Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
20 Mayıs 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
301 Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirilmeli
Kıbrıs sorununda hiçbir ilerleme kaydedilemedi
Demokrasi ve hukukun üstünlüğü
Meclis:
Yeni seçilen meclis ülkenin siyasi çeşitliliğini daha çok yansıtıyor. Ne var ki yüzde 10 barajının indirilmesine dair tartışmalar sürdü; bu, Avrupa parlamento sistemlerindeki en yüksek baraj. Mesele AİHM`ye de taşındı ve mahkeme Ocak 2007`de barajın özgür seçim hakkını ihlal etmediğine hükmetti. Ancak bir yandan istikrarlı meclis çoğunluklarının sağlanması hedefi korunurken, en iyi temsilin sağlanması için barajın indirilmesinin arzu edilir olduğuna da dikkat çekti. Mesele Gerel Kurul`a havale edildi.
Cumhurbaşkanlığı:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer`in görev süresinin Mayıs 2007`de dolması üzerine meclis yeni bir cumhurbaşkanı seçmek üzere toplandı. 27 Nisan`da yapılan ilk tur oylama muhalefet partilerince boykot edildi ve tek aday olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül gereken üçte iki oranında oyu alamadı. Aynı gün Genelkurmay bir bildiri yayınlayarak cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etti.
Anamuhalefet partisi CHP`nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs`ta, meclis oturumunun üçte ikilik katılımla açılması gerektiği gerekçesiyle oylamanın geçersiz olduğuna karar verdi. Yeni bir oylama yapıldı, fakat üçte iki katılım sağlanamadı. Gül bunun ardından adaylıktan çekildi ve bütün prosedür iptal edildi. Bu da Türkiye Anayasası uyarınca erken seçimleri gündeme getirdi.
Ağustosta yeni seçilen meclis Gül`ü üçüncü tur oylamada 339 oyla cumhurbaşkanı seçti.
Cumhurbaşkanı Sezer siyasi reformlarla ilgili bazı yasalar, bilhassa da Ombudsmanlık yasası, Vakıflar yasası ve özel eğitim kurumlarına yönelik yasalara karşı veto hakkını kullandı. Cumhurbaşkanı ayrıca Ombudsmanlık yasasına karşı Anayasa Mahkemesi`ne de başvurdu. Cumhurbaşkanıyla hükümet arasındaki gerilimli ilişkiler siyasi reformlara yönelik çalışmanın yavaşlamasına katkıda bulundu.
Hükümet:
Genel seçimin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan bir tek parti (AKP) hükümeti kurdu ve hükümet 5 Eylül`de meclisten güvenoyu aldı. Hükümet programı reformların devamına yönelik güçlü bir kararlılık içeriyor. Hükümet özellikle temel haklar alanında Türkiye`yi uluslararası standartlara tam anlamıyla taşımayı hedefleyen kapsamlı anayasal reformların hayata geçirilmesini planlıyor. Hükümet Nisan 2007`de sunulan AB üyeliği için yol haritasının uygulanması için çaba gösterme niyetini yineledi. Yol haritası bakanlıkların müktesebatla uyumuna yönelik ülke içi rehberlik sunuyor ve 2007-2013 yılları arasında kabul edilip uygulanacak birincil ve ikincil yasaları içeriyor. Bakanlıklar arası Reform Gözlem Grubu da eylülde bir araya geldi.
Yeni hükümette dışişleri bakanlığı AB`yle üyelik müzakerelerini yürütme görevine devam edecek. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde AB İşlerinden Sorumlu Genel Sekreterlik(EUSG) kuruldu ve bu makam bilhassa siyasi kriterler, mali işbirliği ve tekil fasıllarda müzakereler konusunda koordinasyon rolü oynamayı sürdürecek. Eylül 2007`de EUSG ve Devlet Planlama Teşkilatı`nın yol haritasının uygulanması konusunda üç ayda bir değerlendirme yapacağı açıklandı. Ancak üstlendiği rolün önemi göz önüne alındığında, EUSG ekibinin ve kaynaklarının güçlendirilmesi gerekiyor. Bu konuda atılan adımlar sınırlı kaldı.
Güvenlik güçlerinin sivil denetimi:
Ordudan kamuoyuna yapılan açıklamalar ve siyasi sürece müdahale teşebbüslerine rağmen, 2007 ilkbaharındaki anayasal krizin sonucu, demokratik sürecin önceliğini bir kez daha teyit etti.
Milli Güvenlik Kurulu(MGK) revize edilmiş rolüyle uyumlu bir şekilde toplanmaya devam etti. Büyükelçi Burcuoğlu eylülde yeni genel sekreter olarak atandı. MGK`nın toplam çalışan sayısı 408`den 224`e, askeri personelin sayısı da 26`dan 12`ye indirildi.
