Arama

Arıcılık - Arı Yetiştiriciliği

Güncelleme: 30 Nisan 2012 Gösterim: 21.786 Cevap: 9
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
2 Ağustos 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Arıcılık, balarısı kolonilerinin beslenmesi ve bakımı ile arı ürünleri elde edilerek zirai kazanç sağlanan meslektir. Bu işi yapanlara arıcı denir. Arıcılıkta en çok bal üretimi hedeflenir. Bunun yanında balmumu, polen, arı sütü, arı zehiri ve propolis gibi arı ürünleri elde edilebilir.

Sponsorlu Bağlantılar
Arı kolonilerinin tutulduğu ahşap vb. malzemeden yapılmış kutulara "Arı kovanı" denilir.

Arıcılık genellikle "arılık" denilen, coğrafi konumu ve ekolojisi bu işe uygun yerlerde yapılır. Eğer arı kolonileri bütün yıl aynı arılıkta tutularak bakımları yapılırsa buna "sabit arılıcılık" denir. Eğer arı kolonileri bal toplanma ayları olan yaz aylarında, daha çok çiçek bulunduran ve daha uygun ekolojiye sahip yayla gibi bölgelere taşınırsa buna da "seyyar arıcılık" denir.

Tarihi

Arıcılığın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İspanya'nın Valensiya şehrinde bir mağarada 1919 yılında bulunan duvar resimlerinde arıcı tasvirine rastlanmıştır. Bu tasvirler arıcılığın yaklaşık olarak 15,000 yıllık geçmişi olduğunu göstermektedir. Son yıllarda Mısır'da firavun mezarlarında yapılan araştırmalarda 3200 yıllık kurumuş bala rastlanmıştır. Okunan tabletler eski Mısırlıların 4000 yıl öncesinden beri balı besin, ilaç ve dini amaçlarla kullandıklarını göstermektedir. M.ö 3000 yıllarında mezopotamya'da yaşayan Sümerlerinde balı ilaç olarak kabul ettikleri bilinmektedir.

--------------------------------

EİNSTEİN, ARILAR ÖLÜRSE İNSANLAR DA ÖLÜR DEMİŞTİ... Dünyada en çok Amerika'da arı ölümü görülüyor... Peki ama neden?
Bir bilen Türk'ün yanıtıdır: ARILARI ZORLADIKLARI İÇİN

Yrd. Doç. Dr. Adnan Ünalan, dünyada arı nüfusunda görülen azalmanın küresel ısınmanın etkilerinden ziyade özellikle Amerika'da yetiştirme teknikleriyle ilgili olduğunu iddia etti.

Özellikle kuzey yarımkürede son yıllarda arı nüfusunun yarı yarıya azalması, Einstein'in "Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanlığın sadece 4 yıl ömrü kalmış demektir" şeklindeki bilimsel kehanetini yeniden gündeme taşımıştı. Arı nüfusundaki azalmanın nedeni kesin bir sebebe bağlanamamakla birlikte yaygın kanı; arıların küresel ısınma, ekolojik dengenin bozulması, tarım ilaçları, baz istasyonları ve yeni hastalıklardan olumsuz etkilendiği yönünde. Ancak Niğde Üniversitesi Arıcılık Bölümü Öğretim Üyesi Adnan Ünalan, arılar nüfusunun azalmasında en önemli etmenin "arıların üretime fazla zorlanması" olduğunu söyledi. "Arı nüfusunda azalma olduğu kesin ama bu daha çok yetiştirme teknikleriyle alakalı. Yani global ısınmaya bağlandığı gibi değil" diyen Yrd. Doç Dr. Ünalan, "Arı nüfusundaki azalma, kuzey yarımkürede, Amerika'da arıların üretime çok fazla zorlanmasıyla ilgili. Bal arılarının zaten kısa bir yaşam döngüsü var. Bunu da yetiştiricilik, ürün alma adına hor kullandığınız zaman ölümler gerçekleşiyor. Aslında bu, doğal ölüm nedeni" dedi.

Amerika'daki arı ölümlerinin temel nedenlerinden birinin taşımacılık sistemiyle arıların çok uzun mesafelere götürülmeleri olduğunu belirten Ünalan, bunun da arılarda "strese" neden olduğunu söyledi. Doğal dengenin bozulmasının da arı ölümleri üzerindeki etkisine işaret eden Ünalan, ancak temel nedenin bu olmadığını kaydetti. Türkiye'de şu an için arı popülasyonunun azalması yönünde bir sorun olmadığının da altını çizen Ünalan, bunda Türkiye'de arıcılığın "ilkel şartlarda" yapılmasının etkili olduğunu belirtti. Ünalan, "Arılar üretime zorlanmadığı için büyük bir popülasyon kaybı da yaşanmadı. Şu an için Türkiye'de 4 milyonun üzerinde kovan var. Potansiyel olarak Türkiye'nin florası, coğrafyası, ekolojisi arıcılık için çok uygun ama üretim ve kalite artabilir" diye konuştu.

"DOĞA DENGESİNİ KORUR"

Einstein'ın arılarla ilgili kehanetinin hatırlatılması üzerine Yrd. Doç Dr. Adnan Ünalan, "Arıların temel görevi polinasyon. Arıların azalması demek döllenmenin azalması anlamına geliyor. Bu da sistemleri kısa sürede bozabilir, bazı bitki türlerinin kaybolmasına neden olabilir. Ancak yine de Einstein'in söylediği gibi bunun bu kadar kısa sürede olması mümkün değil çünkü doğa dengesini bir şekilde kuruyor. Sistemden bir parçanın çıkması sistemi tümüyle bozmayabilir. Doğa içinde başka bir onarım mekanizması olabilir" dedi.

Balparmak Bal Analiz Laboratuarı Müdürü Aslı Sunay ise, arı kayıplarının birden bire ortaya çıkmadığını, küresel ısınma, kuraklık, yeni ortaya çıkan arı hastalıkları gibi birçok etmenin sonucu olduğunu ifade etti. Türkiye'de arıcılığın bu yıl karanlık bir tablo çizmediğini söyleyen Sunay, "Türkiye'de geçen yıl arı ölümleri bu yıla göre daha vahim durumdaydı. Geçtiğimiz yıl arı ölümlerinin de etkisiyle bal üretiminde ciddi bir düşüş yaşandı. Ama bu yıl hem arı ölümleri hem de bal üretimi anlamında durum daha iyi. Ancak yinede arı kayıpları bazı bölgelerde görülüyor" dedi.

Türkiye'de geçtiğimiz yıl yaşanan kayıplarda da kuraklık, yanlış ana arı seçimi ve arı hastalıkları gibi nedenlere bağlı olduğunu ifade eden Sunay, "Bölgelere uyumlu olmayan genetik yapıdaki ana arıların, kullanılmasıyla popülasyonların genetik yapısı bozuldu ve popülasyon hastalıklara dirençsiz hale geldi. Bunun neticesinde de ölümler yaşandı" açıklamasında bulundu.

Türkiye'de arı nüfusunun diğer bölgelere göre daha az azalmasının kesinlikle Türkiye'nin lehine çevrilemeyeceğinin altını çizen Aslı Sunay, "Neticede azalma diğer tarım ürünlerinin üretiminin azalması anlamına gelir ancak tüketim azalmadığı için bunu hiçbir zaman avantaja çeviremezsiniz. Ne zaman ki arı nüfusunu eskiden olduğu seviyenin üzerine çıkarırısınız, bunu ihracat potansiyeliyle avantaja çevirebilirsiniz. Ancak azalma sürerken bu mümkün değil. Azalmanın durması ve artışın gerçekleşmesi lazım" dedi.

Türkiye'de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın arıcılık ve arı ürünlerinin üretimi konusunda ciddi bir politika ortaya koyması gerektiğini kaydeden Sunay, "Bu yöndeki çalışmalar iyi organize olabilmiş ve düzenli değil. Bakanlığın direkt koordine ettiği, Türkiye geneline yayılmış bir çalışma yok. Birlikler, tarım il ve ilçe müdürlükleri bazında lokal çalışmalar görüyoruz. Tarım Bakanlığı, maddi anlamda destek veriyor ama bu desteği sadece vermek yeterli değil. Maddi desteğin yanı sıra bilgilendirme ve desteğin takibi de şart" şeklinde konuştu.

Kaynak:Nethaber

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
24 Ağustos 2008       Mesaj #2
Bia - avatarı
Ziyaretçi
Organik Arıcılık

Sponsorlu Bağlantılar
1. TANIM
Ekolojik tarım doğadaki dengeyi koruyan, toprak verimliliğinde deva mlılığı sağlayan, hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak doğadaki canlıların sürekliliğini oluşturan, doğal kaynakların ve enerjinin optimum kullanımı ile optimum verimlilik alınan bir sistemdir. (Bozzini 1990). İnsan, çevre ve ekonomi k olarak sürdürülebilir tarımsal üretim sistemini bütünleş tire n bir yaklaşımdır. Sistemin amacı doğal kaynakları korumak ve zararlı ve hastalıklardan arınmış insan ve hayvan gıdası üretmektir. (Lampkin 1994)


Bu üretim sisteminde gübre ve pestisid kullanımına büyük sınırlamalar getirmektedir. Ürün çeşitlemesi temel kurallardan biri olup, amaç çevre yi korumaktır.Kimyasal kalıntı içeremeyen kaliteli tarım ürünü üretmeyi, kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımından kaçınan çevre yle dost üretim metodunu geliştirmeyi ve toprak verimliliğini koruyacak üretim tekniklerini kullanmayı amaçlayan bu üretim metodu ülkelere göre ekolojik, organik, biyolojik, bio-dinamik ve alternatif tarım olarak adlandırılmaktadır. (EC 1994)

2 AMAÇLARI

2.1.Bitki, hayvan ve insan sağlığı ile çevre yi azami derecede korumak,
2.2.Toprağın biyolojik ve minorolojik yapısının korumak ve içindeki biyolojik yaşam dengesini yeniden tesis etmek, eksilen organik maddeleri yeniden kazandırmak, çölleşme, erozyon ve bataklaşmayı önlenmek yoluyla toprak verimliliğini uzun dönemde korumak ve geliştirmek,
2.3. Doğal floranın ve faunanın korunmasını sağlayarak genetik çeşitliliği deva m ettirmek,
2.4. Toprak/insan, toprak/bitki-hayvan, insan/bitki hayvan arasında bozulan ilişkileri güçlendirmek,
2.5. Tarımsal faaliyetten kaynaklan ab ilecek her türlü kirliliği önleyerek, iklim değişikliğinin önüne geçmek ve sera etkisinin azaltılmasına katkıda bulunmak,
2.6. Sentetik kimyasal tarımsal girdilerin, toprak üstü tehditlerini ortadan kaldırmak,
2.7. Çevre koruyucu model içerisinde, doğa ile uyumlu çalışmak,
2.8. Tarımsal üretimde mümkün olduğu kadar bölgesel kaynakları kullanmak,
2.9. Üretim planlaması ile maksimum değil yeter miktarda ve yüksek kaliteli gıda üretmek,
2.10. Bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte ya para k, birbirlerinin girdilerini kullanmak suretiyle karşılıklı desteklemesini sağlamak,
2.11. Üreticilere güvenli bir çevre de çalışma ve yeter gelir sağlamak,
2.12. Tarımsal üretimin sosyal, ekonomi k ve çevre sel boyutunu birlikte düşünmektir.

3. ORGANİK TARIMIN UYGULANMASI :
Organik tarım, ülkenin her aşaması ve her metrekare üretim alanı kayıtlı tek sistemi olup, yönetmelikte belirtilen kurallara uymak kaydıyla tüm ülke sathında uygulan ab ilir. Ancak; üretimin ana koşulu sözleşmedir ve bu çerçevede kontrol ve sertifikasyona t ab idir. Organik tarım sözleşmeli tarım esasına dayanır. Sözleşme; Bakanlığın, 30 Haziran 1996 gün ve 22682 sayılı, Sözleşmeli Tarımsal Ürün Yetiştiriciliği İle İlgili Usul ve Esaslar Hakkındaki Bakanlık Tebliği hükümlerine g;öre yapılır. Her kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu bir sözleşme örneği hazırlamak, bu örneği ve sözleşme yaptığı müteşebbislerin listesini bilgi için Komiteye bildirmek zorundadır.
Organik tarım metoduyla üretim yapmak isteyen herhangi bir müteşebbis, bireysel yada bir proje dahilinde faaliyette bulun ab ilir, ancak; iki halde de bir kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yapması zorunludur. Şayet müteşebbis orman alanlarından ürün toplayac aksa ; ürün toplamadan önce Orman Bakanlığından, doğal alanlardan ürün toplayac aksa ; ürün toplamadan önce, bu alanların mülkiyetinin ait olduğu makamlardan izin almak zorundadır.
Organik tarım belli tekniklerle donanmış bir üretim disiplinidir. Organik üretimin özelliği, her aşamasının kontrollü olması ve ürünün sertifikalandırılmasıdır. Ürünün sertifikalandırılmasının anlamı, üretimde organik ürün yönetmelik hükümlerine tam olarak uyulmasının güvence altına alınmasıdır.
Kontrol ve sertifikasyon işlemi aynı kuruluş tarafından yapıla bileceği gibi ayrı ayrı kuruluşlar tarafından da yapıl ab ilir.
Kontrol; organik tarımın sözleşmeli tarım şekli olması itibariyle üretimin başından sonuna kadar muntazaman kayıtlar tutma, üretim sürecini gözlem altına alma, gözlem sonuçlarını rapor etme, ürünün organik niteliğini l ab oratuar analizleri ile test etme ve denetlemedir.
Sertifikasyon ise; bütün kontrol yöntemlerini uygulayarak elde edilen organik ürünün geldiği aşamanın belgelenmesidir.
4. MÜTEŞEBBİSİN ORGANİK TARIMA GİRİŞİ
4.1. MÜTEŞEBBİSİN MÜRACATl
Organik tarım metoduyla üretim yapmak isteyen müteşebbis kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna bir dilekçeyle başvurur. Ürünlerinin organik ürün olarak değerlendirilmesi için gerekli çalışmanın yapılmasını talep eder. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu, kendisine başvuran müteşebbislerden bazı bilgi ve belgeleri ister. Bu bilgi ve belgeler şunlardır;
4.1.1. Müteşebbisin adı, adresi ve kimlik bilgi ve belgeleri,
4.1.2. Müteşebbisin eğitim ve organik tarım tecrübesine dair tüm detaylı bilgiler,
4.1.3. İşletmenin yeri ve konumu, varlıkları, hukuki ve mali yapısına ait tüm detaylı bilgiler,
4.1.4. İşletme kayıt defterleri,
4.1.5. Müteşebbisin, varsa ziraat odası, herhangi bir üretici birliği veya sivil toplum kuruluşuna üyelik bilgileri.
Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu, bu bilgi ve belgeler ışığında başvurunun organik tarım yapmaya uygun olup olmadığına karar verir.

4.2. GEÇİŞ SÜRECİ
Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu k ab ul ettiği, sözleşme yaptığı müteşebbisleri geçiş sürecine alır. Geçiş süreci; organik üretime. başlanmasından organik ürünün belgelendirilmesine kadar geçen dönemdir. Geçiş dönemindeki ürünler konvansiyonel olarak değerlendirilir.
Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu geçiş sürecini Komitenin onayını alarak uzat ab ilir veya kısalt ab ilir. Ancak; kısaltma süresi gerekli geçiş sürecinin en fazla yarısı kadar ol ab ilir.

4.3. BİLGİLERİN KONTROLE AÇIK OLMASI GEREKLİLİĞİ
Müteşebbis sözleşme yaptığı kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna organik üretimle ilgili istediği tüm bilgi ve belgeleri vermek zorundadır. Üretimin her aşamasında gerekli kontrolün yapıl ab ilmesi için işletmenin organik üretimle ilgili her birimini kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna açmak zorundadır. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu üretim birimini istediği anda denetleyebilir.

4.4. KONTROL İÇİN GEREKLİ BİLGİ VE BELGELER
Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu, bitkisel ve hayvansal ürünler ile su ürünleri üretimi yapan, orman alanlarından ve doğadan ürün toplayan, ürün işleyen, ambalajlayan, depolayan, nakleden, pazarlayan sözleşme yaptığı geçiş sürecindeki veya bu süreci tamamlamış bütün müteşebbisleri ve müteşebbislere ait her türlü bilgiyi kontrol ve kayıt altına alır. Bir yıllık rapor hazırlar ve bu raporu Organik Tarım Komitesi'ne sunar.

Rapor aşağıdaki bilgileri kapsamalıdır.
4.4.1. Müteşebbise dair bütün bilgiler,
4.4.2. Üretime dair bütün bilgiler,
4.4.3. işletmeye dair bütün bilgiler,
4.4.4. Kontrollere dair bütün bilgiler,
4.4.5. Sertifikasyona dair bütün bilgiler,
4.4.6. ihlal ve ihtilaflara dair bütün bilgiler,
4.4.7. Gıda siciline dair bütün bilgiler.

5. ARICILIKTA UYULACAK KOŞULLAR

5.1. Organik arıcılık tüm an ürünlerinde yapıl ab ilir. An ürünleri; arıcılık sonucu üretilen bal, balmumu ve an reçinesi, karamum gibi propolis içeren an sütü, arı zehri, polen, apilarnil, ana an, erkek an, işçi an ve oğul anlardır.
5.2. Kovan, taşın ab ilir an ailesi barınağı, olduğundan taşınılacak tüm alanlar organik üretime uygun olmalıdır. Konvansiyel bitkisel üretim yapılan alanlarda ancılık yapılamaz. Arıların taşınması sırasında stres y arat acak yöntemlere başvurulmamalıdır. Ancılık yapılacak alanda kimyasal müc adel e yöntemleri kullanılamaz.
5.3. Arıcılık yapılacak alan Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunca önceden denetlenmeli ve organik koşullara uygunluğu tespit edilmelidir.
5.4. Karantina tedbirleri uygulanan alanlarda arıcılık yapılamaz.
5.5. Sağlık ve temizlik maddesi olarak kimyasal maddeler kullanılamaz.
5.6. Suni tohumlama yapılamaz.

6. ORGANİK ÜRÜNLERİN İŞLENMESİ
6.1. Organik ürün konya nsiyonel ürünle aynı anda aynı mekanda işlenemez. Organik ürün işlemede ayıklama, kurutma, soldurma, ezme, karıştırma, kompost veya posa haline getirme, sulandırma, katılaştırma, kon serve haline getirme, şekillendirme, mayalandırma ünitesinde konvansiyonel ürün işlenemez.
6.2. Organik ürünün işlenmesi esnasında, sentetik ye kimyasal katkı maddeleri kullanılamaz.
6.3. Organik ürünün işlenmesi esnasında, ışınlama yöntemi kullanılamaz.
6.4. Organik ürünün işlenmesi esnasında, ürünün organik niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler alınır.
6.4.1. Organik ürünün işlenmesi esnasında, Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmümde Kararname ve Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği hükümlerine uyulur.
6.5. Organik ürün işlenmesi esnasında, iyonizasyona t ab i tutulamaz.
6.6. Organik ürün işlenmesi esnasında, genetik olarak değişikliğe uğratılamaz.

