Arama


Edd-iTöR - avatarı
Edd-iTöR
Ziyaretçi
7 Ekim 2008       Mesaj #2
Edd-iTöR - avatarı
Ziyaretçi
27 MAYIS 1960 DARBESİ
Darbelerle anılan Türkiye tarihinin yakın dönemine damgasını vuran 27 Mayıs 1960 müdahalesini hazırlayan koşullar Demokrat Parti’nin (DP) 1950 yılında tek parti sultasını alaşağı edip iktidara gelmesiyle başladı. 14 Mayıs 1950’deki genel seçimler, Türk siyasal tarihinde “Ak Devrim” olarak nitelenmişti. DP’nin iktidarı on yıl sürdü.

27 Mayıs darbesini hazırlayan koşulları genel bir çerçeve içerisinde gözden geçirmek gerekir.
DP iktidarının son günlerinde her zamandan daha çok ihtiyaç duyduğu dış kredileri kendisine vermemekte kararlı davranan ABD ve öteki Batılı devletler, dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in sermaye açığını kapatmak üzere Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek istediği ve SSCB’ye bir ziyaret planladığını açıkladığı sırada desteklerini kesini olarak DP’den çekmişlerdi. 1950-60 yıllarında Türkiye gibi başlıca avantajı tarımsal ürünlerin üretim ve ihracı ile askeri güç sağlamak olan ve bunun karşılığında döviz ve kredi elde ederek dünya pazarına bağlanan ülkelerin karşısına, dünya kapitalist sistemi, hesaplı ve planlı kalkınma modeli koydu. DP’nin popülist politikaları ise herhangi bir hesaba dayanmaksızın yalnızca antikomünist bir kale olma karşılığında Batı’dan durmaksızın kredi akacağı varsayımına dayanıyordu. 1950-60 yılları arasında DP’nin ekonomik politikaları sayesinde sermaye birikim sürecinin ilk evresini tamamlayan büyük sanayi burjuvazisi, kaynakların popülist politikalarla israfına karşı “ithal ikameciliğe” dayanan bu uluslar arası stratejiye yaklaşmıştı. SSCB ve ABD arasında soğuk savaş döneminin kapanmakta oluşu ise antikomünizmin karşılığında ABD yardımı ilişkisini giderek DP iktidarı için daha az elverişli bir hale getirmiştir.

Böylelikle ABD, önce Küba ve sonra Kore’de kendisinin iş başına getirdiği polis rejimlerinin sistem içinde kalacağı düşüncesine dayalı siyaseti uygulamaya soktu. Böylece büyük burjuvazinin toplumun ve devletin yeniden düzenlenmesi istekleriyle, dünya kapitalizminin bağımlı ülkeler için yeni seçenekler arayışının örtüştüğü bir anda, DP iktidarının çöküşünün olduğu kadar 27 Mayıs’ın sistem içindeki çıkışının da sınırları belirlenmişti.

27 Mayıs’ın iktidardan indirdiği ve itibarlarını kırdığı DP’nin siyasal yandaşlarının gerek 27 Mayısçılarının kişiliklerine, gerek onu desteklemiş solla ilişkilendirerek 27 Mayıs’ın sistem içindeki çıkışının da sınırları belirlenmişti.

27 Mayıs’ın iktidardan indirdiği ve itibarlarını kırdığı DP’nin siyasal yandaşlarının gerek 27 Mayısçıların kişiliklerine, gerek onu desteklemiş solla ilişkilendirerek 27 Mayıs’a yönelttiği “komünistlik” suçlamaları ve sürekli gündemde tuttuğu parlamenter meşruiyet tartışması, 27 Mayıs kadrolarını solla özdeşleştiren yanıltıcı bir iz bıraktı. Darbenin onu yapanlarca bir “devrim” olarak değerlendirilmesi ve MBK üyelerinin bir bölümünün darbe sonrasında sola yönelmeleri de bu izlenimi pekiştirdi. Oysa 27 Mayıs’ı gerçekleştiren ve yürüten MBK’nin siyasal hayata müdahale düşüncesinin ve örgütlenmesinin kökeninde, 1946 seçimleri sonrasında CHP iktidarına son vermek üzere hazırlıklara girişmiş bir örgütlenme çekirdeği vardır.

Açık ay, gizli sayımla, hile ve baskıyla elde edilen ve meşruiyetine pek az kimsenin inandığı 1946 seçim sonuçlarının CHP’yi yeniden iktidara getirmesi, Türkiye’nin ilerleyebilmesinin Batı ile bütünleşmesinden geçtiğine, bunun da çoğulcu bir parlamenter rejim içinde gerçekleşebileceğine inanan kamuoyunda ve orduda derin tepkiler yarattı. Seçimlerden bir ay sonra İstanbul’da Harp Akademileri ve Ankara’da Genelkurmay’da daha sonra adları ordu-siyaset ilişkileri bağlamında sıkça anılacak olan Şefik Erensü, Memduh Tağmaç, Cevdet Sunay, Cemal Tural gibi etkili orta kademe kurmaylar arasında bir “darbe”nin gerekliliği fikri güç kazanmaya başladı. Ordu çevrelerinde iktidara zorla el koymak anlamında kullanılan bu “darbe”nin amacı, Batı örneğinde bir parlamenter rejim kurmaktan öteye geçmiyordu. Ancak, bu “darbeci” çekirdeğin ordu hiyerarşisinin bütünü karşısında meşruiyetini sağlamak üzere kendisine çağrı yapılan Korgeneral Fahri Belen ve Kurmay Albay Seyfi Kurtbek ordudan istifa ederek 1950 seçimlerinde DP’den milletvekili oldular. Öteki etmenlerin yanı sıra bu ve benzeri açık, örtük girişimlerde sağlanan ordu-DP ittifakı imajı da seçimlerin DP tarafından kazanılması ve bürokrasiden gelen direnişin kırılması üzerinde etkili oldu.

Son düzenleyen Safi; 26 Mayıs 2017 01:27