BİTLİS. Doğu Anadolu Bölgesi'nin en dağlık ve engebeli kesimlerinden birinde yer alan Bitlis ili Van Gölü'nün batısındadır. Bitlis'in adına ilişkin söylentilerden birine göre, Makedonya Kralı Büyük İskender, Asya Seferi sırasında bu yöreden geçerken komutanlarından Lis'e, burada kendisinin bile alamayacağı bir kale yapmasını emretmiş. Dönüşünde kaleyi almak için çok bunu başaramayıp çok sayıda askerini yitirince komutanı Lis'e çok kızmış. Daha sonra gelerek kalenin anahtarlarını Büyük İskender'e teslim eden komutan, kendisinin bile alamayacağı bir kale yaptırmasını buyurduğunu krala anımsatınca bağışlanmış. Komutanını onurlandırmak isteyen Büyük İskender de kaleye "Bad Lis" adını vermiş. Bu ad zamanla "Bitlis" biçimine dönüşmüş. Oysa Bitlis'in tarihi çok daha eskiye dayanır. Asurlular'ın bu yöreye "Liz'in Yurdu" anlamında "Bit Liz" dedikleri bilinmektedir.
BİTLİS İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ: 6.707 km2.
NÜFUS: 300.843.
İL TRAFİK NO: 13.
İLÇELER: Bitlis (merkez), Adilcevaz, Ahlat, Güroymak, Hizan, Mutki, Tatvan.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Süphan Dağı; Ahlat mezar taşları; Hasan Padişah, Usta Şagirt, Hüseyin Timur, Bugatay Aka, Emir Bayındır kümbetleri; Bitlis, Kef ve Ahlat kaleleri, Şerefiye Külliyesi, İhlasiye ve Hatibiye medreseleri; Urartu mezarları; Ulucami, Kızıl, Dörtsandık, Adilcevaz Paşa, iskender Paşa camileri; Elaman (Rahva) Kervansarayı; Alemdar, Hüsrev Paşa, Bayındır ve Hatuniye köprüleri; Ahlat Müzesi.
Bitlis ili topraklarının yaklaşık yüzde 70'i dağlarla kaplıdır. İldeki Süphan Dağı 4.058metre yüksekliğiyle Türkiye'nin üçüncü yüksek dağıdır. Van Gölü'nün kuzeyinde yer alan bu dağda yaşayan ve soyları tükenmekte olan çengel boynuzlu dağ keçileri ile yaban keçileri için bir koruma ve üretme alanı kurulmuştur. Bitlis ili topraklarındaki bir başka önemli dağ ise, Van Gölü'nün batısında 2.828 metre yükseklikteki Nemrut Dağı'dır. Her iki dağ da birer sönmüş yanardağdır. Süphan Dağı doruğunun yakınlarında bir buzul, Nemrut Dağı'nda ise 2.247 metre yükseklikte biri küçük, iki göl vardır. Nemrut Dağı'nın kraterinden hâlâ dumanlar tüter. İlin güneyini engebelendiren Bitlis Dağlan'ndaki başlıca yükseltiler, Alacabük ile Gözeli dağlarıdır.
Çayı'nı oluşturan kollar il topraklarından kaynaklanır. Ayrıca Van Gölü'ne dökülen bazı küçük akarsular vardır.
Bitlis ili sınırları içinde çok sayıda göl bulunur. Yaklaşık yarısı Bitlis ili sınırları içinde kalan ve aynı zamanda Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölü bir set gölüdür. Nemrut Dağı'nın çıkardığı lavların çevreye yayılması, bu gölün oluşmasına yol açmıştır. İldeki, öbür önemli göller ise Nazik Gölü, Sodalı Göl olarak da bilinen Arin Gölü, Nemrut ve Aygır gölleridir.
İl alanının yaklaşık üçte birini kaplamasına karşılık ormanlar önemli ölçüde yok edilmiştir. Bu ormanlar genellikle meşe ağaçlarından oluşur. Dağ eteklerindeki çayırlar ise hayvancılık bakımından önem taşır.
Sert bir kara ikliminin egemen olduğu Bitlis ilinde kışlar soğuk ve karlı geçer. Yılda ortalama üç aya yakın bir süre yerlerin karla kaplı olduğu ilde, kışın pek çok köyün çevre ile ulaşım bağlantısı kesilir. Kış ve ilkbahar ayları yağışlı geçer; kuytu vadiler ile göl kıyılarında iklim daha yumuşaktır.
