Arama


Bia - avatarı
Bia
Ziyaretçi
22 Eylül 2008       Mesaj #1
Bia - avatarı
Ziyaretçi

Troya

Ad:  10.jpg
Gösterim: 482
Boyut:  91.3 KB

TROİA olarak da yazılır, TRUVA olarak da bilinir,
Anadolu Yarımadasının kuzeybatı kesiminde, Çanakkale’nin yaklaşık 30 km güneybatısında, Çanakkale Boğazının Ege Denizine açıldığı noktadan 6 km kadar içerideki Hisarlık denen yerde höyük tipi yerleşme.

200 m uzunluğunda ve 150 m genişliğindeki höyük, ovadan 31 m, deniz düzeyinden ise 38,5 m yüksektir.
Troya İÖ 3. ve 2. binyıllarda canlı bir kültür kenti, yerleşik tanm topluluklarını yöneten bir krallığın merkeziydi. İÖ 13. yüzyılın sonlarına doğru büyük bir yangın geçirdi. Bu yangının Homeros’un da İlyada'sında anlattığı ünlü Troya Savaşı’nın sonunda çıktığı düşünülmektedir. Bundan sonra yeniden imar edilen kent İÖ y. 1000 yıllarında terk edildi. İÖ 700 dolaylarında Yunanistan’dan gelen göçmenler Troya’ya yerleşmeye başladılar. Bu yeni yerleşim Ilion adıyla İS 5. yüzyıla değin sürdü. İÖ 6. yüzyıl sonundan başlayarak bölgeye sırasıyla Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Pergamon Krallığı ve Romalılar egemen oldu. İÖ 85’te Romalıların yağmaladığı kenti aynı yıl Romalı general Sulla yeniden kurmaya girişti. Augustus ve daha sonraki imparatorlar sağladıkları ayrıcalıklarla kentin gelişmesinde rol oynadılar. İS 330’da Konstantinopolis (İstanbul) başkent ilan edildikten sonra İlion yavaş yavaş geriledi ve unutuldu.

Klasik efsaneler


Yunan ve Latin edebiyatında Troya destanı çok sık yinelendi. Bu konuda günümüze ulaşmış en eski kaynaklar olan Homeros’un İlyada ve Odysseia’sında başlıca Troya öyküleri yer alıyordu. İlyada'da ayrıntılarıyla bulunmayan bazı öyküler de Kypria (Kıbrıs Destanı), Aithiopis, Küçük İlyada ve İlion’un Yağmalanması gibi bugüne ulaşmamış çevrimsel şiirlere konu oldu. Daha sonra her tema Yunan tiyatrosunda da işlendi. Roma’nın kökeninin Aineias yoluyla Troya’ya bağlanması Romalıların da Troya’ya ilgi duymasına yol açtı. Vergilius’un Aeneis destanı Troya’nın yağmalanmasını konu alan en ünlü öykülerdendi. Aynca Diktys Kretensis ve Dares’in (Frigyalı) yazdıkları kitaplar da bu konuya eğiliyordu.

Yunanlılar aşağı yukan “Troyalılar” karşılığı olarak Teukroi ve Dardanoi adlarını kullandılar. Bir söylenceye göre Skamandros (Kara Menderes) Çayının oğlu olan Teukros, Troya’nın ilk kralıdır. Zeus’la Pleiadlardan biri olan Elektra’nın oğlu Dardanos da Teukros’un damadı ve ardılıdır. Dardanos’un oğlu Erikhthonios ise Troya halkına adını veren Tros’un babasıdır. Tros’un üç oğlu olur: İlos, Assarakos ve Ganymedes. Bunlardan İlos İlion’u kurar. Onun oğlu Laomedon kral olunca kentin surlarını yaptırmaya girişir ve Tann Apollon’la Poseidon’dan yardım görür. Ama ;urlar bitince tanrılara emeklerinin karşılığı vermez. Bunun üzerine Poseidon bir ıiz canavarını Troya’nın başına belası. Herakles Laomedon’un kızı Hesione’u canavarın elinden kurtarır, ama Laoon bu kez de sözünde durmayarak, vaat i atlan Herakles’e vermez. Herakles de iaşlanyla birlikte Troya’yı yağmalaya Laomedon’la oğullannı öldürür. Bu ı Hesione kurtarmalık ödeyerek en küçük kardeşi Priamos’u ölümden kurtanr. mos güçlü ve zengin bir kral olur. Oğlu , Kavga Tannçası Eris’in “en güzele” 5si için attığı altın elmanın Aphrodite, ve Athena’dan hangisine verileceğini rlaştırmakla görevlendirilir. Aphrodite s’e dünyanın en güzel kadınını vaat eder, Paris de altın elmayı ona verir. Daha sonra gittiği Yunanistan’da Sparta kralı Menelaos’un çok güzel bir kadın olan karısı Helena’yı görünce âşık olur ve onu kendi ülkesine kaçırır.
Ad:  11.JPG
Gösterim: 410
Boyut:  47.9 KB

