Arama

Kıtalar - Asya - Tek Mesaj #2

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
16 Eylül 2008       Mesaj #2
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Muson Bölgeleri
Asya'nın güneyi ve doğusu dünyanın en kalabalık bölgeleri arasında yer alır; dünya nüfusunun yandan fazlası bu bölgelerdedir. Buna karşılık pek az insanın yaşadığı dağlık ve ormanlık bölgeler de vardır. Asyahlar'ın çoğu ırmak vadilerinde ve kıyılardaki sulak topraklarda yaşar. Bu yöreler yaz aylarında, rüzgârların okyanuslardan getirdiği bol yağış­larla sulanır; daha serin olan kış aylanndaysa ya­ğış az olur. Bu bölgelerin kışın kurak, yazın ya­ğışlı iklimine ve bol yağışlan getiren mevsim rüz- garlarına Arapça mevsim sözcüğünden gelen "muson" adı verilir (bak. muson).

Tibet'teki dağlardan pek çok büyük ırmak doğar. İndus, Ganj ve Brahmaputra ırmakları Hindistan ve Pakistan'dan; İravadi Birmanya' dan, Mekong Çinhindi'nden; Yangtze (Yang-çe) ve Sarı Irmak ise Çin'den geçer. Yazları kuvvetli yağışlar ve dağlardaki karın erimesi alçak vadilerde büyük sellere neden olur. Irmakların çoğunun deltaları vardır (bak. Delta). Bu sıcak ve çamurlu topraklar pirinç yetiştirmeye elverişli olduğundan, pirinç bu­ralarda yaşayanların temel besinidir. Yağmur ve sıcaklığın pirinç yetiştirmek için yetersiz olduğu yörelerde ise dan ve buğday gibi ürünler ekilir.

Avrupalılar muson bölgelerine ilk olarak 1500'lerde gelmeye başladılar. Gelişlerinin nedeni buraları keşfetmenin yanı sıra ticaret yapmaktı. Önceleri baharat aradılar; sonra pamuk, çay ve şeker üretimini özendirdiler. Sonraki yıllarda ise ormanlar yok edilerek kauçuk ağaçları dikildi. Bazı Avrupalılar çift­lik sahibi olarak buralara yerleşti. İlk kâşifle­rin bir bölümü altın ve değerli taşlar bulmayı umuyordu. Günümüzde muson bölgelerinde­ki en değerli mineral petroldür.

Bangladeş, Hindistan ve Pakistan'daki in-sanlann çoğu, İndus, Ganj ve Brahmaputra gibi ırmaklann geçtiği sıcak ovalarda yaşar. Topraklar bu ırmaklardan sağlanan sularla sulanır. Böylece bazı yörelerde, sıcak iklim ürünleri olan pirinç, pamuk ve şekerkamışı-mn yanı sıra buğday ve arpa gibi serin iklim ürünleri de yetiştirilir. Lahor, Delhi, Kanpur ve Varanasi gibi büyük kentlerin bulunduğu büyük ovada Karaçi ve Kalküta limanları vardır. Hindistan'ın batı kıyısındaki Bombay' da fabrikalarda işlenen pamuk, güneyde daha yüksekte bulunan ve daha kuru bir iklimi olan, aynı zamanda çay ekiminin de yapıldığı Dekkan'da yetiştirilir. Tropik bir iklimi olan Sri Lanka'da (Seylan) pirinç, çay, kauçuk, hindistancevizi ve baharat üretilir.

Daha doğuda bulunan Birmanya'da çok sert bir ağaç olan tikağacmdan oluşan sık ormanların yanı sıra, büyük miktarlarda pi­rinç üretimi yapılan bereketli İravadi Irmağı deltası bulunur. Gene doğuya doğru, tikağacı ve pirinç yetiştirilen Tayland ile Güneydoğu Asya'da Kampuçya, Laos ve Vietnam toprak­ları uzanır. Malakka Yarımadası, kalay ve doğal kauçuk üretiminde en önde gelen yöre­lerden biridir.

