Arama

Yunanistan ve Yunanistan Tarihi

Güncelleme: 24 Mart 2017 Gösterim: 26.607 Cevap: 6
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
5 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

Yunanistan

Ad:  Yunanistan1.jpg
Gösterim: 1174
Boyut:  71.7 KB

resmi adı HELEN CUMHURİYETE Yunanca ELLÂS ya da ELLİNİKI DİMOKRATIA,
Sponsorlu Bağlantılar
Balkan Yarımadasının güneydoğu kesimini kaplayan ülke.

Adalarla birlikte toplam yüzölçümü 131.957 km2’dir. Güneybatıda lon Denizi, güneyde Akdeniz, doğuda Ege Denizinin kuşattığı bir yarımadadan oluşan asıl anakara bölümü, kuzeybatıdan doğuya doğru sırasıyla Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan ve Türkiye ile çevrilidir. Genellikle İon Adaları ve Ege Adaları olarak iki grupta toplanan çok sayıda adayı da kapsar. Bu adaların en büyüğü olan Girit (Krfti) anakaranın güneydoğu açıklarında yer alır. Üç kıtadan gelen yolların buluştuğu bir kavşak noktası olarak Antik Çağda güçlü ve zengin bir uygarlığa beşiklik eden Yunanistan, tarihsel ve kültürel bakımdan eski Helen dünyasının bir uzantısı sayılmakla birlikte çok değişik öğelerin iç içe geçtiği ilginç ve özgün bir mirasın izlerini taşır. Tarihteki iniş ve çıkışlarla çetin bir uluslaşma süreci içinde biçimlenen Yunan kimliğinin ayırt edici özellikleri, dünyanın uzak köşelerine kadar dağılarak farklı ortamlara ayak uydurmuş Yunan topluluklarında bile belirgindir. Türkçe adı İonya’nın bozulmuş biçiminden gelen Yunanistan için Batı dillerinde kullanılan Greece adının kökeni ise bir Boiotia kabilesine verilen, ama daha sonra bütün Helenleri kapsayacak bir anlam kazanan Latince GraecVye dayanır. Ülkenin başkenti Atina, 1992 tahmini nüfusu 10.288.000’dir.

DOĞAL YAPI


Yüzey şekilleri


Yunanistan anakarasının derin koy ve körfezlerle oyulmuş olan girintili çıkıntılı kıyı şeridinin toplam uzunluğu 4.000 km’ye ulaşır. Bunun bir sonucu olarak karadan denize uzaklık, yalnızca ana yarımadanın iç kesiminde, üçgen biçimli küçük bir alanda 80 km’yi geçer. Genel topografyayı belirleyen ikinci önemli öğe, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda, yer yer birbiriyle kesişen sıralar biçiminde uzanarak ülke topraklarının yaklaşık dörtte üçünü kaplayan dağlık alanlardır. Ege Denizine bakan kıyı ovalarının yanı sıra dağlar arasındaki dar ve küçük havzaları, vadileri ve ırmak ağızlarına yakın küçük ovaları kapsayan düzlükler, genel topografyanın üçüncü önemli öğesini oluşturur. Toplam kara alanının beşte birine yakınını kaplayan 1.400 dolayındaki adaların yapısı ise genelde farklı özellikler gösterir.

Anakaranın çekirdeğini oluşturan ve Dinar dağ sisteminin bir parçası sayılan Pindos (Pmdhu) Dağları, kabaca birbirine koşut bir dizi sarp sıra biçiminde Arnavutluk sınırından Peloponnesos (Mora) Yarımadasının kuzeyine kadar uzanır. Henüz yapısı tam oturmamış olan bu bölgenin en yüksek noktası Smölikas Masifidir (2.637 m). Dağlık çekirdeği, sistemin bazı uzantılarının da sokulduğu daha alçak yüzeylerden oluşan bir dizi bölge kuşatır.

Pindos Dağlarının kuzeydoğusunda dar bir şerit biçiminde Ege kıyılan boyunca uzanan Makedonya ve Trakya bölgeleri yer alır. Doğuda Meriç (Evros) Irmağıyla sınırlanan bu şeridi vadiler, ırmak havzaları ve alüvyon ovalarıyla bölünmüş tepeler ve ormanlık dağlar kaplar. Bulgaristan sınırı yakınlarında Rodop (Rodhöpis) Dağlannın yaşlı kristalin kayaçlardan oluşmuş kütleleri yükselir. Daha batıda dağlık bir yapısı olan Khalkidikı Yarımadası, parmak biçimli üç uzantıyla Ege Denizine doğru sokulur. En doğudaki uzantı Aynaroz (Athos) eski manastırlarıyla ünlüdür. Dar şeritten Korönia ve Völvi göllerinin yer aldığı bir kırık hattıyla ayrılan yanmadanın hemen batısında bataklık deltalarla sona eren Aksiös (Vardar) ve Aliâkmon ırmaklarının geçtiği geniş ovalık alan yayılır. Ormanlık Vermion Dağı ve onun ötesinde Vegorrftis ve Kastorfa göllerini çevreleyen kıraç havzalar, Pindos Dağlarıyla olan sınırı belirler. Dar şeridin en doğu kesimindeki başlıca düzlük alanlar, Aşağı Strimön (Struma) Irmağını çevreleyen Serrai (Serez) Ovası ile Aşağı Nestos (Mesta) Irmağının delta ovasıdır. Makedonya’nın güneyine düşen Orta Yunanistan bölgesini Pindos Dağlarının dört ayrı uzantısı engebelendirir.

En kuzeyde kalan ve son derece parçalanmış bir yapısı olan Kambunia Dağlan, Thermai Körfezini izleyerek bir yarımada biçiminde güneye iner. Bu eksen boyunca ülkenin en yüksek noktası Olympos (Ölimbos) Dağının (2.917 m) yanı sıra Össa (Kissavos) ve Pflion (Pelion) gibi doruklar sıralanır. Daha batıda Pindos Dağlarından ikinci uzantı olarak çıkan Othris Dağlan, Oreön Boğazından sonra Ewoia (Eğriboz) Adasının kuzey kesiminde devam eder. İlk iki uzantı arasında sulannı Piniös Irmağının topladığı Tesalya (Thesaha), Trikala ve Lârisa havzaları yer alır. Üçüncü uzantıyı oluşturan güneybatıdaki Oıti Dağları, Evvoia Adasının güney kesiminde Okhi Dağlan olarak yeniden ortaya çıkar. Ünlü Thermopylai Geçidi, bu uzantının denize yaklaştığı kesimdedir. Parnassös Dağında 2.457 m’ye ulaşan en güneydeki dördüncü uzantı, Vörios Ewoikös (Kuzey Eğriboz) ve Korinthos körfezleri arasında güneydoğu yönünde uzanan yarımadanın belkemiğini oluşturur ve Atina’nın hemen kuzeyindeki Pârnes Dağında sona erer.
Yunanistan anakarasının asıl bölümünden Korinthos ve Aigina (Aıyina) körfezleri arasında, kanal açılmış dar bir kıstakla ayrılan Peloponnesos, oval biçimli masif bir kütle ile güneye doğru uzanan Taıyetos (Taygetos) ve Pârnon gibi dağ sıralarının belirlediği dört ikincil yarımadadan oluşur.

Orta kesiminde kireçtaşı oluşumlu Arkadıa Platosunun yer aldığı bu kütleyi kuzey ve batıda dar kıyı ovalan, güneyde ise yanm- adalan birbirinden ayıran körfezlerin başında bulunan Messima, Lakoma ve Argos adlı geniş alüvyonlu çöküntüler çevreler.
Yunanistan anakarasının Korinthos Körfezinin kuzeyinden Arnavutluk sınırına kadar uzanan batı kesimi, Pindos Dağlarının oluşturduğu set nedeniyle öteki bölgelerden kopuk bir yapı gösterir. Bu kesimdeki dağlık alanlar sık ormanlarla kaplıdır. Kıyıya koşut sırtlar arasında pek gelişmemiş dar havzalar yer alır.

Batı kıyısı açıklarındaki İon Adalarının başlıcalan kuzeyden güneye sırasıyla Kerkira (Korfu), Paksos (Paksoı), Levkâs (Lefke), Skorpiös, Ithakı (İthake), Kefallima (Kefalonya) ve Zâkinthos’tur. Genelde adaların doğal yapısına kireçtaşı oluşumlu parçalanmış sırtlar egemendir. Sulak ve verimli alanlarla kaplı Kerkira dışında Levkâs ve Zâkinthos’un doğu kıyılarında da korunaklı ovalar vardır.
Büyük bölümü Yunanistan anakarasındaki dağ zincirlerinin uzantılarından oluşan Ege Adaları, kendi içinde yedi ana gruba ayrılır. En kuzeydeki grupta oval bir yaşlı blok biçimindeki Thâsos (Taşoz), volkanik kökenli ve düz kıyılı Samothrâki (Semendirek) ve iki derin koyla orta kesiminde daralan Lımnos (Limni) yer alır. Anadolu kıyısı açıklarındaki kayalık ve korunaklı Lesbos (Midilli), Khıos (Sakız), İkana ve Sâmos (Sisam) adaları bu grubun güneydoğusuna düşer. Tesalya açıklarındaki Voriai Sporâdhes (Kuzey Sporadlar) kristalin kayaçlardan oluşmuş bir küçük adalar zinciri ile daha dışta kalan Skyros’u kapsar. Daha güneyde Evvoia’yla başlayan Kyklad Adalan (Kiklâdhes) kabaca bu adadan ve Attika bölgesinden çıkan iki yapısal hattı izler. Atina’nın limanı Pire’nin batısına düşen Saron Adaları başlı başına bir grup sayılır. Kyklad Adalan ile Anadolu arasında en büyüğü Rodos (Rödhos) olan Oniki Ada uzanır. En güneyde kalan Girit, çevresindeki küçük adalarla birlikte son grubu oluşturur. Batı-doğu ekseni boyunca Girit’i engebelendiren Levka, İdhi (Ida), Dhıkti ve Thriftı dağları kuzeye doğru hafif bir eğimle alçalarak kıyı ovaları ve doğal limanlarla birleşir.

Yunanistan jeolojik bakımdan etkin bir deprem kuşağında yer almaktadır. Modern çağda meydana gelen en büyük deprem Ağustos 1953’te İon Adalarını sarsarak 445 kişinin ölümüne ve adalardaki konut alanlarının yüzde 90’ının yıkımına yol açmıştır. Deprem kuşağının bir başka önemli merkezi son 100 yıl içinde iki büyük deprem geçiren Girit’tir.

İklim


Yunanistan’da yüzey şekillerine bağlı bazı bölgesel farklılıklara karşın, temelde tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürer. Kış aylarında Kuzey Atlantik’ten inen alçak basınç kuşağının taşıdığı ılık ve nemli batı rüzgârları özellikle İon kıyılarına ve gerideki dağ yamaçlarına bol yağış getirir. Dinar Alpleri sisteminin ve Pindos Dağlarının oluşturduğu set nedeniyle batı etkisine bir ölçüde kapalı olan Ege bölgesi ise Balkanlar’ın doğusundan gelen soğuk hava kütlesinin etkisi altına girer. Ama aynı dönemde güneyden esen ılık rüzgârlar önemli bir kesimde poyrazın dondurucu etkisini yumuşatır. Buna bağlı olarak Selanik’te 6°C olan ocak ayı ortalama sıcaklığı Atina’da 10°C’ye, Girit’teki İrâklion’da 12°C’ye kadar çıkar.

Alçak basınç kuşağının geri çekildiği yaz aylarında bütün ülkeye sıcak ve kurak bir hava egemen olur. Temmuz ayı ortalama sıcaklığı genelde 26°C-28°C arasında değişir. Bazen gündüz sıcaklığı 38°C’ye kadar çıkar. İç kesimlerde yüksekliğin artmasıyla birlikte sıcaklık düşerken, kıyı şeridinde deniz meltemleri yumuşatıcı bir rol oynar. Ama güneye doğru gittikçe meltemler bunaltıcı bir etki yaratır. Yaz aylarının önemli bir özelliği de güneşli, parlak ve açık havadır.

Genelde kışın düşen yağışlar erken başlar ve ilkbahara sarkar. Yıllık ortalama yağış miktarı batı kıyılarından doğuya ve güneye doğru gittikçe azalır. Kuzeybatıdaki Kerkira’da 1.320 mm’yi bulan yıllık yağış, Atina’da 400 mm’nin altına iner. Bu düzeyin yeniden yükselerek 625 mm’ye kadar çıktığı Girit’te yüksek doruklar sürekli karla kaplıdır.

Akarsular


Yunanistan’ın sarp ve engebeli yapısı nedeniyle dağlardan inen suların önemli bir bölümü dar boğazlarda kaybolur. Denize yakınlığın bir sonucu olarak genelde kısa çığırlı ve düzensiz akışlı olan ırmaklar, ulaşıma elverişli olmadığı gibi sulama açısından da sınırlı bir potansiyel taşır. Makedonya ve Trakya bölgelerini aşarak kuzeyden Ege Denizine dökülen Aksiös, Strimön ve Nestos, sularının büyük bölümünü sınırların ötesinde toplayan ırmaklardır. Ana yarımadadaki en önemli ırmaklardan Aliâkmon ve Piniös doğu yönünde Ege Denizine doğru akarken, Ârakhthos ve Akhelöös güney yönünde ilerleyerek sularını İon Denizine boşaltır. Peloponnesos’un en büyük akarsuları Akdeniz’e dökülen Alpheiös ve Evrötas’tır.

Bitki örtüsü ve hayvan varlığı


Ormanlık alanlar ülke topraklarının yaklaşık beşte birini kaplar. Kuzeyde meşe, kestane ve başka yaprakdöken ağaçların oluşturduğu seyrek örtü yüksek kesimlerde yerini gök- nar ağaçlarının ağırlıkta olduğu iğneyaprak- lı ormanlara bırakır. Olympos Dağı gibi yüksek doruklarda sık kara çam ormanları bulunur. Ülkenin orta ve güney kesimlerinde zakkum, defne, meşe, zeytin ve ardıç ağaçlarının da yetiştiği, Akdeniz’e özgü maki örtüsü egemendir. Ayrıca ırmak kenarlan ve kıyı ovalarında çam, çınar ve kavak kümelerine rastlanır.

Kuzeydeki ormanlarda yaban kedisi, boz ayı ve kar açanın yanı sıra az sayıda kurt, yaban domuzu ve vaşak da yaşar. Akdeniz bölgesinin başlıca kara hayvanlan çakal, dağ keçisi ve oklukirpidir. En yaygın kuş türleri kırlangıç, kutan, leylek ve balıkçıldır; kışın ülkeye kuzeyden çeşitli göçmen kuşlar da gelir. Balık varlığı son derece zengindir.

NÜFUS


Birbirinden kopuk bölgeler arasındaki belirgin farklılıklara karşın ortak tarihsel miras, dil ve din gibi bağlarla ulusal bir potada bütünleşmiş olan Yunanlılar, toplam nüfusun (1983) yüzde 95,5’ini oluşturur. Geriye kalan kesim ise Makedonlar (yüzde 1,5), Türkler (yüzde 0,9), Arnavutlar (yüzde 0,6), Bulgarlar, Ermeniler ve Çingeneler gibi küçük azınlıkları kapsar. Komşu ülkelerden yalnızca Kıbrıs ile Arnavutluk ve Türkiye’de sözü edilecek düzeyde Yunan toplulukları vardır. Buna karşılık Batı Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika ile Avustralya oldukça büyük oranda bir Yunan nüfusu barındırır.

Ülkede büyük bir çoğunluk konumunda olan Hıristiyanların yüzde 97,6’sı Atina başpiskoposuna bağlı 12 metropolitin oluşturduğu bir sinodca yönetilen resmî Yunanistan Kilisesi’ne (Rum Ortodoks Kilisesi) bağlıdır. Girit’te ayrı bir örgütlenmesi olan ve doğrudan İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olan kilisenin başında Girit başpiskoposu bulunur. Dinsel azınlıkların başında büyük bölümü Türklerden oluşan ve genellikle Batı Trakya ile Oniki Adada yaşayan Müslümanlar (yüzde 1,5) gelir. Daha çok Atina ile eskiden İtalya’ya bağlı olan batı adalarında toplanmış olan Katoliklerin oranı ancak yüzde 0,4’ü bulur.

Yunanistan’ın nüfusu sürekli savaş ve göçlerin yol açtığı kayıplara karşın, ilk sayımın yapıldığı 1828’den bu yana düzenli bir artış göstermiştir. Bunun başlıca nedenleri ülkenin yeni toprak kazanımlanyla sürekli genişlemesi ve 1920’lerde Anadolu’dan 1 milyonu aşkın Yunanın ülkeye gelmesidir. Öte yandan düşük doğum oranının ve dışarıya yoğun göçlerin, nüfusun büyüme hızını düşük düzeyde tuttuğu söylenebilir. Özellikle 1911-15 arasında hızlanan dışarıya göç hareketi, II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda yeniden canlanmıştır. Bu dönemlerde Yunan göçmenlerin yerleştiği ülkelerin başında ABD, Kanada, Avustralya ile son yıllarda Almanya ve Belçika gelmektedir.

