Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİNİN ROLÜ
3.1 GİRİŞ

Bildiğimiz gibi endüstri mühendisliği disiplini, çağımız
terminolojisinde önemli bir yeri olan kalite, kıt kaynakların
planlanması, rekabet gücünün arttırılması, insan kaynakları
yönetimi, verimlilik, standardizasyon,tüketici hakları, çalışma ve
yaşam koşulları, çevre gibi konuları ilgi alanına alan bir
mühendislik dalı olarak göze çarpmaktadır. Bu bağlamda her ne kadar
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin siyasi ve makro-ekonomik hedefler
açısından ele alınıyor gibi görünmesine karşın söz konusu hedefler
doğrultusunda ilerleyebilmek önemli bir yöntem sorununu gündeme
getirmektedir. Özellikle endüstri mühendisliği çalışmalarının aynı
zamanda bir yöntem disiplini olarak karşımıza çıkması nedeni ile
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğe geçiş sürecinde kilit noktalardan biri
olduğu düşünülebilir.
AB rüyasının yavaş yavaş ve emin adımlarla gerçekleşiyor olması ve
Türkiye’nin tarihi misyonuna ters düşmemesi için AB gerçeğinden uzak
kalmaması gerekmektedir. Bu konudan hareketle Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının bazı ortak sorumluluklar yüklenmesi gerektiğini
söylemek yanlış olmaz. Dolayısı ile Türkiye’nin makro-ekonomik ve
siyasal hedeflerine ulaşması için “en iyiyi ve doğruyu zamanında
yapmak” misyonu ile ortaya çıkan endüstri mühendislerine önemli
görevler düşmektedir.
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinde endüstri mühendisliğinin rolü
konusu, kısmen yoruma açık olmakla beraber, AB teknolojisi olarak
nitelendirilebilecek bir takım kavramlar dahilinde ele alındığı
zaman daha iyi anlaşılabilecektir. Dolayısı ile çalışmanın bu
kısımda, söz konusu kavramlar üzerinde yoğunlaşılarak; endüstri
mühendisliği ile ilişkileri noktasında kısmen sübjektif bir
çerçeveden bakılması ile konunun daha iyi anlaşılabileceği
düşünülmektedir.

3.2 STANDARDİZASYON VE CE İŞARETİ
Standartlar, yetkili kılınan ve bu yetkileri ulusal ve uluslar arası
bir standardizasyon kurumu tarafından kabul edilen; yaygın olarak
bir defadan fazla kullanılan; madde ürün ve hizmetler için
kuralların, yöntemlerin veya ürünlerin üretim metotlarının, ilgili
süreçlerin niteliklerini saptayan ve ilgili tarafların işbirliği ile
hazırlanan teknik belgelerdir. Malları serbest dolaşımının
sağlanması, büyük ölçüde kullanılan ulusal standartların
uyumlaştırılması ile bağlantılıdır, bu nedenle uluslar arası düzeyde
standardizasyon çalışmaları yapılmaktadır. Standardizasyon alanında
uluslar arası düzeyde faaliyet gösteren en önemli kurum ISO
(International Standards Organization)’dur.
AB de malların serbest dolaşımına katkıda bulunmak amacıyla ulusal
standartların yerini Avrupa Standartları’nın oluşturulması için
çalışmalar yürütmektedir. AB’de standardizasyon çalışmalarının
tarihi gelişimi incelendiğinde, uyumlaştırma sürecinin “Klasik
Yaklaşım” ve “Yeni Yaklaşım” olmak üzere iki farklı yaklaşıma dayalı
olarak belirlendiği göze çarpmaktadır.
Klasik yaklaşımın temel ilkesi mevzuat düzeyindeki teknik
düzenlemelerle eş etkili standartların uyumlaştırılmasıdır. klasik
yaklaşım çerçevesinde düzenlenen yönergeler, test ve belgelerin üye
devletler arasında karşılıklı tanınmasına yönelik düzenlemelerin
ötesinde, her ürünün uyması gereken teknik özellikleri en ince
ayrıntısına kadar açıklamıştır. Zaman içerisinde bu durum
üreticileri tek tip mal üretmeye zorlamıştır. Ayrıca teknolojik
gelişmeye paralel olarak ürünlerin çeşitlenmesi ve gerekli
belgelerin sayısının giderek artması sonucu, sistem işlevselliğini
yitirmiştir.
Yeni yaklaşım ise, yönergelerin çok fazla teknik ayrıntı içermemesi,
ürünlerin mal gruplarına göre uyması gereken genel kuralları
belirlemesini öngörmektedir. Teknik ayrıntılar için ise AB düzeyinde
belirlenen standartlara atıfta bulunulmaktadır. Yeni yaklaşımda
ayrıca, yönergeler ürünlere göre değil, ürünlerin kullanım
amaçlarına göre sınıflandırıldığı ürün gruplarına göre hazırlanmakta
ve böylece benzer işlev gören ürünler aynı yönerge kapsamında yer
almaktadır. Yeni yaklaşıma göre yönergelere uymak zorunlu,
standartlara uyum ise ihtiyatidir. Ancak standartlara uygun üretim
yapılması halinde, yönergelere de uyulduğunun varsayılması
üreticileri standartlara uygun üretimi teşvik etmektedir.
AB’ de standardizasyon alanında faaliyet gösteren üç kurum
bulunmaktadır:
- CEN (Avrupa Standartlar Komitesi)
- CENELEC (Avrupa Elektroteknik Standartlar Komitesi)
- ETSI (Avrupa Telekomünikasyon Standartlar Komitesi)