Doğu Hint Adaları, Sumatra, Cava ve Borneo gibi büyük adalarla, yüzlerce küçük adadan oluşur. Bütün bu adalar tropik kuşak içindedir; Filipinler ise daha kuzeyde yer alır. Adalarda günümüzde de baharat yetiştirilme­sine karşın, kauçuk, şeker, çay, kahve ve ip yapımında kullanılan lifli bitkiler daha önem­lidir. Başta İngiltere, Fransa ve Hollanda olmak üzere batılı ülkeler tarafından sömür-geleştirilen pek çok Güneydoğu Asya ülkesi, II. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlığına kavuşmuştur.

Büyük bölümü dağlık olan Çin'in iklimi Hindistan ve Çinhindi'nden daha soğuktur. Yaklaşık 1 milyar kişinin yaşadığı Çin'de halkın çoğunluğu Yangtze ve Sarı Irmak vadilerinde ya da ikisi arasındaki düzlüklerde yaşar. Nüfusun çoğunluğunu köylüler oluştu­rur. Belli başlı ürünler, pirinç, çay, baklagil­ler, darı ve pamuktur. Çinliler, çömlekçilik, dokumacılık ve tahta oymacılığı gibi el sanat­larını yüzyıllar önce geliştirdiler. Ama, ülke­nin sanayileşmesi, ancak 1949'dan başlayarak kömür, demir ve çelik gibi ağır sanayi dalları­nın gelişmesiyle gerçekleşebildi. Yeni fabri­kalar ve gelişen ulaşım olanakları, Çin'in çağdaş dünyanın en önemli ve en güçlü ülkelerinden biri olarak ortaya çıkmasına yardımcı oldu.

Japonya da çok dağlık bir ülkedir; nüfusu­nun büyük bölümü, yoğun olarak az sayıdaki dar kıyı düzlüklerinde toplanmıştır. 19. yüzyı­la kadar bu ülkenin Avrupalılar'la ilişkisi yoktu. Kendi kaynaklarına dayanarak güçlü bir ordu ve birçok ülkeye satılan çeşitli mallar üreten büyük fabrikalar kuran Japonya, hızla sanayileşti. 1939'a gelindiğinde büyük bir imparatorluk olmuştu; ama II. Dünya Sava-şı'nda Asya'nın doğusunu denetimine alma girişimi gerçekleşmedi. 1945'ten bu yana ise Batı Avrupa ve ABD ile rekabet eden güçlü ekonomisi ve sanayisiyle, dünyanın önde ge­len gelişmiş ülkeleri arasına girdi.

Doğal Engel Bölgeleri

Asya'nın güneyindeki ve doğusundaki yoğun nüfuslu yerler, kıtanın kuzeyi ile Avrupa'dan, çok az insanın yaşadığı kurak iklimli doğal en­gel bölgeleri ile ayrılmıştır. Bu topraklar, Ak­deniz kıyılarından neredeyse Büyük Okyanus'a kadar 8.000 km boyunca uzanır; eni ise bazı yerlerde 1.600 kilometreyi aşar. Bu bölge, güneybatıda Arabistan ve Anadolu yarımada­ları ile Irak ve İran'ı; ortada Tibet'i ve Çin'deki Uygur Özerk Bölgesi Xinjiang'ı (Sinkiang); kuzeybatıda ise Moğolistan'ı içine alır. Engel bölgelerinin büyük bölümünü çöller, geriye kalanını ise dağlar ya da yüksek yaylalar oluşturduğu için buralarda nüfus yoğunluğu azdır. Bu coğrafi özellikler ulaşım ve haberleşmeyi de güçleştirir.

Dağ zinciri, Ermenistan'daki Kafkas Dağ­ları ile neredeyse birleşen Anadolu'daki To-ros Dağları'yla başlar. Bu dağlar İran düzlü­ğüne doğru bir halka oluşturacak biçimde ayrılır; Hindukuş ve Pamir dağlarında, Afga­nistan, SSCB, Çin, Hindistan ve Pakistan'ın birleştikleri yerde, yeniden bir araya gelir. Bölgenin yüksekliği nedeniyle Pamir'e, za­man zaman, "Dünyanın Damı" da denir. Burada, dağların deniz düzeyinden 7.000 metre yükseğe eriştiği bir yer yardır. Yüksek dağ sıralan, bir yelpazenin kanatları gibi Asya'nın doğusuna doğru açılır. En güneyde Himalayalar'ın oluşturduğu yay, dünyanın en yüksek sıradağlarıdır. Kuzeye doğru uzanan öteki dağ dizileri Karanlık Dağlar (Kunlun), Tanrı Dağları (Tien Şan) ve Altay Dağla-rı'dır.

