Arama

Büyük Ortadoğu Projesi

Güncelleme: 10 Nisan 2009 Gösterim: 8.836 Cevap: 4
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar
Büyük Ortadoğu Projesi, resmi adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi
Büyük Ortadoğu Projesi, ABD'nin batıda Fas, Moritanya, doğuda Orta Asya ve Moğolistan, kuzeyde Kafkasya ve Türkiye, güneyde Arap Dünyası'ndan Somali'ye kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik siyasi, hukuki, bilgi/eğitim, ekonomi, sosyal ve güvenlik boyutlarını içeren kapsamlı bir "İslam Coğrafyası" dönüşüm stratejisi olup, bu alanlarda uzun vadeli bir değişimi hedeflemektedir.
ABD’nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Richard Perle ve William Kristol
öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin (PNAC) bir alt unsurudur.
ABD Kongresinin 1957’de kabul ettiği Ortadoğu’da Barış ve İstikrarı Koruma başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP'tan farklı değildir.
BOP’a ilişkin bütün değerlendirmeler, NNSS 02 olarak kodlanan Ortadoğuda ABD’nin 'Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi: Bir 11 Eylül Sonrası Analizi' (New National Security Strategy of The USA in the Middle East Apost September 11 Analysis) adlı belgeye dayandırılmaktadır.
ABD Hükümeti bu politikasını farklı yollarla açığa çıkarmaya başlamış ve önümüzdeki 10 yılda ABD - Orta Doğu Serbest Ticaret Alanı önerisi ve Aralık 2002’deki Orta Doğu Ortaklık Girişimi bünyesinde destek programları bunlardan birkaçını oluşturmuştur.
Ulusal Demokrasi Desteği’nin (National Endowment for Democracy) 20. yılında ABD Başkanı tarafından geliştirilen ve 2004’teki State of Union konuşmasında daha da genişletilen, en son olarak da, G-8 Zirvesi için hazırlanan ve Al-Hayat Gazetesinde 13 Şubat 2004’te yayınlanan çalışma kağıdı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2002 ve 2003 Arap İnsani Kalkınma Raporları’nda belirtilen ‘eksikliklere’ dayandırılmıştır.
ABD Büyük Orta Doğu Projesini, desteğini almak istediği G-8’i oluşturan Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Kanada, İngiltere ve Rusya’ya iletmiştir. Bu ülkelerde mercek altına alınan proje, Haziran 2004’te Amerika’da, G-8 zirvesinde ele alınmıştır.

Konu Başlıkları

  1. Orta Doğu
  2. Yeni Dünya Düzeni
  3. Büyük Ortadoğu Projesi ile ABD'nin Amacı
    • 3.1 ABD Yayılma Siyaseti
    • 3.2 Küresel Enerji
    • 3.3 Petrol
    • 3.4 11 Eylül 2001 Saldırıları
    • 3.5 BM Arap İnsani Kalkınma Raporu
  4. Büyük Ortadoğu Projesinde Türkiye'nin Rolü:
    • 4.1 Liberizasyon ve 24 Ocak kararları
  5. NATO ve Almanya
  6. Modellerin çöküşü
    • 6.1 Lübnan modeli
    • 6.2 Irak modeli
  7. Büyük Ortadoğu Projesi ile İlgili Düşünceler
    • 7.1 Olumlu düşünceler
    • 7.2 Olumsuz düşünceler
  8. Bazı önemli tarihler

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Orta Doğu
Sykes-Picot Antlaşması, 1916
sykespicot1916

Orta Doğu, güney batı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu bir bölgedir. Arap ülkeleriyle Arap olmayan üç ülkenin (Türkiye, İran ve İsrail) oluşturduğu alandır. Bazen Yakın Doğu olarak da adlandırılır.
Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Azerbaycan,Turkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen'dir. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgenin İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile iki ülke arasında paylaşılmasını öngörülmüştür. Bölgenin idaresi savaş sonunda 25 Nisan 1920'de alınan BM kararıyla, manda hakimiyeti ile yönetimi İngiltere'ye verilmiştir.


