Çocukları Esirgeme Kanunu`nu hayata geçiren bir düzenleme yürürlüğe girdi. Buna göre bir soruşturma sırasında, işlenen suç nedeniyle psikolojik açıdan olumsuz etkilenmiş çocuk kurbanlar sadece bir kez şahit olarak dinlenebilecek ve bu da bir uzman eşliğinde yapılacak. Gözaltına alınan gençler karakolların gençlere yönelik birimlerinde kalacak ve kelepçe veya zincir takılamayacak. Savcılıklarda şu anda gençlik bürolarının kurulması gerekiyor.
Gelgelelim ilkokula kayıt oranları yüzde 90`da kalmaya devam ediyor. Eğitim alanında özellikle kızların ilkokuldan ayrılmaları veya kaydedilen ilerlemelerin takip edilmesi gerekiyor. Okula kayıt oranlarında bölgeler arası farklılıkları azaltmak için daha fazla çaba gerek. Kız çocuklarının ilkokula kayıt oranı artsa da, ortaöğretimdeki geniş uçurum sürüyor.
Her ne kadar öncesine oranla son 10 yıl içinde okula kayıt olmayan çocuk oranında önemli bir düşüş görülse de, doğumda nüfus kaydı yapılmamış olan beş yaşından küçük çocukların oranı ülkenin özellikle doğusunda hâlâ yüksek seyrediyor. Bu ise çocukların sağlık ve eğitim hizmetlerine erişiminde engel teşkil ediyor. Resmi istatistikler bebek ölümlerinin oranının hâlâ yüksek olduğunu gösteriyor. Kurumlarda çocuklara yapılan muameleler, kaygı yaratmaya devam ediyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu`nun mevcut bakım ve koruma standartlarını gözden geçirmek ve bu kurumun personel kapasitesini artırmak için çaba gerekiyor. Çocuk esirgeme kurumlarına alternatif olarak evlat edinme işlemlerinin teşvik edilmesi için daha yoğun çaba harcanmalı.
Çocuk işgücü mevsimlik tarım işlerinde ve sokaklarda hâlâ yaygın olarak devam ediyor. İş kanunu ve uygulanmasında eksiklikler var ve çocuk işgücüyle mücadele için ayrılmış olan ulusal kaynaklar yetersiz.
Çocukları koruma yasasını uygulama ve eğitim ve sosyal hizmetleri sağlanma alanlarında daha fazla ilerleme gerekiyor. Çocuk mahkemelerinin karşılaştıkları zorluklarla mücadele edebilmek için daha iyi donatılması ve sayılarının artırılması lazım.
Toplumsal açıdan hassas ve/veya özürlü kişiler konusunda, akıl sağlığı alanında, hastanelerde elektroşok tedavisinin kullanımının insan ve hasta haklarına uygun hale gelecek şekilde düzenlenmesi için bir hükümet yönergesi yayımlandı. Yönergenin hayata geçirilmesine ilişkin tüzükler de hazırlandı.
Özürlü kişilerin eğitim, sağlık, sosyal ve kamusal hizmetlere erişimleri açısından hiçbir ilerleme yok. Özellikle kamu binalarına erişimde fiziksel engeller devam ediyor. Gerek bu alanda gerek akıl hastası kişilerin bakım koşulları alanında veri ve araştırmaların olmaması, bilgiye dayalı politikaların oluşturulmasını önlüyor. Özürlü Kişiler Yasası`nın ve ilgili düzenlemelerin uygulanması, özürlülerin hakları ve yaşam koşullarını iyileştirme yolunda belirleyici bir önem taşıyor.
İşçi hakları ve sendikalar alanında, sendikaların yönetim kurullarına seçilebilmek için en az 10 yıl çalışmış olma şartı, yeni kanunlarla yürürlükten kaldırıldı. Ayrıca bazı işveren ve işgücü sendikaları da iki taraflı toplumsal diyalog üzerinde ortak deklarasyonlar ve protokoller yayımladı.
Ancak sendikal hakların tümüyle uygulanmasında kısıtlamalar devam ediyor. Türkiye özellikle örgütlenme hakkı, grev hakkı ve toplusözleşme haklarında ILO Konvansiyonları`nı tümüyle hayata geçirmiyor. Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı`nın 5. madde (örgütlenme hakkı) ve 6. maddesi (toplusözleşme hakkı) üzerinde çekincelerini devam ettiriyor.
Genel anlamda işçi hakları ve sendikalar açısından az bir ilerleme kaydedildi. Türkiye`nin özellikle örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakları alanında AB standartları ve ilgili ILO Konvansiyonları`na uygun bir şekilde, sendikal hakları tümüyle taahhüt altına alan yasaları kabul etmesi gerekiyor. Türkiye ayrıca üç taraflı düzey dahil olmak üzere toplumsal diyalog mekanizmalarını da güçlendirmesi lazım.
Ayrımcılık karşıtı politikalar alanında, ayrımcılık karşıtlığı ilkesi anayasada yer alıyor ve birçok yasada da gözetiliyor. Ancak yaş veya cinsel tercihler nedeniyle ayrımcılığa karşı özel bir koruma yok. Lezbiyen, homoseksüel, biseksüel ve transseksüel kişileri temsil eden bir derneğe karşı bir dava devam ediyor. Transseksüeller ve travestiler bazı durumlarda fiziksel tacize maruz kalıyor. Polisin bu vakaları düzgün bir şekilde soruşturması gerekiyor.
