Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2008       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ARI. Arıların bütün böcekler gibi altı bacağı ve bütün zarkanatlılar (Hymenoptera) gibi iki çift zarsı kanadı vardır. Uzunluğu 1-3 cm arasında değişen gövdeleri baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur. Baş­larında üç tane basit, iki tane bileşik göz (petekgöz), duyu organı olan ipliksi uzantılar (duyargalar) ve ağız bulunur. Bacakları ve kanatlan ortadaki göğüs bölümündedir. En arkadaki karın bölümü gövdenin öbür bölüm­lerinden daha uzundur ve halka biçimindeki bölütlerden oluşur.

Dünyanın her yanında, özellikle çiçeklerin bol olduğu yerlerde yaşayan arılann 12.000 kadar türü tanımlanmıştır. Bunlardan bir bölümü insan için değerli bir besin olan balı üretir; bir bölümü ise başka arıların yuvala­rında barınan ya da yumurtalarını bu hazır yuvalara bırakan asalak arılardır.

Bir an erişkin duruma gelinceye kadar dört gelişme evresinden geçer: Yumurta, larva, pupa (krizalit) ve erişkin. Yumurtadan çıkan bir larva bol bol çiçektozu, balözü ve bal yiyerek geliştikten sonra pupa evresine girer. Bu evredeyken biçim değiştirerek kanatlı ve erişkin bir anya dönüşür.

Arılann gövdesi, özellikle arka bacakları ve kannlannın altı ince tüylerle kaplıdır. Arka bacaklanndaki fırça gibi tüyler temel besinleri olan çiçektozlarını toplamaya yarar. Anlar ile yabananlarını ayıran başlıca özellik, arılarda bazı gövde tüylerinin çatallanmış olmasıdır. Aslında yabananları anlar kadar tüylü değil­dir. Ama bazı asalak anlar yabananlarına öylesine benzer ki, bu en yakın akrabalann-dan ancak göğüslerindeki çatallanmış tüy-leriyle ayırt edilebilirler.

Arılar ve Çiçekler

Aynı familyanın (Apidae) üyeleri olan balan-lan ve toprakanları genellikle bulutlu hava­larda çiçektozu toplamaya çıkarlarsa da, an­ların çoğu gün ışığını sever. Bu böceklerin çiçeklerden uzakta yaşaması olanaksızdır.

Arıların besini, çiçeklerin ürettiği balözü ile çiçektozudur; ama yalnız işçi arılar çiçektozu toplar. İşçi halanlarının arka bacaklarında bir çiçektozu kesesi vardır. Gövdelerine bulaşan çiçektozu taneciklerini bu keseye doldurup, kolonideki bütün arıların beslenebilmesi için kovana taşırlar. Çiçekten çiçeğe konan arılar aynı zamanda bitkilerin döllenmesine de aracı olur.

Çünkü çiçeklerden topladıklan çiçektozu ve emdikleri balözüyle beslenirler. Balözü em­melerini sağlayan boru biçimindeki dilleri bazen gövdeleri kadar uzundur. Çiçektozunu yalnız dişiler toplar. Bu iş için başvurdukları yöntem son derece ilginçtir. Toprakarılarının ve balanlannın dişilerinde arka bacakların dış yüzeyi hafifçe çukurlaşarak bir oyuk biçimini almıştır. Bu oyuğa çiçektozu kesesi denir. Dişi arı, gövdesindeki tüylere yapışan çiçek­tozlarını, arka bacaklarında bulunan ve çiçek­tozu fırçası denen kıllarla fırçalayarak alttaki çiçektozu kesesine doldurur. Böylece iri ve sımsıkı bir çiçektozu topağı oluşturur. Yap-rakkesen arılar ise çiçektozlarını karınlarının alt bölümünde toplarlar.

