Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Dolmabahçe Sarayı

Ad:  d1.JPG
Gösterim: 982
Boyut:  61.6 KB

İstanbul’da, Dolmabahçe semtinde, deniz kıyısında, Abdülmecid’in 1848-56 arasında mimar Garabet Balyan’a yaptırdığı saray binası.

Bulunduğu yerin küçük bir koyken 17. yüzyılın ilk yarısında doldurulduğu, üstüne çeşitli padişahlar zamanında ahşap köşkler ve sahilhaneler yapıldığı bilinmektedir. Bugünkünden önceki son yapı III. Selim’in mimar Melüng’e yaptırdığı, cephelerinde İon ve Korent düzeninde sütunların yer aldığı köşktür. II. Mahmud burada uzun süreli oturan ilk padişah olmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin bünyesinde yenileşmelerin başladığı bir dönemde Abdülmecid’in Avrupa’dakiler tarzında bir saray istemesi üzerine bu son yapı da yıkılarak yerine bugünkü Dolmabahçe Sarayı yapılmış ve padişah 1856’da buraya taşınmıştır.

Bir bodrum ve iki kattan oluşan ana yapıyı tek bir kütle yerine, bir eksen üzerinde üç bölümün birbirine eklendiği bir bütün olarak tanımlamak daha doğru olur. Bu ana yapı, büyük kolu denize paralel, bunun doğu ucundaki küçük kohı da kara tarafına doğru uzanan bir “L” harfi biçimindedir. Büyük kolun güney ucunda, cephesi sara-yınkinin devamı niteliğindeki Veliaht Dairesi yer alır. Ana yapıdan ayrı Hazine-i Hassa, Mefruşat, Paşalar, Musahipler, Kızlarağası, Harem Kapıcıları daireleriyle iki Hareket Köşkü, Kuşluk Köşkü ve Camlı Köşk, ayrıca mutfak, kiler, marangozhane, depo vb gibi servis birimleri sarayı tamamlayan öbür yapılardır. Bunlardan başka saraya ait iki önemli yapı da bugün ortadan kalkmış, Dolmabahçe Camisi’nin karşısında bulunan saray tiyatrosu 1937’de çevrenin düzenlenmesi sırasında yıkılmış, Istabl-ı Âmire adıyla anılan saray ahırlarının yerineyse bugünkü İnönü Stadyumu yapılmıştır.
Ad:  3.jpg
Gösterim: 3455
Boyut:  62.2 KB

10 m yüksekliğindeki duvarın, arada geniş bir bahçe bırakacak gibi kara tarafından çevrelediği saray, deniz tarafında uzunluğu 600 m’yi bulan rıhtımdan biraz geri çekilmiş, burada da dar bir yeşillik bandı bırakılmıştır. Rıhtım boyunca beş, bahçe duvan üzerinde de dokuz kapı vardır. Ama bunlardan iki tanesi ana kapıdır ve çok görkemli bir biçimde düzenlenmiştir. Hazine-i Hassa Kapısı bahçenin batı duvarında, denize paralel ana yapı ekseninin Dolmabahçe Camisi yönündeki uzantısı üzerinde yer alır. Tören Kapısı diye de anılan Saltanat Kapısı kara tarafındaki ikinci anıtsal giriştir ve kuzey duvarında, bugünkü Dolmabahçe Caddesi üzerindedir. Her iki kapı da nişler, pilastrlar (gömme ayak), Korent düzeninde sütunlar, yarım daire alınlık kornişleri gibi yeni-klasik; oymalar, rozetler, askı çelenkler, denizkabuğu ve bitkisel bezemeler gibi barok öğelerle seçmeci (eklektik) bir biçimde düzenlenmiştir.

Saltanat Kapısı’ndan denize doğru dikine uzanan eksenle Hazine-i Hassa Kapısı ekseni, ana yapının dar batı cephesindeki Mabeyn-i Hümayun (Selamlık) girişinin mermer merdiveni önünde kesişir. Mabeyn-i Hümayun, ana yapıyı oluşturan üç bölümden biridir. Girişteki büyük salon, dört tarafı birer eyvanla genişletilmiş (haç planlı) bir orta sofa niteliğindedir. Geleneksel Türk konut mimarlığında sık karşılaşılan bu plan çözümünün, özellikle cephe düzeni ve bezemeleri bakımından Avrupa’daki örneklere benzetilmeye çalışılan sarayın içinde başka bölümlerde de kullanılmış olması dikkat çekicidir. Bu salondan geçilen merdiven holünün ortasında tek kolla başlayan, sahanlıktan sonra iki kolla devam eden, iki taraflı anıtsal bir merdiven yer alır. Merdivenin kristal korkuluk parmaklıkları, basamak altı bezemeleri, kristal avizesi ve üst katta manastır tonozu biçiminde düzenlenmiş camlı tavanından giren ışıkla bu mekân, saray içindeki en göz alıcı köşelerden biridir.

Mabeyn’den sonra, gene uzun eksen üzerinde kendi başına sarayın bir bölümünü oluşturan ve hem deniz, hem de bahçeye cephesi olan Muayede (Bayramlaşma) Salonu bulunur. Saray bütününün bu en önemli mekânı, bahçe cephesinde dışa taşırılarak ve iki yanındaki kanatlardan iyice yükseltilerek yapı kütlesi içinde özellikle vurgulanmıştır, iki yanındaki Mabeyn ve Harem dairelerinden koridorlarla ulaşılan salonun deniz cephesinde de mermer merdivenli asıl giriş yer alır. Yaklaşık 40 m x 45 m boyutlarında kareye yakın dikdörtgen biçimli salonun köşelerine birer kare mekân yerleştirilmiş, böylece gene bir haç plan elde edilmiştir. Haçın kollarının iç köşelerine gelen dört büyük ayağa geniş askı kemerleri oturmakta, bunların üstünde de tavanı oluşturan ve tepe noktasının yüksekliği 35 m’yi aşan kubbe yükselmektedir. 4,5 ton ağırlığındaki ünlü kristal avizenin asılı bulunduğu bu kubbe, dışarıdan bir topuz çatıyla örtülmüştür. Köşe ayaklarının arasına sağda ve solda ikişer tane dörtlü sütun grubu yerleştirildiği için, haç planlı salon bir dikdörtgen biçiminde algılanır.
Ad:  9.jpg
Gösterim: 1396
Boyut:  61.8 KB

Üst katta salonu dört yandan bir galeri çevrelemektedir. Burada yabancı konukların ve Harem’den gelenlerin törenleri seyrettikleri localar vardır. Muayede Salonu’nun, boyutlarından başka bezemeleriyle de görkemli kılınmasına özellikle önem verilmiştir. Bezemenin bütününde, o dönem Avrupa mimarlığında geçerli olan tarihsel üslup öğelerinin seçmeci bir biçimde bir araya getirildiği bir beğeni egemendir. Köşe ayaklarının ön yüzlerindekilerle iki yandaki askı kemerlerinin altında bulunan dörtlü gruplardakiler başta olmak üzere, salondaki 56 sütun kompozit başlıklar taşır. Başlıklarla birlikte meander, yumurta ve damla örgeli kornişler, ayrıca akantus yapraklan, rozetler, duvarları ve kemerlerin yüzleriyle tablalarını kaplayan alçı işi başka kabartma bezemeler de altın yaldızla kaplanmıştır. Dört büyük askı kemeri arasındaki pandantiflerle (küresel bingi) kubbenin içinde gene barok kökenli kıvnkdallar, denizkabukları, askı çelenkler, vazolar, gerçekçi çiçek buketleri resim olarak, ama gölge verilerek derinlik duygusu uyandıracak biçimde işlenmiştir. Kubbe bezemesinde ayrıca pencere, sütun gibi mimarlık öğelerinin perspektif çizimlerine de yer verilmiştir.

Ana yapının üçüncü bölümü Harem-i Hümayun’dur. Harem, denize paralel yapı kütlesinde Muayede Salonu’nun doğusundaki kanadı ve bunun sonundaki denize dik uzanan kanadı kaplar. Denize bakan kanadın planı oldukça karmaşıktır. Denize dik kanatta ise odalar iki uzun cephe boyunca dizilmiş, ortak mekânlar, çifte koridorlar, merdivenler ve aydınlık boşlukları ortaya alınarak oldukça düzenli bir plan oluşturulmuştur. Kenarlardaki odalar arasında 10 tane de özel daire yer alır. Bu özel daireler, koridordan geçilen bir antre çevresindeki servis hacimleriyle üçer odadan oluşur; her biri kendi içinde iki katlı olarak düzenlendiği için de hepsinin ayrı birer merdiveni vardır.
Ad:  13.jpg
Gösterim: 1072
Boyut:  52.2 KB

