AR-GE - Araştırma-Geliştirme
Türkiye'de Araştırma ve Geliştirme
ABB(Asea Brown Boveri) nin başkanı Barnevik “Biz parayı ürettiğimiz teknolojiden kazanıyoruz. Türkiye’deki şirketler ise hala teknolojiyi taklit etmeyi tercih ediyor” diyor iş adamlarımıza şu önerilerde bulunuyor.
·2000 yılında şirketlerin çok akıllı davranmaları gerekiyor. Oysa sizin şirketleriniz teknolojiyi satın alıyorlar, üretmiyorlar bu çok önemli bir ayrım ABB'de en önemli olay teknolojiyi üretmektir.
·Her yıl yaklaşık 3 milyar dolarlık bir parayı ar-ge faaliyetlerine ayırıyoruz. Dünya üzerindeki büyük şirketlere baktığımızda ise onların ortalama olarak ar-ge için yüzde 4-5 oranında pay ayırdıklarını görüyoruz, işte ABB’yi ABB yapan da budur. [1]
OECD'nin iki yıl önce yayımladığı bir rapor ülkelerin imalat sanayii ihracatının teknoloji yoğunluğuna göre; ABD'nin imalat sanayii ihracatında yüksek teknoloji yoğunluğu yüzde 26,8, Japonya'nın yüzde 23,6 ve Güney Kore'nin yüzde 23,7 iken Türkiye'ye karşılık gelen değer yüzde 2,5’dir. Bu durum ülke ekonomilerinin yapısını ve işleyişini belirleyen pek çok değişkenle ortaya çıkıyor ama Türkiye'nin bu düzeylerde kalmasının önemli nedenlerinden birini Gayri Safi Milli Hasıladan ar-ge faaliyetlerine ayrılan pay oluşturuyor. Türkiye'nin GSMH'sinden ar-ge'ye ayırdığı pay binde 5 dolaylarındadır AB ülkeleri ortalamasının yüzde 1,85’dir. Bu konudaki bir başka ölçüt araştırmaya ayrılan payın ne kadarının kamuya ne kadarının özel sektöre ait olduğudur. Gelişmiş ülkelerde özel sektöre ait olan pay yüzde 75'e kadar çıkarken Türkiye'de bu oran 1990'ların başında yüzde 18 civarındaydı. 1998 yılında ise yüzde 38'e çıkmıştır. [2]
Rekabette teknolojik yeniliklerin ve buna bağlı olarak ar-ge'nin en önemli faktör durumuna gelmesi ve teknoloji üreten firmaların artık Türkiye'deki firmalara lisanslarını satmaması yada çok pahalıya satması nedeniyle, Türkiye'de de birçok firma kendi Ar-Ge departmanını kurmaya başlamıştır. Devlet tarafından verilen Ar-Ge teşvikleri de Ar-Ge yapan firmaların artmasında olumlu yönde bir etki yapmıştır. [3]
A. AR-GE Faaliyetleri
AR-GE destek programları, 1990’ların ikinci yarısında Türkiye’de uygulamaya konulan en önemli teknoloji ve yenilik politikası araçlarından birisidir. AR-GE destek programları etkilerini uzun dönemde göstermektedir. Bu çalışmada mevcut olan en yakın sanayi verileri 1997 yılını kapsadığı için, programların tüm etkilerinin görülmesi mümkün olmayabilir, fakat bu çalışmada elde edilen sonuçlar, bundan sonra yapılacak çalışmalar için karşılaştırma yöntemi ile programın gelişiminin izlenmesini sağlayabilecektir. Bu nedenle, elde edilen sonuçları değerlendirilirken genellemelere gidilmesinden kaçınılması gerekmektedir. Bu bölümde, imalat sanayiinde AR-GE faaliyetlerinin yapısı ve AR-GE desteği alan firmaların özellikleri incelendikten sonra, AR-GE destek programlarının dolaylı ve dolaysız etkileri, katılımcı anketleri ve ekonometrik yöntemler kullanılarak tahmin edilmiştir.
Türkiye’de AR-GE faaliyetlerine ilişkin veriler, ilk defa sistemli olarak 1993 yılından itibaren DİE tarafından derlenmeye başlamıştır. 1993 yılında yapılan ilk AR-GE anketi ile 1991 ve 1992 yıllarına ilişkin veri toplanmış, daha sonra AR-GE verilerinin düzenli bir şekilde toplanmasına devam edilmiştir.
