Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Uygurlar

Ad:  Uygurlar.JPG
Gösterim: 5648
Boyut:  27.6 KB

Göktürk egemenliğinin yıkılmasından sonra Asya’nın iç kesimlerinde devlet kurarak sınıflı toplum düzenine geçen Türk boyları.

1990’ların başlarında Çin’in Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi’nde 7,3 milyonu aşkın, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan cumhuriyetlerinde ise 200 bini aşkın Uygur yaşamaktadır. Ama ortaçağ Uygurları ile günümüzdeki Uygurlar arasındaki bağ yeterince açıklığa kavuşturulmuş değildir; günümüzdeki Uygurların ancak bazı gruplarıyla eski Uygurlar arasında doğrudan bir bağ kurulabilmektedir.

Uygur adının çok eski çağlardan beri rastlanan ve zamanla pek çok Türk halkı için kullanılan Ogur (Gur) adından kaynaklandığı sanılmaktadır. Bazı araştırmacılara göre, Orhun Yazıtlan’nda rastlanan Dokuz (Tokuz) Oğuz adı gerçekte Uygurları belirtir ve Oğuz adı da gene Ögur adından türemiştir. Başka araştırmacılara göre Çin kaynaklarında Şato adıyla anılan Dokuz Oğuzlar 9. yüzyıl başında Tibetlilerin baskısıyla göç etmek zorunda kalınca İslam yazarları Dokuz Oğuz adını onlara vâris olan Uygurlar için kullanmışlardır. Gene Çin kaynaklarında 6. yüzyıldan beri rastlanan Huiho adı Uygurları belirtmektedir; bu kaynaklarda Uygurların Hun soyundan geldiği kabul edilir.

Çin kaynaklarına göre Uygurların yurdu Selenge Irmağının yukarı yatağından Örhun Irmağı kıyılarına ve Aral Gölü kenarlarına kadar uzanıyordu. 630 dolayında Barköl kenti çevresinde yaşayan Uygurlar Göktürklere karşı yer yer başarılı savaşlar veriyordu. Uzun süre Çinlilerle ittifak kuran Uygur soylularından Tumitu 648’de kağan unvanını aldı. Göktürk hükümdarı Kapağan Kağan’ın (hd 692-716) bir süre Uygurlara boyun eğdirmesine karşın Karluk ve Basmıl halkları ile Dokuz Oğuz kabilelerinin katılmasıyla güçlenerek bir konfederasyon oluşturabilecek konuma gelen Uygurlar sonunda Boyla Kağan önderliğinde Göktürk egemenliğine karşı ayaklandılar.

Batıdaki en güçlü Türk topluluğu olan Türgişlerin eski egemenlik alanının doğusunda (bugün Moğolistan) Uygurlar, batısında ise Karluklar egemen oldu. 745’te Göktürk konfederasyonu içindeki Uygur, Basmıl, Karluk ve Oğuz halkları Göktürk yönetimine kesin olarak son verdiler, Uygur kağanı Kutluğ Bilge Kül kağan ilan edildi. Bunu izleyen ilk Uygur egemenliği döneminde Uygur hanı büyük kağan olarak anıldı, Uygur Konfederasyonu içinde Karluk hükümdarı da yabgu unvanını taşıdı. Zamanla Uygur ülkesindeki bütün kavimler Uygur adıyla anılmaya başladı, gitgide yaygınlaşan biçimde değişik yerlerde Orta Asyalı çeşitli kavimler için de Uygur adı kullanıldı.

Kutluğ Bilge Kül’ün ölümünden sonra yerine geçen oğlu Moyun Çur (Bayan-Çur) döneminde (747-769) günümüzde Şine-Usu adıyla anılan yazıt diktirildi. Bu dönemde Uygurlar bir yandan Çinlilerle ilişkilerini geliştirirken, bir yandan da Karluk, Basmıl, Kırgız ve Türgiş topluluklarıyla mücadeleyi sürdürdüler. Karlukların müttefiki Arapların Atlah Savaşı’nda (751) Çin ve Uygur ordusunu yenilgiye uğratmasından sonra Tarım Havzasının batı kesimi Karlukların eline geçti, bunun dışındaki alanlar Uygurlarda kaldı. 756’ya gelindiğinde artık Kar- luklarm Uygurlardan ayn bir yönetimi vardı, ama Karluk hükümdarı yabgu unvanını koruyordu.

Bu dönemden başlayarak Çin prensesleriyle evlenen Uygur kağanları, Çin’de patlak veren ayaklanmalara karşı da yönetimdeki Tang hanedanına (618-907) destek oldular. 757 ve 762’de iki kez Henan (Luoyang) başkentini ve başka kentleri ayaklanmacıların elinden aldılar, An Lushan’m ayaklanmasını bastırdılar, ayrıca Tibetlilerin Çin’e yönelik saldırılarını püskürttüler. Çin’in Abbasi halifesi Harun Reşid’le ittifaka girmesi üzerine Çin- Uygur-Arap ittifakı oluştu.

Bögü Kağan’m 762’de Henan seferinden dönerken yanında Manici dört rahip getirmesi Maniciliğin Uygurlarca benimsenmesinin başlangıcını oluşturdu. Mani dinini benimseyen Basmıl ve Uygur hükümdarları “Iduk Kut” unvanıyla kutsal kişiliklere büründüler. Daha önce de bir soylular kesiminin bulunmasına karşın sınıflı toplum özelliklerini taşımayan Uygurlarda ortaya çıkan bu yeni kutsallık anlayışı, kağanlann kandaşlık örgütlenmesindeki konumlarından farklı bir konum kazanmaya başladığının belirtisiydi. Ayrıca Mani dini Uygurların Çin’le ilişkilerini hızla geliştirdiği gibi, göçe- be-yağmacı yaşam biçiminin yerine ticaretin egemen olduğu yeni yerleşik yaşam biçimlerini benimsemeye başlamalarını sağladı.

Bundan sonra Uygurlarda geleneksel kandaşlık örgütlenmesinin yerini, uygarlık aşamasına özgü bir devletleşme süreci aldı. Uygur yurdunun merkezi de güneybatıya kaydı ve Tarım Havzasının çevresine yöneldi. “İdikut” adıyla anılan Uygur başkenti Hoçu iki büyük kervan yolunun kesişme noktasında gelişti. Maniciliğin etkisiyle Uygurlar doğuda ve daha sonra batıda (Kaşgar) yeni kültürel değerler ürettiler. Tarım Havzasının kuzey eteğinde ve dağınık olarak doğu kesimlerinde uzun süredir İran kökenli Sogdlar ve Hint-Avrupa kökenli Toharlar yaşıyordu; gerek bu halkların gerek Tibetlilerle karışmış Nindlerin ve öteki Budacı kavimlerin kültür ortamının yerini zamanla Mani dininin etkisindeki Uygur kültürü aldı.

840’ta Uygur Konfederasyonu’nun Kırgız- lara yenik düşmesi üzerine Uygurlar eski yurtlarını bırakmak ve Tarım Havzasının vaha bölgeleri ile Turfan Havzasına göç etmek zorunda kaldılar. Bazı Uygurlar da Çin sınırına doğru yöneldi, bu arada Çin’in kuzeyindeki Uygurların bir bölümü Çinlileşti. Öte yandan Kartukların soyundan gelen Karahanlılar Maveraünnehir ve Doğu Türkistan’da kendi devletlerini kurdular.

10. ve 11. yüzyıllarda Müslümanlaşan Karahan- lılar bu sürece koşut olarak sınıflı toplum düzenine geçtiler. 846’dan sonra Çin’in Gansu ilinin sınırlarına gelen Uygurların burada kurduğu devlet 1028’deki Targut istilasına değin varlığını korudu; Sining çevresinde günümüze değin yaşayan San Uygurların Gansu Uygurlarının soyundan geldiği sanılmaktadır. Tarım Havzasına gelen Uygurlar, Çin’de Tang hanedanının sona ermesinin ardından Türkistan’ın doğu kesiminde kendi devletlerini kurdular, ama 10. yüzyılın ortalarında Karahitaylara bağımlı duruma geldiler. Eskiden kullandıkları rünik Göktürk yazısını bir süre sonra bırakarak kendi adlarıyla anılan Sogd kökenli bir alfabeyle yazmaya başladılar.

