Arama

Büyük Ortadoğu Projesi - Tek Mesaj #3

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Büyük Ortadoğu Projesi ile ABD'nin Amacı
Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi “ adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır:
"...200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir."
Fransa Yeşiller grubunun önemli liderlerinden biri Yves Cochet;
"İnsani ve demokratik giysilere sokulan ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi, aslında bölgedeki tüm petrol musluklarına el koymaya yönelik bir girişimdir."
diyerek, petrol kadar enerjetik, kullanımı, stoklanması, nakliyesi kolay, kullanım alanları çeşitli bir başka sıvı keşfetmeye zaman kalmadığını, zaten bir başka evrensel enerji kaynağına ilişkin yatırımların da, on yıl içerisinde 100.000 milyar dolar civarında para gerektirdiğini; kısacası, dünyayı bekleyen bir krizin kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir.
Bu geniş coğrafya, dünya enerji kaynaklarının çok büyük bir bölümüne sahiptir. Bu anılan geniş bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ve dinler yaşamaktadır. Bu alanlarda ABD ekseninde bir “düzen ve istikrarı” kurmak ve egemen kılmanın, bir bakıma dünya egemenliğini büyük bir dayanağa ve güvenceye kavuşturmak anlamına geleceği kabul edilmektedir. Başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel maddelerin denetim altına alınması, nakil yollarının denetlenmesi demek, aynı zamanda, olası rakip devlet veya devlet gruplarının önünün kesilmesi anlamına gelmektedir.
İkinci hedefin enerji kaynaklarının ele geçirileceği ve daha şimdiden bölge petrollerinin %40’ı olan Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdigi bu durumun dünya bor tuzlarının %75 ine sahip bulunan Türkiye Cumhuriyeti 'ni de yakından ilgilendirdiği belirtilmektedir.
Bir başka hedefin ise küresel sömürü aracı olan nitelendirilen doların mevcut hegemonyasının sürdürülmesi isteğinin olduğu görüşüdür.

ABD Yayılma Siyaseti
ABD'nin yayılmacı siyasetinin arkasında şu nedenlerin yattığı gösterilmektedir: [13]
  • ABD'nin endüstri ve ziraati ihtiyacın ötesinde büyümüştü. James G. Blaine gibi iş camiası ve siyasetin önde gelen figürleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu olduğu ve bunun içinde saldırgan bir dış politika izlenmesi gerektiğine inanmaktaydılar.
  • Ernst Haeckel'in "biyogenik yasa"sına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırki üstünlüğü teorisini öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları "medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak" gerektiği çağrısını yapmıştı. Bunlar Amerikan siyaset düşüncesinde bazı gruplarda giderek büyüyen Sosyal Darvinizm ve ırkçılığın da tezahürleriydi aynı zamanda.
  • Frederick Jackson Turner'in geliştirdiği "Öncülük Tezi". Amerika'nın öncülüğü medeniyet için gereken yaratıcılık ve gücü (virility) taşımaktaydı. Çoğu insan Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının hayati olduğuna inanmaktaydı.
  • Alfred T. Mahan'ın 1890'da yayımlanan "The Influence of Sea Power upon History" adlı eseri ABD'nin "dünya gücü" konumunun yükselmesi için gereken üç unsur olduğunu öne sürmüştü: Güney Amerika'da bir kanal inşası (Panama Kanalının inşası fikrinin de kaynağıdır), ABD deniz gücünün genişletilmesi ve Pasifik'de Çin ile ticareti geliştirmek için ticari/askeri bir yapı, karakol inşası. Bu yayın Roosevelt gibi başkanların politikaları ve daha güçlü bir deniz kuvvetlerinin kurulması konusunda etkili olmuştu.
Küresel Enerji
ABD ekonomik gücünün temel kaynağı olan enerji ihtiyacının karşılandığı bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaya mecburdur.
Bradley A.Thayer tarafından Bar-Ilan Üniversitesi'ne bağlı 'Begin-Sedat Stratejik Çalışmalar Merkezi' ıçın yapılan (Aralık 2003) Amerikan Barışı ve Ortadoğu başlıklı inceleme sonuçları şöyledir:
a. ABD'nin büyük stratejisi, 'egemen güç üstünlüğünü' esas alır. Egemenlik, bir devletin askeri gücüyle kalanlara hakim olduğu uluslararası politika şartlarıdır. Amerikan egemenliği, diplomatik-ekonomik-askeri çıkarlarını geliştirme, uluslararası ortamı şekillendirme ve düşünceleri yayma yeteneği kazandırır.
b. Ortadoğu küresel enerji kaynaklarının en önemli merkezi ve ihracatçısıdır.
  1. Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır.
  2. Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır.
  3. Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.
  4. Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır.
  5. Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir.
  6. 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır.
  7. Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur.
  8. Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir.
  9. 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır.
ABD eksenli kapitalist bloğu Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) türünden yeni senaryolara iten 4 temel tehdidin söz konusu olduğu düşünülmektedir:
1. Çağdaş tatminsiz bireyin arayışı sürecinde "İslami yönelişin adresini saptırmak".
2. Dünyanın ekserisini ilgilendiren fakirlerin isyanı.
3. Diğeri ise sayısal olarak dünya nüfusunun azınlığını teşkil etse de, harekete geçirebileceği değişim dalgalarının çapı ve derinliği itibariyle aslında kapitalizmi "içerden" değişime uğratma dinamiğini de barındıran, kapitalizmin içinde bulunduğu tatminsizlik.
4. Petrol ve su kaynaklarının güvenliğini garanti altına almak.
Bu 4 ana sorun ile BOP arsında iki aşamalı bir ilişki olduğu düşünülmektedir.Nihai mal ve hizmet satışı, bir yandan da üretim girdisi temini anlamında yeni pazar yaratmak ve de yeni kapitalist dinamik ve varsayımların Çin eksenli coğrafyadan gelişimini önlemek. Kısaca ana amaç Asya eksenli bir medeniyet başkaldırısının önünü kapatmak.
Ancak ABD’nin projeyi hayata geçirmede ciddi sıkıntılarla karşı karşıya geleceği ve büyük ihtimalle başarılı olamayacağı çünkü projenin temel felsefe itibariyle özellikle "Ortadoğu" olarak kabul edilen Arap dünyasındaki mevcut yönetimleri karşısına aldığı ifade edilmektedir.

Petrol
Her gün tüm dünyada tüketilen petrolün % 55’i, yani 43 milyon varil, ithalat ihracat yoluyla el değiştirmektedir. Küresel petrol akımlarının güvenliği, ABD’nin stratejik bir önceliğidir. Günde 35 milyon baril petrol, Süveyş Kanalı, Hürmüz (13 milyon), Malakka (10 milyon), Bab el Mandeb, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçmektedir.Bunlara, Kızıldeniz ve Akdeniz’e akan 4 adet petrol boru hattı da eklenmelidir. Suudi Arabistan’ı batıdan doğuya geçip Yambu limanına varan hat, günlük 5 milyon barillik kapasiyesiyle en önemli olanıdır. Daha düşük kapasiteli bir diğer hat ise, Irak’tan Ceyhan’a ulaşmaktadır. 2025 yılına gelindiğinde, ABD’de tüketilen petrolün % 71’i, Batı Avrupa’dakinin % 68’i, Çin’dekinin % 73’ü kendi ülkeleri dışından sağlanacaktır. Enerji gibi yaşamsal bir sektörde oluşan ve gitgide artan bu dışa bağımlılık, Orta Doğu, Afrika, Orta Asya’da, büyük güçler ve petrol şirketlerinin kendi aralarında başlatmış oldukları petrol savaşını ve Irak savaşını da izah etmektedir.
ABD ekonomistlerinin yaptıkları hesaplamalara göre, küresel petrol ihtiyacı 2030 yılına kadar her yıl % 1.6 oranında artarak günde 75 milyon varilden 120 milyon varile yükselecektir. ABD 2029 yılında ithal edilecek petrol için yılda 150 milyar Dolar ödemek zorundadır. Bu tarihte Çin’in petrol ihtiyacı yüzde yüz artacak, AB ülkeleri tükettikleri petrolün % 92’sini ithal edecektir. Dünya nüfusunun % 5’ni oluşturmasına rağmen, dünya gelirinin % 40’nı kontrol eden ABD için enerji akışının sürekliliğini ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgede istikrar ve güvenliği sağlamak bir zorunluluk olarak algılanmaktadır.
1945 yılında, ABD Başkanı Roosevelt ve Suudi Kralı arasında imzalanan antlaşma ile Amerikan şirketlerinin Suudi petrolü üzerindei hakimiyetini başlatan adımı atılmıştır. İran’da Roosevelt ailesinden CIA Tahran İstasyon Şefi Kim Roosevelt ile Şah’ın dostu, 1991 Körfez Savaşı ABD Ordusu Komutanı Schwarzkopf’un babası General Norman H. Schwarzkopf’un öncülüğünde, İran petrolünü millileştiren Musaddık bir darbeyle devrilmiş, ülkeden kaçmış olan Şah geri getirilmiş, askeri polislikten gelme General Schwarzkopf Savak’ı eğitmiş ve İran petrolü de Batılı şirketler arasında yeniden paylaştırıldı. Sonraki yirmi yıl içinde de, Ortadoğu petrolünün yüzde 65’i Amerikan şirketlerine geçmiştir.

11 Eylül 2001 Saldırıları
11 Eylül saldırılarından sonra Orta Doğu’da siyasi ve iktisadi haklarından mahrum kalanların sayısının artmasıyla bölgede aşırı uçların, terörizmin ve organize suçun güçlendiği görüşü ABD’de hakim olmuştur. Bu sebeple 11 Eylül Olaylarından sonra ABD Başkanı George W. Bush tarafından Terörizmle Savaş kampayası başlatılmıştır. ABD başkanı Bush, potansiyel olarak tarihsel bir kapsamı olan Büyük Orta Doğu için bir plan önermiştir. Söz konusu planda bu bölgenin Amerika'nın dış politikasındaki önemi vurgulanmaktadır.
Bu amaçların gerçekleştirilmesi için George W. Bush’un güvenlik danışmanı (şuan dışişleri bakanı) Condoleezza Rice’nin de söylediği gibi Türkiye dahil olmak üzere bölgedeki 22 ülkenin sınırlarının değişmesi gerektiği ve bunun ilk adımlarının da Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile atıldığı dile getirilmiştir.
CIA'nın eski direktörü James Woolsey de;
"Bu, teröre karşı bir savaş olmanın ötesinde, bizim 20. yüzyıl boyunca inşa edip savunduğumuz liberal uygarlığı tehdit eden Arap ve Müslüman dünyasına demokrasi götürme savaşıdır. Bu savaş, tarihsel nedenlerle demokrasiye geçemeyen Ortadoğu'nun çehresi tamamen değişinceye dek sürecektir. Amerika son yüzyılda 4 kez ayağa kalkmıştır. (1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı), Bu savaş, bölgeye özgürlük getirene dek sürecektir."
demiştir.
Pentagon'la ilişkili Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi "American Armed Forces Journal"da adlı dergide neocon akımın önde gelen isimlerinden emekli Albay Ralph Peters tarafından kaleme alınan "Kanlı Sınırlar" başlığıyla yayınlanan makale açıkca Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Peter yazıda;
"Demokrasiyi yaymak ve terörün kökünü kazımak için Ortadoğu'da sınırların yeniden belirlenmesi gerektiği", Churchill'in mirası olan bu yapay sınırların istikrarsızlığa yol açmakta, yeni sınırlar etnik köken ve din ekseninde yeniden çizilmelidir."
diyerek devletin amacını dile getirmektedir.
20 Mart 2003 tarihinde ABD ve müttefikleri İngiltere, İtalya, Polonya, Avustralya'nın desteğiyle Irak Cumhuriyeti'nin işgal edilmesini ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld;
"Irak’la olan sorun petrol yüzünden değil, Irak sorunu ülkenin kimyasal ve biyolojik silahlara sahip olmasından ve gelecekte de nükleer silah edinmesi tehlikesinden kaynaklanıyor."
şeklinde ifade etmesine rağmen, Irakta kimyasal ve biyolojik silah ve tesis bulunamamıştır.
Bu işgal öncesi ABD Türkiye'ye biçilen rolün gereği olarak Türkiye'den Silahlı kuvvetlerinin konuşlanması ve Kuzey Irak'a geçişi için talepte bulunmuş ancak bu talep 1 Mart tezkeresi ile reddedilmiştir.
BM silah müfettişlerinin eski şefi Hans Blix, 6 Nisan 2004 tarihinde, Irak savaşı ve sonuçlarının, hem Iraklılar hem de bütün dünya açısından Saddam Hüseyin diktatörlüğünden daha kötü olduğunu söyleyerek, ABD işgalinin Irak’ta tam bir kaos ortamı oluşturduğunu vurgulamıştır.
20 Mart 2003'te başlayan işgalin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen, Irak’ta henüz direniş sona ermiş değildir. Aksine direniş her geçen gün daha da artmaktadır.

BM Arap İnsani Kalkınma Raporu
ABD’nin kendi projesini hazırlarken yararlandığı BM Arap İnsani Kalkınma Raporu'nda, Arap dünyasının kalkınması önündeki en önemli engelin İsrail işgalinin olduğunu savunmakta ve İsrail’in Arap topraklarını işgal etmesini şiddetli bir dille eleştirmektedir.
Büyük Orta Doğu Projesinde bu görüşe yer verilmemiştir. Arap dünyasında, daha çok sol eğilimlilerin benimsediği görüşe göre, İsrail işgali, totaliter yönetimlerin yayılmasına neden olmuştur.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!