Arılann en büyük yararı bitkilerin tozlaş­masına yardımcı olmalarıdır. Çiçekler arasın­da dolaşırken erkek çiçeklerden aldıkları çi­çektozlarını dişi çiçeklere taşır ve böylece bitkilerin döllenmesine aracılık ederler. Döl­lenme sonucunda oluşan meyvenin tohumla­rından yeni bitkiler gelişir; bu bitkiler de arıların gelecek kuşaklarına çiçektozu ve balözü sağlar
.
Arılar çiçeklerden emdikleri balozunu "bal kursağı" denen özel bir kesede hiç sindirme­den biriktirir ve yuvaya döndükten sonra bu kesenin içindeki balozunu ağızlarından çıka­rıp ya yavrularını besler ya da bal yapımı için depolarlar.
Yalnız dişi arıların iğnesi vardır. Savunma­sız olan erkek arıların tek işlevi üreme zama­nında dişileri döllemektir. Bunun dışında yuva yapmak ya da yavru anlar, için besin toplamak gibi herhangi bir görev üstlen­mezler.

Arıların çoğu, sanıldığının tersine, toplu yaşama alışkanlığında değildir. Her dişi başka arılardan yardım beklemeksizin ayn bir yuva kurar ve yavrularının bakımını tek başına üstlenir. Yuva yapmak için toprağın altında tüneller kazar ya da ağaç gövdelerindeki oyukları kullanırlar. Gene de yalnız yaşayan arılardan bazıları yuvalannı birbirinden çok uzağa değil yan yana kurar; hatta bazen ayrı yuvalara açılan tünellerin girişi ortaktır.

Arılann yalnızca birkaç türü, örneğin balarılan ile toprakarıları toplu halde yaşar. Koloni denen arı ailesinde bir anaarı (arıbeyi ya da kraliçe) ile erkek ve işçi arılar vardır. Çoğunluğu oluşturan işçi arılar koloninin günlük işlerini yapan dişilerdir. Toplu yaşa­yan anlar yalnız yaşayan anlardan farklı olarak balmumu üretebilir. Bal kursağı çeperinden salgılanan balmumu, arının karın bölütlerini oluşturan parçaların arasından incecik pul­lar halinde çıkar. Anlar, oldukça yüksek sıcak­lıklarda bile erimeyen balmumuyla hazırladık­ları peteklerde kışın kullanacaklan balı ve çiçektozunu biriktirir, yumurta ve larvalan banndınrlar.

Bal arıları

İnsanlar balından yararlanmak üzere arı yetiş­tirmeye binlerce yıl önce başlamış ve bu yararlı böceklerin bir türünü evcilleştirmiştir. Kovanda beslenen evcil halanlarının bazen yuvalarından kaçtıkları olur. Ama doğaya döndüklerinde bile ağaç kovuklarında yaptık­ları yeni yuvalarında alıştıkları kovan düzeni­ni sürdürdükleri ve aynı biçimde yaşadıkları gözlenmiştir. Balansının hazırladığı petekler çift yüzlüdür ve her iki yüzünde yüzlerce göz ya da odacık bulunur. Çok ince balmumun-dan yapılan petek gözleri düzgün altıgenler biçimindedir. Ancılar, kovandan kolayca çı­karabilmek için petekleri tahta çerçevelerin arasına yerleştirirler

balarsfk1

Arıların dans dili. Üstte solda: İşçi arı dikey duran peteğin üstünde yukarıya doğru yöneldiğinde öbür işçi arılara Güneş'e karşı uçmalarını bildirir. Üstte sağda: Güneş'i arkalarına alarak uçmalarını istediğinde aşağıya doğru yönelir. Belli bir zaman dilimindeki gidiş geliş sayısı besin kaynağının kovandan uzaklığını gösterir. Altta solda ve sağda: Arının uçtuğu yön ile düşey arasındaki açı da besin kaynağının kovana ve Güneş'e göre açısını verir. Bu çizimlerde, gözcü arıyı çevreleyerek duyargalarıyla onun hareketlerini izleyen öbür işçi arılar gösterilmemiştir.

