Arama

Mısır Sanatı - Tek Mesaj #2

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Nisan 2009       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  2.jpg
Gösterim: 913
Boyut:  4.8 KB

Heykel


Mısır heykellerinin çoğu mezar anıtlarından kaynaklanır. Çağlara göre önemli çeşitlenmeler göstermesine rağmen, bu heykel sanatının temel özelliği, temalardaki ve üsluptaki sürekliliktir. Mısır heykelcisi, cansız bir biçime can veren kişidir. Ölünün heykeli üzerinde, ağız açma törenleri uygulanır. Heykel, ölüye ölümsüz bir yaşam sağlayacak olan ikinci bir beden gibidir. Yaratıcı güçlerin dayanağı olan heykel zaten, "altının yeri” adıyla anılan atölyelerde gerçekten dünyaya getirilmiştir.

Heykel ve heykelciklerin yapımında, ağaç, taş, bronz, altın ve fayans kullanılır. Zamana dayanmaları gereken canlı tasvirlere en elverişli gereç ise taştır. Mısır heykellerinin çoğu, soylu görünümleriyle, dingin yüzlerin kıpırtısızlığıyla dikkati çeker. İleriye atılmış sol ayak, ağır bir yürüyüşü belirtir. Bu heykellerde, kasılmış gövdeler, düzensiz hareketler yoktur. Tanrı heykelleri, yaratıcı güçlerin yeryüzündeki Giraudon barınaklarıdır. Mikerinos üçlüsünde görüldüğü gibi, krallar, tanrılarla bir aradadır; heykelleriyle de, tapınaklarda yaşarlar. Sıradan kişilerin de pek çok heykeli vardır, ama bunların hepsi, aynı nitelikte değildir. Bu heykeller tapınaklarda kutsandığı zaman birey, onların aracılığıyla, tanrıya yapılan sunulara katılmış olur. Eski İmparatorluk dönemi heykellerinde, görkemli bir gerçekçilik göze çarpar. Kral heykelleri, firavunların yüceliğini, ağırbaşlı saygınlığını, şaşılacak biçimde dile getirir. Sıradan kişilerin heykellerinde de buna öykünülmüştür. Coser'in (III. hanedan) heykeli bu alanda görülen ilk başyapıttır. Tahtına oturmuş olan ve bir şahin tarafından korunan Keops’un heykeli ise, bu sanatın doruğunu oluşturur. Bu arada, Kahire ve Paris'teki kâtip heykellerini, Anhaf'ın büstünü, Şeyhül-Beled ağaç heykelini, Rahotep çiftini ve Pepi l'in bakır heykelini de (Kahire müzesi) saymak gerekir. Firavun tasvirlerinin insani bir görünüm kazandığı Orta İmparatorluk döneminde de aynı soylu üslup kaygısı sürüp gitmiştir.

Örneğin, Sesostris III ya da Amenemhat IH' ün ciddi ve trajik yüzlerinde, hükümdarların karakterleri çok daha iyi belirir. Yeni imparatorluk döneminde özellikle sfenksler ve dev heykeller güçlü ve incelikli bir görünüm kazanır. Amenofis III döneminde incelik klasikleşir. Amarna heykelciliğinde ise, geleneksel kurallardan bir ölçüde ayrılma görülür. Burada sözkonusu olan üslubun klasik kurallarından uzaklaşma değil, gövdelerin çarpıtılması ve dışavurumcu eğilimlerin kendini göstermesidir. Ramsesler döneminde de başyapıtlar ortaya konmuş, ancak heykelcilik yavanlaşma ve hantallaşma eğilimi göstermiştir. Arkaizme düşkün olan Sais dönemi heykelciliği, gerçekçilik ile idealizm arasında kararsızdır. Burada, sadelik arayışına, sert taş işleme hüneri eşlik eder. Bronz heykeller gittikçe daha fazla sayıda yapılır ve Louvre'daki kraliçe Karamama ile doruğa ulaşır. Ptolemaioslar döneminde, Mısır ve yunan etkileri birbirine karışır İ.S. III. yy.'da mısır heykelciliği kesin olarak ortadan kalkar.