Nüfus yoğunluğu (1992) ülke genelinde kilometrekare başına 78 kişidir. Atina metropoliten alanı toplam nüfusun üçte birini barındırdığından, Attika dışındaki bölgelerde bu oran çok daha düşüktür. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızlanan kentleşme sürecine bağlı olarak kırsal kesimde oturanların oranı (1990) yüzde 37,5’e kadar inmiştir. Kırsal yerleşme dokusu uzun bir tarih içinde biçimlenen özellikleri yansıtır. Dağlık iç kesimler ile kıyı şeridindeki köyler arasında belirgin bir farklılık görülür. Atina metropoliten alanı dışındaki gelişmiş kentsel merkezler arasında Selanik, Pâtrai (Patras) ve İrâklion sayılabilir. II. Dünya Savaşı sonrasında belirli bir yükselme gösteren doğum oranı görece genç bir nüfus yapısı oluşturmuştur. Doğum ve ölüm oranları (1990) sırasıyla binde 10,1 ve binde 9,2’dir.

EKONOMİ


Yunanistan’da ağırlıklı olarak özel sektöre dayanan, gelişme yolundaki ülkelerin çoğundan ileri ve temelde oldukça çeşitlenmiş bir ekonomi yürürlüktedir. Sınırlı doğal kaynaklarına ve Batı Avrupa ölçülerine göre düşük sanayileşme düzeyine karşın 20. yüzyılın ikinci yarısında hızlı bir ekonomik büyüme gösteren Yunanistan’ın, Ocak 1981’den bu yana tam üye olarak yer aldığı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve ABD ile çok sıkı ekonomik bağlan vardır. 1980’lerde sol iktidarın uyguladığı ekonomik programlar sonucunda artan devlet müdahalesinin etkili olduğu başlıca alanlar enerji, gemi yapımı, ulaşım, iletişim, bankacılık ve sigortacılıktır. Dış ticaret dengesinin bozulduğu 1970’lerin sonlannda ortaya çıkan ekonomik bunalım üzerine alınan fiyat denetimi, devalüasyon ve sıkı tasarruf önlemlerine karşın, enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar önemini korumaktadır. Öte yandan AET’ye girişle birlikte Yunanistan ürünlerinin daha geniş bir pazar bulmasına ve AET kaynaklı mali yardımların artmasına bağlı olarak, ekonomik bunalımın yol açtığı öteki olumsuz etkilerin bir ölçüde hafiflediği söylenebilir. 1990 verilerine göre ülke gayri safi milli hasılası (GSMH) yaklaşık 60,2 milyar ABD Doları, kişi başına düşen milli gelir ise 6.000 ABD Doları’dır.

Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı (1990) yüzde 15,7 olan tanm sektöründe toplam işgücünün (1988) yüzde 24,5’i çalışır. Ekime elverişli alanlar ülke topraklarının yaklaşık yüzde 30’unu oluşturur; bu alanların dörtte bire yakın bölümünde tarım büyük ölçüde sulamaya bağımlıdır. Ekonomiye katkısı açısından hâlâ ağırlıklı bir yere sahip olan tarım sektörünün başlıca sorunları düşük toprak verimliliği, sınırlı yağış miktarı, yaygın küçük işletme tipinin yol açtığı aşırı parçalanmışlık, geri teknoloji ve işgücü açığıdır. Bununla birlikte devletin özellikle 1960’lardan sonra başvurduğu sübvansiyon, çiftçi kredisi ve vergi bağışıklığı gibi önlemler tarımsal üretim düzeyinde önemli bir artış sağlamıştır. AET üyeliğinin getirdiği yeni bir olgu da ihracatı geliştirme açısından daha büyük işletmelere ve ileri pazarlama tekniklerine yönelme eğilimidir.

Başlıca tanm ürünleri daha çok kuzeyde yetiştirilen buğday, mısır, arpa, yulaf, pirinç, pamuk, tütün ve patates ile orta ve güney kesimlerin yanı sıra adalarda öne çıkan üzüm, zeytin, turunçgiller, domates, kavun, badem ve cevizdir. İhracata dönük şarap ve zeytinyağı üretimi oldukça gelişmiştir. Ülke topraklarının yaklaşık yüzde 40’ını kaplayan çayır ve otlakların büyük bölümü taşlık ve kullanıma elverişsizdir. Bu durum koyun, keçi ve sığır besiciliğine dayanan hayvancılığı önemli ölçüde sınırlamaktadır. Et ve süt üretimini geliştirmeye yönelik yatırımlara karşın, bu alanda iç gereksinimin bir bölümünü ithalatla karşılama zorunluluğu sürmektedir. Oldukça geniş bir yer tutan ormanların büyük bölümünü devlet kuruluşları işletir. Kereste üretimi iç gereksinimi genelde karşılayabilecek bir düzeydedir. Buna karşılık reçine ve terebentin gibi orman ürünleri dışarıdan alınmaktadır. Aşırı kesim sonucu seyrelmiş ormanlık alanlan yeniden ağaçlandırma çalışmalarında önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Uzun kıyı şeridi ve çok sayıda ada nedeniyle balıkçılık önemli bir uğraştır. Balıkçı filoları daha çok Akdeniz sularında avlanır. Zengin balık varlığına karşın, tüketim açığı yüzünden bir miktar balık ithal edilmektedir. Geçmişte önemli bir gelir kaynağı olan sünger avcılığı, sentetik ürünlerin rekabeti karşısında gerilemiştir.

Yunanistan yeraltı kaynaklan açısından pek zengin değildir. Madencilik sektörünün GSYİH’ye katkısı ancak yüzde 1,5’tir. En önemli mineral yatakları alümina ve alüminyum üretiminde kullanılan boksit ile daha çok termik santralları besleyen linyittir. Ayrıca bir miktar demir cevheri, çinko, kurşun, nikel, kil, alçı, asbest, mermer ve magnezit çıkarılır. 1981’de işletilmeye başlayan kıyı açıklarındaki petrol ve doğal gaz yataklarının rezervleri sınırlıdır.

GSYİH’nin yüzde 16,3’ünü yaratan imalat sektörü toplam işgücünün yüzde 17,8’ine istihdam olanağı sağlar. Sanayi kuruluşlarının büyük bölümü Atina ve Selanik kentlerinde toplanmıştır. Büyük işletmeler genelde devletin ya da az sayıda aile şirketinin elindedir. Buna karşılık 10’dan az işçi çalıştıran küçük işletmeler son derece yaygındır. Sayıları 3 bini geçen işçi sendikalarının çoğu Yunan Genel işçi Konfederasyonuma bağlıdır. Sanayi için gerekli hammadde, makine ve yedek parça ile yakıtın büyük bölümü dışarıdan sağlanmaktadır. Geçmişte daha çok dokumacılık, gıda ve tütün işleme, meşrubat üretimi ve gemi onarımı gibi dallara dayanan imalat sektörü, özellikle 1960’lardan sonra Yunan armatörlerinin ve yabancı sermayenin geniş çaplı yatırımlarıyla hızlı bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde gerçekleştirilen büyük projeler arasında Atina yakınlarındaki Skaramana’da inşa edilen büyük tersane, Dhırfis’tei alüminyum tesisi ve petrol rafinerisi, amonyak fabrikası, çelik haddehanesi, plastik ve gübre fabrikaları gibi birimlerden oluşan, Selanik yakınlarındaki Diavatâ’da kurulu Esso-Pappas kompleksi sayılabilir. Dokuma, giyim, otomotiv ve çimento sanayilerinin gelişmesi de bu döneme rastlar. Bu atılımlar sırasında sağlanan önemli bir ilerleme de yeni termik santrallarla elektrik üretiminin iki katına çıkarılmasıdır. Günümüzde yıllık elektrik üretimi (1990) yaklaşık 35 milyar kW-sa düzeyine ulaşmıştır.
Yunanistan’ın AET’ye girişinden sonra özellikle çimento, metal eşya, dokuma, giyim eşyası ve plastik eşya üreten büyük şirketler pazarlarını genişletme olanağını bulurken, genel tüketim mallarındaki maliyet ve kalite farkı bu alanda geniş çapta bir ithalat dalgası getirmiştir.

Turistik tesis ve konut yapımına 1960’ların sonlarından başlayarak devletçe sağlanan destek sonunda büyük bir canlılık kazanan inşaat sektörünün GSYİH’ye katkısı yüzde 6,8’dir. Bu gelişmede önemli rol oynayan bir etken de hızlı kentleşme süreci ve yurtdışında çalışan işçilerin dönüşte öncelikle ev edinme eğilimidir. Son yıllarda inşaat şirketleri özellikle turistik adalara yönelmektedir.
Ad:  Yunanistan9.jpg
Gösterim: 939
Boyut:  76.8 KB

Ülkenin her yanma yayılmış tarihsel yapılar, zengin müzeler, güzel kumsallar, kış ve yaz sporları olanakları, halk şenlikleri ve kültür olayları, Yunanistan’ın turizmden önemli bir gelir elde etmesini sağlar. Turizm gelirleri (1990) 2,5 milyar ABD Dolar geçer.
Yunanistan dış ticarette verdiği açığın önemli bir bölümünü turizm gelirleri ve yurtdışında çalışan işçilerin gönderdiği dövizlerle kapatır. İhracat gelirlerinin yarıdan fazlası başta zeytin, zeytinyağı, salça olmak üzere gıda ürünleri, meşrubat, tütün, dokuma ürünleri ve giyim eşyasına dayanır. Ayrıca işlenmiş petrol ürünleri, boksit, deri ve çimento da ihraç edilir. İthalat kalemlerinin başında ise ham petrol, makine, ulaşım araçları, et ve süt gibi gıda ürünleri, kimyasal maddeler ve ilaç gelir. Dış ticarette en önemli yere sahip ülkeler Almanya, İtalya, ABD ve Fransa’dır.

Yunanistan uluslararası deniz taşımacılığında dünyada ilk sıralarda yer alır. Dünya çapında ün yapmış Yunan armatörlerinin başka alanlarda da yatırımları vardır. Bütünüyle özel şirketlerin elinde olan Yunan deniz ticaret filosu ağırlığı 100 gros tonu geçen 1.863 (1991) gemiden oluşur. Atina’nın limanı Pire’den (Piraıevs) sonra en önemli limanlar Pâtrai, Preveza, İrâklion, Kavala ve Völos’tur. Kıyılar ve adalar arasında vapur ve feribotlar işler. Kara ulaşımının odağı olan Atina önemli kentlere modern otoyollarıyla bağlanır. Geniş karayolu ağının beşte dördünden fazlası kaplanmıştır. Demiryollarının toplam uzunluğu (1987) 2.479 km’yi bulur. Ülkedeki dokuz uluslararası havalimanından en işlek olanları Atina, İrâklion ve Rodos’tadır.

Yönetsel ve toplumsal koşullar.


Yunanistan’ın çok partili parlamenter demokrasiye dayanan ve güçler ayrılığını temel alan bir yönetim biçimi vardır. Yedi yıllık bir askeri rejimin ardından kabul edilen 1975 tarihli anayasa uyarınca yasama yetkisini, dört yılda bir seçilen 300 üyeli Temsilciler Meclisi kullanır. Temsilciler Meclisi’ne aynı zamanda cumhurbaşkanı ile hükümet üyelerini yargılayarak görevden alma ve anayasayı değiştirme yetkisi tanınmıştır. Beş yıllık bir dönem için Temsilciler Meclisi tarafından gizli oyla seçilen cumhurbaşkanı, devletin başı olarak sembolik bir nitelik taşır. Bununla birlikte yaşlı devlet adamları ile siyasal liderlerden oluşan bir danışma organı niteliğindeki Cumhuriyet Konseyi’nin onayıyla hükümeti görevden alabilir, Temsilciler Meclisi’ni dağıtarak seçime gitme kararı verebilir ve kendi başına bir konuyu halkoylamasına sunabilir. Cumhurbaşkanınca Temsilciler Meclisi’ndeki desteğe göre atanan başbakan, yürütmenin asıl başı olarak hükümeti kurar.

Anayasada seçim sistemiyle ilgili hükümler yer almadığından, hükümetlerin siyasal konjonktüre göre yaptığı düzenlemeler sık sık değişebilmektedir. On sekiz yaşını geçmiş bütün yurttaşların oy kullanması zorunludur. Siyasal yaşamda ağırlığı olan başlıca partiler tutucu bir çizgiye dayanan Demokratik Merkez Birliği (EDEK), merkez sağ eğilimi temsil eden Yeni Demokrasi Partisi (ND), sosyal demokrat eğilimli Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) ve sol güçlerin bir cephesi niteliğinde olan Sol İttifak’tır. 1991’de Yunanistan Komünist Partisi Sol Ittifak'tan çekilerek kendi parlamento grubunu oluşturmuştur.

En yüksek yargı organları, temyiz mercii olarak ceza ve hukuk davalarına bakan Yüksek Mahkeme, idari davaları kesin karara bağlayan Devlet Konseyi, mali hesap ve işlemleri denetleyen Teftiş Konseyi’ dir. Yüksek Mahkeme’nin altında ikincil nitelikte ceza ve hukuk davalarının görüldüğü bölge istinaf mahkemeleri yer alır. İlk derece mahkemeleri aynı zamanda ceza davalarına bakmakla da görevlidir. Ceza ve hukuk yargılama usulleri temelde Fransız uygulamasına dayanır. Yüksek yargı organlarının yargıçları ömür boyu atanır. Görev süresi belirli olan öbür yargıçlar da ancak ağır cezayı gerektiren bir suçtan dolayı görevden alınabilir.

Yunanistan yerel yönetim açısından 13 yönetim bölgesine (dhiamerîsma) ayrılmıştır. Bölgelerin alt birimleri olan ve içişleri bakanının atadığı valilerce yönetilen illerin (nomös) sayısı 50’nin üzerindedir. Atina metropoliten alanının yönetim yapısı için bazı özel düzenlemeler getirilmiştir. Keşişlerin yönetimindeki Aynaroz Dağının da yarı özerk bir statüsü vardır. Seçimle belirlenen belediye başkanları ile kent ya da kasaba meclisleri yerel işlerden sorumludur.

Silahlı kuvvetler siyasetin dışına çıkarılmış olmakla birlikte, önemli hükümet kararlarında hâlâ göz önüne alman bir kurumdur. Polis ve jandarma örgütleri 1984’te tek bir örgüt olarak yeniden düzenlenmiştir.

Yunanistan’ın kapsamlı sosyal sigorta programları, konuyla ilgili bir bakanlığın denetiminde yürütülür. Sosyal refah hizmetleri ise sağlık sisteminin bir parçasını oluşturur. II. Dünya Savaşı sonrasında yapılan yatırımlarla çevre ve sağlık koşullarında büyük bir düzelme sağlanmıştır. Geçmişte çok yaygın olan sıtma ve akciğer veremi gibi hastalıklar hemen hemen ortadan kalkmış durumdadır. Sağlık alanındaki gelişmenin bir başka önemli göstergesi bebek ölüm oranının (1990) binde 9,7’ye kadar inmiş olmasıdır. Ortalama ömür (1985) kadınlarda 77,6 yıl, erkeklerde 72,6 yıldır. Aile hukukunda kilisenin rolünü azaltma yönünde köklü değişikliklerin yapıldığı 1980’lerin başlarında drahoma yasal bir zorunluluk olmaktan çıkarılmış ve boşanma kolaylaştırılmıştır.
Bütün kademelerde parasız olan eğitim 6-15 yaşlar arasında zorunludur. Eğitime verilen büyük önem sonucunda, daha önceleri yüzde 30’un altında olan okuryazarlık oranı 1990 verilerine göre yüzde 93,2’ye kadar çıkarılmıştır. Özellikle ortaöğrenimde yaygın olan özel okullar da yönetim ve ders programı açısından devletin denetimi altındadır. Anayasa uyarınca özel üniversite açılması yasaktır. Yükseköğrenimin planlanmasında Üniversite Konseyi hükümete önerilerde bulunur. Başlıca yükseköğretim kurumlan arasında Atina Ülusal Teknik Üniversitesi (1836), Atina Ulusal Kapodistrias Üniversitesi (1837), Selanik Aristoteles Üniversitesi .(1925), Pâtrai Üniversitesi (1964), Trakya Üniversitesi (1973) ve Girit Üniversitesi (1973) sayılabilir.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:07
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
6 Ekim 2006       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Yunanistan2.jpg
Gösterim: 774
Boyut:  59.6 KB

KÜLTÜREL YAŞAM


Eski Yunan döneminden kalma yapı, heykel ve eşyalar ülkenin zengin klasik mirasını yansıtır. Ülkenin her yanındaki sit alanlarında görülebilen bu mirasın önemli bir bölümü de yaygın bir ağ oluşturan müzelerde korunur. Ülkenin en önemli müzeleri Atina’daki Akropolis Müzesi ile Bizans kalıntılarının yer aldığı Mistras’taki müzedir. Ortaçağ ikonları ile 14. yüzyıla ait Bizans mozaik ve fresklerinde ifadesini bulan köklü Hıristiyan gelenekleri, günümüzde de özellikle uzak kırsal yörelerde varlığını sürdüren çeşitli dinsel şenliklere ve halk sanatı gösterilerine kaynaklık etmiştir. Eski kültür mirasının bir başka önemli kaynağı, Girit’in sanat alanında parlak bir gelişmeye sahne olduğu 1560- 1660 arasındaki dönemdir. Bu dönemin edebiyat ürünleri arasında yer alan Erotökritos adlı romantik destan ulusal bir şiir niteliği kazanmıştır. İspanyol resminin en büyük ustalarından sayılan Girit asıllı El Greco’nun yetişmesi de bu döneme rastlar.
Sponsorlu Bağlantılar

Geleneklere uygun biçimde kutlanan yortu ve dinsel törenler kültürel yaşamın önemli bir parçasını oluşturur. Genellikle yaz aylarında antik yapılarda düzenlenen uluslararası müzik ve tiyatro festivalleri de geniş bir ilgi toplar. Bizans ikonografisinin izleri Photos Kontoglu ve Stathis Trahanatzis gibi ressamların yapıtlarında kolaylıkla görülebilir. Anadolu’dan Yunanistan’a geçen Karagöz gölge oyunu Panayioti Mikhopulos gibi ustalar aracılığıyla günümüzde de korunmuştur.