Fetihçi bir devlet politikasını hemen bütünüyle terk eden Uygur toplumunda 10. yüzyılda başlayan genel kentleşme süreci 11. yüzyılda doruğuna ulaştı. 11. yüzyılın sonunda Uygurların başlıca kentleri Hoçu, Sulmi, Canbalık ve Yenibalık’tı. Doğu Türkistan’ daki Uygur Devleti Çin’de Ming hanedanının yönetime gelmesinden (1368) sonra ortadan kalktı.

10. yüzyılda Uygur hükümdarı Aslan Kağan’a gelen bir Çin elçisine göre Uygur ülkesinde müziğe büyük bir ilgi vardı; çiftçilik, meyvecilik, şarapçılık ve ipekçilik gelişmişti; topraklar arklarla sulanıyordu, altın, gümüş ve bakır işleniyordu; kentler kanalizasyon şebekeleriyle donatılmıştı. Uygur toplumu da artık kandaşlık kalıntılarından uzaklaşmıştı. Maniciliğin ve Budacılığın yanı sıra Hıristiyanlık, özellikle Nasturilik de etki alanı buluyordu. Ayrıca Uygur sarayında müneccimlerin büyük nüfuzu vardı. Bu dönemde Uygurlar Toharca, Sogdca ve Çince kaleme alınmış Mahayana Budacı- lığına özgü metinleri kendi dillerine çevirdiler.

Uygur sanatı, Çin sanatıyla yakın etkileşim içinde gelişti. Turfan’daki Uygur tapmakları benzersiz fresklerle bezenmişti. Bulutun, ejderin, Anka kuşunun simgesel biçimlerde işlendiği bezeme örgeleri, dört çizgili bezemeler ve başka örgeler Çin’deki örneklerle büyük benzerlik taşıyordu. Uygur kültür ve sanatı, Helenistik kalıntıların ve Hint uygarlığının kuzeye yansımış kültür formlarının yayılmasında etkili olduğu gibi, Sasani İran sanatı ile Çin sanatı arasında da önemli bir etkileşimin kurulmasına öncülük etti.

19. yüzyıl sonlarına doğru Turfan ve Hotan gibi eski Uygur kentlerinde Albert Grünwedel’ in başlattığı ve Von le Coq’un sürdürdüğü kazılarda fresklerle bezenmiş duvarların yanı sıra sanat değeri oldukça yüksek vazolar, yazmalar ve minyatürler bulundu (bu yapıtlar Berlin Müzesi’ne taşınmış ve buradaki Turfan Salonu’nda düzenlenmiştir). Bulgulara göre, örneğin Budacılıktan Maniciliğe devredilmiş Uygur tapmaklarında eski duvar resimleri ortadan kaldırılmak ya da üstü boyanmak yerine yalnızca bir duvar çekilerek kapatılmıştı. Hoçu kentindeki yıkıntılarda Budacı, Manici ve Hıristiyan öğeler yan yana yer alıyordu. Eski Uygur kentlerinde yapılan başka kazılarda elde edilen buluntular günümüzde Paris’teki Guimet ve Louvre müzeleri ile Leningrad ve Stockholm’deki müzelerde yer almaktadır.

Günümüzde Çin ve eski SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan Orta Asya cumhuriyetleri topraklarında yaşayan Uygurlann büyük bölümü dünyanın en kurak bölgelerinden birinde yerleşik kırsal yaşamı sürdürmektedir. Toplumsal örgütlenmenin merkezi köydür. Başlıca tarım ürünleri buğday ve darıdır. Sanayiye yönelik başlıca ürün, yörede uzun süredir ekilmekte olan pamuktur. Petrol bulunan Sinkiang’da sanayiye dayalı bir ekonomik yapının geliştirilmesine çalışılmaktadır. Günümüzde en önemli Uygur kentleri, Sinkiang’ın yönetim merkezi Urumçi ile Çin Kırgızistan sınırı yakınındaki eski ticaret merkezi Kaşgar’dır. Uygurlar, Asya’nın iç kesimlerinde yaşayan Türk halklarının çoğunluğu gibi Sünnidir.

Kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Baturalp; 12 Ocak 2017 21:56