Yunanlılar Helena’yı geri almak için Menelaos’un kardeşi, Argos ve Mykenai kralı Agamemnon’un komutasında büyük bir ordu hazırlarlar ve Troya önlerine gelerek kenti kuşatırlar. Ama Troyalılar Helena’yı geri vermezler; Anadolu ve Trakya’daki müttefiklerinin de desteğiyle kuşatmaya 10 yıl direnirler. Bu savaşta tannlar da taraf tutar. Hera, Athena ve Poseidon Yunanlıların, Aphrodite (Troyalı Ankhises’ten olma oğlu Aineias nedeniyle), Apollon ve Ares ise Troyalılann yanında yer alır. Kuşatmanın 10. yılını ele alan İlyada Agememnon’la en iyi Yunanlı savaşçı Akhilleus arasındaki çekişmeyi, Akhilleus’un arkadaşı Patroklos’la Priamos’un oğlu Hektor’un ölümlerini anlatır.

Hektor’un ölümünden sonra Troyalılar iki müttefik daha kazanırlar. Bunlar Amazon kraliçesi Penthesileia ve Şafak Tannçası Eos’un oğlu Etiyopya kralı Memnon’dur. Akhilleus bu iki müttefiki, Paris de Akhilleus’u öldürür. Yunanlılar Troya’yı ele geçirip savaşı kazanamayınca hileye başvururlar. Epeios Athena’nın yardımıyla büyük bir tahta at yapar. Bir miktar Yunanlı savaşçı bunun içine saklanır. Geri kalanlar kuşatmadan vazgeçip geri dönüyormuş gibi yaparak yakındaki Tenedos’a (Bozcaada) çekilirler. Troyalılar Priamos’un kızı Kassandra’nın uyanlannı dinlemeyerek tahta atı Athena’ya sunmak üzere Troya surlarından içeriye alırlar. Atın içindeki savaşçılar gece geri dönen Yunanlılara kentin kapılannı açarlar. Yunanhlar kenti yağmalar, Priamos’la oğullannı öldürür, Troyalı kadınlan köle olarak Yunanistan’a götürürler. Savaştan sağ kurtulan Troyalılardan Aineias’ın soyundan gelenler Troya’nın yeni yöneticileri olur. Daha sonraki öykülerde bunlann İtalya’ya giderek Roma’yı kurduklan anlatılmıştır.

Ortaçağ efsaneleri


Homeros’u doğrudan okumayan ortaçağ yazarlan, kahramanlık ve aşk öyküleri için zengin bir kaynak, saray ve şövalye ülküleri için uygun bir çerçeve ve başta Fransız ve Ingilizler olmak üzere birçok Avrupa halkının kökeni için iyi bir açıklama olarak gördükleri Troya öyküsünden çok yararlandılar.

Ortaçağdaki Troya öykülerinin başlıca kaynağı, Diktys Kretensis ve Dares’in savaşı anlatan uydurma yazılarıydı. Dares Troya
Savaşı’nda Troyalılann yanını tuttuğu sahte tarih yapıtıyla Batı’da çok etkili oldu. Bazı Avrupa halklarının Troy ahlarla aynı soydan geldiği yolundaki öyküler de ilgi gördü. Dares’in yazdıkları Joseph of Exeter, Albert of Stade, Jean de Flixecourt, Joffroi of Waterford ve Servais Copale gibi yazarların yapıtlarına kaynaklık etti. Troya efsanesini ele alan en önemli yapıt, Benoît de Sainte-Maure’un Roman de Troie'uydu (1154-60; Troya Romansı). Bu uzun şiir Troya’nın Herakles ve İason tarafından ilk kez yıkılışını, Priamos tarafından yeniden yapılışını, Paris’in Helena’yı kaçırışını, Troya kuşatmasını, savaşları ve sonuçlarını anlatıyordu. Helena’yla Paris, Akhilleus’la Polyksene, Troilos’la Briseida’nın (Kressida) aşklarını ayrıntılı bir biçimde ele alıyordu.

Daha sonraki ortaçağ yazarları Roman de Troie'dan yararlanarak birçok yapıt verdiler. SicilyalI bir yargıç olan Guido delle Colonne 1287’de tamamladığı Latince Historia destructionis Troiae (Troya’nın Yıkılışının Öyküsü) adlı yapıtıyla ün kazandı. Önceleri özgün olduğu sanılan bu yapıtın, sonradan Roman de Troie'un kısaltılmış biçimi olduğu anlaşıldı.