Çağdaş Yunan şiirinin uluslararası çapta ün yapmış temsilcileri arasında Konştantinos Kavâfis, 1963 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Georgios Seferis, Angelos Sikelianos, 1979 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Odisseus Elitis ve Yannis Ritsos sayılabilir. Bir başka önemli yazar edebiyatın çeşitli dallarında ürünler veren Giritli Nıkos Kazancakıs’tir. Yunan müziğinin uluslararası alanda tanınan temsilcilerinin başında ise Manos Hacidakis ve Mikis Theodorakis gelir. Askeri rejim sonrası dönemde tiyatro ve sinema büyük bir canlanma göstermiştir.

Yunanistan’da basın oldukça geniş bir özgürlükten yararlanmaktadır. Günlük gazetelerin sayısı 100’ün üzerindedir. Radyo ve televizyon yayınları devletin denetimin- dedir; programlar genellikle hükümetin tutumu doğrultusunda bir yaklaşımı yansıtır.

TARİH


İlk kültürler


Birçok bakımdan Batı dünyasının beslendiği ana tarihsel kaynak sayılan ve özellikle güzel sanatlar ile bilim alanındaki birikimiyle geride zengin bir miras bırakan Yunan uygarlığmın kökleri, büyük altüst oluşlar ve ağır bir gelişme çizgisiyle belirlenen oldukça uzun bir sürece dayanır. Eski Yunan topraklarında toplu insan yerleşiminin Paleolitik Çağda başladığı sanılır; ama günümüze ulaşan kapsamlı arkeolojik kalıntılar Neolitik Çağdan kalmadır. İlk örnekleri İÖ 6000 öncesine tarihlenen bu kalıntılardan ilkel tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları belirlenen bu toplulukların Akdeniz’e özgü bereket tanrıçalarına tapındıkları ve dış istila korkusundan uzak bir yaşam sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Eski Yunan efsanelerinde barışçıl ve eşitlikçi ortamdan dolayı “Altın Çağ” olarak geçen bu dönemin, maddi gelişmişlik düzeyi açısından Doğu ve Mısır uygarlıklarını çok geriden izlediği söylenebilir.

Bölgenin Tunç Çağma henüz yeni girdiği İÖ 2600’den başlayarak Anadolu’dan ve kuzeyden gelen Hint-Avrupa kavimleri, metal
işleme, tarım teknikleri ve denizcilik alanındaki üstünlüklerine dayanarak yerel toplulukları egemenlikleri altına aldılar. Böylece basit ve kapalı bir örgütlenmeye dayanan eski siyasal yapının yerini birbiriyle sürekli çatışan savaşçı kabile reislerinin yönettiği küçük devletler aldı. Bu devletlerin gücü kölelerin çalıştırıldığı verimli toprakların yanı sıra Doğu Akdeniz’deki canlı deniz ticaretinden geliyordu. Aynı dönemde Girit Adasında gelişen Minos uygarlığı^) metal kullanımı ve yazı alanında yeniliklere öncülük ettiği gibi görkemli saraylarda ifadesini bulan yüksek bir sanatsal yaratımla öne çıktı. Yarımadada başlıca üç odağı durumuna gelen Mykenai (Mien), doğal felaketler ve fetihler sonucunda sarsılan Minos uygarlığının gerilemeye başladığı İÖ 1400’lerde Ege Denizinde üstünlüğü ele geçirerek Mısır ve Anadolu kıyılarına çeşitli akınlar düzenledi. Bu arada Minos sanatının özellikleri, Mykenai aracılığıyla anakaraya taşınarak yeni üslupların biçimlenmesinde önemli rol oynadı.

Tunç Çağının sonlarına rastlayan IO 1100 dolaylarında Dorlann istilası yarımadada yeni bir karışıklığa yol açtı. Özellikle kentlerde büyük bir yıkım yaratan istila dalgasını yaklaşık 300 yıl süren ve “Karanlık Çağ” olarak bilinen bir dönem izledi. Homeros’ un tlyada ve Odysseia destanlarına konu olan bu dönemde yerleşik toplulukların çoğu sonradan İonya adı verilen Ege Adalarına ve Batı Anadolu kıyılarına sığındı. Yarımadada karışıklıkların sona ermesiyle birlikte başlayan özümleme süreci, ortak bir dilin yanı sıra Olympos’taki tanrı ve tanrıçalar topluluğuna dayanan yeni bir din ortaya çıkardı.

Arkaik dönem


Dor istilasının getirdiği önemli bir sonuç da çözülen kabile yapısından kopan küçük toplulukların polis denen bağımsız kent devletlerinin çekirdeklerini oluşturmasıydı. İÖ 750’lerden sonra Yunan siyasal yaşamında ağırlıklı bir konum kazanan kent devletlerinden en önemlileri Atina, Sparta, Thebai, Korinthos ve Argos’tu. Zamanla ortaya çıkan nüfus artışı ve gelişen ticari etkinlikler, kent devletlerini uzak bölgelere göçmen topluluklar göndermeye yöneltti. Böylece Anadolu ve Karadeniz kıyılarından Kuzey Afrika ve İspanya kıyılarına kadar uzanan yaygın bir Yunan kolonileri zinciri doğdu. Ana kentlerle bağlarını koruyan bu koloniler Yunan deniz ticaretinin ileri karakolları durumuna geldi.

İlk Yunan alfabesinin ortaya çıktığı Batı Anadolu kıyılarındaki İon kentleri başta olmak üzere bütün Yunan kentleri edebiyat, sanat ve felsefe alanında canlı bir gelişme sürecine girdi. Çeşitli siyasal yönetim biçimlerini uygulayan kent devletleri arasındaki ilişkiler zengin bir birikim yarattı. Anadolu ve Mısır’ın etkisi altında yeni kalıplara yönelen Yunan sanatında stilize ve geometrik desenler yerini insan figürlerine bıraktı.

Klasik dönem


Yunan devletleri tÖ 6. yüzyıl ortalarında Doğu’da yeni bir güç olarak yükselen Ahameniş hanedanının yönetimindeki Perslerin yarattığı tehditle karşı karşıya geldi. Pers Savaşları olarak bilinen bu uzun süreli çatışma, İon devletlerinin İÖ 499’da Pers yönetimine karşı giriştiği ayaklanmaya Atina’nın destek vermesiyle Yunan anakarasına sıçradı. Atina’ya bağlı kuvvetler Marathon Savaşı’nda (IÖ 490) büyük bir zafer kazanarak istilacı Pers ordusunu püskürtmeyi başardılar. On yıl kadar sonra yeniden Yunan anakarasına geçen Pers orduları karşısında Atina ve Sparta’nm öncülüğünde bir kent devletleri konfederasyonu oluşturuldu. Başlangıçta alman bazı yenilgilere ve Atina’nın yakılmasına karşın, Pers ordusu bir kez daha geri çekilmek zorunda bırakıldı. Ardından Atina’nın girişimiyle kurulan Delos Birliği, adım adım Persleri gerileterek Doğu Akdeniz’de üstün duruma geçti. Giderek yıpratıcı bir niteliğe bürünen savaş, belirli bir güç dengesinin kurulmasını sağlayan Kallias Barışı’yla (İÖ 449-448) sona erdi.

Bu arada Yunan siyasal yaşamında Atina ile Sparta arasındaki çekişme daha da keskinleşerek ön plana çıktı. Sparta sözlü geleneklere göre Lykurgos’a dayandırılan kurumlarıyla otoriter bir askeri rejimle yönetilirken, Atina büyük ölçüde Solon’un yasa ve reformlarının biçimlendirdiği demokratik bir rejim altında bulunuyordu. Delos Birliği’ne dayanarak Ege Adalarını ve İonya’yı Pers yönetiminden kurtaran Atina’nın izlediği yayılmacı ve hegemonyacı politika, özellikle Perikles’in yönetimi sırasında en uç noktaya vardı. Sparta’nm bu gelişme üzerine Korinthos ve Thebai’yle işbirliği yaparak karşıt bir ittifak kurması çok geçmeden Peloponnesos Savaşı’na (İÖ 431-404) yol açtı. Savaş sürecinde safları giderek zayıflayan Atina hem karada, hem denizde aldığı yenilgilerle sonunda teslim olmak zorunda kaldı.

Yunanistan’da üstünlüğü ele geçiren Sparta’nm baskıları, Atina’ya art arda ayaklanan kentlerin başına geçme olanağını verdi. Karadaki askeri başarılarla konumunu bir süre daha koruyabilen Sparta, deniz savaşlarında düşmanları karşısında tutunamadı. Thebai önderliğindeki kuvvetlerin İÖ 371’de Sparta ordusunu bozguna uğratmasıyla güç dengesi yeniden değişti. Sparta korkusuyla birçok kenti çevresinde toplamış olan Atina, bu tehdidin ortadan kalkmasından sonra Delos Birliği’ni sürdürmede güçlüklerle karşılaştı.

Bu sırada Yunanistan’ın kuzeyinde II. Philippos’un yönetiminde yeni güç odağı durumuna gelen Makedonya Krallığı, kent devletleri arasındaki çekişmelerden de yararlanarak Yunanistan’da söz sahibi olmaya başladı. İzleyen dönemde diplomatik manevralar ve savaşlar yoluyla Yunan kentleri adım adım Makedonya’nın denetimine girdi. Thebai ve Atina’nın örgütlemeye çalıştığı direniş İÖ 338’deki kesin yenilgiyle kırıldı. Ertesi yıl Sparta dışındaki bütün Yunan devletleri Makedonya’nın güdümündeki Korinthos Birliği’ne katıldı. Philippos’un ölümünden (IÖ 336) sonra Korinthos Birliği’nin başına geçen oğlu Büyük İskender, Makedonya yönetimine başkaldıran kentleri acımasızca sindirdi. Ardından İÖ 334’te Yunan ordularının başında Asya’ya geçerek Mezopotamya’ya, oradan da Nil ve Indus vadilerine kadar uzanan geniş çaplı fetihlere girişti. Yunan dünyasına Doğu uygarlıklarının kapılarını açan bu fetihlerle ortaya çıkan büyük imparatorluk, İskender’in ölümünü (İÖ 323) izleyen iç çekişmelerle kısa sürede parçalandı.

Makedonya yönetimi


İskender’in komutanları arasındaki paylaşım mücadelesinin yol açtığı boşluktan yararlanmak isteyen Atina, Makedonya’ya boyun eğmemiş olan Aitolia Birliği’yle ittifaka girerek Yunanistan’ın bağımsızlığı için bir ayaklanma başlattı. Atina’ya karşı güvensizlik nedeniyle Yunan kentlerinden çoğunun destek vermediği ayaklanma, üstün Makedonya kuvvetlerince bir yıl içinde bastırıldı. Koşulsuz teslim olmak zorunda kalan Atina’da ve öteki kentlerde Makedonya yanlısı oligarşiler başa geçti. Aitolia Birliği ise pek ağır koşullar içermeyen bir antlaşmayla varlığını korumayı başardı.

Helen monarşileri arasında savaşların sürdüğü dönemde, Antigonos hanedanından gelen Makedonya kralları ılımlı politikalarla Yunan kentlerini yanlannda tutmaya özen gösterdiler. Bunun bir sonucu olarak İÖ 302’de Korinthos Birliği’ne benzer bir düzenlemeyle Yunan kent devletlerinin Makedonya tahtıyla ilişkileri pekiştirildi. Sparta’nın IÖ 280’de bazı kentleri yanma çekerek Makedonya yönetimine karşı giriştiği ayaklanma, Aitolia Birliği’ne yönelik saldırılara dönüşünce boşa çıktı. Daha sonra Mısır’daki Ptolemaios hanedanının verdiği destekle Atina ve Sparta öncülüğünde yeni bir bağımsızlık mücadelesi başladı. Khremonides Savaşı (İÖ 267-261) olarak bilinen bu direnişe pek az Yunan kenti katıldı. Sparta’ nın saf dışı kalmasından sonra kuşatılan Atina da düştü.

Bu sırada Peloponnesos’un kuzeyindeki kentlerin İÖ 280’de canlandırdığı Akhaia Birliği, Makedonya egemenliğine karşı yeni bir güç odağı durumuna geldi. Sikyonlu Aratos’un önderliğinde Akhaia Birliği’nin nüfuz alanı daha da genişlerken, Aitolia Birliği de Orta Yunanistan’ın büyük bölümüne egemen olarak Makedonya’ya kafa tutmaya başladı. İki birlik arasındaki ittifakı izleyen savaşlar (İÖ 239-229) sonunda Yunanistan’daki Makedonya egemenliği önemli ölçüde sarsıldı.

III. Kleomenes’in yönetimi altında toparlanan Sparta’nın İÖ 227’de Akhaia Birliği’ ni yıkma çabasına girmesi, Makedonya’nın Yunan siyasal yaşamına yeniden ağırlığını koymasına olanak verdi. Güç duruma düşen Aratos’un yardım başvurusu üzerine İÖ 224’te harekete geçen Makedonya kralı III. Antigonos Doson, yeni bir Helen Birliği yaratmayı başararak İÖ 222’de Sparta’yı yenilgiye uğrattı. Ardından Makedonya desteğindeki Helen Birliği ile Aitolia Birliği, Elis ve Sparta arasında başlayan savaşta (İÖ 220-217) iki taraf da birbirine üstünlük sağlayamadı.

Yeni Makedonya kralı V. Philippos’un Illyria kıyılarını Roma’dan almak için Kartaca’yla ittifaka girmesi üzerine çıkan I. Makedonya Savaşı’nda (İÖ 214-205) başta Aitolia Birliği olmak üzere bazı Yunan kentleri zaman zaman Roma’nın yanında yer aldı. Elverişli koşullarla bir barış antlaşması imzalayan Makedonya’nın bölgede üstünlük sağlamaya çalışması çok geçmeden Roma’yla II. Makedonya Savaşı’na (İÖ 200-196) yol açtı. Philippos’un yenilgisiyle sonuçlanan bu savaşta Aitolia ve Akhaia birlikleri ile Atina, Rodos ve Pergamon (Bergama) Roma’yı etkin olarak destekledi. Savaştan beklediği ölçüde kazançlı çıkamayan Aitolia Birliği İO 194’te Selevkos ordularını çağırarak yayılmacı hedeflerini gerçekleştirmek istedi. Bir kez daha Yunanistan’a giren Roma kuvvetleri birkaç yıl içinde Selevkos ordularını Anadolu’ya ve ardından Toroslar’ın doğusuna kadar püskürttüler. Sınırlan daraltılan Aitolia Birliği’nin gücü kınlırken, Roma egemenliğini tanıyan Yunan kentleri birer özerk birime dönüştürüldü. Bu arada Roma’yla ittifakını koruyan Akhaia Birliği başlıca rakibi Sparta’ya da boyun eğdirerek Peloponnesos’ta belirli bir üstünlük kurdu.

Makedonya’nın gücünü sınırlamaya yönelik çabaların yol açtığı III. Makedonya Savaşı (İÖ 171-168) sonunda Roma’ya bağlanan Makedonya dört özerk cumhuriyete aynldı. Öte yandan Roma karşıtı bir tutuma giren Yunan kentlerine karşı geniş çaplı bir sindirme hareketine girişildi. Bir süre sonra da Makedonya bir Roma eyaleti olarak düzenlendi (İÖ 148) ve Akhaia Birliği’nin varlığına son verildi (İÖ 146).

Roma yönetimi


Yunanistan’daki bütün birlik ve federasyonları ortadan kaldırarak kentler arasındaki ticari ilişkileri sınırlayan ve demokratik kurumlan yıkarak varlıklı sınıflara dayalı yönetimleri başa geçiren Romalılar, Atina ve Sparta gibi birkaç kent dışında, özerkliğin bedeli olarak kentlerden vergi almaya dayanan bir sistem kurdular. Tarihçi Polybios’un aracılığıyla iç çekişmelerin durdurulmasından sonra, Yunan kentlerinin denetimi Makedonya valisine bırakıldı.