Rıhtım boyunca uzanan 284 m uzunluğundaki ana yapının cephesi simetrik olarak düzenlenmiştir. Ortada çift sıra pencereleriyle Muayede Salonu kütlesi yükselir. Soldaki (batı) Mabeyn ve sağdaki (doğu) Harem kanatlan ise yatay etkinin vurgulandığı kütlelerdir. Bunlar da iki katlı olmakla birlikte, saçak kornişleri Muayede Salonu’nun iki katı arasındaki silme ile aynı hizadadır. Her iki kanat da yer yer geri çekilip yer yer dışarı taşınlarak deniz cephesine hareketlilik getirilmiştir. Duvarlar ayrıca yeni-klasik, ampir, barok üsluplara özgü sütun ve pilastrlarla, çeşitli korniş bezemeleriyle, kıvrıkdal örgeli kabartmalarla zenginleştirilmiştir. Bütün bu bezeme öğeleri o kadar iç içe kullanılmıştır ki, sarayı yapılırken gezen Fransız yazar Theophile Gautier, onu hiçbir belirli mimarlık üslubu içine yerleştirmenin olanağı bulunmadığını yazmıştır.

Yapı, dolgu arazide yer aldığı için, zemine çakılmış büyük ahşap kazıklardan bir temel üstüne oturtulmuştur. Beden duvarları taş, bölme duvarları tuğla, döşemeleri ahşap kirişlemedir. 45.000 m2’yi bulan kullanım alanında 285 oda, 46 salon yer alır. Ahşap çatı, bütün yapıyı dolanan süslü bir saçak parapet duvan arkasında gizlenmiş, üstü kurşun kaplanmıştır.
Abdülmecid’den başlayarak, II. Abdülhamid dışında bütün Osmanlı padişahlarının sürekli ya da zaman zaman oturduğu Dolmabahçe Sarayı, birçok önemli tarihsel olaya da sahne olmuştur.
Ad:  4.jpg
Gösterim: 967
Boyut:  84.9 KB

İlk Osmanlı Heyet-i Mebusan’ı burada açılmış (1877), Abdülaziz Avusturya-Macaristan imparatoru Franz Joseph’i (1870), II. Abdülhamid Rus grandükü Nikolay’ı (1878), Alman imparatoru II. Wilhelm’i (1889) burada konuk etmiştir. Cumhuriyet’ten sonra da ilk üç Türk Dil Kurultayı (1932, 1934, 1936) ve 2. Türk Tarih Kurultayı (1937) burada toplanmış, Türkiye’yi ziyaret eden Yugoslav kralı I. Aleksandar (1933), İngiliz kralı VIII. Edward (1936), Yunan kralı I. Paulos (1953), ABD başkanı George Bush (1991) Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlanmıştır. Atatürk de hastalığının son dönemlerini burada geçirmiş ve denize bakan 71 No’lu odada ölmüştür. Cenazesi Ankara’ya götürülmeden önce, halkın ziyaret etmesi için Muayede Salonu’nda kurulan bir katafalka konmuştur.

Bugün TBMM’in Milli Saraylar Daire Başkanhğı’na bağlı olan Dolmabahçe Sarayı, duvar ve tavan resimleri, parke döşeme kaplamaları, şömineleri, bezemeli merdivenleri gibi yapının parçası olan öğelerden başka, barındırdığı çok değerli eşya ile de zengin bir müzedir. Kristal avize ve şamdanlar; Yıldız, Avrupa, Çin ve Japon porseleni vazolar; saatler; aralarında Ayvazovski, Zonaro, Fromentine, Boulanger, Gerome gibi Avrupalı ve Şeker Ahmed Paşa, Osman Hamdi Bey, Avni Lifij gibi yerli ressamların yapıtlarının da bulunduğu 600’e yakın tablo; Hereke’de kurulan fabrikada özel olarak saray için dokunmuş ve 4.500 m2’ye yakın yer kaplayan halılar bunların başlıcalarıdır. Sarayın Veliaht Dairesi de 1937’den beri İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılmaktadır.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Haziran 2017 03:45
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!