Namaz, bütün ilâhî dinlerin ortak hükümlerinden olup, peygamberler üstlendikleri ağır görevi ifa ederken namazın sağladığı sürekli manevî güçten destek almışlar, bu cümleden olmak üzere Kur’ân-ı Kerim’de bazı peygamberlerin namazın önemini vurgulayan ifadelerine atıfta bulunulmuştur. Meselâ Kur’ân’da Hz. İbrahim’in şöyle dua ettiğini okuyoruz: ‘Ya Rabbî! Beni de, neslimden çoğunu da namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duamı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!’ (İbrahim, 14/40). Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütlere değinilirken de onun şöyle dediği nakledilir: ‘Evlâdım, namazı hakkıyla ifa et, iyiliği yay, kötülüğü de önlemeye çalış ve başına gelen sıkıntılara sabret! Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir.’ (Lokman, 31/17).
Peygamberlerle ilgili olarak namazı vurgulayan daha pek çok âyet vardır Kur’ân-ı Kerim’de: ‘Bir vakit İsrail Oğulları’ndan söz alıp: ‘Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin’ demiştik.’ (Bakara, 2/83). Hz. Musa’ya hitaben: ‘Muhakkak ki Ben’im gerçek İlâh. Benden başka yoktur ilâh. O halde sen de yalnız Bana ibadet et. Beni anmak için namaz eda et.’ (Tâ-Hâ, 20/14); Hz. İsa ile ilgili olarak da: ‘Ben Allah’ın kuluyum, O bana Kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi. Nerede olursam olayım beni kutlu, mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namazı ve zekâtı farz kıldı.’ (Meryem, 19/30-31) buyurulmaktadır.
İslâmiyet’te de namaz ibadetine hemen onun tebliğine başlandığı sıralardan itibaren rastlanır. Hadis ve Siyer kaynakları, Resûlullah Efendimizin (s.a.s.) müşriklerin baskı ve hakaretlerine rağmen zaman zaman Mescid-i Haram’da Hacer-i Esved ile Rükn-i Yemânî arasında namaz kıldığını, gerek Efendimizin (s.a.s.) gerekse mü’minlerin, vâdilerde, evlerinde, ağıllarının ve harman yerlerinin temiz bölümlerinde namaz kıldıklarını, Dâru’l- Erkam’ı mescit haline getirdiklerini kaydetmektedir. Mekke döneminde nâzil olan birçok âyet-i kerimede de namazın önemi vurgulanmakta ve namaz kılanları engellemeye çalışanlar sert bir dille kınanmaktadır (meselâ bkz. Buhari, ‘Salât,’ 49; Müsned 2:178; Müddessir Sûresi 43; Şûrâ Sûresi 38; Alâk sûresi 10; A’lâ Sûresi 15).
İslâmî tebliğin ilk gününden itibaren namaz farz olmakla birlikte, onun beş vakte tahsisi Miraç gecesi olmuştur. Hadis-i şerifte, ‘Namaz, mü’minin miracıdır.’ buyurulur. Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadislerinde namaz ile ilgili olarak yer alan ifadeler, bu ibadetin İslâm’ın beş şartından biri olduğunu ve İslâmiyet’te çok özel bir önemi bulunduğunu açıkça göstermektedir.