ASPİRİN
a. (alm. Aspirin; yun. a, yokluk eki, ve lat. spira, sarmal’dan). Analjezik, antipiretik ve antiromatizmal etkisi için kullanılan ilaç. (Eşanl. ASETİLSALİSİLİK ASİT.) [Bazı ülkelerde tescilli ad.]
—ANSİKL. Aspirin 1853’te, transız kimyacısı Gerhardt tarafından asetilklorürün sodyumsalisilat üzerine etkimesiyle elde edildi. 1899’da Elberfeld’de, Bayer laboratuvarlarınaa kimyager Felix Hoffmann tarafından saf ve bozulmaz aspirin yapıldı. Freser ve VVohlgemuth aspirinin tedavi edici ve farmakodinamik özelliklerini incelediler.
Zayıf toksisitesi, geniş etkinliği ve antiemflamatuvar etkisi sayesinde aspirin, ateşe ve özellikle romatizmal kaynaklı ağrılara karşı değerli bir ilaç haline geldi. Ne var ki aspirin, asitliği yüzünden mide mukozasını önemli ölçüde tahriş eder ve uzun süre kullanılırsa tehlikeli olur. Bu nedenle, dayanılabilir şekilde alınmasını sağlamak üzere 0,50 g dozlu tabletleri de yapılmıştır. Tabletlerin kaplanması, onların mideden bozulmadan geçmesini ve bağırsakta çözünmesini sağlar. Bir başka yöntem, çok küçük taneciklerin yavaş yavaş serbest hale geçirilmesiyle uzun süreli etki yaratılmasıdır. Aspirini askorbik asitle birleştirme, onun zararlı yanını törpüler. Sodyum bikarbonat eklemekle köpürerek çözünen aspirinler yapılır, iğneyle verilen aspirinlere gelince, örneğin lizin ile birleştirilip şırınga edilirse etkisinin hızı ve şiddeti artar. Aspirin kullanılması antikoagülanların etkisini artırır, bu nedenle birlikte kullanılmaları tehlikelidir. Bazı durumlarda antikoagülan yerine düşük dozda aspirin verilmesi bile önerilebilir. Aspirin, kinin tuzlan, amidopirin, alkali tuzlar gibi birtakım ilaçlarla bağdaşmaz.
Kaynak: Büyük Larousse