7. ORGANİK ÜRÜNLERİN AMBALAJLANMASI
7.1. Organik metotlar ile üretilen bitkisel, hayvansal ve su ürünleri ile organik girdiler, hammadde, yarı/mamul madde halinde ambalajlarınken organik ürün niteliğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir. Ambalajlar, özel üretilmiş uygun organik kaplama maddeleri ve malzemelerden yapılmalıdır.
7.2. Organik ürün, plastik koruyucu ve metal kaplarla ambalajlanamaz.
7.3. Organik ürünün ambalajlanması esnasında, ürünün organik niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler alınır.

8. ORGANİK ÜRÜNLERİN ETİKETLENMESİ
Etiketlerde;
8.1. Açıkça organik ürün olduğu belirtilmedir.
8.2. Organik ürün logo su bulunmalıdır.
8.3. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun adı ve logo su ve sertifika nosu bulunmalıdır.
8.4. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun Organik Tarım Komitesi tarafından verilmiş kod numarasının bulunmalıdır.
8.5. Ürünün üretildiği parsel no su bulunmalıdır.
8.6. Ürünün içeriği tam liste halinde şekilde yer almalıdır.
8.7. Organik ürünün Türk Malı olduğu belirtilmelidir.
8.8. Organik ürünün üretim yeri, üretim ve son. kullanma tarihi belirtilmelidir.
8.9. Organik kelimesi; çeşitli ülkelerde aynı kasıtla kullanılmakta olan, ekolojik ve biyolojik ile işlenmiş üründe, natürel, doğal ve tam doğal kelimelerini de içerir.
8.10. Organik üretilmeyen ürün etiketinde, organik üretildiği, hazırlandığı, işlendiği,ambalajlandığı, depolandığı ima ve beyan edilemez. Böyle ürünler için organik tarımsal ürün olarak mark a, patent ve tescil alınamaz. Organik olduğunu ima eden bi o, eko, doğal gibi ön ekler de kullanılamaz. Bu ürünler organik ürün olarak tanıtılamaz. işlenmiş ürünlerde doğal tanımının kullanılması ürünün organik olarak üretildiğini ifade eder.

9. ORGANİK ÜRÜNLERDE BULUNACAK LOGO
Organik tarımsal ürün veya organik tarımsal madde üreten ve pazara sunanlar; ambalajlarında logo örneklerini kullanmak zorundadırlar. Bu logo ları üzerinde bulundurmayan ürünler organik olarak iç ve dış pazarlara sunulamaz, reklam ve tanıtım yapılamaz ve bu kelimeler veya kısaltmalarıyla patent için başvuramazlar.
Bu logoların bulunduğu etiketleri, Bakanlık kendi basar veya bastırır. Etiketi kullandırma yetkisi Bakanlık yetkili organı Komiteye aittir. Bu logo , ilgili yönetmeliklere göre üretimi yapılmış ham madde, yarı mamul veya mamul tarımsal organik üretim maddelerine, Bakanlığın yetki verdiği Kontrol ve/veya Sertifikasyon kuruluşlarınca müteşebbislere verilmek suretiyle kullandırılır. Logo larda kullanılacak renkler; Yeşil (doğayı temsil eder), mavi (hava ve suyu temsil eder), siyah ve beyazdır.

10. ORGANİK ÜRÜNLERİN DEPOLANMASI
10.1. Organik ürünler konvansiyonel ürünlerden ayrı olarak depolanır.
10.2. Ayrı olarak depolamanın mümkün olmadığı durumlarda organik ürünlerle konvansiyonel ürünlerin karışmasını engelleyecek tedbirler alınır ve bu tedbirlerin yeterliliği Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenir. Diğer metotlarla elde edilmiş ürünlerle karıştırılamaz.
10.3. Organik ürünlerin depolanması sırasında herhangi bir kimyasal ilaç kullanılmaz.
10.4. Organik ürünlerin kimyasal maddelerle gelişmelerinin hızlandırılmasına, çimlendirilmesi veya. Yönetmeliklerde belirtilmeyen kimyasal temizlik maddeleriyle yıkanmasına izin verilmez.
10.5. Müteşebbis tarafından, depolarla ilgili, kapasite, yaşı_ havalandırma gibi tüm özelliklerin gösterildiği yıllık çizelgeler hazırlanır, Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna onaylatılır ve çizelgenin bir nüshası müteşebbisçe, diğer nüshası Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunca saklanır.

11. ORGANİK ÜRÜNLERİN TAŞINMASI
11.1. Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu üreticinin ürünü taşıma koşullarını önceden belirler.
11.2. Organik ürünler otoyollar kenarında bekletilemez.
11.3. İlgili müteşebbis organik ürünü taşıma sırasında, yakıt kullanan bir araçla taşıma yapac aksa gerekli tedbirleri alır. Tüketiciye paketlenmemiş şekilde ulaşan ürünler, yakıt kullanan araçlarla taşınıyorsa çift muhafazalı kapalı kaplarla etiketlenmiş olarak taşın ab ilirler.
11.4. Organik ürünler, toptancı ve perakendecilere yalnızca uygun paket ve konteynırlar ile kapalı biçimde, içindekilerin karışmasını önleyerek etiketlenmiş olarak taşın ab ilirler.
17.5. Organik ürünün taşınması sırasında ilgili kurumdan yurtiçi dolaşım sertifikası alınır. Sertifikada; üreticinin, işleyicinin, ambalajlayıcının, tüm diğer aracıların ve Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun açık kimliği ve adresi, ürün logo su ve tüm gerekli kaşeler bulunmalıdır. İthal ve/veya ihraç edilmek üzere taşınan organik ürün için ise, ayrıca İthalat ve/veya ihracat sertifikası düzenlenir.

12. ORGANİK ÜRÜNLERİN PAZARLANMASI
12.1. Organik ürünler konvansiyonel ürünlerden ayrı reyonlarda organik ürün reyonu olduğu açıkça belirtilerek satılır.
12.2. Organik ürünler ana caddeler ve günde i 000 den fazla aracın geçtiği yollarda, açıkta veya mağazanın caddeye bakan kısmında ambalajsız olarak satılamazlar.
12.3. Ambalajsız olarak satılan organik ürünlerin muhafaza edildikleri kap üzerinde ürünün içeriği belirtilmelidir.
12.4. Organik ürün üzerinde, Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun adı, kod numarası, logo su veya kaşesi, ürünün sertifika numarası ile organik ürün logo sunun bulunması gerekir.
12.5. Organik ürünlerin, organik etiketleme kurallarına göre etiketlenmiş olmaları gerekir
12.6. Yurtiçi dolaşım ve ithalat ve/veya ihracat belgeleri ilgili kurumdan alınır. Daha sonra Kontrol ve/veya Sertifikasyon Kuruluşundan ithalat ve/veya ihracat sertifikası alınması gerekir. İthalat ve/veya ihracat sertifikası, ancak organik hammadde ve/veya organik işlenmiş ürün sertifikasına sahip ve organik ürünlere verilebilir.
12.7. İthalat ve/veya İhracat halinde; ithalatçı ve/veya ihracatçı ve Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu aşağıdakileri raporları düzenlemelidir:
12.7.1. İthalatçı ve/veya ihracatçının tüm mal varlığı ve ithalat ve/veya ihracat faaliyetleri, ürünlerin ülkeye giriş noktaları ve ithal edilen ürünlerin depolanmasında kullanılacak binaların detaylı açıklama raporları,
12.7.2. İlgili yönetmelikler ile ilgili İthalatçı ve/veya ihracatçı tarafından alınacak tüm pratik tedbir raporları,
12.7.3. İthalat ve/veya ihracat işleminin gerçekleşeceğini ve ihlal durumunda ihtiyati tedbirlerini içeren raporlar,
12.7.4. İthalatçı ve/veya ihracatçı tarafından kullanılacak herhangi bir deponun Kontrol. ve/veya sertifikasyon kuruluşu, yada depoların diğer ülkede bulunması durumunda, karşı ülke tarafından onaylanmış bir denetleme kuruluşu tarafından denetlemeye açık olacağını belirten raporlar.
12.8. Raporlar, ilgili partinin miktarı, orijini ve yapısı, ithal ve/veya ihraç edilen ülkenin kontrol mekanizmasının detayları, üretim, işleme, ambalajlama, depolama, nakliye, işlemlerinin detayları, alıcıları, gümrük ve sağlık raporları dahil tüm bilgileri içermelidir. Bu raporlar Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından saklanır.
12.9. İthalat ve/veya İhracat halinde, ithalatçı ve/veya ihracatçı yapılan her nakliye işleminde Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından verilen sertifikayı gösterebilmelidir.
12.10. İthalat ve/veya İhracat halinde, ithal ve/veya ihraç organik tarımsal ürünler, konvansiyonel ürün veya gıda maddelerinin işlendiği, paketlendiği veya depolandığı binalarda depolanırsa, organik ürünler, konvansiyonel ürün ve/veya gıda maddelerinden ayrı tutulmalı ve karışmanın önlenmesi için bütün tedbirler alınmalıdır.
12.11. İthalat ve/veya İhracat halinde, ithalatçı ve/veya ihracatçının kullandığı depolar ve binalar Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından her yıl en az bir kez kapsamlı bir fiziksel kontrole t ab i tutulmalı, Kontrol ve/veya Sertifikasyon Kuruluşu ilgili sertifika ve raporları incelemeli, madde analizi için örnek almalı, her ziyaret için denetim raporu düzenlemeli ve bu rapor denetimi yapan kontrol ör tarafından imzalanmalıdır.
12.12. İthalat ve/veya İhracat halinde, ithalatçı ve/veya ihracatçı, binalar, raporlar ve sertifikaları Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna beyan etmelidir.
12.13. İthalat ve/veya İhracat halinde, karşı ülkeden ürünün etiketi ve içeriğine dair bütün bilgiler aslı veya onaylı tercümeleri ile birlikte Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşuna vermelidir.
12.14. İthalat ve/veya İhracat halinde, üretim, işleme, ambalajlama, depolama, etiketleme, nakliye, pazarlama ve içerik ile ilgili Yönetmeliğin bütün koşullarına uyulmalıdır.
12.15. Organik ürünlerin ihracatı, Dış Ticaret Müsteşarlığı' nın " İhracatı Kayda Bağlı Ürünler Listesi" ne dahildir ve Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği, Koordinatör olarak uygulamayı yürütmektedir. Bu nedenle; Kontrol ve/veya Sertifikasyon Kuruluşları ithalat ve/veya ihracat dokümanlarının bir örneğini Komiteye, bir örneğini de Ege İhracatçı Birlikleri'ne her üç ayda bir rapor etmelidirler. İhracat ve/veya ithalat sertifikası verilen ürünlere ait kesilen faturaların aslı ve Türkçe birer kopyaları her 3 ayda bir Komiteye iletilmelidir.

Kaynak: T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
LaDymm - avatarı
LaDymm
Ziyaretçi
5 Eylül 2008       Mesaj #3
LaDymm - avatarı
Ziyaretçi
Organik arıcılık;doğada bulunan nektar,polen,su ve propolisin arılar

tarafından toplanarak çeşitli arı ürünlerine dönüştürülmeleri işleminde,üretimden tüketime kadar tüm aşamalarında suni beslenme ve kimyasal ilaçlama yapmadan,organik tarım alanlarında veya doğal yapısı bozulmamış florada her aşaması kontrollü ve sertifikalı yapılan arıcılık faaliyetlerine denir.

ARICLIKTA ORGANİK ÜRETİMİN ESASLARI

Arıcılık ürünlerinin organik üretim olarak nitelendirilmesi,
1. Kovanların özelliklerine
2. Çevre kalitesine
3. Arıcılık ürünlerinin özenle elde edilmesine
4. İşlenmesi ve depolanması koşullarına bağlıdır.
Organik arıcılıkta dikkate alınacak özellikler
Geçiş dönemi,Arıların orijini ,Arı kolonilerinin bulunduğu bölge,Beslenme,Hastalıklara karşı alınan tedbir ve mücadeleler,Arı yetiştiriciliğinde kullanılan materyallerin özellikleri .Konvansiyonel arcılıktan organik arıcılığa geçiş dönemi tarımsal üretim yapılan alanlarda geçiş süreci uygulanmaz
Konvansiyonel arıcılıktan organik arıcılıga geçiş süresi 1 yıldır. Başlangıç tarihi olarak uygun olmayan girdilerin son kullanma tarihleri dikkate alınır.Ayrıca geçiş süresinde elde edilen ürün organik ürün sayılmaz.
Geçiş döneminde kovandaki peteklerin değişmesi gerekmektedir.

Bu amaçla;
  • Ekolojik bal mumu kullanılmalıdır
  • Ekolojik olmayan bal mumu kullanılması durumunda kalıntı analizi yapılarak kalıntı olmadığının belgelenmesi gerekir
Arıların orjini;
Arı ırklarının seçiminde seçilecek tür çevreye uyumlu olmalıdır. Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı olmalıdır. Afis mellifera türleri ve ekotipleri tercih edilmelidir.
Arı kolonisi;
Organik olarak üretim yapılan işletmelerden suni oğul olarak yada konvansiyonel arıların organik petekli çerçevelere aktarma suretiyle elde edilir.
Ana arı ihtiyacı;
Suni tohumlama ile, konvansiyonel üretimden kolonilerin %10’una kadar alınarak kullanılabilir.
Ana arıların yenilenmesi esnasında eski ana arının öldürülmesine izin verilir.
Ana arıların kanatlarının kesilmesi kesinlikle yasaktır.
ORGANİK ARICILIK SAHASI
Asgari uçuş yarıçapı 3 km olmak koşuluyla 1 yıl önceden kontrol altına alınır.Kentmerkezleri,otoyollar,sanayibölgeleri,atıkmerkezleri,reaktörler, hidrolik ve termik enerji santralleri,maden işletmelerine 3 km uzakta yada daha fazla uzaklıkta olmalıdır.
Organik arıcılık sahası harita üzerinde belirtilerek yeri kaydedilir. Kovanların yerleştirildiği yerde,yeterli nektar,polen ve temiz su kaynağı bulunmalıdır. Organik arıcılık yapılacak alanda kimyasal mücadele yöntemleri kullanılmamalıdır. Karantina tedbirleri uygulanan alanlarda organik arıcılık yapılamaz.
ARILARIN BESLENMESİ
Organik arıcılıkta arıların beslenmesi,kendi kovanlarındaki balla olmalıdır. Ancak arıların yaşamı yapay beslenmeye bağlı olduğu durumlarda organik olarak üretilmiş bal ve polen veya organik biçimde üretilen şeker şurubu veya organik şeker melası kullanılır. Yapılan beslenme ile ilgili kovan siciline,kullanılan ürünün tipi,tarihi,,miktarı ve besleme yapılan kovan numaraları kaydedilmelidir.

Arılarda beslenme zamanı son ürün hasadı ,beslenme(organik bal ve polen )beslenme bitiş,15 gün ve nektar akımı
Şeker,pekmez,süt,melas,glikoz ve diğer konvansiyonel maddeler kesinlikle kullanılmaz.

Organik bal ile hazırlanan şuruba takviye amacı ile herhangi bir katkı maddesi ilave edilmemelidir.
Organik arıcılıkta kullanılan kovan ve temel petek kovanlar çevreye ve arıcılık ürünlerine risk getirmeyen doğal malzemelerden yapılmalıdır.

Kovanlarda kimyasal boya yerine;
· Propolis
· Balmumu
· Bitki yağları
Gibi doğal ürünler kullanılmalıdır.
Kovana verilecek yeni petekli çerçeve için temel petek organik üretim yapan birimlerden sağlanmalıdır. Kabartılmış petekleri güve zararlısından korumuk için naftalin gibi maddeler kullanılamaz

Hastalıkların önlenmesi için;
  • Dayanıklı ırk ve hatlar seçilmeli ..Ana arılar düzemli olarak yenilenmeli ..Arı sağlığı için kovanlar sistematik olarak denetlenmeli ..Kovanlardaki erkek yavrular kontrol edilmeli ..Arılıklarda kullanılan malzemeler düzenli olarak organik yöntemlerle dezenfekte edilmeli ..Kirlenmiş maddeler veya kaynaklar zararsız bir şekilde imha edilmelidir
  • Balmumu düzenli olarak yenilenmeli ve kovanlarda yeterli miktarda polen ve bal bırakılmalıdır.
Koruyucu önlemlere rağmen koloniler hastalanır ve zarar görürse,derhal tedaviye alınmalı ve gerekirse koloniler ayrı alanlarda izole edilmelidir.
Tedaviye alınan kolonilere geçiş süresi uygulanır veya organik petekli çerçevelere aktarılır.

Önleyici tedbir olarak kimyasal bileşimli ilaçlar kullanılamaz. Sağlık ve temizlik maddesi kimyasal maddeler kullanılamaz.


Varrora jacobsoni zararlısının mücadelesinde organik kökenli;
  • Formik asit,laktik asit,asetik asit,oksaik asit,mentol,timol,okaliptol veya kofur kullanılabilir.
Biyolojik yöntem olarak erkek arı gözlü çerçeveler kullanılabilir. Yönetmelik bu amaçla erkek arı gözlü peteklerin imha edilmesine izin vermektedir.
Isıtma yöntemi uygulanabilir. Bu sistemde kovan 45ْC’de 5 dk. Isıtılır. Kovan altına dökülen varroralar toplanarak imha edilir.

Kovanların dezenfeksiyonu pürmüz ile yakılarak yapılır.

Diğer arıcılık malzemeleri kaynar suyla ve diğer yöntemlerle dezenfekte edilir.


Arıcılıkta kullanılan ekipmanın ve kovanın temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi amacıyla;
  • Potasyum ve sodyum sabunu, Su ve buhar, Kireç kaymağı, Kireç, Sönmüş kireç, Sodyum hipoklorit, Kostik soda, Kostik potas,Oksijenli su, Doğal bitki özleri, Sitrik, Parasitrik asit, : Laktik, Oksaik ve asetik asit, Alkol,
  • Formol ve sodyum karbonat kullanılabilir.
ORGANİK ARICILIKTA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Arı nakilleri,stressiz ve kısa zamanda gerçekleştirecek zamanda olmalıdır.

