü ibadetler, kişiye mahsus dur. Faydasını, sevabını o ibadeti yapan bizzat görecektir.

Yine hastalığınız yüzünden namaz kılamayacak kadar hastaysanız, birisine para verip kendi adınıza namaz kıldırabilir misiniz? Allah ı anmanın birçok yolunu ve yöntemini Rabbim Kur’an da gösteriyor bizlere. Eğer, hayır namazı kendi yerimize başkasına kıldıramazsınız diyorsanız, hacca gitmekte aynı şeydir. Çünkü ayakta namaz kılamıyorsanız her konumda Rabbe yönelmenin yollarını Allah Kur’an da açıklamıştır.

Hiç kimseye, kendi ibadetinizi parayla yaptıramazsınız. Kur’anı anlayan onun ipine sarılmış hiçbir Müslüman, bir başkasının yerine parayla hacca gidilebileceğine inanmaz. Birileri işin kolayını bulmuş ve İslam a öyle bir nifak sokmuş ki, çık çıkabilirsen işin içinden.

Allah hac ibadetini, bizlere farz kılmasının önemli bir nedeni vardır. Orada mahşeri bir kalabalığın verdiği duyguyu tatmak ve Rahmana benliğimizi, ruhumuzu topluca teslim ederek, huşu içinde yüz binlerin secde etmesinin verdiği hazı, duyguyu gönülden tatmaktır asıl amaç.

Bizim yerimize, bir başkasının bu duyguyu tatmasının, bizlere ne faydası olabilir? Elbette oraya gidecek parası olmayan insanlara, para verip göndermenin mutluluğunu tatmak ve onun sevabından faydalanmak güzeldir, doğrudur da, ama kendi yerimize hac yaptırmak, Rabbin verdiği bir ruhsat, izin asla değildir.

Ne yazık ki Diyanet İşleri Başkanlığı dahi, bu yanlışa onay vermekte, parası olup ta gidemeyen birisinin, kendisi yerine vekâlet vererek, bir başkasını hacca gönderebileceğini söyleyebilmektedir. Rabbin vermediği bir yetkiyi, ruhsatı kimse veremez. Dini Rabbin Kitabına göre yaşamak istiyorsak, onun verdiği hükmün, iznin dışına asla çıkamayacağımızı unutmayalım. Bunun tersini söyleyenlere kanmakla, ancak kendimizi kandırırız bunu da bilelim.

Biz Müslümanların, peygamberimize karşı sevgisini ve ona karşı aşırı duygusal zaafımızı anlayanlar, onun üzerinden sözlerle, bizleri asılsız bilgilerle ne hale sokmuşlar. Tüm bu yanlış inançlardan kurtulabilmemiz için, Kur’anı anlayarak birçok kez okumalıyız ve Kur’an ı bir bütün olarak düşünmeliyiz. Daha açıkçası imtihanımıza bizzat kendimiz Kur’an dan hazırlanmalıyız. Birilerinden kopya çekerek imtihan verilmez, bunu da unutmayalım. Allah ın doğru yolunu bulmak istiyorsak, Kur’an ın çevresinde el birliğiyle toplanmalıyız.

Rahman bu kitabı bizler için, bir rehber olsun diye gönderdim diyorsa, ona danışmadan hiçbir söze inanmamalıyız. Oruç ve namaz konusunda birçok detay veren Rabbim, eğer hastalığı yüzünden gücü yetmeyenin yerine vekâletle başkasını hacca gönderebilir diye bir açıklama yapmadıysa, bunları söyleyenlere asla inanmamalıyız. Her bilgi Kur’an süzgecinden geçirilmelidir, ondan onay almalıdır, Kur’an süzgecinden geçiyorsa başımızın tacıdır.

Allah birçok ayetinde biz Kur’an da eksik bırakmadık, gerçekleri anlayasınız diye, her konudan nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız. Allah unutucu değildir, Kur’an ın ipine sarılın, çünkü sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyor ve apaçık hüküm veriyorsa, sizce Rabbin vermediği bir hükmü, sanki Allah katındanmış gibi uygulamak, bizleri Rahmana mı yaklaştırır? Yoksa…. Yoksa nın cevabını, her Müslüman kendi nefsine vermelidir.

Bakın Allah ne diyor?

Enfal 22.Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Son düzenleyen perlina; 13 Haziran 2017 12:50
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
26 Aralık 2016       Mesaj #10
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  hacc.gif
Gösterim: 4209
Boyut:  1.017.4 KB

Hac,

dinlerin kutsal saydığı yerlere ibadet amacıyla, şükran ya da kefaret gereğince ya da doğaüstü güçlerden yardım dilemek üzere yapılan ziyaret.

İslamda hac

. Bedensel ve mali gücü yeterli kadın ya da erkek her Müslümanın ömründe en az bir kez yerine getirmesi farz olan Kâbe’yi ziyaret yükümlülüğü İslam’ın beş temel şartından biri sayılır.
Haccın üç temel farzı ihram (özel giysi), vakfe (Arafat’ta dua ve tefekkür ederek bekleme) ve tavaftır (Kâbe çevresinde dönme). Şafiiler bunlara Safa ile Merve arasındaki yürüyüşü (sa’y) ve tıraş olmayı da katar. İhram haccın şartı, vakfe ve tavaf ise rükünleridir.
Hac zamanı Zilhicce ayının 9, 10, 11 ve 12. günleridir; hac ancak bu zamanda farzdır. Hac görevlerinin bir Müslümanm üzerine farz sayılabilmesi için ayrıca kişinin erginlik yaşına girmiş, ruh sağlığı yerinde ve özgür olması gerekir.
Bir başka önemli koşul da yol güvenliğinin bulunmasıdır.
Kadınların hacca gidebilmesi için iddet süresi içinde bulunmamaları ve yanlarında bir yakınlarının olması zorunludur; kimsesiz kadınların üzerinden hac yükümlülüğü düşer.

Haccın vacibleri şunlardır:


  • Mekke’ye gelmeden önce, Mikat olarak adlandırılan yerden öteye ihramsız geçmemek;
  • Arafat’ta vakfeyi güneşin batışına değin uzatmak;
  • Bayramın birinci günü şafakla güneşin doğuşu arasında Müzdelife’de vakfeye durmak;
  • Mina’da cemrelere taş atmak (şeytan taşlama);
  • Taşları attıktan sonra kurban kesmek (yalnızca hac ile umre ibadetlerini birleştirenler için vaciptir);
  • Ziyaret tavafından sonra saçı tümden keserek ya da kısaltarak ihramdan çıkmak;
  • Kurbanı, şeytan taşlama ile tıraş arasında kesmek;
  • Ziyaret tavafının kurban günü yapmak;
  • Safa ile Merve arasında yedi kere gidip gelmek (sa’y) ve buna tavaftan sonra başlamak; özrü bulunmayanların sa’yi yürüyerek yapmaları ve Safa mevkiinden başlamaları;
  • Hacca Mekke dışından gelenlerin veda tavafı yapmaları;
  • Tavafa Hacerü’l- Esved’den başlamak ve Kâbe’yi sola alarak sürdürmek;
  • Tavaf sırasında tam temizlik durumunda bulunmak,
  • Avret yerini örtülü tutmak;
  • Tavafı Hatim’in dışında yapmak;
  • Tavaftan sonra iki rekât namaz kılmak;
  • Ziyaret tavafında dönüşleri yediye tamamlamak (ilk dört dönüş farzdır).

Hac ibadetinin sünnetleri de şunlardır:


  • İhrama girerken gusletmek ya da abdest almak,
  • iki rekât namaz kılmak;
  • Beyaz bir izar ile rida tutunmak;
  • İhramdan önce güzel koku sürünmek;
  • İhramlandıktan sonra yüksek sesle telbiye etmek ve bunu üç kez yinelemek peygambere salavat okumak, ardından dua etmek;
  • Mekke’ye girmeden gusletmek;
  • Mekke’ye gündüz ve Musalla yönünden girmek;
  • Tavaf sırasında erkeklerin ridanın ucunu sağ koltuk altından alarak sol omuz üzerine koymaları, sağ kol ve omuzun açıkta kalması;
  • Mekke dışından gelen hacıların kudüm tavafı yapmaları;
  • Sa’yin ilk üç gidiş gelişinde koştururcasına yürümek; sa’y sırasında erkeklerin Meyleyn-i Ahdareyn adı verilen iki yeşil direk arasında koşarak gitmeleri; bundan önce ve sonra yavaş yürümeleri;
  • Gerekli olandan daha çok tavaf etmek;
  • Zilhicce’nin 7. günü öğleden sonra Hutbe okunması;
  • 8. gün güneş doğduktan sonra Mekke’den Mina’ya çıkmak, o geceyi orada geçirerek
  • 9. gün güneş doğduktan sonra Mina’dan Arafat’a geçmek,
  • Aynı gün güneş battıktan sonra Arafat’tan ağır ağır Meş’ar-ı Haram yakınına gelip bayram gecesini burada geçirmek;
  • Bayram (10 Zilhicce) sabahı Mina’ya inip ilk günü orada geçirmek;
  • Akabe Cemresi’ni taşlarken taşları aşağıdan yukarıya doğru atmak;
  • Bayramın ikinci gününden sonra Mina’dan Mekke’ye inilirken Muhasseb denilen düzlükte bir süre mola vermek;
  • Mekke’de Tavaf-ı Sadr ve Tavaf-ı Salat’tan sonra ayakta Kâbe’ye yönelerek bol bol zemzem içmek, başa ve yüze dökmek;
  • Hacer’ül-Esved’le Kâbe’nin kapısı arasında Kâbe duvarına göğsü ve yüzü dayayıp Kâbe örtüsüne tutunarak dua etmek;
  • Kâbe’ye girme olanağı bulunursa, kimseyi rahatsız etmeksizin iki rekât namaz kılmak.
Hac görevi üç değişik biçimde yerine getirilebilir. Hac niyetiyle ihrama girip kudüm tavafını yaptıktan sonra hac görevleri sona erinceye değin ihramdan çıkmadan Mekke’de kalmak “hacc-ı ifrad” olarak adlandırılır. Haccın bu biçiminde umre ibadeti yoktur. “Hacc-ı temattu”da ise umre için ihrama girip tavaf ve sa’y yapıp tıraş olarak ihramdan çıktıktan sonra Mekke’de kalarak Hac zamanı gelince yeniden ihrama girilir, hac görevi tamamlanır ve kurban kesilir. Hem umre, hem de hac ibadeti için niyet ederek ihrama girip Mekke’ye ulaşınca önce umre, sonra da hac için tavaf ve sa’y ederek, sonuna kadar hac görevinin yerine getirilmesi ise “hacc-ı kırân” olarak adlandırılır.

Kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 13:07

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / virtuecat Müslümanlık/İslamiyet
5 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
22 Aralık 2016 / The Unique Müslümanlık/İslamiyet