Dağlardaki yüksek geçitler, çoğunlukla karla kaplıdır. Ama, Çin'e, Pakistan'a ve Hindistan'a kuzeyden ve batıdan girişi zorlaş­tıran tek engel dağlar değildir. Bu bölgedeki ulaşım ağı da çok yetersizdir. Çin'den yalnız­ca bir demiryolu geçer; Hindistan'a ve Pakis­tan'a uzanan demiryolu yoktur. Dağ dizilerin­de Tibet gibi yüksek, kuru ve çıplak platolar yer alır. Dağ kuşağının kuzeyinde, SSCB'deki Türkmenistan'da Karakum ve Kızılkum gibi soğuk çöller, daha da kuzeyde büyük Gobi Çölü yer alır. Bütün bu çöl ve çöl platolarına "soğuk çöller" denir; çünkü kışın buralarda tipi eser, yaz ise kuru ve sıcaktır.

Güneybatıya doğru uzanan düzlüklerde de sık sık çöllere rastlanır, ama bunlar soğuk çöllerden farklıdır. Kızıldeniz'den başlayıp Arabistan'dan, İran'ın güneyinden ve Thar Çölü'nden geçerek Hindistan'a kadar uzanan büyük bir çöl kuşağı vardır. Bu kuşakta bulunan çöller gerçekten dünyanın en sıcak ve en kuru toprakları arasındadır. Ama bu bölgeler eskiden böyle değildi. Arabistan'ın bugün çoğu çöl olan güney bölümünde bir zamanlar verimli topraklar vardı.

Kimsenin yaşamadığı doğal engel bölgesin­deki Tibet'in kuzeyinde bugüne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı yerler vardır. Karla kaplı yüksek sıradağlarda da hiç insan ya­şamaz.
Bu ıssız çöl topraklannın bir bölümünde, yüzyıllardır kullanılan yollardan, ticaret ker­vanları geçer. Deve ya da at sırtında gelip ge­çen tüccarlar, hayvanlarına, arada bir rastla­nan kuyulardan ya da karlı dağ doruklarından akıp gelen ırmaklardan su içirirler. Çin' den çay ve pirinç taşırlar; batıdan ise metal tencereler, aletler, silah ve giysi alırlar. Bu mallan, sürülerini seyrek, dağınık otlaklarda besleyen göçebe topluluklann elinde bulunan koyun derisi, yün ve devetüyü ile de değişti­rirler.

Ticaret yollarının geçtiği ya da iki-üç yolun kesiştiği yerlerde, kervan kentleri kurulmuş­tur. Tüccarlar buralarda dinlenir, bazen de el­lerindeki çayı ve yünü, bu kentlerdeki ustalar-ca yapılmış halı ya da deri ürünleriyle değişti­rirler.

Anayollar doğudan batıya doğru uzanır. Ama mallarını hayvanlarla taşıyan bazı tüc­carlar, Hindistan'daki büyük dağları aşarak kentlere gelir. Bu yörelerde yük taşımacılığın­da kullanılan mandaya benzeyen hayvanların (yak) kalın ve tüylü derisi, şiddetli kar fırtına­larına ve soğuğa karşı dayanıklıdır; kısa ba­cakları ve sağlam ayakları, başka hayvanlann düşüp ölebileceği kayalık ve buzlu yollarda yürümesine yardımcı olur. Bazı tüccarlar, çöl­deki göçebelerle alışveriş yapmak üzere, ku­zeydeki otlaklardan kürk ve tahıl getirir.

Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerden Semerkant, Kaşgar, Taşkent ve Buhara yüz­yıllardır bilinir. Bu kentlerde yaşayan ustalar, kuşaktan kuşağa aktarılan motiflerle parlak renkli halı ve kilimler dokurlar. Eski saraylar ve camilerin çoğu ker*** adı verilen, güneşte kurutulmuş tuğlalardan yapılmıştır; ama dış yüzeyleri parlak, renkli desenleri olan sırlı du­var çinileriyle kaplıdır.