Desen, alçakkabarima ve resim


Desen, tam anlamıyla bir mısır sanatıdır. Desen sanatı, yetişecek sanatçının, "kareleme" denen ve uyumlu şekiller çizmeyi sağlayan oranlar sistemi konusunda bilgi edindiği okulda öğreniliyordu. Öğrenciye ayrıca, yüzyıllar boyunca pek az değişikliğe uğramış olan ve kurallara dayanan bir repertuvar da (din, savaş ya da günlük yaşam sahneleri) öğretiliyordu. Mısır desen sanatı, değişmez kurallarıyla ün kazanmıştır: düşey eksenlilik yasası, önden ve yandan görünümün bir arada bulunması (baş profilden, göz ve omuzlar önden, beden profilden görülür), perspektifin kullanılmaması. Bunlar rasgele benimsenmiş kurallar değildir; deseni yapan sanatçı canlandırdığı varlığı en ayrıntılı biçimde vermek zorundadır. Görünüş önemli değildir. Önemli olan, desenle canlandırılacak konuyu çok iyi tanımak ve onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikleri vermektir. Göreliyi ve aldatıcı yanları göz önüne almayan desen sanatçısı, ölümsüzleştirmek için gerçeği yeniden yaratır. Bu konuda inanılmaz bir başarı gösterir; çünkü, sayılıp döküldüğünde gerçekten şaşırtıcı görünen kurallar, yapıtlar seyredildiğinde gözü hiçbir zaman rahatsız etmez. Sanatçı, toplumsal düzen içinde, efendiyi her zaman büyük boyutlarda, ona bağlı hizmetkârları da daha küçük olarak betimler. Öte yandan mısır yazısı, kimi zaman gerçek sanat yapıtları olarak ortaya konmuş hiyerogliflerden oluşmuştur. Bu hiyerogliflerin büyülü bir özelliği vardır; şeritler ya da sütunlar halinde düzenlenmeleri, rastlantıya bırakılmamıştır. Eski Mısırlılar’dan kalan nesnelerin çoğunun üzerinde yer alan bu hiyeroglifler, onlara bir anlam kazandırır ve işlevlerini belirtir.
Ad:  9.JPG
Gösterim: 986
Boyut:  26.4 KB

Mısır desen sanatçıları, hayvan resmi çizme konusunda çok ustaydılar. Örneğin balık avı resimlerinde görülen balıkların cinsleri kolayca saptanabilmektedir. Böylece, şaşırtıcı bir canlılığı ve şaşmazlığı olan bu desenler sayesinde, firavunların topraklarında yaşayan hayvanların ve bitkilerin hangileri olduğu öğrenilebilmiştir. Yeni imparatorluk döneminin av ve savaş sahnelerinde görüldüğü gibi, ayrıntıya verilen önemin, büyük kompozisyonların yapılmasına zararı dokunmamıştır. Desen "kuralları" da, çeşitli anlatım biçimlerini benimseyebilmiş olan sanatçıların yaratıcı dehasını sınırlandırmamıştır. Ayrıca çömlek parçaları üzerine çizilmiş çok serbest desenlerin de gösterdiği gibi, mısır desen sanatçıları, perspektif ya da hareket düşüncesini eserlerinde çok iyi yansıtabiliyorlardı.