Organik bal üretiminde yavrulu çerçeveden bal sağımı yapılamaz.

İyonize arı ürünleri organik olarak değerlendirilmez.

Organik tarım metoduyla üretilen arı ve arı ürünleri ambalajlanırken organik ürn niteliğinin bozulmamasına dikkat edilmelidir.
Ambalajlanırken;
Cam , tahtadan üretilmiş malzemeler özel üretilmiş uygun organik kaplama maddelerinden yapılmalıdır.

Organik arı ürünlerinin ambalajlanma esnasında,ürünün organik niteliğini koruyacak bütün hijyenik tedbirler alınmalıdır.

Organik arı ürünleri konvansiyonel arı ürünlerinden ayrı bir yerde depolanır. Organik ürünler depo edilirken herhangi bir kimyasal ilaç kullanılmamalıdır.

Organik arı ürünleri,karayolları kenarında bekletilemez ve satılamaz.
SONUÇ;

Ülkemizin geniş mera alanları ve akasya,kestane,ıhlamur gibi nektarlı çiçek açan ormanlarında organik bal ve polen üretimi yapılabilir.

Organik arı üretiminde meydana gelebilecek geçici üretim kayıplarını ise, daha etkin koloni yönetim sistemleri ve yüksek ücretle Pazar bulunması ile karşılayacak yapıda olması gerekir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
8 Eylül 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
APİTERAPİ

Apiterapi, arı ürünlerinin bir yada birden fazla hastalığın önlenmesi yada iyileştirilmesi amacıyla kullanılması şeklinde tanımlanabilir. Her geçen gün sonuçlanan araştırmalar toplumların dikkatini bu konu üzerine çekmekte ve özellikle Uzakdoğu ülkelerinde başlayan ve dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızla yaygınlaşmaktadır. Hatta, başta Japonya, Doğu Asya ülkeleri, Amerika, Kanada gibi ülkelerde apiterapi merkezleri kurulmuştur. Bu bölümde arı ürünlerinin insan sağlığı açısından önemi ve apiterapi de kullanımına yer verilecektir.

BAL ve APİTERAPİ

Balın fizyolojik özellikleri ve kullanımı konusunda yüzlerce literatür bulunmaktadır.
o BAL bir doğal enerji kaynağıdır. Bu nedenle çocuklar, yaşlılar, sporcular, hasta ve düşkünlerle birlikte normal sağlıklı insanlar tarafından da severek ve bilinçli olarak tüketilmektedir.
o BAL kemiklerde Kalsiyum fiksasyonunu artırmaktadır.
o BAL iştah artırmakta, enerji ve direnç kazandırmaktadır.
Balın besin içeriğinin insan sağlığına etkisinin yanısıra olağanüstü bir özelliği de vardır ki, bu özellik antimikrobiyal aktivitesidir. Balın bu özelliği nedeniyle Hipokrat zamanından beri hastalıklarda tedavi edici bir araç olarak kullanıldığı bilinmektedir. Eski Mısırlıların; cerrahi pansumanda, göz iltihaplarının tedavisinde, Çinlilerin ve Hintlilerin de; çiçek hastalığının yayılmasını önlemede hasta vücudunu bal ile kapladıkları bilinmektedir.
Orta çağda, yara ve yanıkların bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların ağız ve boğazlarına içten balın sürülmesi ilginçtir. Bazı Nijerya yerlileri balı halen öksürük kesici olarak kullanmaktadırlar.
İnsan vücuduna etki eden çoğu mikroorganizma balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içerisinde de barındırmamaktadır. Öyle ki Mısır piramitlerinde bulunan ve Postum'da M.Ö. 6. asra ait çömlekler, içindeki balların biraz katılaşmakla beraber vasıflarını hiç kaybetmemesi, balda mikroorganizmaların yaşayamadığını tarihi bir gerçek olarak göstermektedir.
Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde birinci sınıf mikrop öldürücü olarak bal kullanıldığını, Almanya'da yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, baldan bu yönü ile istifade edildiğini görmekteyiz. Alman Dr. Zaiss'in mikrop öldürücü olarak balı tentürdiyot 'a tercih ettiğini belirtmesi de ilginçtir.
Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı 1981yılında Dünya Sağlık Formu tarafından da önerilmiş olup, Pharmaceutical Journal'da (Eczacılık Dergisi 1982) apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarına antimikrobiyal etkisinin olduğu rapor edilmiştir.
1992' de yayımlanan Bee World dergisinde, balın antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili orijinal makalede Kur'an-ı Kerim'de ki konu ile ilgili ayetler verilmiş ve bu doğa üstü gıdanın insanlar için şifa kaynağı olduğu açıklanmıştır.
Balların antimikrobiyal aktivitesi için farklı mekanizmalar ileri sürülmüştür. İleri sürülen mekanizmalardan biri, balın sahip olduğu yüksek şeker konsantrasyonudur. Bir diğer sebebi de balda enzimsel olarak üretilen H2O2'dir. Üçüncü olarak da balın düşük pH'sıdır (ort. 3.2-4.5).
Balın çeşitli hastalıklara karşı tedavi edici özelliğini incelemek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Bu konuyla ilgili ilgi çekici çalışmalardan birisi 1991'de King Suud Üniversitesi tarafından yapılanıdır. Yapılan bu çalışmanın sonunda gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserine sahip hastalara, alternatif bir tedavi olarak balın tek başına veya antimikrobiyal bir ajanla uygun bir bileşiminin kullanılması önerilmiştir.
Farklı bal tiplerinin antimikrobiyal etkileri arasında büyük değişiklikler vardır. Floral kaynakları farklı olan ballarda görülen varyasyon asitlik, ozmolarite, H2O2 ve diğer komponentlerin farklılığı nedeniyle olmaktadır. Lavanta, karahindiba, balçiği, ve kolza balları yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken orman gülü, okaliptus ve portakal nispeten düşük aktivite göstermektedir.
Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka bildiriş te , eşit miktarda bal, çavdar unu ve zeytin yağı karışımı ile hazırlanan kremin günde üç kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği sonucuna varan Lucke'nin bildirişidir( Lucke, 1935).
Bal, karaciğer rahatsızlıklarında da başarı ile kullanılmaktadır. Bu başarıda balın antimikrobiyal etkisinin yanında, fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliği de önemli sayılabilir.
Balın çeşitli araştırmalar sonucunda, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini azalttığı (Arman, 1980; Dumronglert, 1983), bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında başarı ile kullanıldığı bildirilmektedir (Mikhailov, 1950). Ayrıca kornea ülserinin de saf bal ile veya vazelin yerine bal ile hazırlanan % 3 lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.
Şeker Hastalığı ve Bal Zaman zaman hakiki (!) balın şeker hastalığına iyi geldiği şeklinde yazılar çıkmakta veya söylentiler duyulmaktadır. Bunun bilimsel bir dayanağı yoktur ve yanlıştır. Bal da kan şekerini yükseltir ve fazla alındığında şeker hastalarını komaya sokabilir. Ancak eşit miktarda alınan bal, kan şekerini çay şekerine oranla daha az yükseltmektedir. Bu nedenle şeker yerine az miktarda bal kullanılabilir.

POLEN ve APİTERAPİ

Polenin insanlar tarafından ilk kullanımı Eski Çin, Pers, Mısır ve Yunanistan'da olmuştur. Hurmanın poleninde gonatotropik hormonların bulunması, Bedevilerin kısırlık tedavisinde bu bitkinin polenini kullanmalarını doğrulamaktadır.
Polenin, doğal bir besin kaynağı olması nedeniyle Avrupa'da insan beslenmesinde kullanımı hızla artmaktadır. Avrupa ülkelerinde son 30 yılda yapılan bilimsel çalışmalar ve klinik test sonuçları, polenin prostat, alerjik hastalıklar ve kanser türlerine etkisi üzerinde yoğunlaşmıştır( Dennis, 1966 ).
Polen insanlar tarafından günlük olarak protein, vitamin ve mineral madde gereksinimini karşılamak için doğrudan doğruya kullanılabilmektedir. Ayrıca besleme amacıyla az miktarda alınan polenin sinerjik etki yaparak pek çok yarayışlı maddenin karşılıklı etkileşmesi ile metabolizmayı ve sindirimi iyileştirmekte olduğu bildirilmiştir( Krell, 1966 ).
Günümüzde bilimsel içerikli olmayan birçok sağlık dergilerinde polen tüketiminin etkileri ve yararları ile ilgili yazılar göze çarpmakta, polen içerikli birçok ürünün insanlarda müzmin hastalıkları iyileştirici ve tedavi edici özellikleri konusunda görüşler bildirilmektedir. Bu sonuçlar , hastalık belirtilerinin polen kullanımı ile kaybolduğuna tanık olan bazı doktorların ve ilgililerin bilimsel anlamda tam olarak kanıtlayamadıkları hususlar olup üzerinde önemle durdukları bilgilere dayanmaktadır( Tablo 4).
Polenin sağlık konusunda en önemli etkisi kronik prostat hastalığı ile ilgilidir. Polenin prostat rahatsızlığı sonucu oluşan ateşi düşürdüğü rapor edilmiştir ( Dennis, 1996 ). Polenin prostat hastalığını tedavide tam olarak neye yaradığı bilinmemektedir. Ancak polenin yüksek seviyede çinko içermesi ve prostat salgılarının çıkmasında çinkonun anahtar element olması dikkat çekicidir. Yapılan bir denemede, kronik prostat vakalarında 3 ay süreyle denenen polen % 92 başarı sağladığı görülmüştür.
Polenin bir diğer etkisi X ışınlarına karşı koruyucu etkisi olmasıdır. (Wang,1984 ). Bu konuda yapılan çalışmalar polenin radyasyonun olumsuz etkilerini azalttığını göstermektedir.Polenin aynı zamanda lösemi vakalarında oldukça etkili olduğu rapor edilmiştir. Polenin kansere karşı olumlu etkisinin nedeni, yapısında bulunan yüksek seviyedeki karotenoidlere bağlanmaktadır.
Polenin, hayvanlara besin olarak verilmesi de olumlu sonuçlar vermiştir. Örneğin tavukların yemlerine %2.5 polen eklendiğinde istatistiksel olarak önemli ölçüde yemden yararlanmayı artırmıştır.
Arılar tarafından toplanan polenin değişik oranlarda antibiyotik içermesi, bağırsak ve kan hemoglobini üzerinde olumlu etkiler sağlamaktadır. Bazı raporlar da polenin cinsel hormonları beslediği ve uyardığı belirtilmiştir. Bu nedenle özellikle gençlerin gelişme çağında beslenmesinde polen tüketimi büyük yarar sağlayacaktır.
Polenin solunum sistemi üzerinde de olumlu etkisi vardır ki; 110 mg polen extraktı ve 100 mg aspirinden oluşan fluaxin ticari isimli preperatın soğuk algınlığı ve gribe karşı başarılı sonuçlar verdiği bildirilmiştir.(Hanssan, 1979)
Polonya' da 8-12 yaş grubu çocuklarda yapılan araştırmalara göre günde 20 g polen verilen öğrenciler ile polen verilmeyen öğrenciler arasında önemli derecede farklılıklar meydana gelmiştir. Polen alan öğrencilerin kan ile ilgili bütün değerlerinde artış saptanmış ve organizmada genel fizyolojik durum ile vücut direncinde iyileşme görülmüştür. Sinir sistemi üzerinde ki etkileri de dikkate değer bulunmuştur. Yine Polonya Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar sonucu polenin lipit (yağ) metabolizması bozukluğunda, kan serumunda ki trigliserit düzeyinin düşürülmesinde oldukça etkili olduğu belirlenmiştir.
Çeşitli bildirişler de polenin kronik kolit, mide ülseri, mide kanaması, kronik ishal ve kabızlıkla, anemi tedavisinde, kolesterol, hepatit de başarıyla kullanıldığını görmekteyiz.
Polen dağcılık yapanlar, pilotlar, yüksek rakımlarda bulunanlar için uygun bir gıda maddesidir. Çünkü polen yüksek irtifa hastalığının semptomlarını azaltmakta ve uyumu arttırmaktadır.
Polenin apiterapik kullanımından başka bir çok kullanım alanı vardır.
· Bambusların beslenmesinde ,
· Polen evcil hayvanların, özellikle yarış atlarının beslenmesinde ve laboratuar böceklerinin yemlerine eklenerek büyüme hızını artırmakta kullanılmaktadır.
· Arılar tarafından peteklere depo edilen ve arı ekmeği olarak bilinen polen özellikle çocukların beslenmesinde kullanılmaktadır. Doğal yada yapay olarak hazırlanan arı ekmeğinin bozulmadan uzun süre saklanabilmesi özelliği de önemlidir (Krell, 1996).
· Kozmetik sanayiinde, deriyi yenileyici ve besleyici olarak kullanılmaktadır.
· Polinasyon çalışmalarında kullanım.
· Hava kirliliğini belirlemede: 1980 yılından bu güne kadar yapılan çalışmalar bal arıları tarafından toplanan polenlerin çevrenin hava kirliliğini yansıtan metaller, ağır metaller ve radyoaktif maddeler açısından önemli ipuçları verdiğini göstermiştir ( Free ,1983 ; Craze ,1984 ).
Polenin renk özelliği ile besin değeri arasında pozitif bir korelasyon vardır. Polen çok zengin bir besin maddesi olduğundan miktarı yavaşça artırılarak alınmalıdır. Önce yarım çay kaşığı alınarak başlanmalı ve daha sonra kademeli olarak artırılarak günde 1-2 çorba kaşığı alınmalıdır.

ARI SÜTÜ ve APİTERAPİ

Arı sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, üretimi (hücre) ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönüyle akla gelebilecek bütün sağlık problemlerinde önemli düzeyde motivasyon sağlar.
Arı sütü kalp rahatsızlıklarından kansere kadar bir çok hastalıkta vücudu güçlendirmek, bağışıklık sistemini uyarmak amacıyla kullanılmaktadır. Özellikle yoğun antibiyotik kullanan radyoterapi ve kemoterapi olan hastalarda muhtemel karaciğer ve böbrek zararlarını önlemekte, fonksiyonlarını korumaktadır.
Arı sütünün insan ve hayvanlar üzerinde etkilerini belirlemek amacıyla bir çok çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır;
Japonya'da 54 farklı hastalık üzerinde yapılan uygulamalarda ortalama % 80 dolayında iyileşme belirleyen araştırıcılar bu hastalıkların bazılarının iştahsızlık, kronik hastalıklar nedeniyle vücut savunma sistemi yetersizliği, metabolizma ve beslenme bozuklukları, adet bozukluğu, sindirim sistemi rahatsızlıkları, astım, bronşit, kronik kabızlık, asabilik uykusuzluk ve karaciğer rahatsızlıkları olarak bildirmektedirler. Aynı araştırıcılar kanserde tümör oluşumunun ve büyümesinin arı sütü tarafından engellediğini de belirtmektedirler.
Çin'de yapılan başka bir denemede, deney hayvanlarına tümör oluşumuna neden olan antijen verilmiş ve iki gruba ayrılmıştır. Grubun birine arı sütü verilmiş diğerine verilmemiştir. Arı sütü almayan gruptaki bütün hayvanlar kanserden öldüğü halde arı sütü alan gruptaki hayvanlarda ölene rastlanmamıştır. Bu durum arı sütünün en azından kanser oluşumunu engelleyici etkisini kanıtlayıcı niteliktedir.
Yine Arjantin'de yapılan bir başka araştırmada tavşanlara aşırı yağ içeren diyet uygulanmış ve iki gruba ayrılarak grubun birine arısütü verilmiştir. Deney sonucunda kontrol grubunun kanındaki kolesterol düzeyi ortalama % 1,37 olarak belirlenirken arı sütü verilen grupta bu değer ortalama % 0,68 bulunmuştur. Ayrıca aynı denemede kroner damarların ve karaciğerin incelenmesi sonucu arısütü alan bu grupta önemli derecede üstünlük belirlenmiştir.
Çeşitli literatürlerde ortak olarak, arısütünün çeşitli iltihabi hastalıklarda, nefes darlığında, karaciğer yağlanmasında, eklem hastalıklarında, zayıflık ve halsizliklerde, sinirsel ve fiziksel yorgunluk hallerinde, mide bağırsak hastalıklarında, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, sinirsel ve ruhsal bozukluklarda, yaşlılık durumunda, üreme ve cinsel problemlerin giderilmesinde başarıyla kullanıldığı belirtilmektedir.
Arı sütünün çeşitli iltihabi hastalıklarda başarı ile kullanılabileceğini destekleyen bir çalışma da Bulgaristan'da yapılmıştır. 125 iltihabi hastalık üzerinde yapılan araştırmada arı sütünün organizmada immino-biyolojik aktiviteyi arttırarak hastalığın önlenebileceği sonucuna varılmıştır.
Arı sütünün karaciğer yağlanmasını önleyebileceği destekleyen unsur yapısında bol miktarda asetil kolinin bulunmasıdır. Çünkü asetil kolin ile yağlanma arasında negatif korelasyon vardır.
Arı sütünün 50-100 mg dozu bile total kolesterol düzeyinde % 14 lipit düzeyinde ise % 10 azalma sağlanmıştır. Ayrıca arı sütünün yüksek dozlarda kullanımı antiviral etki oluşumuna neden olduğundan gribe karşıda oldukça başarılı sonuçlar alınmıştır.
Başka bir araştırıcı da arı sütünün görme bozukluklarında ve görme yeteneğini artırmada önemli derecede etkili olduğunu deneylerle belirlemiştir.
İnvitro (laboratuar) çalışmalar, arı sütünün yapısında bulunan 10 HDA 'nın antibiyotik etkiye sahip olduğunu desteklemektedir. Bu antibiyotik etki E.coli, Salmonella, Proteus, Basillus suptillis ve Saureus mikroorganizmalarına karşı kanıtlanmıştır. Bu konuda yapılan bir çalışmada arı sütünün 0,5 mg ve 1 mg miktarları bakteri gelişimini inhibe ettiği görülmüştür. Ayrıca bazı antibiyotiklere kıyasla bakteriler üzerinde daha etkili olduğu gözlenmiştir (Mercan, 2000).
Arı sütü kozmetik sanayiinde de doku ve cildi yenileyici, deriyi gerdirici, derinin yağ sekrasyonunu düzenleyici etkisi göz önünde bulundurularak kullanım alanı bulmaktadır. Yanıklarda kullanılan dermatolojik krem ve merhemlere genellikle %0.05 ile 1 oranında arı sütü katılmaktadır.
Arı sütünün apiterapik etkisini inceleyen çok sayıda çalışma hayvanlar üzerinde de yapılmıştır.
- Tavşanların normal besinine arı sütünün 100-200 mg/kg (vücut ağırlığı) eklenmesi embriyo gelişimi ve fertilitenin artmasını sağlamıştır. Japon bıldırcınlarının besinlerine 0,2 gr. dondurulup kurutulmuş arı sütünün eklenmesi cinsel olgunluğa daha kısa sürede erişmelerine ve daha fazla yumurtlamalarını sağlamıştır.
- Tavuk besinlerinin her bir kilogramına 5 mg arı sütü ilavesinin yumurta verimini ve kuluçka çıkış ağırlığını artırdığı belirlenmiştir.
- Buzağıları rasyonunda (7 günlük) 0,02 gram/gün miktarında arı sütü kullanılması kontrol grubuna oranla 6 ay içerisinde % 10- 13 ağırlık kazancı sağladığı daha düşük ölüm oranı ve enfeksiyonlara karşı daha yüksek direnç oluştuğu görülmüştür.