Bu kentler, birer vaha olarak ortaya çık­mıştır. Yazın dağlardaki karlar eriyince, açı­lan kanallarla kentlere su getirilmiş, aynca meyve ağaçlan, tütün ve pamuk gibi ürünler yetiştirilmiştir. Günümüzde, özellikle SSCB topraklarında bulunan eski kervansaray yöre­leri, geçmiştekinden çok daha büyük ölçüde sulanmaktadır ve bu kentlerin çoğu, demir­yollarıyla birbirine bağlanmıştır.

Kuzeyin Düzlükleri ve Ormanları
Zaman içinde, kervanların uğrak yerleri olan kentler Tatar atlılarının akınlarına hedef ol­du. Tatarlar, engel bölgelerinin kuzeyinde, Sibirya'nın geniş topraklarının başladığı yer­lerde bozkır (step) adı verilen (bak. bozkır) otluk alanlarda yaşarlardı. Bahar ve yaz ayla­mda buralardaki otlaklarda büyük at, koyun ve deve sürüleri beslerler; yaz sonunda sürü­lerini güneye, korunaklı dağlara götürürlerdi. Besinlerinin büyük bölümünü ekşi süt, özel­likle kısrak sütü ile et oluştururdu. Giysileri çoğunlukla koyun derisinden yapılırdı; üstü yünden ya da deve tüyünden keçe ile kaplı yuvarlak çadırlarda yaşarlardı.

Bu düz, açık ve geniş alanlarda, günümüz­de, tıpkı ABD'nin ve Kanada'nın geniş kırla­rında olduğu gibi, makineli tarım ve çağdaş üretim yöntemleri sayesinde buğday yetiştiri­len büyük çiftlikler kurulmuştur. Süt ve tere-yağ sağlayan büyükbaş hayvan sayısı da gide­rek artmaktadır. Çiftçilerin ürünlerini Trans-Sibirya hattına ulaştıran ara demiryolları var­dır. Omsk, Tomsk ve İrkutsk gibi eski kent­lerdeki fabrikalar büyütülürken, Karaganda ve Kuznetsk kömür yatakları yakınlarında ye­ni sanayi kentleri kurulmuştur.

Bozkırların kuzeyinde, ağaçlar görülmeye başlar ve buralarda gezenler kendilerini dün­yanın en geniş orman alanı olan bataklık tay-ga bölgesinde bulur (bak. Tayga). Ağaçların tümü çam, karaçam ve köknar gibi kozalaklı ağaçlardır. Buralara ilk yerleşen Ruslar, or­mandaki hayvanları kürkleri için tuzaklar ku­rarak avlarlardı; bu hayvanların en değerlisi samurdu.

Günümüzde bu yörelerin en önemli ürünü kerestedir. Ama, Kuzey Buz Denizi'ne dökü­len akarsuların yılın birçok ayında donması yüzünden keresteyi pazara ulaştırmak güçtür. Kuzey Buz Denizi kıyılarında birkaç liman kurulmuş olmasına karşın, buzkıranlar bile buralara ancak yazları birkaç hafta için ulaşa­bilir.

Kuzey Buz Denizi kıyıları boyunca tundra diye bilinen (bak. TUNDRA) ve bozkırlar gibi ağaçsız, çıplak düzlükler uzanır. Tundra düz­lükleri yılın yarısında karla kaplı donmuş top­raklardır. Yaz aylarında bile, toprağın ancak üstten 30 santimetrelik bölümü güneşin etki­siyle çözülür. Ama yazları günler uzundur ve birkaç hafta boyunca bu bataklık arazi, çiçek­lerle renklenir, büyük kaz ve ördek sürüleri bataklıklarda yuva kurar. Buralarda yaşayan az sayıda insan ırmaklardan avladıkları balık­lar ve besledikleri rengeyikleriyle geçimlerini sağlar.
Büyük engel bölgesinin kuzeyindeki boz­kırlar, taygalar ve tundralar çarlık döneminde Rus İmparatorluğu'na katılmıştır; günümüz­de ise SSCB'nin bir parçasıdır.


"Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica"