Arama


peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
9 Ağustos 2008       Mesaj #2
peaceful - avatarı
Ziyaretçi

Babürlü cam işi


Ad:  babür1.JPG
Gösterim: 644
Boyut:  26.3 KB
Hindistan’da Hint-Türk İmparatorluğu döneminde, 1556-1707 arasında görülen cam işi üslubu. Babürlü sarayına İran’dan ustalar getirtildiği için, 17. ve 18. yüzyıllardaki Babürlü cam işleri belirgin bir İran etkisi gösterir. Kıvnmdallı bitkisel girift bezemeler ve (daha az yaygın olmakla birlikte) geometrik örgeler Babürlü cam ustalarınca sık sık kullanılmıştır.
Zarif ve fantezi biçimlerde çok çeşitli şişeler, kâseler, tabaklar ve tükürük hokkaları üretilmiş, ayrıca boyama bezemeli renkli cam da çok kullanılmıştır. Delhi ve Moğol eyalet başkentlerinden başka, Gucerat’ta bulunan Kapadvan da önemli üretim merkezlerinden biri olmuştur.

Babürlü halısı

Ad:  babür2.JPG
Gösterim: 784
Boyut:  43.4 KB

16. ve 17. yüzyıllarda Hint-Türk hükümdarları için yapılmış el dokuması döşeme yaygısı. Babürlü halılarının İran tarzındaki örneklerinden başka, Hindistan’a özgü çeşitli türleri de vardır. Bunlar arasında çeşitli sahnelerin ve manzaraların yer aldığı duvar halıları, geniş çayırlıklarda geçen heyecanlı av sahnelerini gösteren hayvan figürlü halılar, İtalyan tarzında ince mimari kafesler işlenmiş çiçekli halılar ve ortasında çiçek açmış bir bitki deseni bulunan seccadeler sayılabilir. Mor salkımlar ya da uzatılmış üzüm salkımları bu halılarda en çok kullanılan bitki örgeleridir.

Yoğun çiçek örgeleriyle bezenmiş birçok hah daha yeni tarihlidir. Bunların arasında Keşmir’de yapılmış olabilecek seccadeler de vardır. Eski Doğu halıları arasında düğümleri en sık ve en ince olanlar Babürlü halılarıdır. Bunların en kalitelilerinin iki renk iplikten bükülmüş çözgüleri de düğümleri gibi yün olmakla birlikte, halılar ipek sanılacak kadar incedir. Örneğin ortasında çiçek açmış bitki deseni olan seccadelerin cm2’sinde yaklaşık 300 düğüm bulunur. Washington, D.C. Dokumacılık Müzesindeki bir Babürlü halısının santimetre karesindeki düğüm sayısı ise 400’e yakındır. Ama Babürlü halılarının çözgüleri çoğunlukla pamuktur. Bunların Lahor, Agra ve belki de Fetihpur Sikri’de dokunduğu düşünülmektedir. En tanınmış örneklerden biri de Londra’daki Girdlers Halide bulunan Girdlers halısıdır.

Babürlü minyatür okulu


Hindistan’da, 16. ve 19. yüzyıllar arasında hüküm sürmüş Hint-Türk imparatorları döneminde gelişen minyatür üslubu. Genellikle kitap resimlerinde ve tek minyatürlerde kullanılmıştır. Başlangıçta Safevi minyatür okulunun etkisinde gelişmiş, ama kısa sürede İran anlayışından uzaklaşmıştır. Babürlü minyatür okuluna ait olduğu sanılan ilk örnek, Ohio’daki Cleveland Sanat Müzesi’nde bulunan Tutîname adlı resimli halk öyküleri kitabıdır.
Ad:  babür3.JPG
Gösterim: 775
Boyut:  43.7 KB

Babürlü minyatür okulu temel olarak bir saray sanatıydı. Babürlü hükümdarlarının koruması altında gelişti ve onların bu konuya ilgilerini kaybetmeleriyle birlikte geriledi. Daha çok dünyevi konulara yönelen okulun sanatçıları tarihsel olayları, Fars ve Hint edebiyatından konulan, hükümdarların ve saraylılann portrelerini, manzaralan ve gündelik yaşamdan sahneleri işlediler.

Okul ilk kez, Mir Şeyyid Ali ve Abdüssamed Hoca adlı iki İranlı sanatçıyı Hindistan’a çağıran İmparator Hümâyun döneminde (1530-40 ve 1555-56) ortaya çıktı. Ama ilk ve en önemli ürünleri, Ekber döneminde (1556-1605) yapılan Emir Hamza Destanı minyatürleri oldu. Sayıları 1.400 kadar olan 56 cm x 71 cm boyutlanndaki bu resimlerin 200 kadarı günümüze ulaşmıştır; çoğu Viyana’daki Uygulamalı Sanatlar Müzesi’nde sergilenmektedir.