Türkiye’de firma kesiminin gerçekleştirdiği AR-GE faaliyetlerinin büyük bir kısmı imalat sanayiinde yoğunlaşmıştır. Hizmet sektöründe (bilgisayar hizmetler, vb) AR-GE faaliyetleri ancak 1990’ların ikinci yarısından itibaren kayda değer bir artış göstermiştir. Firma kesimi ARGE harcamaları 1991 yılında 169 milyon dolardan 1992 yılında 188 milyon dolara çıktıktan sonda düşme eğilimine girmiş ve ekonomik krizin yaşandığı 1994 yılında 116 milyon dolara düşmüştür. 1994 yılında dolar bazında AR-GE harcamalarındaki düşüşün bir nedeni Türk lirasının bu yıl büyük oranda değer kaybetmesidir. Fakat AR-GE harcamaları satın alma gücü paritesine göre hesaplandığında da 1993 ve 1994 yıllarında önemli bir düşüş gözlenmektedir. Bu dönemde ABD başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede de AR-GE harcamalarında bir duraklama ve hatta düşüş gözlenmiştir. ARGE harcamaları 1994’den sonra artış eğilimine girmiş ve özellikle 1997 yılında ciddi bir artış gerçekleştirerek 296 milyon dolara ulaşmıştır (satın alma gücü paritesine göre 634 milyon dolar). Türkiye’de toplam AR-GE harcamaları, örneğin Amerikan firmaları ile karşılaştırıldığında çok düşük düzeyde kalmaktadır.
Tablo 1: ABD’de ARGE’ye en çok yatırım yapan 15 firmanın AR-GE yatırım düzeyi, 1997
AR-GE faaliyetinde bulunan firma sayısı özellikle 1990’ların ortalarından itibaren hızla artmış ve 1997’de 408’e ulaşmıştır. AR-GE harcamalarında olduğu gibi AR-GE yapan firma sayısında da imalat sanayii büyük bir öneme sahiptir. Son yıllarda, bilgisayar hizmetleri sektöründe AR-GE yapan firma sayısındaki artış sonucu, hizmet sektörünün önemi kısmen artmıştır. AR-GE yapan firma başına AR-GE harcamalarının büyüklüğü, 1994’deki ekonomik krizden büyük ölçüde etkilenmiştir. Firma sayısına ilişkin veriler, 1994’de toplam AR-GE harcamalarındaki düşüşün, firmaların bu faaliyetten çekilmesi yoluyla değil, AR-GE harcamalarını geçici olarak kısmaları sonucu olduğunu göstermektedir. 1997 yılında imalat sanayiinde AR-GE yapan ortalama bir firma bu faaliyetleri için 756,000 dolar harcamıştır. Hizmet sektöründe ise ortalama AR-GE harcaması 841,000 dolardır. AR-GE faaliyetlerinin daha çok büyük bir kısmı (1997’de %71’i) “deneysel geliştirme”ye yöneliktir.
Tablo 2: İmalat sanayi AR-GE faaliyetlerinin türlerine göre dağılımı , 1993-1997 [%]
Uygulamalı araştırmanın payı yaklaşık %22 olurken, “temel araştırma”nın payı tüm dönem boyunca çok düşük kalmıştır. Bu durum, firmaların önemli bir kesiminde teknik/operasyonel sorunların çözümü ve mevcut ürünlerde yenileşme gibi amaçlara yönelik olarak AR-GE yapıldığına göstermektedir. AR-GE harcamaları içerisinde personel harcamaları, diğer cari harcamalar ve makine teçhizat yatırımlarının payı hemen hemen eşittir.
B. AR-GE Politikası
Uluslara küresel gelişmeler karşısında rekabet etme şansını getirecek olan teknolojik üretim tarzı özgün üretimdir. Dış kaynaklı, patentli teknolojik bir ürünün ithali veya ülke içerisinde fason üretiminin yapılması, yerli sermayenin gelişmesini engellemekte ve ülkeye bir getiri ya da istihdam olanağı sunmamaktadır. Özgün bir teknolojik üretim yapısının kurulabilmesi için AR-GE politikalarının oluşturulması şarttır. AR-GE sonucu ortaya çıkan ürünler hem ulusal ekonominin gelişmesini sağlamakta hem de teknoloji ihracı yoluyla ülkeye rekabet şansı tanımaktadır.
Ulusal AR-GE politikasının temel bileşenleri günümüz koşulları dikkate alındığında şunlar olmalıdır:
- Teknolojinin satın alınabilir değil, üretilmesi gereken bir şey olduğu bilinci tüm ulusa kazandırılmalıdır.
- Türkiye’nin deprem tehlikesinden uzak Orta Anadolu bölgesinde kurulacak Teknokent içerisinde bakanlığın, bilişim ve teknoloji firmalarının bir araya gelmesi sağlanarak, ülkenin bu her açıdan en güvenli bölgesinde devlet, üniversite ve sanayi işbirliği ile teknolojik üretim gerçekleştirilmesi, savunma sanayiinin desteklenmesi, açık ve gizli proje çalışmalarıyla ülkenin yeni çağda liderliğe oynayacak bir konuma getirilmesi hedeflenmiştir.
- AR-GE’nin uygulanacağı sektör seçilirken küresel konjonktür, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik yapı ve tekno-ekonomik paradigmalar göz önüne alınmalıdır.
- Teknoloji stratejik bir değer olarak algılanmalı, yatırım planlaması yaparken bu bilinçle hareket edilmelidir.
- AR-GE için gerekli iş ve beyin gücünün sağlanması konusunda devlet-üniversite-özel sektör işbirliği uygulanmalıdır.
- AR-GE politikaları Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde hızlı işleyen bir bürokratik yapının kontrolünde olmalıdır.
- AR-GE politikaları uygulanırken dışarıdan yöntem ithal edilmemeli aynen ideolojisinde olduğu gibi ulusun kendi koşullarına uygun yeni bir yaklaşım tarzı benimsenmelidir. Ancak bunu yaparken yabancı ülke örnekleri son derece iyi incelenmeli dorular ve yanlışlar gözden geçirilmelidir.
- Firmalar kendi AR-GE ekipmanlarını oluşturmaları konusunda yönlendirilmeli ve desteklenmelidir. Her şeyi devletten bekleyen zihniyet aşılmalı, özel sektörün de kendi fikirleri doğrultusunda AR-GE yapması desteklenmeli ve bunun için gerekli önkoşullar sağlanmalıdır.
- Küçük yatırımcının büyük sermayeyle koordineli üretime geçmesi sağlanmalı ve KOSGEB gibi kuruluşlar etkinleştirilmelidir.
- Patent sistemi geliştirilmeli ve desteklenmeli. Benzer projelerin entegre hale getirilerek verimliliğinin arttırılması sağlanmalıdır.
- Dış kaynaklı teknolojik yatırımın da ülkeye girmesi desteklenmeli ancak ulusal sermayeye daha uygun rekabet imkanlarının sağlanarak birincil üretici konumunda yerli sermaye tutulmalıdır. Yabancı teknolojinin ülkeye girmesini izin verilmesiyle kalitenin arttırılması hedeflenmelidir. Böylece tekelleşmenin ve kalitesiz ürün sorununun önüne geçilerek piyasa ekonomisinin ulusal bilişim ve teknoloji sektörü üzerindeki yıkıcı etkisi ortadan kaldırılmalıdır.
- Bilişim alt alanları içerisinde donanımsal, fiziksel üretime nazaran çok daha fazla katma değere sahip olan yazılım sektörüne özel bir önem verilmelidir. Yetenekli genç beyinler bu alana kanalize edilerek devlet desteği bu yönde arttırılmalıdır.
- Bilişim ve teknoloji eğitimi özel olarak ele alınmalıdır. [4]
C. Devlet, Üniversite ve Sanayi İşbirliği
Globalleşmenin sonucu olarak, üretim sistemlerindeki dönüşümün kaynağını oluşturan, yeni teknolojiler küresel ölçekte yaygınlık kazanmaktadırlar. Bir bakıma, gümrük duvarlarının ve geleneksel korumacılığın giderek kalktığı bir dünyada rekabet edebilmek için, yeni ürün ve üretim yöntemleri, yeni yönetim teknikleri ve yeni teknolojiler geliştirmeye yönelik yeteneklerin kazandırılması zorunludur. Bu da, sanayi kuruluşlarının ar-ge’ye verecekleri önem ile ilişkili olacak ve “Üniversite-Sanayi Ar-Ge İşbirliği” anahtar rol oynayacaktır.
Resmi olmayan üniversite-sanayi ilişkileri, her ülkede az veya çok yaygın ve etkili bir şekilde devam etmektedir. İki kesim arasında işbirliği ağlarının kurulması ve geliştirilmesinde kişisel girişimlerin rolü küçümsenemez. Bu ağlar genellikle bölgesel kalkınma çerçevesinde başlamaktadır. Bu nedenle, uzun vadeli politikaların önemli bir hedefi sosyo-teknik toplumun kurulması ve geliştirilmesidir. Bunun için de, değişik sektör ve disiplinlerden kişilerin tanışmaları, karşılıklı motivasyonlarını, ilgi alanlarını ve sınırlarını anlamaları ve işbirliği ile sunulan imkanları ve karşılıklı yararları araştırmaları gerekmektedir. Sanayi ve akademik toplum arasında işbirliği ve iletişim genellikle resmi olmayan seviyede kişisel dostluklarla başlar. Bu başlangıçtan sonra yavaş yavaş resmileşir ve sonuçta resmi anlaşma evresine ulaşır. Amaç, bu tip gelişmeleri hızlandıracak sosyal, kurumsal, yasal ve yaklaşımsal etkenleri belirlemektir.
Bunların ışığı altında:
- Bilimcinin sanayiye yönelişini özendirmek ve teşvik etmek
- Disipline değil, projeye dönük araştırmalara destek vermek
- Grup ve ekip çalışmasını esas almak
- Devlet desteğini rekabet öncesi temel araştırmaya yönlendirerek, uygulamalı araştırmayı sanayici desteğine bırakmak
- Araştırma harcamaları için sanayiye uygun teşvikler sağlamak
- Kesimler arasında karşılıklı içe kapanıklılığı gidermek
- Araştırmalarda önceliklere göre ülke düzeyinde ve disiplinler arası koordinasyonu sağlamak
- Kaynakların etkin kullanımını sağlayıcı tedbirler almak
- Ülkemizin mevcut olanakları içinde kişisel, kurumsal ve ulusal motivasyonu katalizlemek
- Sanayi kesimine, varlığını sürdürebilmesi için özgün teknolojinin mutlak bir zorunluluk olduğunu kanıtlamak
- Üniversitelerde, bilimsel araştırmaların sanayiye ve iş hayatına aktarılmasına aracı olabilecek birimleri oluşturmak
“Üniversite-Sanayi İşbirliği”ni harekete geçirmek için ilk aşamada yapılması gerekenler arasında görülmektedir.[5]
Tübitak küçük ve orta ölçekli şirketlere ar-ge yardımı adı altında kredi sağlamakta ve şirketlerin bilgi konusunda desteklemektedir. Bu devlet sanayi işbirliğinin en güzel örneklerindendir. [6]
ODTÜ kendi bünyesinde oluşturduğu teknoparkta öğrenci, mezun ve öğretim elemanları ile sanayiciyi bir araya getirerek araştırma laboratuarlarında ürün yaratmakta ve geliştirmektedir. Böylece sanayi işletmesi ürün yaratıp, geliştirmekte öğretim elemanları bilgilerini artırmakta , öğrenci ve mezunlar ise hem bilgisini hem de tecrübesini artırmaktadır. [7]
*****
[1] Halime İnceler Saruhan, Teknoloji Yönetimi, Desnet Yayınları, İstanbul 1998, s. 86-87.
[2],Ersun Erdinç, AR-GE ile Kazanın, Globus Dergisi, Ağustos 2002, S. 8, s.54.
[3]Halime İnceler Saruhan, a.g.m., s. 87.
[4] Özgür Savaş, 21. Yüzyılda Bilgi Teknolojileri ve Türkiye, http://www.students.itu.edu.tr/~aydinclb/odtu01.htm
[5] Fazilet Vardar Sukan,R. Cengiz Akdeniz, Arif Hepbaşlı, Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Ar-Ge Merkezlerinin Rolü: Ebiltem Uygulaması, http://www.mmo.org.tr/endustrimuhendisligi/2002_2/iletisim.htm
[6] www.tideb.tubitak.gov.tr.
[7] www.metutech.metu.edu.tr/teknokent.