Yeni Dünya Düzeni
İlk kez ABD Başkanı George Bush tarafından Ağustos 1990'da, düzenlediği bir basın toplantısında söylenmiştir.
Yeni Dünya Düzeni aynı zamanda, Soğuk Savaş süresince varolan fakat diğer mega-tehlikelerin öneminden dolayı su yüzüne çıkamayan sayısız mikro-problemin dünya toplumlarına ve siyaset tablosuna yerleşmesini de beraberinde getirmiştir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Büyük Ortadoğu Projesi ile ABD'nin Amacı
Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi “ adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır:
"...200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir."
Fransa Yeşiller grubunun önemli liderlerinden biri Yves Cochet;
"İnsani ve demokratik giysilere sokulan ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi, aslında bölgedeki tüm petrol musluklarına el koymaya yönelik bir girişimdir."
diyerek, petrol kadar enerjetik, kullanımı, stoklanması, nakliyesi kolay, kullanım alanları çeşitli bir başka sıvı keşfetmeye zaman kalmadığını, zaten bir başka evrensel enerji kaynağına ilişkin yatırımların da, on yıl içerisinde 100.000 milyar dolar civarında para gerektirdiğini; kısacası, dünyayı bekleyen bir krizin kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir.
Bu geniş coğrafya, dünya enerji kaynaklarının çok büyük bir bölümüne sahiptir. Bu anılan geniş bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ve dinler yaşamaktadır. Bu alanlarda ABD ekseninde bir “düzen ve istikrarı” kurmak ve egemen kılmanın, bir bakıma dünya egemenliğini büyük bir dayanağa ve güvenceye kavuşturmak anlamına geleceği kabul edilmektedir. Başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel maddelerin denetim altına alınması, nakil yollarının denetlenmesi demek, aynı zamanda, olası rakip devlet veya devlet gruplarının önünün kesilmesi anlamına gelmektedir.
İkinci hedefin enerji kaynaklarının ele geçirileceği ve daha şimdiden bölge petrollerinin %40’ı olan Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdigi bu durumun dünya bor tuzlarının %75 ine sahip bulunan Türkiye Cumhuriyeti 'ni de yakından ilgilendirdiği belirtilmektedir.
Bir başka hedefin ise küresel sömürü aracı olan nitelendirilen doların mevcut hegemonyasının sürdürülmesi isteğinin olduğu görüşüdür.