Ancak silahlı kuvvetler hatırı sayılır siyasi ağırlık koymayı sürdürdü. Silahlı kuvvetlerin üst düzey mensupları Kıbrıs, laiklik ve Kürt meselesi gibi iç ve dış politika sorunlarına dair açık yorumlarını artırdı. Bazı durumlarda Genelkurmay hükümetin açıklamalarına veya kararlarına açıkça tepki gösterdi. Genelkurmay, internet sitesinde bir bildiri yayımlayıp ülkedeki laikliğin zayıfladığı iddiası üzerinden endişesini ifade ederek Nisan 2007`deki cumhurbaşkanı seçimine doğrudan müdahale etti.
Silahlı kuvvetlerin üst düzey mensuplarından, özellikle güvenlikle ve azınlık haklarıyla ilgili konularda Türkiye`deki akademik araştırmaları ve açık tartışmaları sınırlamak yönünde bazı girişimleri söz konusu oldu. Dahası ordu çeşitli defalar basını hedef aldı.
Güvenlik, Kamusal Düzen ve Destek Birimleri`ne ilişkin 1997 tarihli gizli EMASYA protokolü hâlâ yürürlükte. Genelkurmay Başkanı ve İçişleri Bakanı`nın imzaladığı protokol, belli şartlar altında iç güvenlik konularına yönelik sivil yetkililerden izin almaksızın askeri operasyonlar düzenlenmesine imkân tanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri`nin İç Hizmet Kanunu`na ve Milli Güvenlik Kurulu yasasına dair hiçbir değişiklik yapılmadı. Bu yasalar Türk ordusunun rolünü ve görevlerini tanımlıyor ve orduya, geniş bir ulusal güvenlik tarifi üzerinden geniş bir manevra alanı sağlıyor. Sivil faaliyetleriyle temas ettiğinde Jandarma üzerinde sivil denetim uygulanması konusunda da hiçbir ilerleme olmadı.
Ordu bütçesi ve harcamaları üzerinde meclis denetiminin güçlendirilmesi bakımından da hiçbir ilerleme yok. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu ordu bütçesini sadece genel bir tarzda denetliyor. Programları ve projeleri incelemiyor. Dahası ilave bütçe fonları meclis denetiminden muaf tutuluyor.
Hesapların denetimine gelince, Anayasa`ya göre Sayıştay ordu harcamaları ve mülklerinin dışarıdan geriye dönük hesap denetimini yapabiliyor. Ancak Sayıştay, kendisine yönelik yasanın kabulünün askıda olmasıyla, ordu mülklerini hâlâ denetleyemiyor. Dahası, güvenlik kurumlarının iç hesap denetimini düzenleyen 2003 tarihli Kamu Maliyesi Yönetimi ve Denetimi Yasası hâlâ doğru düzgün uygulanmıyor.
Hepsi toparlandığında, ordu üzerinde idari sivil fonksiyonların ve savunma harcamasına yönelik meclis denetiminin sağlanması konusunda hiçbir ilerleme sağlanmış değil. Tam tersine, yetki alanının ötesine geçen meselelerde (reformlar da dahil) ordunun açık yorumlarda bulunma eğilimi güçlenmiş durumda.
Yargı sistemi:
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair endişeler varlığını sürdürüyor. Nisanda yeni cumhurbaşkanının seçimi bağlamında Anayasa Mahkemesi yediye karşı dört oyla, seçimin birinci ve ikinci turlarında meclis oturumunun 367 vekille açılması gerektiğine karar verdi ve seçimin ilk turunu iptal etti. Bu karar güçlü siyasi tepkilere ve Anayasa Mahkemesi`nin tarafsız davranmadığı iddialarına yol açtı. Neticede cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi sürecinde Anayasa Mahkemesi üçte birlik engelleyici bir azınlık önermiş oldu.
Kasımda verdiği nihai kararında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Şemdinli davasının iddianamesini hazırlayan savcıyı görevden azletti. Van`daki asliye mahkemesi, Yargıtay`ın suçların düzgün isnat edilmediği kararını takiben davayı yeniden görmeye başladı. Yargıtay ayrıca davanın askeri mahkemenin yetki alanında olduğuna hükmetti, fakat asliye mahkemesi bu kararı reddetti.
Yüksek mahkeme yargıçlarının atanması konusunda gerilimler söz konusu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yargıtay ve Danıştay`da boşalan yerlere yargıç seçmeyi başaramadı, zira Adalet Bakanı ve yardımcısı toplantılara katılmadı. Mesele nihayet çözüldü ve seçimler nisanda yapıldı...
Yolsuzlukla mücadele politikası:
Yolsuzlukla mücadele amacıyla halen yürürlükte olan sistemin koordine edilmesiyle ilgili olarak Başbakanlık, siyaset belirleme ve uluslararası kuruluşlarla koordinasyon sorumluluğunu Saydamlığın Artırılması ve İyi İdarenin Geliştirilmesi Komitesi`ne devretti. Başbakanlık Denetim Dairesi`neyse komiteye teknik ve idari destek sağlama görevi verildi.
Genelkurmay Askeri Mahkemesi fiili görevdeki bir tümgenerali ilk kez yolsuzluktan hapse çarptırdı. Sekiz subay da hapis cezası aldı. Yüce Divan da bir ihaledeki usulsüzlüklerden dolayı eski bir enerji bakanına hapis cezası verdi ve ceza ertelendi. Yerel yönetimlerdeki yolsuzluk olayları medyada sık sık işlendi.
Ancak hâlâ halledilmesi gereken bir dizi mesele var. Sayıştay yasasının kabul edilmesi konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Üstelik meclis kamu harcamaları üzerinde etkili denetim uygulamıyor, zira mecliste bir kamusal hesaplar komitesi yok.
Vekillere ve kamu görevlilerine tanınan geniş dokunulmazlıkların sınırlandırılması, siyasi parti ve seçim kampanyalarının finansına yönelik daha etkin yasalar ve saydamlık sağlanmaması başlıca sorunlar olarak varlığını sürdürüyor. Milletvekillerine, akademisyenlere, orduya veya yargıya yönelik etik ilkeler yasasının genişletilmesi bakımından hiçbir ilerleme yok. Yolsuzlukla mücadele stratejisinin geliştirilmesinde de ilerleme sağlanmadı. Yolsuzlukla mücadele politikaları ve faaliyetlerini geliştirip değerlendirecek merkezi bir yapının kurulması hâlâ hayati önemde. Yolsuzlukla mücadelede yer alan kurumlar (sözgelimi müfettişler kurulu) güçlendirilmedi. Yolsuzluk konusunda veri ve istatistik toplamakla görevli bir kurum yok.
Neticede yolsuzluk yaygın ve yolsuzlukla mücadelede sınırlı ilerleme var. Bir yolsuzlukla mücadele stratejisinin geliştirilmesi, etkili ve iyi koordine edilen icracı kurumlar ve yasaların güçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
İnsan hakları ve azınlıkların korunması
Uluslararası insan hakları kurallarına riayet:
İlerleme Raporu`nun içerdiği dönemde AİHM, Türkiye`nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin en az bir maddesini ihlal ettiğine hükmettiği toplam 330 karar verdi. 1 Eylül 2006`yla 31 Ağustos arasındaki yeni başvuruların miktarı, geçen yıl aynı dönemdeki başvurulardan daha fazla. Bu yeni başvuruların üçte ikisinden fazlası adil yargılama ve mülkiyet haklarının korunması konularında. Yaşam hakkı ve işkencenin yasaklanması ile ilgili bir dizi başvuru da yapıldı.
Son reformların AİHM kararlarının uygulanması üzerinde olumlu sonuçları oldu. Rapor döneminde Bakanlar Komitesi, AİHM`nin Terörle Mücadele Yasası`nın eski 8. maddesi uyarınca açılan davalar ve siyasi partilerin kapatılmasına dair davalarla ilgili kararlarına dönük bazı dosyaları kapattı.
Ancak Türkiye tarafından uygulanması bekleyen önemli miktarda AİHM kararı da var. Bunlardan bazıları genel yasal önlemleri gerektiriyor. Bunlar arasında ifade özgürlüğüne yönelik yasal kısıtlamalar ve Türk Hukuku`nda belli durumlarda iç prosedürlerin tekrar açılmasını engelleyen yasaklar var. Dahası Bakanlar Komitesi, vicdani veya dini gerekçelerle askerlik hizmetini yapmayı reddedenlerin durumunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin gereklerine uygun biçimde düzenleyen yasal çerçeveyi belirlemek için Türkiye`nin alacağı önlemlere dair bilgi bekliyor.
Bakanlar Konseyi`nin önünde duran diğer dosyalar da, güvenlik güçlerinin faaliyetlerinin kontrolü ve kötü muameleye karşı etkin çarelerle ilgili gereken yürütme önlemlerinin kabul edilmesini bekliyor. Bu dosyalar esasen 1990`ların ilk yarısında terörizme karşı savaş arkaplanında gerçekleşen ihlallere atıfta bulunuyor, fakat bazıları da polisin normal hareketlerinin işleyişiyle ilgili.
Kararların ilanından bu yana bir dizi olumlu yasal reform kabul edildi. Komite şu an reformların uygulanışını yakından takip ediyor. Kıbrıs-Türkiye ihtilafında Bakanlar Komitesi, eğitim hakkı ve inanç özgürlüğüyle ilgili ihlallere yönelik değerlendirmeyi nisandaki toplantısında kapatmaya karar verdi. Hâlâ devam eden konular Kıbrıslı Rumların Kıbrıs`ın kuzeyindeki mülkiyet haklarına yönelik kısıtlamaları ve kaybolan şahıslar meselesini içeriyor.