İÖ 8. yüzyıla doğru Yunanistan'ın nüfusu, tarıma elverişli olmayan bu engebeli topraklardan elde edilen ürünlerle beslenemeyecek kadar artmıştı. Yunanlılar'ın daha fazla toprağa gereksinimi vardı. Bu nedenle birçok kentin yöneticisi, halkı başka topraklarda koloniler kurmaya özendirdi. Belki bu yolla yönetimden hoşnut olmayanlardan kurtulmayı da umuyorlardı.Birçok Yunanlı doğuya göç ederek Karadeniz kıyılarına yerleşti. Bir bölümü de batıya gitti; İtalya'nın güneyindeki Sicilya kıyıları ile Güney Fransa'ya yerleşti. Bu yayılmayla Yunanlılar yalnızca yeni topraklar değil, ticaret yapabilecekleri yeni pazarlar da elde ettiler.Kolonileri kuranlar eski ülkelerinden çanak çömlek ve metal eşyalar getiriyorlardı. Bu mallar tanındıkça, bunlara duyulan talep de m. Tüccarlar İÖ 7. yüzyılda Korint'te ırinthos ve Khalkis'te üretilen niteliklik çömleği Akdeniz çevresindeki birçokrye götürdüler. Yakın zamanlarda, bu trın binlercesi arkeologların yürüttükle ortaya çıkarıldı. Bu buluntulardan ntlerin tarihine ilişkin önemli bilgiler ektedir.
Kurulan Yunan kentlerinden biri de, Nil Irmağı üzerindeki Naukratis'ti. tanla büyük bir ticaret merkezi olları Naukratis'e düşen gezginler, tematik ve astronomi alanlarında neleri öğrendiler ve geri döndükgileri kendi ülkelerine taşıdılar, 'ızyıllarda, ilk Yunan filozofları ^csimandros dünya ve bu dünuğuna ilişkin kuramlar geliştirdiler. Birçok İyonyalı şair lirik şiirler yazmaya başladı. Bu şairler Homeros'un yaptığı gibi kahramanlık öyküleri anlatmıyor, tanrılar, aşk, savaş ve siyaset üzerine kendi düşünce ve duygularını dile getiriyorlardı. Bunların en ünlüleri, İÖ 6. yüzyılın başlarında Midilli (Lesbos) Adası'nda yaşayan kadın şair Sappho ve Alkaios'tur. Askeri başarıların hayranlık uyandırdığı Dor kenti Sparta'da ise, savaşa ve cesarete ilişkin şiirler yazıldı.
Ticaret ve üretimin artması, kent devletlerinde tüccar ve zanaatçıların güçlenmelerine yol açtı. Ayrıca, İÖ 7. yüzyılda soyluların savaş arabalarından ve süvarilerden oluşan eski orduların yerini, büyük ölçüde piyadelerden oluşan ordular almış ve kentlerin savunulmasında, giderek orta sınıftan yurttaşlar söz sahibi olmuştu. Soylulara çok borçlanmış, yönetimden hoşnut olmayan köylüler ile birleşen bu yurttaşlar daha fazla hak istemeye başladılar. Eski ailelerden gelen soylular giderek güçlerini yitirdiler. Artık yurttaşların desteğini kazanabilen yetenekli herhangi bir kişi kent devletinin önderi ya da yöneticisi olabiliyordu. Yunanistan'ın dört bir yanında ortaya çıkan bu yeni yöneticiler kentlerinin zenginleşmesine ve güçlenmesine yardımcı oldular. Soylu oldukları için değil kendi güçleriyle iktidara gelen bu yöneticilere "tiran" dendi. O dönemde "tiran" sözcüğü günümüzde olduğu gibi "zalim" ve "gaddar" anlamına gelmiyordu. Tiranlar ticareti geliştirdiler ve bayındırlık işlerine başladılar. Şairleri, ressamları ve heykeltıraşları desteklediler, sıradan yurttaşları soyluların haksız davranışlarından korudular. Böylece tiranlar kent devletlerini daha demokratik yönetim biçimlerine geçmeye hazırladılar. Korintli Periander ve Sikyonlu Kleisthenes bu tiranların en çok tanınmışlarındandır.
İÖ 6. yüzyıla doğru, Yunan kentlerinin çoğu bağımsız kent devletlerine dönüştü. Bir bölümü ise amphiktyonia adı verilen dinsel birliklere katıldı. Bazı kentler ise Delfi Kâ-hinleri'ni destekleyen bir birlikte yer aldı. Bu kentlerde yaşayanlar, anlaşmazlıklarının çözüme bağlanması için sık sık Delfi'ye başvururlardı.
Büyük dinsel şenliklere tüm Yunan kentleri katılırdı. Bu şenliklerin en önemlilerinden biri de Zeus'un onuruna her dört yılda bir Olympia'da düzenlenen ve ilki yaklaşık İÖ 776'da yapılan atletizm oyunlarıydı. Oyunlar öylesine önemliydi ki, Yunanlılar zamanı Olimpiyatlar'la yani dört yıllık sürelerle ölçerlerdi. Yakınçağda yeniden canlandırılan Olimpiyat Oyunları en önemli uluslararası spor yarışması durumundadır.
Bu tür ortak etkinlikler, siyasal ayrılıklara karşın Yunanlılar'da, yavaş yavaş tek bir halk oldukları duygusunu geliştirdi. Kendilerine Helenler, üzerinde yaşadıkları topraklara da Helas demeye başladılar. Helenler öteki bütün halkları, "Yunanca konuşmayanlar" anlamında barbarlar olarak adlandırdılar.
