Medya ve Toplum
Yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad ve kitle iletişim araçlarının hepsine birden medya denir. Medya, sözcüğünün kökeni itibariyle aracı olan, doğrudan olmayıp etkinlikleri dolayımlayandır. Teknolojik sıçramanın yarattığı olanaklar kitle iletişim araçlarını günümüzde her zamankinden dah güçlü kılmıştır. Niteliksel dönüşümleri kısaca; kitle iletişim kurumunun yazılı, işitsel, görsel-basın olarak söz edilen bir evresinden medya olarak anılan yeni bir evreye geçirmiştir. Medya bugün yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak hayatın her yerinde etkili olmakla kalmayıp şekillendirici ve yönlendirici bir güç durumundadır. Medyanın toplum üzerinde nasıl bir güce ve etkiye sahip oluşunu anlayabilmek için bazı detaylar hakkında bilgilenmek gerekir. Aracılık ettiği toplumsal ilişki türüne, ödeme/alma biçimine, teknoloji kullanımına, içeriğine, çalıştırdığı duyulara, mülkiyete, kanala göre sınıflandırmak ve bu temel özellikler üzerinden değerlendirmek doğru bir yaklaşım olacaktır.
Medya tek bir parçadan oluşmadığı ve sınırları muğlak geniş bir alan olduğu gibi her parçası kendi içinde bir varlık oluşturabilir ve diğer kitle iletişim araçlarıyla da etkileşim içindedir ve duruma göre bütünlük sağlayabilir. Kitle iletişimin birçokları için takip edilmesi imkansızlaşan değişimi ve gelişimi uzun bir sürecin ve sayısız etkenin neticesidir. Bu bağlamda ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda görülen değişiklikler medyanın nasıl yapılandığını ve geliştiğini izah eden temellerdir.
Medyanın temel işlevi karmaşık modern toplumlarda toplum üyelerine kendi deneyimleri dışında kalan dünyanın olaylarının bilgi ve deneyimini aktarmasıdır. Fakat bugün politik ve ekonomik çıkarlar nedeniyle aktarılan durum tanımlamaları bazen tümüyle sanal da olmaktadır. Medyanın yaratarak sunduğu sanal ortamı ve duyumları kolayca içselleştiren sıradan insanlar genellikle bu etkinin zararlarının farkındalığında olmadıkları için bu süreç artarak devam eder. Nicel olarak 1980 sonrası Türk medyası tüm krizlere rağmen yoksul bir ortamdan varsıl bir ortama geçmeyi başarmıştır, fakat içerik olarak kamu yararına hizmet etmek yerine tekelleşerek, olumlu etkileşim ve katılımdan çok kendi çıkar ve amaçlarına hizmet etme yoluna girmiştir. Ülkemizde medyanın içinde bulunduğu etik çöküntünün ana nedeni medyanın sermaye yapısı ve yönetimlerle olan ilişki biçimidir.
Türkiye’de okur-yazar olmayan ve çoğunluğun kadın olduğu 10 milyona yakın kişi varken, okur-yazar nüfusun yarısı ilkokul mezunudur. Küresel bilgi ağı sayesinde artık dünyayı daha ulaşılabilir, anlaşılabilir ve kolay kılması beklenen medya, kendi ekonomik çıkarlarını korumak adına girdiği politik ilişkiler nedenleriyle olumsuz bir dönüşümün içinde hapsolmuştur. Tüm bu gelişmeler sebebiyle artık medyanın toplumlar üzerinde afyon etkisi yapan uyuşturucu bir araç olduğunu düşünenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Ne yazık ki, tekelleşme sebebiyle alternatif kitle iletişim araçlarının kamuya ulaşabilmesi neredeyse imkansızlaşmıştır. Dünyanın en önde gelen aydınlarından biri olan Naom Chomsky de, Amerikan haber medyasının seçkinler çıkarına çalıştığını ve demokratik uygulamalar masalı ardında nasıl vatandaşların yaşamlarına hükmettiğini bıkıp usanmadan sürekli yinelemeyi sürdürdüğünü irdelerken, medya için şu saptamayı yapmaktadır: ‘Medyanın kamu çıkarları ile yakından uzaktan ilgisi yoktur, ya devletçi ya da diğer özel şirketlerin çıkarlarına hizmet eder, tüketim kültürünün en önemli sorumlusudur, insani değerleri ve kamu vicdanını öldürmekte, tepkisiz, sinik, bencil, umursamaz, bireyler ortaya çıkarmaktadır. Medyanın saldırı ve ayartma ekranı, olası en büyük halk kesimini tutsak almak ve ipnotize etmek üzere düzenlenmiştir.’
Şenay Tanrıvermiş