PROPOLİS ve APİTERAPİ

Propolis, sağlık için vücut yoluyla alınması gereken 22 besini bünyesinde taşıması açısından içinde bulunduğumuz yüzyıl da keşfedilen mükemmel doğal ilaç olarak kabul edilmiş ve önem kazanmıştır.
Propolis çok eski çağlarda ilk kez Yunanlılar tarafından keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız yüzyılda bu değerli ürünün antibakteriyel, antifungal, antiviral özellikleri yanında antiinflamatuar, antiülser, lokal anestezik, antitümör, bağışıklık uyarıcı gibi biyolojik aktivite özelliği göstermesi; tıp,apiterapi, beslenme ve biyokozmetik alanında kullanımını yaygınlaştırmıştır.
Propolisin yapısında bulunan ve büyük önem taşıyan flavonoidler ve terpenler oldukça kuvvetli antioksidan, antisteril etkili birleşiklerdir. Özellikle flavonoidlerin kalp damar sistemi üzerine olumlu etkileri olduğu, kan dolaşımını düzenlediği, kılcal damar çatlamalarını azalttığını, mide mukozasını ülsere karşı koruduğu, mide yaralarını küçülttüğü, iç salgı sistemini düzenlediği ve halsizliğe karşı olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Bir çok kaynakta propolisin düzenli ve sürekli alınması durumunda sindirim, solunum ve dolaşım sisteminde ve tüm vücuttaki hastalık etmenlerine karşı etkin bir savunma gerçekleştirildiği bildirişlerine de rastlanmaktadır. Sentetik antibiyotiklerin aksine uzun süre propolis kullanımı zararlı bakterilerde direnç oluşturmamakta, yararlı bakterileri de olumsuz etkilememektedir.
Propolis preperatların bir çok bakteri üzerine geniş spektrumlu antibiyotik özelliği gösterdiği bir çok araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Propolisin insanlar üzerinde olumlu etkisini gösterdiği hastalıklar; beriberi, deri ülseri, ağız yaraları, diş ağrısı, burun iltihabı, mide ülseri, böbrek bozuklukları İYE iyi huylu tümör, kist, damar sertliği, diabet, kemik erimesi, kırıkların kaynaması, sedef, sinir ucu iltihabı, sivilce, egzama, vajinal ve rahim iltihaplanması, şeker hastalığı, nefes darlığı, çeşitli yaralar, cilt kanseri, menopoz dönemi kemik erimesi, astım, bronşit, romatizmal ağrılar, tiberküloz, mikrobik rahatsızlıklar, parkinson, hemeroid, akciğer kanseri, grip, uçuklar, gastrit, oniki parmak ülseri, orta kulak iltihabı, ÜSYE, baş ağrısı, güneş yanıklığı, akne olarak sıralanabilir.
Propolisin tıbbi alanda kullanımı çok eski çağlara uzanır. Propolisin vazelinle karıştırılarak, hazırlanan merhemlerin Boer savaşları arasında kullanıldığı, yaraları iyileştirdiği belirtilmektedir. Propolis Mısır Uygarlığında ölülerin mumyalanmasında kullanılırdı. Hipokrat propolisin deri ülserlerinin ve sindirim sisteminin tedavisinde kullanıldığını söylemiştir. Anadolu'da da geleneksel olarak insanlarda ve çiftlik hayvanlarında ayak ve deri problemlerinde, yaraların iyileştirilmesinde, çıbanlarda kullanıldığı bildirilmektedir. Yapılan klinik araştırmalar sonucu çeşitli antibiyotiklerle birlikte propolis kullanıldığında sinerjik etki gösterdiği antibiyotik etkinin 10-100 kat arttığı ileri sürülmüştür.
Propolisin oldukça güçlü bir anestezik özelliği vardır ki kokayinden 10 kat daha güçlü olduğu kabul edilir. Bu nedenle Rusya'da uzun zamandır diş hekimliğinde anastezik olarak önerildiği ve kullanıldığı bilinmektedir.
Propolisin bazı kanser türlerinde kullanımı yapısındaki cynamic asit ve terpenoidlerin sitotoksik activitesi ile ilgilidir. Bu yönüyle propolis, bağırsak, böbrek, meme, burun ve pharynx kanserinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Uruguay menşeyli propolisle yapılan bir çalışmada meme kanserini yavaşlattığının bulunması bu yargıyı güçlendirmektedir ( Novatny et al, 1999).
Propolisin son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda AIDS in neden olduğu HİV virüsüne karşı da etkileri gözlenmiştir( Harrih et a 1997) . Ancak bu konuda daha fazla araştırmaya ve delile ihtiyaç vardır.
Propolis bunun dışında diş minesinin mikro sertliğini de artırabilmektedir( Grameliya et al 1999) . İnsan kullanımında güvenli doz 1,4 mg/kg vücut ağırlığı/ gün veya 70 mg/gündür (Burdock, 1998).

ARI ZEHRİ ve APİTERAPİ

Arı zehirinin birçok rahatsızlığa iyi gelmesi nedeniyle üretimi ve tıpta kullanımı her geçen gün artmaktadır. Farmokolojik olarak arı zehiri kan dolaşımını artırıcı, bakteri öldürücü, radyasyona karşı koruyucu, tansiyon düşürücü etkileri ve bağışıklık sistemini aktive edici etkilere sahiptir.
Arı zehiri ile herhangi bir tedaviye başlamadan önce mutlaka arı zehiri alerji testi yaptırılmalıdır. Arı zehiri tedavisi, tüberküloz, bel soğukluğu, endokardit rahatsızlıklarında ve hamilelikte kullanılmamalıdır.
İnsanların tedavisinde arı zehirinin toplanarak kullanımı yerine, ergin işçi arıların doğrudan hastayı iğnelemesi yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde; arılar kovan önünden, kuluçkalık veya ballık bölümünden açılan küçük bir delikten kavanozla toplanabilirler. Toplanan 10-100 adet işçi arı, yaklaşık iki hafta şeker şurubuyla beslenir ve hasta üzerinde günlük sokma işleminde kullanılır.
Arı zehirinin eczacı veya fizik tedavi uzmanı gözetiminde, arı iğnesi hazırlanarak, enfeksiyonlu bölgeye enjekte edilebileceği gibi kremlerin, merhemlerin yapısında kullanılması da mümkündür.
Tedavi süresince kesinlikle alkol alınmaması gerekmektedir. Bunun yanında süt, beyaz ekmek, dondurma, pirinç, şeker vb. beyaz yiyecekler tüketilmemelidir. Bunlara ek olarak 1000-5000 mg. C Vit., 100-300 mg., B Vit. kompleksi ve 400 IU. E Vit. alınması tavsiye edilir. Arı zehiri tedavisine en az 6 ay devam edilmesi önerilmektedir.
Arı zehirinin ilaç olarak kullanımı çok eskiye dayanmaktadır. M.Ö. 2000 yıllarına ait bir papirüste arı zehrinin tedavi maksatlı kullanımının delillerine rastlanmıştır. Dr.Foster tarafından Almanya'da geliştirilen ve 1935 yılında piyasaya sürülen arı zehri etken maddeli ürün olan Forapin günümüzde de hala kullanılmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak 1983 yılında Amerika'da Arı Ürünleriyle Tedavi Derneği kurulmuştur ve günümüzde de çalışmalarına devam etmektedir.
Bugün için arı zehiri tedavisi Çin, Japonya, Güney Kore, Rusya, Bulgaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya, Avusturya, Almanya, İsviçre ve Fransa'da kullanılmaktadır. Günümüzde 9 Avrupa ülkesinde arı zehiri içeren 22 farklı ürün kullanılmaktadır.
Dünyada bir çok araştırmacı arı zehiri ile, özellikle köpek, kedi, at gibi hayvanlar üzerinde deneyler yapmışlar ve başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Özellikle arthritis(eklem iltihabı) ve romatizma, M.S., kronik ağrılar, depresyon, tümörler, böbrek problemleri, kas spazmları, göz hastalıkları, meme hastalıkları, bademcik, vajinitis, ürtiker ve prostat rahatsızlıklarında başarıyla kullanıldığı belirlenmiştir. Multiple sklerosis hastalığı bugün dünyada tıp otoritelerince tedavi edilemez hastalıklar arasında gösterilmektedir. Arı zehiri ile 1500 MS hastası üzerinde yapılan ve 6 ay süren bir çalışmada tedaviye alınan 4 değişik grupta % 30-86 arasında bir başarı elde edilmiştir. Bu sonuç MS için gelecekte umut vericidir.
Arı zehirinin etkili olduğu kabul edilen MS, arthritis (eklem iltihabı) ve romatizma rahatsızlıklarından başka epilepsi( sara ), migren, Sinüzit, bazı kanser türleri, damar tıkanıklıkları, astım ve AİDS'te kullanılmakta ve başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Çağın vebası olarak nitelendirilen AİDS üzerinde yapılan çalışmada arı zehirinin HİV virüsünün bağışıklık sistemini çöktürücü etkisini kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek önce yavaşlattığı sonra da gelişimini durdurduğu ortaya konulmuştur (Tolon,B. 2002). Kanser vakalarında ise arı zehirinin merhem, tablet veya iğne yoluyla vücuda uygulanmasıyla umut verici gelişmeler kaydedildiği belirtilmektedir.
Arı zehrinin etkin mekanizmalarından biride yapısındaki pek çok aktif aminoasit, mikro elementler ve protein yapıdaki melittin sayesinde bağışıklık sisteminin düzenlemesi ve beyin sinir iletimini uyarması, böylece sinir sisteminin düzenli çalışmasını sağlamasıdır.
Sonuç olarak antibiyotiklerin etkisini yitirdiği günümüzde arı ürünleri, insanları çeşitli hastalıklara karşı koruyan en iyi doğal savunma yöntemi olarak kabul edilebilir.
Arı ürünlerinin tek kullanımının yanında tümünün belirli oranlarda karıştırılarak kullanımının daha yararlı olduğu ve her hangi bir sağlık probleminin çözülmesinde bir ilaç olarak tıbbi tedavi yöntemleri ile birlikte kullanılabileceği bildirilmektedir. Bu yönüyle arı ürünleri tıbbın alternatifi değil destekçisi olarak görülmelidir.

Kaynak: Arıcılık
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2008       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ARI. Arıların bütün böcekler gibi altı bacağı ve bütün zarkanatlılar (Hymenoptera) gibi iki çift zarsı kanadı vardır. Uzunluğu 1-3 cm arasında değişen gövdeleri baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur. Baş­larında üç tane basit, iki tane bileşik göz (petekgöz), duyu organı olan ipliksi uzantılar (duyargalar) ve ağız bulunur. Bacakları ve kanatlan ortadaki göğüs bölümündedir. En arkadaki karın bölümü gövdenin öbür bölüm­lerinden daha uzundur ve halka biçimindeki bölütlerden oluşur.

Dünyanın her yanında, özellikle çiçeklerin bol olduğu yerlerde yaşayan arılann 12.000 kadar türü tanımlanmıştır. Bunlardan bir bölümü insan için değerli bir besin olan balı üretir; bir bölümü ise başka arıların yuvala­rında barınan ya da yumurtalarını bu hazır yuvalara bırakan asalak arılardır.

Bir an erişkin duruma gelinceye kadar dört gelişme evresinden geçer: Yumurta, larva, pupa (krizalit) ve erişkin. Yumurtadan çıkan bir larva bol bol çiçektozu, balözü ve bal yiyerek geliştikten sonra pupa evresine girer. Bu evredeyken biçim değiştirerek kanatlı ve erişkin bir anya dönüşür.

Arılann gövdesi, özellikle arka bacakları ve kannlannın altı ince tüylerle kaplıdır. Arka bacaklanndaki fırça gibi tüyler temel besinleri olan çiçektozlarını toplamaya yarar. Anlar ile yabananlarını ayıran başlıca özellik, arılarda bazı gövde tüylerinin çatallanmış olmasıdır. Aslında yabananları anlar kadar tüylü değil­dir. Ama bazı asalak anlar yabananlarına öylesine benzer ki, bu en yakın akrabalann-dan ancak göğüslerindeki çatallanmış tüy-leriyle ayırt edilebilirler.

Arılar ve Çiçekler

Aynı familyanın (Apidae) üyeleri olan balan-lan ve toprakanları genellikle bulutlu hava­larda çiçektozu toplamaya çıkarlarsa da, an­ların çoğu gün ışığını sever. Bu böceklerin çiçeklerden uzakta yaşaması olanaksızdır.

Arıların besini, çiçeklerin ürettiği balözü ile çiçektozudur; ama yalnız işçi arılar çiçektozu toplar. İşçi halanlarının arka bacaklarında bir çiçektozu kesesi vardır. Gövdelerine bulaşan çiçektozu taneciklerini bu keseye doldurup, kolonideki bütün arıların beslenebilmesi için kovana taşırlar. Çiçekten çiçeğe konan arılar aynı zamanda bitkilerin döllenmesine de aracı olur.

Çünkü çiçeklerden topladıklan çiçektozu ve emdikleri balözüyle beslenirler. Balözü em­melerini sağlayan boru biçimindeki dilleri bazen gövdeleri kadar uzundur. Çiçektozunu yalnız dişiler toplar. Bu iş için başvurdukları yöntem son derece ilginçtir. Toprakarılarının ve balanlannın dişilerinde arka bacakların dış yüzeyi hafifçe çukurlaşarak bir oyuk biçimini almıştır. Bu oyuğa çiçektozu kesesi denir. Dişi arı, gövdesindeki tüylere yapışan çiçek­tozlarını, arka bacaklarında bulunan ve çiçek­tozu fırçası denen kıllarla fırçalayarak alttaki çiçektozu kesesine doldurur. Böylece iri ve sımsıkı bir çiçektozu topağı oluşturur. Yap-rakkesen arılar ise çiçektozlarını karınlarının alt bölümünde toplarlar.

Arılann en büyük yararı bitkilerin tozlaş­masına yardımcı olmalarıdır. Çiçekler arasın­da dolaşırken erkek çiçeklerden aldıkları çi­çektozlarını dişi çiçeklere taşır ve böylece bitkilerin döllenmesine aracılık ederler. Döl­lenme sonucunda oluşan meyvenin tohumla­rından yeni bitkiler gelişir; bu bitkiler de arıların gelecek kuşaklarına çiçektozu ve balözü sağlar
.
Arılar çiçeklerden emdikleri balozunu "bal kursağı" denen özel bir kesede hiç sindirme­den biriktirir ve yuvaya döndükten sonra bu kesenin içindeki balozunu ağızlarından çıka­rıp ya yavrularını besler ya da bal yapımı için depolarlar.
Yalnız dişi arıların iğnesi vardır. Savunma­sız olan erkek arıların tek işlevi üreme zama­nında dişileri döllemektir. Bunun dışında yuva yapmak ya da yavru anlar, için besin toplamak gibi herhangi bir görev üstlen­mezler.

Arıların çoğu, sanıldığının tersine, toplu yaşama alışkanlığında değildir. Her dişi başka arılardan yardım beklemeksizin ayn bir yuva kurar ve yavrularının bakımını tek başına üstlenir. Yuva yapmak için toprağın altında tüneller kazar ya da ağaç gövdelerindeki oyukları kullanırlar. Gene de yalnız yaşayan arılardan bazıları yuvalannı birbirinden çok uzağa değil yan yana kurar; hatta bazen ayrı yuvalara açılan tünellerin girişi ortaktır.

Arılann yalnızca birkaç türü, örneğin balarılan ile toprakarıları toplu halde yaşar. Koloni denen arı ailesinde bir anaarı (arıbeyi ya da kraliçe) ile erkek ve işçi arılar vardır. Çoğunluğu oluşturan işçi arılar koloninin günlük işlerini yapan dişilerdir. Toplu yaşa­yan anlar yalnız yaşayan anlardan farklı olarak balmumu üretebilir. Bal kursağı çeperinden salgılanan balmumu, arının karın bölütlerini oluşturan parçaların arasından incecik pul­lar halinde çıkar. Anlar, oldukça yüksek sıcak­lıklarda bile erimeyen balmumuyla hazırladık­ları peteklerde kışın kullanacaklan balı ve çiçektozunu biriktirir, yumurta ve larvalan banndınrlar.

Bal arıları

İnsanlar balından yararlanmak üzere arı yetiş­tirmeye binlerce yıl önce başlamış ve bu yararlı böceklerin bir türünü evcilleştirmiştir. Kovanda beslenen evcil halanlarının bazen yuvalarından kaçtıkları olur. Ama doğaya döndüklerinde bile ağaç kovuklarında yaptık­ları yeni yuvalarında alıştıkları kovan düzeni­ni sürdürdükleri ve aynı biçimde yaşadıkları gözlenmiştir. Balansının hazırladığı petekler çift yüzlüdür ve her iki yüzünde yüzlerce göz ya da odacık bulunur. Çok ince balmumun-dan yapılan petek gözleri düzgün altıgenler biçimindedir. Ancılar, kovandan kolayca çı­karabilmek için petekleri tahta çerçevelerin arasına yerleştirirler

balarsfk1

Arıların dans dili. Üstte solda: İşçi arı dikey duran peteğin üstünde yukarıya doğru yöneldiğinde öbür işçi arılara Güneş'e karşı uçmalarını bildirir. Üstte sağda: Güneş'i arkalarına alarak uçmalarını istediğinde aşağıya doğru yönelir. Belli bir zaman dilimindeki gidiş geliş sayısı besin kaynağının kovandan uzaklığını gösterir. Altta solda ve sağda: Arının uçtuğu yön ile düşey arasındaki açı da besin kaynağının kovana ve Güneş'e göre açısını verir. Bu çizimlerde, gözcü arıyı çevreleyerek duyargalarıyla onun hareketlerini izleyen öbür işçi arılar gösterilmemiştir.