Bitlis İÖ 11. yüzyılda Urartular'ın yurduydu. Adilcevaz'daki Kef Kalesi Urartular'dan kalmıştır. Daha sonra Asurlular'ın, Medler'in, Persler'in, Makedonya Krallığı'nın, Selevkoslar'ın ve Partlar'ın egemenliğinde kalan Bitlis yöresi, İÖ 2. yüzyılda Romalılar'ın eline geçti. Bizans döneminde yan bağımsız Ermeni yönetimlerin denetiminde olan Bitlis, İS 7. yüzyılda Araplar'ın saldınsına uğradı. Araplar, Bitlis ve Ahlat'taki Ermeni patriklerini haraca bağladıktan sonra buradan çekildiler.
Daha sonra gene Bizanslılar'ın eline geçen Bitlis, 10. yüzyılda Mervaniler'in egemenliği altına girdi. 11. yüzyılda Anadolu'ya gelen Selçuklular, Bitlis topraklarında konakladılar. Alp Arslan'ın Ahlat'a gelerek bir süre burada kaldığı bilinmektedir. Bitlis'teki Mer-vani yönetimine son veren Dilmaçoğulları egemenliğini, Ahlatşahlar'ın yönetimi izledi. Dilmaçoğulları ve Ahlatşahlar'ın yönetimi sırasında Ahlat ve Bitlis tarım, zanaat ve ticaretle zenginleşti. Bu dönemde Ahlat pek çok cami, medrese, han ve kervansarayla donatıldı. Eyyubi, Harezmşah ve Moğol saldırıları sonunda Bitlis ve Ahlat büyük ölçüde yıkıma uğradı. Şerefhanlar yörede egemenlik kurduktan sonra İlhanlı, Celayirli, Timur, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi işgalleri geçiren Bitlis, 1514'te Çaldıran Savaşı sonucunda Osmanlı topraklarına katıldı. 13. yüzyıldaki onarım dönemi olarak adlandırılan dönemin zenginliğine bir daha ulaşamayan Ahlafta Selçuklu kültürünün ürünü olan yapı kalıntıları bugün de ayaktadır. Osmanlı döneminde de Bitlis, Ahlat ve Adilcevaz'da mimarlık bakımından değer taşıyan bazı yapılar yapılmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusya'sının saldırısına uğrayan Bitlis, Cumhuriyet'iri ilanından sonra il yapıldı. 1929'da ilçe olarak Muş'a bağlandı; 1936'da yeniden il oldu.
Bitlis halkının başlıca geçim kaynağı hayvancılıktır. İl alanının yaklaşık üçte birini kaplayan meralarda koyun, kıl keçisi ve sığır beslenir. Yerleşik yaşayanların yanı sıra göçebe aşiretlerin de büyük sürüleri vardır. Bitlis ilindeki meraların bir bölümünü yazın, başta Alikan aşireti olmak üzere, göçer de denen göçebeler kiralar ve yaylak olarak kullanır.
Göçer aşiretler sürülerindeki hayvanlardan süt, yün, kıl ve deri elde eder, tulum peyniri üretir, keçilerin kılından çadırlarını dokurlar. Göçerler şeker, meyve, süs eşyası, kap kaçak gibi bazı gereksinimlerini yaylaklarda dolaşan ve bir tür gezgin satıcı olan çerçilerden sağlarlar. Bu alışveriş göçerlerin ürettikleri hayvansal ürünler karşılığında değiş tokuş biçiminde gerçekleşir. Meraların giderek tarım alanına dönüşmesi ve yaylak kiralarının yükselmesi, göçerlerin bir bölümünün yerleşik yaşama geçmesine yol açmakta, bunun sonucunda çerçilik de yok olmaktadır.
Hayvansal ürünlerin işlenmesi için ilin çeşitli yerlerinde et kombinaları ve süt ürünleri fabrikaları kurulmuştur. Tatvan'daki yem fabrikası da hayvan besleyenlerin yem gereksinimini karşılar. Bitlis ilinin önemli bir ürünü de baldır. Suları sodalı olan Van Gölü'ne dökülen akarsu ağızlarıyla, suları tatlı olan Nazik ve Aygır göllerinde balıkçılık yapılır.
Yüzey şekillerinin dağlık olması nedeniyle tarıma elverişli topraklar azdır. Köylü ailelerinin yaklaşık yüzde 80'inin toprağı yoktur. Tarım ürünleri arasında içimi sert, niteliği yüksek, Türkiye'de üretilen tüm tütünlerden farklı olan Bitlis tütünü, Bitlis Sigara Fabrikası'nda işlenir. Ayrıca buğday, şekerpancarı, patates, lahana ve ceviz ilin başlıca bitkisel ürünleridir.
