Arama

Sirius (Akyıldız) - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Temmuz 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gözlem Tarihçesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Çeşitli uygarlıklara ait en eski astronomik kayıtlarda adı geçen Sirius, eski Mısır’da Sopdet (Grekçe’ye uyarlanmış haliyle Sothis, yıldızın Grekçe’deki adı ise Seirios’dur) olarak bilinirdi. Eski Mısır’da “Orta Krallık” döneminde, Mısırlılar takvimlerini Sirius’un eliyak doğuşuna göre düzenlemişlerdi. Bu takvimde esas alınan gün ise, Sirius’un doğuşunun Güneş’in ışığından yeterince uzaklaşmış olmasından sonra, Güneş’in doğuşundan hemen önce açıkça görülür hale geldiği gündü. Bir başka deyişle bu, Sirius’un Mısır göklerinde 70 günlük yokluğundan sonra belirdiği gündü ve Nil Nehri’nin her yılki taşmasından hemen öncesine ve yaz gündönümüne denk gelirdi. Sirius’u (Sothis) ifade eden hiyeroglifin glifleri üçgen, beş uçlu yıldız ve yarım dairedir. Sirius-A eski Mısır panteonunda İsis ilahesi ile özdeşleştirilirdi ki, İsis, eşi Osiris ve oğlu Horus ile bir üçlem oluştururdu. Sirius’un gökyüzünde görülmediği sözkonu 70 gün, İsis ve Osiris’in duat denilen öte-alemde seyrettikleri dönemi simgelerdi. Pek çok eski Mısır tapınağı, iç odaları Sirius'un görecek biçimde inşa edilmişti. Örneğin, Keops Piramidi'nin Kraliçe Odası'nın duvarında açılan bir kanal yalnızca Sirius'u görmek üzere yapılmıştı. Eski Yunanlılar, Sirius’un bu kaybolduğu dönemden sonra tekrar gökyüzünde belirmesinin sıcak ve kurak yazı haber verdiğine inanırlar ve ayrıca bunun canlılar üzerinde bitkileri solduran, erkekleri güçsüzleştiren, kadınları tahrik eden birtakım etkileri olduğunu sanarak kaygılanırlardı.
Eski kayıtlarda, yaz başlangıcındaki hava koşullarının bozulduğu hallerde Sirius’un daha fazla parladığının gözlemlendiği kaydedilmiştir ki, eski Yunanlı gözlemcilere göre bu, sözkonusu yıldızdan olumsuz etkiler yaratan birtakım tesirler yayıldığı anlamını taşıyordu. İnsanların bu tesirlere maruz kalması olayına Grekçe’de “yıldızca çarpılmış olmak” anlamında “astroboletos /αστροβολητος olmak” deniyordu. Böylece Sirius Batı edebiyatında “yakan” ya da “alevler saçan” olarak betimlendi. Bu yıldızın belirmesinin ardından gelen mevsim dönemi de “yaz köpeğinin günleri” olarak bilinir. Vaktiyle Ege Denizi’ndeki Ceos (Kea) Adası’nda yaşayanlar, soğukların azalması için Sirius ve Zeus’a kurban keserler ve yaz mevsimindeki temel rolünü oynamak üzere tekrar belirmesini beklerlerdi. Yıldızın parlaklık haline bakarak kendilerini iyi bir talihin bekleyip beklemediğine karar verirlerdi; örneğin yıldızın sisli, puslu halde veya ışığı zayıf biçimde görünmesi vebayı haber veriyor anlamında yorumlanıyordu. Bu adada bulunan M.Ö.3.yy’a ait paralarda ışınlar yayan köpek ve yıldız tasvirlerinin bulunması Sirius’un bu adadaki önemini vurgulamaktadır. Güneş ve Ay'ın çekim kuvvetlerinin etkisiyle, Dünya'nın ekvator bölgesindeki şişkinlik, gezegenin eksensel hareketinde bir tereddüte (titreme) yol açmaktadır. Buna bağlı olarak 26.000 yılda bir oluşan yörüngesel salınım (precession), yıldızların gökyüzündeki konumlarını da yavaş yavaş değiştirmektedir. Bu nedenle Sirius, geçmişe göre daha geç doğmakta ve artık yıldızın şafak vakti yükselişi, eskiden olduğu gibi yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk gelmemektedir.
Ad:  Canis_Major_Minor_Lepus.gif
Gösterim: 2713
Boyut:  47.1 KB
Büyük Köpek, Küçük Köpek ve Tavşan takımyıldızları
Romalılar Sirius’un eliyak doğuşunu 25 Nisan civarındaki bir günde kutlardı. Bu kutlamada bir köpek kurban ederler, buhur ve şarap kullanırlar ve o yılki buğday ürününün yıldızdan yayılan tesirlerin buğdaypası hastalığına yol açmadan alınabilmesi için bir de Robigo ilahesine koyun kurban ederlerdi.
İskenderiye’li Batlamyus yıldızların haritasını çıkardığı, Almagest (al-kitabu-l-mijisti) çalışmasının 6. ve 7. Kitabında Sirius’u gökkürenin merkezi boylamınının yerini belirlemek üzere kullanmıştır. Çalışmasında Sirius’u kırmızı renkte boyayarak, onu 6 kızıl yıldızdan biri olarak göstermiştir. (Bkz.Kırmızılığı hakkındaki tartışma) Bu kızıl yıldızlardan diğer beşi gerçekten de M ve K sınıfındadır (Arcturus, Betelgeuse vs.)
Eski Polinezyalılar’da parlak yıldızlar, özellikle Pasifik Okyanusu’ndaki adalar ve atoller arasındaki gemicilik bakımından önem taşıyordu. Denizcilere yardım amacıyla özel seferler için, yıldız pusulası yardımıyla bir yön haritası geliştirdiler. Bu çalışmada yıldızlardan enlem işaretleri olarak da yararlandılar; örneğin Sirius’un yükselimi 17°S olarak Fiji Adası’nın enlemine denk düşüyor, böylece her gece tam olarak adanın üzerinden geçiyordu. Onlara göre, Sirius, Canopus ve Procyon ile birlikte, bir “Büyük Kuş” bedenine benzetilen Manu adındaki Takımyıldız’ı oluşturuyordu. Kuşun kanadının güney ucunu Canopus, kuzey ucunu Procyon oluşturuyordu ki bu doğrultu aynı zamanda Polinezya’nın gece gökkubbesini iki yarıküreye ayırıyordu. Sirius’un eski Yunan’da sabah göğünde belirmesi (doğuşu) nasıl tam olarak yaz mevsiminin habercisi oluyorsa, Maoriler için de, tam olarak kış mevsiminin serin başlangıcının habercisi oluyordu. Bu doğuşa hem "mevsim", hem de "yıldız" anlamına gelen Takurua adını vermişlerdi.
Sirius’un, “Cennet’in Kraliçesi” (Ka'ulua) olarak betimlendiği Hawaii’de kış gündönümündeki en yüksek noktasına gelmesi törenle kutlanırdı. Polinezya’da Sirius’le ilgili daha birçok ad saptanmıştır; bunlardan bazıları Tau-ua (Markiz Adaları’nda) Rehua ( Yeni Zelanda’da) ve Aa ve Hoku-Kauopae’dir (Hawaii’de). 1676’da Edmond Halley güney yarıküre yıldızlarını gözlemleyebilmek için, Güney Atlantik’teki Saint Helena Adası’nda bir yıl kalmıştı. Halley, 40 yıldan fazla bir zaman sonra sonra, 1718’de astronomik ölçümlerini Batlamyus’un Almagest’indeki verilerle karşılaştırdıktan sonra o zamana dek sabit varsayılan yıldızların özdevimini keşfetti. Arcturus ve Sirius’un her ikisi de anlamlı bir şekilde hareket etmekteydiler. Sirius 1800’lü yıllarda güney yönünde 60 dakika (açı dakikası) ilerlemişti.

Yoldaşının Keşfi
Ad:  Ciftyildiz.gif
Gösterim: 709
Boyut:  33.6 KB
1844 yılında Alman astronom Friedrich Bessel Sirius-A’nın özdevim hareketindeki değişikliklerden (sapmalardan) Sirius-A’nın görünmeyen bir yoldaşı (bileşeni) olması gerektiği sonucuna vardı. Bu, bir başka deyişle, Sirius-A’nın yoldaşı Sirius-B’nin teleskopla gözlemlenemediği halde, Sirius-A’nın hareketlerindeki değişiklikler gözlemlenerek, matematiksel olarak varılan bir sonuçtu. 31 Aralık 1862’de Amerikalı Alvan Graham Clark o dönemin en güçlü teleskoplarından biri olan 47 cm.'lik mercekli teleskobuyla ilk kez, Sirius-A’nın günümüzde Sirius-B ya da “köpek yavrusu” adı verilmiş olan zayıf ışıklı yoldaşını gözlemledi ve böylece, Sirius'un gerçekte çift yıldız olduğunu ortaya çıkardı. Bu çift yıldızdan çıplak gözle görülebileni günümüzde Sirius-A olarak adlandırılır. 1894’ten beri Sirius Sistemi’nde gözlemlenen yörünge düzensizlikleri, sistemde üçüncü bir bileşenin olduğunu ortaya koymaktadır; ancak üçüncü bileşenin varlığı bugüne dek kesin olarak (gözlemle) doğrulanamamıştır. Üçüncü bileşinin varlığı konusundaki görüş 1995’te ortaya konmuştur. Verilere en uygun tahmine göre, bu üçüncü bileşen 0.06 güneş kütlesine sahip olup, Sirius-A’nın çevresindeki yörüngesini 6 yılda tamamlıyor olmalıdır. Bu üçüncü bileşenin (Sirius-C) kadirinin ak cüce Sirius-B’nin kadirinin beşte biriyle onda biri arasında oluşu, gözlemlenememesinin nedenini ortaya koymaktadır. Yakın zamanda yapılan son gözlemler, Sirius-C’nin varlığını doğrulayamamakla birlikte, Sirius-A’ya çok yakın bir yıldızın var olma olasılığını tümüyle ortadan kaldırmış da değildir. Her ne kadar 1920’li yıllarda sistemde üçüncü bir yıldız gözlemlenmişse de, bu muhtemelen bir “ışık oyunu”ndan (background) ibaret olmalıydı.
1915’te Walter Sydney Adams, Mount Wilson Gözlemevi’nde 60 inç’lik (1.5 m.) bir yansıtıcı (yansıtmalı teleskopun çukur aynası) yardımıyla Sirius-B’nin tayfını gözlemledi ve onun zayıf ışıklı bir beyazımsı yıldız olduğunu saptadı. Bu saptama astronomların Sirius-A’nın bu yıldızın bir ak cüce olduğu sonucuna varmalarını sağladı.yarıçapı ilk kez 1959’da kendi geliştirdikleri yıldızsal yoğunluk girişim aracını (interferometre) kullanan Robert Hanbury ve Richard Q. Twiss tarafından ölçüldü. 2005’te ise Hubble Uzay Teleskobu yardımıyla astronomlar Sirius-B’nin hemen hemen Dünya’nınkine eş (12.000 km) bir çapı olduğunu ve hemen hemen Güneş’inkine eş bir kütlesi olduğunu (Güneş’inkinin %98’i) belirlediler.