3.2.1 CEN (AVRUPA STANDARTLAR KOMİTESİ)
Kısa adı CEN olan Avrupa Standartları Komitesi, standartların AB
düzeyinde uyumlaştırılması amacıyla faaliyette bulunan temel
kurumdur.
CEN, tüm sektörlerde uyumlaştırılmış AB standartları oluşturarak,
ulusal standartların fsrklılığından doğan ve tek pazarın işleyişini
olumsuz yönde etkileyen teknik engellerin kaldırılması yönünde
çalışmalar yapmaktadır.


3.2.2 CE İŞARETİ
CE (Comfermité Européene) işareti, bu işarete sahip ürünün ilgili AB
yönergeleriyle belirlenen sağlık, güvenlik, tüketicinin ve çevrenin
korunması gerekliliğine uyduğunu belirten bir işarettir.
CE işareti, AB genelinde kullanılan değişik uygunluk işaretleri
yerine AB yönergelerine uygunluğu belirlenen tek tip bir AB işareti
kullanılması anlamına gelmektedir.
Önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi gündemde olan gelişmeler göz
önünde bulundurulduğu zaman, AB’nin hedefleri arasında yer alan tek
pazarın oluşturulması açısından tek tip bir AB standardı
oluşturulması ve özellikle CE işaretinin daha da yaygınlaşacağına ve
vazgeçilmez bir hal alacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. AB’ ye
tam üyelik sürecinde, Türkiye’nin bu yönde bir tavır sergilemesi
şüphesiz tek pazara entegrasyonunu daha da kolaylaştıracaktır.
Dolayısı ile Türkiye’nin bu yönde politikalar oluşturması ve
uygulamaya çalışması gerekmektedir. Özellikle AB gerçeğinin
özümsenmesi ve tek Pazar kültürünün oluşturulmasına ilişkin
çalışmalar yapmak gerekmektedir. Bu noktadan hareketle
standardizasyon kalite güvence sistemleri gibi konulara aşina olan
endüstri mühendislerinin yeterli müfredat ve AB kültürüyle
donatılmış olarak ortaya çıktıkları zaman, kilit rol
oynayabileceklerini söylemek yanlış olmaz.

3.3 KALİTE
AB ve Türkiye arasında gümrük birliğinin tamamlanmasıyla sonuçlanan
6 Mart 1995 tarihli ve 1/95 sayılı ortaklık konseyi kararının 8.
maddesinde tarafların kalite, standardizasyon, belgelendirme,
akreditasyon vb. alanlarda işbirliği içerisinde bulunmalarının
önemine dikkat çekilmektedir.
Türkiye’nin her alanda kalite anlayışı ile ortaya çıkması sadece AB
ile değil aynı zamanda dünya ile entegrasyonunu kolaylaştıracak ve
liberal globalizasyonun gerçekleşmesine yardımcı olacaktır. Bu konu
ile ilgili olarak; özellikle mal ve hizmet üretiminde kalitenin
sağlanması ve geliştirilmesinde çoğu zaman aktif rol oynayan
endüstri mühendislerinin önemli bir role sahip oldukları
söylenebilir.

3.4 MAKRO-EKONOMİK GERÇEKLİK
AB’nin temel hedefleri arasında yer alan istikrarlı ve dengeli
büyüme, fiyat istikrarı, yüksek düzeyde istihdam, ödemeler dengesi,
yaşam koşullarının iyileştirilmesi, dengeli kamu harcamaları gibi
hedeflerin gerçekleşmesi için üye ülkelerin ekonomi politikalarının
koordinasyonu gerekmektedir.
1992 yılı sonunda Tek Pazarın kurulması, bunu takiben Maastricht
Antlaşmasıyla Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) temel hedeflerden
biri halini almıştır. EPB’nin gerektirdiği makro-ekonomik istikrar
ve bütünleşmenin sağlanmasını teminen Maastricht Antlaşması beş
yaklaşım kriteri belirlenmiştir. EPB’nin üçüncü aşamasına geçebilmek
için üye devletlerin bu kriterleri karşılaması zorunludur. Söz
konusu kriterler:
· Kamu açığı. GSYİH (Gayri safi yurt içi hasıla)’ın % 3’ünden
az olması.
· Toplam kamu borcunun GSYİH’ye oranı % 60’ı aşmamalıdır.
· Enflasyon oranı, 1999 yılından önceki son 12 ay içerisinde
en düşük enflasyon oranına sahip üç üye ülkenin enflasyon oranları
ortalaması en fazla 1,5 puan üzerinde olabilir.
· Uzun dönem nominal faiz oranları, en düşük ortalamaya sahip
üç ülkenin faiz oranları ortalamasından en fazla 2 puan fazla
olabilir.
· Avrupa para sisteminin döviz kuru mekanizması çerçevesinde
belirlenen normal dalgalanma marjına, en az son iki yıl ciddi
sapmalar gözlenmeksizin uyulmalıdır.
Makro-ekonomik yaklaşım kriterlerinin hedefi, EPB çerçevesinde
dengeli ekonomik kalkınma sağlanması ve üye ülkeler arasında parasal
ve mali açıdan gerilimlerin engellenmesidir.
Dikkat edilirse EPB çerçevesinde yukarıda belirttiğimiz kriterlerin
üye ülkeler tarafından sağlanmasının zorunlu olması, Türkiye’nin
AB’ye geçiş süreci içinde söz konusu kriterler etrafında mali ve
ekonomik politikalar oluşturulması ve istikrarlı bir şekilde
uygulaması gerekmektedir.
Bu arada AB’nin en temel hedeflerinden biri olan istikrarlı bir
ekonomik büyümenin sağlanması ve birliğe yeni üyelik sürecindeki
ülkelerin bu yönde ilerlemeler sağlamalarının gerekliliği,
Türkiye’ye ve özellikle Türkiye’deki endüstriyel kapsamı oluşturan
firmalara önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu noktadan hareketle,
endüstri mühendislerinin sürekli iyileştirme ve karlılığın artmasına
yardımcı olarak, firmaların istikrarlı ve sistematik bir şekilde
büyümelerine yardımcı olmaları açısından önemli roller yüklendiğini
(ve yüklenmesi gerektiğini) söyleyebiliriz.