Balarılan peteklerin içini rasgele değil belli bir düzene göre doldurur. Peteğin tepesinde
Bir yay oluşturarak iki kenarda yarıya kadar inen gözler bal doldurmak için ayrılmıştır. Bu bal gözlerinin altındaki birkaç sıra petek gözüne çiçektozu topakları yerleştirilir. Pete­ğin orta ve alt bölümlerindeki gözlere ise anaarı yumurtalannı bırakır. Büyük bir arı kolonisinde 60 bin kadar işçi arı vardır ve bunların hepsi dişidir. Bu işçi anların iğnesi­nin ucu olta iğnesi gibi kıvnktır. Bu yüzden saplandığı yerde kalır ve bir kez sokan balansı iğnesini yitirdiği için ölür. İşçi arılardan daha iri yapılı ve kocaman gözlü olan erkek arılann tek görevi, sürü oluşturma (oğul verme) zamanında genç anaanyı döllemektir. Yaz sonunda bu görevini yerine getiren erkek arılar işçi anlar tarafından kovandan atılır ve işçi anlann bakımıyla yaşamaya alışkın olduk-lan için çok geçmeden açlıktan ölürler. Kolo­ninin bütün yükünü taşıyan işçi anlar yazın o kadar çok çalışırlar ki ancak altı hafta kadar yaşayabilirler. Ama yaz sonunda yumurtalar­dan çok sayıda işçi an çıkar ve bütün kış yaşayan bu işçiler koloninin bakımını üstlenir.

Bir işçi arı erişkin duruma gelip petekteki gözünden dışan çıktığı anda kovanda onu bekleyen pek çok iş vardır. Üç hafta boyunca petek gözlerinin bakımını ve temizliğini üstle­nir. Ardından anaarının bıraktığı yumurtalar­dan yeni çıkan larvaların beslenmesine yar­dımcı olur. Daha sonra balmumu üretmeye başlar ve bununla yeni petek gözleri hazırlar. Üçüncü haftanın sonunda ilk kez kovandan dışan çıkarak çiçektozu ve balözü toplamaya yollanır. Ama kovandaki işlerini, örneğin kanatlannı yelpaze gibi sallayarak kovanı serinletme görevini de aksatmaması gerekir. Anlar arasında yalnızca kovanda ya da yalnız­ca dışarıda çalışan işçi ayrımı yoktur; ne iş yapılacaksa bütün işçiler görevlendirilebilir.

İşçi an bol balözü toplayabileceği bir yer, sözgelimi bir yonca tarlası bulduğunda taşıya­bileceği kadar balozunu bal kursağına doldu­rur ve kovana döndüğünde öbür işçilere bu kaynağın yerini bildirir. Bu iletişim için iki ayn dans geliştirmişlerdir. "Çember dansı"nda işçi an peteğin üstünde önce bir yöne, sonra öbür yöne koşarak küçük bir çember çizer. Bu gösteri, besin kaynağının kovandan en fazla 45 metre uzaklıkta olduğu anlamına gelir. Kaynağın bulunduğu yer 90 metreden daha uzaksa, işçi an bu kez karın bölümünü sallayarak peteğin üstünde sekiz çizecek bi­çimde uçar. İşçi arının bu "kuyruk sallama dansı"nı öbür işçi arılar büyük bir dikkatle izler ve sekiz çizerken hangi yöne doğru uçtuğuna, karnını kaç kez salladığına bakarak besin kaynağının yerini ve uzaklığını sap­tarlar.

Anaarı

Anaarı, işçi arıların ve bu dişilerin arasından seçilerek özel olarak yetiştirilecek yeni ana-arılann çıkacağı yumurtaları yumurtladığı için kovanın hem en önemli, hem de en tembel üyesidir. Toprakarılarında anaarı çiçektozu toplarken, halanlarının anaarısı kendini bile besleyemez. Çevresinden hiç eksik olmayan işçi arıların ağızlanyla taşıdıkları besinleri kendi ağzına vermelerini bekler. Son derece ürkek olan ve dokunulduğunda bile sok­mayan anaarılar birbirleriyle karşılaştıkların­da kıyasıya dövüşürler.

Anaarının yumurtalarından çıkan larvalar arasından en sağlıklıları yeni anaarı adayları olarak seçilir. İşçi arılann hazırladıkları özel petek gözlerinde beslenen bu genç adaylann öldürücü iğnelerine hedef olmak istemeyen eski anaarı, 15 bin kadar arıyla birlikte kovan­dan aynlıp yeni bir sürü oluşturmak üzere başka bir yere yerleşir. Bu arada petekteki özel yuvalarında gelişmelerini tamamlayan genç anaarı adayları da kalabalık bir sürüyle kovandan aynlabilir. Böylece kovandaki arı sayısı iyice azalıp, işçi arı fazlası kalmadığında oğul verme eylemi sona erer. O zaman işçi arılar, büyük olasılıkla kovandaki yeni anaan-lardan birinin de yardımıyla, henüz petek gözlerinden çıkmamış olan bütün anaan aday-lannı öldürürler. Rakipsiz kalan anaan bir çiftleşme uçuşuna çıkarak kısa sürede 10 ka­dar erkek anyla çiftleşir ve kovana dönerek koloninin başına geçer.

Bir arı kovanı her yıl oğul vermez. Bu olay büyük ölçüde kovanda biriken bal miktarına, kolonideki birey sayısına ve hava koşullarına bağlıdır. Anaarı öldüğünde ya da üretkenliği­ni yitirdiğinde, işçilerin kendileri için yeni bir anaan yetiştirmesi balansı topluluklarının en ilginç özelliklerinden biridir. İşçiler, larvalar arasından seçtikleri yeni adaylan, tükürük bezlerinden salgıladıkları ansütüyle beslerler.

Böylece, kendileri gibi bir işçi arı olması gere­ken herhangi bir larvayı bir anaarıya dönüştü­rürler. Bir anaarı yıllarca yaşar ve bu süre içinde 1,5 milyon yumurta üretebilir. Erkek balarılan genellikle anaarının döllenmemiş yumurtalanndan çıkar.

Toprakarıları ve İğnesiz Arılar

Yeryüzünün özellikle soğuk bölgelerinde ya­şayan toprakanları, Laponya gibi en kuzeyde­ki ülkelere kadar yayılmıştır. Bu arıların genç anaansı kışı toprakaltında uyuyarak geçirir. Bahar geldiğinde yuvasından çıkar ve koloni­sini kuracağı bir yer aramaya başlar. Örneğin bir farenin yeraltında kazdığı ve içini kuru ot­la döşediği yuva bunun için uygun bir yerdir. Anaarı bu yuvada balmumundan bir göz ha­zırlar ve içine altı ya da yedi tane yumurta bırakır. Ayrıca ürettiği balları biriktirmek için gene balmumundan genişçe bir kap yapar. Yumurtadan çıkan larvaların çok fazla bes­lenmesi gerektiğinden, anaarı gün doğumun­dan gün batımına kadar yavruları için balözü ve çiçektozu toplar.

Larvalar iki hafta sonra iyice gelişir ve sal­gıladıkları ipeksi ipliklerle kendilerine sert bir koza örerler. Anaarı, birbirine bitişik olan bu kozalara gövdesini iyice yaslayarak pupalannı ısıtır. Yaklaşık iki hafta sonra işçi toprakanla­rı kozalarını delerek dışarı çıkarlar. Balanla-nnda olduğu gibi anaarıdan daha küçük yapılı olan bu işçi anlar hemen işe koyularak yeni çıkacak anlar için olabildiğince çok yiyecek toplamaya girişirler.

Yaz sonuna doğru yuvadaki işçi arı sayısı 100'ü bulur. Bu arada larvalardan bazılan anaan, bazılan da erkek an olarak gelişir. Anaan erkek arılarla çiftleşip yumurtalarını gözlere bırakır ve burada gelişen yeni anaan-lar gelecek bahara kadar bannacaklan yeri seçmek üzere yuvadan ayrılırlar. Geriye ka­lan bütün erkek arılar, işçi arılar ve eski ana­an ölür. Balanlanndaki gibi yıllarca ve yaz-kış sürebilen koloni yaşamı toprakanlannda yok­tur. Toprakansı yaşam çevrimini bir yılda ta­mamlar ve baharda yeni kuşaklar için yeni bir çevrim başlar. Yalnız tropik ölgelerdeki top­rakansı kolonileri balanlannda olduğu gibi oğul vererek bir yıldan çok sürebilir.B alanları gibi toprakanlannın da soktuğu zaman ağrı veren bir iğnesi vardır.

Ama tro­pik bölgelerdeki toprakanlannın bir bölümü iğnesizdir. Bu iğnesiz arılardan bazıları yuva­larına zarar vermeye kalkışanların üzerine sü­rüler halinde saldırarak gözlerine ve kulakla­rına üşüşür, bazen de yüzlerine yapışkan ve acı bir sıvı bulaştırırlar. Güney Amerika'da yaşayan bazı iğnesiz anlar, insanlann oyuk kütükler içinde yaptıklan derme çatma ko­vanlarda umulmadık kadar çok bal verir. Bu anlar peteklerini reçine, balmumu, hatta ba­zen çamur katılmış bir kanşımdan yaparlar. Ama bu petekler, balanlannın düzgün altı­genlerden oluşan kusursuz petekleriyle karşı-laştınlamayacak kadar kabadır.

Yalnız Yaşayan Arılar

Yeryüzünün hemen her yerine dağılmış olan arı türlerinin büyük bölümü topluluk oluştur-maksızın, ayn yuvalarda yaşar. Bu grubun en tanınmış örnekleri madenci arılardır. Dişileri yeraltında 20 cm kadar derine inen yuvalar kazdıklan için bu anlara madenci arı denmiş­tir. Dişi arının genellikle seyrek otlar arasın­daki çıplak bir alanda kazdığı bu yuva, kena-nndaki küçük toprak tepeciğiyle hemen dik­kati çeker. Kazılan tünelin sonunda hepsi ayrı bir yöne giden yan tüneller bulunur. Bu tünel­ler, bir annın yumurtadan çıkıp kanatlı bir erişkine dönüşmesine yetecek genişlikte oda-cıklardır. Dişi arı bu odacıklardan her birine bal ve çiçektozundan hazırladığı bir "an ek­meği" ile bir yumurta bırakır, sonra yuvanın girişini toprakla kapatır. Yumurtadan çıkan larvalar bu yiyeceklerle beslenip gelişerek pu­pa evresine girer ve baharda kanatlı bir arı olarak dışan çıkar. Toprakarılan gibi maden­ci anlann yaşam çevrimi de bir yıllıktır. Yal­nız yaşayan anlardan çoğu erişkin hale geldik­ten sonra birkaç haftadan fazla yaşayamaz. Topluluk oluşturmayan anların ılıman iklim­lerde yaşayan türleri kış aylannı olgun larva­lar ya da genç erişkinler olarak toprakaltında-ki odacıklannda geçirirler.

Yalnız yaşayan arılardan çoğunun yuvası toprağın altında, bazılanmnki de ağaçlann oyuklanndadır; bir bölümü de başka böcekle­rin açtığı oyuklarda yuvalanır. Bu grubun en yaygın örneği olan yaprakkesen anların dişisi, yaşlı ağaç kütüklerinin çürümüş odununu oyar. Daha sonra, keskin çeneleriyle kopardığı yaprak parçalarıyla bu oyuğun içinde ayn ayrı odacıklar yapar. Büyükçe kesilmiş yaprak parçalan odaların duvan olur, daha küçük ve yuvarlak parçalar da kapak olarak kullanılır. Üst üste yerleştirilen bu odacıklann her katı, yakından bakıldığında ince uzun bir puroyu andırır. Dişi arı bu odacıklara yumurtlar ve yumurtadan çıkan larvaların beslenmesi için yanlanna bal ve çiçektozu karışımından hazır­ladığı bir yiyecek topağı bırakır. Çiçektozlan-nı kannlannın altında toplayan yaprakkesen arıların bazı türleri, yalnızca boş salyangoz kabuklannı yuva olarak kullanırlar.

Ilıman iklimlerde yaşayan duvarcı arılann yuvası çimentodan yapılmış gibi sağlamdır. Bu anların dişisi korunaklı bir yerde, genel­likle kayalann ya da saçakların altında yarım portakal büyüklüğünde bir yuva hazırlar. Bir duvarcı ustasının elinden çıkmışçasına sağlam olan bu yuvanın içi çok sayıda odacığa bölün­müştür. Bütün yalnız yaşayan anlar gibi bu arıların dişisi de yumurtlamadan önce yuvası­na bal ve çiçektozu depolar.

Yalnız yaşayan arıların en önemli ortak özelliği, yavrular için yeterince yiyecek bırak­tıktan sonra yumurtalarla ve yavrularla bir daha hiç ilgilenmemeleridir. Üstelik yavrula-nn bakımını üstlenecek işçi anlar olmadığın­dan, yalnız yaşayan arıların yuvaya bıraktığı yumurta sayısı bir düzineyi geçmez.

Guguk Arıları

Yabananlan gibi göz alıcı renklerle bezenmiş olan bu arılar guguk kuşlarından esinlenerek böyle adlandırılmıştır. Çünkü yumurtalarını başka kuşların yuvalanna bırakarak yavrula-nnın sorumluluğundan kaçan guguk kuşları gibi bu arılar da "yuva asalağı"dır. Dünyanın hemen her yerinde görülen guguk arılarının dişisi, yalnız yaşayan arılann yuvalan üzerin­de yavaş yavaş uçarak yumurtalarını bırakabi­leceği bir yer arar. Uygun bir yuva bulduğun­da hızla içeri süzülür ve annın kendi larvaları için topladığı yiyeceklerin üstüne bir yumurta bırakır. Guguk ansının larvası hızla gelişir ve yuvadaki yiyeceklerle yetinmeyip, yuva sahi­binin larvalarını da yer.
Bazı guguk anları toprakanlarına çok ben­zer ve yumurtalarını bu toplu yaşayan arıların yuvalarına bırakmaya özen gösterir. Dişi gu­guk arısı baharda bir toprakarısının yuvasına girmeye çalışırken işçi arılar onun yabancı ol­duğunu anlayarak saldırır ve yuvadan atmaya uğraşırlar. Ama guguk arısının sert derisi onu iğnelerden çok iyi korur. Böylece işçi arılar bir süre sonra bu davetsiz konukla uğraşmak­tan vazgeçerler. Yuvaya yerleşen guguk arısı­nın ilk yaptığı iş anaarıyı öldürerek onun yeri­ne geçmek olur. Ne olup bittiğini anlamayan işçi toprakarıları, sahte anaarının yumurtala­rına ve çıkan yavrulara tıpkı kendi kardeşleri­ne baktıkları gibi özenle bakarlar. Ama yeni anaarının yumurtalarından çıkan larvaların hiçbirisi işçi arı olmaz. Gelişmelerini tamam­layan erkek ve dişi guguk arıları yuvadan uça­rak ayrılır ve çiftleşirler. Yeni guguk anaanla-rı ertesi yıla kadar gizlenerek havaların ısın­masını bekler ve baharda yeniden toprakarısı yuvalarının üzerinde uçmaya başlar

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2008       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
ARICILIK. Bal ve balmumu gibi değerli ürün­ler veren arılar binlerce yıldır insan eliyle özel kovanlarda yetiştirilir. Ama arıların bal ya da balmumu üretmekten çok daha önemli bir işlevi vardır ve yeryüzünde arıcılığa verilen önem asıl bundan kaynaklanır. Gerçekten de arılar olmasaydı birçok bitki döllenemeyeceği için yeryüzünden silinirdi. Bitkilerin üreyebil­mesi, çiçek tozlarını taşıyan böceklerin varlı­ğına bağlıdır. Tozlaşma denen bu süreçte en büyük görev de çiçekten çiçeğe dolaşan arıla­ra düşer . nedenle, tarım bitkilerinin tozlaşmasına yardımcı olarak in­sanın, yabani bitkilerde tozlaşmayı sağlayarak da hayvanların temel besin kaynaklarının tükenmesini önleyen arıların bakımı ve yetiş­tirilmesi büyük önem taşır.

Batanlarının Yetiştirilmesi

Balarılarının Apis cinsini oluşturan dört türü vardır. Ama balansı dendiğinde, dünyanın hemen her yerinde arıcıların yetiştirdiği evcil balansı (Apis mellifera) anlaşılır. İnsanoğlu bugüne kadar çok yararlı iki böceği evcilleş­tirmeyi başarmıştır; bunlardan biri balansı, öbürü de ipekböceğidir. Balansı, anayurdu Avrupa'dan dünyanın birçok bölgesine yayıl­mış, Asya, Amerika ve Avustralya'ya götürü­lerek başka an ırklanyla melezleştirilmiştir.

Arıcılık yapmaya başlayan ilk insanlar an­larını ince ağaç dallarından örülmüş sepetler­de ya da ağaç kütüklerinin oyuklarında yetiş­tiriyorlardı. Sonradan hasır sepetler kullan­maya başladılar. Ama bütün bu bannaklarda arılar peteklerini doğrudan duvarların yüzeyi­ne yaptıkları için, arı topluluğuna (koloniye) zarar vermeden bal almak olanaksızdı. Bu yüzden, yaz sonunda en çok balla dolarak ağırlaşan sepetler seçilir, arılar kükürt duma­nıyla öldürülür ve duvarlardaki petekler kesi­lerek balını akıtması için ezilirdi. Ertesi yıl arı yetiştiricisi öbür kolonilerden ayrılan ve "oğul" denen yeni sürülerle boş sepetleri doldururdu.

Bugünkü kovanlarda, alt ve üst yanı açık olan dikdörtgen biçiminde tahta kutular kul­lanılır. Üst üste yerleştirilen bu kutuların ya da bölmelerin sayısı koloninin büyüklüğüne göre artırılıp azaltılabilir. Örneğin kışın bir kolonide bir anaan ile 8.000 kadar işçi arı bulunur; ama yaz ortalarına doğru işçi arılann sayısı 60.000'e ulaşabilir. An yetiştiricisi ko­vandaki bölmelerin içine yanyana ve dik duracak biçimde tahta çerçeveler yerleştirir. Bu çerçevelerin içinde, her iki yüzüne kabart­ma olarak altıgen petek gözü kalıpları basıl­mış olan ince bir balmumu katmanı vardır. İşçi anlar çerçevenin iki yanını petek gözleriy­le doldurabilmek için, vücutlanndaki salgı-bezlerinden daha çok balmumu salgılamaya başlarlar.

Arı yetiştiricisi bu çerçeveleri kovandan dışan çıkararak her peteği ayrı ayn inceleyip arılannın durumunu yakından izleyebilir. Anlar peteklerdeki gözlerin bir bölümünü bal ve çiçektozu depolamak için kullanır, bir bölümünü de yavruların bakımına ayırırlar. Kovandaki her bölmenin ortasına yerleştiril­miş olan peteklerin gözleri oldukça küçüktür. Oysa yanlardaki peteklerde, hatta öbür pe­teklerden çoğunun kenarlarında gözlerin da­ha büyük olduğu kolayca görülebilir. Bu büyük gözler yumurtalann ve yavruların yu­vasıdır. Anaan yumurtlama zamanı geldiğin­de bütün petekleri dolaşır ve döllenmiş yu-murtalannı küçük gözlere, döllenmemiş olan-lan büyük gözlere bırakır. Döllenmiş yumur­talardan işçi anlar, döllenmemiş yumurtalar­dan ise erkek anlar çıkar .

Yeni Kovanların Kurulması

Bir kovandaki arı sayısı yalnız mevsime değil, besinin az ya da çok olmasına da bağlıdır. Kovana ne kadar çok çiçektozu gelirse arı sayısı da o kadar artar. Anaan yazın en sıcak aylannda günde 1.500 yumurta yumurtlayabi-lir. Yeterince kalabalıklaşan koloni, hava koşullan da elverişliyse, oğul vermeye hazır­lanır. Kovandaki anlann hemen hemen yansı anaan ile birlikte kovandan aynlır ve yakın­daki bir ağacın dalında hepsi birbirine sımsıkı kenetlenerek bir oğul oluşturur. Ama bu geçici bir yerleşmedir. Bu arada gözcü arılar sürekli çevrede dolaşarak yuva kurmaya elve­rişli bir yer ararlar. Oğul vermek koloniyi çok sarsacağı gibi an yetiştiricisinin alacağı bal miktannı da azaltabilir. Ama yetiştiriciler arılarının oğul vermeye hazırlandığını önce­den anlayabilirler. Çünkü kovandaki arılar uzun süre anaarısız kalmamak için eski anaan aynlmadan önce gerekli önlemleri almaya başlarlar. Oğul vermeden önce yaptıkları ilk iş, genç anaan adaylannın yetiştirileceği özel petek gözlerini hazırlamak olur. Anaarılar da işçi arılar gibi döllenmiş yumurtalardan geli­şir. Ama larva evresindeyken işçi arıların salgıladığı arısütüyle beslendikleri için öbür dişilerden farklı olurlar. Petekte bu özel gözlerin belirdiğini gören yetiştirici, anlannın oğul vermeye hazırlandığını anlar.
Oğul vermek an topluluklarının doğal ço­ğalma yoludur ve tümüyle engellenemez. Ama yetiştirici bu olayı bir süre geciktirebilir, hatta en uygun bulduğu dönemde koloniyi bölerek oğul verme zamanını öne alabilir. Böylece "yapay oğul" veren ve anaarısız kalan koloni, işçi arıların çıkacağı larvaları arısütüyle besleyerek yeni bir anaan üretebi­lir. Anlann doğal yollardan oğul vermesine de, bal üretimini olumsuz etkilemeyecek ay­larda izin verilir. Yetiştirici, kovandan ayrılan ve geçici bir konaklama yerinde kümelenen oğul sürüsünü silkeleyerek ya da bir fırçayla süpürerek bir kutuya doldurur. Sonra da içinde yeni çerçevelerin bulunduğu boş bir kovana yerleştirir.

kovantr2

Bal ve Balmumu

An yetiştiricisi kovandan bal almak için, anaannın bütün peteklere yumurta bırakma­sını engellemek zorundadır. Bunun için, ko­vandaki bölmelerin arasına delikli bir levha yerleştirir. Daha küçük olan işçi arılar bu deliklerden geçebilir, ama anaan geçemediği için yumurtalarını yalnızca alt bölmedeki pe­teklere bırakmak zorunda kalır. Böylece işçi arılann bal depoladığı üst petekler alt bölme­deki yumurtalara zarar vermeden dışarı çıkanlabilir.

Balın kaynağı çiçeklerdeki balözü ya da bitkilerin başka bölümlerinin, hatta bazı bö­ceklerin salgıladıkları tatlı sıvılardır. Anlar topladıklan balozunu kovandaki peteklere taşır, içine bazı enzimler katarak bileşiminde ki su oranını yüzde 16-20'ye düşürür ve böylece hazır olan balı gözlere doldurarak üstlerini balmumuyla örterler. Arı yetiştiricisi çerçeveleri dışarıya çıkararak petek gözleri­nin üstündeki balmumlannı bir bıçakla kazır ve balı petekten ayıracak olan santrifüj maki­nesine yerleştirir. Koyu kıvamlı bir sıvı halin­de makineden akan bal süzülür ve hava kabarcıklarının yüzeye çıkması için birkaç gün bekletildikten sonra cam kavanozlara doldurularak saklanır.

Eskiden bütün yiyecekleri tatlandırmak için bal kullanılırdı. Bugün şekerpancarından ya da şekerkamışından şeker elde etmek daha ucuz olduğu için, dünyadaki bal üretiminin büyük bölümü kahvaltılık olarak tüketilir. Boşalmış peteklerin eritilmesiyle elde edilen balmumunun ise, başta kozmetik sanayisi (krem, ruj gibi maddeler), mum yapımı ve petek kalıplarının hazırlanması olmak üzere çok geniş bir kullanım alanı vardır.

Arı yetiştiricisi, kovandaki balları aldıktan sonra kışın açlıktan ölmemeleri için arılarını şekerli suyla besler. Arılara verilecek şurup miktarı o bölgede kışın uzun ya da kısa sürmesine bağlı olarak değişir. Örneğin Avru­pa'nın kuzeybatısında kış boyunca 14 kg şeker yeterli olurken, kuzeydeki daha soğuk ülke­lerde bu miktar artar, Akdeniz ikliminde ise çoğu kez arıları şurupla beslemeye bile gerek kalmaz.

Arılardan Korunma Yöntemleri

An yetiştiricileri kovanlarla uğraşırken, baş-lannı anların iğnelerinden korumak için özel bir başlık giyerler. Arıcı maskesi denen bu başlık, peçeli ve geniş kenarlı bir şapkadır. Geniş kenarlı olması peçeyi yüzden olabildi­ğince uzak tutmaya yarar. Bazı arıcılar aynca eldiven giyerler; ama bu eldivenlerle çerçeve­leri tutmak ya da gerekli aletleri kullanmak pek kolay değildir. Anlan yatıştırmak ya da uzaklaştırmak için alınabilecek tek önlem de üstlerine duman püskürtmektir. An yetiştiri­cisi özel bir körükle kovanın tepesinden içeriye duman gönderdiğinde, bunu bir yan­gın habercisi sanan anlar peteklerini yeniden kurabilmek için bol bol bal yutarlar. Bu bal arılan sakinleştirir ve yetiştirici, belki bir iki arının sokması dışında, tehlikesizce kovanda çalışabilir.

Yabani Arıların Yetiştirilmesi

Bal elde etmek için dünyanın hemen her yerinde evcil balansı yetiştirilir. Bununla bir­likte bazı an türlerinin, tarım bitkilerinin tozlaşmasında evcil balansından daha etkili olduğu saptanmıştır. Bu yüzden ABD'de ve Kanada'da yoncaların tozlaşmasını sağlamak için yaprakkesen arılar beslenir. Öte yandan, Meksika'nın Yucatan yöresinde yaşayan Ma­yalar da tarihöncesi çağlardan beri bal elde etmek için bazı iğnesiz anları yetiştirirler.

Bu arılar içi oyuk ağaç kütüklerinden yapılmış kovanlara alınır ve kütüklerin iki ucu tahta levhalarla kapatılır. Ortadaki küçük bir delik­ten girip çıkabilen arılar, kütüğün iki ucunda bal depolarlar. Böylece, kapak olarak kulla­nılan tahta levhalar çıkarılarak bal kolayca alınabilir. Mayalar'ın bal alma mevsiminde yaptıkları şenlikler dinsel bir tören niteliğin­dedir.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
14 Mayıs 2011       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Arı

Zarkanatlı bir böcek türü.

Zarkanatlılar takımında birçok arı familyası olmakla birlikte (örneğin parazit arılar, yaprak arıları, mazı arıları), gerçek arılar, balarılarını da içine alan Apidae familyasındakilerdir. Vücutları ve bacakları tüylüdür. Karın bölgelerinin sonundaki yumurta koyma borusu, zehir dikenine dönüşmüştür. Birçoğu tek başına, bir kısmı da topluluk hâlinde yaşar. Tek başına yaşayanlara örnek maskeli arı (Prosopis) ve duvar arısıdır (Osmia). Topluluk oluşturan arılara örnek, ise yabanarısı (Bombus) ve balarısıdır (Apis). Arı toplulukları, üreme yeteneği olan dişi ve erkek bireylerle kısır dişilerden (işçi arılar) meydana gelir. Dişi arılar, yumurtalarını çeşitli biçimlerde hazırlanıp polen ve bal ile doldurulmuş odacıklara bırakırlar. Yumurtadan çıkan kurtçuklar odacıklardaki besinle beslenerek gelişir. Balarıları, balmumundan yapılmış petekler biçimindeki yuvalarını, ağaç kovuğu gibi yerlere ya da insanların hazırladıkları kovanlara kurarlar.

Bir balarısı topluluğunda bir kraliçe (arı beyi) ve bir miktar erkek arı bulunur. Bunun dışındaki çoğunluk, işçi arılardan oluşur. Erkekler ilkbaharda ve yazın ortaya çıkarlar, üreme zamanından sonra ise, kendi kendilerine beslenemediklerinden ya ölür, ya da işçiler tarafından öldürülürler. İşçiler petek yapar, yumurtalara bakar, yavruları ve kraliçeyi besler, yuvayı temizler, bal ve polen toplarlar. Topluluk yeteri kadar büyüdüğünde ise özel biçimde besledikleri yeni kraliçeler yetiştirirler ve arıların bir kısmı eski kraliçe ile birlikte kovandan ayrılır (oğul verme). Yabanarısı toplulukları daha küçüktür. 50-200 bireyden oluşur. Erkek ve işçileri sonbaharda ölür, döllenmiş dişiler kışı kuytu yerlerde geçirerek ilkbaharda yeni bir topluluk kurarlar. Vespidae familyasından olan eşekarısı (Vespa crabro) ise diğer arılardan daha büyük kahverengidir. Topluluk oluşturarak yaşayan eşekarısının dikeni çok zehirlidir.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
14 Mayıs 2011       Mesaj #8
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Arıcılık

Balarısı yetiştirme ve ürünlerinden yararlanma işi.

Çok eski çağlardan beri bilinir. Boğazköy'de bulunan Hitit yazılarında arıcılıkla ilgili yasa maddelerine rastlanmıştır. Arıcılık doğal ya da yapay çayırların, ormanların ve çiçekli bitkilerin bulunduğu her yerde yapılabilir. Ancak kovanlar yerleştirilmeden önce çevre, bal veren bitkiler ve olanaklar açısından incelenir. Arılar en çok yoncaları, tirfilleri, süpürgeotlarını ve karabuğdayları severler.

Kovanların nasıl yerleştirileceği, iklim koşullarına göre belirlenir. Soğuk kuzey ülkelerinde güneşe karşı yerleştirilen kovanlar, sıcak güney ülkelerinde güneşten korunmaları amacıyla kuytuya yerleştirilir. Bol ürün alınabilmesi için, kovanlara önceden hazırlanan yapay petekler konulur. Yapay petek kullanılan kovanlarda arılar, balmumu petek yapmak için zaman yitirmeden bal yapmaya girişebilirler. Yapay peteklerin diğer bir avantajı da, kovanlardan, doğal balmumu peteklere oranla daha kolay alınabilmeleridir. Türkiye'de geniş çapta arıcılık yapılır. Ülkede iki milyonun üstünde kovan vardır. Bu kovanlardan yılda 20.000 tondan fazla bal ve 2.000 tona yakın balmumu elde edilir.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
27 Nisan 2012       Mesaj #9
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Arı Yetiştiriciliği
1. Giriş
2. Arı Ailesi ve Aile Bireyleri
3. Arıcılık Malzemeleri
4. Mevsimsel Uygulamalar ve Bakım İşleri
5. Üretim Çeşitliliği ve Arı Ürünleri
1. Giriş
Arıcılık, Anadolu insanının bir geleneği olarak Ülkemizde çok eski dönemlerden beri yapıla gelmektedir. Çok eski bir geçmişe sahip olmasına karşın arıcılığın gelişmesi bilim ve teknolojideki ilerlemelere bağlı olarak son yüzyıllarda olmuştur. Bugünkü teknik anlamıyla, başlı başına tarımsal bir uğraş ve üretim dalı olan arıcılık, belli amaçlar doğrultusunda “bal arılarını kullanabilme ve yönetebilme sanatı” olarak tanımlanabilir. Diğer üretim dallarında da olduğu gibi arıcılıkta amaç en az masrafla en yüksek gelirin sağlanmasıdır.

Teknik arıcılık ve başarı birbirine bağlı iki temel unsurdur. Bu iki temel unsurun düzeyi arıcılıktan sağlanacak gelirin düzeyini belirler. Bilgi ve tecrübeye dayanmayan ve teknik uygulamaların yapılmadığı bir arıcılıkta başarı ve gelirden bahsetmek imkansızdır. Profesyonelce yapılmayan, sıradan ve eski usul bir arıcılık herkes tarafından yapılabilirken, teknik ve başarılı bir arıcılık ancak bu konuda bilgi ve tecrübe sahibi kişilerce yapılabilir.

Bal arıları; bal, balmumu, arı sütü, arı zehiri, polen ve propolis gibi insan sağlığı ve beslenmesi yönünden son derece değerli ürünleri üretmesi ve toplaması yanında doğal ve tarımı yapılan bitkilerde sağladığı tozlaşma hizmetleri ile de doğal denge ve tarımsal üretimde hayati öneme sahiptirler. Bu sebeple, bal arıları hem yukarıda sıralanan değerli ürünleri hem de bitkisel üretimde ürün miktarının ve kalitesinin artırılması amacıyla tüm Dünya üzerinde kullanılmakta ve bal arılarından önemli yararlar elde edilmektedir.

Arıcılık, bir tarım ülkesi olan ve nüfusunun yaklaşık yarısı köylerde yaşayan Ülkemiz için ayrı bir önem arz eder. Toprağı olmayan veya az topraklı, orman içi ve kenarı köylerde yaşayan vatandaşlara en kolay iş ve kazanç imkanı yaratmanın yolu arıcılıktan geçmektedir. Çünkü arıcılık; toprağa bağımlı değildir, başlangıç için fazla sermayeye ihtiyaç duyulmadan bay-bayan, genç-yaşlı, eğitimli-eğitimsiz gibi toplumun her bireyi tarafından yapılabilir ve bir yıl gibi kısa bir süre içinde gelir getirmeye başlar. Bu özellikleri ve tarımda en ucuz istihdam yaratması nedeniyle arıcılık günümüzün en önemli tarımsal faaliyetleri içinde yer almaktadır.

Diğer yandan, Ülkemizin çok zengin bir bitki örtüsüne ve farklı iklim kuşaklarına sahip oluşu arıcılığımızın gelişmesine önemli katkılarda bulunmaktadır. Nitekim son 10 yılda kovan varlığımız ve bal üretimimiz yaklaşık iki kat artarak sırasıyla 4 Milyona ve 63 bin tona ulaşmıştır. Ayrıca, Türkiye hem kovan varlığı hem de bal üretimi bakımından Dünyada 4. sırada bulunmaktadır ki bu da oldukça olumlu bir gelişmedir. Yıllık bal ve balmumu üretimi, 2000 yılı üretim değerleri ve fiyatlarıyla, ulusal ekonomimize 140 Katrilyon TL. civarında bir katkı sağlamıştır. Kovan başına bal üretimi artırılarak bu katkı 2-3 kat artırılabilir. Arıcılığın bitkisel üretime olan katkıları da dikkate alındığında bu faaliyetin ulusal ekonomiye olan toplam katkısının 500 Katrilyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Ülkemizde arıcılık yapanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ancak, arıcılığa doğru bir şekilde başlamak arıcılığın birinci önemli kuralıdır. Arıcılığa yeni başlayan bir kişi, birinci yılda 5-10 arasında koloniye sahip olmalı ve tecrübeli bir arıcı ile birlikte çalışarak birinci yılını bilgi ve tecrübe kazanma yılı olarak geçirmelidir. Bilgi ve tecrübe sahibi olunmadan daha fazla sayıda kolonilerle çalışmak doğru değildir. Arı satın almanın en iyi zamanı erken ilkbahardır. Arı, ilkbaharda arı ve oğul satan mahalli arıcılardan sağlanabileceği gibi yine arı satan özel veya kamu kurumlarından da sağlanabilir. Arı veya arılı kovan (koloni) satın alınırken dikkat edilmesi gereken en kritik nokta arıların hastalıksız olmasıdır. Bunun yanında kovanların, standart Langstroth kovanı şeklinde yaptırılması veya satın alınması tavsiye edilir. Birinci yılda az sayıdaki kolonilerle belli bir bilgi ve tecrübe kazanıldıktan sonra ilerki yıllarda kovan sayısı artırılmalıdır. Arıcılıktan belli bir kazanç elde edilebilmesi için en az 50-60 koloniye sahip olunması gerekmektedir.
2. Arı Ailesi ve Aile Bireyleri
Arı Ailesi
Sosyal böcekler olarak, topluluk yaşamı sürdüren bal arıları herhangi bir yuvada aile (koloni) oluştururlar. Aile yaşamında iş bölüşümü, yardımlaşma ve çalışkanlık temel kurallardır. Bir bal arısı ailesi, birinin görevini diğerinin yapamadığı morfolojik ve fizyolojik özellikler bakımından farklı üç değişik bireyi içerir ki bunlar; 1 adet ana arı, sayıları mevsimlere göre değişen işçi arı ve erkek arılardır. Bu üç bireyin vücutları baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölüm içerir. Bu bölümlerde bireylerin görevleri ile ilişkili olarak farklı organlar bulunmasına karşın başta; 1 çift anten, 1 çift bileşik ve 3 adet nokta (sade) göz, göğüste; 2 çift kanat ve 3 çift bacak her üç bireyde de bulunan ortak organlardır. Arıcılık yapmak isteyen veya yapan bir kişi her şeyden önce arı ailesini oluşturan bu bireyleri ve görevlerini eksiksiz bilmek zorundadır.