ABD Yayılma Siyaseti
ABD'nin yayılmacı siyasetinin arkasında şu nedenlerin yattığı gösterilmektedir: [13]
  • ABD'nin endüstri ve ziraati ihtiyacın ötesinde büyümüştü. James G. Blaine gibi iş camiası ve siyasetin önde gelen figürleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu olduğu ve bunun içinde saldırgan bir dış politika izlenmesi gerektiğine inanmaktaydılar.
  • Ernst Haeckel'in "biyogenik yasa"sına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırki üstünlüğü teorisini öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları "medenileştirmek ve Hristiyanlaştırmak" gerektiği çağrısını yapmıştı. Bunlar Amerikan siyaset düşüncesinde bazı gruplarda giderek büyüyen Sosyal Darvinizm ve ırkçılığın da tezahürleriydi aynı zamanda.
  • Frederick Jackson Turner'in geliştirdiği "Öncülük Tezi". Amerika'nın öncülüğü medeniyet için gereken yaratıcılık ve gücü (virility) taşımaktaydı. Çoğu insan Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının hayati olduğuna inanmaktaydı.
  • Alfred T. Mahan'ın 1890'da yayımlanan "The Influence of Sea Power upon History" adlı eseri ABD'nin "dünya gücü" konumunun yükselmesi için gereken üç unsur olduğunu öne sürmüştü: Güney Amerika'da bir kanal inşası (Panama Kanalının inşası fikrinin de kaynağıdır), ABD deniz gücünün genişletilmesi ve Pasifik'de Çin ile ticareti geliştirmek için ticari/askeri bir yapı, karakol inşası. Bu yayın Roosevelt gibi başkanların politikaları ve daha güçlü bir deniz kuvvetlerinin kurulması konusunda etkili olmuştu.
Küresel Enerji
ABD ekonomik gücünün temel kaynağı olan enerji ihtiyacının karşılandığı bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaya mecburdur.
Bradley A.Thayer tarafından Bar-Ilan Üniversitesi'ne bağlı 'Begin-Sedat Stratejik Çalışmalar Merkezi' ıçın yapılan (Aralık 2003) Amerikan Barışı ve Ortadoğu başlıklı inceleme sonuçları şöyledir:
a. ABD'nin büyük stratejisi, 'egemen güç üstünlüğünü' esas alır. Egemenlik, bir devletin askeri gücüyle kalanlara hakim olduğu uluslararası politika şartlarıdır. Amerikan egemenliği, diplomatik-ekonomik-askeri çıkarlarını geliştirme, uluslararası ortamı şekillendirme ve düşünceleri yayma yeteneği kazandırır.
b. Ortadoğu küresel enerji kaynaklarının en önemli merkezi ve ihracatçısıdır.
  1. Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır.
  2. Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır.
  3. Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.
  4. Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır.
  5. Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir.
  6. 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır.
  7. Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur.
  8. Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir.
  9. 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır.
ABD eksenli kapitalist bloğu Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) türünden yeni senaryolara iten 4 temel tehdidin söz konusu olduğu düşünülmektedir:
1. Çağdaş tatminsiz bireyin arayışı sürecinde "İslami yönelişin adresini saptırmak".
2. Dünyanın ekserisini ilgilendiren fakirlerin isyanı.
3. Diğeri ise sayısal olarak dünya nüfusunun azınlığını teşkil etse de, harekete geçirebileceği değişim dalgalarının çapı ve derinliği itibariyle aslında kapitalizmi "içerden" değişime uğratma dinamiğini de barındıran, kapitalizmin içinde bulunduğu tatminsizlik.
4. Petrol ve su kaynaklarının güvenliğini garanti altına almak.
Bu 4 ana sorun ile BOP arsında iki aşamalı bir ilişki olduğu düşünülmektedir.Nihai mal ve hizmet satışı, bir yandan da üretim girdisi temini anlamında yeni pazar yaratmak ve de yeni kapitalist dinamik ve varsayımların Çin eksenli coğrafyadan gelişimini önlemek. Kısaca ana amaç Asya eksenli bir medeniyet başkaldırısının önünü kapatmak.
Ancak ABD’nin projeyi hayata geçirmede ciddi sıkıntılarla karşı karşıya geleceği ve büyük ihtimalle başarılı olamayacağı çünkü projenin temel felsefe itibariyle özellikle "Ortadoğu" olarak kabul edilen Arap dünyasındaki mevcut yönetimleri karşısına aldığı ifade edilmektedir.

Petrol
Her gün tüm dünyada tüketilen petrolün % 55’i, yani 43 milyon varil, ithalat ihracat yoluyla el değiştirmektedir. Küresel petrol akımlarının güvenliği, ABD’nin stratejik bir önceliğidir. Günde 35 milyon baril petrol, Süveyş Kanalı, Hürmüz (13 milyon), Malakka (10 milyon), Bab el Mandeb, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçmektedir.Bunlara, Kızıldeniz ve Akdeniz’e akan 4 adet petrol boru hattı da eklenmelidir. Suudi Arabistan’ı batıdan doğuya geçip Yambu limanına varan hat, günlük 5 milyon barillik kapasiyesiyle en önemli olanıdır. Daha düşük kapasiteli bir diğer hat ise, Irak’tan Ceyhan’a ulaşmaktadır. 2025 yılına gelindiğinde, ABD’de tüketilen petrolün % 71’i, Batı Avrupa’dakinin % 68’i, Çin’dekinin % 73’ü kendi ülkeleri dışından sağlanacaktır. Enerji gibi yaşamsal bir sektörde oluşan ve gitgide artan bu dışa bağımlılık, Orta Doğu, Afrika, Orta Asya’da, büyük güçler ve petrol şirketlerinin kendi aralarında başlatmış oldukları petrol savaşını ve Irak savaşını da izah etmektedir.
ABD ekonomistlerinin yaptıkları hesaplamalara göre, küresel petrol ihtiyacı 2030 yılına kadar her yıl % 1.6 oranında artarak günde 75 milyon varilden 120 milyon varile yükselecektir. ABD 2029 yılında ithal edilecek petrol için yılda 150 milyar Dolar ödemek zorundadır. Bu tarihte Çin’in petrol ihtiyacı yüzde yüz artacak, AB ülkeleri tükettikleri petrolün % 92’sini ithal edecektir. Dünya nüfusunun % 5’ni oluşturmasına rağmen, dünya gelirinin % 40’nı kontrol eden ABD için enerji akışının sürekliliğini ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgede istikrar ve güvenliği sağlamak bir zorunluluk olarak algılanmaktadır.
1945 yılında, ABD Başkanı Roosevelt ve Suudi Kralı arasında imzalanan antlaşma ile Amerikan şirketlerinin Suudi petrolü üzerindei hakimiyetini başlatan adımı atılmıştır. İran’da Roosevelt ailesinden CIA Tahran İstasyon Şefi Kim Roosevelt ile Şah’ın dostu, 1991 Körfez Savaşı ABD Ordusu Komutanı Schwarzkopf’un babası General Norman H. Schwarzkopf’un öncülüğünde, İran petrolünü millileştiren Musaddık bir darbeyle devrilmiş, ülkeden kaçmış olan Şah geri getirilmiş, askeri polislikten gelme General Schwarzkopf Savak’ı eğitmiş ve İran petrolü de Batılı şirketler arasında yeniden paylaştırıldı. Sonraki yirmi yıl içinde de, Ortadoğu petrolünün yüzde 65’i Amerikan şirketlerine geçmiştir.

11 Eylül 2001 Saldırıları
11 Eylül saldırılarından sonra Orta Doğu’da siyasi ve iktisadi haklarından mahrum kalanların sayısının artmasıyla bölgede aşırı uçların, terörizmin ve organize suçun güçlendiği görüşü ABD’de hakim olmuştur. Bu sebeple 11 Eylül Olaylarından sonra ABD Başkanı George W. Bush tarafından Terörizmle Savaş kampayası başlatılmıştır. ABD başkanı Bush, potansiyel olarak tarihsel bir kapsamı olan Büyük Orta Doğu için bir plan önermiştir. Söz konusu planda bu bölgenin Amerika'nın dış politikasındaki önemi vurgulanmaktadır.
Bu amaçların gerçekleştirilmesi için George W. Bush’un güvenlik danışmanı (şuan dışişleri bakanı) Condoleezza Rice’nin de söylediği gibi Türkiye dahil olmak üzere bölgedeki 22 ülkenin sınırlarının değişmesi gerektiği ve bunun ilk adımlarının da Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile atıldığı dile getirilmiştir.
CIA'nın eski direktörü James Woolsey de;
"Bu, teröre karşı bir savaş olmanın ötesinde, bizim 20. yüzyıl boyunca inşa edip savunduğumuz liberal uygarlığı tehdit eden Arap ve Müslüman dünyasına demokrasi götürme savaşıdır. Bu savaş, tarihsel nedenlerle demokrasiye geçemeyen Ortadoğu'nun çehresi tamamen değişinceye dek sürecektir. Amerika son yüzyılda 4 kez ayağa kalkmıştır. (1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı), Bu savaş, bölgeye özgürlük getirene dek sürecektir."
demiştir.
Pentagon'la ilişkili Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi "American Armed Forces Journal"da adlı dergide neocon akımın önde gelen isimlerinden emekli Albay Ralph Peters tarafından kaleme alınan "Kanlı Sınırlar" başlığıyla yayınlanan makale açıkca Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Peter yazıda;
"Demokrasiyi yaymak ve terörün kökünü kazımak için Ortadoğu'da sınırların yeniden belirlenmesi gerektiği", Churchill'in mirası olan bu yapay sınırların istikrarsızlığa yol açmakta, yeni sınırlar etnik köken ve din ekseninde yeniden çizilmelidir."
diyerek devletin amacını dile getirmektedir.
20 Mart 2003 tarihinde ABD ve müttefikleri İngiltere, İtalya, Polonya, Avustralya'nın desteğiyle Irak Cumhuriyeti'nin işgal edilmesini ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld;
"Irak’la olan sorun petrol yüzünden değil, Irak sorunu ülkenin kimyasal ve biyolojik silahlara sahip olmasından ve gelecekte de nükleer silah edinmesi tehlikesinden kaynaklanıyor."
şeklinde ifade etmesine rağmen, Irakta kimyasal ve biyolojik silah ve tesis bulunamamıştır.
Bu işgal öncesi ABD Türkiye'ye biçilen rolün gereği olarak Türkiye'den Silahlı kuvvetlerinin konuşlanması ve Kuzey Irak'a geçişi için talepte bulunmuş ancak bu talep 1 Mart tezkeresi ile reddedilmiştir.
BM silah müfettişlerinin eski şefi Hans Blix, 6 Nisan 2004 tarihinde, Irak savaşı ve sonuçlarının, hem Iraklılar hem de bütün dünya açısından Saddam Hüseyin diktatörlüğünden daha kötü olduğunu söyleyerek, ABD işgalinin Irak’ta tam bir kaos ortamı oluşturduğunu vurgulamıştır.
20 Mart 2003'te başlayan işgalin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen, Irak’ta henüz direniş sona ermiş değildir. Aksine direniş her geçen gün daha da artmaktadır.