Balarılan peteklerin içini rasgele değil belli bir düzene göre doldurur. Peteğin tepesinde
Bir yay oluşturarak iki kenarda yarıya kadar inen gözler bal doldurmak için ayrılmıştır. Bu bal gözlerinin altındaki birkaç sıra petek gözüne çiçektozu topakları yerleştirilir. Pete­ğin orta ve alt bölümlerindeki gözlere ise anaarı yumurtalannı bırakır. Büyük bir arı kolonisinde 60 bin kadar işçi arı vardır ve bunların hepsi dişidir. Bu işçi anların iğnesi­nin ucu olta iğnesi gibi kıvnktır. Bu yüzden saplandığı yerde kalır ve bir kez sokan balansı iğnesini yitirdiği için ölür. İşçi arılardan daha iri yapılı ve kocaman gözlü olan erkek arılann tek görevi, sürü oluşturma (oğul verme) zamanında genç anaanyı döllemektir. Yaz sonunda bu görevini yerine getiren erkek arılar işçi anlar tarafından kovandan atılır ve işçi anlann bakımıyla yaşamaya alışkın olduk-lan için çok geçmeden açlıktan ölürler. Kolo­ninin bütün yükünü taşıyan işçi anlar yazın o kadar çok çalışırlar ki ancak altı hafta kadar yaşayabilirler. Ama yaz sonunda yumurtalar­dan çok sayıda işçi an çıkar ve bütün kış yaşayan bu işçiler koloninin bakımını üstlenir.

Bir işçi arı erişkin duruma gelip petekteki gözünden dışan çıktığı anda kovanda onu bekleyen pek çok iş vardır. Üç hafta boyunca petek gözlerinin bakımını ve temizliğini üstle­nir. Ardından anaarının bıraktığı yumurtalar­dan yeni çıkan larvaların beslenmesine yar­dımcı olur. Daha sonra balmumu üretmeye başlar ve bununla yeni petek gözleri hazırlar. Üçüncü haftanın sonunda ilk kez kovandan dışan çıkarak çiçektozu ve balözü toplamaya yollanır. Ama kovandaki işlerini, örneğin kanatlannı yelpaze gibi sallayarak kovanı serinletme görevini de aksatmaması gerekir. Anlar arasında yalnızca kovanda ya da yalnız­ca dışarıda çalışan işçi ayrımı yoktur; ne iş yapılacaksa bütün işçiler görevlendirilebilir.

İşçi an bol balözü toplayabileceği bir yer, sözgelimi bir yonca tarlası bulduğunda taşıya­bileceği kadar balozunu bal kursağına doldu­rur ve kovana döndüğünde öbür işçilere bu kaynağın yerini bildirir. Bu iletişim için iki ayn dans geliştirmişlerdir. "Çember dansı"nda işçi an peteğin üstünde önce bir yöne, sonra öbür yöne koşarak küçük bir çember çizer. Bu gösteri, besin kaynağının kovandan en fazla 45 metre uzaklıkta olduğu anlamına gelir. Kaynağın bulunduğu yer 90 metreden daha uzaksa, işçi an bu kez karın bölümünü sallayarak peteğin üstünde sekiz çizecek bi­çimde uçar. İşçi arının bu "kuyruk sallama dansı"nı öbür işçi arılar büyük bir dikkatle izler ve sekiz çizerken hangi yöne doğru uçtuğuna, karnını kaç kez salladığına bakarak besin kaynağının yerini ve uzaklığını sap­tarlar.

Anaarı

Anaarı, işçi arıların ve bu dişilerin arasından seçilerek özel olarak yetiştirilecek yeni ana-arılann çıkacağı yumurtaları yumurtladığı için kovanın hem en önemli, hem de en tembel üyesidir. Toprakarılarında anaarı çiçektozu toplarken, halanlarının anaarısı kendini bile besleyemez. Çevresinden hiç eksik olmayan işçi arıların ağızlanyla taşıdıkları besinleri kendi ağzına vermelerini bekler. Son derece ürkek olan ve dokunulduğunda bile sok­mayan anaarılar birbirleriyle karşılaştıkların­da kıyasıya dövüşürler.