Troya efsanesinin 15. yüzyılda Burgonya sarayında çok sevildiği, buradaki düklük kitaphğında bulunan 17 ayrı el yazmasından anlaşılmaktadır. Raoul Le Fevre’in Guido’ya dayanarak yazdığı Recueil des histoires de Troye’un (1464; Troya Öyküleri Derlemesi) bir kopyası, William Caxton tarafından The Recuyell of the Histories of Troye (Troya Öyküleri Derlemesi) adıyla İngilizceye çevrildi ve basılan ilk İngilizce kitap oldu. Aynı yapıt İspanyol, İtalyan, Danimarka, Hollanda, İsveç, İzlanda ve Çek dillerine de çevrildi. Troya söylencesinin yaygınlığını gösteren bir başka kanıt da, başta Fransız edebiyatı olmak üzere ortaçağ edebiyatında Troya Savaşı’nın ve başlıca kahramanlarının çok sık ele alınmasıdır. Ortaçağ el yazmalarındaki resimlerde ve halılarda da Troya temaları görülür.

Binlerce yıl edebiyatta ve bazı ülkelerin tarih geleneğinde varlığını sürdüren inançlardan biri de, Troya Savaşı’ndan sağ kurtulan kahramanların birçok Batı ulusunun kurucusu olduğuydu. Yaklaşık 7. yüzyıl ortalarında Frank tarihçi Fredegarius kentin yıkılışından sonra bir grup Troy alının, kralları Francio önderliğinde Ren ve Tuna ırmaklarıyla deniz arasındaki bölgeye yerleştiğini anlatır. Frankların Troya kökenli olduğunu ileri süren ilk örnek budur. Daha sonra da çeşitli tarihçi, soybilimci ve övgü yazan bu görüşü yineledi. 16. yüzyılda da varlığını sürdüren bu mitos Jean Lemaire de Belges’in Illustrations de Gaule et singularites de Troie (1510-13; Galya’nın Betimlenmesi ve Troya’nın Benzersiz Yönleri) adlı yapıtına ve Ronsard’ın ulusal destanı La Franciade'a (1572) kaynaklık etti. İngiltere’de de 9. yüzyıldan önce benzer bir inanç vardı. Buna göre Roma’nın efsanevi kurucusu Aineias’m torunu Brutus, İngiliz ulusunun ve Troia Nova (Yeni Troya, Londra) kentinin de kurucusuydu. Wace’in Roman de Brüt (1155; Brutus’un Romansı) yapıtıyla süren bu inanış, Shakespeare dönemine değin geçerli olmuştur. Arkeolojik kazılar.
Ad:  1.jpg
Gösterim: 484
Boyut:  65.4 KB

Bir zamanlar deniz kıyısında yer aldığı anlaşılan Hisarlık’ın Troya olduğu ilk kez 1822’de Charles Maclaren tarafından ortaya atıldı. Deneme niteliğindeki ilk kazı 1865’te ABD konsolosu Calvert tarafından yapılmıştır. Calvert 1868’de Hisarlık’ı Heinrich Schliemann’a tanıtmış, o da burasının Troya olduğunu kanıtlamak için kazılara başlamıştır. Troya’da 1938’e değin değişik ekiplerce 16 dönem kazı yapılmıştır. 1871- 73 ve 1878-79’daki ilk beş kazıyı gerçekleştiren Schliemann 1882’den sonra iki kazı daha yapmış, elde ettiği bilgileri Trojanische Altertümer (1874; Troya’daki Eski Yapıtlar), Troja und seine Ruinen (1875; Troya ve Kalıntıları) ve Troja (1884) adlı kitaplarında toplamıştır. 1893-94’teki kazıları Wihelm Dörpfeld yönetmiş ve sonuçlarını Troja und Ilion (1902; Troya ve Ilion) adlı kitabında yayımlamıştır. 1932-38 arasında Cincinnati Üniversitesi adına Cari W. Ble- gen başkanlığındaki bir ekip yedi dönem kazı çalışmaları yürütmüş, bunların sonuçları da Troy: Excaations Conducted by the University of Cincinnati 1932-38 (1950- 58, 4 cilt; Troya: Cincinnati Üniversitesince Yürütülen Kazılar, 1932-38) adlı kitapta toplanmıştır.

1987’de Hisarlık’ta arkeolojik araştırmalar yeniden başlatılmıştır. Türk, Amerikalı ve Alman bilim adamlarının danışmanlığında ve Manfred Korfmann başkanlığındaki bir ekip tarafından gerçekleştirilmekte olan bu yeni dönem çalışmalar kazıdan çok, önceki dönemlerde ortaya çıkartılmış mimari kalıntıların temizlik ve restorasyonuna yöneliktir. Eski kazı dönemlerinde saptanmış verilerin doğruluğunun, yeni bilimsel yöntemlerle denetlenmesi de amaçlanmaktadır.

Kazılar sonucunda Troya’da üst üste kurulmuş, yedi ayrı kültürü temsil eden dört mimari katın oluşturduğu dokuz yerleşme saptanmıştır. Bunların tarihlenmesinde Dörpfeld’den beri çeşitli uzmanların kabulleri arasında bazı küçük farklar vardır. Korfmann’a göre 10 kattan oluşan Troya I, İÖ y. 3000-y. 2500; yedi kattan oluşan Troya II, İÖ y. 2500-y. 2300, sırasıyla dört, beş ve üç kattan oluşan Troya III, IV ve V, İÖ y. 2300-y. 1700; sekiz kattan oluşan Troya VI, İÖ y. 1700:y. 1250; iki kattan oluşan Troya VII, İÖ y. 1250-y. 1000 arasına; 300-400 yıllık bir aradan sonra onları izleyen Troya yiII, İÖ 8. yy-85 ve Troya IX da İÖ 85-İS 5. yüzyıl arasına tarihlenmektedir.

Bu yerleşmelerden Troya I-V İlk Tunç Çağı, Troya VI Orta ve Son Tunç çağlan, Troya VII Demir Çağı, Troya VIII Geometrik üslupla Arkaik ve Klasik dönemler, Troya IX da Helenistik dönemle Roma dönemi içinde yer almaktadır. Troya’daki en görkemli mimarlık kalıntılan Tunç Çağına ait surlarla megaron tipi yapılardır. Troya kurulduğu ilk yıllardan beri surlarla çevrilegelmiştir. İlk Tunç Çağında rampalı ve kuleli girişleri bulunan Troya sur lan, Orta Tunç Çağında düzgün taşlarla örülmüş, belirli aralıklardaki büyük burçlarla sağlamlaştmlmıştır. Taş temel üstüne kerpiçten duvarlarla oluşturulmuş megaronlar, dikdörtgen planlı, kısa kenarlarında girişleri bulunan tek mekânlı yapılardır. Bir görüşe göre megaronlann üstü üçgen almlıklı beşik çatılarla örtülmüştür. Yunan tapınağının prototipi olan bu yapıların içinde çatıyı taşımak için ahşap sütunlar kullanılmıştır. Ortalarında, aydınlanmak ve ısınmak için kullanılmış ocakların yerleri bulunmuştur.

Zaman zaman yabancı kökenli örnekler de içeren Troya çanak çömlek sanatı, genelinde kendine özgüdür. En ilginç çanak çömlek örnekleri Troya Il’de görülmeye başlayan çift kulplu, uzun gövdeli iri bardaklarla boyunları, bazen de gövdeleri insan yüzü biçiminde süslenmiş kaplardır. Küçük buluntu bakımından da çok zengin olan Troya’da ayrıca (çoğu H. Schliemann’ın kazılarında) 17 ayrı hazine bulunmuştur. Schliemann’ın Homeros’un llyada’da anlattığı Troya kralı Priamos’a ait olduğuna inandığı bu hâzinelerin, daha sonraki Amerikan kazılarında elde edilen bilgilerle Troya II’ nin son dönemlerinden kaldığı, Priamos’un egemenlik döneminin izlerini ise Troya Vllb katının barındırdığı anlaşılmıştır. İÖ 2300-2100 arasından kalan hâzinelerde ise madenden yapılmış silah, alet, takı ve kaplar göze çarpar. Altın, gümüş ya da elektrondan yapılmış bazı eşyanın benzerlerine Poliokhni, Alacahöyük, Eskiyapar ve Güney Mezopotamya’da Ur kral mezarlarında rastlanmıştır. Schliemann’ın bulup Almanya’ya kaçırdığı hâzinelerden Berlin Müzesi’nde olanlar II. Dünya Savaşı sırasında kaybolmuştur. Daha sonra bunların Sovyet işgal kuvvetlerince SSCB’ye götürüldüğü ortaya çıkmıştır. Amerikan kazılarında ele geçenler ise halen İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde saklanmaktadır.

Ele geçirilen çok miktardaki maden eşya, Troya halkının yaşamlarını tarım ve hayvancılığın yanı sıra ticaretle de sürdürmüş olduğunu göstermiştir. Tunç yapımında Anadolu’da doğal olarak bulunmayan kalay madeninin kullanılmış olması ve Troya’nın coğrafi konumu da bu görüşü destekler niteliktedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 11 Haziran 2017 03:26