Arama


MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
8 Mart 2009       Mesaj #3
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Mesajın devamı...

Ermeniler Ruslar’ın desteğinde işgal ettiği Kürdistan’ın Haldi ve Urartu toprağında Ermeni vali ve kaymakamlar yerleştirerek geçici Ermenistan’ı gerçekleştirmeye çalışıyordu. Abdurrezak Bey’de bu senaryoda canı gönülden destek oluyor ve bu kadim Kürdistan toprağından vazgeçmiş görünüyordu.
Ruslarla bu konuda anlaşmıştı Botan Prensi. Ruslar Bitlis’i işgal ettikten sonra sıra Kürtlere gelecekti. Abdurrezak Bey Botan’a gönderilecek ve Kürtleri ayaklandırıp kendi krallığına bağlı minik bir Kürdistan kuracaktı ama velâkin Ermeniler buna da izin vermediler.
Ruslar Kürt Prensine Botan’a gitmesi hususunda talimat veriyor.(Sayfa 57) Prensimiz gidecek, Botan, Şirvan, Garzan, Batman ve Zırkan aşiretlerini toplayıp Güneyden Bitlis’in düşürülmesi için Ruslara destek olacaktı. Raporunu okursanız ne kadar sevindiğini, Botan’a bir Manifesto ile bu müjdeyi verdiğini velâkin Çatak Kaymakamı Ermeni kökenli olup Abdurrezak Bey’e gereken at ve erzak vermediğini, bu lojistik maddelerini alabilmesi için Van’ın Ermeni Valisi Aram Paşa’dan izin alması gerektiğini ve Botan Prensi Van’da Ermeni Valisi yerine.Rus Generaline vardığında bu nazik Generalin kendisine “Artık serbestsin. Tiflis’e dönebilirsiniz.” dediğini ve Tiflis Banka Kreditadaki 5.000 Rublesine el konulduğunu gördükten sonra belki de Rusları ve Ermenileri tanımaya başlamış ama artık iş işten geçmiştir.
Fakat çok geçmeden Ruslar ve Ermeni Çeteleri Kürdistan’ın kahraman ve gönüllü Milislerinin cansiperane direnmeleri neticesinde Bitlis ve yukarı Kürdistan Rus işgalinden ve Ermenilerin Ermenistan macerasından kurtuldu.
3. Perdenin bu aşamasında Rus ordularında görev alan gönüllü Ermeni Komiteleri Kars ve Erzurum’dan başlayarak Kürtlere her türlü kötülüğü yaptılar. Bu kin ve intikam timlerinin yaptıkları zulüm, işkence, katliam ve tahribatın izleri kürt muhacirleriyle hala yaşanıyor. Pasinli İbo Bey’in türküleri hala dramatik bir şekilde kulaklarımızdadır. Cahil, otoritesiz, yoksul ve Osmanlıların ferman ve fetvalarından cesaret alıp Ermenilerin daha önce Kürtlere yaptıkları insanlık dışı eylemleri de gerekçe gösterip Allah ve Muhammed hatırına çok kötü eylemler ve pislikler yapmamışlar demiyorum. Ama yukarıda Abdurrezak Bey’in raporunda geçen olayların tesirinde kalmaları ve intikam duygularıyla hareket etmelerini de unutmayalım.Bütün bunlara rağmen aklıselim sahibi hiçbir Kürt tek bir Ermeninin katledilmesini tasvip edemezve etmemelidir.
Gene de otoriteleri olmayan, Osmanlı yönetiminde kayıtsız ve şartsız tutsaklar gibi yaşayan, sömürgeden beter ve sömürge hakları dahi olmayan; Aşiret ve anarşi dönemini yaşayan Kürtlerin bünyesinden, vicdani ve ahlaki karakter yapısından ve hoşgörü geleneklerinden insani tavırlarda (birçok yerde) ortaya çıkmıştır.
Örneğin;
Rişvan Aşireti Reisi Besneli Yakup Ragıp Paşa, Direjan Aşireti Reisi Şatıroğlu Mustafa, Karçıkanlı Hacı Musa Bey, Müküslü Mustafa Bey, Koçgirili Mustafa Paşa, Gevaşlı Kulihan ve Telli Beyler, Çatak’ta Şekir Ağa, Mirimiran ve Hamidiye Alayları Tümen komutanı Kor Hüseyin Paşa, Nordezli Hacı Ağa, Atmakan Aşireti Reisi İsmail Ağa, Şeyh Abdullayê Melakani, Dersim Kürtleri, bütün Ezidiler, tüm Bedirhaniler, Gorandeşt Şeyhleri, Nehri Şeyhleri, Barzan Şeyhleri ve özellikle Şeyh Ahmed ve Büyük Barzani Mela Mustafa ve nice insanlar nice ağa, şeyh ve önderler bin yıldan beri beraber yaşayan komşularını, dostlarını ve hiçbir kötülük yapmayan hemşerileri olan Ermenileri saklamışlar ve kurtarmaya çalışmışlardır.Şu anda bile Kürtler Ermenileri kendilerinden bir parça olduklarını kabul eder ve böyle görürler, öyle düşünürler.Hala daha Kürtler Ermenilerle akraba olduklarına inanmaktadırlar.

Bingöl’ün Solhan bölgesi Nakşibendi Şeyhlerinden Şeyh Abdullayê Melekani’yi tanımayan yoktur. Bu Şeyh Abdullah Efendi de Şeyh Said harekatının önderlerinden biridir ve Şeyh Said olayında en çok zarar gören ve şehit veren fedakar bir aile reisi olup etkin bir Nakşibendi Şeyhidir.1916’da Ruslar Kürdistan’ı bırakıp çekildikten sonra ortada kalan Ermeniler kafileler halinde göç ediyorlar.Varto’nun Çiyapanık mevkiinde Hınıs’tan gelen büyük bir Ermeni kafilesi bölge Kürtlerinin ablukasıyla karşı karşıya kaldığında ve Ermenilerin yolunu kesen Kürtlerin niyetlerinin kötü olduğu anlaşıldığında Melekanlı Şeyh Abdullah Efendi Melekan Medresesindeki bütün alimlerin imzalarını taşıyan bir bildiri yayınlıyor ve bu Fetwename belgesinde Ermenilerin katillerinin haram olduğunu onların mallarına ve canlarına kastedenlerin büyük günah işlediklerini, ibadların(insanların) haklarının din ve inanç gözetmeksizin eşit olduğunu ilan ediyor ve Ermenilere bir şey olmasın diye bizzat kendisi müdahalede bulunuyor.

Yılar önce Med Tv. de Kürt-Ermeni ilişkileri konusunda bir program, daha doğrusu bir açık oturum izlemiştim. Yönetici galiba Günay Aslan’dı. Galiba diyorum çünkü Günay’ı her zaman Eyyup’la karıştırmışımdır.
Sayın Günay Aslan ABD’de Kürt-Ermeni Dostluk Derneği’nin başındaki saygı değer Ermeniyi konuşturuyor ve Ermeni meselesini sorguluyordu. Günay bu Ermeni kökenli ve gayet dolu dolu insana bir soru yöneltti.
“Hamidiye Alayları Ermenilere karşı kuruldu değil mi?” Amerika’da okumuş bu Ermeni başkan Günay Bey’in sualine cevap vermek istemedi ama Sayın Günay bu suali bir daha ve bir daha tekrarladı. Sualde sual değil tam manasıyla itham ve yargısız infaz idi. O, Ermeni zat aynen şöyle bir cevap vermişti “Bakınız tarih yalanlarla tarih olamaz. Ben şimdi sualinize evet desem bunun altını doldurmam gerekecek. Elimizde böyle bir belge yoktur, kaldı ki Kürt Hamidiye Alayları yer yer Ermenileri korumaya çalışmışlardır” dedi. Günay Bey tatmin oldu mu? Elbette hayır. Çünkü Kürtler henüz kendi kendilerini yazmadılar ve başta Ermeni yazarlarının ve Kürdistan’ı araştıran batılı Hıristiyan sosyolog ve tarihçilerin, sadece yerli Hıristiyanlardan ve kilisenin tek taraflı dökümentlerinden öğrendikleri, ilkel, vahşi ve çoban Kürtleri anlattıkları gibi anlattılar. Ve aydınlarımız da bu anlatımlara göre Kürdistan tarihini ve sosyolojisini yorumladılar.
Tarihe bir göz atalım. Hamidiye Alayları 1892’de kuruldu ve bu kuruluştan en çok Avrupalı devletler rahatsız oldu. Bu Avrupalı devletler Şeyh Ubeydullah’ın Kürdistan harekatından da müthiş derecede rahatsız olmuşlardı. Avrupalı devletler, Osmanlı’ya “Siz bu Hamidiye Alaylarıyla bağımsız bir Kürdistan’ın kuruluşuna pirim veriyorsunuz” diyorlardı. Peki neden? Neden Kürt Hamidiye Alayları büyük devletlerin hoşuna gitmiyordu hiç düşündünüz mü? Çünkü bağımsız bir Kürdistan onların planlarını alt üst edebiliyordu. Boşuna mı büyük devletler 1914 Islahat planını Osmanlılara imzalattılar?
Osmanlı Devleti’nin o zamanki Genelkurmayı ve yüksek mevkilerdeki Paşalarda Sultan Abdülhamid’i itham ediyor ve Hamidiye Alayları sonunda bağımsız bir Kürdistan’ın çekirdeği oluşturacaktır diyorlardı. Bakınız Sultan Abdülhamid bu ırkçı Makedon paşalara karşı kendini nasıl ve ne şekilde savunuyor.
“Her ne kadar paşalarımızdan bazılarının da “kürt kazakları” ile teşkil ettiğimiz alaylara itiraz ettikleri bir hakikat ise de, fikir, Erzurum’daki eski IV. Ordu kumandanı Zeki Paşa’ya ait olduğundan, bu meslektaşlarını kıskanmış olmalarına da delalet edebilir” der ve uzun uzun Kürtleri savunarak sonunda “Çobanlıkla geçinen bu vahşi ve sert adamlar, tarihin bilinmeyecek kadar eski zamanlardan beri bu eyaletlerde yaşamış olduklarından Ermenilere yabancı gözüyle bakarlar. Buralarda Kürtler daima efendi, Ermeniler uşak addedilmiştir. (Dr. Naci Kutlay, İttihat Terakki ve Kürtler, sayfa 29-30) Bakınız beyler ve bayanlar! 1847’den sonra başlayan “Aşiretler dönemi ve uzun süren otorite boşluğu Kürtleri Sultan Abdülhamid’in gözünde de vahşi ve çoban yapmıştır.Sultan Abdulhamit Kürtleri ve Kürdistanı artık Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman ve 4.Sultan Muradın gördükleri gibi görmüyor ve algılamıyor.
Sadece Osmanlı paşaları ve Avrupa medyası Hamidiye Alaylarına karşı çıkmamışlar, bunun yanında başta Bedirhaniler olmak üzere bütün eski Kürdistan Mirlerinin sülaleleri bu oluşuma karşı çıkmış ve kıskançlıkla Hamidiye Alaylarını tenkit etmiş ve topa tutmuşlardır.
Hamidiye Alaylarının en büyük düşmanları İttihatçılar, Jöntürkler, Turancılar ve Kemalistlerdir. Hamidiye Alaylarının hiç birisi Kürtlere ve kürdistani siyasetlere tavır almadığı gibi, hiçbir zaman Kürtlere karşı cephe almamışlardır. Aralarından cahil ve despotlar çıkmış ama Kürtlere karşı ters bir davranışları olmamıştır.İttihatçılar bu alayları neden tasfiye ettiklerini hiç düşündünüz mü?
Eğer mesele Osmanlılarla işbirliği meselesi ise, zaten 1514’te bütün Kürdistan hükümet
Başkanları Amasya’da bu imparatorlukla ittifak kurdu ve Bedirhan Bey dahil 1847’ye kadar bu işbirliği devam etti. Bedirhan Bey Girit adasında sürgünde iken bile Osmanlı Sultanıyla dost ve müttefikmiş gibi davrandı ve Miralaylıktan paşalığa yükseldi. Bedirhan Paşa’nın 7 tane oğlu Osmanlı Sultanı Abdülhamid Hazretlerinden Paşalık ünvanına kavuşmuşlardır. En büyüğü Necip Paşa topladığı büyük bir ordunun başında balkanlarda savaşa katılıp bütün ordusunu telef etmiş; yine okuma yazması olmaya Ali Şamil Paşa İstanbul’dan topladığı 3000 kişilik bir ordu ile Osmanlı’dan yana savaşıp ayağından sakat kalmıştır. Adana’dan, Halep’ten ve her taraftan ordular donatanlar ve yüce Sultan için savaşanlar paşa olmuşlardır. Biz hala Osmanlı değil miyiz? Biz hala televizyonlarda oturup bir Türkiye partisiymişiz gibi davranmıyor muyuz?
Haydi diyelim ki Hamidiye Alayları Büyük devletlerin ve fırsatçı Ermenilerin planlarını suya düşürüp “Büyük Ermenistan” hayallerini boşa çıkarttılar. Buna bir itirazınız var mı? Yani siz güya Kürtleri savunan aydınlar! Garo Sasuni’nin “Öz Kürdistan” dediği Botan’a sıkışıp kalmaya ve Sevr’de çizilen Büyük Ermenistan dayatmasına razı iseniz bir diyeceğim yoktur.
Ama lütfen, hükümetleri, devletleri, statüleri ve iradeleri olmayan iktidar boşluğundaki Kürtlerden özür dilemeyi istemeyin. Asıl özür dilemesi gerekenler büyük Avrupa devletlerince örgütlenen ve silahla donatıldıktan sonra Kürtleri tahrik eden ve Kürtleri Kürdistan toprakları üzerinde yabancı sayan onları bütün dünyaya vahşi olarak lanse eden Ermeni örgütleri, vurucu tim ve komiteleridir.
--------------
Kürtlerin 160 yıldan beri kavrayamadıkları ve herhalde bundan böylede kavrayamayacakları otorite boşluğunun, ulusal irade yokluğunun bizzebıt Büyük Avrupa devletlerinin ve onların maşası durumundaki Ermenilerin tutum, davranış ve müdahaleleri sonucunda gerçekleştiğini artık görelim.
Bu Büyük Devletler evvela Tiyar ve Tuhub(Tuxub) bölgelerindeki Nasturileri kışkırttılar. Şeyhan mıntıkasındaki Ezidilerin altına girdiler. Bedirhan Bey’in hareketine karşı durdular ve Osmanlılardan yana oldular.
Kıtlığın, yokluğun, yoksulluk ve cehaletin hüküm sürdüğü, Aşiret anarşizminin Kürdistan’ı kasıp kavurduğu bir anda birden bire büyük devletlerin güdümünde teşkilatlanan Ermeni komiteleri Kürtlerin karşısına dikildi ve Kürtlerle çatışmaya girmek için bahaneler aradı.
Ellerinde Rus silahları, arkasında Rus ordusu, onları haklı ve Kürtleri haksız göstermek için gece gündüz çalışan Avrupa Medyası ve Kürdistan’ın bütün şehirlerinde konumlanan konsolosluklar ve koca Osmanlı Devleti’nin korkusu ve telaşı yanında otoritesiz ve iradesiz Kürt halkı. Böyle bir manzarayı göz önünde bulundurup Kürdistan halkının çaresizliğini takdir etmeye çalışın.
Binbaşı Noel “Kürtler vahşi ve eşkıya bir halk değildir. Bu iddia Ermenilerin ve onları kullanan Avrupa’nın geniş propaganda ve yalan, yanlış iftiralarından ibarettir. Şayet bu gün Avrupa’nın merkezinde herhangi bir devlet Osmanlıların Ermenilerle ilgili verdiği kararı verirse, bu ülkelerin başkentlerinde dahi soygun ve çapulculuk olacaktır” diyor.

Sosyolog İsmail Beşikçi Hoca, son İstanbul Kürt Konferansı’nda bu olayla ilgili
açıklamada bulundu ve Kürtlerin hükümetleri, statüleri ve sorumlu mercileri olmadığına göre hiç kimse Kürtleri Ermeni Soykırımı’ndan sorumlu tutamaz şeklinde ifadeler kullandı.
Bütün Kürtlerin ve hele hele Ermeni kelimesini tekrarlamadan makale, roman, öykü ve tarihi olayları ifade edemeyen kraldan kralcı yazar çizerlerimizden bir istirhamım var.
Lütfen Etem Xemgin’in Kürdistan Tarihi, Cilt 3, sayfa 248’den 251’e kadar ki 3 sayfalık bilgileri gözden geçirin. Belki o zaman Kürtlerin vahşi olmadıklarını, tam aksine mazlum ve mağdur olduklarını görürsünüz.
Hayatım boyunca ve okuyup anladığım kadarı ile son 200 yıldır Kürtlerin başına gelen onlarca soykırımlar, yakıp yıkmalar, baskılar ve her türlü işkencelere karşı bir güne bir gün Ermenilerden bir satır tepki olduğunu görmedim, duymadım ve okumadım.
Ermeniler hala daha Kürtlerin yokluğu üzerinde tarihe ters düşen Büyük Ermenistan hayallerini inşa etmeyi düşünüyorlarsa, hemen söyleyelim; Kürtler sonsuza kadar yok olmayacak ve eğer olacaksa Kürtlerin sayesinde yaşadığımız Ortadoğu bölgesi, Türkü, Kürdü, Arabı, Yahudisi, Ermenisi ve bütün azınlıklarıyla barış, kardeşlik ve eşitlik bölgesi olacaktır. Yeter ki insan olalım ve insan gibi düşünelim. 2007- Ankara