Anaarının yumurtalarından çıkan larvalar arasından en sağlıklıları yeni anaarı adayları olarak seçilir. İşçi arılann hazırladıkları özel petek gözlerinde beslenen bu genç adaylann öldürücü iğnelerine hedef olmak istemeyen eski anaarı, 15 bin kadar arıyla birlikte kovan­dan aynlıp yeni bir sürü oluşturmak üzere başka bir yere yerleşir. Bu arada petekteki özel yuvalarında gelişmelerini tamamlayan genç anaarı adayları da kalabalık bir sürüyle kovandan aynlabilir. Böylece kovandaki arı sayısı iyice azalıp, işçi arı fazlası kalmadığında oğul verme eylemi sona erer. O zaman işçi arılar, büyük olasılıkla kovandaki yeni anaan-lardan birinin de yardımıyla, henüz petek gözlerinden çıkmamış olan bütün anaan aday-lannı öldürürler. Rakipsiz kalan anaan bir çiftleşme uçuşuna çıkarak kısa sürede 10 ka­dar erkek anyla çiftleşir ve kovana dönerek koloninin başına geçer.

Bir arı kovanı her yıl oğul vermez. Bu olay büyük ölçüde kovanda biriken bal miktarına, kolonideki birey sayısına ve hava koşullarına bağlıdır. Anaarı öldüğünde ya da üretkenliği­ni yitirdiğinde, işçilerin kendileri için yeni bir anaan yetiştirmesi balansı topluluklarının en ilginç özelliklerinden biridir. İşçiler, larvalar arasından seçtikleri yeni adaylan, tükürük bezlerinden salgıladıkları ansütüyle beslerler.

Böylece, kendileri gibi bir işçi arı olması gere­ken herhangi bir larvayı bir anaarıya dönüştü­rürler. Bir anaarı yıllarca yaşar ve bu süre içinde 1,5 milyon yumurta üretebilir. Erkek balarılan genellikle anaarının döllenmemiş yumurtalanndan çıkar.

Toprakarıları ve İğnesiz Arılar

Yeryüzünün özellikle soğuk bölgelerinde ya­şayan toprakanları, Laponya gibi en kuzeyde­ki ülkelere kadar yayılmıştır. Bu arıların genç anaansı kışı toprakaltında uyuyarak geçirir. Bahar geldiğinde yuvasından çıkar ve koloni­sini kuracağı bir yer aramaya başlar. Örneğin bir farenin yeraltında kazdığı ve içini kuru ot­la döşediği yuva bunun için uygun bir yerdir. Anaarı bu yuvada balmumundan bir göz ha­zırlar ve içine altı ya da yedi tane yumurta bırakır. Ayrıca ürettiği balları biriktirmek için gene balmumundan genişçe bir kap yapar. Yumurtadan çıkan larvaların çok fazla bes­lenmesi gerektiğinden, anaarı gün doğumun­dan gün batımına kadar yavruları için balözü ve çiçektozu toplar.

Larvalar iki hafta sonra iyice gelişir ve sal­gıladıkları ipeksi ipliklerle kendilerine sert bir koza örerler. Anaarı, birbirine bitişik olan bu kozalara gövdesini iyice yaslayarak pupalannı ısıtır. Yaklaşık iki hafta sonra işçi toprakanla­rı kozalarını delerek dışarı çıkarlar. Balanla-nnda olduğu gibi anaarıdan daha küçük yapılı olan bu işçi anlar hemen işe koyularak yeni çıkacak anlar için olabildiğince çok yiyecek toplamaya girişirler.

Yaz sonuna doğru yuvadaki işçi arı sayısı 100'ü bulur. Bu arada larvalardan bazılan anaan, bazılan da erkek an olarak gelişir. Anaan erkek arılarla çiftleşip yumurtalarını gözlere bırakır ve burada gelişen yeni anaan-lar gelecek bahara kadar bannacaklan yeri seçmek üzere yuvadan ayrılırlar. Geriye ka­lan bütün erkek arılar, işçi arılar ve eski ana­an ölür. Balanlanndaki gibi yıllarca ve yaz-kış sürebilen koloni yaşamı toprakanlannda yok­tur. Toprakansı yaşam çevrimini bir yılda ta­mamlar ve baharda yeni kuşaklar için yeni bir çevrim başlar. Yalnız tropik ölgelerdeki top­rakansı kolonileri balanlannda olduğu gibi oğul vererek bir yıldan çok sürebilir.B alanları gibi toprakanlannın da soktuğu zaman ağrı veren bir iğnesi vardır.

Ama tro­pik bölgelerdeki toprakanlannın bir bölümü iğnesizdir. Bu iğnesiz arılardan bazıları yuva­larına zarar vermeye kalkışanların üzerine sü­rüler halinde saldırarak gözlerine ve kulakla­rına üşüşür, bazen de yüzlerine yapışkan ve acı bir sıvı bulaştırırlar. Güney Amerika'da yaşayan bazı iğnesiz anlar, insanlann oyuk kütükler içinde yaptıklan derme çatma ko­vanlarda umulmadık kadar çok bal verir. Bu anlar peteklerini reçine, balmumu, hatta ba­zen çamur katılmış bir kanşımdan yaparlar. Ama bu petekler, balanlannın düzgün altı­genlerden oluşan kusursuz petekleriyle karşı-laştınlamayacak kadar kabadır.

Yalnız Yaşayan Arılar

Yeryüzünün hemen her yerine dağılmış olan arı türlerinin büyük bölümü topluluk oluştur-maksızın, ayn yuvalarda yaşar. Bu grubun en tanınmış örnekleri madenci arılardır. Dişileri yeraltında 20 cm kadar derine inen yuvalar kazdıklan için bu anlara madenci arı denmiş­tir. Dişi arının genellikle seyrek otlar arasın­daki çıplak bir alanda kazdığı bu yuva, kena-nndaki küçük toprak tepeciğiyle hemen dik­kati çeker. Kazılan tünelin sonunda hepsi ayrı bir yöne giden yan tüneller bulunur. Bu tünel­ler, bir annın yumurtadan çıkıp kanatlı bir erişkine dönüşmesine yetecek genişlikte oda-cıklardır. Dişi arı bu odacıklardan her birine bal ve çiçektozundan hazırladığı bir "an ek­meği" ile bir yumurta bırakır, sonra yuvanın girişini toprakla kapatır. Yumurtadan çıkan larvalar bu yiyeceklerle beslenip gelişerek pu­pa evresine girer ve baharda kanatlı bir arı olarak dışan çıkar. Toprakarılan gibi maden­ci anlann yaşam çevrimi de bir yıllıktır. Yal­nız yaşayan anlardan çoğu erişkin hale geldik­ten sonra birkaç haftadan fazla yaşayamaz. Topluluk oluşturmayan anların ılıman iklim­lerde yaşayan türleri kış aylannı olgun larva­lar ya da genç erişkinler olarak toprakaltında-ki odacıklannda geçirirler.

Yalnız yaşayan arılardan çoğunun yuvası toprağın altında, bazılanmnki de ağaçlann oyuklanndadır; bir bölümü de başka böcekle­rin açtığı oyuklarda yuvalanır. Bu grubun en yaygın örneği olan yaprakkesen anların dişisi, yaşlı ağaç kütüklerinin çürümüş odununu oyar. Daha sonra, keskin çeneleriyle kopardığı yaprak parçalarıyla bu oyuğun içinde ayn ayrı odacıklar yapar. Büyükçe kesilmiş yaprak parçalan odaların duvan olur, daha küçük ve yuvarlak parçalar da kapak olarak kullanılır. Üst üste yerleştirilen bu odacıklann her katı, yakından bakıldığında ince uzun bir puroyu andırır. Dişi arı bu odacıklara yumurtlar ve yumurtadan çıkan larvaların beslenmesi için yanlanna bal ve çiçektozu karışımından hazır­ladığı bir yiyecek topağı bırakır. Çiçektozlan-nı kannlannın altında toplayan yaprakkesen arıların bazı türleri, yalnızca boş salyangoz kabuklannı yuva olarak kullanırlar.

Ilıman iklimlerde yaşayan duvarcı arılann yuvası çimentodan yapılmış gibi sağlamdır. Bu anların dişisi korunaklı bir yerde, genel­likle kayalann ya da saçakların altında yarım portakal büyüklüğünde bir yuva hazırlar. Bir duvarcı ustasının elinden çıkmışçasına sağlam olan bu yuvanın içi çok sayıda odacığa bölün­müştür. Bütün yalnız yaşayan anlar gibi bu arıların dişisi de yumurtlamadan önce yuvası­na bal ve çiçektozu depolar.

Yalnız yaşayan arıların en önemli ortak özelliği, yavrular için yeterince yiyecek bırak­tıktan sonra yumurtalarla ve yavrularla bir daha hiç ilgilenmemeleridir. Üstelik yavrula-nn bakımını üstlenecek işçi anlar olmadığın­dan, yalnız yaşayan arıların yuvaya bıraktığı yumurta sayısı bir düzineyi geçmez.

Guguk Arıları

Yabananlan gibi göz alıcı renklerle bezenmiş olan bu arılar guguk kuşlarından esinlenerek böyle adlandırılmıştır. Çünkü yumurtalarını başka kuşların yuvalanna bırakarak yavrula-nnın sorumluluğundan kaçan guguk kuşları gibi bu arılar da "yuva asalağı"dır. Dünyanın hemen her yerinde görülen guguk arılarının dişisi, yalnız yaşayan arılann yuvalan üzerin­de yavaş yavaş uçarak yumurtalarını bırakabi­leceği bir yer arar. Uygun bir yuva bulduğun­da hızla içeri süzülür ve annın kendi larvaları için topladığı yiyeceklerin üstüne bir yumurta bırakır. Guguk ansının larvası hızla gelişir ve yuvadaki yiyeceklerle yetinmeyip, yuva sahi­binin larvalarını da yer.
Bazı guguk anları toprakanlarına çok ben­zer ve yumurtalarını bu toplu yaşayan arıların yuvalarına bırakmaya özen gösterir. Dişi gu­guk arısı baharda bir toprakarısının yuvasına girmeye çalışırken işçi arılar onun yabancı ol­duğunu anlayarak saldırır ve yuvadan atmaya uğraşırlar. Ama guguk arısının sert derisi onu iğnelerden çok iyi korur. Böylece işçi arılar bir süre sonra bu davetsiz konukla uğraşmak­tan vazgeçerler. Yuvaya yerleşen guguk arısı­nın ilk yaptığı iş anaarıyı öldürerek onun yeri­ne geçmek olur. Ne olup bittiğini anlamayan işçi toprakarıları, sahte anaarının yumurtala­rına ve çıkan yavrulara tıpkı kendi kardeşleri­ne baktıkları gibi özenle bakarlar. Ama yeni anaarının yumurtalarından çıkan larvaların hiçbirisi işçi arı olmaz. Gelişmelerini tamam­layan erkek ve dişi guguk arıları yuvadan uça­rak ayrılır ve çiftleşirler. Yeni guguk anaanla-rı ertesi yıla kadar gizlenerek havaların ısın­masını bekler ve baharda yeniden toprakarısı yuvalarının üzerinde uçmaya başlar

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....