Duvar kabartması, mısır sanatında büyük yer tutar. Kabartmalara, tapınaklarda, mezar odalarında, stellerde rastlanır. Genelde çokrenkli olmalarına karşın kabartmalar, resim ve heykelden çok desene yakındır. Genel bir kurala göre (istis-, naları vardır), anıtların dışının çukur şekillerle. içinin de kabarık şekillerle süslenmesi gerekir Papirüs üzerine çizilmiş yapıtı duvara uyguladıktan sonra, sanatçı, ayrıntıları belirlemeye çalışıyordu. Daha sonra, yontma kalemi kullananlar deseni kabartmaya dönüştürüyorlardı. Bu kabartmalar, çoğunlukla ince işlerdi ve kalınlıkları birkaç milimetreyi geçmiyordu. Duvarlar, mekân düzenlemesini sağlayan yatay "kademeler"e ayrılıyordu. Eski imparatorluk döneminde, hayranlık verici kabartmalar yapıldı. Kas hareketlerinin çok iyi canlandırıldığı ve her hiyeroglifin bir başyapıt olduğu III. hanedan dönemi yapıtı Hesire ağaç panoları (Kahire müzesi) bunun bir örneğidir. Mastabalardaki alçakkabartmalarda, tarım ve zanaat dünyası, av ve balıkçılık manzaraları canlandırılmıştır. "Günlük yaşam" sahneleri olarak kabul edilen bu yapıtların çoğunlukla simgesel bir özelliği vardır. Örneğin, suaygırı avlamak, yalnızca bir spor etkinliği değil ama aynı zamanda, ekinleri mahveden bu iri hayvanda somutlaşmış olan kötülük ilkesine karşı girişilen gerekli bir mücadeledir. Çok sayıda ve göz kamaştırıcı yemeklerle donatılmış sungu masaları, yalnızca ağız tadı düşkünlüğü belirtmez. Bu besinler, öteki dünyada yaşamak için gereklidir. Büyülü formülle canlanarak, gerçekliğe kavuşacaklardır.

Orta imparatorluk döneminde (XI. ve XII. hanedanlar), kabartma, kimi zaman oldukça katı bir nitelik alan bir yetkinliğe ulaşır; aynı zamanda da aşırı çizgiselliği ve ayrıntılardaki titizlikle hayranlık uyandırır. Hatşepsut döneminde (XVII. hanedan), zanaatçılar, sanatlarına belli bir incelik katarak figürlere belli ölçüde "kadınsı" bir görünüm vermek zorunda kaldılar. Ramose ve Heruef'in (XVIII. hanedan) mezarları, güç ile zarafetin şaşılacak biçimde birleştiği doruk yapıtlardır. Buradaki saydam giysili kadın dansçılar ve prensesler, anlatıma güç kazandıran biçimlere sahiptir. Bir yemek masasında oturan ölü ve karısı, cenaze töreni sahneleri, ağlayan kadınlar dizisi, sunuları taşıyan kadın ve erkekler, ölünün tanrıçalar tarafından kabul edilmesi, ailece avlanma ve balık tutma sahneleri, Yeni imparatorluk döneminin alçakkabartma- larında benzersiz bir dehayla işlenmiş temalardır.

Eski imparatorlumun geleneksel değerlerine dönmek isteyen Sais dönemi (XXVI. hanedan), özellikle sahnelerin değişik bir biçimde düzenlenmesiyle eski klasikçilikten ayrılan özel bir üslup yaratmıştır. Bu üslupta, örneğin giysilerin kıvrımları gibi ayrıntılar üzerinde durulur; pitoreske, fanteziye, öyküye, tavırların çeşitliliğine önem verilir ve arıcılık görünümleri gibi yeni temalar ortaya atılır. Çoğunlukla küçümsenen Ptolemaioslar dönemi kabartmaları arasında, hacimlerin kimi zaman dolgunlaşmasına ve sanatçıların akademizme kapılmalarına rağmen, hiç kuşkusuz başyapıtlar vardır.

Resim, mimari öğeler, alçakkabartmalar, heykeller, mezar duvarları, papirüsler ve mobilyalar üzerinde yer alır. Renkler. kireç beyazı, kömür karası, toprak kırmızısı, beyaz, yeşil ve mavidir. Boyamalarda genellikle düz renk yüzeyleri kullanılır ve renk açmaya pek az rastlanır. Eski ve Orta imparatorluk dönemlerinde Meydum'daki kaz (Kahire müzesi). Beni Hasan'daki kuş resimleri gibi başyapıtların gerçekleştirilmesine rağmen, mısır resminin altın çağı. Yeni imparatorluk dönemidir. Naht, Menna ya da Ramose’nin mezarlarında, büyüleyici etkilerini hâlâ koruyan olağanüstü şölen, konser ve günlük yaşam sahneleri yer alır. Deyr ül-Medine’deki Ramsesler dönemi mezarlarında da, çok güzel resimler vardır.