Ana Arı

Üreticiler arasında “Bey” ya da “Kraliçe” olarak bilinen ana arı, ana arı hücresine bırakılan döllü bir yumurtanın larva döneminde, işçi arı olacak larvaya göre daha sık ve daha zengin gıda (arı sütü) ile özel beslenmesi sonucunda yumurtadan yetişkine toplam 16 günde oluşur. Çıkışı sonrası yaklaşık 1 hafta içinde erkek arı toplanma alanı denilen özel bir alanda ve mutlak surette havada, 10-30 metre yükseklikte, 10-20 arası erkek arı ile çiftleşir.Çiftleşme sonrası 3-4 gün içinde yumurtlamaya başlar. Ana arı kolonideki en önemli birey olup koloni verimliliği ve arıcının gelir düzeyi üzerinde doğrudan etkide bulunur. Tek görevi olan yumurtlaması sayesinde koloninin sürekliliğini devam ettirir.

Sıradan bir ana arı, başarılı ve karlı bir arıcılık için yeterli değildir. Teknik arıcılıkta, damızlık değeri olan, kaliteli ve genç ana arıların kullanılması başarının ilk adımı ve ilk şartıdır. Kaliteli ve genç bir ana arı, diğer kovan içi ve kovan dışı şartlar da elverişli ise günde 2000 dolayında yumurta yumurtlayabilir. Ana arının yumurtlamasında öncelikle kendi kalitesi olmak üzere; kolonide yeterli besinin (bal+polen) mevcudiyeti, koloninin gücü, hava sıcaklığı ve nektar (bal özü) akışı gibi şartlar etkili olmaktadır. Bu şartlardan biri veya birkaçı eksik olduğunda en kaliteli ana arı bile yeterli miktarda yumurtlayamaz. Kalite ve yaşlılığa bağlı olarak ana arının yetersiz yumurtladığı her gün, binlerce işçi arı ve sonuçta kilolarca bal kaybı demektir. Bu çerçevede, arıcıların kolonilerin ana arıları üzerinde hassasiyet göstermeleri, özel ve kamu kurumlarınca üretilen ana arılardan satın alarak genç ve kaliteli ana arı kullanmaları veya ana arı üretmeleri durumunda ana arı üretimlerini en basit düzeyde, önceki yıllara ait kayıtlarına bakarak; en fazla bal üreten, oğul vermeyen, sakin (hırçın olmayan) , hastalıklara dayanıklı, kışlama ve ilkbahar gelişme kabiliyeti yüksek olan kolonilerden üretmeleri gerekmektedir. Doğal şartlarda ana arının 3-4 yıl yaşayabilmesine rağmen ana arının her yıl ya da en geç her 2 yılda bir değiştirilerek genç ana arılarla çalışılması teknik ve başarılı arıcılığın en önemli kuralıdır.

Arı Ailesi Bireylerinin Biyolojik Gelişme Dönemleri (gün)

4yp8x

İşçi Arı

Yumurtadan yetişkine toplam 21 günde oluşan işçi arılar koloni için gerekli olan tüm işlerin yerine getirilmesinden sorumludurlar.

İşçi Arının Gelişme Dönemleri ve Yaşa Göre Görevleri

4ypdj

İlkbaharla sonbahar arısındaki aktif dönemde ömürleri yaklaşık 42 gün olan işçi arılar birinci 21 günde kovan içinde iç hizmet arısı olarak; temizlik, yavrunun ve ana arının beslenmesi, arı sütü salgılama, balın olgunlaştırılması, mum salgılayarak petek örme ve kovan girişinde bekçilik gibi görevleri üstlenirler. Çıkıştan sonraki ikinci 21 günde ise dış hizmet arısı olarak; nektar (bal özü), salgı, polen, su ve propolis toplarlar. Buradan çıkarılacak birinci sonuç işçi arılardaki görevin “yaşa” göre programlandığıdır. Pratik anlamda ikinci ve önemli sonuç ise ana arı ve arı sütü üretiminde genç işçi arılara ihtiyaç duyulurken bal ve polen üretiminde dış hizmet arısı olarak görev yapan daha yaşlı işçi arılara ihtiyaç duyulduğudur. Ancak kolonideki tüm işlerin eksiksiz yapılabilmesi bakımından kolonide aynı anda ve belli bir denge içinde, hem kovan içi hizmetle görevli genç hem de kovan dışı hizmetle görevli yaşlı işçi arılara ihtiyaç duyulur.

Erkek Arı

Yeni yetiştirilen ana arılarla çiftleşmeleri dışında herhangi bir görevleri olmayıp hazır tüketici konumundadırlar. Bu yüzden görevleri gereği ilkbaharda (özellikle oğul döneminde), ana arı ve işçi arıların aksine, ana arının dölsüz yumurtlaması sonucu yumurtadan yetişkine 24 günde oluşurlar. Oğul mevsiminin bitmesine müteakip görevleri de bitmiş olacağından, yazın ve erken sonbaharda işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terk edilirler. Erkek arılar zehir bezi ve iğne gibi organlara sahip olmadığından kendilerini savunamazlar.

3. Arıcılık Malzemeleri
Teknik ve başarılı arıcılığın bir diğer önemli unsurunu uygun ve standart malzemelerin kullanılması oluşturmaktadır. Bu malzemeler içinde kovanlar beklide en önemlisidir. Bugün için Dünya üzerinde profesyonel arıcılıkta en çok kullanılan kovan türü ahşap Langstroth kovanlarıdır. Bölgeler düzeyinde değişik yöresel kovan tipleri bulunsa da ahşap Langstroth kovanları; uygun havalandırması, sağlamlığı, kuluçkalık ve ballık çerçeveleri (petekleri) arasında yer değiştirebilmesi, kovanlar arası petek alış-verişi, hastalık durumlarında pürümüzle yakılabilmesi, kolay taşınabilmesi ve rutubet emici özellikleri nedeniyle profesyonel ve gezginci arıcılığın vazgeçilmez kovan türleridir. Standart Langstroth kovanı dip tahtası, kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve örtü kapağı olmak üzere 5 bölümden oluşur. Kovan yapımında kullanılacak kerestenin iğne yapraklı ağaçlardan (çoğunlukla çam türleri) ve kurutulmuş olması kovan kalitesini artırmaktadır. Unutulmamalıdır ki, kovan malzemesinin yapısı ve gereği veya havalandırmanın yeterli olmayışı sonucu, kovandan atılamayan fazla rutubet hastalık ve zararlıların oluşması yönünden koloni için bir tehlikedir.
4. Mevsimsel Uygulamalar ve Bakım İşleri
Kolonilerin Mevsimsel Muayeneleri
Arıcılık çalışmaları, erken ilkbahardan geç sonbahara kadar bir bütünlük gösterir. Özellikle hava sıcaklığının kritik olduğu erken ilkbaharda kontrol sırasında kolonilerin uzun süre açık tutulması sonucu üşütülmeleri arıların gerekli sıcaklığı tekrar sağlayabilmesi için kolonideki bal tüketimini artırır ve hastalıklar için uygun ortam oluşturur. Bu dönemde yapılacak şeker şurubu beslemesi koloninin hızlı gelişmesine katkıda bulunur. Anasız ve zayıf kolonilerin birleştirilmesi, her dönemde olduğu gibi yeterli havalandırmanın sağlanması, arılık yakınında temiz su kaynağının bulunması, oğul kontrollerinin yapılması, gerektiğinde bölme yapılması, ana arıların gençleştirilmesi, flora takibi, zirai mücadele ilaç uygulamaları ile hastalık ve zararlılardan korunma, ilerleyen aylarda kolonilere petek ve ballık verme ilkbahar ve yaz aylarının bazı uygulamalarıdır.

Sonbahar dönemi, son bal hasadının yapılması ve kışlatma hazırlıkları yönünden yine aktif bir dönemdir. Son bal hasadı sırasında kolonilerin kış ihtiyaçları için yeteri kadar bahar balı bırakılmalıdır. Çam balı kış besini olarak arılar için uygun değildir. Kışlatma için kolonilerde yeterli bal yoksa koloniler mutlak surette beslenmelidir. Aksi halde açlığa bağlı olarak kış ölümleri kaçınılmaz olur. Başarılı kışlatmanın bir diğer kuralı kışa mutlak surette genç arılarla girilmesi ve kış mevsimi boyunca kolonilerin rahatsız edilmemesidir. Unutulmamalıdır ki kış ölümlerinin asıl nedeni soğuk değil açlıktır. Bazı mevsimsel uygulamalar aşağıda konuları içinde verilmiştir.

Kolonilerin Kabartılmış Petek İle Desteklenmesi

Balmumu, iç hizmette görevli 13-18 günlük yaşlı genç işçi arılar tarafından üretilip koloni içinde petek yapımında kullanılır. Ancak, mum salgılayan arılar bu iş için önemli miktarda bal tüketmek ve zaman harcamak zorundadırlar. Değişik araştırıcılarca değişik miktarlar bildirilmesine karşın ortalama 1 gr. balmumu üretimi için 10 gr bala ihtiyaç duyulur. Bu noktadan hareketle, bal hasadından sonra, balı süzülmüş peteklerin, kullanılacağı zamana kadar uygun şartlarda saklanarak tekrar kullanılması, bu yolla daha kısa zamanda daha fazla balın üretilmesi teknik arıcılığın önemli bir kuralıdır. Bu gerçeği bilen arıcılar, ballarını “petekli bal” olarak pazarlamak yerine “süzme bal” olarak pazarlamakta ve balı süzülen petekleri yeniden kullanarak bal üretimlerini artırmaktadırlar. Bununla birlikte, özellikle erken ilkbaharda kış çıkışı sonrası, kolonide stok olarak yeterli bal bulunmamakta ve aynı zamanda doğal bitki örtüsünde de yeteri kadar çiçeklenme ve nektar (bal özü) salgılama olmamaktadır. Koloni gelişimini sınırlayıcı pek çok faktörün var olduğu bu dönemde, koloni gelişimini sağlamak ve hızlandırmak üzere kabartılmış petek kullanmanın ayrı bir önemi vardır.

Kolonilerin Gezdirilmesi (Flora Takibi)

Profesyonel ve teknik arıcılıkta flora (bitki örtüsü) takibi ve buna bağlı olarak kolonilerin gezdirilmesi önemli bir kuraldır. Gezginci arıcılık yapılmadan sabit bir arıcılıktan gelir sağlamak mümkün değildir. Türkiye, bulunduğu iklim kuşağı yönünden olsun, nektar ve polen üreten doğal ve kültür bitkileri zenginliği yönünden olsun arıcılık yapmaya çok elverişlidir. Flora takibi ve gezginci arıcılık iyi planlandığı ve bilgili hareket edildiği taktirde arıcıya çok büyük gelir sağlar. Bu iş için her şeyden önce, kolay taşınabilir, çok iyi havalandırmaya sahip modern kovanların kullanılması şarttır. Günümüz şartlarında kolonilerin taşınması gezginci arıcılığın en büyük maliyet unsurunu oluşturmaktadır. Bu yüzden gezginci arıcılık için belirli bir sayının üzerindeki koloni varlığı ekonomik olabilir veya az sayıda koloniye sahip arıcılar nakiller için ortaklık yaparak nakil masraflarını düşürebilirler.

Nektar ve polen kaynaklarının seçiminde; bol miktarda ve uzun süre nektar ve polen üreten bitkilerin bulunduğu yöreleri araştırmak işin esasıdır. Yonca, korunga, fiğ, üçgül, kekik, adaçayı, geven, karagan (karabaş), kuş dili, ballıbaba, pamukluk, püren, hardal, oğul otu, pamuk, ayçiçeği, kestane ıhlamur, akasya, okalüptus, turunçgiller, elma, badem ve genellikle Ege Bölgesi kıyı şeridinde bulunan basralı çamlar arıcılık yönünden önemli bitki türlerinden bazılarıdır. Arıların konulacağı yerler olarak; rüzgar almayan, trafiği yoğun ana yollardan ve zirai mücadele ilaç uygulanan alanlardan uzak yerler seçilmelidir. Gezginci arıcılığın ve flora takibinin esasını oluşturan arı nakilleri sırasında; yeterli havalandırma sağlanmalı, özellikle sıcak günlerde taze örülmüş peteklerin eski peteklere göre daha kolay kırıldığı unutulmamalıdır. Nakil sırasında ballı tek bir peteğin dahi kırılması koloninin ölümü olacağından özellikle yaz aylarında taze örülmüş ballı peteklerle nakil yapılmaması, nakil zorunlu ise taze ve ballı peteklerin koloniden alınarak nakillerin mutlak surette geceleri yapılması gereklidir.

Kolonilerin Beslenmesi

Her canlı gibi arılar da yaşam sürekliliği için besine ihtiyaç duyarlar. Doğanın bir bağışı olarak arılar temel besin ihtiyaçlarını; nektar (bal özü), salgı (basra) ve polenden karşılarlar. Ancak kimi zaman bu besin kaynaklarının yeterli olmadığı durumlarda teknik arıcılığın gereği olarak arıların beslenmesi gerekir. Genel olarak, koloniler erken ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde beslemeye ihtiyaç duyarlar. İlkbahar beslemesi 1/1’lik şeker şurubu (1 ölçek su ve 1 ölçek şeker) ile yapılırken sonbahar beslemesi 1/2’lik şeker şurubu (1 ölçek su ve 2 ölçek şeker) ile yapılır. Erken ilkbahar döneminde yapılan beslemedeki amaç; bu dönemde nektar kaynakları sınırlı olduğundan koloni ihtiyacının karşılanması ve ana arının yumurtlamaya teşvik edilmesidir. Bu dönemde yapılan şeker şurubu beslemesi koloninin hızlı gelişmesine büyük katkıda bulunur. Sonbahar beslemesi ise, arıların kış ihtiyacı için kolonide yeterli besinin bulundurulması için yapılır.

Şeker şurubu veya bal yanında koloninin diğer önemli besin ihtiyacı polendir. Kolonide yeterli polen yoksa; koloni gelişemez, yavrular beslenemez ve işçi arılar arı sütü salgılayamazlar. Bu nedenle kolonilerde her dönemde yeterli polen stoku bulunmalıdır. Tabiatta polen kaynaklarının kıt olduğu dönemlerde (genellikle erken ilkbahar ve sonbaharda) bu ihtiyacın takviye edilmesi ve karşılanması yönüyle, en basit olarak; 3 kısım soya fasulyesi unu (yağsız) + 1 kısım polen + 2 kısım şeker + 1 kısım su ile kek yapılıp 200-300 gramlık miktarlarda yağlı kasap kağıdı arasında 1 cm kalınlığını geçmeyen paketler halinde yavrulu çerçevelerin üstüne konulur. Paketin çerçevelere bakacak kısmı 10-20 yerinden çivi ucu ile delinmelidir. Ancak, gerek bu iş için gerekse ticari düzeyde polenin bol olduğu dönemlerde polen tuzakları kullanılarak polen toplanması gerekmektedir.

İlkbaharda şeker şurubu yerine balla da besleme yapılabilir. Ancak, balla besleme yapmak ekonomik olmadığı gibi daha hızlı yağmacılığa geden olur. Diğer yandan, özellikle Amerikan yavru çürüklüğünün sporları balda yıllarca canlılığını muhafaza edebildiğinden hastalıkların ortaya çıkması yönünden balla besleme yapmak risklidir. Ayrıca kolonilere pekmez ve lokum gibi tatlı maddeler v ermek uygun değildir. Besleme amacıyla en emin ve en doğru besin kaynakları şeker ve polendir.

Kolonilerin Güçlendirilmesi

Güçlü kolonilerle çalışma karlı ve başarılığı arıcılığın ilk kuralıdır. Zayıf koloniler hastalık ve zararlılara karşı daha hassas olurken yeteri kadar hızlı gelişemeyip yeterli bal da üretemezler. Aynı zamanda zayıf koloniler, teknik arıcılığın bir kuralı olan flora takibinde (gezginci arıcılıkta) nakil masraflarını artırarak arıcılığın karlılığını düşürürler. Arılardaki sosyal dayanışma ve işbölümü gereği söylenebilir ki 5 çerçeveli 3 kovana sahip olmak yerine 10 çerçeveli 1 kovana sahip olmak daha karlı arıcılığa vesile olur. Benzer olarak, 20 bin yetişkin arısı bulunan bir koloni ancak 14 kg bal üretirken 50 bin arısı bulunan koloninin 41 kg bal ürettiği bulunmuştur. Bal başta olmak üzere diğer tüm arı ürünlerinin ekonomik üretimleri ancak ve ancak güçlü kolonilerle yapılabilir. Güçlü kolonilere sahip olmak ise; arıcılığın bilgi ve tecrübesine, iyi bir ilkbahar bakımına, genç ve kaliteli ana arılarla çalışmaya, flora takibine, iyi bir kışlatmaya, hastalık ve zararlılara karşı uyanık olmaya bağlıdır.

Kolonilerin Oğul Kontrolü

Oğul teknik arıcılıkta istenmeyen bir durumdur. Çünkü oğul, kolonilerin gücünü zayıflatır ve bal verimini önemli ölçüde düşürür. Ayrıca, pek çok oğulun kaçması veya oğulun yakalanıp kovana alınması için arıcının önemli zaman harcaması arıcılığı ekonomik olmaktan çıkarır. Amaç koloni sayısını çoğaltmak ise bölme yaparak damızlık değeri olan hazır ana arı kullanmak yine teknik ve başarılı arıcılığın bir kuralıdır. Ancak arıcılarımızın çoğunluğu koloni sayılarını doğal oğullarla çoğalttıklarından arılıklarda oğul eğilimi yıldan yıla artmakta ve arıcılığın karlılığı azalmaktadır. Kovan sayısı artırılmak istendiğinde oğuldan faydalanma yerine ''bölme'' yapılması daha doğru bir işlemdir. Damızlık değeri olan genç ana arılarla çalışılması, ana arının yumurtlaması ve koloninin gelişmesi için yeterli yerin sağlanması (petek ve kat verilmesi) ve yeterli havalandırma için gerekli hassasiyetin gösterilmesi oğul önlemede etkili olabilecek bazı uygulamalardır.
5. Üretim Çeşitliliği ve Arı Ürünleri
Üretim Çeşitliliği
Ülkemiz arıcılığındaki temel ürünün bal olmasına karşın, bal üretimi yanında arı sütü veya polen ya da her iki ürünün beraber üretimi arıcılığın karlılığını artırmaktadır. Diğer yandan Ülkemiz koşullarında, Batı Anadolu Bölgesinde arıcıların çoğu, bal üretimlerinin önemli bir kısmını “çam balı” olarak gerçekleştirirler. Ancak, çevre şartlarına (ısı, rutubet, yağmur) bağlı olarak çam balı üretim miktarlarında yıldan yıla önemli farklılıklar oluşur. Özellikle çam balı üretimi için olumsuz koşullarda arı sütü ve polen üretimi, en azından asgari bir kazanç yönüyle arıcının sigortası durumundadır. Ayrıca, son yıllarda tüketiciler arasında arı sütü ve polene karşı büyük bir talebin oluşması daha karlı bir arıcılık için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Kısaca, arıcılıkta üretim çeşitliliği ve bu ürünlerin kaliteli üretimleri hem üretici hem de tüketici yönünden önem arz eder.