BM Arap İnsani Kalkınma Raporu
ABD’nin kendi projesini hazırlarken yararlandığı BM Arap İnsani Kalkınma Raporu'nda, Arap dünyasının kalkınması önündeki en önemli engelin İsrail işgalinin olduğunu savunmakta ve İsrail’in Arap topraklarını işgal etmesini şiddetli bir dille eleştirmektedir.
Büyük Orta Doğu Projesinde bu görüşe yer verilmemiştir. Arap dünyasında, daha çok sol eğilimlilerin benimsediği görüşe göre, İsrail işgali, totaliter yönetimlerin yayılmasına neden olmuştur.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Büyük Ortadoğu Projesinde Türkiye'nin Rolü
Akademik ve siyasi çevreler Türkiye'nin BOP içerisindeki rolünün Büyük Ortadoğu Jandarma Komutanlığı şeklinde düşünüldüğünü kaydetmektedirler.
Soğuk Savaş sonrasında uluslararası sistemde yaşanan boşlukları doldurmak üzere uluslararası toplum Avrasya’dan başlamak üzere ABD tarafından, ideolojisi olan Anglo - Sakson kapitalizmini yeniden yapılandırılmaya tabi tutmuştur.
Emperyal güçlerin Ortadoğu’ya ilişkin planları yeni olmadığı, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden sonlarına kadar Türkiye’nin emperyalist sistemin uç kalesi olarak tasarlandığı ve SSCB’ye karşı kullanıldığı belirtilmektedir. Ortadoğu’nun SSCB nüfuz alanına girmemesi için Türkiye bölgede etkili bir silahlı güce dönüştürülmüştür. İkinci Dünya Savaş’ı sonrasında Türkiye’nin Soğuk Savaş'ta rolünün ne olacağı tartışılırken Türkiye’nin NATO üyeliğine karşı çıkan İngiltere, yeni bir proje ileri sürmekteydi. İngiltere, bir “Ortadoğu Komutanlığı Projesi” ileri sürmekte ve Türkiye’nin bu proje içinde Batı’nın çıkarlarını savunması gerektiğini düşünmekteydi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Ortadoğu’nun SSCB’ye karşı savunulmasını bizzat Türkiye’nin üstlenmesini istemekteydi:
"Ortadoğu’nun savunulmasıyla olan ilgisi dolayısıyla, Birleşik Krallığın, bu bölgenin savunmasında Türkiye ile işbirliği yapmakta özel menfaati vardır... Türkiye’nin Orta Doğu’nun savunmasında kendisine düşen rolü oynaması üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Türk Hükümeti de bu görüşü paylaşmaktadır. Dünyanın bu önemli bölgesinin güvenliği için yapılan planlara Türkiye’nin katılması için gerekli çalışmaların bir an önce tamamlanmasını ümit ederim."
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes Ortadoğu’da Barış ve İstikrarı Koruma planı ile ilgili olarak yaptığı;
"...Çünkü, istikrar ve milletlerin istiklali gayesini güden garb devletlerinin siyaseti bakımından, Türkiye, bu bölgede büyük ehemmiyet arzetmekte ve bu bakımdan gerekli vasıfları haiz bulunmaktadır... Eisenhower Doktrini’nin doğruluğu ve sakatlığını tarih huzurunda... Amerika’nın bu planda ve bu hesapta, Türkiye Cumhuriyeti’ne vereceği yer, mevki ve ehemmiyet tayin edecektir."
açıklaması ile Hükümetin ABD'!nin Türkiye Cumhuriyeti'ne biçtiği rol için hazır olduğunu açıkça dile getirmektedir.
Anıl Çeçen başta olmak üzere siyasi ve akademik çevreler bölgede yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacağını ama bunun Türklerin kuracağı bir Osmanlı İmparatorluğu değil, Amerikalıların kuracağı bir Osmanlı İmparatorluğu olacağını; bu yeni Osmanlı yapılanmasının federasyon ya da konfederasyon şeklinde ortaya çıkabileceğini ve ABD’nin planında yer alan Yakın Doğu Konfederasyonunun İstanbul merkezli olacağını dile getirmektedirler.
Zbingniev Brezinski,
"Türkiye Karadeniz bölgesini istikrar içinde tutar, Akdeniz’e girişi kontrol eder, Kafkasya’da Rusya’yı dengeler, hâlâ Müslüman fundamentalizmine karşı panzehirdir ve NATO’nun Güney kanadının dayanağıdır."
diyerek ABD’nin Türkiye için biçilen role işaret etmiş, 20 Nisan 2005'te Işık Üniversitesi ile Demokratik İlkeler Derneği tarafından düzenlenen ve Işık Üniversitesi öğretim üyesi emekli büyükelçi ve MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın yönettiği Büyük Ortadoğu Projesi Panelinde, araştırmacı-yazar Andrew Mango, müdahaleci politikası dolayısıyla Amerika'nın bügünkü yönetiminin AB ülkelerinde eleştirildiğini ve kaygıya neden olduğunu belirtirken, bütün gelişmiş ülkelerin Büyük Ortadoğu'daki çıkarlarının örtüştüğünü söylemiştir.
Petrol şirketleri ve gelişmiş ülkeler arasındaki rekabeti abartmamak gerektiği üzerinde duran Mango, gelişmiş ülkelerin asıl çıkarlarının Ortadoğu ülkeleriyle normal iş ilişkileri kurmak olduğunu söyledi. Bu nedenle bölgede düzene ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Mango, Ortadoğu ile ilgili tüm girişimlere ideolojik açıdan bakmak yerine maliyet-kar analizinin önemini vurgulamıştır.
Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri için önemli bir örnek teşkil ettiğini söyleyen Dışişleri Eski Bakanı Emre Gönensay Ortadoğu bölge halklarının kendi kaderlerini belirlemeye başladığını, Amerika'nın Ortadoğu'daki hedefinin istikrardan ziyade, demokrasiyi bölgeye getirmek olduğuna da değindi.

Liberizasyon ve 24 Ocak Kararları
Siyasal iktidarın, BOP’u uluslararası geçerlilik kazanma aracı olarak gördüğü ve 1980’li yıllarda Ortadoğu’ya, 1990’lı yıllarda Orta Asya ve Kafkaslara model olarak sunulan Türkiye'nin, söz konusu modelliğin ötesinde "Büyük Ortadoğu" bölgesinde doğrudan Amerikan tasarımlarının hayata geçirilmesinde rol üstlendirileceği kamuoyunda ve siyasi areneda hakim görüş halini almıştır.
1983-1996 arası ABD yanlısı güçlerin kontrolü altındaki siyasi ve büroktatik kadroların belli bir planı uygulamaya koydukları; bunun için öncelikle dışişlerinde kendilerine hizmet edecek adamlar elde edip sonra üniversiteleri kullanarak gençliğe yöneldiklerini; BM, Dünya Bankası ve AB fonlarının büyük kısmının gençlere ve kadınlara yönelik kullandırıldığının; önce gençler üzerinde, "bizden bir şey olmaz, Türkiye berbat bir ülke, yaşanmaz" imajıyla aşağılık kompleksi oluşturulup sonra da her bakımdan kayıtsız şartsız kendilerini kabul eden genç gruplar oluşturdukları, misyonerlik faaliyetlerine hız verdikleri kaydedilmektedir. 1996 - 1997 döneminde başbakan olan Necmettin Erbakan döneminde sekteye uğrayan proje REFAHYOL hükümetinin 28 Şubat süreci sonucu ortadan kaldırılmasıyla Türkiye'yi yeniden kazanmıştır.
Başbakan Erdoğan, Bush ile 28 Ocak 2004'te Beyaz Saray'da yaptığı görüşmenin ardından, "Türkiye'nin, sınırları genişleyen ve demokratik değerlerin yerleştirilmesi öngören bu projeye destek verdiğini, Türkiye'nin projede anahtar rol oynayacağını" söylemiştir.
ABD karşısındaki engelin Cumhurbaşkanı olduğu ifade edilmektedir. Mısır'ın Ankara Büyükelçisi, kendisiyle yapilan söyleşide, Büyük Orta Doğu planı çerçevesinde, Türkiye'nin model olma rolü konusunda ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ikide bir, 'Türkiye'nin ılımlı bir İslam ülkesi modeli olduğunu ve diğerleri tarafından örnek alınması gerektiğini' söylerken Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, her fırsatta ülkesinin böyle bir rolü üstlenmeyi arzulamadığını vurgulamaya özen göstermektedir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer;
"Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi'nde model rolünü üstlenmek istemiyor."
diye beyanat vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin bir toplantısında;
"Türkiyenin ortadoğuda bir görevi var! Nedir o görev? Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin Eşbaşkanların'dan bir tanesiyiz ve o görevi yapıyoruz."
diyerek BOP'un Eşbaşkanlarından bir tanesi olduğunu dile getirmiştir. Yine Kanal D Televizyonun'da Teke Tek Programında Fatih Altaylı'ya,
"Yani Diyarbakır istiyorumki, şu anda Amerika'nın da istediği, Büyük Ortadoğu Projesi var ya, genişletilmiş ortadoğu, yani bu proje içersinde Diyarbakır bir yıldız olabilir."
demiştir.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek;
"Diyarbakır BOP'un değil GAP'ın yıldızıdır."
diyerek Başbakanı eleştirmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın AKP iddianamesinde Recep Tayyip Erdoğan'ın BOP eşbaşkanlığı hakkındaki konuşmaları da yer almıştır.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Nisan 2009       Mesaj #5
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Büyük Ortadoğu Projesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi


NATO ve Almanya

Soğuk savaş döneminin sona ermesi ile NATO’nun güvenlik ve tehdit anlayışında da değişiklikler meydana gelmiş, stratejisinde eskiden var olan tek yönlü büyük çaptaki kütlesel tehdit yerine, değişik bölgelerde ortaya çıkabilecek politik, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları olan riskler ve bunlara karşı alınması gereken önlemler ön plana çıkmıştır.
BOP’a karşı olmadıklarını 2004’ün Şubat ayında ABD’nde Bush ile görüşmesinde açıklayan Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder; 21. yüzyılda Alman-Amerikan Birliği başlıklı ortak açıklamada, Avrupa ve ABD olarak, Ortadoğu’daki devletler ve halklarla birlikte çalışılıp adil hedeflere ulaşılması ve barış içerisinde yan yana yaşamın sağlanması için gerçek bir ortaklık kurulması gerektiği, Avrupa olarak, Yakın ve Ortadoğu’daki dost ve müttefiklerle birlikte bu çabaların yakından paylaşılıp kararlaştırarak, G8’ler, AB-ABD Zirvesi ve hazirandaki NATO Zirvesi’nde, bölgede gerekli olan reformlar için reaksiyon göstermek ve somut öneriler üzerinde çalışılması gerektiği dile getirilmiştir.
21. yüzyılın ilk yarısında NATO'nun stratejik açıdan odaklandığı konu; Büyük Orta Doğu, Irak, Afganistan, Akdeniz ve İsrail-Filistin konuları olup mücadelede global anlamda bir mücadeledir.
19 Ekim 2003 tarihinde Prag’da toplanan NATO zirvesinde, “NATO ve Büyük Orta Doğu” konulu konferansta söz alan ABD temsilcisi Nicholas Burns, şu noktaların altını çizmiştir:
"NATO’nun görevi Avrupa ve Kuzey Amerika’yı savunmaktır. Sadece Batı Avrupa, Merkezi Avrupa veya Kuzey Amerika’da kalarak bunun mümkün olabileceğine inanmıyoruz. Askeri güçlerimizi doğuya ve güneye yaymalıyız. NATO’nun geleceği, doğuda ve güneydedir. Dolayısıyla, NATO’nun geleceği Büyük Orta Doğu’dadır.."
II. Dünya Savaşı sonrası dünya barışını ve güvenliğini sağlamak için izlenen iki stratejiden birincisi Kolektif Güvenlik sistemi kurmak, ikincisi de askeri ittifaklar kurmak olmuştur. Birincisinin ana temsilcisi Birleşmiş Milletler ikincisinin ise NATO olmuştur.
1949 yılında kurulan NATO, Sovyet tehdidine karşı kurulmuş ve Kuzey Atlantik ve üye ülkelerin coğrafyasını korumakla görevlendirilmiş bir askeri ittifaktır. NATO hedef aldığı Sovyetler tehdidini siyasal ve askeri stratejilerle kan dökülmesine sebep olmadan yok etmiştir. Bundan sonra NATO için iki yol vardı. Dağılmalı veya Sovyet tehdidinin yerini alan yeni tehditlere karşı, yapısının düzenlemesi ve varlığını sürdürmesi. NATO için ikinci yol benimsenmiştir.
NATO'nun çok yakın gelecekte üstün yetenek ve eğitime sahip askeri gücü olan orta boy bir Birleşmiş Milletler yapısına bürüneceği görüşü savunulmaktadır.
Bu gelişmeler, NATO'nun BOP'da askeri güvenlik gücü olarak yer alacağının ilk işaretleridir.