Süsleme sanatları


“Küçük” diye adlandırılan sanatlarda, kullanılan gerecin niteliğini ortaya çıkarma amacı güden bir çizgi yalınlığı ve biçim netliği dikkati çeker. Eski çağların ağırbaşlılığına, Yeni İmparatorluk döneminde, süslemelerde belli bir taşkınlık ve incelik eklenmiştir. Bu, hiç kuşkusuz, Mısır'ın o zaman ilişki içinde bulunduğu Yakındoğu'daki çeşitli sanat geleneklerinin yaptığı etkilerin sonucudur. Yapıtlar, günlük yaşama ilişkin ve dindışı nitelik taşıyor gibi görünseler de, süsleme sanatı dinsel nitelikli, bir sanat olmaktan tamamen kurtulamaz.

Pişmiş toprak kapların, Hanedanönce- si dönemden beri büyük titizlikle üretilmelerine karşın, en özgün ve dikkate değer mısır kapları taştan olanlardır. Biçimler en basitten en karmaşığa kadar büyük bir çeşitliliktedir. En katı taşlar da dahil olmak üzere her çeşit taş (kaymaktaşı, şist, granit, diorit, porfir) kullanılmıştır. Madeni (bakır, gümüş,altın) kaplar günümüze daha az sayıda kalmıştır. Seramik alanında, Mısırlılar'ın en özgün yapıtları sırlı pişmiş toprak ürünlerdir (pandantifler, nazarlıklar, kupalar, yanları su bitkileriyle süslenmiş mavi renkli suaygırları). Erit diye adlandırılan ve yalnızca kuvars kullanımına dayanan bir fayans tekniği de dikkati çeker. Mısır camları (natron ve kül ile karıştırılarak eritilmiş kuvars) saydam değildir ve çeşitli renktedir. Mısır zanaatçılarının, belki de Asya kökenli tekniklerden esinlenerek sıradan cam işlerini aşıp nitelikli yapıtlar ortaya koydukları dönem, birinci ara dönemdir. Gerileme döneminde "çam hamuru" ndan figürler yapılmıştır. Üfleme tekniğiyle gerçekleştirilen cam kaplar ise Roma döneminde görülmeye başlandı.

Mobilyaların sayısı ve niteliği, konutların boyutuna ve zenginliğine göre değişir. Bunlar arasında, döşekleri, tabureleri, tahta sandıkları, hasırları ve renkli duvar kaplamalarını saymak gerekir. Yukarı Mısır’ın kuru iklimi, bu güzel parçaların günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Akasya, yalancıçınar, ılgın gibi ülkede yetişen ağaçlar, gösterişsiz mobilyaların yapımında kullanıldı. Değerli mobilyaların üretiminde ise; Lübnan'dan getirilen köknar ve meşe; güney ülkelerinden getirilen abanoz ağacından yararlanıldı. Mısırlı marangozlar çivi kullanmamışlardır; parçalar, geçme ve zıvanalarla birbirine tutturulmuş ya da yapıştırılmıştır. Mısır mobilyalarının dikkate değer bir türü de uykuyu koruyan cinlerle süslenmiş baş dayayacak- larıdır Eski imparatorluk döneminden kalma en güzel mobilyalar, Keops'un annesi kraliçe Hetepheres'in mezarında bulurdu (Kahire müzesi). Koyu renkli ağaçtan yapılmış eşyalar altın yaldızlı hiyerogliflerle süslenmiştir. Tutankhamon'un mobilyaları (Kahire müzesi), Yeni imparatorluk döneminde süslemenin ne ölçüde görkemli hale geldiğini gösterir.
Ad:  1.jpg
Gösterim: 875
Boyut:  8.3 KB