Ekber’in sarayındaki Hintli sanatçılar, genelde İran resmine özgü dikine çerçeveyi, yüzeysel hava perspektifini ve genel yerleştirme düzenini sürdürmelerine karşın, içinde yaşadıkları çevrenin etkisiyle, artan bir doğalcılık ve ayrıntılı bir gözlemcilik geliştirmişlerdi. Ekber, tarihe olan tutkusu nedeniyle, Ekber name (Victoria ve Albert Müzesi, Londra) gibi hareketli resimlerle süslenmiş tarih kitapları sipariş etmişti.

Bu dönemde hayvanlara duyulan ilgi de Kelile ve Dimne ve Envar-ı Siiheyli gibi hayvan öykülerini konu alan kitap resimlerinde görülür. Başka önemli örnekler arasında Caipur Hükümet Konağı Müzesi’nde bulunan Rezmname’nin (Hindu destanı Mahabharata’nın Farsça adı) ve Hâfız’m Rampur’da Rıza Kitaplığındaki Divanının resimleri sayılabilir. Dasvant ve Basavan, bu dönemin önde gelen minyatürcüleriydi.

Babürlü minyatür okulu sanatçıları, 1580’den sonra Cizvit misyonerlerin ve başka AvrupalI gezginlerin saraya getirdikleri oyma baskılar ve süslü el yazmaları aracılığıyla Batı tekniği konusunda bilgi edindiler. Öte yandan Rembrandt gibi Batılı sanatçılar da Babür minyatürlerini görüp bunların kopyalarını yaptılar.

Cihangir döneminde (1605-27) kitap resimlemeye daha az önem verildi. Cihangir bunun yerine, kenarsularıyla bezenmiş albümlerde toplanan saray yaşamından sahneleri, portreleri ve hayvan çalışmalarını yeğledi. Bu yapıtlardaki üslup, ince fırça işçiliğindeki teknik gelişmeyi gösterir. Kompozisyonlar daha az kalabalık, renkler daha yumuşak, hareketler ise daha az
canlıdır. Dönemin sanatçıları insan doğasına duyarlı bir biçimde yaklaşmış ve portre sanatının psikolojik incelikleriyle ilgilenmişlerdir. Dönemin en ünlü minyatürcüleri, “çağın harikası” diye adlandırılan Ebu’l- Hasan, portreleriyle ünlü Bişandas ve hayvan çalışmalarının ustası Üstad Mansur’du.

Cihangir dönemi üslubunun incelik ve zenginliği Şah Cihan döneminde de (1628- 57/58) sürdü, ama soğuk ve katı olma eğilimi gittikçe arttı. Bu dönemin yapıtlarında müzikli toplantılar, balkondaki âşıklar ya da ateşin çevresinde toplanmış zahitler gibi tür resmi niteliğindeki gündelik yaşam sahneleri oldukça sık işlendi. Bu eğilim Evrengzib döneminde de (1659-1707) sürdü. Muhammed Şah zamanındaki (1719-48) kısa bir canlanmadan sonra Babürlü minyatür okulu gitgide geriledi, II. Şah Âlem dönemindeyse (1759-1806) yaratıcı etkinliği bütünüyle sona erdi.

Babürlü minyatür okulu tekniği, ilk dönemlerde çoğu kez bir sanatçı grubunun çalışmasını gerektirirdi. Sanatçılardan biri kompozisyonu hazırlar, bir başkası renklendirir, büyük bir olasılıkla bir portre uzmanı da insan yüzlerini işlerdi. Kullandıkları fırçalar boz sincabın kuyruk tüylerinden yapılırdı. Önceleri İran’dan getirtilen kâğıt, sonraları Hindistan’da bambu, jüt ve pamuktan üretildi. Boya maddeleri, mineral ve bitkilerden elde edilir, sulandırıldıktan sonra arap zamkı gibi bir tutkalla karıştırılırdı. Kırmızı, demir oksit, cıva sülfür ve kırmız böceğinden; mavi, çivitten; san, aşıboyasından; beyaz, kurşundan elde edilirdi. Yüzeydeki mine benzeri parlaklık ise bitmiş resmin bir parça cilalı akik taşıyla perdahlanmasıyla sağlanırdı.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 18 Eylül 2016 23:01