3.5. GÜMRÜK BİRLİĞİ
6 Mart 1995 tarihinde toplanan AT ve Türkiye 36. Ortaklık Konseyi,
1/95 sayılı kararı ile gümrük birliğinin yürürlüğe girmesi konusunda
anlaşmaya varmışlardır. Daha önce de denildiği gibi bu yepyeni bir
zemindeki bir anlaşma değildir. Karar Ankara Antlaşması ve bunun
işlerliğini sağlayan karma protokolün doğal bir uzantısı ve oyunun
bundan sonraki kurallarını belirleyen bir metindir. Bu arada Türkiye
ile AB arasında malların serbest dolaşımı 31 Aralık 1995 tarihinde
gerçekleşmiştir. Serbest ticaretin en temel unsuru olan malların
serbest dolaşımı ülkelerin karşılıklı olarak ithalat/ihracat
vergileri (gümrük vergileri) ve eş etkili vergiler ile tüm miktar
kısıtlamaları ve eş etkili engelleri kaldırmasıyla gerçekleşir.
Gümrük birliğine girerken özellikle imalat sanayiimiz için kayda
değer çevre değişiklikleri olacaktır. Gümrük birliği sonucu
kaldırılan gümrük vergi ve/veya fonların başlangıçta büyük bir
ithalat patlamasına yol açacaktır. Ancak kısa sürede döviz arz ve
talebinde meydana gelecek gelişmeler kurlarda olağanüstü baskı
yaratarak ithalatı caydırıcı, ihracatı arttırıcı etkileriyle yeni
dengeleri oluşumu söz konusu olacaktır. Kurlardaki yükselme ise
sermaye hareketlerinde içten dışa kaçış etkisi yaratacaktır. Bu
kaçışı önlemek için finans sektörü çaresiz mevduat faizlerini
yükseltmek zorunda kalacaktır. Bunun sonucu olarak artan kredi
faizleri ekonomide maliyetlerin yükselmesine, sabit sermaye
yatırımlarının yavaşlamasına, bunun sonucu olarak rekabet durgunluğa
yol açacaktır. Sermaye piyasası artan faizleri etkisiyle daralacak
ve işsizlik artacaktır.
Şüphesiz ki bir firma şayet rakiplerine göre müşterinin açık ve
saklı isteklerini daha hassas bir şekilde tespit edebiliyor ve bu
isteği daha kaliteli olarak ve daha ucuza, isteğin oluştuğu andan
itibaren en hızlı ve tam zamanında tatmin edebiliyorsa, bu firmanın
rekabet gücü daha yüksektir. Söz konusu firma için
gerçekleştirilebilecek stratejilerin çoğunun endüstri mühendisliği
disiplin doğasında varolduğu göz önünde bulundurulduğunda endüstri
mühendislerinin Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinde ne kadar
önemli oldukları kavranabilir.

3.6. REKABET
AB’nin rekabet kuralları, piyasa koşullarına dayalı bir Avrupa
Ekonomik Alanının etkin biçimde işleyebilmesini sağlamak amacıyla
oluşturulmuştur. AT’nin rekabet politikası (Roma Antlaşması, madde
85-94) beş temel ilkeye dayanmaktadır.
· İşletmeler arasında, üye ülkeler arası ticareti
etkileyebilecek ve ortak Pazar kapsamında rekabeti bozacak,
engelleyecek ya da kısıtlayacak anlaşmalar, ortaklıklar ve ortak
uygulamaların yasaklanması.
· Ortak Pazar içerisinde hakim konumu, üye ülkeler arasında
ticareti etkilediği ölçüde kötüye kullanılmasının yasaklanması
· Üye ülkelerin sağladıkları ve bazı işletmelerin ya da bazı
malların üretiminin kayrılması yoluyla rekabeti bozma yönünde tehdit
oluşturan her tür devlet yardımının denetlenmesi.
· Yapılması öngörülen anlaşmaların kabulü ya da reddi
yoluyla, birleşmelerin Avrupa boyutu göz önünde bulundurularak
koruyucu denetimi.
· Haberleşme, ulaştırma,enerji gibi çoğu zaman kamu ya da
özel sektör firmalarının tekel konumda olduğu bazı sektörlerin
liberizasyonu.
AB’nin rekabet politikası, iki çerçeve etrafında çizilmektedir:
haksız rekabetin önlenmesi ve rekabet koşullarına uyumun sağlanması
için fon desteği sağlanması.
Şüphesiz Türkiye olarak özellikle gümrük birliğinin getireceği yoğun
rekabet ortamı ve AB’ye tam üyelik sürecinde önemli göstergelerden
biri olarak kabul edilen rekabet edilme kapasitesinin yeterliliği
sorunlarının aşılması gerekmektedir. Bu noktada, gerek firma gerekse
endüstri boyutunda herkese önemli görevler düşmektedir. Özellikle
tüm yönleriyle kalite artışıyla rekabetin sağlanması ve bunu teşvik
edici politikaların uygulanması gerekmektedir. Mal ve hizmet
maliyetlerinin düşürülmesi, verimlilik artışının sağlanması, uygun
Pazar stratejilerinin uygulanarak müşteri isteklerinin en iyi
şekilde tatmin edilmesi, teknolojik yeniliklerin baz alınması gibi
kalitenin her yönüyle hareket edilmesi gerekmekte olup, söz konusu
stratejilerin uygulanmasıyla endüstri mühendislerinin önemli rollere
sahip olduğu açıktır.
Bu arada etkin olarak rekabet ortamına karşı koyabilmek için
şüphesiz yöneticilere önemli görevler düşmektedir. Bu bağlamda
endüstri mühendisleri yönetim disiplinine hakim kişiler olarak ön
plana çıkabileceklerdir
Özellikle rekabet koşullarında tutunabilmek için firmalarımızın
sürekli içerisinde olmaları gerekmektedir. Bu bakımdan günümüz
koşullarında toplam kalite yönetimi ,kaizen vb . araçlar etkin bir
şekilde kullanılmalıdır .dikkat edilirse ,endüstri mühendisliği
müfredatı ve uygulamalarında yönetim sistemlerinin yer alması
endüstri mühendislerinin rolünü , bir kez daha açık bir şekilde
ortaya koymaktadır.

3.7. TÜKETİCİ HAKLARI
Tüketicinin korunması, AB’ yi kuran antlaşmaya Maastricht
Antlaşmasıyla eklenen madde 129 A’ da ele alınmaktadır. Söz konusu
madde tüketicilerin sağlığı, güvenliği ekonomik ve yasal haklarının
yanı sıra bilgiye erişim haklarının da korunması hedeflenmektedir.
AB’nin önemli amaçlarından birisi de tüketici hakları konusunda
uluslar arası yasal mevzuatların uyumlaştırılmasıdır. Türkiye’de
tüketici hakları konusunda gerek yasal mevzuatların gerek sivil
inisiyatiflerin özellikle AB üyesi ülkeler düzeyinde olmasının
ileride önemli sorular doğurmaması için gerekli çalışmaların
yapılması gerekmektedir.
Kaliteli mal ve hizmet üretimiyle tüketici haklarının önemli
oranlarda korunmasının sağlanmasında endüstri mühendislerinin durumu
önemli olmakla beraber, Türkiye’nin geleceğini daha sağlam temeller
üzerine oturtması açısından gerçekçi bir tüketiciyi bilinçlendirme
politikası oluşturması gerekmektedir.

3.8. İSTİHDAM
AB ülkelerinde işsizliğin yüksek boyutlarda seyrettiği göz önünde
bulundurulduğunda istihdam AB’nin temel sorunlarından biri
olmaktadır. Hali hazırda AB düzeyinde işsizlik oranı % 10 civarında
seyretmektedir. Bu nedenle ilk kez komisyonun 1993 yılında
hazırladığı büyüme, rekabet gücü ve istihdam konulu ESSEN zirvesinde
(9-10 Aralık 1994) istidamın arttırılması için 5beş öncelikli alan
belirlenmiştir:
· Mesleki eğitim alanında yatırımın arttırılması yoluyla
istihdam olanaklarının iyileştirilmesi:
· İstihdam arttırmaya yönelik büyüme sağlanması:
· Ücrete dayalı olmayan iş gücü maliyetlerinin azaltılması:
· İş gücü piyasalarının ilişkin politikalarını etkinliğinin
arttırılması:
· Toplumun istihdam azlığından özellikle zarar gören
kesimlerine yardımın arttırılması:
21 Kasım 1997 tarihinde AB düzeyinde ilk kez istihdama ilişkin bir
olağanüstü zirve düzenlenmiştir. İstihdam edilebilirlik,
girişimcilik, uyum sağlama yeteneği ve fırsat eşitliğinin odak
noktasının oluşturduğu zirvede, her yıl istihdamı arttırmaya yönelik
yönlendirici ilkeler hazırlanması ve üye ülkelerin bu doğrultuda
hazırladıkları eylem planları ile bu planları ne şekilde hayata
geçirildiğine ilişkin faaliyet raporlarını sunmalarını
kararlaştırılmasıdır.
Amsterdam Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle birlikte istihdam
AB’nin hedefleri arasına alınmış, AB’ yi kuran antlaşmaya istihdama
ilişkin yeni bir bölüm eklenmiştir.
Dikkat edilirse, ESSEN Zirvesi’nde “Ücrete Dayalı Olmayan İşgücü
Maliyetlerinin Azaltılması” şeklinde ele alınan gündem maddesi,
oldukça spesifik bir şekilde AB’nin istihdama ilişkin politikasını
yansıtmaktadır. Temel amacı iş gücü çıkarmadan maliyetlerin
azaltılması olan iş etüdü gibi teknikleri başarı ile kullanan
endüstri mühendislerinin, genel istihdam politikalarını destekler
nitelikte yöntemle sergiliyor olduklarını söylemek yanlış olmaz.

3.9. ÇEVRE VE KAMU SAĞLIĞI
1972 yılında hazırlanan topluluğun 1. Çevre Eylem Programıyla
uygulamaya koyulan çevre politikası, Avrupa Tek Senediyle birlikte
ROMA Antlaşması’na eklenerek bir topluluk politikası halini
almıştır. AB’nin çevre politikasının hedefi, çevrenin korunması,
kalitenin iyileştirilmesi; İnsan sağlığının korunması ve doğal
kaynakların tasarruflu ve rasyonel kullanımıdır. Bu hedefleri yanı
sıra AB çevre politikası, ilgili hükümlerden etkilenen alanlara
bağlı olarak farklı karar alma yöntemleriyle belirlenir. Ancak bu
alanda çoğunlukla işbirliği yöntemine göre karar alınır.
Artan çevre bilincine paralel olarak, bir yandan uygulanan çevre
eylem programlarının, diğer yandan ilgili mevzuatın kapsamının
genişlemesiyle birlikte çevre politikası, zaman içerisinde giderek
önem kazanmıştır. Amsterdam Antlaşması “sürdürülebilir kalkınmayı”
AB’nin hedefleri arasına almak ve çevrenin korunmasını, başta tek
pazara ilişkin konular olmak üzere tüm diğer topluluk politikalarını
eklemek suretiyle çevre politikasını merkezi konuma yükseltmektedir.
“Çevrenin korunması, kalitenin iyileştirilmesi; insan sağlığının
korunması ve doğal kaynakların tasarruflu ve rasyonel kullanımı”
şeklinde belirttiğimiz AB’nin çevre politikası, oldukça önemli
görünmekle beraber, merkezi bir konumda bulunması AB’ ye tam üyelik
sürecinde Türkiye için özel bir önem arz etmektedir. Kalitenin
iyileştirilmesi, iş güvenliği, işçi sağlığı ve çalışma koşullarının
iyileştirilerek verimliliğin arttırılması ve yöneylem araştırması
gibi tekniklere aşina olan endüstri mühendislerinin, birlik çevre
politikasının uyumlaştırılmasına ön ayak olabilecekleri ve
Türkiye’nin AB’ ye giriş sürecini hızlandıracakları söylenebilir.

3.10. SOSYAL POLİTİKALAR
AB’nin sosyal politikası, üye ülkelerdeki çalışanların yaşam ve
çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçi-işveren kesimleri
arasında bir diyalog ortamı oluşturulması ve üye ülkelerin sosyal
politikaları arasında uyum sağlanması amacıyla oluşturulmuştur.
Endüstri mühendisliğinin, sosyal yönüyle diğer mühendislik
disiplinlerinden ayrılması ona özel bir önem vermektedir. İş
güvenliği, ergonomi, çalışma hayatının düzenlenmesi gibi çoğu
çalışmalarında insan faktörünü göz önünde bulundurduğu
düşünüldüğünde; endüstri mühendisliğinin ne kadar önemli olduğu ve
oldukça önemli bir misyona sahip olduğu anlaşılabilir.

alinti