İslamiyet döneminde Mısır


Mısır İslam sanatının tarihi, olağanüstü zenginlikteki Kahire üzerinde durularak, ancak Asuan mezarlığı, el-Fayyum'daki kalıntılar, Kus’taki anıtlar, Reşit'teki ev ve camiler göz önünde tutulmadan açıklana gelmiştir. Doğu'dan alınan İslam sanatı, Mısır’da hızla gelişti; yerel etkiler altında kalmasına karşın 1000 yılına kadar Suriye-Irak sanatının bir taşra kolu olmaktan kurtulamadı (Amr ve Tolunoğlu camileri). Bu sanat, Fatımiler'le birlikte kendi yolunu izlemeye başladı. Yabancı sanat anlayışlarının hâlâ etkisindeydi (el-Ezher'de Tunus, Kahire kapılarında bizans etkisi görülür). Buna karşılık, ağaç, maden, kumaş, kristal işleri, ulusal süsleme sanatını açıkça ortaya koyuyordu. Memluklar döneminde belirginleşen formlar da (üst üste yerleştirilmiş değişik bölümlerden oluşan minareler; yüksek kubbeler) bu sırada ortaya çıkmıştı. Türbe-camiler ve medrese-camiler gibi yeni yapı türleri de bu dönemde görülmeye başlandı. Bütün dünyada satılan mineli cam işlerinde de (cami kandilleri) büyük ustalık gösteren Memluklar, nitelikli, pitoresk, güçlü ve çok verimli bir mimari yarattılar (Baybars, 1267 -1269; Kalavun, 1283; el-Müeyyet, 1415 . -1420; Kayıtbay, 1474 camileri ve Sultan Haşan medresesi, 1356-1363). OsmanlI fethiyle, Mısır yeniden bağımlı hale geldi. Eski gelenekleri kimi yapılarda kendini göstermeye devam ettiyse de, kimilerinde de Bursa ve İstanbul yapılarının örnek alındığı görüldü (Mehmet-Ali camisi, 1824-1857).

Kuyumculuk ve mücevher yapımı alanında, zamanın etkisinden ve mezar hırsızlarından, günümüze ancak birkaç örnek kalmıştır. Mısırlı kuyumcular, gerçek başyapıtlar ortaya koymuş olan büyük ustalardı. Eski imparatorluk döneminden, geniş gerdanlıklar, bilezikler, taçlar, altın ya da yarı-kıymetli taşlardan yapılmış mücevherler (Abydos’ta Cer, Sakkare’de Sihimhet ve Hetepheres’in mezarları) bilinmektedir. Ama klasik dönemi, Dahşur ve İllahun’da ortaya çıkarılan hayranlık verici hâzinelerle, Orta İmparatorluk temsil eder. Kraliçe Ahhotep'in, Tutankhamon’un hâzineleri, Serapeion ve kraliçe Tausert'in mücevherleri ve Tanis kral mezarlarında ele geçirilen mücevherler arasında da güzel parçalar bulunur (Kahire müzesi).

Mısır makyaj ve tuvalet eşyaları, özellikle dikkate değer. Bunlar arasında, hayvan biçiminde düzgün kutularını ve önlerindeki bir ördeği iten genç yüzücü kadınlar biçimindeki düzgün kaşıklarını saymak gerekir. Mısır'ın sıcak havası, kalın elbiseler giyilmesini gereksiz kılmıştır. En fazla kullanılan malzeme, ketendir. Geleneksel erkek giysisi, belden yukarısını açık bırakan ve dizlere kadar inen kısa peştamaldır. Eski imparatorluk dönemi kadınları, iki askıyla tutturulmuş olan ve ayak bileklerine kadar inen çok dar bir elbise giyiyorlardı. Lüks ve incelik düşkünlüğü ancak Yeni imparatorluk döneminde ortaya çıktı ve kimi zaman karmaşık bir modanın doğmasına neden oldu. Gerileme döneminde ise, eskiye yöneliş eğilimi ve sadeliğe dönüş dikkati çeker.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 20 Temmuz 2017 01:32
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....