Modellerin Çöküşü
Lübnan Modeli
Lübnan, etnik-dini çoğulculuğu, diğerlerinden ayrılan demokrasi ve birlikte yaşama deneyimleriyle, liberal ekonomi deneyimi ve potansiyeli ile Amerika'nın Arap dünyasına önerdiği modellerden biri olmuştur.
Suriye'den kopartılmış ve İsrail ile ilişkileri düzelmiş bir Lübnan, İsrail'in varlığının da en önemli güvencelerinden biri olması beklenmştir ancak kaçırılan iki askerin ardından Lübnan'ı yerle bir eden İsrail sayesinde bu modelde güvenilirliğini yitirmiştir.
Irak Modeli
Tamamen diktörlük içerisinde olan bir devlet olmakla birlikte ellerindeki değerli hammaddelerin kıymetini çok sonralardan anlamıştır. Ve tabiki klasik ABD'nin etkisi altına girmekle birlikte tepkisinide çekmiştir. Olayların bu şekilde süregelmesiyle ABD büyük ortadoğu projesinin bir planı olan Irak'ın sıcak savaşta malup durumda olması ABD'nin planlarını bir kısım hızlandırmıştır. Saddam'ın infazıyla model tamamen çöktü kabul edilir tüm stratejisi son bulmuştur.

Bazı Önemli Tarihler
1994 Aralığında, NATO konseyinin başlattığı Akdeniz Dialogu girişimi, NATO üyesi olan ülkelerin dışında, Cezayir, Mısır, İsrail, Ürdün, Moritanya, Fas ve Tunus’u da bünyesine dahil etti. 1985 yılında imzalanan serbest ticaret anlaşmasının devamı çerçevesinde, ABD ile İsrail arasındaki tüm ticari engeller kaldırıldı.
Barcelona’da 1995 yılında bir araya gelen Avrupa Birliği ve Akdeniz havzası ülkeleri , siyasi, ekonomik, malî, sosyal, ve kültürel boyutlarda Avrupa Akdeniz Ortaklığını başlattılar. Sadece 1995-2000 yılları arasında, AB bu projeye 9 milyar euro ayırdı.
Ürdün, 2001'de ABD ile serbest ticaret anlaşması imzaladı. Tüm gümrük duvarları, 2010 yılından evvel kaldırılmış olacak. Ayrıca Ürdün kralı Abdallah ve Mısır başkanı Mübarek ile ABD’nin Büyük Orta Doğu Girişimini görüşen Fransız cumhurbaşkanı Jacques Chirac, “Orta Doğu’nun modernleştirilmesine ilişkin her girişimin, söz konusu halkların onayıyla yapılması gerektiğini” açıkladı.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

18 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
10 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Siyasal Bilimler
2 Ekim 2006 / GusinapsE Akademik
30 Ağustos 2014 / Denklem Siyasal Bilimler