Dünya genelinde en çok üretilen ve ticareti yapılan temel arı ürünü baldır. Bunun yanında bal mumu, polen, arı sütü ve propolis arı ürünleri olarak Dünya ticaretinde önemli yer almaktadır. Bir diğer arı ürünü olan arı zehrinin üretim ve tüketimi diğer arı ürünlerine göre oldukça sınırlıdır. Arı ürünleriyle ilgili bazı faydalı bilgiler aşağıda konu başlıkları içinde verilmiştir.

Bal

İnsan sağlığı ve beslenmesi yönünden önemli bir gıda ve arı ürünü olan bal, Türk Standartları Enstitüsünün Bal Standardında “bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların veya bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak bazı eşkanatlı böceklerin salgıladığı tali maddelerin balarıları (Apis mellifera) tarafından toplanması vücutlarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucunda meydana gelen tatlı bir üründür. Bal başlıca glikoz ve früktoz olmak üzere farklı şekerleri ihtiva eder. Balın rengi su beyazından koyu kahverengine kadar değişebilir. Bal akıcı, viskoz, kısmen veya tamamen kristalize olabilir. Balın tadı ve aroması balın menşeine ve bitkinin türüne göre değişir” olarak tanımlanmıştır.

Genel olarak bal; %80 şeker ve %17 su içerir. Geriye kalan %3’lük kısım mineral maddeler, amino asitler, renk maddeleri, vitamin ve enzimlerden oluşur. Balı diğer şekerli maddelerden daha değerli kılan içerdiği enzimlerdir. Enzimler yüksek sıcaklıklarda tahrip olacağından bal yüksek sıcaklıklarda ısıtılmamalıdır. Bal, varroa mücadelesinin yanlış zamanda yapılması sonucu oluşan “ilaç kalıntısı” içermemelidir. Bu nedenle kolonilere erken ilkbahar ve son bal hasadından sonra geç sonbahar dönemleri dışında ilaç verilmemelidir. Aksi halde bal çok değerli bir gıda olmaktan çıkıp insan sağlığı bakımından tehlike arz edecektir. İster süzme ister petek hangi tür bal olursa olsun, ilaç kalıntısı içermeyen ve belli oranlarda enzim bulunduran bütün ballar kaliteli ve değerlidir. Balın tanımında da bahsedildiği üzere, toplandığı bitkiye (orijinine) bağlı olarak bal, zamanla kristalize olabilir. Balın kristalize olması doğal bir olaydır.

Bal yüksek su oranına bağlı olarak ekşimediği sürece yıllarca bozulmadan kalabilir. Balın bozulmaması (ekşimemesi) için su oranı %20’nin üzerinde olmamalı ve bunu sağlamak için de olgunlaşan bir başka ifadeyle, bir çerçevede petek gözlerinin tümü veya en az 2/3’ü sırlanmış petekler hasat edilmelidir. Hasat edilen ve süzülen bal dinlendirildikten sonra cam kavonozlara veya laklı tenekelere doldurulmalıdır. Özellikle %17’den daha yukarı su içeren ballar ambalaja girmeden önce ekşimeyi önlemek amacıyla 60 C’de yarım saat ısıtılmalıdır. Doğru yapılmayan ısıtma işleminde balın enzim değerini kaybettiği ve balda bir kalite kriteri olan HMF (hidroksi metil furfurol) değerinin yükseldiği unutulmamalıdır.

Balmumu

Balmumu, 13-18 günlük genç işçi arıların son 4 çift karın halkaları üzerinde bulunan mum salgı bezlerinden salgılanan ve arı tarafından petek yapımında kullanılan bir maddedir. Mum salgı bezlerinden sıvı olarak salgılanan balmumu karın halkaları arasından dışarı çıkarken hava ile temas eder etmez katı hale geçerek beyaz bir pulcuk şekline dönüşür. Arı bacakları yardımı ile ağzına aldığı pulcuğu çiğneyerek petek örer. Balmumu, ağırlıklı olarak temel petek yapımı yanında, kozmetik ve ilaç sanayiinde, parlatma, cilalama, su geçirmezliğin sağlanması, kalıpçılık ve dişçilik gibi çok değişik alanlarda kullanılmaktadır.

Arının 1 gr balmumu üretebilmesi için yaklaşık 10 gr bal yemesi zorunludur. Bu nedenle koloninin gelişebilmesi, bir diğer ifadeyle, arıların petek örebilmesi ya da temel petekleri kabartabilmesi için; kolonide bol miktarda uygun yaşlı genç işçi arıların mevcudiyeti, kolonide yeterince bal bulunması veya nektar akımının varlığı ya da kolonilerin şeker şurubuyla beslenmesi gereklidir. Hastalıklı ve zayıf koloniler balmumu üretemediğinden ve gelişemediğinden bu tür kolonideki petekler zamanla siyahlaşır. Tam tersine, sağlıklı ve güçlü kolonilerde mum salgılama ve petek örme süreklilik kazanır. Kolonideki yeni örülmüş beyaz petekler ve çerçeveler arasındaki beyaz bağlantılar sağlıklı ve gelişen bir koloninin tipik belirtileridir.

Polen

Polen arıların gelişmelerinde ve görevlerini yapabilmelerinde hayati öneme sahip bir maddedir. Şayet kolonide polen yoksa yavru gelişimi durur, kolonide büyük bir panik başlar. Bilindiği üzere arılar enerji ihtiyaçlarının baldan karşılarken, ihtiyaç duydukları diğer tüm maddeleri (amino asit, vitamin, mineral madde gibi) polenden karşılarlar. Kısaca polen, arıların ihtiyaç duydukları tüm maddeleri içermekle birlikte, insanlar için de önemli bir besin kaynağıdır. Bazı profesyonel arıcılar bal yanında polen ya da öncelikli olarak polen üreterek daha kazançlı arıcılık yapmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda bal üretimine ek olarak yapılan polen üretiminin arıcının gelirinde %30 artışa neden olduğu bulunmuştur. Bu bakımdan, daha kazançlı bir arıcılık için arıcılarımızın polen üretimine geçmeleri teşvik ve tavsiye edilmelidir.

Polen, kovan giriş deliği önüne veya tabanına monte edilebilen polen tuzaklarının kullanılması ile üretilir. Polen tuzağı çekmecelerinde toplanan polen, her gün veya her iki günde bir alınarak; teknik olarak, sıcaklığı 40 C’ı geçmeyen havalandırmalı kurutma dolaplarında veya basitçe, havalandırmalı, doğrudan güneş almayan sıcak bir yerde, kalınlığı 1 cm’yi geçmeyecek şekilde serilerek ve zaman zaman karıştırılarak kurutulabilir. Kurutma ile polende bulunan yüksek nemin %7’ye düşürülmesi ve güvenle saklanması sağlanır. Kurutulan polen ince eleklerden geçirilerek ve basit bir üfleme sistemi ile temizlenir. Kurutulan ve temizlenen polen hava almayan cam kavanozlarda veya polietilen torbalarda saklanır. 1-4 hafta gibi kısa süreli saklamalarda normal oda sıcaklığının yeterli olmasına karşın uzun süreli ve ideal saklama ortamı 4-5 C’dır. Basit olarak günlük kullanılan bir buzdolabı bu ortamı sağlar. Polenin kurutulması ve temizlenmesine müteakip karbondioksit (CO2) uygulanmasına tabi tutulması polenin daha güvenli saklanmasına katkıda bulunur.

Çoğu arıcı polen toplamanın koloni gelişimine ve sonuçta bal üretimine olumsuz etkide bulunduğunu düşünür. Oysa yapılan araştırmalar, polen toplanılan kolonilerdeki arıların bu açığı kapatmak için daha fazla çalıştıklarını ve sonuçta polen toplamaya rağmen koloninin gelişiminde ve de bal üretiminde ciddi bir olumsuzluğun olmadığını göstermiştir. Ancak, ekonomik bir polen üretimi için kolonilerin, bol polen üreten bitkilerin mevcut olduğu yerlerde bulundurulmaları, kolonilerin güçlü olması, yavru içermesi ve gerektiğinde şeker şurubu ile beslenmesi gereklidir. Uygun bir yerde bulunsalar bile zayıf ve yavru içermeyen koloniler yeterli polen toplayamazlar.

Polen, insan sağlığı ve beslenmesi yönünden gerekli tüm amino asitleri, vitaminleri, mineral ve diğer maddeleri bir denge içinde bulunduran doğadaki tek ve en zengin besindir. Bu yönüyle polen hem dünyada hem de ülkemizde; vücut direncinin arttırılması ve korunmasında, gelişme bozukluklarının düzenlemesinde, özellikle prostat ve karaciğer problemlerinin giderilmesinde sporcular, yetişkinler ve çocuklar tarafından kullanılmaktadır. Polenin sabahları kahvaltıdan önce aç karnına alınması tavsiye edilmektedir. Günlük doz kişiye ve vakaya göre değişmekle birlikte genel olarak; yetişkinler için 15-20 gr, 3-5 yaş arası çocuklar için 5-10 gr ve 6-12 yaş arası çocuklar için 10-15 gr olabilir. Nadiren de görülse polenin bazı kişilerde alerjiye neden olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve bu durumda polen alımından vazgeçilmelidir.

Arı Sütü

Arı sütü, 6-12 günlük genç işçi arıların başlarındaki salgı bezlerinden salgılanan, besin değeri oldukça yüksek, beyaz renkli, peltemsi, hafif acımtırak bir arı ürünüdür. Bugün için hem dünyada hem de Ülkemizde insan sağlığında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve korunmasında kullanıldığı gibi kolesterol ve tansiyon düşürmede, cinsel fonksiyonları iyileştirmede, hücre yenileyici ve onarıcı etkisinden dolayı cilt ve saç problemlerinde kullanılmaktadır. Bu çerçevede tüm dünyada ve özellikle Çin’de tonlarca arı sütü üretilmekte ve ticareti yapılmaktadır. Polen üretimi gibi arı sütü üretimi de arıcılıktan elde edilen kazancı artırmaktadır.

Teknik arı sütü üretimi, ana arı üretimine benzer olarak ''Doolittle yöntemi'' olarak adlandırılan ''larva transferi yöntemi'' ile yapılmaktadır. Bu yöntemde; boş bir çerçeveye, kendi etrafında dönebilen 2 veya 3 çıta monte edilerek transfer (aşılama) çerçevesi hazırlanır. Bu işlemden daha önce veya sonra 8-9 mm çaplı tahta kalıp yardımıyla eritilmiş bal mumundan 8-9 mm uzunluğunda temel ana arı yüksükleri yapılır veya fabrikasyon olarak plastikten yapılmış olanlar temin edilir. Bal mumundan veya plastikten yapılmış bu temel ana arı yüksükleri eritilmiş bal mumu yardımıyla çerçeve üzerindeki çıtalara yapıştırılır. Arılıkta bulunan kolonilerden bolca günlük larva (1 gün yaşlı larva) içeren açık yavrulu bir petek çıkartılıp, günlük larvalar transfer iğnesi ile temel ana arı yüksüklerine transfer edilir. Transfer işlemine müteakip, aşılama çerçevesi transfer işleminin 1-2 gün öncesinden düzenlenen üretim kolonisine verilir. Transfer çerçevesinin üretim kolonisine verilmesinden 2.5-3 gün sonra ana arı yüksüklerindeki larva dışarı atılıp yüksüklerdeki arı sütleri tahta bir kaşıkçık yardımıyla koyu renkli cam kavanozlara alınır. Arı sütünün alındığı yüksüklere tekrar larva transferi yapılıp üretim kolonisine verilmesiyle arı sütü üretimi devam ettirilir. Renkli cam kavanozlara alınan arı sütü hemen, buzdolabı gibi soğuk bir ortama getirilmeli ve burada saklanmalıdır. Arı sütü üretim kolonileri diğer adıyla bakıcı koloniler, ana arısız veya ana arılı olarak düzenlenebileceği gibi bolca genç işçi arı içeren “oğul kutusu” olarak ta hazırlanabilir. Üretim, ana arısız kolonilerde yapıldığında; koloninin ana arısı larva transferinden 1-2 gün önceden alınmalı, koloni bol miktarda genç işçi arı, polen, bal ve kapalı yavru içermelidir. Koloni mevsim boyunca şeker şurubu beslenmeli ve haftada bir olmak üzere bu koloniye genç işçi arı veya kapalı yavru petek takviyesi yapılmalıdır. Üretim kolonisinin gücüne bağlı olarak koloniye 100-300 adet hücre içeren 1-3 adet arasında veya daha fazla sayıda transfer çerçevesi verilebilir. 5 hücreden ortalama 1 gr arı sütü elde edilebilir. Mutlak surette soğuk ortamlarda saklanması gereken arı sütünün tüketimi; sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce ve tahta bir kaşıkçık yardımıyla saf olarak dil altından alınması şeklinde tavsiye edilmektedir. Yetişkin bir insanda günlük doz 500 mg (yarım gram) olabileceği gibi vücut ağırlığının her kg’ı için 3 mg olarak da hesaplanabilir.

Propolis ve Arı Zehiri

Propolis işçi arılar tarafından ağaçlardan toplanan ve yine işçi arılar tarafından kovanda çatlak yerlerin kapatılmasında, kovana giren ve ölen yabancı böceklerin kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin ve kovan iç cidarının parlatılmasında ve yavru alanlarının hastalıklardan korunmasında kullanılır. Bileşiminde reçine, polen, balmumu, eterik yağlar, değişik organik ve inorganik bileşikler vardır. En basit ham propolis üretimi, kovanda, giriş deliği ve çevrelerde toplanan propolisin kazınması şeklinde yapılır. Propolis teknik üretiminde ise kovanda; üste, ortaya ve alta takılan plaklar ve bazı özel düzeneklerle takılır. Toplanan ham propolis bazı kimyasal yöntemlerle saflaştırılarak ekstraktı elde edilir. Brezilya, Çin, Japonya gibi bazı ülkelerde önemli miktarlarda üretilip insan sağlığında kullanılmasına karşın ülkemizde yeterince bilinmediği için yeterli üretimi ve tüketimi yapılmamaktadır.

Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezi tarafından arının çıkışından 20 günlük oluncaya kadarki sürede üretilip zehir torbasında depolanan bir maddedir. Arı zehiri, arı tarafından düşmana karşı savunma amacıyla kullanılırken Tıp alanında, arı zehrine karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Üretimi için özel düzeneklere ihtiyaç vardır. Ancak sınırlı kullanım alanından dolayı dünya üzerindeki üretim ve ticaret hacmi de sınırlıdır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
30 Nisan 2012       Mesaj #10
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Arıcılık Nasıl Yapılır?

Arıcılık için ilk önce içinde bal arılarının bulunduğu bir kovan olmalıdır. Bunun yanında arının bakım ve kontrolu için koruyucu malzeme olan maske,arıcı maskesi ve arıyı sakınleştirmek için tütsü(duman) veren körük ve kovandaki çerveleri birbirinden ayırmak ve mumları temizlemek için eldemiri olmalıdır. Bu araçlar arıcılar için demirbaşlardır.

Arıcılık
Ülkemizde arıcılık 50-100 sene önce ilkel yöntemlerle yapılırdı. Eski tip arıcılıkta arıcıların üç beş tane arıları olur, onlarla bal üretmeye çalışılırlardı. Günümüz arıcılığında ise bilim ve teknolojinin gelişimine paralel olarak arıcılık gelişmiş, arıcılık faaliyetleri hız kazanmış ve teknik arıcılığa geçilmiştir. Arıcılar eskiye oranla daha bilinçli, arı ailesini tanımakta, arının gelişimini hızlandırabilmekte, zayıf koloniye yeni koloniler takviye edebilmekte, arıyı güçlendirebilmektedir. Arıcılık diğer tarımsal faaliyetlere göre daha az sermaye ile yapılan kısa sürede kazanç sağlayan bir faaliyettir. Arıcılıkta bilgi ve tecrübe olmazsa olmaz kurallardan biridir. Bilgi ve tecrübeden yoksun olarak yapılan arıcılık ekonomik kazanç bir yana başarısızlıkla sonuçlanır, zarar getirir.

Arıcılığa başlarken arıcılık yapılacak bölge iyi seçilmeli, bölgenin bitki örtüsü ve iklimi arıcılık için uygun olmalıdır. Rakımı (denize olan yükseklik) yüksek olan yerlerde arıyı rüzgardan ve soğuktan korumak gerekir. Özetle arıcılar arıyı koyacakları yeri belirlerken,yerin günün büyük bir bölümünde güneş alması gerekir. Arılar o bölgenin güney tarafında olmalıdır. Kovanın yönü güney-doğu istikametinde olması gerekir. Ülkemizin coğrafik ve ekonomik yapısı arıcılığa uygundur. Arıcılıkta bal üretimininde aslan payı kıyı bölgerimizdedir. Üretilen balın yarıya yakın kısmı sırasıyla Ege-Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde üretilir.

Kırsal böglelerde arıcılıkta bal üretiminde kovan başına üretilen bal miktarı azalmakta fakat balın kalitesi artmaktadır. Kırsal bölgelerde üretilen balın nem oranı sahil kesiminde üretilen bala oranla daha azdır. Bunun yanında kırsal bölgerde rakım arttıkça endemik çiçek çeşitleri görülmektedir. Endemik çiçekler yetiştiği yörenin florasının kalitesini etkileyen faktördür. Ülkemizde Rize İli, Anzer Ballıköy'de yetişen dünyaca ünlü Anzer Balı'da içeriğinde endemik çiçek çeşitlerini barındırır. Arıcılık, doğa için vazgeçilmezdir. Arılar doğaya zarar vermeyen, aksine doğanın gelişimine katkıda bulununan, bir mucize eseri yaptıkları bal, polen, arı sütü, propolis ve hatta iğnesiyle insanoğluna şifa kaynağı olan harikulade bir böcektir. Arılar sayesinde çiçeklerin tozlaşması daha fazla olmakta, sebze-meyve ve bitkilerden elde edilen verim de artmaktadır.

theMira

Benzer Konular

20 Ocak 2010 / Misafir Ziraat
23 Şubat 2014 / fancy_girl Soru-Cevap
7 Aralık 2009 / Rios Spor tr
8 Haziran 2007 / P.u.S.u Taslak Konular
2 Ekim 2015 / Safi Sanat ww