İl merkezindeki sigara ve un fabrikaları ile Tatvan'daki küçük çaplı tersane ve Et ve Balık Kurumu'nun et kombinası dışında önemli sanayi kuruluşu bulunmayan Bitlis'te sanayi gelişmemiştir. Türkiye ile İran arasındaki demiryolu ulaşımını sağlamak için Tatvan'ın Tuğ iskelesi kullanılır ve vagonlar feribotla Van Gölü'nün karşı kıyısına geçirilir.
Aşiret düzeninin yüzyıllarca egemen olduğu Bitlis ilinde toplumsal yapı eskiye göre köklü bir değişiklik geçirmemiştir. Aşiret reisliği ve şeyhlik kurumları günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Önemli değişikliklerden biri göçer aşiretlerin yerleşmeye başlamasıdır. Geleneksel yaşam biçiminin büyük ölçüde sürdüğü bu yörede, yılın belli bir döneminde şeyhlere, bağlılık belirtisi olarak ürün, hayvan ve para bağışında bulunulur.
Bitlis çevresinde kökleri çok eskilere dayanan birçok söylence günümüzde de anlatılmaktadır. Yöredeki birçok dağ, ırmak, göl yüzyıllar boyu söylencelere konu olmuştur. Örneğin Bitlis'teki Altın Kalbur adı verilen su kaynağına ilişkin söylence en yaygın anlatılanlardan biridir. Bu söylenceye göre, kaynağın bulunduğu dağlarda koyunlarının sütüyle ve bu sütten elde ettiği yağ ile geçinen bir kadın yaşarmış. Ama yakında koyunlarını sulayabileceği bir akarsu yokmuş. O da gereksindiği suyu çok uzaklardan taşıyıp getirirmiş. Gene çok uzak bir kaynaktan testiyle getirdiği suyla hamur yoğururken susamış olan koyunlarının testiye istekle baktığını görmüş. Onlara acıyan yaşlı kadın "Tanrım ne olur şu koyunların susuzluğunu giderecek su ver. Bu yaşlı kadını da unutma; un eleğimi altına çevir" demiş. Dileği kabul olmuş ve yamaçtan buz gibi bir su akmaya başlamış; un eleği de altına dönüşmüş. Ama Tann'nın bu iyiliği karşısında gözü doymayan yaşlı kadın "Keşke tüm eşyaları, taşı toprağı da altın yap" deseydim diye sızlanmış. Yaşlı kadının bu açgözlülüğü karşısında öfkelenen Tanrı kadını tüm eşyası ve koyunları ile birlikte taş yapmış. Bugün bu çevredeki koyuna benzer taşlar bu olayın kalıntısı olarak kabul edilir.
İlin Ahlat ilçesi ortaçağın önemli bilim ve sanat merkezlerinden biriydi. Çeşitli dönemlerden kalma yapıtların bulunduğu Ahlat özellikle, mezar taşlarıyla ünlüdür. 13. yüzyıl sonundan kalma Usta Şagirt Kümbeti (Ulu Kümbet) ile Çifte Kümbetler (Hüseyin Timur ve Bugatay Aka kümbetleri) ve 15. yüzyılda yapılan Emir Bayındır Kümbeti ilk göze çarpanlar arasındadır. O dönemde Ahlat, Basra (Belh) ve Buhara kentlerinin yanı sıra "Kubbetü'l İslam" (İslam'ın Kubbesi) adıyla anılan üç büyük kentten biriydi.
Eskiçağlardan kalma birçok yazılı belgede Bitlis, sularının bolluğu ile övülmektedir. Doğal ve tarihsel çevrenin korunabildiği, yöreye özgü mimari geleneklerin sürdüğü birkaç kentten biri olan Bitlis'in Anadolu kentleri arasında bu açıdan ayrı bir yeri vardır. Tarihsel yapıları, kalesi ve eski evleriyle Bitlis bugün de bir ortaçağ kenti görünümündedir. Dar bir vadinin tabanında kurulmuş olan kentin içinden geçen dört akarsuyun üzerinde, kesme taştan yapılmış kemerli 24 köprü vardır. Kente egemen olan görkemli Bitlis Kalesi dik bir yamaçta yükselir. Bitlis kenti tarihsel yapılar açısından çok zengindir. Bunlar arasında cami, medrese, türbe, imaret yapılarından oluşan Şerefiye Külliyesi ve Hatibiye Medresesi anılmaya değer yapıtlardır. Bir devlet hastanesi bulunan kentten geçen karayolu Muş-Van Karayolu'nu Siirt'e bağlar. Kentin nüfusu 36.073'tür (1985).
Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica