Arama

Rus baskısı sonucu Ermenistan'dan Erzurum ve Kars'a göç eden topluluklar kimlerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Mart 2009 Gösterim: 9.506 Cevap: 2
BİRGÜL24 - avatarı
BİRGÜL24
Ziyaretçi
8 Mart 2009       Mesaj #1
BİRGÜL24 - avatarı
Ziyaretçi
1800LÜ YILLARIN SONUNDA RUSLARLA YAPILAN ANLAŞMALAR VE RUS BASKISI SONUCU ERMENİSTANDAN ERZURUM KARS YÖRESİNE GÖÇ EDENLER ARASINDA KÜRTLER VAR MIDIR VARSA NEREDEN GÖÇ ETMİŞLERDİR VE ONLARIN KÖKENLERİ NEREDEN GELMEKTEDİR
EN İYİ CEVABI MeLL verdi
Sorduğunuz soru,aşağıdaki metinde mevcuttur.İki mesaj şeklinde yayınlanan bu kaynak çok geniş bir biçimde konuyu ele alıyor...

Sponsorlu Bağlantılar

TARİHTE KÜRT-ERMENİ İLİŞKİLERİ

Ermeniler, Trakya ve Yunanistan topraklarında binlerce yıl yaşadıktan sonra M.Ö 600’larda İskitlerin önünden kaçarak Bosfordan Karadenize ve bu yoldan Araratlarda hakim olan Kürt Haldi/Xalti devletine iltica ettiler.
Haldi/Urartu devletinin sınırları toroslara kadar uzuyor ve Van (TUŞPA=VAN) şehrini başkent yapan bu büyük devletin bir Kürt devleti olduğunu artık herkes kabul ediyor.
Haldiler, ilticacı Ermenileri himaye etmişler ve kendi kontrollerinde olan Rewan Bölgesine yerleşmelerine izin vermişler.Bu durumda Ermeniler “Mahmi” mülteci Kütler ise “Hami” yani himayecidirler. Kürtlerin Ermenileri himaye ettiklerinden dolayı sıcak bir dostluk meydana gelmiş, Ermeniler Kürtlerin dinine girmiş ve HAY olan Kürt Tanrısına taparak kendilerini “HAYÎK” olarak ifade etmeye başlamışlardır.
XALTİ/URARTU devletinin başındaki kral Key Aksardır.Key Aksar tam bu dönemde (623’te) Ninovayi muhasaraya alıyor.2000 yıldır ki Asurlarla başı beladadır.Şimdi artık Asurları yenme zamanı gelmiştir.Fakat Key Aksar Ninova ablukasını kaldırarak Sitlerin peşine düşüyor.Zira sitler (Kürtler) bu günkü Elkaide gibi dünyanın baş belasıdırlar.
Sitler, Jorjya, Armenya, Pont ve Kapadokya’yı bu sırada zapt etmişler. Key Aksar adı
geçen bu ülkeleri kurtararak Satraplar şeklinde kendi ülkesine bağladıktan sonra
tekrar Ninovaya dönüyor ve (M.Ö 615’te)Ninovayı fethedip MED İmparatorluğunu
kuruyor.
Kürt Halti-Urartu ve MED imparatorluğunun kuruluş döneminde olduğu kadar tarihin hiçbir döneminde Kürtler bu kadar güçlü olamamışlardı.En güçlü zamanlarında Ermenilere sahip çıkmışlar,onlara toprak vermişler,barındırmışlar, aynı inançta birleşmişler ve bu olaydan sonra Ermeniler MED imparatorluğunun bir strabi olarak yaşama fırsatını yakalamışlardır.
Kürtler ‘ARİ’ olup Ermeniler ‘Trako-Frijyen’ dırlar.
Her iki halk Hındi-Avrupalı’dır.

Daha sonra M.Ö.331’de Flipin oğlu Mekadonlu İskender geldi ve Pers/Med İmparatorluğunu yıktı.Dünyanın tek güçlü devletinin merkezini Mezopotamya’da kurarak ve henüz 33 yaşında iken (M.Ö.323’te) öldü.
Asya kralı Büyük İskender’den sonra Selefkoslar dönemi başladı. Ermeniler,
Selefkoslar’ın maiyetine girdiler ve 110 yıl bunların sıtrabı olarak ve artık Romalılarla yaşamaya başladılar. Bizanslılarla birlikte Hıristiyanlığı seçip Bizans ordusunda yüksek kademelerde görev alarak ve özellikle Roma ve Bizans yönetiminde olan Kürt bölgelerinde küçük krallıklar ve yönetimler kurma fırsatını bulan Ermeniler ,sürekli olarak Kürtlere karşı hasmane davrandılar.
Topu topuna 16 yıl yaşayan (M.Ö.85-69) Tigran’ın kurduğu Ermeni Krallığı döneminde Hurilerin inşa ettiği Amid veya Amed’in ismini Tigranger olarak değiştirmeye kalktılar
Ermenilerin bir huyu var, geçtikleri bütün topraklar onların oluyor.
Büyük İskender’den sonra Aşkaniler, Hurkaniler, Partlar ve Sasaniler Roma/Bizans ve onların nazlı çocukları olan Ermenileri rahat bırakmadılar. Ama bu süreç çok uzun sürdü ve Kürdistan toprakları sürekli bir savaş alanı haline geldi.

Halife Ömer dönemi (633–643) İslamiyet’in yayılma dönemidir. İslam orduları hicretin 14 ünde (636 yılı) Bizans İmparatorluğu’nu Suriye’nin Yarmuk Savaşında ve 637’de hicretin 15.yılında Kadsiye’de Sasani Devletini yenerek bölgenin ve belki de o günkü dünyanın iki süper gücünü bertaraf ettiler.639’da İslamiyet bütün Kürdistan’a, Suriye’ye ve İran’a yayıldı.
İslamiyet, Hrıstiyan ve Yahudilere dokunmadı. Ama Kürtler Zerdüşt dinine bağlı oldukları için İslam orduları Kürtleri ehli kitap saymadı ve onları Müslümanlaştırmaya zorladı. MS 750 yılına kadar süren 80 yıllık Emeviler dönemi ,Kürtler için çok kötü bir dönem idi.Ancak Abbasileri iktidara getiren Eba Müslim-i Horasani ve Kürtlerin bundan böyle itibarları arttı ve 8. yy. başından itibaren mirlik ve hükümetlerini kurmaya başladılar.Kürtler bu dönemden sonra başta Şeddadiler,Mervaniler, Hasanwahiler olmak üzere bir düzine devlet kurdu ve kendi topraklarında özgür yaşamaya başladılar.
Ermeniler; Roma ve Bizanslıların destek ve himayelerinde oldukları için özelikle Bizanslıların 10. yy. sonuna kadar hâkim oldukları yukarı Kürdistanın muhtelif bölgelerinde sıtrab veya prenslikler şeklinde bir süre daha statü varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Ancak, Kürtlerin baskısından kurtulmak için 1020 yılında bu Kürdistan bölgesini Kayseri, Nevşehir ve Tokat gibi Anadolu yöresiyle takas ederek Kürdistan topraklarını terk etmeye başladılar.Yani bu toprakları Bizanslılara bıraktılar.
Böylece Ermeniler 1020 yıllında Kürdistan topraklarını bırakarak Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Daha sonra 1071 ‘de Malazgirt’te bir meydan savaşı Müslümanlar ve Hıristiyanlar arsında cereyan etti.
Alp Aslan’ı Kürt Mervani devleti ve Kürdistan’ın bir çok yönetimleri destekledi.Bizans komutanı Diyojen’in Malazgirt’te bir kürdün evine sığındığı ve bu Kürt tarafından tutuklanmış veya öldürülmüş olduğu söylentileri vardır.Ve daha sonra Alpaslan’ın da Kürtler tarafından öldürüldüğünü biliyoruz.
Kürtlerin yönetimleri de Şedadiler zamanında Azerbaycan, Aran ve Kars’a kadar geniş bir alana hakim olduğunu biliyoruz. Bu devletin merkezi Karabağ olup başkentlerini Ani’ye taşımışlardır.951–1251 yılları arasında 250 yıl Şeddadi devleti bu geniş bölgeye hükmetmiştir. Hiçbir kuvvet ,Xaldiler ve Urartular’ın topraklarından Kürtleri çıkaramamıştır ve her zaman Kürdistan toprağında Kürtler çoğunlukta yaşamışlardır.

Romalılar’ın ve Bizanslılar’ın Kürdistan topraklarını terk ettikten sonra Ermeniler’in gerçekten prenslikleri, beylikleri, sıtrabları ve devletlerinin 1920 lere kadar nasıl ve nerde kurulduğunu merak ediyorum.1920’de Kürdistan’a Sor’la birlikte Ermenistan’da kuruldu ama ne olduysa koca Sovyetler Birliğinin Yöneticileri Kürdistan’a Sor’a tahammül edemediler. Acaba Stalin mi, Ermeniler mi yoksa Azerbaycan la gizli gizli görüşen İttahatçiler mi bu minicik statüye tahammül edemediler? Diye merak ediyorum.
Merwani Kürt Devleti 985 te kurulduğunda Farqin(Silvan) başkent olmak üzere Urfa,Nusaybin’den Musul’a ve kuzeyden Bitlis,Muş,Erçiş’e kadar geniş bir alanı kapsıyordu.
Şeddadi devleti (951-1200) 250 yıllık yönetiminde Divin, Gence, Alan ve Ani bölgesinde Kürtler adına hükmettiler. Daha önce var olan Bitlis, Hakkari, Botan,Xançukan(Bingöl bölgesi), Çemişgezek, Mirdasiler ve Loristan hükümetleri ile daha sonra ortya çıkan Kürdistan Mirlikleri,Eyübi Devletleri de dahil, hiç birinde Ermeni’lerin lami cimi yoktur.
Makedonlu İskender, Perslerle Medlerin Devletine son verdikten sonra M.Ö. 331 den M.S. 640 yıllına kadar 1000 yıl ve beklide daha uzun bir zaman yukarı Kürdistan işgalci Bizans ve Romalıların hâkimiyetinde kaldı.
Romalılar ve Bizanslılar Kürdistan nın kuzeyine hâkim oldular. Aşkaniler ve Sasaniler genel olarak bugünkü Irak ve İran Kürdistan’ını çok geçmeden kurtarabildiler. Sonra İslam orduları Kuzey Kürdistan’a girdi. Ahlat’ın üst tarafının kurtuluşu gerek Emeviler ve gerekse Şeddadiler zamanında gerçekleşmiştir.

Bu kadar uzun bir süreçte (Şeddadiler(951-1199)dönemi hariç) Kürdistan Yönetimleri ancak Kürt-Osmanlı ittifakından sonra bu bölgelerde kurulmuştur.Haldi/Urartu Devletinin beşiği olan bu bölgede hem Kürtlük zayıflamış, hem de Ermeniler Haldi/Urartu ve hatta Med İmparatorluğuna sahip çıkmış ve Kars’taki Ani harabelerinin de kendilerine ait olduğu iddiasında bulunmuşlardır. …
Bitlis Hükümdarı Şeref Xan’a göre(297)24 Kürt Aşiret şefleri Mütki’nin Tab/Tap merkezinde bir federasyon da birleşip aralarında bir kral seçip Gürcüler le savaşarak Bitlis ve Sason mıntıkalarını geri almışlardır.Buraların kurtarılmasının Miladi 8. yy.ın başında olduğunu düşünüyorum.Çünkü en az ilk kralları Roşkanlı bir asilzadedir.Bu kral öldükten sonra,Roşkan federasyonu Meclisi ve Kürdistan hanedanlarından, Sasani krallarının sülalesinden gelen ve o dönemde Ahlatta ikamet eden prenslerden Diyadin ve İzeddin isminde iki kardeş prensi getirip Hezzo ve Bitlis hükümetlerinin veya krallıklarının başına geçirme kararını almış ve tatbik etmişlerdir.
Şeref Xan; Şerefnamenin 4. safhasının 2. kısmında “Bitlis hükümdarının soyu ve mensup oldukları köken hakkındaki bölümünde” şimdi 1005(1597) yılından geriye doğru 760 yıldır, Bitlis hükümdarlığı ve bu vilayete bağlı olan yerler Diyaddin sülalesi olan ve nice şanlı hükümdarlar yetiştiren baba ve ecdatlarımın yönetimindedir.” der.Şeref Xan’dan özetlediğim bu iddiayı doğru bulduğuma göre 1597’den geriye doğru 760 yıl gidip 837 rakamını buluyorum.837’den beri Diyaeddin sülalesi Bitlise önderlik yaptığına göre, bunun evveliyatı’da vardır ve takriben 7. asrın sonu ile 8. yüzyılın başından başlayarak Bitlis eski ve kadim sahipleri olan Kürtlerin eline geçmiştir.Seddadi devletinin Karabağ (Gence) Divin,Alan,ve Ani (Kars)merkezlerini başkent yaptığı yıllar 951’den 1199’a kadardır.Zaten Malazgirt Savaşından sonra bu bölgelerde, yani;Erzurum, Kars, Ağrı ve Azerbaycanlara dek,artık Bizansların izi yoktur.Romalıların, Bizanslıların ve daha sonra İngilizler başta olmak üzere büyük Hıristiyan devletlerinin tahrik ve destekleri olmadan da hiçbir zaman Ermenilerin bu kadar yersiz iddiaları söz konusu olmamıştır.

Şimdi tekrar tarihe dönelim 1071’de Malazgirt Savaşı, daha sonra Selçukluların akınları, Kürt Mervani devletinin(985-1095) yıkılışı, Eyyübiler’in(1175-1260) iktidarları ve bölgeye hakimiyet dönemleri boyunca Ermenilerden lam û cim yok.Ne zaman ki Moğolların barbar ve canavar orduları bütün İslam alemini işgal, talan ve yakıp yıkmaya başladı, işte o zaman (1230-1260)Hıristiyan-Girigoryan Ermenileri bu barbarların yanında yer aldı ve bu savaşta özellikle ve özellikle Kürtlere çirkin dişlerini gösterme fırsatını bulup, Farqin(Eyyubi Devleti) Meliki, Melik Kamil Eyyubi’yi bir direğe bağlayıp etlerini lime lime koparttıktan sonra Şam sokaklarında direğe bağlı kafası ve iskeletini dolaştıran bir gönüllü Ermeni prensi (!) idi.
Benim bütün tarihi süreci inceleyip Kürt-Ermeni ilişkilerini M.Ö 600’dan ,M.S 1915’lere getirmeye ne gücüm yetiyor ve ne de bu olaylar birkaç kalın kitaplara sığıyor.Görünen köye kılavuz istenmez.Kürtler, kendi tarihlerini ve tarihte Kürt İslam, Kürt –Arap, Kürt-Fars, Kürt-Osmanlı, Kürt-Türk ve özellikle Kürt-Ermeni ilişkilerini bir süzgeçten geçirmedikçe gerçek şahsiyetini bulmaz ve kendilerini tarihi bir
perspektifte ifade edemezler özellikle de Türkiye Kürtlerinin milli tarih ve ulusal duyguları bu yüzden zayıflamış ve ne yazık ki Kürtler hafıza kaybına uğramışlardır.
Kürtlerin okumuşu, okuyanı ve cahili, kimi konuşturursanız konuşturun mutlaka size söyleyecekleri ezberlenmiş birkaç şablon kelimeyi tekrarlayacaklardır.
“Kürtler Ermenilere haksızlık yaptılar.Ermenileri katlettiler.Ermenilerin mallarına ve güzel kızlarına göz koydular.Osmanlının ve özellikle Sultan Abdulhamit’in oyununa geldiler.Hamidiye alaylarıda bunun için kuruldu.Kürtlerin feodalleri, Şeyhleri, ağaları ve Mollaları din kisvesi altında Kürtleri Ermenilerin üzerine saldırttılar”(V.B)

Şimdi vicdanen kendi kendimize soralım ve tarihi hafızamızı çalıştıralım.
Müslümanlık ortaya çıktığında Ehl-i kitab olan Mesihi ve Yahudiler nerede ve ne zaman zulüm gördüler?İslam orduları ,Suriye’de Hıristiyanların krallığını ortadan kaldırırken bir çok devletle savaşmış ve daha sonra Suriye, Nusaybin, Urfa, Diyarbakır ve Hicretten sadece on beş yıl sonra Ahlata kadar bu günkü kuzey Kürdistan’ı fethetmiştir.633’den sonra ve Hz Ömer’le başlanan bu fütuhat , çok kısa bir sürede Sasaniler ve Bizanslılar ortadan kalktı.636’da Suriye’de Bizans yıkıldı, 637’de Kadisiye de Sasaniler İslam ordularına yenildi.İyad bin Ğanem 636’dan 639’a kadar üç yıl içinde kimi yerde savaşarak ve çoğu yerde barış ve anlaşma yoluyla Nusaybin,Mardin, Hasankeyf, Urfa, Amed, Farkin, Egil, Bitlis, Siirt ve Ahlatı Bizans yönetiminden alarak İslam yönetimine geçirdi.
Bu bölgede kalan Kürt, Asuri, Kildan, Ermeni ve diğer kökenlere bağlı Hıristiyanların hepsini can mal ve namusları İslam devletinin garantisinde idi.Gayri Müslim olanlara askerlik yaptırılmıyordu sadece bunlardan kanunnamelerle belirlenen vergiler alınıyor ve mülkiyet haklarına dokunulmadığı gibi kiliseleri, manastırları, dini ayin ve gelenek görenekleri güvence altına alınmıştı.
Bu normlar Abbasiler döneminde, Eyyubiler döneminde, Osmanlılar döneminde ve bütün Kürdistanlı yönetimler döneminde aynen ve harfiyen devam etmiştir.Ayrıca Kürtler bazı bölgelerde Asuri, Suryani ve kökenleri Mezopotamyalı olan Keldani toplumlarına kendi kendilerini yönetme, silahlı kuvvetler bulundurma ve örneğin Hakkari hükümeti ile birlikte savaşlara katılma hakkını vermişlerdir.Hatta Hakkari’nin Akkoyunlu devletinin işgaline uğradığında(1473 lerde) bu mesihiler, Hakkari pensi Esadeddin Zêrinçengi Mısırdan getirip Hakkari kurtuluş hareketini bu prensle desteklemişlerdir.Tiyar ve Tuhub(Tuxub) başta olmak üzere bu bölgede beş tane özerk bölgelerinin Kürdistan mirliklerinin 1847’lerdeki tasfiyelerine kadar yönetim hakları devam etmiştir.
1843 ve 1846’lardaki Bedirhan Bey ve Nurullah beylerin müdahaleleri de maalesef İngiliz ve büyük Avrupa devletlerinin kışkırtma ve tertiplerinin dramatik bir sonucu idi. Bu gün bütün Kürtler bu çirkin olaydan dolayı hala daha rahatsızlar ve Bedirhan Beyi haklı olarak eleştirirler.

Gerek Osmanlı döneminde ve gerekse bu dönemden önce Kürdistan’daki devlet, hükümet ve beyliklerin hiç birisi, hiçbir yerde maiyetlerindeki Hıristiyanlara karşı bir tavır almamıştır.Ticarette, ziraat işlerin de ve sanat’ta onların üretkenliğinden hep memnun kalmışlardır.
Evliya çelebi 1655’de Bitlisin 10,000 bahçe ve bostanlarının bulunduğunu bu bahçeleri işletmek için her sene İsfahan, Tebriz ve Nahcivan bölgelerinden 10 bin mevsimlik işçinin Bitlis’e gelip son bahara kadar bu bostanlarda çalıştıklarını, kış gelince memleketlerine döndüklerini, en iyi bostanların Ermeniler tarafından işletildiğini, bazı bahçelerin 8.000 altın senelik gelir getirdiğini, bu bahçe ve bostanların tamamının Bitlis Hanına ait olduğunu söylüyor.
Hemen belirtelim ki Bitlis Hanlığı; Baykanıyla, Deresi ve Simek mıntıkasıyla, Kavar, Kawaş, Ahlat, Muş, Varto, Hınıs, Narman ,Tatvan ve Motkisiyle büyük ve geniş bir coğrafyaya yayılmıştır ve 10,000 bostanı yerleştirecek kadar geniş bir ülkedir.
Yine Evliya Çelebi Bitlis Hanının Bitlis’in kesilmiş ve yontulmuş taşlarıyla 800 adet dükkan inşa ettiğini, ve bu dükkanların Bitlis’in ilim ve irfanla donanmış Kürtler tarafından işletildiğini, bütün bu mağazalar en değerli mallar ve kumaşlarla dolu olduğunu ve Jakobitlerin de(Hıristiyanların)ticarette çok daha uzman olduklarını belirtiyor.
Evliye Çelebi ve Osmanlı paşası Abazalı Melik Ahmet 3060 kişilik ordusu ve kafilesi ve beraberindeki topluluğa hizmet sunan, Bitlisin hamamlarında, Abdal Han’ın yemek sofralarında, misafirlere hizmet edenlerin hepsi Çerkez, Abaze ve Gürcü idiler.Bitlis’in Mir ve Emirleri Hıristiyanları üretimde ticaret ve sanat dallarında desteklemiş ve son derece bu verimli unsurlara değer vermişlerdir.
Melik Ahmet Paşa Bitlis’ten ayrılırken Kürt hükümdarının Abazalı Osmanlı paşasına sunduğu hediyeler arasında on iki tane köle vardır. Bu kölelerin dört tanesi Abaza, dört tanesi Gürcü ve dört tanesi de Çerkez’dir.
Tabii ki; Kürt aydınları hemen köleliğe tepki gösterip Kürtlerin feodal yapısını topa tutacaklardır. Ama bu gün ve Cumhuriyet Türkiye’sinde Kürtlere uşaklık ve hizmetçiliğin dahi verilmediği, apartman kapıcılığından tutun, resmi dairedeki çay ve temizlikçi kürt adaylarını bile güvenlik soruşturmasına tabi tutulduklarını, metropollerin varoşlarında ve sebze pazarlarında hor görülüp, belediyelerin sık sık bu göçmen ve çaresiz insanların ekmekleriyle oynadıklarını ve Karadeniz de fındık toplamalarına izin verilmediğinin sırrını bir türlü çözmek istemiyorlar.
Bakın beyler; Türkiye Cumhuriyetinin devlet dairelerinde ve tüm Türkiye şehirlerinde ki apartmanlarında, güvenlikçi, kapıcı, hizmetçi, çöpçü gibi hizmetçilerin kaçta kaçı kürttür?
Diyeceksiniz ki;
“Kürtler; tembel bir halktır, feodaldir, tenezzül etmiyor, geri bir toplumdur, çobandır. Köylüdür, şaristani ve medeni değildir. Bütün hizmetleri gayrimüslimler yaptı. Kürtlerde sırt üstü yattı ve gelişemedi.”
Bu iddiaları birkaç üniversite okumuş Kürt aydınlarından maalesef her gün duyuyorum.
Bakınız, Bitlis hükümeti MS 800’lerde kuruldu.Evliya Çelebi’nin Bitlis’i yazdığı ve uğradığı 1655 yıllına kadar 855 yıllık bu zaman dilimi içinde 40 yıl Selçuki atabeyleri (1140-1180),29 yıl Akkoyunlular(1469-1496) ve 41 yıl da Osmanlılar(1538-1579 ) bu şehri ele geçirmişlerdir. Şeref Xan bu üç işgale 110 yıl diyor. Osmanlı döneminde de Roşkanlılar, Eyyubiler ve diğer Kürt hanedanlıkların Prensleri tarafından bu bölge idare edilmiştir.Söz konusu Eyyubiler, Hasankeyf Eyyubileridir.
700 yıldan fazla Bitlis Roşkan Devleti özgür yaşamıştır. Birinci dünya savaşında bir Alman bilim heyetinin araştırmasına göre sadece Muş ovasının fenni bir şekilde ziraat yapması halinde bu ovanın 15 milyon insanı besleyeceğini Karadenizli Hakim Ali Faik Cihan’ın ”Sosyalist Türkiye” kitabından okumuştum.Şeref Xan Bitlisi anlatırken Şerafeddin Dağlarını, Bingöl yaylalarını, Varto, Hınıs ve Narmana kadar ki otlukları, Muş ovasının bereketini. Nemrut ve Suphan’ın eşsiz yayla ve otlaklarını da sayarak bu bölgenin bolluk ve bereketini dile getiriyor.
Sasani krallarının torunları olan bu yöneticiler, bu ülkeyi çok kısa bir zaman da cennete çevirmişlerdir. Zaten Mezopotamya cenneti eski çağlarda Van gölü havzası değilmiydi? (Jakobitler ve Roşkanlıların da bu bölgenin eski zenginliğine ve doğal bereketine mutlaka yoğun emeğiyle büyük katkıları olmuştur )
Seyyahlar ve Bezirganbaşları; Van’a, Tebriz’e, Hemedan ve Hindistan’a giderken Bitlis bölgesini şöyle tarif ederler “bu yolun biraz uzak, engebeli, çok yokuşlu ve inişli olması bakımından daha pahalıya mal olmasına rağmen gerek güvenlik açısından ve gerekse yemyeşil dağları, soğuk su pınarları, onarılmış yolları, ve bu dağlarla vadiler boyunca dallara uzanmış bulunan üzüm asmaları ve bol meyve dallarında ki meyvelerin bütün yolculara serbest olduğundan açlık ve yorgunluk diye bir şey hissedilmiyor”.Bu yol Halepten Merci-Dabuk-Antep-Nizip-Birecik-Urfa-Amed-Farkin-Hezzo-Kefendur-Bitlis-Tatvan-Ahlat-Adilcewaz-Erciş-Bend-i mahi (Bargiri) –Van-Nuşar(Özalp)->Kotor-Marend ve Tebriz’e giden yoldur.

Bitlis şehri ve buna bağlı diğer yerler 1467-1496 Akkoyunlu işgali ve bu vilayete has Melik Ahmet Paşanın bir günlük Bitlis işgali ve talanını(1655) saymazsak Eyyübiler döneminden(1180) başlayarak 1915 Çarlık Rusya işgaline kadar (daha önceden Mirliklerin tasfiyeleri ve otorite boşluğu ile aşiretler dönemine rağmen )tahribata ve yabancı işgaline duçar olmamıştır.Kalkınmanın ve zenginleşmenin anahtarı güven ve huzur olduğuna göre elbetteki Roşkanlılkar yani Bitlis, Mutki, Bayikan, Simek, Tatvan, Ahlat,Muş,Hınıs ve bu yönetime bağlı bütün köy ve kasabalar son derce gelişmiş ve bu bölge zamanına göre Kürdistanlıların ve yabancıların dikkatlerini çekmiştir.
Zenginlik ‘rehaveti’ getirir.Yani insanların fazla koşuşmalarını frenler.Bu gün Arabistan’ın ve bütün petrol ülkelerinin rehaveti gibi bir şey.Saudi Arabistan’ın nüfusunun,hemen hemen %80’i çalışan yabancılardır. Saudi asılı vatandaş ise gezer tozar, dört eşle evlenir, kasır ve konaklar inşa eder yer-içer,Allah’a şükür eder.Bu olay iyi mi? Elbette hayır.Ama gerçek budur ve bu yüzden Bitlis’in 10.000 bahçesinde 10.000 İsfahanlı,Tebrizli ve Nahçivanlı çalışmıştır.Evliya Çelebi“Zamanın en iyi hanı Bitlis Hanı’dır.Zamanın en iyi şehri Bitlis şehridir ve zamanın en iyi halkı Bitlis halkıdır” diyor.
Bitlis’te ilim ve irfan çok gelişmiş ve akıl ile bilim yol gösterici duruma gelmiştir.1394’te Timur Leng karargahını Muş Ovası’na kurduğunda Bitlis Meliki Hacı Şeref Bey birçok hediye ile onu karşılamıştı .Büyük Cihangir(Horosan) Timur Leng Bitlis,Ahlat,Muş ve Hınıs’a ilaveten Malazgirt,Eving ve Pasinleri(Hasankale) de Bitlis hükümdarına vermiştir.
Bitlis, Cizre, Amediye, Soran, Süleymeniye, Palu ve diğer yerlerdeki imaratın tamamını Kürtler yapmış ve yaptırmıştır.Bugün Arap kral ve prenslerinin imar çalışmaları göz kamaştırıyor.Peki biz bu işi Türk ve Kore’li müteahitlere mi mal edelim?
Kürtler;“falan köprünün veya su kemerinin ustaları Ermenidir”diyor. Ne kadar ayıp. Dünyanın hiçbir yerinde bu boş iddia ve söylemi Kürtlerden başka tekrarlayan başka bir millet yoktur.

Süleymaniye şehrini kim kurdu? Süleyman Beg
Ravandız’da kim topları imal etti? Mir Mıhemed Paşayê Kor.
Amediye’de kim üniversiteleri,külliyeleri ve imaratı inşa etti? Sultan Hüseyin Beg. Cizre’de Bırca Belek ve Medresa Soru kimler inşa etti? Botan’ın 1300 yıllık hükümdarları.
İslam aleminin birçok şehirlerinde Camiler,medreseler, türbler,köprüler,surlar kuran kimlerdir? Eyyubiler ve Eyyubi devletleri.
10 gözlü Dicle Köprüsünü kim inşa etti? Ahmet Merwan.Malabadê köprüsü kimin? Farkin’de Kürt Devleti’ni kuran Bad’(Baz) ın.
Bitlis’te, Palu’da, Çemişgezek’te, Doğu Beyazit’te, Salmas,Hakkari,Xoy ve Erdelanlarda yapılan imaretlerde kim iz bıraktı? Kürdistan Beyleri ve hükümdarları.
Biz şehirler kuran ve Amed surlarını inşa eden Huriler’den,Van’ı başkent yapan Urartular’dan ve Harran’da dünyanın ilk üniversitesini kuran Kürt yönetimlerini saymaktan vazgeçtik.Peki şu anda Bağdat’ı,Basra ve Musul’u kıskandıran 15 yıllık bir Kürt yönetimi Hewler’i başkent seçmiş ve bu 15 yılın ancak 3 yılını istediği şekilde erkini kullanmış federal Kürdistan Devleti’ni imarat, eğitim, sağlık,savunma,asayiş, şehircilik ve uluslar arası diplomatik kabiliyeti ve demokratik anlayışına ne biçiyorsunuz ve ne değer veriyorsunuz beyler!
200 yıldır bütün insani,demokratik kültürel,sosyal ve ekonomik haklarından yoksun Türkiye Kürtleri; son 30-40 yıldır kendi çaba ve dinamizmleri ile kendi teknik ve kalifiye elemanlarıyla Antep,Urfa, Diyarbakır,Batman,Şırnak,Van,Elazığ ve nice şehir ve kasabaları özendirecek bir noktaya getirmediler mi?
Yani Ermeniler ve diğer Hıristiyanlar sanat yapıyor da Kürtler yapamıyor mu ?
Sayın Kemal Burkay’ın “Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan Tarihi” kitabından bir kaç misal vereyim:
“-Ermeniler bu bölgeye geldiklerinde yüksek bir kültürle karşılaştılar.Onların da, Xaldi kültüründen büyük ölçüde etkilendiklerinden kuşku yoktur(sf:90)
“-(…)Medlerin yıkılışından 200 yıl sonra Kesenefon’un verdiği bilgilere göre Xaldiler özgür ve cesur bir halk olduklarını, sorgun ağacından kalkan ve mızraklar kullandıklarını (…)Urartu devletinin üstünden bunca yıl geçmesine rağmen ortadan kalkmadıkları gibi, köle veya silik bir halk olmadıklarını, aksine özgür ve saygı duyulan bir halk oldukların gösteriyor (sf:91-92)”.
Büyük Tigran Krallığı zamanını değerlendiren Nikitin’den bir kaynak (sf:93)
“Büyük Ermenistan ‘da Kürt ülkesini fetheden TİGRAN bunlardan 35.000’ini yol yapmak, köprü kurmak, Irmak temizlemek, orman açmak ve diğer askeri işleri görmek için ordusuyla birlikte götürür”.
Yine Niketin şunları söylüyor,“Benim klasik antik çağla ilgili olarak çıkardığım bir nota göre, Pulutarkos, Lukullus’un Antakya da bir Kürt önderiyle karşılaştığını .”(sf:93)
Strabo’da “-Ermeni yönetiminde yaşayan Kürtler sanat, mimarlık ve fen dallarında çok ünlüydüler. Ermeni Kralı Dikran, kürt sanatçılarına çok değer verirdi.”diyor.(sf:93-94)
Bu notlar 2000 yıl önceki tespitlerdir.Onbinlerin Dönüşü ve Kesenefonun verdiği bilgi 2400 yıl önceki olaydır.
Ksenefon Urartu Devletinin yıkılışı üzerinden 200 yıl geçmesine rağmen Kürtlerin hala dimdik ayakta durduklarından dolayı hayret ediyor.Peki Büyük İskender’den sonra İslam dönemine kadar sürekli direnen,Hıristiyanlığı ve köleliği kabul etmeden yüksek dağların yamaçlarında özgür yaşamayı tercih eden Kürtler İslamiyeti bir kurtuluş olarak seçtiler ve 800’lü yıllardan sonra kendi yönetimlerini kurarak Araplar la,Selçukilerle,Moğollarla,Tatar ve Özbeklerle,Safewi ve Osmanlılar’la, Ruslar, İngilizler,İran,Irak ve Türkiye ile büyük mucadele verdiler, savaştılar ve halen de savaşıyor olmalarına ne demeli?.
Ksenefon fereza 2006 da ve Medler’den 2700 yıl sonra dirilip Şemdinli olayında,oradaki Kürtlerin tavırlarını,duruşlarını ve derin devletin oyununu nasıl boşa çıkardıklarını görseydi,acaba Xaldiler’in ve Medler’in çocuklarına hangi değeri biçerdi?
Hele hele binlerce yıldır bütün baskılara dayanıp dinlerini muhafaza eden Ezidiler’in dünyaya ve kainata gururla bakışlarını görseydi Ksenefon ne demezdi?

Kürtler; cahil,köylü,çoban oldukları için Ermenileri katletmemişlerdir.Kürtler de bütün dünya halkları gibi et ve kemikten oluşmuş bir millettir.Tarihi, coğrafyası, dili, edebiyatı,cesareti,milli karakteri,milli harsı ve de vicdani ölçüleri olan bir toplumdur. Yeryüzündeki bütün canlılar gibi Kürtlerin de kendilerini savunma refleksleri vardır.
Kürtler’in;160 yıldan beri ve bu güne kadar Sasun, Van, Bitlis, Muş, Doğubeyazid, Bingöl,Siirt,Botan,Diyarbakır,Urfa ve hiçbir yörede otoriteleri yoktur. Mirleri, emirleri, beyleri ve kendi hükümetleri Ermeni olayından 50 sene önce düşürülmüş, tasfiye edilmiş,bütün yönetici ve yönetim kadroları ya öldürülmüş veya sürgünlerle göç ettirmelerle veya satın alımlarla tesirsiz hale getirilmiştir.Sömürgelerde dahi tatbikatı mümkün olmayan bir şekilde bütün Kürdistan (bu günkü Türkiye,Suriye ve Irak Kürdistan’ı ) Osmanlıların işgaline girmiştir.Osmanlılar kendi teşkilatlarını ve düzenlerini kurmadan Kürdistan’dan vergi ve asker toplamaya başlamış.Kürtler,vergi yükümlülüğünden ve askerlikten kurtulma çarelerini dağlarda bulmuş,çoğu şehirleri ve ovaları ortada bırakmışlardır.
Osmanlıların Kürdistan’ı işgal etmesi ve Kürtler’in yönetimlerine son verilmesi yanında Çarlık Rusyası da 1827 de başlayarak 1854 ve 1877 de Kürdistan topraklarına üç büyük taarruzda bulunarak bu üç büyük savaş muhacirlerinin hala orada burada çile çektiklerini günümüze de görülmektedir. Gerek Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi ve gerekse Kürt yöneticilerinin tasfiyesine Ermenilerin ve Ermenileri oyuna getiren büyük Haçlı Devletlerinin katkıları ve destekleri inkar edilemeyecek kadar büyük ve etkili olmuştur.
19. Asrın başına gelindiğinde İngiltere ve Amerika başta olmak üzere, Çarlık Rusyası, Almanya, Fransa,İtalya, Avusturya Devletleri Osmanlı’nın yıkılması için bir senaryo hazırladılar.Osmanlı’nın en önemli bel kemikleri Kürtler idi.İran’ı kendi taraflarına çektiler.Rusya’yı Osmanlı Kürdistan’ına saldırtmaya başlattılar ve Osmanlıyı da Kürdistan yönetimlerine karşı kışkırtılar. Osmanlıyı yıkmak için Osmanlılardan yanaymış gibi davrandılar ve hem de Osmanlıyı iyileştirme planlarını Osmanlı devletinin Hırwat, Pomak, Mekadon, Çerkez, Abaze, Arnavut gibi devşirme ve Avrupa hayranları olan komutan ve Sadr-i Azamlarını ikna ederek Nizami Cedid’den(yeni düzenden) Tanzimat Fermanına ve Gülhane Hatti Hümayünuna,oradan birinci meşrutiyete ve 93 harbine getirdiler.93 savaşında (1877-78) Osmanlılar yenildi ve Osmanlı ordusu perişan oldu.
Yukarıda adları geçen Büyük Devletler Osmanlıları Berlin’de anlaşma masasına oturttu ve bu anlaşmanın 61. maddesine göre “Osmanlı İmparatorluğunun Doğusunda Kürtler Ermenilere zulüm ve baskı uyguluyorlar (1778).Osmanlı devleti bu durumu düzeltmedikleri taktirde anlaşmanın altında imzaları bulunan bütün büyük devletlerin müdahale hakları doğar ”şeklindedir.Bu madde ile koca Osmanlı İmparatorluğu Ermeni havarilerine resmen teslim oluyordu.Ve en acısı otoritesiz Kürtleri fırsatçı Ermenilerin taktir ve insaflarına terk ve havale ediliyordu.
Ondan sonra ne oldu? Bundan sonra Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa ve hata İran bile konsolosluklarını ve temsilciliklerini Diyarbakır,Bitlis,Harput,Musul,Rızaiye ve özelikle Van’a taşıyarak Ermenilerin garantörü olmaya başladılar.
1000 yıldan beridir silah taşımayan Ermenileri silahlandırıp ,Rusya’dan ve Avrupa’dan getirdikleri militanların yönetiminde, Taşnak,Hınçak ve Antronik örgüt ve komitelerini kurdular ve Kürtleri tahrik etmek için bu komiteleri otoritesiz ve çaresiz Kürtlerin üzerine sürdüler.
1847 Bedir Xan Beg yenilgisi ile Kürdistanda Kürt yönetimlerine son verildi.Sason, Bitlis, Hasankeyf, Silvan, Hezro, Lice, Palu, Eğil, Çarmıuk ve genç yönetimlerine ise daha önce son verilmişti. Babaniler 1806’da, Soran yönetimi 1836’da, Behdinan ise 1836 da yönetimden düşmüşlerdi. Doğubeyazıt’ta bir Behlül Paşa var, ama artık o bir Emir değil, bir Osmanlı Kaymakamıdır. Muş’ta bir Emin Paşa ve ondan sonra Şerif Beg var ama bu yönetimde bir kaymakamlıktır. Sozün özü Osmanlılar Bedir Xan Paşa’ya gelinceye kadar zaten Kürdistan’nın altını boşaltmıştı.
Evet, Kürtler 1800’lı yılların başından başlayarak en son 1847 de bütün otoritelerini kayıp edip tutsak olmuşlardır. Kürtler;bu noktadan sonra Hamidiye alayları, aşiretleri ve tarikatları ile Osmanlıların emrinde iradesi olmayan bir topluluktur. Osmanlı vur derse vurur dur derse durmak zorundadır. İngilizler yıllarca Hindistan orduları ile her tarafta savaştı, hiç kimse bu savaşlarda dolayı Hintlileri suçlayabilir mi?
Efendim falan paşazade, Ağa zade, Şehzade ve Beyzade milis olmuş asker toplamış ve Osmanlıların emrinde savaşmış veya Ermeni katliamına karışmış. Bu olaylar masum, mazlum ve biçare Kürtleri ilgilendirmez Mire Kor’un Ezidileri ve Bedir Xan Beyin Nesturileri katletmeleri bütün Kürtlerin tarihi ayıbıdır. Çünkü bu iki şahsiyet Kürt otoriteleri idiler.

Otorite iktidardır.Otorite boşluğu ise iktidar boşluğudur.Rusya sosyalist ve süper bir devletti.Sosyalist sistem çökünce kısa bir dönem boşlukta kaldı.Kapitalist veya liberal bir düzenin temeli atılıncaya kadar otorite boşluğu meydana geldi.Ve bu büyük ülkede mafyalar, hırsızlık şebekeleri, nataşalar ve rezaletler ortaya çıktı.O asil Millet o büyük toplum el alemin maskarası durumuna düştü.

2003 yılında Saddam’ın düşmesiyle Arapların yağmalama fotoğraflarını hepimiz gördük.Bu gün Şiilerin Suni’leri,Sunilerin ise Şii’leri soykırıma tabi tuttuklarını ve “Allah u Ekber “nidaları ile çoluk çocuk demeden herkesi katletmelerinin altında bu iktidar boşluğu yatmaktadır.
Peki yüz binlerce masum insanı katleden bu intihar eylemlerden dolayı suçlu Arap, Suni, veya Şii Müslümanlar mı ?
Elbetteki hayır.
Suçlu kim?
Suçlu El Kaide ve İslami tedhiş teşkilatları veya terörü destekleyen ve bu korkunç senaryoda destek sağlayan bir devlet varsa-ki vardır- o devlet ve devletlerdir.
Tarihin hiçbir devrinde ve dünyanın hiçbir yerinde Kürtler den başka hiçbir millet bu kadar uzun zaman otoritesiz bir şekilde ayakta duramamıştır.Bunu nasıl başarmış Kürtler?
Alevi, Êzidi ve Şafii inançlarımızla, mensubu olduğumuz Aşiretler, Tarikatlar ve siyasi parti bağlarımızla ayakta kalabilmişiz.Zengin kültürümüz, gelenek, görenek ve karakter yapımız bizim kayıp olmamıza izin vermemiştir.Bir toplum gelenek görenekleriyle ve milli değerleriyle ayakta durabilir.Kürtlerin gerçekten zengin kültür bağları vardır.

Otoritesiz Kürtlerin Ermenilere yaptıkları ile teşkilatlı, donanımlı, planlı, programlı ve Büyük devletlerin desteklediği Ermenilerin Kürtlere yaptıklarını mukayese etmek istiyorum.
Elimde zamanın Çarlık Rusyasının Dış İşlerinde görevli Tuğgeneral MAYRÊSRIY V.T ‘nin 19. yy ‘da Kürdistanın “Sosyo-kültürel yapısı ve Kürt-Ermeni ilişkileri “adını taşıyan ve sayın Abdullah Varlı tarafından 1997’de Sipan yayıncılık merkezi tarafından yayınlana çok önemli bir kitap var.
Rus Generali Mayvestre “Ermeni Olayına” başlamadan önce Kürdistan’ın Van- Bitlis-Hakkari-Siirt-Genç-Muş Sancaklarını bütün mülhakatıyla en ufak köy ve mezralarıyla geniş bir istatistiğe tabi tutmuş ve bu kitabın 110 sayfasını bu istatistik konusuna ayırmıştır.
Maywestrenin istatistik çalışmalarında şişirmelerin olduğunu ve Ermenilerin lehinde tutulduğunu 1997’de bu kitabı yayınlayan sayın Abdullah Varlının dipnotlarından ve parantez içindeki bazı itirazlarından anlıyoruz.Buna rağmen yukarıda adı geçen bölgelerde Ermenilerin nüfusu azınlıktadır.Bu kitabı her zaman bulup tetkik edebilirsiniz.Kitap Rusçadan Türkçeye 1911’de süvari Binbaşı Mıhammed Sadık tarafından çevrilmiş ve “askeriye basın evi Süleymaniye-İstanbul” adresine teslim etmiştir.Yani bu kitap tercüme edilip askeriye basım evinde neşredildiği zaman ermeni olayının ikinci perdesi oynanmış, üçüncü perde ise birinci dünya savaşında ve Çarlık Rusya’sı desteğinde oynanacaktır.

Ermenileri bütün perdelerde büyük devletler oynatmıştır. Birinci perdede Kürt yönetimlerinin tasfiyesinde, daha doğrusu Osmanlı sultanlığının bel kemiğini kırmak için Kürt Osmanlı savaşlarını başlatarak İran ve Rus sınırları ile Arap sınırları boyunca bütün bu alanları savunmasız bıraktırma planıdır.
Büyük Avrupa devletleri ABD ‘yi de yanlarına alarak 19. yy başında ilk önce Musul bölgesinde Nasturilerin, Kildanilerin ve Êzidi Kürtlerin ve de Müslüman olmayan azınlıkların altına girdiler Yabancı misyonerler bu programı Musuldan uyguluyorlardı. Bu misyonerlerin kimisi doktor kimisi seyyah kimisi fotoğrafçı, kimileride Ruhbandı. Prof. Celilê Celil tarafından kaleme alınan “Yezidilerin tarihi” adlı kitap, bu olayları en iyi şekilde açıklığa kavuşturuyor.
Büyük devletler birinci perdede Ermenileri ajan olarak kullandılar. Ermeniler Kürdistan mirlerinden yana görünüp gerçekte Osmanlıdan yana oldular.Zaten doğal olarak ta Avrupa’nın büyük Hıristiyan devletleri kimden yana iseler, gayri Müslim azınlıklarda o tarafta olacaklardı.
Birinci perdede Avrupalı büyük devletler Osmanlıya destek olup, Kürdistanı yönetimsiz ve otoritesiz bırakma amaçlarına ulaştıktan sonra Kürtlerin, bir daha otoritelerine sahip olmaması için büyük bir çaba ve emek sarf ettiler.Bütün batılı devletlerin ve Hıristiyan dünyasının Kürt Hamidiye Alaylarına veya 1880’lerdeki Şeyh Ubeydullah hareketine karşı çıkmalarının yegane sebebi budur.
Batılı büyük devletler bir taraftan Osmanlıların bel kemiği olan ve 1515’den 1815’e kadar geçen 300 yıllık uzun bir dönemde, Osmanlıları bütün Serhatlarda koruyan Kürdistan hükümet ve yerel yönetimlerinin tasfiye etmek veya merkezileşmesi bağlamında İmparatorluk ordularının kendi danışman ve savaş uzmanları desteğinde Kürtlerin üzerine saldırtmaya teşvik etti. Diğer taraftan Nizam-ı Cedid, Tanzimat Fermanı, Hattı Hümayun ve meşrutiyet ilanları ve güya reformlarla her adımda Müslüman olamayan azınlıklara büyük tavizler kopararak gayri Müslimleri Osmanlılar üzerinde bir tehdit ve şantaj unsuru haline getiriyorlardı.

Birinci perdede Osmanlılar Balkanlarda, Kafkaslarda ve Nizip savaşında büyük darbeler yediler.Osmanlıların en büyük kayıpları ise kendi kaburgaları olan ve 300 yıldan beri Osmanlıları Serhatlarda koruyan Kürtleri kendi elleriyle bertaraf edip yönetimlerine son vermeleri ve savaşkan Kürdistan ordularını ortadan kaldırılmaları idi.Osmanlı Devleti Kürtlerle anlaşarak Süleymaniye’den Dersim e ve Kars’tan Diyarbakır’a bütün hükümet ve irsi yönetimleri yeni baştan tanzim edip Kürdistan ordularını Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan Selim döneminde olduğu gibi canı gönülden yanına alsaydı, ne balkanlarda, ne Arabistan’da ve nede Kafkaslarda mağlup olmaz ve “hasta adam” unvanını almazdı.
1847’de Bedirhan beyin teslimi ve sürgünü ile birlikte, Botan, Hakkari ve Mahmudi hükümetleri düştüler.Baban, Soran ve Behdinan hükümetleri bundan önce düşürülmüştü.Palo,Eğil, Genç ve Bitlis hükümetleri çoktandır yok olmuşlardı. Kürdistanda artık Lice, Hazro, Hazzo, Batman, Hasankeyf, Şirvan; Hizan, Zırkan, Pasur, Silvan, Doğubeyazıt ve bunlar gibi onlarca beylerin orduları yoktu.Kürdistan yönetimlerini ve otoritelerini büyük devletlerin desteği ile tasfiye edilmiş ve “hasta adam” yatağında can çekişmeye başlamıştı.
Osmanlı Rus savaşıyla beraber 1854’de Ezdin Şêr’in Kürdistani baş kaldırışı başladı Osmanlılar birkaç yıl önce amcası Bedirhan beye ihanet eden bu Ezdin Şeri de Girite sürgün etti ve daha sonra hem ona, hemde amcası Bedirhan Bege paşalık rütbesini ve nişanını verdi.
1847 ile 1877 yılları arasında Kürdistanda ilk otorite boşluğunun 30 yıllık dönemidir.
1877 demek, 93 harbi demektir. 93 Harbinde Bitlis, Van, Muş, Erzurum ve Kars bölgelerinden göç eden Kürtlerin haddi ve hesabı yoktur.Belki de bu dönemde göç eden Kürtlerin sayıları o meşhur 1915 Ermeni tehcirindeki sayılarından daha büyük, daha dramatik ve daha da acıdır.Ama Kürtlerin sessiz feryatlarını dünyaya duyuracak kimi kimseleri yoktu.
Bu 30 yılda ve o otorite boşluğunda ne oldu biliyormusunuz? Otorite boşluğunda kalan Kürdistan 1854 ve 1877 ‘de olmak üzere koca Çarlık Rusyası ile iki büyük savaş geçirdi.Osmanlıların Kürtleri zorla askere alma ve ağır vergi toplama süreci bu dönemde başlamıştı.Kürtler daha önce Osmanlıya ne vergi vermiş nede askerlik yapmıştı.Osmanlıları bütün savaşlarda destekleyen Kürdistan yönetimleri ve onların özel orduları idi.Ama şimdi Kürtler bir taraftan askerlik yapmamak ve diğer taraftan vergi ödememek için yüce Kürdistan dağlarına sığınıyorlardı.Ağır vergiler yüzünden topraklarını ekip biçmekten vazgeçmişlerdi ve her taraftan açlık ve sefalet diz boyu idi.Kürtler bu zaman diliminde“Zamanê Aşirtîyê” dediler.Aşiret devri, bir mafya ve bir zülüm devri idi.Yeni tür ve despotçu ağalığın, aşiret şovenizminin, talancılığın, zorbalığın ve başı boşluğun en çirkin dönemi mirlerin tasfiyesi ve Kürdistandaki önder kadroların sürgün ve imhalarından sonra başladı.Bu otorite boşluklarının ne olduğunu yakın tarihte hem Bağdat’ta ve hemde Sovyetler Birliğinin çökmesi sonucunda hep beraber gördük ve şahit olduk.
İşte büyük devletler tam bu noktada ikinci perdeyi açtılar ve 1878’de Osmanlıları Berlin’de ayaklarına götürüp onlara bir antlaşma metnini imzalattılar.Bu antlaşmanın 61. maddesi Kürdistan enkazı üzerinde kurulacak büyük Ermenistan’ın alt yapısı oluşturulmaya çalışıldı.Hiç gecikmeden konsolosluklarını Diyarbakır, Musul, Bitlis, Van, Ormiye, Erzurum, Harput, ve diğer Kürdistan şehirlerinde yerleştirdiler.
1880’de Şeyh Ubeydullah’ın Kürdistan harekatı başladığında bütün haçlı kuvvetler ve büyük devletler bu harekatın durdurulması için Sultan Abdullhamidin üzerine baskı kurdular ve harekatı hemen durdurdular.Bir yandan Şeyh Ubeydullah sürgün edilirken öte yandan bu harekatın çapulcu ve talancı bir eylem olduğunu her tarafa yayıp bizim kafalarımıza da şırınga etmeyi başardılar.1925’de Diyarbakır şehir merkezine girmek istemeyen Şeyh Said Efendi harekatına da bu asılsız iftiralar yapılmış idi.
Rus Tuğgenerali Maywestri 1984 yılının sonundan itibaren 1904’e kadar tam 10 yıl bu bölgede, yani Van da ve bu olayların içinde kalmış.Bu kitabı meydana getiren raporun ve bilgilerin tamamı gizlidir.Bu yüzden içindeki bilgiler kendi devletine ve Çarlık Rusyası genel kurmayına rapor ettiği bilgilerdir.Generalin tercümanı Rusyadaki Ermenilerden biridir.İkinci perdeyi açıklamaya çalışırken bu kaynaktan yararlanmak istiyorum.
1895 Ocak ayında büyük devletler hem Muşta ve hem de İstanbul’da iki tane komisyon kuruyorlar.İstanbul’daki komisyon üyelerinden İngiltere, Fransa ve Rusya sefirleri Osmanlı devletine kesin bir muhtıra vererek;
A-olay merkezleri bulunan altı vilayette atanacak olan valilerin büyük devletlerin onayları almaları gerekir,(Yani Erzurum, Sivas, Harput, Diyarbakır, Bitlis ve Van valilerinin atanmasında bu büyük devletlerin onayları şart koşuluyordu.)
B-Bu vilayetleri idare edecek genel bir valinin bulunması,
C-yenilikleri denetleyecek bir komisyon kurulmalı ve bu vilayetler sürekli denetilmeli Deniliyordu.
2. perdede Avrupalı devletler büyük Ermenistanı kurabilmek ve kendilerini haklı çıkarabilmek için bütün hilelere başvurmuşlardır.Osmanlıları bezdirebilmek için Trabzon, Bayburt, Erzurum, Gümüşhane, Malatya, Harput, Tokat, Amasya, Gaziantep, Sivas, Mersin, Kiği, Maraş, Edirne, Merzifon ve tam 29 yerde ve hem de 1995 yılında ve 3 ay zarfında çok korkunç olaylar meydana getirildi.Raportor Rus generali bütün bu olaylar için şu ifadeleri kullanıyor:
“-Burada ne kadar Türklere vahşi dersek diyelim, olaylara asıl neden olanlar Ermenilerdir”
Büyük devletler durmadan ermeni çetelerini teşvik ediyorlar.Bu ermeni komitecileride durmadan esnaf, sanat erbabı, çiftçi, köylü ve emekçi ermeni halkını boş hayallerle aldatıp huzurlarını bozuyor ve bu masum Ermenilerle yerli halkın arasına kin, nifak, ve nefret tohumlarını ekiyorlar.
Ermeniler, 1895-1896’da Kürtleri her tarafta tahrik etmiş ve Kürt ermeni kavgasını başlatmışlardır.Bitlis, Van, Diyarbakır, Erzurum ve Musulda meydana gelen olaylarda Ermenilere göre üç yüz bin ermeni telef olmuştur.Rus generali Maywestri bu rakama itiraz etmiş ve “bir sıfır atılırsa belki doğruluk payı olur” demiştir.
Rusyalı raportor generale göre bütün olayları ermeni Komiteleri çıkarıyor.Kürtleri tahrik ediyorlar.Ağalarını, Şeyhlerini ve önderlerini öldürüyorlar.Salmas ta Merzikan Aşireti Şefi Şeref Beyi öldürüyorlar.Sasun’da Ermenilerin büyük tahrik ve kışkırtmaları sonucunda çirkin olaylar meydana geliyor.Van şehir merkezinde kürt mahalleleri ablukaya alınıp bütün yabancı sefirlerin araya girmesi netice vermeyince şehir dışındaki Kürt aşiretleri devreye giriyor ve bu komiteci kahramanların hepsi ortadan toz oluyorlar.
Kitabın tamamını buraya alacak değilim.Ancak bu kitap bir nebze olsun bize doğru ip uçları veriyor.Mesela Hamidiye alaylarının müdahalelerinden söz edilirken, “Sınırda beş tane Kürt Hamidiye alayı toplanmış ve olaylara müdahale edelim diye Van valisine haber yollamışlar, ancak Van valisi olumsuz cevap verdi”.Diyor Sayın Rus generali.
“-Bu olayların gerçek müsebbibi ermeni komitacılarıdır.Çünkü amaçları belliydi, Avrupa devletlerinin müdahalesini meşrulaştırmak…”diyor. “Görüldüğü gibi 1895 yılına kadar Ermenilerin Osmanlı ülkesindeki sıkıntıları hep hayali abartılmış uydurmalardır.”Diyor raportor.
Ermeni komitacıları 1895-1896 olaylarıyla hiçbir şey elde edemeyeceklerini anlayınca Kürdistanı terk edip Rusyaya sığındılar ve burada uzun uzun büyük Ermenistan hayalini kurup onları ayaklandıran ve bu yola teşvik eden büyük devletlerden hesap sormaya başladılar. Avrupa ve Amerika ne kadar büyük devletler olurlarsa olsunlar, Ermeniler her zaman bunlardan hesap sorabilir. Çünkü bütün Hıristiyan yönetimlerinin boyunları kilise ve ruhbanların önünde kıldan incedir.Halen bu gün bile dünyada en büyük rol oynayanlar bu ruhbanlardır.
Ermeni Patriklerini tanımak isterseniz Garo Sasuninin Ermeni-Kürt ilişkileri kitabının 128-129 ve 130 uncu sayfalarındaki İstanbul ermeni Patriğinin coşkulu açıklamalarını ve İstanbul Patriği Peder Mattos Başpisikopos tarafından tüm kutsal kiliseler bütünlüğüne duyuru başlığı altındaki çağrısını mutlaka okuyunuz.
Okuyunuz ki, kiliselerin büyük devletler emrinde birer piyon olduklarını ve Hz.İsa’nın insanlık anlayışından zerre kadar nasiplerini almamış olduklarını gözlerinizle göresiniz.
İstanbul Başpiskoposluğu Bedir Xan Beyin yenilgisinden duyduğu zevki ancak Neron Romayı yakarken veya Saddam Halepçeyi kimyasal maddelerle bombalarken o zevki duymuşlardır.

Şimdi üçüncü perdeye gelelim.
Ermeni teşkilatları ,komiteleri, ruhbanları ve onları ayağa kaldırıp Osmanlılarla savaşı göze almayan büyük devletler boş durmadılar ve 1914’de Osmanlı devletine “1914 Şark İslahat Planı”nı imzalattılar.Şark İslahat Planına göre 6 Kürdistan vilayeti yani Diyarbakır, Bitlis,Harput, Van, Erzurum ve Sivas illeri tek vilayet haline getiriliyor, bu vilayetin başına 5 yıllığına ermeni asıllı bir vali tayin ediliyor, ermeni valinin bu 5 yıl içindeki icraatına İstanbul hükümeti müdahale edemiyor,vali paşa istediğini atıyor ve istediğini görevlendiriyor.Bu planlı yönetimin denetimini sağlamak için biri Hollandalı biri Norveçli iki tane müfettiş, adları ve sanlarıyla belirleniyor.
1914’ün sonunda Osmanlılara bu metni imzalatıyorlar ancak 1915 te ve çok kısa bir müddet sonra 1. Dünya savaşı patlıyor. Bu savaş sayesinde belge iptal ediliyor.Bu belge iptal edilmeseydi Kürtlerin hali ne olurdu varın siz düşünün.Ermeniler 1917’den 1990 lara kadar 70 yıl Sovyet sisteminde ve sosyalist bir düzen içinde yaşadıktan sonra Azerbaycan’la yaptığı son savaşta Müslüman Kürt vatandaşlarına uyguladıkları baskı,şiddet ve tehditler herkesçe biliniyor.Yezidilere “Siz Kürt Değilsiniz”ısrarında bulunmaları anlayışı ile Saddam Hüseynin zihniyeti arasında maalesef hiçbir fark görülmüyor.


Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Ermeni Hayalperestlere yeni ufuklar açtı. Rusya’daki öncü ve fedai çetelerini toplayarak Çarlık Rusyası ordularının önüne düşüp Kürdistana yeni saldırı ve yakıp yıkma fırsatını yakalayıp intikam peşine düştüler. Tesadüfe bakın ki Kürdistanı kurtarma sevdasıyla yola çıkan Abdurrezak Bedirhan da bu Çarlık Rusyası ordularının hizmetinde idi. Yakışıklı Prensimiz kendi vatanını ve Kürdistan toprağını işgal eden düşmanla bir olmuş ve küçük bir Kürdistan’ın krallığına rıza göstermişti. Ama Ermeni komiteleri buna da izin vermediler ve Botana sıkıştırılmış bir Kürdistanı bile Kürtlere çok gördüler.
Abdurrezak Bedirhan’ın Otobiyografyası başlığıyla Prof. Celilê Celil tarafından yayınlanan belgede Ermenilerin kötü niyetleri açık bir şekilde görülüyor.
Ben Abdurrezak Bedirhan’ın Rus Genelkurmay Arşivlerine bıraktığı ve Sayın Celilê Celil tarafından tercüme edilip yayınlanan bu kitaptan birkaç misal vermek istiyorum:
1-Çubuklu’dan Molahasan köyüne doğru yol alırken önümüzde yüksek dağlar vardı. Bu mıntıkada 2000 Kürt ailesi oturuyordu. Bu civardan kaçan çok sayıda kürt vardı. Benim gelişimi duyar duymaz 100 kişi yanıma geldi ve General Turugin’in de bu bölgede olduğu zaman “asla kimse size saldırmayacak” diye bir yazıyı ellerine verdiğini anlattılar. Bunun üzerine Kürtler ellerindeki silahları bırakmışlar.
Ancak, General bölgeyi terk edip gidince, Ermenilerin saldırısına uğramış olduklarında yerlerini bırakıp dağlara çıkmışlar. 27 kadın veya kız kirlenen namuslarını, kendilerini mağara ve uçurumlardan atarak temizlemişler ki ailelerine leke dokunmasın.
Bu olayın içinde Eyüphan Bey’in yakınları Seyid Bey’in kardeşleri de var. Mendane köyü bunlara aittir. Bu köyün Ermenileri Eyüphan Bey’in evine saldırmışlar. Kadınlarını götürmüş, erkek ve hizmetçilerini öldürmüşler. Tüm mallarını da ellerinden almışlar. (Sayfa 63)
2- Biz Van’dan zar zor çıkarak Gorandeşt’teki Avzine’ye vardık. Burada Ermeni jandarmalar bize “Buradaki Şeyhler Ermenileri korumuş ve onların öldürülmelerini engellemiş. Bu nedenle bölgedeki Ermenilerde Rus askerlerinin buradaki Kürtlere dokunmamaları için onlara söz vermişler.” diye bilgilendirdiler. Ermeniler Ruslara yalvardı ki “Buradaki Kürtlere karışmayın, onlarda yerlerinden yurtlarından kaçmasınlar, ayrılmasınlar,” diye iknaya çalıştılar. Kürtlerde oradaki Ermenilere inanarak ve güvenerek yerlerinde kaldılar. Ancak ne zaman ki Ermeni çeteler Gorandeşt’teye geldiler, yerleşik Ermenileri dinlemedikleri gibi, Kürtler ve kendilerine engel olan Ermenileri katletmeye başladılar.
Ermeni jandarmalar bize bir ev gösterdiler. Etrafında 60 cenaze vardı. Yöredeki Kürtlerden 800 kişi ve ben birlikte o eve gelerek dini gereklere göre onların cansız bedenlerini toprağa verdik. (sayfa 66)
3- Diro’nun 300 adamıyla Kevır Şamiyana’ye geldiğini öğrendiğimde ben, Kürtlerin korkmamalarını sağlamak için ikna etmeye çalıştım. Çünkü, Ruslarla birlikte hareket eden Ermenilerden, Kürtlere zarar gelmeyeceğine inanmıştım. Ancak ne zaman mahalleliler ekmek ve tuz ile önlerine çıkar, kendilerini kuzu gibi kesivermişler. Ondan sonra bunlar köyün içine inerler. Süngülerle birçok kadın ve çocuğu öldürürler. Ne zaman ki Ebaxe’deki Kürtler bu durumu öğrenince Kevir Şamiyana’nın üstüne saldırıverirler. Ve Diro’yu yaralarlar. Diro Çetesiyle birlikte geri çekilmek durumunda kalır.(Sayfa 46)

4- Diğer yandan gönüllü asker olan Ermeniler Kotor’dan çıkarken erkek, kadın, çocuk olmak üzere 270 kürt insanını öldürdüler. Kız çocuklarını birlikte alıp mallarını talan ederek götürdüler. Köylerini yaktılar, küçük-büyükbaş hayvanlarını talan ettiler. (Sayfa 51)

5- Kaç gün önce Kolonel Nalgiyev’in ilk olarak Başkale üzerine yürümeden evvel, Kürtlerin Ermenilere verebilecek ziyandan rahat değillerdi. Onlarda Türklere karşı kendilerin savunabilmek için hareket etmekteydiler.

Sonra Başkale alındıktan sonra Ermeniler birkaç Kürt evini talan etmişler ve birkaçınıda öldürmüşlerdi. Türkler şehri geri alınca bu kez Kürtler Ermenilerden öç almak duygusuyla saldırmış ve talan etmiş cinayet işlemişlerdir. Bu Ermenilerin Rusyaya dönmelerini hızlandırdı.(Sayfa 51)
Abdurrezak Bedirhan 1910’da İstanbul Rus Konsolosluğuna bir rapor sunuyor ve onların himayesine girerek evvela Tiflis’e ve daha sonra İran Kürdistan’ında Mako, Xoy ve Salmas bölgesinde Kürtlerin ileri gelenleriyle Kürdistani bir çalışmayı sürdürerek 1914 yılı Ekim ayına kadar bu bölgede faaliyet gösteriyor. Ekim 1914’te Rusya Osmanlı toprağına girerken Doğubeyazıtta Rus ordusuna katılıp, Rusların Van ve Çataxi işgaline kadar çok dramatik ve anlamsız bir süreçte Rus Generalleri tarafından kullanıldıktan ve Ruslar artık amaçlarına ulaştığını anladıktan sonra kendisine verilen sözler unutuluyor ve Kürdistan Prensini tekrar Tiflis’e gönderip etkisiz hale getiriliyor. Ermenileri 3. Perde de iyice görmek istiyorsanız Botan Prensi Bedirhani Abdurrezak Bey’in Tiflis’e döndükten sonra Çarlık Rusyası’nın Genelkurmay Arşivine sunduğu 1910-1916 çalışma raporunu mutlaka gözden geçiriniz.



MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
8 Mart 2009       Mesaj #2
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Sorduğunuz soru,aşağıdaki metinde mevcuttur.İki mesaj şeklinde yayınlanan bu kaynak çok geniş bir biçimde konuyu ele alıyor...

Sponsorlu Bağlantılar

TARİHTE KÜRT-ERMENİ İLİŞKİLERİ

Ermeniler, Trakya ve Yunanistan topraklarında binlerce yıl yaşadıktan sonra M.Ö 600’larda İskitlerin önünden kaçarak Bosfordan Karadenize ve bu yoldan Araratlarda hakim olan Kürt Haldi/Xalti devletine iltica ettiler.
Haldi/Urartu devletinin sınırları toroslara kadar uzuyor ve Van (TUŞPA=VAN) şehrini başkent yapan bu büyük devletin bir Kürt devleti olduğunu artık herkes kabul ediyor.
Haldiler, ilticacı Ermenileri himaye etmişler ve kendi kontrollerinde olan Rewan Bölgesine yerleşmelerine izin vermişler.Bu durumda Ermeniler “Mahmi” mülteci Kütler ise “Hami” yani himayecidirler. Kürtlerin Ermenileri himaye ettiklerinden dolayı sıcak bir dostluk meydana gelmiş, Ermeniler Kürtlerin dinine girmiş ve HAY olan Kürt Tanrısına taparak kendilerini “HAYÎK” olarak ifade etmeye başlamışlardır.
XALTİ/URARTU devletinin başındaki kral Key Aksardır.Key Aksar tam bu dönemde (623’te) Ninovayi muhasaraya alıyor.2000 yıldır ki Asurlarla başı beladadır.Şimdi artık Asurları yenme zamanı gelmiştir.Fakat Key Aksar Ninova ablukasını kaldırarak Sitlerin peşine düşüyor.Zira sitler (Kürtler) bu günkü Elkaide gibi dünyanın baş belasıdırlar.
Sitler, Jorjya, Armenya, Pont ve Kapadokya’yı bu sırada zapt etmişler. Key Aksar adı
geçen bu ülkeleri kurtararak Satraplar şeklinde kendi ülkesine bağladıktan sonra
tekrar Ninovaya dönüyor ve (M.Ö 615’te)Ninovayı fethedip MED İmparatorluğunu
kuruyor.
Kürt Halti-Urartu ve MED imparatorluğunun kuruluş döneminde olduğu kadar tarihin hiçbir döneminde Kürtler bu kadar güçlü olamamışlardı.En güçlü zamanlarında Ermenilere sahip çıkmışlar,onlara toprak vermişler,barındırmışlar, aynı inançta birleşmişler ve bu olaydan sonra Ermeniler MED imparatorluğunun bir strabi olarak yaşama fırsatını yakalamışlardır.
Kürtler ‘ARİ’ olup Ermeniler ‘Trako-Frijyen’ dırlar.
Her iki halk Hındi-Avrupalı’dır.

Daha sonra M.Ö.331’de Flipin oğlu Mekadonlu İskender geldi ve Pers/Med İmparatorluğunu yıktı.Dünyanın tek güçlü devletinin merkezini Mezopotamya’da kurarak ve henüz 33 yaşında iken (M.Ö.323’te) öldü.
Asya kralı Büyük İskender’den sonra Selefkoslar dönemi başladı. Ermeniler,
Selefkoslar’ın maiyetine girdiler ve 110 yıl bunların sıtrabı olarak ve artık Romalılarla yaşamaya başladılar. Bizanslılarla birlikte Hıristiyanlığı seçip Bizans ordusunda yüksek kademelerde görev alarak ve özellikle Roma ve Bizans yönetiminde olan Kürt bölgelerinde küçük krallıklar ve yönetimler kurma fırsatını bulan Ermeniler ,sürekli olarak Kürtlere karşı hasmane davrandılar.
Topu topuna 16 yıl yaşayan (M.Ö.85-69) Tigran’ın kurduğu Ermeni Krallığı döneminde Hurilerin inşa ettiği Amid veya Amed’in ismini Tigranger olarak değiştirmeye kalktılar
Ermenilerin bir huyu var, geçtikleri bütün topraklar onların oluyor.
Büyük İskender’den sonra Aşkaniler, Hurkaniler, Partlar ve Sasaniler Roma/Bizans ve onların nazlı çocukları olan Ermenileri rahat bırakmadılar. Ama bu süreç çok uzun sürdü ve Kürdistan toprakları sürekli bir savaş alanı haline geldi.

Halife Ömer dönemi (633–643) İslamiyet’in yayılma dönemidir. İslam orduları hicretin 14 ünde (636 yılı) Bizans İmparatorluğu’nu Suriye’nin Yarmuk Savaşında ve 637’de hicretin 15.yılında Kadsiye’de Sasani Devletini yenerek bölgenin ve belki de o günkü dünyanın iki süper gücünü bertaraf ettiler.639’da İslamiyet bütün Kürdistan’a, Suriye’ye ve İran’a yayıldı.
İslamiyet, Hrıstiyan ve Yahudilere dokunmadı. Ama Kürtler Zerdüşt dinine bağlı oldukları için İslam orduları Kürtleri ehli kitap saymadı ve onları Müslümanlaştırmaya zorladı. MS 750 yılına kadar süren 80 yıllık Emeviler dönemi ,Kürtler için çok kötü bir dönem idi.Ancak Abbasileri iktidara getiren Eba Müslim-i Horasani ve Kürtlerin bundan böyle itibarları arttı ve 8. yy. başından itibaren mirlik ve hükümetlerini kurmaya başladılar.Kürtler bu dönemden sonra başta Şeddadiler,Mervaniler, Hasanwahiler olmak üzere bir düzine devlet kurdu ve kendi topraklarında özgür yaşamaya başladılar.
Ermeniler; Roma ve Bizanslıların destek ve himayelerinde oldukları için özelikle Bizanslıların 10. yy. sonuna kadar hâkim oldukları yukarı Kürdistanın muhtelif bölgelerinde sıtrab veya prenslikler şeklinde bir süre daha statü varlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Ancak, Kürtlerin baskısından kurtulmak için 1020 yılında bu Kürdistan bölgesini Kayseri, Nevşehir ve Tokat gibi Anadolu yöresiyle takas ederek Kürdistan topraklarını terk etmeye başladılar.Yani bu toprakları Bizanslılara bıraktılar.
Böylece Ermeniler 1020 yıllında Kürdistan topraklarını bırakarak Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Daha sonra 1071 ‘de Malazgirt’te bir meydan savaşı Müslümanlar ve Hıristiyanlar arsında cereyan etti.
Alp Aslan’ı Kürt Mervani devleti ve Kürdistan’ın bir çok yönetimleri destekledi.Bizans komutanı Diyojen’in Malazgirt’te bir kürdün evine sığındığı ve bu Kürt tarafından tutuklanmış veya öldürülmüş olduğu söylentileri vardır.Ve daha sonra Alpaslan’ın da Kürtler tarafından öldürüldüğünü biliyoruz.
Kürtlerin yönetimleri de Şedadiler zamanında Azerbaycan, Aran ve Kars’a kadar geniş bir alana hakim olduğunu biliyoruz. Bu devletin merkezi Karabağ olup başkentlerini Ani’ye taşımışlardır.951–1251 yılları arasında 250 yıl Şeddadi devleti bu geniş bölgeye hükmetmiştir. Hiçbir kuvvet ,Xaldiler ve Urartular’ın topraklarından Kürtleri çıkaramamıştır ve her zaman Kürdistan toprağında Kürtler çoğunlukta yaşamışlardır.

Romalılar’ın ve Bizanslılar’ın Kürdistan topraklarını terk ettikten sonra Ermeniler’in gerçekten prenslikleri, beylikleri, sıtrabları ve devletlerinin 1920 lere kadar nasıl ve nerde kurulduğunu merak ediyorum.1920’de Kürdistan’a Sor’la birlikte Ermenistan’da kuruldu ama ne olduysa koca Sovyetler Birliğinin Yöneticileri Kürdistan’a Sor’a tahammül edemediler. Acaba Stalin mi, Ermeniler mi yoksa Azerbaycan la gizli gizli görüşen İttahatçiler mi bu minicik statüye tahammül edemediler? Diye merak ediyorum.
Merwani Kürt Devleti 985 te kurulduğunda Farqin(Silvan) başkent olmak üzere Urfa,Nusaybin’den Musul’a ve kuzeyden Bitlis,Muş,Erçiş’e kadar geniş bir alanı kapsıyordu.
Şeddadi devleti (951-1200) 250 yıllık yönetiminde Divin, Gence, Alan ve Ani bölgesinde Kürtler adına hükmettiler. Daha önce var olan Bitlis, Hakkari, Botan,Xançukan(Bingöl bölgesi), Çemişgezek, Mirdasiler ve Loristan hükümetleri ile daha sonra ortya çıkan Kürdistan Mirlikleri,Eyübi Devletleri de dahil, hiç birinde Ermeni’lerin lami cimi yoktur.
Makedonlu İskender, Perslerle Medlerin Devletine son verdikten sonra M.Ö. 331 den M.S. 640 yıllına kadar 1000 yıl ve beklide daha uzun bir zaman yukarı Kürdistan işgalci Bizans ve Romalıların hâkimiyetinde kaldı.
Romalılar ve Bizanslılar Kürdistan nın kuzeyine hâkim oldular. Aşkaniler ve Sasaniler genel olarak bugünkü Irak ve İran Kürdistan’ını çok geçmeden kurtarabildiler. Sonra İslam orduları Kuzey Kürdistan’a girdi. Ahlat’ın üst tarafının kurtuluşu gerek Emeviler ve gerekse Şeddadiler zamanında gerçekleşmiştir.

Bu kadar uzun bir süreçte (Şeddadiler(951-1199)dönemi hariç) Kürdistan Yönetimleri ancak Kürt-Osmanlı ittifakından sonra bu bölgelerde kurulmuştur.Haldi/Urartu Devletinin beşiği olan bu bölgede hem Kürtlük zayıflamış, hem de Ermeniler Haldi/Urartu ve hatta Med İmparatorluğuna sahip çıkmış ve Kars’taki Ani harabelerinin de kendilerine ait olduğu iddiasında bulunmuşlardır. …
Bitlis Hükümdarı Şeref Xan’a göre(297)24 Kürt Aşiret şefleri Mütki’nin Tab/Tap merkezinde bir federasyon da birleşip aralarında bir kral seçip Gürcüler le savaşarak Bitlis ve Sason mıntıkalarını geri almışlardır.Buraların kurtarılmasının Miladi 8. yy.ın başında olduğunu düşünüyorum.Çünkü en az ilk kralları Roşkanlı bir asilzadedir.Bu kral öldükten sonra,Roşkan federasyonu Meclisi ve Kürdistan hanedanlarından, Sasani krallarının sülalesinden gelen ve o dönemde Ahlatta ikamet eden prenslerden Diyadin ve İzeddin isminde iki kardeş prensi getirip Hezzo ve Bitlis hükümetlerinin veya krallıklarının başına geçirme kararını almış ve tatbik etmişlerdir.
Şeref Xan; Şerefnamenin 4. safhasının 2. kısmında “Bitlis hükümdarının soyu ve mensup oldukları köken hakkındaki bölümünde” şimdi 1005(1597) yılından geriye doğru 760 yıldır, Bitlis hükümdarlığı ve bu vilayete bağlı olan yerler Diyaddin sülalesi olan ve nice şanlı hükümdarlar yetiştiren baba ve ecdatlarımın yönetimindedir.” der.Şeref Xan’dan özetlediğim bu iddiayı doğru bulduğuma göre 1597’den geriye doğru 760 yıl gidip 837 rakamını buluyorum.837’den beri Diyaeddin sülalesi Bitlise önderlik yaptığına göre, bunun evveliyatı’da vardır ve takriben 7. asrın sonu ile 8. yüzyılın başından başlayarak Bitlis eski ve kadim sahipleri olan Kürtlerin eline geçmiştir.Seddadi devletinin Karabağ (Gence) Divin,Alan,ve Ani (Kars)merkezlerini başkent yaptığı yıllar 951’den 1199’a kadardır.Zaten Malazgirt Savaşından sonra bu bölgelerde, yani;Erzurum, Kars, Ağrı ve Azerbaycanlara dek,artık Bizansların izi yoktur.Romalıların, Bizanslıların ve daha sonra İngilizler başta olmak üzere büyük Hıristiyan devletlerinin tahrik ve destekleri olmadan da hiçbir zaman Ermenilerin bu kadar yersiz iddiaları söz konusu olmamıştır.

Şimdi tekrar tarihe dönelim 1071’de Malazgirt Savaşı, daha sonra Selçukluların akınları, Kürt Mervani devletinin(985-1095) yıkılışı, Eyyübiler’in(1175-1260) iktidarları ve bölgeye hakimiyet dönemleri boyunca Ermenilerden lam û cim yok.Ne zaman ki Moğolların barbar ve canavar orduları bütün İslam alemini işgal, talan ve yakıp yıkmaya başladı, işte o zaman (1230-1260)Hıristiyan-Girigoryan Ermenileri bu barbarların yanında yer aldı ve bu savaşta özellikle ve özellikle Kürtlere çirkin dişlerini gösterme fırsatını bulup, Farqin(Eyyubi Devleti) Meliki, Melik Kamil Eyyubi’yi bir direğe bağlayıp etlerini lime lime koparttıktan sonra Şam sokaklarında direğe bağlı kafası ve iskeletini dolaştıran bir gönüllü Ermeni prensi (!) idi.
Benim bütün tarihi süreci inceleyip Kürt-Ermeni ilişkilerini M.Ö 600’dan ,M.S 1915’lere getirmeye ne gücüm yetiyor ve ne de bu olaylar birkaç kalın kitaplara sığıyor.Görünen köye kılavuz istenmez.Kürtler, kendi tarihlerini ve tarihte Kürt İslam, Kürt –Arap, Kürt-Fars, Kürt-Osmanlı, Kürt-Türk ve özellikle Kürt-Ermeni ilişkilerini bir süzgeçten geçirmedikçe gerçek şahsiyetini bulmaz ve kendilerini tarihi bir
perspektifte ifade edemezler özellikle de Türkiye Kürtlerinin milli tarih ve ulusal duyguları bu yüzden zayıflamış ve ne yazık ki Kürtler hafıza kaybına uğramışlardır.
Kürtlerin okumuşu, okuyanı ve cahili, kimi konuşturursanız konuşturun mutlaka size söyleyecekleri ezberlenmiş birkaç şablon kelimeyi tekrarlayacaklardır.
“Kürtler Ermenilere haksızlık yaptılar.Ermenileri katlettiler.Ermenilerin mallarına ve güzel kızlarına göz koydular.Osmanlının ve özellikle Sultan Abdulhamit’in oyununa geldiler.Hamidiye alaylarıda bunun için kuruldu.Kürtlerin feodalleri, Şeyhleri, ağaları ve Mollaları din kisvesi altında Kürtleri Ermenilerin üzerine saldırttılar”(V.B)

Şimdi vicdanen kendi kendimize soralım ve tarihi hafızamızı çalıştıralım.
Müslümanlık ortaya çıktığında Ehl-i kitab olan Mesihi ve Yahudiler nerede ve ne zaman zulüm gördüler?İslam orduları ,Suriye’de Hıristiyanların krallığını ortadan kaldırırken bir çok devletle savaşmış ve daha sonra Suriye, Nusaybin, Urfa, Diyarbakır ve Hicretten sadece on beş yıl sonra Ahlata kadar bu günkü kuzey Kürdistan’ı fethetmiştir.633’den sonra ve Hz Ömer’le başlanan bu fütuhat , çok kısa bir sürede Sasaniler ve Bizanslılar ortadan kalktı.636’da Suriye’de Bizans yıkıldı, 637’de Kadisiye de Sasaniler İslam ordularına yenildi.İyad bin Ğanem 636’dan 639’a kadar üç yıl içinde kimi yerde savaşarak ve çoğu yerde barış ve anlaşma yoluyla Nusaybin,Mardin, Hasankeyf, Urfa, Amed, Farkin, Egil, Bitlis, Siirt ve Ahlatı Bizans yönetiminden alarak İslam yönetimine geçirdi.
Bu bölgede kalan Kürt, Asuri, Kildan, Ermeni ve diğer kökenlere bağlı Hıristiyanların hepsini can mal ve namusları İslam devletinin garantisinde idi.Gayri Müslim olanlara askerlik yaptırılmıyordu sadece bunlardan kanunnamelerle belirlenen vergiler alınıyor ve mülkiyet haklarına dokunulmadığı gibi kiliseleri, manastırları, dini ayin ve gelenek görenekleri güvence altına alınmıştı.
Bu normlar Abbasiler döneminde, Eyyubiler döneminde, Osmanlılar döneminde ve bütün Kürdistanlı yönetimler döneminde aynen ve harfiyen devam etmiştir.Ayrıca Kürtler bazı bölgelerde Asuri, Suryani ve kökenleri Mezopotamyalı olan Keldani toplumlarına kendi kendilerini yönetme, silahlı kuvvetler bulundurma ve örneğin Hakkari hükümeti ile birlikte savaşlara katılma hakkını vermişlerdir.Hatta Hakkari’nin Akkoyunlu devletinin işgaline uğradığında(1473 lerde) bu mesihiler, Hakkari pensi Esadeddin Zêrinçengi Mısırdan getirip Hakkari kurtuluş hareketini bu prensle desteklemişlerdir.Tiyar ve Tuhub(Tuxub) başta olmak üzere bu bölgede beş tane özerk bölgelerinin Kürdistan mirliklerinin 1847’lerdeki tasfiyelerine kadar yönetim hakları devam etmiştir.
1843 ve 1846’lardaki Bedirhan Bey ve Nurullah beylerin müdahaleleri de maalesef İngiliz ve büyük Avrupa devletlerinin kışkırtma ve tertiplerinin dramatik bir sonucu idi. Bu gün bütün Kürtler bu çirkin olaydan dolayı hala daha rahatsızlar ve Bedirhan Beyi haklı olarak eleştirirler.

Gerek Osmanlı döneminde ve gerekse bu dönemden önce Kürdistan’daki devlet, hükümet ve beyliklerin hiç birisi, hiçbir yerde maiyetlerindeki Hıristiyanlara karşı bir tavır almamıştır.Ticarette, ziraat işlerin de ve sanat’ta onların üretkenliğinden hep memnun kalmışlardır.
Evliya çelebi 1655’de Bitlisin 10,000 bahçe ve bostanlarının bulunduğunu bu bahçeleri işletmek için her sene İsfahan, Tebriz ve Nahcivan bölgelerinden 10 bin mevsimlik işçinin Bitlis’e gelip son bahara kadar bu bostanlarda çalıştıklarını, kış gelince memleketlerine döndüklerini, en iyi bostanların Ermeniler tarafından işletildiğini, bazı bahçelerin 8.000 altın senelik gelir getirdiğini, bu bahçe ve bostanların tamamının Bitlis Hanına ait olduğunu söylüyor.
Hemen belirtelim ki Bitlis Hanlığı; Baykanıyla, Deresi ve Simek mıntıkasıyla, Kavar, Kawaş, Ahlat, Muş, Varto, Hınıs, Narman ,Tatvan ve Motkisiyle büyük ve geniş bir coğrafyaya yayılmıştır ve 10,000 bostanı yerleştirecek kadar geniş bir ülkedir.
Yine Evliya Çelebi Bitlis Hanının Bitlis’in kesilmiş ve yontulmuş taşlarıyla 800 adet dükkan inşa ettiğini, ve bu dükkanların Bitlis’in ilim ve irfanla donanmış Kürtler tarafından işletildiğini, bütün bu mağazalar en değerli mallar ve kumaşlarla dolu olduğunu ve Jakobitlerin de(Hıristiyanların)ticarette çok daha uzman olduklarını belirtiyor.
Evliye Çelebi ve Osmanlı paşası Abazalı Melik Ahmet 3060 kişilik ordusu ve kafilesi ve beraberindeki topluluğa hizmet sunan, Bitlisin hamamlarında, Abdal Han’ın yemek sofralarında, misafirlere hizmet edenlerin hepsi Çerkez, Abaze ve Gürcü idiler.Bitlis’in Mir ve Emirleri Hıristiyanları üretimde ticaret ve sanat dallarında desteklemiş ve son derece bu verimli unsurlara değer vermişlerdir.
Melik Ahmet Paşa Bitlis’ten ayrılırken Kürt hükümdarının Abazalı Osmanlı paşasına sunduğu hediyeler arasında on iki tane köle vardır. Bu kölelerin dört tanesi Abaza, dört tanesi Gürcü ve dört tanesi de Çerkez’dir.
Tabii ki; Kürt aydınları hemen köleliğe tepki gösterip Kürtlerin feodal yapısını topa tutacaklardır. Ama bu gün ve Cumhuriyet Türkiye’sinde Kürtlere uşaklık ve hizmetçiliğin dahi verilmediği, apartman kapıcılığından tutun, resmi dairedeki çay ve temizlikçi kürt adaylarını bile güvenlik soruşturmasına tabi tutulduklarını, metropollerin varoşlarında ve sebze pazarlarında hor görülüp, belediyelerin sık sık bu göçmen ve çaresiz insanların ekmekleriyle oynadıklarını ve Karadeniz de fındık toplamalarına izin verilmediğinin sırrını bir türlü çözmek istemiyorlar.
Bakın beyler; Türkiye Cumhuriyetinin devlet dairelerinde ve tüm Türkiye şehirlerinde ki apartmanlarında, güvenlikçi, kapıcı, hizmetçi, çöpçü gibi hizmetçilerin kaçta kaçı kürttür?
Diyeceksiniz ki;
“Kürtler; tembel bir halktır, feodaldir, tenezzül etmiyor, geri bir toplumdur, çobandır. Köylüdür, şaristani ve medeni değildir. Bütün hizmetleri gayrimüslimler yaptı. Kürtlerde sırt üstü yattı ve gelişemedi.”
Bu iddiaları birkaç üniversite okumuş Kürt aydınlarından maalesef her gün duyuyorum.
Bakınız, Bitlis hükümeti MS 800’lerde kuruldu.Evliya Çelebi’nin Bitlis’i yazdığı ve uğradığı 1655 yıllına kadar 855 yıllık bu zaman dilimi içinde 40 yıl Selçuki atabeyleri (1140-1180),29 yıl Akkoyunlular(1469-1496) ve 41 yıl da Osmanlılar(1538-1579 ) bu şehri ele geçirmişlerdir. Şeref Xan bu üç işgale 110 yıl diyor. Osmanlı döneminde de Roşkanlılar, Eyyubiler ve diğer Kürt hanedanlıkların Prensleri tarafından bu bölge idare edilmiştir.Söz konusu Eyyubiler, Hasankeyf Eyyubileridir.
700 yıldan fazla Bitlis Roşkan Devleti özgür yaşamıştır. Birinci dünya savaşında bir Alman bilim heyetinin araştırmasına göre sadece Muş ovasının fenni bir şekilde ziraat yapması halinde bu ovanın 15 milyon insanı besleyeceğini Karadenizli Hakim Ali Faik Cihan’ın ”Sosyalist Türkiye” kitabından okumuştum.Şeref Xan Bitlisi anlatırken Şerafeddin Dağlarını, Bingöl yaylalarını, Varto, Hınıs ve Narmana kadar ki otlukları, Muş ovasının bereketini. Nemrut ve Suphan’ın eşsiz yayla ve otlaklarını da sayarak bu bölgenin bolluk ve bereketini dile getiriyor.
Sasani krallarının torunları olan bu yöneticiler, bu ülkeyi çok kısa bir zaman da cennete çevirmişlerdir. Zaten Mezopotamya cenneti eski çağlarda Van gölü havzası değilmiydi? (Jakobitler ve Roşkanlıların da bu bölgenin eski zenginliğine ve doğal bereketine mutlaka yoğun emeğiyle büyük katkıları olmuştur )
Seyyahlar ve Bezirganbaşları; Van’a, Tebriz’e, Hemedan ve Hindistan’a giderken Bitlis bölgesini şöyle tarif ederler “bu yolun biraz uzak, engebeli, çok yokuşlu ve inişli olması bakımından daha pahalıya mal olmasına rağmen gerek güvenlik açısından ve gerekse yemyeşil dağları, soğuk su pınarları, onarılmış yolları, ve bu dağlarla vadiler boyunca dallara uzanmış bulunan üzüm asmaları ve bol meyve dallarında ki meyvelerin bütün yolculara serbest olduğundan açlık ve yorgunluk diye bir şey hissedilmiyor”.Bu yol Halepten Merci-Dabuk-Antep-Nizip-Birecik-Urfa-Amed-Farkin-Hezzo-Kefendur-Bitlis-Tatvan-Ahlat-Adilcewaz-Erciş-Bend-i mahi (Bargiri) –Van-Nuşar(Özalp)->Kotor-Marend ve Tebriz’e giden yoldur.

Bitlis şehri ve buna bağlı diğer yerler 1467-1496 Akkoyunlu işgali ve bu vilayete has Melik Ahmet Paşanın bir günlük Bitlis işgali ve talanını(1655) saymazsak Eyyübiler döneminden(1180) başlayarak 1915 Çarlık Rusya işgaline kadar (daha önceden Mirliklerin tasfiyeleri ve otorite boşluğu ile aşiretler dönemine rağmen )tahribata ve yabancı işgaline duçar olmamıştır.Kalkınmanın ve zenginleşmenin anahtarı güven ve huzur olduğuna göre elbetteki Roşkanlılkar yani Bitlis, Mutki, Bayikan, Simek, Tatvan, Ahlat,Muş,Hınıs ve bu yönetime bağlı bütün köy ve kasabalar son derce gelişmiş ve bu bölge zamanına göre Kürdistanlıların ve yabancıların dikkatlerini çekmiştir.
Zenginlik ‘rehaveti’ getirir.Yani insanların fazla koşuşmalarını frenler.Bu gün Arabistan’ın ve bütün petrol ülkelerinin rehaveti gibi bir şey.Saudi Arabistan’ın nüfusunun,hemen hemen %80’i çalışan yabancılardır. Saudi asılı vatandaş ise gezer tozar, dört eşle evlenir, kasır ve konaklar inşa eder yer-içer,Allah’a şükür eder.Bu olay iyi mi? Elbette hayır.Ama gerçek budur ve bu yüzden Bitlis’in 10.000 bahçesinde 10.000 İsfahanlı,Tebrizli ve Nahçivanlı çalışmıştır.Evliya Çelebi“Zamanın en iyi hanı Bitlis Hanı’dır.Zamanın en iyi şehri Bitlis şehridir ve zamanın en iyi halkı Bitlis halkıdır” diyor.
Bitlis’te ilim ve irfan çok gelişmiş ve akıl ile bilim yol gösterici duruma gelmiştir.1394’te Timur Leng karargahını Muş Ovası’na kurduğunda Bitlis Meliki Hacı Şeref Bey birçok hediye ile onu karşılamıştı .Büyük Cihangir(Horosan) Timur Leng Bitlis,Ahlat,Muş ve Hınıs’a ilaveten Malazgirt,Eving ve Pasinleri(Hasankale) de Bitlis hükümdarına vermiştir.
Bitlis, Cizre, Amediye, Soran, Süleymeniye, Palu ve diğer yerlerdeki imaratın tamamını Kürtler yapmış ve yaptırmıştır.Bugün Arap kral ve prenslerinin imar çalışmaları göz kamaştırıyor.Peki biz bu işi Türk ve Kore’li müteahitlere mi mal edelim?
Kürtler;“falan köprünün veya su kemerinin ustaları Ermenidir”diyor. Ne kadar ayıp. Dünyanın hiçbir yerinde bu boş iddia ve söylemi Kürtlerden başka tekrarlayan başka bir millet yoktur.

Süleymaniye şehrini kim kurdu? Süleyman Beg
Ravandız’da kim topları imal etti? Mir Mıhemed Paşayê Kor.
Amediye’de kim üniversiteleri,külliyeleri ve imaratı inşa etti? Sultan Hüseyin Beg. Cizre’de Bırca Belek ve Medresa Soru kimler inşa etti? Botan’ın 1300 yıllık hükümdarları.
İslam aleminin birçok şehirlerinde Camiler,medreseler, türbler,köprüler,surlar kuran kimlerdir? Eyyubiler ve Eyyubi devletleri.
10 gözlü Dicle Köprüsünü kim inşa etti? Ahmet Merwan.Malabadê köprüsü kimin? Farkin’de Kürt Devleti’ni kuran Bad’(Baz) ın.
Bitlis’te, Palu’da, Çemişgezek’te, Doğu Beyazit’te, Salmas,Hakkari,Xoy ve Erdelanlarda yapılan imaretlerde kim iz bıraktı? Kürdistan Beyleri ve hükümdarları.
Biz şehirler kuran ve Amed surlarını inşa eden Huriler’den,Van’ı başkent yapan Urartular’dan ve Harran’da dünyanın ilk üniversitesini kuran Kürt yönetimlerini saymaktan vazgeçtik.Peki şu anda Bağdat’ı,Basra ve Musul’u kıskandıran 15 yıllık bir Kürt yönetimi Hewler’i başkent seçmiş ve bu 15 yılın ancak 3 yılını istediği şekilde erkini kullanmış federal Kürdistan Devleti’ni imarat, eğitim, sağlık,savunma,asayiş, şehircilik ve uluslar arası diplomatik kabiliyeti ve demokratik anlayışına ne biçiyorsunuz ve ne değer veriyorsunuz beyler!
200 yıldır bütün insani,demokratik kültürel,sosyal ve ekonomik haklarından yoksun Türkiye Kürtleri; son 30-40 yıldır kendi çaba ve dinamizmleri ile kendi teknik ve kalifiye elemanlarıyla Antep,Urfa, Diyarbakır,Batman,Şırnak,Van,Elazığ ve nice şehir ve kasabaları özendirecek bir noktaya getirmediler mi?
Yani Ermeniler ve diğer Hıristiyanlar sanat yapıyor da Kürtler yapamıyor mu ?
Sayın Kemal Burkay’ın “Geçmişten Bugüne Kürtler ve Kürdistan Tarihi” kitabından bir kaç misal vereyim:
“-Ermeniler bu bölgeye geldiklerinde yüksek bir kültürle karşılaştılar.Onların da, Xaldi kültüründen büyük ölçüde etkilendiklerinden kuşku yoktur(sf:90)
“-(…)Medlerin yıkılışından 200 yıl sonra Kesenefon’un verdiği bilgilere göre Xaldiler özgür ve cesur bir halk olduklarını, sorgun ağacından kalkan ve mızraklar kullandıklarını (…)Urartu devletinin üstünden bunca yıl geçmesine rağmen ortadan kalkmadıkları gibi, köle veya silik bir halk olmadıklarını, aksine özgür ve saygı duyulan bir halk oldukların gösteriyor (sf:91-92)”.
Büyük Tigran Krallığı zamanını değerlendiren Nikitin’den bir kaynak (sf:93)
“Büyük Ermenistan ‘da Kürt ülkesini fetheden TİGRAN bunlardan 35.000’ini yol yapmak, köprü kurmak, Irmak temizlemek, orman açmak ve diğer askeri işleri görmek için ordusuyla birlikte götürür”.
Yine Niketin şunları söylüyor,“Benim klasik antik çağla ilgili olarak çıkardığım bir nota göre, Pulutarkos, Lukullus’un Antakya da bir Kürt önderiyle karşılaştığını .”(sf:93)
Strabo’da “-Ermeni yönetiminde yaşayan Kürtler sanat, mimarlık ve fen dallarında çok ünlüydüler. Ermeni Kralı Dikran, kürt sanatçılarına çok değer verirdi.”diyor.(sf:93-94)
Bu notlar 2000 yıl önceki tespitlerdir.Onbinlerin Dönüşü ve Kesenefonun verdiği bilgi 2400 yıl önceki olaydır.
Ksenefon Urartu Devletinin yıkılışı üzerinden 200 yıl geçmesine rağmen Kürtlerin hala dimdik ayakta durduklarından dolayı hayret ediyor.Peki Büyük İskender’den sonra İslam dönemine kadar sürekli direnen,Hıristiyanlığı ve köleliği kabul etmeden yüksek dağların yamaçlarında özgür yaşamayı tercih eden Kürtler İslamiyeti bir kurtuluş olarak seçtiler ve 800’lü yıllardan sonra kendi yönetimlerini kurarak Araplar la,Selçukilerle,Moğollarla,Tatar ve Özbeklerle,Safewi ve Osmanlılar’la, Ruslar, İngilizler,İran,Irak ve Türkiye ile büyük mucadele verdiler, savaştılar ve halen de savaşıyor olmalarına ne demeli?.
Ksenefon fereza 2006 da ve Medler’den 2700 yıl sonra dirilip Şemdinli olayında,oradaki Kürtlerin tavırlarını,duruşlarını ve derin devletin oyununu nasıl boşa çıkardıklarını görseydi,acaba Xaldiler’in ve Medler’in çocuklarına hangi değeri biçerdi?
Hele hele binlerce yıldır bütün baskılara dayanıp dinlerini muhafaza eden Ezidiler’in dünyaya ve kainata gururla bakışlarını görseydi Ksenefon ne demezdi?

Kürtler; cahil,köylü,çoban oldukları için Ermenileri katletmemişlerdir.Kürtler de bütün dünya halkları gibi et ve kemikten oluşmuş bir millettir.Tarihi, coğrafyası, dili, edebiyatı,cesareti,milli karakteri,milli harsı ve de vicdani ölçüleri olan bir toplumdur. Yeryüzündeki bütün canlılar gibi Kürtlerin de kendilerini savunma refleksleri vardır.
Kürtler’in;160 yıldan beri ve bu güne kadar Sasun, Van, Bitlis, Muş, Doğubeyazid, Bingöl,Siirt,Botan,Diyarbakır,Urfa ve hiçbir yörede otoriteleri yoktur. Mirleri, emirleri, beyleri ve kendi hükümetleri Ermeni olayından 50 sene önce düşürülmüş, tasfiye edilmiş,bütün yönetici ve yönetim kadroları ya öldürülmüş veya sürgünlerle göç ettirmelerle veya satın alımlarla tesirsiz hale getirilmiştir.Sömürgelerde dahi tatbikatı mümkün olmayan bir şekilde bütün Kürdistan (bu günkü Türkiye,Suriye ve Irak Kürdistan’ı ) Osmanlıların işgaline girmiştir.Osmanlılar kendi teşkilatlarını ve düzenlerini kurmadan Kürdistan’dan vergi ve asker toplamaya başlamış.Kürtler,vergi yükümlülüğünden ve askerlikten kurtulma çarelerini dağlarda bulmuş,çoğu şehirleri ve ovaları ortada bırakmışlardır.
Osmanlıların Kürdistan’ı işgal etmesi ve Kürtler’in yönetimlerine son verilmesi yanında Çarlık Rusyası da 1827 de başlayarak 1854 ve 1877 de Kürdistan topraklarına üç büyük taarruzda bulunarak bu üç büyük savaş muhacirlerinin hala orada burada çile çektiklerini günümüze de görülmektedir. Gerek Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi ve gerekse Kürt yöneticilerinin tasfiyesine Ermenilerin ve Ermenileri oyuna getiren büyük Haçlı Devletlerinin katkıları ve destekleri inkar edilemeyecek kadar büyük ve etkili olmuştur.
19. Asrın başına gelindiğinde İngiltere ve Amerika başta olmak üzere, Çarlık Rusyası, Almanya, Fransa,İtalya, Avusturya Devletleri Osmanlı’nın yıkılması için bir senaryo hazırladılar.Osmanlı’nın en önemli bel kemikleri Kürtler idi.İran’ı kendi taraflarına çektiler.Rusya’yı Osmanlı Kürdistan’ına saldırtmaya başlattılar ve Osmanlıyı da Kürdistan yönetimlerine karşı kışkırtılar. Osmanlıyı yıkmak için Osmanlılardan yanaymış gibi davrandılar ve hem de Osmanlıyı iyileştirme planlarını Osmanlı devletinin Hırwat, Pomak, Mekadon, Çerkez, Abaze, Arnavut gibi devşirme ve Avrupa hayranları olan komutan ve Sadr-i Azamlarını ikna ederek Nizami Cedid’den(yeni düzenden) Tanzimat Fermanına ve Gülhane Hatti Hümayünuna,oradan birinci meşrutiyete ve 93 harbine getirdiler.93 savaşında (1877-78) Osmanlılar yenildi ve Osmanlı ordusu perişan oldu.
Yukarıda adları geçen Büyük Devletler Osmanlıları Berlin’de anlaşma masasına oturttu ve bu anlaşmanın 61. maddesine göre “Osmanlı İmparatorluğunun Doğusunda Kürtler Ermenilere zulüm ve baskı uyguluyorlar (1778).Osmanlı devleti bu durumu düzeltmedikleri taktirde anlaşmanın altında imzaları bulunan bütün büyük devletlerin müdahale hakları doğar ”şeklindedir.Bu madde ile koca Osmanlı İmparatorluğu Ermeni havarilerine resmen teslim oluyordu.Ve en acısı otoritesiz Kürtleri fırsatçı Ermenilerin taktir ve insaflarına terk ve havale ediliyordu.
Ondan sonra ne oldu? Bundan sonra Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa ve hata İran bile konsolosluklarını ve temsilciliklerini Diyarbakır,Bitlis,Harput,Musul,Rızaiye ve özelikle Van’a taşıyarak Ermenilerin garantörü olmaya başladılar.
1000 yıldan beridir silah taşımayan Ermenileri silahlandırıp ,Rusya’dan ve Avrupa’dan getirdikleri militanların yönetiminde, Taşnak,Hınçak ve Antronik örgüt ve komitelerini kurdular ve Kürtleri tahrik etmek için bu komiteleri otoritesiz ve çaresiz Kürtlerin üzerine sürdüler.
1847 Bedir Xan Beg yenilgisi ile Kürdistanda Kürt yönetimlerine son verildi.Sason, Bitlis, Hasankeyf, Silvan, Hezro, Lice, Palu, Eğil, Çarmıuk ve genç yönetimlerine ise daha önce son verilmişti. Babaniler 1806’da, Soran yönetimi 1836’da, Behdinan ise 1836 da yönetimden düşmüşlerdi. Doğubeyazıt’ta bir Behlül Paşa var, ama artık o bir Emir değil, bir Osmanlı Kaymakamıdır. Muş’ta bir Emin Paşa ve ondan sonra Şerif Beg var ama bu yönetimde bir kaymakamlıktır. Sozün özü Osmanlılar Bedir Xan Paşa’ya gelinceye kadar zaten Kürdistan’nın altını boşaltmıştı.
Evet, Kürtler 1800’lı yılların başından başlayarak en son 1847 de bütün otoritelerini kayıp edip tutsak olmuşlardır. Kürtler;bu noktadan sonra Hamidiye alayları, aşiretleri ve tarikatları ile Osmanlıların emrinde iradesi olmayan bir topluluktur. Osmanlı vur derse vurur dur derse durmak zorundadır. İngilizler yıllarca Hindistan orduları ile her tarafta savaştı, hiç kimse bu savaşlarda dolayı Hintlileri suçlayabilir mi?
Efendim falan paşazade, Ağa zade, Şehzade ve Beyzade milis olmuş asker toplamış ve Osmanlıların emrinde savaşmış veya Ermeni katliamına karışmış. Bu olaylar masum, mazlum ve biçare Kürtleri ilgilendirmez Mire Kor’un Ezidileri ve Bedir Xan Beyin Nesturileri katletmeleri bütün Kürtlerin tarihi ayıbıdır. Çünkü bu iki şahsiyet Kürt otoriteleri idiler.

Otorite iktidardır.Otorite boşluğu ise iktidar boşluğudur.Rusya sosyalist ve süper bir devletti.Sosyalist sistem çökünce kısa bir dönem boşlukta kaldı.Kapitalist veya liberal bir düzenin temeli atılıncaya kadar otorite boşluğu meydana geldi.Ve bu büyük ülkede mafyalar, hırsızlık şebekeleri, nataşalar ve rezaletler ortaya çıktı.O asil Millet o büyük toplum el alemin maskarası durumuna düştü.

2003 yılında Saddam’ın düşmesiyle Arapların yağmalama fotoğraflarını hepimiz gördük.Bu gün Şiilerin Suni’leri,Sunilerin ise Şii’leri soykırıma tabi tuttuklarını ve “Allah u Ekber “nidaları ile çoluk çocuk demeden herkesi katletmelerinin altında bu iktidar boşluğu yatmaktadır.
Peki yüz binlerce masum insanı katleden bu intihar eylemlerden dolayı suçlu Arap, Suni, veya Şii Müslümanlar mı ?
Elbetteki hayır.
Suçlu kim?
Suçlu El Kaide ve İslami tedhiş teşkilatları veya terörü destekleyen ve bu korkunç senaryoda destek sağlayan bir devlet varsa-ki vardır- o devlet ve devletlerdir.
Tarihin hiçbir devrinde ve dünyanın hiçbir yerinde Kürtler den başka hiçbir millet bu kadar uzun zaman otoritesiz bir şekilde ayakta duramamıştır.Bunu nasıl başarmış Kürtler?
Alevi, Êzidi ve Şafii inançlarımızla, mensubu olduğumuz Aşiretler, Tarikatlar ve siyasi parti bağlarımızla ayakta kalabilmişiz.Zengin kültürümüz, gelenek, görenek ve karakter yapımız bizim kayıp olmamıza izin vermemiştir.Bir toplum gelenek görenekleriyle ve milli değerleriyle ayakta durabilir.Kürtlerin gerçekten zengin kültür bağları vardır.

Otoritesiz Kürtlerin Ermenilere yaptıkları ile teşkilatlı, donanımlı, planlı, programlı ve Büyük devletlerin desteklediği Ermenilerin Kürtlere yaptıklarını mukayese etmek istiyorum.
Elimde zamanın Çarlık Rusyasının Dış İşlerinde görevli Tuğgeneral MAYRÊSRIY V.T ‘nin 19. yy ‘da Kürdistanın “Sosyo-kültürel yapısı ve Kürt-Ermeni ilişkileri “adını taşıyan ve sayın Abdullah Varlı tarafından 1997’de Sipan yayıncılık merkezi tarafından yayınlana çok önemli bir kitap var.
Rus Generali Mayvestre “Ermeni Olayına” başlamadan önce Kürdistan’ın Van- Bitlis-Hakkari-Siirt-Genç-Muş Sancaklarını bütün mülhakatıyla en ufak köy ve mezralarıyla geniş bir istatistiğe tabi tutmuş ve bu kitabın 110 sayfasını bu istatistik konusuna ayırmıştır.
Maywestrenin istatistik çalışmalarında şişirmelerin olduğunu ve Ermenilerin lehinde tutulduğunu 1997’de bu kitabı yayınlayan sayın Abdullah Varlının dipnotlarından ve parantez içindeki bazı itirazlarından anlıyoruz.Buna rağmen yukarıda adı geçen bölgelerde Ermenilerin nüfusu azınlıktadır.Bu kitabı her zaman bulup tetkik edebilirsiniz.Kitap Rusçadan Türkçeye 1911’de süvari Binbaşı Mıhammed Sadık tarafından çevrilmiş ve “askeriye basın evi Süleymaniye-İstanbul” adresine teslim etmiştir.Yani bu kitap tercüme edilip askeriye basım evinde neşredildiği zaman ermeni olayının ikinci perdesi oynanmış, üçüncü perde ise birinci dünya savaşında ve Çarlık Rusya’sı desteğinde oynanacaktır.

Ermenileri bütün perdelerde büyük devletler oynatmıştır. Birinci perdede Kürt yönetimlerinin tasfiyesinde, daha doğrusu Osmanlı sultanlığının bel kemiğini kırmak için Kürt Osmanlı savaşlarını başlatarak İran ve Rus sınırları ile Arap sınırları boyunca bütün bu alanları savunmasız bıraktırma planıdır.
Büyük Avrupa devletleri ABD ‘yi de yanlarına alarak 19. yy başında ilk önce Musul bölgesinde Nasturilerin, Kildanilerin ve Êzidi Kürtlerin ve de Müslüman olmayan azınlıkların altına girdiler Yabancı misyonerler bu programı Musuldan uyguluyorlardı. Bu misyonerlerin kimisi doktor kimisi seyyah kimisi fotoğrafçı, kimileride Ruhbandı. Prof. Celilê Celil tarafından kaleme alınan “Yezidilerin tarihi” adlı kitap, bu olayları en iyi şekilde açıklığa kavuşturuyor.
Büyük devletler birinci perdede Ermenileri ajan olarak kullandılar. Ermeniler Kürdistan mirlerinden yana görünüp gerçekte Osmanlıdan yana oldular.Zaten doğal olarak ta Avrupa’nın büyük Hıristiyan devletleri kimden yana iseler, gayri Müslim azınlıklarda o tarafta olacaklardı.
Birinci perdede Avrupalı büyük devletler Osmanlıya destek olup, Kürdistanı yönetimsiz ve otoritesiz bırakma amaçlarına ulaştıktan sonra Kürtlerin, bir daha otoritelerine sahip olmaması için büyük bir çaba ve emek sarf ettiler.Bütün batılı devletlerin ve Hıristiyan dünyasının Kürt Hamidiye Alaylarına veya 1880’lerdeki Şeyh Ubeydullah hareketine karşı çıkmalarının yegane sebebi budur.
Batılı büyük devletler bir taraftan Osmanlıların bel kemiği olan ve 1515’den 1815’e kadar geçen 300 yıllık uzun bir dönemde, Osmanlıları bütün Serhatlarda koruyan Kürdistan hükümet ve yerel yönetimlerinin tasfiye etmek veya merkezileşmesi bağlamında İmparatorluk ordularının kendi danışman ve savaş uzmanları desteğinde Kürtlerin üzerine saldırtmaya teşvik etti. Diğer taraftan Nizam-ı Cedid, Tanzimat Fermanı, Hattı Hümayun ve meşrutiyet ilanları ve güya reformlarla her adımda Müslüman olamayan azınlıklara büyük tavizler kopararak gayri Müslimleri Osmanlılar üzerinde bir tehdit ve şantaj unsuru haline getiriyorlardı.

Birinci perdede Osmanlılar Balkanlarda, Kafkaslarda ve Nizip savaşında büyük darbeler yediler.Osmanlıların en büyük kayıpları ise kendi kaburgaları olan ve 300 yıldan beri Osmanlıları Serhatlarda koruyan Kürtleri kendi elleriyle bertaraf edip yönetimlerine son vermeleri ve savaşkan Kürdistan ordularını ortadan kaldırılmaları idi.Osmanlı Devleti Kürtlerle anlaşarak Süleymaniye’den Dersim e ve Kars’tan Diyarbakır’a bütün hükümet ve irsi yönetimleri yeni baştan tanzim edip Kürdistan ordularını Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan Selim döneminde olduğu gibi canı gönülden yanına alsaydı, ne balkanlarda, ne Arabistan’da ve nede Kafkaslarda mağlup olmaz ve “hasta adam” unvanını almazdı.
1847’de Bedirhan beyin teslimi ve sürgünü ile birlikte, Botan, Hakkari ve Mahmudi hükümetleri düştüler.Baban, Soran ve Behdinan hükümetleri bundan önce düşürülmüştü.Palo,Eğil, Genç ve Bitlis hükümetleri çoktandır yok olmuşlardı. Kürdistanda artık Lice, Hazro, Hazzo, Batman, Hasankeyf, Şirvan; Hizan, Zırkan, Pasur, Silvan, Doğubeyazıt ve bunlar gibi onlarca beylerin orduları yoktu.Kürdistan yönetimlerini ve otoritelerini büyük devletlerin desteği ile tasfiye edilmiş ve “hasta adam” yatağında can çekişmeye başlamıştı.
Osmanlı Rus savaşıyla beraber 1854’de Ezdin Şêr’in Kürdistani baş kaldırışı başladı Osmanlılar birkaç yıl önce amcası Bedirhan beye ihanet eden bu Ezdin Şeri de Girite sürgün etti ve daha sonra hem ona, hemde amcası Bedirhan Bege paşalık rütbesini ve nişanını verdi.
1847 ile 1877 yılları arasında Kürdistanda ilk otorite boşluğunun 30 yıllık dönemidir.
1877 demek, 93 harbi demektir. 93 Harbinde Bitlis, Van, Muş, Erzurum ve Kars bölgelerinden göç eden Kürtlerin haddi ve hesabı yoktur.Belki de bu dönemde göç eden Kürtlerin sayıları o meşhur 1915 Ermeni tehcirindeki sayılarından daha büyük, daha dramatik ve daha da acıdır.Ama Kürtlerin sessiz feryatlarını dünyaya duyuracak kimi kimseleri yoktu.
Bu 30 yılda ve o otorite boşluğunda ne oldu biliyormusunuz? Otorite boşluğunda kalan Kürdistan 1854 ve 1877 ‘de olmak üzere koca Çarlık Rusyası ile iki büyük savaş geçirdi.Osmanlıların Kürtleri zorla askere alma ve ağır vergi toplama süreci bu dönemde başlamıştı.Kürtler daha önce Osmanlıya ne vergi vermiş nede askerlik yapmıştı.Osmanlıları bütün savaşlarda destekleyen Kürdistan yönetimleri ve onların özel orduları idi.Ama şimdi Kürtler bir taraftan askerlik yapmamak ve diğer taraftan vergi ödememek için yüce Kürdistan dağlarına sığınıyorlardı.Ağır vergiler yüzünden topraklarını ekip biçmekten vazgeçmişlerdi ve her taraftan açlık ve sefalet diz boyu idi.Kürtler bu zaman diliminde“Zamanê Aşirtîyê” dediler.Aşiret devri, bir mafya ve bir zülüm devri idi.Yeni tür ve despotçu ağalığın, aşiret şovenizminin, talancılığın, zorbalığın ve başı boşluğun en çirkin dönemi mirlerin tasfiyesi ve Kürdistandaki önder kadroların sürgün ve imhalarından sonra başladı.Bu otorite boşluklarının ne olduğunu yakın tarihte hem Bağdat’ta ve hemde Sovyetler Birliğinin çökmesi sonucunda hep beraber gördük ve şahit olduk.
İşte büyük devletler tam bu noktada ikinci perdeyi açtılar ve 1878’de Osmanlıları Berlin’de ayaklarına götürüp onlara bir antlaşma metnini imzalattılar.Bu antlaşmanın 61. maddesi Kürdistan enkazı üzerinde kurulacak büyük Ermenistan’ın alt yapısı oluşturulmaya çalışıldı.Hiç gecikmeden konsolosluklarını Diyarbakır, Musul, Bitlis, Van, Ormiye, Erzurum, Harput, ve diğer Kürdistan şehirlerinde yerleştirdiler.
1880’de Şeyh Ubeydullah’ın Kürdistan harekatı başladığında bütün haçlı kuvvetler ve büyük devletler bu harekatın durdurulması için Sultan Abdullhamidin üzerine baskı kurdular ve harekatı hemen durdurdular.Bir yandan Şeyh Ubeydullah sürgün edilirken öte yandan bu harekatın çapulcu ve talancı bir eylem olduğunu her tarafa yayıp bizim kafalarımıza da şırınga etmeyi başardılar.1925’de Diyarbakır şehir merkezine girmek istemeyen Şeyh Said Efendi harekatına da bu asılsız iftiralar yapılmış idi.
Rus Tuğgenerali Maywestri 1984 yılının sonundan itibaren 1904’e kadar tam 10 yıl bu bölgede, yani Van da ve bu olayların içinde kalmış.Bu kitabı meydana getiren raporun ve bilgilerin tamamı gizlidir.Bu yüzden içindeki bilgiler kendi devletine ve Çarlık Rusyası genel kurmayına rapor ettiği bilgilerdir.Generalin tercümanı Rusyadaki Ermenilerden biridir.İkinci perdeyi açıklamaya çalışırken bu kaynaktan yararlanmak istiyorum.
1895 Ocak ayında büyük devletler hem Muşta ve hem de İstanbul’da iki tane komisyon kuruyorlar.İstanbul’daki komisyon üyelerinden İngiltere, Fransa ve Rusya sefirleri Osmanlı devletine kesin bir muhtıra vererek;
A-olay merkezleri bulunan altı vilayette atanacak olan valilerin büyük devletlerin onayları almaları gerekir,(Yani Erzurum, Sivas, Harput, Diyarbakır, Bitlis ve Van valilerinin atanmasında bu büyük devletlerin onayları şart koşuluyordu.)
B-Bu vilayetleri idare edecek genel bir valinin bulunması,
C-yenilikleri denetleyecek bir komisyon kurulmalı ve bu vilayetler sürekli denetilmeli Deniliyordu.
2. perdede Avrupalı devletler büyük Ermenistanı kurabilmek ve kendilerini haklı çıkarabilmek için bütün hilelere başvurmuşlardır.Osmanlıları bezdirebilmek için Trabzon, Bayburt, Erzurum, Gümüşhane, Malatya, Harput, Tokat, Amasya, Gaziantep, Sivas, Mersin, Kiği, Maraş, Edirne, Merzifon ve tam 29 yerde ve hem de 1995 yılında ve 3 ay zarfında çok korkunç olaylar meydana getirildi.Raportor Rus generali bütün bu olaylar için şu ifadeleri kullanıyor:
“-Burada ne kadar Türklere vahşi dersek diyelim, olaylara asıl neden olanlar Ermenilerdir”
Büyük devletler durmadan ermeni çetelerini teşvik ediyorlar.Bu ermeni komitecileride durmadan esnaf, sanat erbabı, çiftçi, köylü ve emekçi ermeni halkını boş hayallerle aldatıp huzurlarını bozuyor ve bu masum Ermenilerle yerli halkın arasına kin, nifak, ve nefret tohumlarını ekiyorlar.
Ermeniler, 1895-1896’da Kürtleri her tarafta tahrik etmiş ve Kürt ermeni kavgasını başlatmışlardır.Bitlis, Van, Diyarbakır, Erzurum ve Musulda meydana gelen olaylarda Ermenilere göre üç yüz bin ermeni telef olmuştur.Rus generali Maywestri bu rakama itiraz etmiş ve “bir sıfır atılırsa belki doğruluk payı olur” demiştir.
Rusyalı raportor generale göre bütün olayları ermeni Komiteleri çıkarıyor.Kürtleri tahrik ediyorlar.Ağalarını, Şeyhlerini ve önderlerini öldürüyorlar.Salmas ta Merzikan Aşireti Şefi Şeref Beyi öldürüyorlar.Sasun’da Ermenilerin büyük tahrik ve kışkırtmaları sonucunda çirkin olaylar meydana geliyor.Van şehir merkezinde kürt mahalleleri ablukaya alınıp bütün yabancı sefirlerin araya girmesi netice vermeyince şehir dışındaki Kürt aşiretleri devreye giriyor ve bu komiteci kahramanların hepsi ortadan toz oluyorlar.
Kitabın tamamını buraya alacak değilim.Ancak bu kitap bir nebze olsun bize doğru ip uçları veriyor.Mesela Hamidiye alaylarının müdahalelerinden söz edilirken, “Sınırda beş tane Kürt Hamidiye alayı toplanmış ve olaylara müdahale edelim diye Van valisine haber yollamışlar, ancak Van valisi olumsuz cevap verdi”.Diyor Sayın Rus generali.
“-Bu olayların gerçek müsebbibi ermeni komitacılarıdır.Çünkü amaçları belliydi, Avrupa devletlerinin müdahalesini meşrulaştırmak…”diyor. “Görüldüğü gibi 1895 yılına kadar Ermenilerin Osmanlı ülkesindeki sıkıntıları hep hayali abartılmış uydurmalardır.”Diyor raportor.
Ermeni komitacıları 1895-1896 olaylarıyla hiçbir şey elde edemeyeceklerini anlayınca Kürdistanı terk edip Rusyaya sığındılar ve burada uzun uzun büyük Ermenistan hayalini kurup onları ayaklandıran ve bu yola teşvik eden büyük devletlerden hesap sormaya başladılar. Avrupa ve Amerika ne kadar büyük devletler olurlarsa olsunlar, Ermeniler her zaman bunlardan hesap sorabilir. Çünkü bütün Hıristiyan yönetimlerinin boyunları kilise ve ruhbanların önünde kıldan incedir.Halen bu gün bile dünyada en büyük rol oynayanlar bu ruhbanlardır.
Ermeni Patriklerini tanımak isterseniz Garo Sasuninin Ermeni-Kürt ilişkileri kitabının 128-129 ve 130 uncu sayfalarındaki İstanbul ermeni Patriğinin coşkulu açıklamalarını ve İstanbul Patriği Peder Mattos Başpisikopos tarafından tüm kutsal kiliseler bütünlüğüne duyuru başlığı altındaki çağrısını mutlaka okuyunuz.
Okuyunuz ki, kiliselerin büyük devletler emrinde birer piyon olduklarını ve Hz.İsa’nın insanlık anlayışından zerre kadar nasiplerini almamış olduklarını gözlerinizle göresiniz.
İstanbul Başpiskoposluğu Bedir Xan Beyin yenilgisinden duyduğu zevki ancak Neron Romayı yakarken veya Saddam Halepçeyi kimyasal maddelerle bombalarken o zevki duymuşlardır.

Şimdi üçüncü perdeye gelelim.
Ermeni teşkilatları ,komiteleri, ruhbanları ve onları ayağa kaldırıp Osmanlılarla savaşı göze almayan büyük devletler boş durmadılar ve 1914’de Osmanlı devletine “1914 Şark İslahat Planı”nı imzalattılar.Şark İslahat Planına göre 6 Kürdistan vilayeti yani Diyarbakır, Bitlis,Harput, Van, Erzurum ve Sivas illeri tek vilayet haline getiriliyor, bu vilayetin başına 5 yıllığına ermeni asıllı bir vali tayin ediliyor, ermeni valinin bu 5 yıl içindeki icraatına İstanbul hükümeti müdahale edemiyor,vali paşa istediğini atıyor ve istediğini görevlendiriyor.Bu planlı yönetimin denetimini sağlamak için biri Hollandalı biri Norveçli iki tane müfettiş, adları ve sanlarıyla belirleniyor.
1914’ün sonunda Osmanlılara bu metni imzalatıyorlar ancak 1915 te ve çok kısa bir müddet sonra 1. Dünya savaşı patlıyor. Bu savaş sayesinde belge iptal ediliyor.Bu belge iptal edilmeseydi Kürtlerin hali ne olurdu varın siz düşünün.Ermeniler 1917’den 1990 lara kadar 70 yıl Sovyet sisteminde ve sosyalist bir düzen içinde yaşadıktan sonra Azerbaycan’la yaptığı son savaşta Müslüman Kürt vatandaşlarına uyguladıkları baskı,şiddet ve tehditler herkesçe biliniyor.Yezidilere “Siz Kürt Değilsiniz”ısrarında bulunmaları anlayışı ile Saddam Hüseynin zihniyeti arasında maalesef hiçbir fark görülmüyor.


Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Ermeni Hayalperestlere yeni ufuklar açtı. Rusya’daki öncü ve fedai çetelerini toplayarak Çarlık Rusyası ordularının önüne düşüp Kürdistana yeni saldırı ve yakıp yıkma fırsatını yakalayıp intikam peşine düştüler. Tesadüfe bakın ki Kürdistanı kurtarma sevdasıyla yola çıkan Abdurrezak Bedirhan da bu Çarlık Rusyası ordularının hizmetinde idi. Yakışıklı Prensimiz kendi vatanını ve Kürdistan toprağını işgal eden düşmanla bir olmuş ve küçük bir Kürdistan’ın krallığına rıza göstermişti. Ama Ermeni komiteleri buna da izin vermediler ve Botana sıkıştırılmış bir Kürdistanı bile Kürtlere çok gördüler.
Abdurrezak Bedirhan’ın Otobiyografyası başlığıyla Prof. Celilê Celil tarafından yayınlanan belgede Ermenilerin kötü niyetleri açık bir şekilde görülüyor.
Ben Abdurrezak Bedirhan’ın Rus Genelkurmay Arşivlerine bıraktığı ve Sayın Celilê Celil tarafından tercüme edilip yayınlanan bu kitaptan birkaç misal vermek istiyorum:
1-Çubuklu’dan Molahasan köyüne doğru yol alırken önümüzde yüksek dağlar vardı. Bu mıntıkada 2000 Kürt ailesi oturuyordu. Bu civardan kaçan çok sayıda kürt vardı. Benim gelişimi duyar duymaz 100 kişi yanıma geldi ve General Turugin’in de bu bölgede olduğu zaman “asla kimse size saldırmayacak” diye bir yazıyı ellerine verdiğini anlattılar. Bunun üzerine Kürtler ellerindeki silahları bırakmışlar.
Ancak, General bölgeyi terk edip gidince, Ermenilerin saldırısına uğramış olduklarında yerlerini bırakıp dağlara çıkmışlar. 27 kadın veya kız kirlenen namuslarını, kendilerini mağara ve uçurumlardan atarak temizlemişler ki ailelerine leke dokunmasın.
Bu olayın içinde Eyüphan Bey’in yakınları Seyid Bey’in kardeşleri de var. Mendane köyü bunlara aittir. Bu köyün Ermenileri Eyüphan Bey’in evine saldırmışlar. Kadınlarını götürmüş, erkek ve hizmetçilerini öldürmüşler. Tüm mallarını da ellerinden almışlar. (Sayfa 63)
2- Biz Van’dan zar zor çıkarak Gorandeşt’teki Avzine’ye vardık. Burada Ermeni jandarmalar bize “Buradaki Şeyhler Ermenileri korumuş ve onların öldürülmelerini engellemiş. Bu nedenle bölgedeki Ermenilerde Rus askerlerinin buradaki Kürtlere dokunmamaları için onlara söz vermişler.” diye bilgilendirdiler. Ermeniler Ruslara yalvardı ki “Buradaki Kürtlere karışmayın, onlarda yerlerinden yurtlarından kaçmasınlar, ayrılmasınlar,” diye iknaya çalıştılar. Kürtlerde oradaki Ermenilere inanarak ve güvenerek yerlerinde kaldılar. Ancak ne zaman ki Ermeni çeteler Gorandeşt’teye geldiler, yerleşik Ermenileri dinlemedikleri gibi, Kürtler ve kendilerine engel olan Ermenileri katletmeye başladılar.
Ermeni jandarmalar bize bir ev gösterdiler. Etrafında 60 cenaze vardı. Yöredeki Kürtlerden 800 kişi ve ben birlikte o eve gelerek dini gereklere göre onların cansız bedenlerini toprağa verdik. (sayfa 66)
3- Diro’nun 300 adamıyla Kevır Şamiyana’ye geldiğini öğrendiğimde ben, Kürtlerin korkmamalarını sağlamak için ikna etmeye çalıştım. Çünkü, Ruslarla birlikte hareket eden Ermenilerden, Kürtlere zarar gelmeyeceğine inanmıştım. Ancak ne zaman mahalleliler ekmek ve tuz ile önlerine çıkar, kendilerini kuzu gibi kesivermişler. Ondan sonra bunlar köyün içine inerler. Süngülerle birçok kadın ve çocuğu öldürürler. Ne zaman ki Ebaxe’deki Kürtler bu durumu öğrenince Kevir Şamiyana’nın üstüne saldırıverirler. Ve Diro’yu yaralarlar. Diro Çetesiyle birlikte geri çekilmek durumunda kalır.(Sayfa 46)

4- Diğer yandan gönüllü asker olan Ermeniler Kotor’dan çıkarken erkek, kadın, çocuk olmak üzere 270 kürt insanını öldürdüler. Kız çocuklarını birlikte alıp mallarını talan ederek götürdüler. Köylerini yaktılar, küçük-büyükbaş hayvanlarını talan ettiler. (Sayfa 51)

5- Kaç gün önce Kolonel Nalgiyev’in ilk olarak Başkale üzerine yürümeden evvel, Kürtlerin Ermenilere verebilecek ziyandan rahat değillerdi. Onlarda Türklere karşı kendilerin savunabilmek için hareket etmekteydiler.

Sonra Başkale alındıktan sonra Ermeniler birkaç Kürt evini talan etmişler ve birkaçınıda öldürmüşlerdi. Türkler şehri geri alınca bu kez Kürtler Ermenilerden öç almak duygusuyla saldırmış ve talan etmiş cinayet işlemişlerdir. Bu Ermenilerin Rusyaya dönmelerini hızlandırdı.(Sayfa 51)
Abdurrezak Bedirhan 1910’da İstanbul Rus Konsolosluğuna bir rapor sunuyor ve onların himayesine girerek evvela Tiflis’e ve daha sonra İran Kürdistan’ında Mako, Xoy ve Salmas bölgesinde Kürtlerin ileri gelenleriyle Kürdistani bir çalışmayı sürdürerek 1914 yılı Ekim ayına kadar bu bölgede faaliyet gösteriyor. Ekim 1914’te Rusya Osmanlı toprağına girerken Doğubeyazıtta Rus ordusuna katılıp, Rusların Van ve Çataxi işgaline kadar çok dramatik ve anlamsız bir süreçte Rus Generalleri tarafından kullanıldıktan ve Ruslar artık amaçlarına ulaştığını anladıktan sonra kendisine verilen sözler unutuluyor ve Kürdistan Prensini tekrar Tiflis’e gönderip etkisiz hale getiriliyor. Ermenileri 3. Perde de iyice görmek istiyorsanız Botan Prensi Bedirhani Abdurrezak Bey’in Tiflis’e döndükten sonra Çarlık Rusyası’nın Genelkurmay Arşivine sunduğu 1910-1916 çalışma raporunu mutlaka gözden geçiriniz.



MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
8 Mart 2009       Mesaj #3
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Mesajın devamı...

Ermeniler Ruslar’ın desteğinde işgal ettiği Kürdistan’ın Haldi ve Urartu toprağında Ermeni vali ve kaymakamlar yerleştirerek geçici Ermenistan’ı gerçekleştirmeye çalışıyordu. Abdurrezak Bey’de bu senaryoda canı gönülden destek oluyor ve bu kadim Kürdistan toprağından vazgeçmiş görünüyordu.
Ruslarla bu konuda anlaşmıştı Botan Prensi. Ruslar Bitlis’i işgal ettikten sonra sıra Kürtlere gelecekti. Abdurrezak Bey Botan’a gönderilecek ve Kürtleri ayaklandırıp kendi krallığına bağlı minik bir Kürdistan kuracaktı ama velâkin Ermeniler buna da izin vermediler.
Ruslar Kürt Prensine Botan’a gitmesi hususunda talimat veriyor.(Sayfa 57) Prensimiz gidecek, Botan, Şirvan, Garzan, Batman ve Zırkan aşiretlerini toplayıp Güneyden Bitlis’in düşürülmesi için Ruslara destek olacaktı. Raporunu okursanız ne kadar sevindiğini, Botan’a bir Manifesto ile bu müjdeyi verdiğini velâkin Çatak Kaymakamı Ermeni kökenli olup Abdurrezak Bey’e gereken at ve erzak vermediğini, bu lojistik maddelerini alabilmesi için Van’ın Ermeni Valisi Aram Paşa’dan izin alması gerektiğini ve Botan Prensi Van’da Ermeni Valisi yerine.Rus Generaline vardığında bu nazik Generalin kendisine “Artık serbestsin. Tiflis’e dönebilirsiniz.” dediğini ve Tiflis Banka Kreditadaki 5.000 Rublesine el konulduğunu gördükten sonra belki de Rusları ve Ermenileri tanımaya başlamış ama artık iş işten geçmiştir.
Fakat çok geçmeden Ruslar ve Ermeni Çeteleri Kürdistan’ın kahraman ve gönüllü Milislerinin cansiperane direnmeleri neticesinde Bitlis ve yukarı Kürdistan Rus işgalinden ve Ermenilerin Ermenistan macerasından kurtuldu.
3. Perdenin bu aşamasında Rus ordularında görev alan gönüllü Ermeni Komiteleri Kars ve Erzurum’dan başlayarak Kürtlere her türlü kötülüğü yaptılar. Bu kin ve intikam timlerinin yaptıkları zulüm, işkence, katliam ve tahribatın izleri kürt muhacirleriyle hala yaşanıyor. Pasinli İbo Bey’in türküleri hala dramatik bir şekilde kulaklarımızdadır. Cahil, otoritesiz, yoksul ve Osmanlıların ferman ve fetvalarından cesaret alıp Ermenilerin daha önce Kürtlere yaptıkları insanlık dışı eylemleri de gerekçe gösterip Allah ve Muhammed hatırına çok kötü eylemler ve pislikler yapmamışlar demiyorum. Ama yukarıda Abdurrezak Bey’in raporunda geçen olayların tesirinde kalmaları ve intikam duygularıyla hareket etmelerini de unutmayalım.Bütün bunlara rağmen aklıselim sahibi hiçbir Kürt tek bir Ermeninin katledilmesini tasvip edemezve etmemelidir.
Gene de otoriteleri olmayan, Osmanlı yönetiminde kayıtsız ve şartsız tutsaklar gibi yaşayan, sömürgeden beter ve sömürge hakları dahi olmayan; Aşiret ve anarşi dönemini yaşayan Kürtlerin bünyesinden, vicdani ve ahlaki karakter yapısından ve hoşgörü geleneklerinden insani tavırlarda (birçok yerde) ortaya çıkmıştır.
Örneğin;
Rişvan Aşireti Reisi Besneli Yakup Ragıp Paşa, Direjan Aşireti Reisi Şatıroğlu Mustafa, Karçıkanlı Hacı Musa Bey, Müküslü Mustafa Bey, Koçgirili Mustafa Paşa, Gevaşlı Kulihan ve Telli Beyler, Çatak’ta Şekir Ağa, Mirimiran ve Hamidiye Alayları Tümen komutanı Kor Hüseyin Paşa, Nordezli Hacı Ağa, Atmakan Aşireti Reisi İsmail Ağa, Şeyh Abdullayê Melakani, Dersim Kürtleri, bütün Ezidiler, tüm Bedirhaniler, Gorandeşt Şeyhleri, Nehri Şeyhleri, Barzan Şeyhleri ve özellikle Şeyh Ahmed ve Büyük Barzani Mela Mustafa ve nice insanlar nice ağa, şeyh ve önderler bin yıldan beri beraber yaşayan komşularını, dostlarını ve hiçbir kötülük yapmayan hemşerileri olan Ermenileri saklamışlar ve kurtarmaya çalışmışlardır.Şu anda bile Kürtler Ermenileri kendilerinden bir parça olduklarını kabul eder ve böyle görürler, öyle düşünürler.Hala daha Kürtler Ermenilerle akraba olduklarına inanmaktadırlar.

Bingöl’ün Solhan bölgesi Nakşibendi Şeyhlerinden Şeyh Abdullayê Melekani’yi tanımayan yoktur. Bu Şeyh Abdullah Efendi de Şeyh Said harekatının önderlerinden biridir ve Şeyh Said olayında en çok zarar gören ve şehit veren fedakar bir aile reisi olup etkin bir Nakşibendi Şeyhidir.1916’da Ruslar Kürdistan’ı bırakıp çekildikten sonra ortada kalan Ermeniler kafileler halinde göç ediyorlar.Varto’nun Çiyapanık mevkiinde Hınıs’tan gelen büyük bir Ermeni kafilesi bölge Kürtlerinin ablukasıyla karşı karşıya kaldığında ve Ermenilerin yolunu kesen Kürtlerin niyetlerinin kötü olduğu anlaşıldığında Melekanlı Şeyh Abdullah Efendi Melekan Medresesindeki bütün alimlerin imzalarını taşıyan bir bildiri yayınlıyor ve bu Fetwename belgesinde Ermenilerin katillerinin haram olduğunu onların mallarına ve canlarına kastedenlerin büyük günah işlediklerini, ibadların(insanların) haklarının din ve inanç gözetmeksizin eşit olduğunu ilan ediyor ve Ermenilere bir şey olmasın diye bizzat kendisi müdahalede bulunuyor.

Yılar önce Med Tv. de Kürt-Ermeni ilişkileri konusunda bir program, daha doğrusu bir açık oturum izlemiştim. Yönetici galiba Günay Aslan’dı. Galiba diyorum çünkü Günay’ı her zaman Eyyup’la karıştırmışımdır.
Sayın Günay Aslan ABD’de Kürt-Ermeni Dostluk Derneği’nin başındaki saygı değer Ermeniyi konuşturuyor ve Ermeni meselesini sorguluyordu. Günay bu Ermeni kökenli ve gayet dolu dolu insana bir soru yöneltti.
“Hamidiye Alayları Ermenilere karşı kuruldu değil mi?” Amerika’da okumuş bu Ermeni başkan Günay Bey’in sualine cevap vermek istemedi ama Sayın Günay bu suali bir daha ve bir daha tekrarladı. Sualde sual değil tam manasıyla itham ve yargısız infaz idi. O, Ermeni zat aynen şöyle bir cevap vermişti “Bakınız tarih yalanlarla tarih olamaz. Ben şimdi sualinize evet desem bunun altını doldurmam gerekecek. Elimizde böyle bir belge yoktur, kaldı ki Kürt Hamidiye Alayları yer yer Ermenileri korumaya çalışmışlardır” dedi. Günay Bey tatmin oldu mu? Elbette hayır. Çünkü Kürtler henüz kendi kendilerini yazmadılar ve başta Ermeni yazarlarının ve Kürdistan’ı araştıran batılı Hıristiyan sosyolog ve tarihçilerin, sadece yerli Hıristiyanlardan ve kilisenin tek taraflı dökümentlerinden öğrendikleri, ilkel, vahşi ve çoban Kürtleri anlattıkları gibi anlattılar. Ve aydınlarımız da bu anlatımlara göre Kürdistan tarihini ve sosyolojisini yorumladılar.
Tarihe bir göz atalım. Hamidiye Alayları 1892’de kuruldu ve bu kuruluştan en çok Avrupalı devletler rahatsız oldu. Bu Avrupalı devletler Şeyh Ubeydullah’ın Kürdistan harekatından da müthiş derecede rahatsız olmuşlardı. Avrupalı devletler, Osmanlı’ya “Siz bu Hamidiye Alaylarıyla bağımsız bir Kürdistan’ın kuruluşuna pirim veriyorsunuz” diyorlardı. Peki neden? Neden Kürt Hamidiye Alayları büyük devletlerin hoşuna gitmiyordu hiç düşündünüz mü? Çünkü bağımsız bir Kürdistan onların planlarını alt üst edebiliyordu. Boşuna mı büyük devletler 1914 Islahat planını Osmanlılara imzalattılar?
Osmanlı Devleti’nin o zamanki Genelkurmayı ve yüksek mevkilerdeki Paşalarda Sultan Abdülhamid’i itham ediyor ve Hamidiye Alayları sonunda bağımsız bir Kürdistan’ın çekirdeği oluşturacaktır diyorlardı. Bakınız Sultan Abdülhamid bu ırkçı Makedon paşalara karşı kendini nasıl ve ne şekilde savunuyor.
“Her ne kadar paşalarımızdan bazılarının da “kürt kazakları” ile teşkil ettiğimiz alaylara itiraz ettikleri bir hakikat ise de, fikir, Erzurum’daki eski IV. Ordu kumandanı Zeki Paşa’ya ait olduğundan, bu meslektaşlarını kıskanmış olmalarına da delalet edebilir” der ve uzun uzun Kürtleri savunarak sonunda “Çobanlıkla geçinen bu vahşi ve sert adamlar, tarihin bilinmeyecek kadar eski zamanlardan beri bu eyaletlerde yaşamış olduklarından Ermenilere yabancı gözüyle bakarlar. Buralarda Kürtler daima efendi, Ermeniler uşak addedilmiştir. (Dr. Naci Kutlay, İttihat Terakki ve Kürtler, sayfa 29-30) Bakınız beyler ve bayanlar! 1847’den sonra başlayan “Aşiretler dönemi ve uzun süren otorite boşluğu Kürtleri Sultan Abdülhamid’in gözünde de vahşi ve çoban yapmıştır.Sultan Abdulhamit Kürtleri ve Kürdistanı artık Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman ve 4.Sultan Muradın gördükleri gibi görmüyor ve algılamıyor.
Sadece Osmanlı paşaları ve Avrupa medyası Hamidiye Alaylarına karşı çıkmamışlar, bunun yanında başta Bedirhaniler olmak üzere bütün eski Kürdistan Mirlerinin sülaleleri bu oluşuma karşı çıkmış ve kıskançlıkla Hamidiye Alaylarını tenkit etmiş ve topa tutmuşlardır.
Hamidiye Alaylarının en büyük düşmanları İttihatçılar, Jöntürkler, Turancılar ve Kemalistlerdir. Hamidiye Alaylarının hiç birisi Kürtlere ve kürdistani siyasetlere tavır almadığı gibi, hiçbir zaman Kürtlere karşı cephe almamışlardır. Aralarından cahil ve despotlar çıkmış ama Kürtlere karşı ters bir davranışları olmamıştır.İttihatçılar bu alayları neden tasfiye ettiklerini hiç düşündünüz mü?
Eğer mesele Osmanlılarla işbirliği meselesi ise, zaten 1514’te bütün Kürdistan hükümet
Başkanları Amasya’da bu imparatorlukla ittifak kurdu ve Bedirhan Bey dahil 1847’ye kadar bu işbirliği devam etti. Bedirhan Bey Girit adasında sürgünde iken bile Osmanlı Sultanıyla dost ve müttefikmiş gibi davrandı ve Miralaylıktan paşalığa yükseldi. Bedirhan Paşa’nın 7 tane oğlu Osmanlı Sultanı Abdülhamid Hazretlerinden Paşalık ünvanına kavuşmuşlardır. En büyüğü Necip Paşa topladığı büyük bir ordunun başında balkanlarda savaşa katılıp bütün ordusunu telef etmiş; yine okuma yazması olmaya Ali Şamil Paşa İstanbul’dan topladığı 3000 kişilik bir ordu ile Osmanlı’dan yana savaşıp ayağından sakat kalmıştır. Adana’dan, Halep’ten ve her taraftan ordular donatanlar ve yüce Sultan için savaşanlar paşa olmuşlardır. Biz hala Osmanlı değil miyiz? Biz hala televizyonlarda oturup bir Türkiye partisiymişiz gibi davranmıyor muyuz?
Haydi diyelim ki Hamidiye Alayları Büyük devletlerin ve fırsatçı Ermenilerin planlarını suya düşürüp “Büyük Ermenistan” hayallerini boşa çıkarttılar. Buna bir itirazınız var mı? Yani siz güya Kürtleri savunan aydınlar! Garo Sasuni’nin “Öz Kürdistan” dediği Botan’a sıkışıp kalmaya ve Sevr’de çizilen Büyük Ermenistan dayatmasına razı iseniz bir diyeceğim yoktur.
Ama lütfen, hükümetleri, devletleri, statüleri ve iradeleri olmayan iktidar boşluğundaki Kürtlerden özür dilemeyi istemeyin. Asıl özür dilemesi gerekenler büyük Avrupa devletlerince örgütlenen ve silahla donatıldıktan sonra Kürtleri tahrik eden ve Kürtleri Kürdistan toprakları üzerinde yabancı sayan onları bütün dünyaya vahşi olarak lanse eden Ermeni örgütleri, vurucu tim ve komiteleridir.
--------------
Kürtlerin 160 yıldan beri kavrayamadıkları ve herhalde bundan böylede kavrayamayacakları otorite boşluğunun, ulusal irade yokluğunun bizzebıt Büyük Avrupa devletlerinin ve onların maşası durumundaki Ermenilerin tutum, davranış ve müdahaleleri sonucunda gerçekleştiğini artık görelim.
Bu Büyük Devletler evvela Tiyar ve Tuhub(Tuxub) bölgelerindeki Nasturileri kışkırttılar. Şeyhan mıntıkasındaki Ezidilerin altına girdiler. Bedirhan Bey’in hareketine karşı durdular ve Osmanlılardan yana oldular.
Kıtlığın, yokluğun, yoksulluk ve cehaletin hüküm sürdüğü, Aşiret anarşizminin Kürdistan’ı kasıp kavurduğu bir anda birden bire büyük devletlerin güdümünde teşkilatlanan Ermeni komiteleri Kürtlerin karşısına dikildi ve Kürtlerle çatışmaya girmek için bahaneler aradı.
Ellerinde Rus silahları, arkasında Rus ordusu, onları haklı ve Kürtleri haksız göstermek için gece gündüz çalışan Avrupa Medyası ve Kürdistan’ın bütün şehirlerinde konumlanan konsolosluklar ve koca Osmanlı Devleti’nin korkusu ve telaşı yanında otoritesiz ve iradesiz Kürt halkı. Böyle bir manzarayı göz önünde bulundurup Kürdistan halkının çaresizliğini takdir etmeye çalışın.
Binbaşı Noel “Kürtler vahşi ve eşkıya bir halk değildir. Bu iddia Ermenilerin ve onları kullanan Avrupa’nın geniş propaganda ve yalan, yanlış iftiralarından ibarettir. Şayet bu gün Avrupa’nın merkezinde herhangi bir devlet Osmanlıların Ermenilerle ilgili verdiği kararı verirse, bu ülkelerin başkentlerinde dahi soygun ve çapulculuk olacaktır” diyor.

Sosyolog İsmail Beşikçi Hoca, son İstanbul Kürt Konferansı’nda bu olayla ilgili
açıklamada bulundu ve Kürtlerin hükümetleri, statüleri ve sorumlu mercileri olmadığına göre hiç kimse Kürtleri Ermeni Soykırımı’ndan sorumlu tutamaz şeklinde ifadeler kullandı.
Bütün Kürtlerin ve hele hele Ermeni kelimesini tekrarlamadan makale, roman, öykü ve tarihi olayları ifade edemeyen kraldan kralcı yazar çizerlerimizden bir istirhamım var.
Lütfen Etem Xemgin’in Kürdistan Tarihi, Cilt 3, sayfa 248’den 251’e kadar ki 3 sayfalık bilgileri gözden geçirin. Belki o zaman Kürtlerin vahşi olmadıklarını, tam aksine mazlum ve mağdur olduklarını görürsünüz.
Hayatım boyunca ve okuyup anladığım kadarı ile son 200 yıldır Kürtlerin başına gelen onlarca soykırımlar, yakıp yıkmalar, baskılar ve her türlü işkencelere karşı bir güne bir gün Ermenilerden bir satır tepki olduğunu görmedim, duymadım ve okumadım.
Ermeniler hala daha Kürtlerin yokluğu üzerinde tarihe ters düşen Büyük Ermenistan hayallerini inşa etmeyi düşünüyorlarsa, hemen söyleyelim; Kürtler sonsuza kadar yok olmayacak ve eğer olacaksa Kürtlerin sayesinde yaşadığımız Ortadoğu bölgesi, Türkü, Kürdü, Arabı, Yahudisi, Ermenisi ve bütün azınlıklarıyla barış, kardeşlik ve eşitlik bölgesi olacaktır. Yeter ki insan olalım ve insan gibi düşünelim. 2007- Ankara


Benzer Konular

30 Aralık 2013 / müslim Soru-Cevap
5 Ocak 2011 / Misafir Soru-Cevap
17 Aralık 2015 / Misafir Cevaplanmış
24 Nisan 2011 / Misafir Soru-Cevap