Yunan kentlerinden çoğunun Roma’ya karşı Pontus kralı VI. Mithradates’i desteklediği İÖ 88-85 arasındaki savaşın ardından, Roma komutanı Süha’nın giriştiği acımasız baskılar özellikle iç kesimlerde geniş çaplı bir yıkım yarattı, izleyen yıllarda vergiler daha da ağırlaştırılırken, Roma tüccarlarının sömürüsü de büyük boyutlara ulaştı. İtalya ve Ortadoğu arasında doğrudan bağların kurulmasıyla eski önemini yitiren Yunan kıyı şeridi sık sık korsan baskınlarına uğramaya başladı.

Julius Caesar’a karşı mücadelesinde Pomeius’un donanmasına önemli katkılarda ulunan Yunanistan, İÖ 48’deki belirleyici kara çarpışmalarına da sahne oldu. Üstünlüğü ele geçiren Caesar, Yunan kentlerine karşı yumuşak bir tutum izledi. Caesar’ın öldürülmesinden sonra Yunan kentleri Brutus’un yanında yer aldı. Denetimi sağlayan Marcus Antonius, Octavianus’a (sonradan İmparator Augustus) karşı yürüttüğü savaşta Yunan kaynaklarını sonuna kadar zorladı. Sürekli savaşlar ekonomik sarsıntının yanı sıra büyük bir nüfus azalmasına yol açtı.

Augustus imparatorluk topraklarını yeniden düzenlerken Tesalya’yı Makedonya’yla birleştirdi ve geri kalan Yunan topraklarını Achaea (Akhaia) adlı bir eyalet olarak doğrudan Roma Senatosu’na bağladı. Ama Atina ve Sparta ile öteki bazı kentlerin özerkliğine dokunmadı ve yerel işlerin ortak meclislerde görüşülmesine izin verdi. Bu dönemde yeni el sanatlarının gelişmesine karşın, ticari canlanma İtalyan göçmenlerin yerleştiği Korinthos ve Pâtrai ile sınırlı kaldı. Ekonomik alanda tarım ve hayvancılık öne çıkarken, geniş arazi ve otlaklar küçük bir kesimin elinde toplandı. Genel gerileme ortamı içinde bile gelişmesini sürdüren Yunan edebiyatı ve sanatı ise Roma üzerinde derin bir etki bıraktı. Görkemli yapı ve tapmaklar inşa eden Romalılar, Klasik Yunan heykel sanatını kendilerine örnek aldılar.

Tiberius ve Neron dönemlerindeki geçici değişiklikler dışında Roma Senatosu’na bağlı bir eyalet olarak kalan Yunan topraklan, Hadrianus’un yönetimi (117-138) sırasında vergi ve baskılardan bir ölçüde kurtulduğu gibi daha bayındır bir görünüm kazanmaya başladı. Ama 3.yüzyıl ortalarında Tuna’yı aşan barbar kabilelerin akınları yeni bir dış tehlike doğurdu ve bazı kentler saldırılara uğradı. Roma imparatorlarının düzenlediği askeri harekâtlar 269’da bu akınların kesilmesini sağladı. Diocletianus ve I. Constantinus dönemlerindeki yönetsel düzenlemelerle Moesia, Makedonya ve Asya eyaletleri içinde çeşitli birimlere ayrılan Yunan toprakları, zamanla doğrudan merkeze bağlı ve karmaşık bir hiyerarşinin belirlediği bir bürokratik yönetim altına girdi. Eski kurumlarm ortadan kalkmasıyla kentlerin çoğunda Roma örneğine dayalı bir yönetim biçimi ağırlık kazandı. Constantinus’un 330’da eski bir Yunan kenti olan Byzantion’u Konstantinopolis adıyla imparatorluğun doğu başkenti durumuna getirmesi, ticaret yollarını yeniden Ege Denizine kaydırarak Yunanistan’daki ekonomik durgunluğa önemli ölçüde son verdi. Aynı dönemde tarımın geri yapısını korumasına ve küçük köylülerin giderek serf konumuna düşmesine karşın, refah düzeyinde genel bir yükselme görüldü.
Ad:  Yunanistan3.jpg
Gösterim: 842
Boyut:  90.6 KB

Bizans yönetimi


I. Theodosius’un ölümüyle (395) imparatorluk kesin olarak ikiye ayrılınca, Yunan toprakları Doğu Roma’nın (Bizans) yönetiminde kaldı. Daha önceki imparatorların sert önlemlerine karşın paganlığın hâlâ yaygın olduğu Yunanistan’da Hıristiyanlık daha çok halk arasına karışan din adamlarının çabalarıyla güçlendi. Bu süreçte Yunan kültür kaynakları, Helenistik mirasın Hıristiyanlıkla kaynaşmasında belirleyici bir rol oynadı. 5. yüzyılla birlikte yeniden hızlanan barbar akınlarının yarımadaya getirdiği Got, Avar ve Slav öğeleri bu güçlü gelenek içinde kısa sürede eridi.

Bizans imparatorlarının 7. yüzyıldan başlayarak yönetim alanında uygulamaya koyduğu düzenlemeler zamanla Yunanistan’daki yapıyı da değiştirdi. 10. yüzyıl sonlarına gelindiğinde Yunan toprakları Hellas, Peloponnesos, Nikopolis, Dyrrhachium (Dıraç), Kephalonia (Kefalonya), Selanik (Thessalonike), Samos ve Ege themalarına ayrılmış bulunuyordu. Aynı dönemde imparatorluk genelindeki ekonomik canlanma özellikle Korinthos ve Thebai’deki ipek dokumacılığı aracılığıyla Yunanistan’a da yansımaya başladı. Kırsal kesimde ise geniş toprakları ellerinde toplayan aileler büyük bir güç kazandı. Buna karşılık genel istikrar ortamı bazı bölgelerin zaman zaman Bulgar, Ulah (Valah) ve Norman saldırılarına uğramasını önleyemedi. Batı sınırlarının saldırıya açık bir konuma gelmesinin başlıca nedenlerinden biri imparatorluğun sivil ve asker yöneticileri arasındaki çatışmaydı. Thema’ lara dayalı yönetim biçiminin bir sonucu olarak güçlenen strategos’lar (komutan) giderek geniş topraklara sahip olmuşlardı. Bu süreç 11. yüzyıl ortalarında benimsenen pronoia sistemiyle birlikte Bizans’a özgü bir tür feodalizmin doğuşuna zemin hazırladı.

Haçlı birliklerinin 1204’te Konstantinopolis’i ele geçirerek Latin İmparatorluğu’nu kurmasından sonra, Yunanistan Latin fatihler ile Bizans yanlısı güçler arasında bölündü. Başlıca Bizans direniş merkezlerinden olan Epeiros Despotluğu zamanla topraklarını genişleterek bağımsız bir devlete dönüştü. Ama çeşitli saldırılar sonunda sınırları giderek daraldı ve uzun bir özerklik döneminin ardından 1337’de yeniden Bizans’a katıldı. Selanik ve Tesalya bölgelerinde oluşturulan Frank prenslikleri Epeiros karşısında tutunamayarak yıkıldı ve 13. yüzyıl ortalarında Bizans yönetimine girdi. Attika ve Boiotia bölgelerini içine alan Atina Düklüğü, çeşitli soylu aileler arasında el değiştirmekle birlikte Bizans’ın denetim alanı dışında kaldı. Akhaia adıyla bilinen en güçlü Frank prensliği ise Peloponnesos’ta ortaya çıktı. Pronoia sistemini koruyarak sağlam bir destek edinen bu prenslik, 13. yüzyıl sonlarına değin Bizans baskılarına karşı koydu. İzleyen dönemde Bizanslılarca adım adım ele geçirilen bölge, 14. yüzyıl ortalarında Mora Despotluğu olarak anılan özerk bir prenslik biçiminde düzenlendi. Son Latin toprakları da 15. yüzyıl ortalarında Mora Despotluğu’na bağlandı.

Yunanistan’ın parçalanma sürecinde Venedik de değişik tarihlerde bazı İon ve Ege adalarıyla anakaradaki stratejik noktalara egemen oldu. Doğrudan ya da dolaylı, çeşitli yönetim biçimlerinin uygulandığı bu dağınık topraklar, OsmanlIların Balkanlar’ daki yayılması sırasında bile uzun süre Venedik’in elinde kaldı.

Bizans imparatorlarının Yunanistan’da denetimi yeniden sağlama girişimleri, 14. yüzyılda başlayan Sırp yayılması nedeniyle giderek etkisizleşti. Bu sırada Bizans’a yönelik Osmanlı tehdidi de güçlenmeye başladı. Balkanlar’a geçtikten sonra Meriç ve Aksiös vadilerini izleyerek ilerleyen OsmanlI kuvvetleri, 14. yüzyıl sonlarına doğru Sırp ve Bulgar direnişini büyük ölçüde kırdılar. Bu arada Makedonya’dan açılan kapıyla Peloponnesos dışındaki Yunan topraklan da Osmanlı yönetimine girdi. Timur istilası ve Anadolu’daki çekişmeler nedeniyle 15. yüzyıl başlarında duran Osmanlı ilerlemesi, 1421’de II. Murad’ın başa geçmesiyle yeniden başladı. Bizans’ın Yunanistan’da ele geçirmiş olduğu topraklar kısa sürede geri alındı. Konstantinopolis’in düşüşünden (1453) sonra Atina (1456) ve Mora’nın (1460) teslim olmasıyla Osmanlı egemenliğine geçiş süreci tamamlandı.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:08
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Ekim 2006       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Yunanistan4.jpg
Gösterim: 822
Boyut:  95.9 KB

Osmanlı yönetimi


Büyük bölümü 15. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı yönetimine girmiş olan Yunan topraklarına, sonraki yıllarda Rodos (1522), Kıbrıs (1571) ve Girit (1669) gibi adalar da katıldı. Buna karşılık Ion Adalarının çoğu Venedik’in elinde kaldı.

Yunanlıların Osmanlı egemenliğini pek bir direniş göstermeden benimsemesinin temelinde bazı etkenler yatıyordu. Bu etkenlerin başında Frankların baskıcı ve keyfi yönetimine duyulan güçlü tepki, OsmanlIların Rum Ortodoks Kilisesi’ne tanıdığı ayrıcalıklı konum, Hıristiyan uyruklar için ticaret serbestliği ve Yunanca eğitim izni geliyordu. Millet sistemi çerçevesinde Yunanlılara da kilisenin denetiminde, iç güvenlik, yargı ve yerel işler gibi alanlarda belirli bir özerklik tanıyan OsmanlIlar, Yunan topraklarını Rumeli Eyaleti içinde çeşitli sancaklara ayırdılar. Daha sonra 1650’deki düzenlemeyle güneydeki topraklar Mora Eyaleti olarak ayrı bir birime dönüştürüldü.

Osmanlı tımar sistemine göre işledikleri mirî araziler için belirli bir vergi ödeyen çiftçiler, bu sistemin çözülmesinden sonra gelişen iltizam ve mukataa gibi vergi toplama yöntemlerine bağlı olarak daha ağır bir yük altına girdiler. Genelde bütün Yunanlıların ödemekle yükümlü oldukları haraç dışında bazı özel vergi türleri de vardı. Bir başka önemli yükümlülük ise Osmanlı kapıkulu ocaklarına asker ve saraya hizmetli yetiştirmeye yönelik devşirme yöntemi uyarınca devlete belirli sayıda gencin verilmesiydi. Bütün bu uygulamalar Yunan topluluklarını rahiplerin ve prokritos adı verilen yerel önderlerin çevresinde kenetlenmeye yöneltirken, birçok yerde de klephtes denen haydut çetelerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Osmanlı yönetiminin bu çeteleri sindirmek için kullandığı armatolos adlı yerel jandarmaların başıbozukluğu genel asayişi daha da bozmaya başladı. Ote yandan ticaret ve bürokraside önemli mevkiler ele geçiren küçük bir Yunanlı (Rum) azınlık Osmanlı sistemi içinde belirli bir güç kazanma sürecine girdi. Bu alanda en çok sivrilen kesim tercümanlık ve voyvodalık görevlerini ellerinde tutan Fenerlilerdi.

Osmanlı yönetimine karşı ilk düzensiz başkaldırılar daha çok Avrupa devletleriyle savaş dönemlerinde ortaya çıktı. Ama bu savaşlarda özellikle Venedik kuvvetlerinin Yunanistan’a müdahaleleri yerel halkın iki taraftan da baskı görmesine yol açtı. Bu nedenle 17. yüzyıldaki dış kışkırtmalar Yunanlılar arasında pek yankı bulmadı. OsmanlI Devleti’yle çeşitli cephelerde savaşa giren Rusya’nın 18. yüzyılda Balkanlar’da nüfuz kazanma girişimleri çok geçmeden yeni bir güç dengesi yaratarak Yunanlıları hareketlenmeye yöneltti.

Milliyetçiliğin yükselmesi ve bağımsızlık. Rusya’nın daha çok geleneksel din bağlarını kullanarak yürüttüğü propagandalar özellikle yoksulluk ve topraksızlığın ciddi boyutlara ulaştığı Mora’da geniş destek buldu. Osmanlı karşıtı varlıklı Yunanlıların yönlendirmesi altında 1770’te başlayan ayaklanma, Rusya’dan yeterli yardım göremeyince Müslüman Arnavut birliklerince kısa sürede bastırıldı. Ama başka cephelerde Rus orduları karşısında güç duruma düşen Osmanlı Devleti’nin 1774’te imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması, Rusya’ya Rum Ortodokslarının koruyuculuğunu vererek yeni müdahalelere açık bir kapı bıraktı.

Rusya’nın 1786’daki ayaklanma çağrılan, Mora’da gelişmiş olan güvensizlik nedeniyle yandaş bulamadı ama başka bölgelerde sınırlı ve etkisiz hareketler doğurdu. Bununla birlikte Fransız Devrimi’nin ardından Avrupa’da başlayan çatışmaların Balkanlar’a yansıması, Yunanlılar arasında milliyetçiliğin canlanmasına elverişli bir ortam yarattı. Avrupa’daki liberal çevrelerin Yunan bağımsızlığına gösterdiği sempati ve güçlü bir Yunan orta sınıfının ortaya çıkışı milliyetçi harekete geniş bir temel kazandırırken, Osmanlı merkezî yönetiminin giderek zayıflaması Yunan siyasal çevrelerine belirli bir hareket serbestliği sağladı.

Aynı dönemde Yunan milliyetçi hareketi içinde sınıflara ve bölgelere dayalı farklı eğilimler de belirmeye başladı. Fenerliler gibi soylular ve Rusya’ya bağlı güç odaklarının dışında, din adamlarının etkin olarak katıldığı köylü hareketi ve adalardaki varlıklı tüccarların desteklediği bağımsızlık hareketi de siyasal sahneye çıktı. Bu farklı eğilimleri biçimlendiren bir etken de büyük devletlerin Yunan milliyetçilerini yanlarına çekme girişimleriydi. Rusya’daki tüccarlarca 1814’te kurulan Philikı Hetaireıa adlı örgüt, Rus ordusunda subay olan Aleksandr İpsilanti’nin önderliğinde silahlı bir ayaklanma hazırlığına yöneldi. Venedik yönetiminin ardından birkaç kez el değiştirdikten sonra İngiliz korumasına girmiş olan İon Adaları da anakaradaki siyasal örgütlenmelerin bir sığmağı durumuna geldi. Balkanlar’daki Rus nüfuzundan rahatsızlık duyan Avusturya doğuya yayılma politikasının bir parçası olarak Yunan milliyetçiliğine destek veren bir başka güç konumuna girdi. Yunanlıların bağımsız bir devlet kurma hedefiyle ayaklanmasını sağlayan asıl etken ise, bölgede fiili bir özerklik elde etmiş olan Tepedelenli Ali Paşa ile Osmanlı kuvvetleri arasında Mart 1820’de başlayan çatışma oldu.

Bu çatışma sürerken 1821 ilkbaharında Mora’da patlak veren Yunan ayaklanması kısa sürede Orta Yunanistan ve Girit’e de sıçradı. Ayaklanmacıların önemli mevziler elde ederek sağladığı ilerleme, 1822 yazında Osmanlı kuvvetlerinin karşı saldırısıyla durdu. Tesalya ve Makedonya Osmanlı denetimine girerken, Yunanlılar arasında baş gösteren iç çekişmelerle başını Theodöros Kolokotrönis ile Geörgios (Yorgo) Kunturiötis ve Aleksandros Mavrokordâtos’un çektiği iki ayrı merkez ortaya çıktı. Bu çatışmaya karşın Osmanlı Devleti’ne karşı sürdürülen direniş, Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komutasındaki ordunun Mora’ya çıkmasıyla kırılmaya yüz tuttu.