Yunanistan tarihi giderek, yaşam biçimleri birbirinden çok farklı olan Atina ve Sparta kentlerinin mücadelesine dönüştü. Kent devletlerinden birkaçı, komşu köylerin bu kentlerle birleşmesiyle büyümüştü. Atina da bunlardan biriydi. Attika'daki bütün köyler Atina'ya katılmış ve kent topraklarının yüzölçümü 2.500 km2'yi aşmıştı. Sparta ise, İÖ 8. yüzyılda, Messenia'nın da içinde bulunduğu bütün komşu toprakları alarak genişlemişti. Fethedilen topraklarda yaşayan halka Helotlar denir ve bunlara köle gibi davranılırdı. Sparta, Helotlar'ın baş kaldırmalarını önlemek için güçlü bir orduyu beslemek zorundaydı. İÖ. 6. yüzyıla doğru Yunanistan'daki en büyük askeri güç Sparta'nın elindeydi. Kent, Mora Yarımadası'ndaki hemen hemen tüm kent devletlerinin savunma amacına yönelik olarak kurdukları Peloponnesos Birliği'nin merkezi oldu .
Sparta kent devletinde yurttaşların bireysel özgürlükleri yoktu; onlardan beklenen, yaşamlarını devlete adamalarıydı. Sanat ve kültür neredeyse yok olmuştu. Sparta yurttaşlarının tümü savaş eğitiminden geçirilir ve onlara savaşta yiğitlik göstermenin en övünç duyulacak erdem olduğu öğretilirdi. Sparta kent devletini, beş yargıçtan oluşan ephoros ile gerousia denilen bir yaşlılar kurulu yönetirdi. Bu yönetim örgütünün, yasa koyucu Lykurgos tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Atina'nın gelişme çizgisi Sparta'nınkinden farklı oldu; çünkü Atina'da denetim altında tutulması gereken tutsak bir halk yoktu. Atti-ka'da yaşayanlar Atina yurttaşı ve phyle adı verilen dört kabileden birinin üyesiydiler. Ne var ki, onlar da hakları için soylularla mücadele etmek zorunda kaldılar. Demokratik bir yönetim doğrultusunda atılan ilk adım, İÖ 621'de Drakon'un çıkardığı yazılı yasalar oldu. Cinayet suçlarında, öldürülen kimsenin akrabalarınca öç alınması yerine, kamuya açık bir yargılama sistemi getirmesi dışında, Drakon Yasaları'na ilişkin fazla bir bilgi yoktur.
İÖ 594'te Solon Atina'da başyargıç seçildi ve yönetimde reformları başlattı. Borçlanma nedeniyle köleleştirmeyi kaldırdı. Devlete asker olarak hizmet veren herkese yurttaşlık hakkı tanındı. Mülk sahibi olan bütün yurttaşlar yönetime seçilebileceklerdi. Gene bütün yurttaşlar, ceza yargılamalarında sonucu belirleyen jürilere katılabileceklerdi. Ne var ki, Solon'un reformları da soylular ile yoksul sınıflar arasındaki mücadeleyi sona erdiremedi. Atinalı yurttaşlar, bir süre de, tiran Pisistratus'un soylulara karşı kendilerine yardımcı olacağına inandılar.
Yoksullara yardımcı olarak ve ticareti destekleyerek Pisistratus büyük bir varlık dönemine ön ayak oldu. Şairler ve sanatçılar Atina'ya akın ettiler. Kent kısa zamanda Yunanistan'ın edebiyat ve sanat merkezi durumuna geldi. Boyalı Attika çömleklerinin yapımı hem güzel sanatlar içinde bir dala, hem de önemli bir sanayiye dönüştü. Çanak çömlek yapımında en iyi hammadde olan kırmızı kil Atina dolaylarında bulunuyordu. Yerel sanatçıların bu kili kullanarak yaptıkları vazolar dünyadaki en güzel örnekler arasındadır.Kil, tanrı heykellerinin yapımında ve tapınak süslemelerinde de kullanıldı. En eski Yunan tapınakları ahşaptı ve bunların üzerleri, ahşabı kötü hava koşullarından korumak üzere boyalı kille kaplanırdı. Öte yandan, Yunanistan'ın birçok bölgesinde, özellikle de Atina yakınlarında mermer yatakları vardı. Mermer çok geçmeden yapılarda ve heykellerde kullanılmaya başlandı.Yunan sanatının "arkaik" dönemi olarak bilinen İÖ 6. yüzyılda heykeltıraşlar insan ve insan biçiminde tanrı heykelleri yaptılar. Seçilen heykel konularının bütün Yunanistan'da aynı olmasına karşın, Dor ülkesinde yani Batı Yunanistan'da yapılan heykeller üslup olarak İyonya'dakilerden farklıydı.
Atina Demokrasisi
İÖ 6. yüzyılın son yıllarında Atina'da tiranlık yönetimi sona erdi ve Kleisthenes adlı bir soylu başa geçti. Kleisthenes yamaçlardaki çiftçiler, kıyılardaki tüccarlar ve ovalardaki soylu toprak sahipleri arasındaki siyasal kavgayı sona erdirmeyi başardı. Tüm yurttaşlara aynı haklan tanıdı. Kabile temsilcileri bir danışma kurulu oluşturdular. Bütün erkek yurttaşlar yasaları yapan halk meclisi ekkles/a'nın doğal üyeleriydi. Sistem bütünüyle demokratikti; çünkü bütün yurttaş gruplarına eşit haklar ve yönetimde eşit söz hakkı verilmişti. Ne var ki, var olan demokrasi anlayışı bugünkünden farklıydı. Yalnızca Atinalı ana babadan doğanlar yurttaş sayılıyordu, yabancılar ve köleler yurttaş sayılmadıkları için bu haklara sahip değillerdi.
Msxlabs & Temel Britannica