Ama duruma müdahale eden Ingiltere, Fransa ve Rusya Ekim 1827’de Navarin Deniz Savaşı’nda Osmanlı-Mısır donanmasını yok edince denge yeniden Yunan ayaklanmacıların lehine döndü. Yunan kuvvetleri İngiliz ve Fransız askeri desteğiyle anakaranın iki yanında kuzeye doğru yayılmaya başladı. Bu sırada Osmanlı Devleti’ne savaş açan Rusya’nın baskısıyla Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması, Yunanistan’ın bağımsızlığının resmen tanınmasını getirdi.

Geçmişte Rusya’nın dışişlerinde önemli rol oynamış ve Avrupa’da tanınmış bir kişi olarak Nisan 1827’de Yunanistan’ın geçici devlet başkanlığına seçilmiş olan Kont Ioannis Kapodıstrias, Ocak 1828’de Yunanistan’a geçtikten sonra Rusya’ya yakın güçlü bir merkezî yönetim kurmaya yöneldi. Bağımsızlık mücadelesinde öne çıkmış ailelerin düşmanlığını çeken Kapodıstrias’ın Ekim 1831’de öldürülmesini izleyen karışıklıklar ancak büyük devletlerin müdahalesiyle sona erdirilebildi. Mayıs 1832’de Londra’da varılan anlaşma uyarınca İngiltere, Fransa ve Rusya’nın koruması altında, kuzey sınırı Ârta-Völos hattını izleyen ve Girit ile Sâmos dışında bazı Ege Adalarını da içine alan bağımsız bir krallık oluşturulması benimsendi. Aynı anlaşmayla Bavyera kralı I. Ludwig’in oğlu Otto’nun I. Otho adıyla Yunan tahtına geçmesi kararlaştırıldı.

Krallık yönetimi ve genişleme. Korumacı devletlerden geniş mali destek gören Otho, ülkenin başkentini Nauplia’dan Atina’ya taşıdıktan (1834) sonra yeni yasalar çıkardı ve zorunlu askerliğe dayalı düzenli bir ordu kurdu. Ama çevresinde topladığı Bavyeralı soylu ve askerlerden oluşan dar hizbin baskıcı yönetimi ve ağır vergiler ülke çapında hoşnutsuzluklara yol açtı. Mısır’dan alınarak yeniden Osmanlı yönetimine verilen Girit’i ilhak etme girişiminin (1841) boşa çıkmasından iki yıl sonra eski bağımsızlık savaşçılarının önderliğindeki bir ayaklanmayla Otho’nun otokratik yetkilerini sınırlayan bir anayasanın çıkarılması sağlandı. Böylece Bavyeralı hizbin yerini bir Yunan oligarşisi aldı.

Mali anlaşmazlıklar nedeniyle İngiltere’yle ilişkilerin bozulduğu bir ortamda Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmaya yönelik Megali İdea (Büyük Düşünce) politikasına yönelen Otho, Kırım Savaşı’ndan (1853-56) yararlanarak OsmanlIların elindeki Tesalya ve Epir bölgelerine karşı bir saldırı başlattı. Ama Pire’ye çıkan İngiliz ve Fransız askerlerin baskısıyla Yunan birlikleri eski sınırların gerisine çekilmek zorunda bırakıldı. Aynı dönemde İngiliz koruması altındaki İon Adalarının statüsüne ilişkin tartışmalar İngiltere’yle yeni bir gerginlik doğurdu. Boş yere yayılma umutları uyandıran Otho’nun durumu da sarsıldı. Çeşitli bağımsızlık kahramanlarını art arda başbakanlığa getirmekle birlikte keyfi bir yönetim sürdürmeye çalışan Otho, sonunda Ekim 1862’de patlak veren ayaklanmayla tahttan uzaklaştırıldı. Bir yıl kadar süren görüşmelerin ardından İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ortak adayı Danimarka prensi Vilhelm Ekim 1863’te I. Georgios olarak Yunan tahtına çıktı. Bu düzenlemeyle birlikte İngiliz askerlerinin çekildiği İon Adaları da Yunanistan’a geçti.

Yeni kralın başa geçmesinden sonra çıkarılan anayasa ülkeye gerçek anlamda bir meşruti monarşi getirdi. Böylece Ulusal Meclis ülke yönetiminde önemli bir ağırlık kazanırken, içeride görece bir siyasal istikrar sağlandı. Ama yeni dönemin hemen başında Girit’te Osmanlı yönetimine karşı başlayan ayaklanma (1866), Girit Sorunu’nu bir kez daha gündemin ilk sırasına çıkardı. Ayaklanmacıların Yunanistan’a katılma karan resmen benimsenmediyse de birçok Yunanlı gönüllü olarak çarpışmak üzere adaya geçti. Büyük devletlerin müdahalesinden çekinen OsmanlIlar, bir dizi yönetsel reformla olayları yatıştırma yoluna gittiler.

Dış politikada ikinci önemli bunalım 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı’yla ortaya çıktı. Bunu yayılma yönünde bir fırsat olarak kullanma eğilimini yatıştırmaya çalışan koalisyon hükümeti baskılara dayanamayarak düştü. Yeni hükümetin savaşa girme çabası ise Rusya’ya karşı Osmanlı direnişinin kırılması ve İngiltere’nin arabuluculuğa girişmesi nedeniyle boşa çıktı. Rusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması uyarınca Yunanistan’ın üzerinde hak iddia ettiği toprakların büyük bölümü Bulgaristan’a bırakıldı.

Büyük devletlerin müdahalesiyle Berlin Kongresi’nde benimsenen yeni düzenlemede de yalnızca Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’yle sınırlarını gözden geçirmeye yönelik bir hükme yer verildi. Buna dayanarak yürütülen görüşmeler sonunda 1881’de belirlenen yeni sınırlarla Tesalya’nın büyük bölümü ve Epir’in küçük bir parçası Yunanistan’a geçti.

İzleyen dönemde bazı kısa aralıklar dışında uzun süre başbakanlık görevini elinde tutan Harflos Triküpis, yönetim yapısını sağlam temellere oturtma, ulaşım ağı ve deniz ticareti filosunu genişletme, Korinthos Kanalını tamamlama, kırsal kesimde asayişi sağlama, mali sistemi düzeltme ve ülkeye yabancı yatırımları çekme gibi önemli adımlar attı. Ocak 1895’te istifa eden Trikûpis’ten sonra başbakanlığı üstlenen ve daha önceki kısa hükümet dönemlerinde militan bir dış politika izleyen Theodoros Diliyiannis, Mayıs 1896’da Girit’te başlayan etnik çatışmaların tırmanması üzerine Şubat 1897’de adaya bir Yunan tümeni gönderdi. Büyük devletlerin çatışmaya son vermek için adayı abluka altına almasına karşın, çok geçmeden Osmanlı-Yunan Savaşı patlak verdi. Kısa süreli bir harekât sonunda yenilgiye uğrayan Yunanistan, bazı küçük toprak kayıpları ve savaş tazminatı karşılığında barış yapmak zorunda kaldı.

OsmanlIların elinde kalan Girit’te ise büyük devletlerin koruması altında özerk bir yönetim kuruldu. Eylül 1898’deki olayların ardından Osmanlı kuvvetleri adadan çekilirken, Yunan prensi Georgios komiserliğe getirildi. Bu sırada Girit’in siyaset sahnesinde öne çıkan Eleutherios Venizelos, eski Yunan başbakanlarından Aleksandros Zaimis’in Prens Georgios’un yerine geçtiği 1906’dan sonra düzeni sağlayarak Temmuz 1908’de son Avrupa birliklerinin de adadan çekilmesi için elverişli bir ortam yarattı.

Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet’in ilanını (1908) izleyen gelişmeler, öteden beri Yunan, Bulgar ve Sırp örgütlerinin etkinliklerine sahne olan Makedonya’yı Osmanlı egemenliğinden çıkarma girişimlerine yeni bir hız verdi. Bu arada Girit Meclisi Ekim 1908’de Yunanistan’a katılma kararını aldı. Yunan hükümetinin Avrupa’daki güç dengesini göz önüne alarak birleşmeden kaçınmasına karşın, Yunanistan Genç Subaylar Birliği adı altında örgütlenen subayların baskısı Venizelos’un Atina’da güçlü bir konum kazanmasına zemin hazırladı. Başbakanlık görevini üstlendikten sonra Haziran 1911’de yeni bir anayasa çerçevesinde siyasal karışıklıklara son veren ve güçlü bir meclis desteğini arkasına alan Venizelos, Makedonya sorununu çözmek üzere Balkan devletleri arasında birlik sağlama girişimlerine etkin biçimde katıldı.

Ekim 1912’de başlayan I. Balkan Savaşı, Osmanlı kuvvetlerinin Batı Trakya’nın büyük bölümünden çekilmesiyle sonuçlandı. Savaştan büyük kazançla çıkan Yunanistan, aynı zamanda Girit ve öteki bazı adaları topraklarına bağlama olanağını buldu. Londra Antlaşması’yla beklediği sonucu alamayan Bulgaristan’ın eski müttefiklerine saldırmasıyla Haziran 1913’te çıkan II. Balkan Savaşı’nı sona erdiren Bükreş Antlaşması, Yunanistan’a daha önce ele geçirdiği topraklar ve Makedonya’nın güney kesimi üzerinde kesin bir egemenlik kazandırdı. Ama Balkanlar’daki yeni sınırlar kalıcı bir barış getirmediğinden, Yunanistan’ın Bulgaristan ve Osmanlı Devleti’yle ilişkilerindeki gerginlik sürdü.

Georgios’un ardından Mart 1913’te tahta çıkmış olan I. Konstantinos, I. Dünya Savaşı başladığında Almanya lehine bir tarafsızlık politikasını benimsedi. Bu durum çok geçmeden İtilaf Devletleri’nin yanında yer almayı savunan Venizelos’la bir çatışmanın doğmasına yol açtı. Venizelos’un tutumu büyük ölçüde Bulgaristan tehlikesinden ve itilaf desteğiyle Batı Anadolu’yu ele geçirme umudundan kaynaklanıyordu. Kralı destekleyen Albay İoannis Metaksas başkanlığındaki Yunan genelkurmayının baskısıyla istifa etmek zorunda kalan Venizelos, Sırbistan’a yönelik Bulgar saldırısı üzerine Ekim 1915’te İtilaf kuvvetlerini yardıma çağırdı. Bir yıl kadar süren çekişmelerden sonra da ayrı bir hükümet kurarak Haziran 1917’de Konstantinos’u oğlu Aleksandros lehine tahttan çekilmeye zorladı.

Ardından resmen başbakanlığa dönerek Yunanistan’ı İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa soktu. Yunan birlikleri ancak Mayıs 1918’den sonra Makedonya cephesindeki çarpışmalara katıldı. Bununla birlikte Venizelos’un Paris Barış Konferansındaki ustaca manevraları, Yunanistan’a diplomatik alanda çok daha büyük zaferler sağladı. Uzun süre Paris’te kalarak Oniki Adanın İtalya’dan alınması ve Anadolu’daki Yunan işgal bölgesinin genişletilmesi gibi önemli başarılar elde eden Venizelos, Kasım 1920’deki seçimlerde yenilgiye uğradığı gibi Aleksandros’un ölümünden sonra Konstantinos’un kral olarak yeniden ülkeye dönmesini önleyemedi. Bu sırada İzmir’e çıkmış olan Yunan ordusu Anadolu’daki güçlü direnişi kıramayarak Eylül 1921’de savunma konumuna geçti. Yeni başbakan Dimitros Gunaris’in Ingiliz müdahalesi yönündeki girişimlerine karşın, Yunan ordusu 1922 sonbaharına doğru bozgun içinde Anadolu’dan çekildi.

Kaçan Yunan askerlerinin başına geçen General Nikolaos Plastiras’ın başlattığı ayaklanma üzerine, Konstantinos bir kez daha tahttan vazgeçerek yerini oğlu II. Georgios’a bıraktı. Türkiye’yle savaşa resmen son veren Lozan Antlaşmasının (Temmuz 1923) öngördüğü Ahali Mübadelesi, ülkeye çok sayıda Yunan göçmeninin akmasına yol açtı. Bu göç dalgası ciddi bir işsizlik ve toprak sorunu doğurmanın ötesinde siyasal karışıklıklara da zemin hazırladı. Bu arada Yunanistan-Arnavutluk sınırındaki bir çatışma nedeniyle İtalya’nın giriştiği bombardıman ve Makedonya’da kral yanlılarının düzenlediği başarısız ayaklanma, askeri rejimi sivil yönetime dönüş için köklü önlemler almaya yöneltti. Georgios’un ülkeden ayrılmasından sonra Aralık 1923’te yapılan seçimleri Liberal Parti kazandı. Venizelos’un kısa süreli hükümetinin ardından Ulusal Meclis Mart 1924’te monarşiye son vererek cumhuriyet ilan etti. Halkın bir plebisitle bu kararı onaylamasından sonra Amiral Paulos Kunduriotis cumhurbaşkanlığına seçildi.

Cumhuriyet dönemi


Daha yeni cumhuriyetin anayasası hazırlanmadan Haziran 1925’te bir darbeyle başbakanlık görevini üstlenen General Theodoros Pangalos, bir süre sonra parlamentoyu dağıtarak diktatörlüğe yöneldi ve Nisan 1926’da Kunduriotis’in yerine kendini cumhurbaşkanı seçtirdi. İzlediği politikalarla ülkeyi Bulgaristan’la savaşın eşiğine kadar getiren Pangalos’u Ağustos 1926’da kansız biçimde deviren Genaral Georgios Kondılis, eski cumhurbaşkanının görevine dönmesini ve serbest seçimlerin yapılmasını sağladıktan sonra iktidarı Zaimis’in başbakanlığı altındaki koalisyon hükümetine bıraktı. Haziran 1927’de yeni bir anayasayı yürürlüğe koyan koalisyon hükümeti, Venizelos’un ülkeye dönüşünün hemen ardından Mayıs 1928’de düştü. Geçici olarak başbakanlığa getirilen Venizelos, Ağustos 1928’deki genel seçimleri büyük bir çoğunlukla kazanan Liberal Parti’ye dayanarak dört yıl içinde ülkeye siyasal istikrarı getirmeyi başardı. Ayrıca Balkanlar’daki komşu ülkelerle ilişkileri düzelterek barışçı bir dış politikanın temellerini attı. Aynı dönemde Zaimis’in cumhurbaşkanlığına seçilmesi (Aralık 1929) rejimin oturmasında önemli bir adım oldu.

1932’de mali bunalımla konumu sarsılmaya başlayan Venizelos hükümetinin nispi temsile dayalı bir seçim sistemi getirmesi ve basın özgürlüğünü kısması yaygın bir tepki doğurarak siyasal bunalıma yol açtı. Bu ortamda Panayiotis Tsaldaris başkanlığındaki Halkçı Parti’nin temsil ettiği kralcı muhalefet güçlenmeye başladı. Kısa süreli iki hükümetin ardından Eylül 1932’de nispi temsile göre yapılan genel seçimlerde hiçbir parti çoğunluk elde edemediği gibi parlamentoya aralarında komünistlerin de bulunduğu birçok küçük grup girdi. Kurduğu koalisyon hükümetinin kısa sürede düşmesinden sonra Mart 1933’te çoğunluk sistemiyle yeni seçimlerden galip çıkan Tsaldaris, Şubat 1934’te Balkan Antantı’yla Venizelos’un barışçı dış politikasına yeni bir halka ekledi. Zaimis’in Nisan 1934’te ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilmesinden önce ortaya çıkan siyasal tartışmalar, Halkçı Parti’nin monarşiyi geri getirme eğilimini açığa vurdu.

Monarşiye dönüş ve II. Dünya Savaşı


Venizelos’un Mart 1935’teki başarısız darbe girişimi, kralcıların harekete geçmesine yol açtı. Venizelos yanlılarını bastırdıktan sonra hükümete giren ve ardından başbakanlığı üstlenerek güçlü bir konum kazanan Kondılis, Kasım 1935’teki plebisitle II. Georgios’un kral olarak ülkeye dönmesini ve 1911 tarihli anayasanın yeniden yürürlüğe konmasını sağladı. Ocak 1936’da yapılan seçimlerden Themistoklis Sophulis önderliğindeki Liberal-Cumhuriyetçi blok ile başını Tsaldaris, Kondılis ve Metaksas’m çektiği sağcı partiler koalisyonu birbirine yakın bir güçle çıktı. Komünistler ise küçük bir grup olarak iki taraf arasında kilit bir konum elde etti. Başbakanlığa getirilen Metaksas, Ağustos 1936’da Georgios’un da desteğiyle parlamentoyu dağıttı; bütün siyasal partileri kapatarak ve anayasal hakları askıya alarak bir dikta yönetimi kurdu.

Komünistlere karşı sert bir politika izlemekle birlikte idari, mali ve askeri alanlarda önemli reformlar gerçekleştiren Metaksas, Avrupa’da gelişen savaş tehlikesi karşısında İngiltere’ye yakınlaşma yolunu seçti. Arnavutluk’u ilhak eden Mussolini’nin tehditlerine kararlılıkla direndi. Bunun üzerine Ekim 1940’ta Yunanistan’a saldıran İtalyan birlikleri General Aleksandros Papagos komutasındaki Yunan ordusu tarafından kısa sürede püskürtüldü. Ama Nisan 1941’de Bulgaristan ve Yugoslavya üzerinden saldırıya geçen Alman birlikleri hızla bütün ülkeyi işgal etti. Kral Georgios ve Metaksas’ın ölümünden sonra kurulmuş olan yeni hükümet ülke dışına kaçtı.
Almanların dayanmaya çalıştığı bir dizi kukla hükümete karşın halk arasında gelişen pasif direniş, çok geçmeden gerilla eylemleriyle etkili bir mücadeleye dönüştü. Bu mücadelede öne çıkan başlıca örgütler komünistlerin önderliğindeki EAM- ELAS ile General Napoleon Zervas’ın kurduğu milliyetçi eğilimli EDES’ti. İki örgüt arasındaki çatışma özellikle İtalya’nın Eylül 1943’te Müttefiklere teslim olmasından sonra daha da tırmandı. Bu süreçte gittikçe güç kazanan EAM-ELAS denetimi altındaki bölgelerde geçici bir hükümet oluşturdu. Böylece ortaya çıkan açık cepheleşme Nisan 1944’te eski Venizelos yanlılarından Georgios Papandreu’nun başkanlığında kurulan koalisyon hükümetiyle bir ölçüde yumuşadı. Ama Alman birliklerinin çekildiği Ekim 1944’ten sonra ülkenin büyük bölümünü elinde tutan EAM-ELAS hükümetin silahları bırakma emrine uymayı reddetti. Bunu izleyen Yunanistan İç Savaşı’iîin ilk evresinde EDES’i ortadan kaldıran EAM-ELAS gerillaları ancak İngiliz birliklerinin doğrudan müdahalesiyle bastıniabildi.
EAM-ELAS’ın Şubat 1945’teki Varkiza Barış Antlaşmasıyla çatışmadan vazgeçmeyi kabul etmesinden sonra Mart 1946’da ^çime gidildi. Komünistlerce boykot edilen seçimler sonunda kralcılar parlamentoda çoğunluğu ele geçirdi. Ardından yapılan bir plebisitle Georgios’un ülkeye dönmesi sağlandı. Ertesi yıl Georgios ölünce yerine kardeşi Paulos geçti.

Bu arada komünistlerin yeniden silaha sarılmasıyla Yunanistan İç Savaşı’nın ikinci evresi başladı. İlk çatışmalarda büyük bir ilerleme gösteren komünistler, Aralık 1947 de ülkenin kuzeyinde Markos Vafiades önderliğinde bir geçici hükümet ilan edecek güce ulaştılar. Ama İngiltere’nin boşluğunu dolduran ABD’nin geniş çaplı . trdımları ve SSCB’nin Yunan komünistlerle cephe alması, savaşın seyrini değiştirdi. Komünist gerillaların umutsuz direnişi Ekim İ949’da sona erdi.

Toparlanma dönemi


Mart 1950’de yapılan seçimlerden sonra Plastiras’m kurduğu islikrarsız koalisyon hükümeti, Eylül 1951’de yeniden seçime gitmek zorunda kaldı. Bu seçimden bhinci parti olarak çıkmakla birlikte koalisyona girmekten kaçman Papagos önderliğindeki Yunan Canlanışı adlı parti, yeni bir istikrarsızlık döneminin ardından Kasım 1952’deki seçimlerde büyük bir çöğürdük elde etmeyi başardı.

Savaş sonrasında İtalya’dan Oniki Adayı alan (1948) ve Avrupa Konseyi (1949) ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) giren (1951) Yunanistan, Papagos’un dört yıl süren başbakanlık döneminde ABD'nin de yardımlarıyla ekonomik kalkınma yönünde önemli adımlar attı. Papagos’tan sonra Ekim 1955’te başbakanlığı üstlenen Konstantinos Karamanlis, kadınların ilk kez oy kullandığı Şubat 1956’daki seçimlerde yeni kurduğu Radikal Ulusal Birlik’le (ERE) iktidarda kalmayı başardı. İzleyen dönemde komünistlerin desteğindeki Birleşik Demokratik Sol (EDA) ile Georgios Papandreu’nun kurduğu Merkez Birliği’nin etkili muhalefetine karşın, ERE 1958 ve 1961 seçimlerinde de parlamentodaki çoğunluğunu korudu. Başbakanlığı boyunca Avrupa’ya yakınlaşma politikasını izleyen ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik başvurusunda bulunan Karamanlis, Kıbrıs sorunu nedeniyle ortaya çıkan gerginlikleri çözme yönünde bir tutum takınarak, 1960’ta Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin garantörlüğü altında adada bağımsız bir cumhuriyet kurulmasına yardımcı oldu. Kral Paulos’la çeşitli konularda anlaşmazlığa düşen Karamanlis’in Haziran I963’te istifa ederek ülkeden ayrılmasından sonra yeni bir siyasal dönem başladı.

Kasım 1963’teki seçimlerin ardından kurduğu hükümetle güvenoyu alamayan Georgıos Papandreu, Şubat 1964’te yeterli bir çoğunluk elde ederek hükümetin başına geçti. Yeni hükümetin giriştiği reformlar çok geçmeden tutucu çevrelerin tepkisine yol açtı. Paulos’un ölümüyle Mart 1964’te tahta çıkmış olan oğlu II. Konstantinos, orduya solcuların sızmasına göz yumduğu gerekçesiyle Temmuz 1965'te Georgios Papandreu’yu görevden aldı. Kralın bu tutumu büyük ölçüde Merkez Birliği’nin sol kanadına dayanarak önemli görevlere yükselen Georgios Papandreu’nun oğlu Andreas Papandreu’nun girişimlerinden kaynaklanıyordu. Birbirini izleyen kararsız hükümetler dönemi ülkedeki siyasal bunalımı daha da derinleştirdi. Sonunda seçime gitmek üzere oluşturulan geçici hükümet Nisan 1967’de bir askeri darbeyle devrildi.

Askeri rejim


Darbeden sonra kralın ısrarıyla Yüksek Mahkeme başsavcısı Konstantinos Kollias’ın başbakan olarak yer aldığı hükümette kilit mevkiler darbeci komutanların eline geçti. İzleyen dönemde geniş çaplı siyasal tutuklamalara gidilerek katı bir sansür kondu ve anayasal haklar askıya alındı. Rejimi yıkmaya çalışmaktan yargılanan Andreas Papandreu 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1967 sonbaharında ordu, bürokrasi ve eğitim kurumlarında büyük çaplı bir tasfiye hareketi başladı. Aralık ayında silahlı kuvvetleri ve halkı cuntayı devirmeye çağıran kral, girişiminin boşa çıkması üzerine Roma’ya kaçmak zorunda kaldı. Cuntanın buna gösterdiği tepki General Georgios Zoitakis’i naipliğe, Albay Georgios Papadopulos’u da başbakanlığa getirmek oldu. Bu arada siyasal tutuklular için çıkarılan afla serbest bırakılan Andreas Papandreu ülkeden ayrıldı. Göz hapsine alınan babası ise Kasım 1968’de öldü.

Güdümlü bir halkoylaması sonunda Eylül 1968’de yürürlüğe koyduğu göstermelik anayasayı bile uygulamayan cunta, özellikle Avrupa’da yaygın bir diplomatik baskıyla karşı karşıya geldi. Öte yandan yurtdışmdaki siyasal sürgünlerin örgütlediği güçlü bir muhalefet ortaya çıktı. Mart 1972’de Zoita- kis’in yerine geçen Papadopulos, cuntanın Haziran 1973’te monarşiye son vermesinden sonra cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi ve sivil yönetime dönüş hazırlıklarını başlattı. Halk arasında desteği zayıflamış olan rejime prestij kazandırmak isteyen cuntanın girişimleriyle 1974’te Kıbrıs’ta enosis’e yönelik bir darbe düzenlendi. Ama darbenin ardından Türk birliklerinin Kıbrıs’a çıkmasıyla doğan bunalım cuntanın hızla çökmesine yol açtı.

Parlamenter rejime dönüş


Sürgünden dönerek sivil bir hükümetin başına geçen Karamanlis, krallık makamının yerini cumhurbaşkanlığının alması koşuluyla 1952 tarihli anayasayı yeniden yürürlüğe koydu. Cunta dönemindeki baskı ve kısıtlamaların büyük ölçüde kaldırılmasından sonra Kasım 1974’te yapılan genel seçimleri Karamanlis’ in kurduğu Yeni Demokrasi Partisi büyük bir çoğunlukla kazandı. Seçimlerden ana muhalefet olarak Merkez Birliği-Yeni Güçler Partisi çıktı. Hükümetçe hazırlanan yeni anayasanın Haziran 1975’te yürürlüğe girmesinden sonra cumhurbaşkanlığına Konstantinos Tsatsos seçildi.

İktidardaki Yeni Demokrasi Partisi 1970’lerin ikinci yarısında gittikçe güç kaybederken, Andreas Papandreu’nun kurduğu Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK) geniş bir destek bulmaya başladı. Mayıs 1980’de başbakanlık görevini bırakarak cumhurbaşkanlığına seçilen Karamanlis’ten sonra hükümetin başına Georgios Rallis geçti. Ertesi yıl PASOK’un seçim zaferiyle başbakanlık görevini Papandreu üstlendi ve sol eğilimli yeni iktidar altında ülke önemli bir değişim sürecine girdi.

İkinci dönem cumhurbaşkanlığı için Papandreu’dan destek alamayan Karamanlis’ in Mart 1985’te istifa etmesinden sonra bu göreve Hristos Sartzetakis seçildi. Bunu izleyen genel seçimler de PASOK’un kesin bir çoğunluk elde etmesiyle sonuçlandı. Ama derinleşen ekonomik bunalım ve Ege Sorunu’yla bağlantılı olarak ABD ile ortaya çıkan gerginlik, PASOK hükümetinin giderek yıpranmasını getirdi. Ekim 1986’daki yerel seçimlerde uğranan büyük oy kaybı bu gelişmeyi açık biçimde ortaya çıkardı. Hem sağ, hem de sol muhalefetin sert eleştirilerine hedef olan PASOK, Haziran 1989’da ikinci parti durumuna düştü. Ama ortaya çıkan tablo, hiçbir partiye hükümet kurma olanağını vermedi. Geçici bir hükümet altında Kasım 1989’da yapılan erken seçimde de bu kilitlenme çözüleme- yince, Nisan 1990’da bir kez daha seçime gidildi. Yeni Demokrasi Partisi’nin sandalyelerin yarıdan bir fazlasını elde etmesiyle Konstantinos Mitsotakis başbakan oldu. Ertesi ay da Karamanlis ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçildi. Bu arada geçmiş sol hükümet dönemindeki yolsuzluklarla ilgili olarak açılan davalar hız kazandı. Bu davalar arasında parlamentonun kurduğu özel bir mahkemede Girit Bankası’na ait 200 milyon ABD Doları’nı zimmetine geçirme ve telefon dinlettirme suçlarından Papandreu hakkında açılan dava da bulunuyordu.

1990’ların başlarında Balkanlar’daki sosyalist yönetimlerin çözülmesiyle etnik düşmanlıkların şiddetlenmesi Yunanistan’ın komşu Arnavutluk, Yugoslavya ve Türkiye ile olan ilişkilerini gerginleştirdi. Batı Trakya’daki Müslüman Türklere yönelik baskılar sonunda bölgede çatışmalara yol açtı. Türkiye’yi sürtüşmeleri kışkırtmakla suçlayan Yunanistan Komotinfdeki (Gümülcine) Türkiye başkonsolosunu sınır dışı etti; Türkiye de buna İstanbul’daki Yunan başkonsolosunu sınır dışı ederek cevap verdi. 1991’de İstanbul’da, içinde Yunanlı turistlerin bulunduğu bir otobüsün bir akıl hastası tarafından yakılması ve bir Türk diplomatın Atina’da 17 Kasım adlı terörist örgüt tarafından öldürülmesi iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşmesine neden oldu.

Aynı yıl Yunan hükümetinin kitleler halinde Yunanistan’a göç eden Arnavut mültecileri sınır dışı etmesi bu ülkeyle olan ilişkilerde gerginliğe yol açtı. Eylülde Yugoslavya’nın Makedonya cumhuriyetinde bağımsızlık için yapılan referandum Yunanistan’da kaygıyla karşılandı. Kuzey sınırlarında yeni bir devletin kurulmasıyla ülkedeki Makedon azınlığın eski iddialarının canlanacağından korkan Yunan hükümeti, yeni cumhuriyetin Eski Yunan uygarlığının mirası olan “Makedonya” adını kullanmasına karşı çıktı ve ancak Yunanistan’ın kabul edeceği bir ad benimsendikten sonra bu yeni devleti tanıyabileceğini açıkladı. 1992’de Türkiye ile bir dostluk antlaşmasının metni üzerinde görüşmelere başlandıysa da Kıbrıs sorununun çözümünü engelleyen güçlüklerin sürmesi görüşmelerin tıkanmasına yol açtı.

Öte yandan Yunan Parlamentosunun Temmuz 1992’de onayladığı Maastricht Antlaşması’nın öngördüğü ölçütlere yaklaşarak Yunanistan’ı öteki Avrupa Topluluğu ülkelerinin ekonomik düzeyine çıkarmak için yürürlüğe konan istikrar paketi yaygın protesto gösterilerine yol açtı. Eylül 1993’te ise Mitsotakis hükümeti parlamentodaki çoğunluğunu yitirdi. Ekimde yapılan seçimler sonucunda PASOK yeniden iktidara döndü ve Papandreu başbakan oldu.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:09
SİLENTİUM EST AURUM
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
27 Ekim 2006       Mesaj #4
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

Coğrafi Verileri

Ad:  Yunanistan5.jpg
Gösterim: 781
Boyut:  116.4 KB
  • Konum: Güney Avrupa'da, Ege Denizi, İon denizi ve Akdeniz kıyısında, Arnavutluk ile Türkiye arasında yer almaktadır.
  • Coğrafi konumu: 39 00 Kuzey enlemi, 22 00 Batı boylamı
  • Haritadaki konumu: Avrupa
  • Yüzölçümü: 131,940 km²
  • Sınırları:
  • toplam: 1,210 km
  • sınır komşuları: Arnavutluk 282 km, Bulgaristan 494 km, Türkiye 206 km, Makedonya 228 km
  • Sahil şeridi: 13,676 km
  • İklimi: Ilıman, kışlar yumuşak ve nemli, yazlar kuru ve sıcak geçer.
  • Arazi yapısı: Dağlar denizden başlayarak bir silsile oluşturmaktalar. Kuzeydoğuda billurlu dağlar, batıda Dinar sistemine bağlı sıradağlar ve Ege Denizinde adalar yer almaktadır.
  • Deniz seviyesinden yüksekliği:
  • en alçak noktası: Akdeniz 0 m
  • en yüksek noktası: Olimpos Dağı 2,917 m
  • Doğal kaynaklar: Boksit, linyit, manganez, petrol, mermer, hidro enerji
  • Doğal kaynakları:
  • tarıma uygun topraklar: %19
  • daimi ekinler: %8
  • otlaklar: %41
  • ormanlık arazi: % 20
  • diğer: %12 (1993 verileri)
  • Sulanan arazi: 13,140 km² (1993 verileri)
  • Doğal afetler: Ara sıra depremler

Nüfus Bilgileri


  • Nüfus: 10,623,835 (Temmuz 2001 verileri)
  • Nüfus artış oranı: %0.21 (2001 verileri)
  • Mülteci oranı: 1.96 mülteci/1,000 nüfus (2001 tahmini)
  • Bebek ölüm oranı: 6.38 ölüm/1,000 doğan bebek (2001 tahmini)
  • Ortalama hayat süresi:
  • Toplam nüfus: 78.59 yıl
  • erkeklerde: 76.03 yıl
  • kadınlarda: 81.32 yıl (2001 verileri)
  • Ortalama çocuk sayısı: 1.33 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)
  • HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.16 (1999 verileri)
  • HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 8,000 (1999 verileri)
  • HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 100 den az (1999 verileri)
  • Ulus: Yunan
  • Nüfusun etnik dağılımı: Yunanistan %98, diğer %2
  • Din: Yunan Ortodoksları %98, Müslümanlar %1.3, diğer %0.7
  • Diller: Yunanistan %99 (resmi), İngilizce, Fransızca
  • Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler
  • toplam nüfusta: %95
  • erkekler: %98
  • kadınlar: %93 (1991 verileri)

Yönetimi


  • Ülke adı:
  • Resmi tam adı: Yunan Cumhuriyeti
  • kısa şekli : Yunan
  • Yerel tam adı: Elliniki Dhimokratia
  • yerel kısa şekli: Ellas or Ellada
  • eski adı: Yunanistan Krallığı
  • Yönetim biçimi: Parlamenter Cumhuriyet
  • Başkent: Atina
  • İdari bölümler: 51 bölge ve 1 bağımsız bölge; Ayion Oros (Mt. Athos), Aitolia kai Akarnania, Akhaia, Argolis, Arkadhia, Arta, Attiki, Dhodhekanisos, Drama, Evritania, Evros, Evvoia, Florina, Fokis, Fthiotis, Grevena, Ilia, Imathia, Ioannina, Irakleion, Kardhitsa, Kastoria, Kavala, Kefallinia, Kerkyra, Khalkidhiki, Khania, Khios, Kikladhes, Kilkis, Korinthia, Kozani, Lakonia, Larisa, Lasithi, Lesvos, Levkas, Magnisia, Messinia, Pella, Pieria, Preveza, Rethimni, Rodhopi, Samos, Serrai, Thesprotia, Thessaloniki, Trikala, Voiotia, Xanthi, Zakinthos
  • Bağımsızlık günü: 1829 (Osmanlı İmparatorluğu)
  • Milli bayram: Bağımsızlık günü, 25 Mart (1821)
  • Anayasa: 11 Haziran 1975; Mart 1986 tarihinde yeniden düzenlenmiştir.
  • Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: AG (Avustralya Grubu), BIS (Uluslararası İmar Bankası), BSEC (Karadeniz Ekonomik İşbirliği), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), CE (Avrupa Konseyi), CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Teşkilatı), EAPC (Avrupa - Atlantik Ortaklık Konseyi), EBRD (Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası), ECE (Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu), EIB (Avrupa Yatırım Bankası), EMU (Avrupa Ekonomi ve Para Birliği), Avrupa Birliği, FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G- 6, IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IDA (Uluslararası Kalkınma Birliği), IEA (Uluslararası Enerji Ajansı), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), IFC (Uluslararası Finansman Kurumu), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), IHO (Uluslararası Hidrografi Örgütü), ILO (Uluslarası Çalışma Örgütü), IMF (Uluslararası Para Fonu), IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), Inmarsat (Uluslararası Denizcilik Uydu Teşkilatı), Intelsat (Uluslararası Telekomünikasyon ve Uydu Örgütü), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), IOM (Uluslararası Göçmen Teşkilatı), ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü), ITU (Uluslararası Haberleşme Birliği), MINURSO (BM Bati Sahra Referandum Misyonu), NAM, NATO (Kuzey Atlantik Asemblesi), NEA (Nükleer Enerji Kurulu), NSG, OAS (Amerika Devletleri Teşkilatı), OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü),OPCW, OSCE (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü), PCA (Daimi Hakemlik Mahkemesi), UN (Birleşmiş Milletler), UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı), UNESCO (Eğitim-Bilim ve Kültür Örgütü), UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği), UNIDO (Endüstriyel Kalkınma Örgütü), UNIKOM (BM Irak-Kuveyt Gözlem Misyonu), UNMIBH (BM Bosna Hersek Misyonu), UNOMIG (BM Gürcistan Gözlem Misyonu), UPU (Dünya Posta Birliği), WEU (Batı Avrupa Konseyi), WFTU (Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı), WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü), WToO (Dünya Turizm Örgütü), WTrO (Dünya Ticaret Örgütü), ZC

Ekonomik Göstergeler


  • Ekonomiye genel bakış: Yunanistan, milli gelirinin yarısını karşılayan özel sektöre dayalı kapitalist ekonomiye sahip olduğu halde, devlet, girişimlerinin bazılarını da özelleştirmeyi planlamaktadır. Turizm, döviz kazancı sayesinde ülke gelirinin büyük bir oranını karşılayan endüstridir.
  • GSYİH: Satınalma Gücü paritesi - 181.9 milyar $ (2000 verileri)
  • GSYİH - reel büyüme: %3.8 (2000 verileri)
  • GSYİH - sektörel bileşim:
  • tarım: %8.3
  • endüstri: %27.3
  • hizmet: %64.4 (1998)
  • Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %3.1 (2000 verileri)
  • İş gücü: 4.32 milyon (1999 verileri)
  • Sektörlere göre işgücü dağılımı: endüstri %21, tarım %20, hizmet %59 (2000 verileri)
  • İşsizlik oranı: %11.3 (2000 verileri)
  • Endüstri: Turizm, gıda, tütün, tekstil, kimyasallar, metal ürünleri, madencilik, petrol
  • Endüstrinin büyüme oranı: %7 (2000 verileri)
  • Elektrik üretimi: 46.432 milyar kWh (1999)
  • Elektrik tüketimi: 43.343 milyar kWh (1999)
  • Elektrik ihracatı: 1.65 milyar kWh (1999)
  • Elektrik ithalatı: 1.811 milyar kWh (1999)
  • Tarım ürünleri: Buğday, mısır, arpa, şeker pancarı, zeytin, domates, şarap, tütün, patates, et ve süt ürünleri
  • İhracat: 15.8 milyar $ (2000)
  • İhracat ürünleri: Sanayi malları, yiyecek ve içecek, petrol ürünleri
  • İhracat ortakları: AB %49 (Almanya %15, İtalya %13, İngiltere %6), ABD %6 (1999)
  • İthalat: 33.9 milyar $ (2000)
  • İthalat ürünleri: Endüstri malları, gıda maddeleri, yakıtlar, kimyasallar
  • İthalat ortakları: AB %66 (İtalya %15, Almanya %15, Fransa %9, İngiltere %6) (1999)
  • Dış borç tutarı: 57 milyar $ (2000 verileri)
  • Para birimi: Euro (EUR)
  • Para birimi kodu: EUR
  • Mali yıl: Takvim yılı

İletişim Bilgileri


  • Kullanılan telefon hatları: 5.431 milyon (1997)
  • Telefon kodu: 30
  • Radyo yayın istasyonları: AM 26, FM 88, kısa dalga 4 (1998)
  • Radyolar: 5.02 milyon (1997)
  • Televizyon yayını yapan istasyonlar: 36 (1995)
  • Televizyonlar: 2.54 milyon (1997)
  • Internet kısaltması: .gr
  • Internet servis sağlayıcıları: 27 (2000)
  • Internet kullanıcıları: 1.33 milyon (1999)

Ulaşım ve Taşımacılık


  • Demiryolları: 2,548 km
  • Karayolları: 117,000 km (1996)
  • Su yolları: 80 km
  • Boru hatları: Ham petrol 26 km; petrol ürünleri 547 km
  • Limanları: Alexandroupolis, Elefsis, Irakleion (Crete), Kavala, Kerkyra, Chalkis, Igoumenitsa, Lavrion, Patrai, Peiraiefs (Piraeus), Thessaloniki, Volos
  • Hava alanları: 81 (2000 verileri)
  • Helikopter alanları: 2 (2000 verileri)
Kaynak: ulkeler
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:09
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ekim 2008       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  Yunanistan6.jpg
Gösterim: 743
Boyut:  113.4 KB

Koloniler Dönemi


İÖ 8. yüzyıla doğru Yunanistan'ın nüfusu, tarıma elverişli olmayan bu engebeli toprak­lardan elde edilen ürünlerle beslenemeyecek kadar artmıştı. Yunanlılar'ın daha fazla top­rağa gereksinimi vardı. Bu nedenle birçok kentin yöneticisi, halkı başka topraklarda koloniler kurmaya özendirdi. Belki bu yolla yönetimden hoşnut olmayanlardan kurtulma­yı da umuyorlardı.Birçok Yunanlı doğuya göç ederek Kara­deniz kıyılarına yerleşti. Bir bölümü de batıya gitti; İtalya'nın güneyindeki Sicilya kıyıları ile Güney Fransa'ya yerleşti. Bu yayılmayla Yu­nanlılar yalnızca yeni topraklar değil, ticaret yapabilecekleri yeni pazarlar da elde ettiler.Kolonileri kuranlar eski ülkelerinden çanak çömlek ve metal eşyalar getiriyorlardı. Bu mallar tanındıkça, bunlara duyulan talep de m. Tüccarlar İÖ 7. yüzyılda Korint'te ırinthos ve Khalkis'te üretilen niteliklik çömleği Akdeniz çevresindeki birçokrye götürdüler. Yakın zamanlarda, bu trın binlercesi arkeologların yürüttükle ortaya çıkarıldı. Bu buluntulardan ntlerin tarihine ilişkin önemli bilgiler ektedir.

Kurulan Yunan kentlerinden biri de, Nil Irmağı üzerindeki Naukratis'ti. tanla büyük bir ticaret merkezi olları Naukratis'e düşen gezginler, tematik ve astronomi alanlarında neleri öğrendiler ve geri döndükgileri kendi ülkelerine taşıdılar, 'ızyıllarda, ilk Yunan filozofları ^csimandros dünya ve bu dünuğuna ilişkin kuramlar geliştir­diler. Birçok İyonyalı şair lirik şiirler yazmaya başladı. Bu şairler Homeros'un yaptığı gibi kahramanlık öyküleri anlatmıyor, tanrılar, aşk, savaş ve siyaset üzerine kendi düşünce ve duygularını dile getiriyorlardı. Bunların en ünlüleri, İÖ 6. yüzyılın başlarında Midilli (Lesbos) Adası'nda yaşayan kadın şair Sappho ve Alkaios'tur. Askeri başarıların hayranlık uyandırdığı Dor kenti Sparta'da ise, savaşa ve cesarete ilişkin şiirler yazıldı.

Ticaret ve üretimin artması, kent devletle­rinde tüccar ve zanaatçıların güçlenmelerine yol açtı. Ayrıca, İÖ 7. yüzyılda soyluların savaş arabalarından ve süvarilerden oluşan eski orduların yerini, büyük ölçüde piyadeler­den oluşan ordular almış ve kentlerin savu­nulmasında, giderek orta sınıftan yurttaşlar söz sahibi olmuştu. Soylulara çok borçlanmış, yönetimden hoşnut olmayan köylüler ile bir­leşen bu yurttaşlar daha fazla hak istemeye başladılar. Eski ailelerden gelen soylular gi­derek güçlerini yitirdiler. Artık yurttaşların desteğini kazanabilen yetenekli herhangi bir kişi kent devletinin önderi ya da yöneticisi olabiliyordu. Yunanistan'ın dört bir yanında ortaya çıkan bu yeni yöneticiler kentlerinin zenginleşmesine ve güçlenmesine yardımcı oldular. Soylu oldukları için değil kendi güç­leriyle iktidara gelen bu yöneticilere "tiran" dendi. O dönemde "tiran" sözcüğü günümüz­de olduğu gibi "zalim" ve "gaddar" anlamına gelmiyordu. Tiranlar ticareti geliştirdiler ve bayındırlık işlerine başladılar. Şairleri, res­samları ve heykeltıraşları desteklediler, sıra­dan yurttaşları soyluların haksız davranışla­rından korudular. Böylece tiranlar kent dev­letlerini daha demokratik yönetim biçimleri­ne geçmeye hazırladılar. Korintli Periander ve Sikyonlu Kleisthenes bu tiranların en çok tanınmışlarındandır.

İÖ 6. yüzyıla doğru, Yunan kentlerinin çoğu bağımsız kent devletlerine dönüştü. Bir bölümü ise amphiktyonia adı verilen dinsel birliklere katıldı. Bazı kentler ise Delfi Kâ-hinleri'ni destekleyen bir birlikte yer aldı. Bu kentlerde yaşayanlar, anlaşmazlıklarının çözüme bağlanması için sık sık Delfi'ye başvururlardı.

Büyük dinsel şenliklere tüm Yunan kentleri katılırdı. Bu şenliklerin en önemlilerinden biri de Zeus'un onuruna her dört yılda bir Olympia'da düzenlenen ve ilki yaklaşık İÖ 776'da yapılan atletizm oyunlarıydı. Oyunlar öylesine önemliydi ki, Yunanlılar zamanı Olimpiyatlar'la yani dört yıllık sürelerle ölçer­lerdi. Yakınçağda yeniden canlandırılan Olimpiyat Oyunları en önemli uluslararası spor yarışması durumundadır.
Bu tür ortak etkinlikler, siyasal ayrılıklara karşın Yunanlılar'da, yavaş yavaş tek bir halk oldukları duygusunu geliştirdi. Kendilerine Helenler, üzerinde yaşadıkları topraklara da Helas demeye başladılar. Helenler öteki bü­tün halkları, "Yunanca konuşmayanlar" anla­mında barbarlar olarak adlandırdılar.

Atina ve Sparta


Yunanistan tarihi giderek, yaşam biçimleri birbirinden çok farklı olan Atina ve Sparta kentlerinin mücadelesine dönüştü. Kent dev­letlerinden birkaçı, komşu köylerin bu kent­lerle birleşmesiyle büyümüştü. Atina da bun­lardan biriydi. Attika'daki bütün köyler Ati­na'ya katılmış ve kent topraklarının yüzölçü­mü 2.500 km2'yi aşmıştı. Sparta ise, İÖ 8. yüzyılda, Messenia'nın da içinde bulunduğu bütün komşu toprakları alarak genişlemişti. Fethedilen topraklarda yaşayan halka Helotlar denir ve bunlara köle gibi davranılırdı. Sparta, Helotlar'ın baş kaldırmalarını önle­mek için güçlü bir orduyu beslemek zorunday­dı. İÖ. 6. yüzyıla doğru Yunanistan'daki en bü­yük askeri güç Sparta'nın elindeydi. Kent, Mora Yarımadası'ndaki hemen hemen tüm kent devletlerinin savunma amacına yönelik olarak kurdukları Peloponnesos Birliği'nin merkezi oldu .

Sparta kent devletinde yurttaşların bireysel özgürlükleri yoktu; onlardan beklenen, ya­şamlarını devlete adamalarıydı. Sanat ve kül­tür neredeyse yok olmuştu. Sparta yurttaşları­nın tümü savaş eğitiminden geçirilir ve onlara savaşta yiğitlik göstermenin en övünç duyula­cak erdem olduğu öğretilirdi. Sparta kent devletini, beş yargıçtan oluşan ephoros ile gerousia denilen bir yaşlılar kurulu yöne­tirdi. Bu yönetim örgütünün, yasa koyucu Lykurgos tarafından kurulduğu sanılmakta­dır.

Atina'nın gelişme çizgisi Sparta'nınkinden farklı oldu; çünkü Atina'da denetim altında tutulması gereken tutsak bir halk yoktu. Atti-ka'da yaşayanlar Atina yurttaşı ve phyle adı verilen dört kabileden birinin üyesiydiler. Ne var ki, onlar da hakları için soylularla müca­dele etmek zorunda kaldılar. Demokratik bir yönetim doğrultusunda atılan ilk adım, İÖ 621'de Drakon'un çıkardığı yazılı yasalar ol­du. Cinayet suçlarında, öldürülen kimsenin akrabalarınca öç alınması yerine, kamuya açık bir yargılama sistemi getirmesi dışında, Drakon Yasaları'na ilişkin fazla bir bilgi yoktur.

İÖ 594'te Solon Atina'da başyargıç seçildi ve yönetimde reformları başlattı. Borçlanma nedeniyle köleleştirmeyi kaldırdı. Devlete as­ker olarak hizmet veren herkese yurttaşlık hakkı tanındı. Mülk sahibi olan bütün yurttaş­lar yönetime seçilebileceklerdi. Gene bütün yurttaşlar, ceza yargılamalarında sonucu be­lirleyen jürilere katılabileceklerdi. Ne var ki, Solon'un reformları da soylular ile yoksul sı­nıflar arasındaki mücadeleyi sona erdiremedi. Atinalı yurttaşlar, bir süre de, tiran Pisistratus'un soylulara karşı kendilerine yardımcı olacağına inandılar.

Pisistratus Dönemi


Yoksullara yardımcı olarak ve ticareti destek­leyerek Pisistratus büyük bir varlık dönemine ön ayak oldu. Şairler ve sanatçılar Atina'ya akın ettiler. Kent kısa zamanda Yunanis­tan'ın edebiyat ve sanat merkezi durumuna geldi. Boyalı Attika çömleklerinin yapımı hem güzel sanatlar içinde bir dala, hem de önemli bir sanayiye dönüştü. Çanak çömlek yapımında en iyi hammadde olan kırmızı kil Atina dolaylarında bulunuyordu. Yerel sanat­çıların bu kili kullanarak yaptıkları vazolar dünyadaki en güzel örnekler arasındadır.Kil, tanrı heykellerinin yapımında ve tapı­nak süslemelerinde de kullanıldı. En eski Yu­nan tapınakları ahşaptı ve bunların üzerleri, ahşabı kötü hava koşullarından korumak üze­re boyalı kille kaplanırdı. Öte yandan, Yuna­nistan'ın birçok bölgesinde, özellikle de Atina yakınlarında mermer yatakları vardı. Mermer çok geçmeden yapılarda ve heykellerde kul­lanılmaya başlandı.Yunan sanatının "arkaik" dönemi olarak bilinen İÖ 6. yüzyılda heykeltıraşlar insan ve insan biçiminde tanrı heykelleri yaptılar. Seçi­len heykel konularının bütün Yunanistan'da aynı olmasına karşın, Dor ülkesinde yani Batı Yunanistan'da yapılan heykeller üslup olarak İyonya'dakilerden farklıydı.

Atina Demokrasisi


İÖ 6. yüzyılın son yıllarında Atina'da tiranlık yönetimi sona erdi ve Kleisthenes adlı bir soylu başa geçti. Kleisthenes yamaçlardaki çiftçiler, kıyılardaki tüccarlar ve ovalar­daki soylu toprak sahipleri arasındaki siyasal kavgayı sona erdirmeyi başardı. Tüm yurttaş­lara aynı haklan tanıdı. Kabile temsilcileri bir danışma kurulu oluşturdular. Bütün erkek yurttaşlar yasaları yapan halk meclisi ekkles/a'nın doğal üyeleriydi. Sistem bütünüyle de­mokratikti; çünkü bütün yurttaş gruplarına eşit haklar ve yönetimde eşit söz hakkı veril­mişti. Ne var ki, var olan demokrasi anlayışı bugünkünden farklıydı. Yalnızca Atinalı ana babadan doğanlar yurttaş sayılıyordu, yaban­cılar ve köleler yurttaş sayılmadıkları için bu haklara sahip değillerdi.
Msxlabs & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:10
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
31 Mayıs 2011       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
YUNANİSTAN
(Yunanca: El‡s, Fr.: Grèce, İng.: Greece), Balkan Yarımadası'nın güneyinde devlet.
  • Yüzölçümü 131.944 km2 (24.760 km2'si ada),
  • Nüfusu 10.480.000,
  • Başkenti Atina,
  • En önemli kentleri Pire, Selânik, Volos, Kandiye, Larissa, Kavala ve Korint'tir.
  • Nüfusun %98'i Yunanlıdır, en kalabalık azınlık olan Türklerin oranıysa %1,5 kadardır.
  • Dili Yunanca,
  • Dini Ortodokstur.
Kuzeyde Arnavutluk, Yugoslavya, Bulgaristan; kuzeydoğuda Türkiye, doğuda Ege Denizi; güneyde Akdeniz; batıda da Yunan Denizi ile sınırlanır. Balkan Yarımadası'nın, güneye inildikçe daralan güney bölümünü oluşturur. Kıyıları çok girintili çıkıntılı olan dar bir yarımadadır. Kıyılarında yer alan birçok körfez ve koylar; ikincil yarımadalarla (kuzeyde Kalkidikya, ortada Atik, güneyde Pelopones) çok parçalanmıştır. Bu nedenle Yunanistan, hemen hemen bütünüyle Akdeniz'in etkisi altında, Akdeniz kıyılarında bu iklimin en etkili olduğu ülkedir.

Yunanistan üç coğrafî bölgeye ayrılır:

a) Kuzey Yunanistan: Batı Trakya ve Yunan Makedonyası'ndan oluşur. Doğuda Meriç Vadisi'nden, batıda Yugoslavya ve Arnavutluk sınırlarına kadar uzanan bu bölge, Rodop ve Makedonya dağlarının bazı serpintilerini taşımakla beraber, daha çok alüvyonlu ovalarla kaplıdır. Rodop ve Makedonya dağlarından inen ırmaklarla sulanan bu ovalar ülkenin başlıca tarım alanlarıdır (Meriç Ovası, Mesta akarsuyu üzerinde Yenice, Kavala-Dırama ovaları, Struma üzerinde Serez Ovası, Kalkidikya Yarımadası'nın batısında Vardar Ovası).

b) Orta Yunanistan: Çok dağlıktır. Bu bölge batıda, Arnavutluk sınırına komşu Epir Platosu ve dağlarından, Yanya Havzası'ndan, Epir'in doğusunda ülkenin en sürekli dağları olan Pinduslar'dan, daha doğuda Tesalya Havzası, Tırhala ve Larissa ovaları ve bunları denizden ayıran Olimpos ve Ossa dağlık masiflerinden oluşur.

c) Güney Yunanistan ve adalar: Korint Körfezi ve kanalı ile Orta Yunanistan'dan ayrılan Pelopones, Güney Yunanistan'ı oluşturur. Güney ucunda ikincil üç yarımadayla son bulur. Bölge, dağlar ve yüksek platolarla kaplıdır. Yunan adaları, sayıca pek çoktur. Fakat Girit, Rodos, Midilli, Korfu, Sisam, Sakız, Eğriboz, Taşoz, Limni dışındakiler küçük adalardır.

Deniz ticaretinde çok ilerlemiş, koşullarının her bakımdan elverişliliği nedeniyle turizmde giderek canlanan bir ülke olan Yunanistan'da ekonominin temeli tarıma dayanır. Fakat sıcak, yazları belirli şekilde kurak, iç sular bakımından yoksul bir ülke olan Yunanistan'da, zeytin, üzüm, incir gibi bu iklime özgü toprak ürünleri dışında, öteki kültür bitkilerinin üretimleri azdır. Başlıca ihraç ürünleri zeytin, zeytinyağı, şarap, turunçgiller, incir, üzüm (kuru üzüm), tütün, pamuktur. Hayvan sayısı azdır. Boksit, manganez ve linyit dışında yeraltı kaynakları bakımından zengin değildir. Bununla birlikte sanayileşme çabaları hızlıdır.
Ad:  Yunanistan8.jpg
Gösterim: 860
Boyut:  101.5 KB
Madensel, tarımsal ve sanayi üretimleriyle mütevazi ölçüler içinde kalan Yunanistan, 1997'de 41,5 milyon groston olan deniz ticaret filosuyla dünyada ön sıralarda yer alır. 1829'da Edirne Antlaşması ile özerklik kazanan ve tam bağımsızlığı Osmanlı Devleti tarafından 1832'de tanınan Yunanistan, bu tarihten itibaren zamanla genişledi ve bugünkü sınırlarına ulaştı. 1912-1913'te Balkan Savaşı'na katıldı; önce Osmanlılar; sonra da Bulgarlar ile savaştı. Sonuçta Batı Trakya'yı (Selânik dahil), kuzeydoğu Ege'deki adaları elde etti.

I. Dünya Savaşı'nda tarafsız kaldı. Savaş sonunda Müttefiklerin yanında yer alan Yunanistan, İngiltere'nin yardımıyla 1919 Mayısı'nda İzmir'e asker çıkardı ve Anadolu Seferi'ni başlattı. Fakat bu girişim, kesin bir bozgun ve yenilgiyle son buldu. Bu sonuç, Yunanistan'ın siyasî ve toplumsal yaşamını da derinden etkiledi. II. Dünya Savaşı'ndan önce İtalya'nın saldırısına uğradı (1940). Bu istilâ girişimini önleyebildiyse de, 1941'de Alman ordularının işgaline karşı duramadı.

Yunan hükümeti önce Girit'e, sonra da 1944'te kurtuluşa kadar Kahire ve Londra'ya sığındı. 1946'da kral ülkeye döndü. 1947'de Rodos ve Oniki Ada İtalya'dan Yunanistan'a geçti. 1955-1963 arasında oldukça istikrarlı bir iç politika izledi. Fakat sık sık değişen hükümetler, siyasî partiler arasındaki anlaşmazlıklar 1967'de askerî bir hükümet darbesiyle sonuçlandı. "Albaylar Cuntası" diye adlandırılan yönetim, Georgios Papadopulos başkanlığında bir diktaya dönüştü. Papadopulos 1967'de başbakan, 1970'te cumhurbaşkanı seçildi.

Muhalefet ve üniversite öğrencilerinin gösterileri kanlı bir şekilde bastırıldı; sosyal demokratların lideri Papandreu yurt dışına gitmek zorunda kaldı. 1973'te kansız bir darbeyle başa geçen Fedon Gizikis cumhurbaşkanı oldu. Cuntanın Kıbrıs'ı, Yunanistan topraklarına katmak için Makarios'a karşı düzenlediği darbe, Türkiye'nin, Temmuz-Ağustos 1974'teki "Kıbrıs Barış Harekâtı" sonunda başarısızlıkla sonuçlandı. Bu olaydan sonra cunta devrildi; yurt dışında bulunan Karamanlis, Yeni Demokrasi Partisi'ni kurarak başbakan oldu ve ülkede demokrasiye dönüş süreci başladı. 1975'te yeni bir anayasa yapıldı ve yürürlüğe kondu.

Yunanistan 1979'da Ortak Pazar'a üye oldu. Karamanlis 1980'de cumhurbaşkanı seçildi. 1981 seçimlerini Yunan Sosyalist Hareket Partisi (PASOK) kazanarak iktidara geldi ve Andreas Papandreu başbakan oldu. Mart 1985 seçimlerinde, cumhurbaşkanlığını PASOK'un adayı Hristos Sortzetakis kazandı. Aynı yılın Haziran ayında yapılan seçimler de PASOK'un zaferiyle sonuçlandı. Ancak Koskotas Skandalı diye bilinen Girit Bankası yolsuzluğu gibi nedenlerle yıpranan iktidar 1989 seçimlerinde yenilgiye uğradı.

Papandreu, muhalefet liderlerinin telefonlarını dinletmek, rüşvet almak ve görevini kötüye kullanmak gibi nedenlerle Yüce Divan'a sevk edildi. Haziran 1989 ile Nisan 1990 arasında yapılan üç genel seçim sonucunda, Konstantin Miçotakis'in başkanı olduğu Yeni Demokrasi Partisi iktidara geldi. Nisan 1990'da Yeni Demokrasi Hareketi lideri K. Mitsotakis muhafazakar bir hükümet kurdu. ABD ile Yunanistan'daki Amerikan üslerinin sayısını ikiye indiren bir antlaşma imzaladı.

Mayıs ayında K. Karamanlis parlamento tarafından yeniden cumhurbaşkanı seçildi. 1992'den başlayarak siyasal yaşam, Hellenizm ve Makedonya adı altında bağımsız bir devletin kuruluşuna karşı çıkmak üzerine temellendi. 1993'teki erken seçimleri PASOK kazandı. A. Papandreu yeniden başbakan oldu. 1995'te Kostis Stefanonulos cumhurbaşkanı seçildi. 1996'da A. Papandreu istifa etti.Yerine Kostas Simitis başbakan oldu, eylüldeki seçimleri kazanan Simitis daha sonra PASOK'un başına da geçti.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 23:11
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
9 Temmuz 2012       Mesaj #7
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Tarihçiler Yunanistan tarihini üç büyük bölüme ayırırlar; Eski Yunan tarihi, Orta Devir-Bizans tarihi ve Yeni Yunanistan tarihi. M.Ö. (2000-146) tarihleri arasında hayat süren Eski Yunanlıların bu devirleri de dört bölüme ayrılır; M.Ö. (2000-500) yıllarına kahramanlık seneleri ve ilk olimpiyat seneleri adı verilir. M.Ö. (500-400) yıllarında meydana gelen İran savaşları, medeniyet seneleridir.

M.Ö. (400-300) yılları eski Yunanlıların gerileme devridir. İskenderin Makedonya, Tiva ve İsparta istilaları bu devre dahildir. M.Ö. (300-146) tarihleri dördüncü ve son devirdir. Bu son devre aynı zamanda Helenistik Dönem de denir. M.Ö. 146 yılında Roma İmparatorluğunun idaresi başlar. Romalılar M.S. 395'te ikiye ayrılınca Yunanlıların Orta Dönem ve Bizans tarihi başlar. Bizans İmparatorluğunun ilk hükümdarı Konstantin'dir.

Konstantin 330 yılında, Doğu Roma'nın Bizans şehrini alarak ismini "Constantinople" şeklinde değiştirdi. Konstantin'in 378'de ölümüyle birlikte, imparatorluğun 1081'de başlayan gerileme dönemine kadar, sırasıyla Teodosiu, Lostianu, Iraklios, Isavroslar ve Mekadonya dönemleri geçti. Gerileme devri, Fatih Sultan Mehmed Hanın 1453 yılında "Constantinople"u alarak "İstanbul" yapmasıyla son buldu. Böylece yaklaşık 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu tarihe gömüldü.

Fatih'in İstanbul'u fethetmesi, dünya tarihinin olduğu gibi Yunan tarihinin de dönüm noktasıdır. Artık Yunan Devleti kalmamış ve Yunanistan toprakları bir Osmanlı eyaleti olmuştu. Atina 1458 sonbaharında Osmanlı topraklarına katıldı. Fatih Sultan Mehmed Han hemen Atina'ya geldi ve dört gün kaldı. Türk ve Yunan arşivlerine göre Atina'da Türk idaresi zamanında tekke, küçük kervansaray, çeşme ve sebillerin dışında 9 cami ve tam teşekküllü bir medrese yapılmıştı. Bunlar; Mescidi İsmaili, Fethiye Camii, Yeni Cami, Aşağı Şadırvan veya Voyvoda Camii, Sofya veya Hüsnü Bey Camii, Sütunlu Cami, Akropol eteğindeki cami, Küçük Cami, Kafisiye Kazası Camii ve Ravaklı Medrese. Osmanlıların 400 sene hakim olduğu bu yerlerdeki eserlerden bugün minaresi yıkılmış iki camiyle bir medrese kapısı kalmıştır. Diğerlerinin ise izleri bile kalmamıştır..

Yunanlılar 400 yıl kadar rahat ve huzur içinde Osmanlı tebeası olarak yaşadı. 1821 yılında, Osmanlı Devletinin gerilemeye başladığı dönemlerde, Avrupalıların kışkırtmalarıyla Yunan isyanı çıktı. İsyandan sekiz yıl sonra Yunanistan Krallığı kuruldu. 1832-1913 yılına kadar Danimarka asıllı krallar tarafından idare edildi.

Yunanistan, bundan sonra 1923 yılına kadar Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve iç karışıklıklarla uğraştı. Müttefiklerin yardımıyla Yunanlılar "Megalo İdea" hülyası ile, "Helen İmparatorluğu"nu yeniden kurmak üzere 15 Mayıs 1919'da İzmir'i Batı Anadolu topraklarını işgal ettiler. Çok geçmeden, Türk Ordusu karşısında tutunamayarak 1922'de hayalleriyle birlikte denize döküldüler.

Bu yenilgiyle birlikte Yunanistan'da iç karışıklıklar başgösterdi. 1923 yılında yapılan halk oylamasıyla Yunanistan Cumhuriyeti ilan edildi. Fakat 1926'da General Theodoros Pangalos diktatörlüğünü ilan etti. 1935 yılında monarşik idare yeniden ortaya çıktı ve Helen Kralı, George II, tahta geçti. İkinci Dünya Savaşı patlak verince, Yunanistan 1940 yılında İtalya'dan bir ültimatom aldıysa da bunu reddetti. Fakat ardından Alman, İtalyan ve Bulgarlar ülkeyi işgal etti.

1944 yılında işgal kuvvetleri ülkeden çekildi. Ülkede tekrar iç karışıklıklar başgösterdi. Ülkeye sızmış komünist güçler, Kralcılar ve İngiliz birlikleri tarafından mağlup edildi. 1947'de yapılan yeni bir halkoylamasıyla George-II, idareyi eline aldı. Daha sonra yerine kardeşi Paul-I geçti.

Komünistler 1947-1949 yılları arasında tekrar karışıklıklar çıkardılarsa da, ABD'nin yardımıyla dağıtıldılar. 1963 yılına kadar ülke, Karamanlis hükümetince yönetildi. Bu tarihteki seçimleri Merkez Partisi kazandı. Ülke içinde yeniden karışıklıklar çıktı 1967 yılında Albay Papadopoulos ihtilalle idareyi eline geçirdiyse de 1973 yılında General Demetrius'un yeni bir ihtilaliyle idareyi kaybetti. 1974 yılında Kıbrıs problemi ortaya çıktı. Türk ordusunun "Barış Harekatı" Yunanistan'da iktidar değişikliğine sebep oldu. Yunan askeri cuntası dağıldı. Yerine Karamanlis hükümeti geldi.

Yunanistan, 1974 yılında referandumla yeniden Cumhuriyet oldu. 1981'de Avrupa Ekonomik Topluluğuna katıldı. 1981 ve 1985 seçimlerini PASOK (Panhelenik Sosyalist Hareket) partisi kazandı. Haziran 1989'da yapılan seçimlerde PASOK ikinci parti durumuna düştü. Seçim sonuçları hiçbir partiye hükümet kurma imkanı vermedi.

Geçici hükümet altında Kasım 1989'da yapılan erken seçimlerde de hiçbir parti hükümet kuramayınca, Nisan 1990'da yeniden ikinci kez erken seçime gidildi. Meclisteki sandalye sayısının bir fazlasını kazanan Yeni Demokrasi Partisi hükümet kurdu. Hükümetin kurulmasından sonra yapılan seçim neticesinde Karamanlis ikinci kez cumhurbaşkanı oldu.
Son düzenleyen Safi; 24 Mart 2017 20:21
In science we trust.

Benzer Konular

9 Eylül 2009 / Misafir Cevaplanmış
25 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış
20 Ocak 2010 / Misafir Cevaplanmış
22 Aralık 2014 / Misafir Cevaplanmış
25 Mart 2017 / Misafir Cevaplanmış