Mülkiyet hakları alanında, AİHM`deki Fener (Rum) Erkek Lisesi Vakfı-Türkiye davası nisan ayında sonuçlandı. Mahkeme oybirliğiyle, AİHM 1 No`lu protokol 1. maddenin ihlal edilmiş olduğuna karar verdi ve mülkün davacıya iade edilmesini veya tazminat ödenmesini önerdi. Vakfın 1943 ve 1963 yıllarında edindiği mülklerle ilgili olarak AİHM`ye taşıdığı bir davada, Türk hükümeti ile İstanbul Ermeni Hastanesi Vakfı arasında bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşma uyarınca hükümet mülkü vakfa iade ediyor. Türk hükümeti mülkü, Mayıs 1974 tarihli bir Yargıtay kararına dayanarak istimlâk etmişti.
Ancak Kasım 2006`da mecliste oylamaya sunulan ve cumhurbaşkanı tarafından veto edilen yeni Vakıflar Kanunu tasarısının son kabul işlemi halen askıda. Yeni kanunun kabulü dini cemaatlerin mülk yönetimi ve edinimi alanlarında karşılaştığı bir dizi soruna çözüm getirecektir.
Mülk sorunları yaşayan Süryanilerin durumundaysa bir ilerleme kaydedilmedi. Mülklerine el konulduğuna dair şikâyetleri arttı.
Azınlık hakları, kültürel haklar ve azınlıkların korunması:
Azınlıkların eğitim hakları alanında, Şubat 2007`de yürürlüğe giren Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile gayrimüslim cemaatlerin Lozan Anlaşması uyarınca yetkililerle birlikte azınlık okulları açma hakkı yeniden onaylandı.
Ancak Türkiye`nin azınlık haklarına yaklaşımında bir değişme olmadı. Türk makamlarına göre 1923 Lozan Anlaşması uyarınca Türkiye`deki azınlıklar sadece gayrimüslim din cemaatlerinden ibaret. Uygulamada bu anlaşma, yetkililere göre Museviler, Ermeniler ve Rumları kapsıyor. Anlaşmaya ilişkin bir önyargıya kapılmadan, Türk makamları Türk vatandaşlarını çoğunluğa veya herhangi bir azınlığa ait olan bireyler yerine, yasalar önünde eşit haklara sahip bireyler olarak görüyor.
Ancak bu yaklaşım Türkiye`yi, kendi kimliklerini muhafaza edebilmeleri için bazı Türk vatandaşlarına etnik köklerine, dinlerine veya dillerine dayalı özel haklar vermekten alıkoymamalı. Avrupa standartlarına uygun olarak dil ve kültür, toplanma, ifade ve inanç özgürlüğünün ve kamu hayatına etkin bir şekilde katılıma, altyapıları veya köklerinden bağımsız olarak tüm vatandaşlar için saygı gösterilmesi ve korunması gerekiyor.
AGİT Azınlıklar Yüksek Komiserliği Üyesi Aralık 2006 tarihinde Ankara`ya, 2003 ve 2005`teki ziyaretlerinin ardından üçüncü kez ziyarette bulundu. Bölgeleri ziyaret etme teklifi (özellikle güneydoğu) yerine getirilmedi. Azınlıkların kamu hayatına katılımı ve azınlık dillerinde yayın gibi meselelerde Türkiye ile AGİT Azınlıklar Yüksek Komiserliği arasında bir diyalog başlatılması gerekiyor. Böyle bir diyalog, Türkiye`nin uluslararası standartlara ve AB üye ülkelerindeki en iyi uygulamalara daha fazla uyum sağlamasını kolaylaştıracaktır.
Türkiye, BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi`nin taraflarından biri. Ancak azınlık hakları konusundaki çekinceleri ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi`nde eğitim hakkına dair çekinceleri, kaygı verici. Türkiye, Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Belgesi`ni veya Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı`nı imzalamadı.
Çifte başkanlık dahil olmak üzere azınlık okullarının yönetimi, sorun teşkil etmeye devam ediyor. Ayrımcı ifadelerin okul kitaplarından çıkarılması için daha fazla çaba gerek. Rum azınlık, eğitim ve mülkiyet haklarıyla ilgili sorunlarla karşılaşmaya devam ediyor. Bu bağlamda Gökçeada(Imvros) ve Bozcaada(Tenedos) adalarındaki Rum azınlığı olumsuz etkileyen sorunlar, bildirilmeye devam ediliyor.
Genel anlamda Türkiye, Avrupa standartlarında azınlıklara saygı, azınlıkların korunması ve kültürel çeşitliliğin sağlanması konularında hiçbir ilerleme kaydetmedi.
Kültürel haklar alanında, Türkçe dışındaki dillerde yayın yapılması konusunda, Mart 2007`de Diyarbakır`daki yeni bir radyo istasyonu (Çağrı FM) Kırmançi ve Zaza Kürtçesi`nde yayın yapma izni aldı. Şu anda Kürtçe yayın yapan dört yerel radyo istasyonu ve TV kanalı bulunuyor.
Ancak film ve müzik programları haricinde süre kısıtlamaları uygulanıyor. Şarkılar haricinde tüm yayınlarda Türkçe altyazı bulunması veya Türkçeye çevirinin şart koşulması, canlı yayınları teknik açıdan zahmetli hale getiriyor. Kürt dilini öğretecek eğitim programlarına izin verilmiyor. Bu kurallara karşı açılan bir davası, üç yıldır Danıştay`da beklemede bulunuyor. Bazı yayıncılara karşı önemsiz sebeplerle açılan davalar var.
Anadili Türkçe olmayan çocuklar, anadillerini Türk devlet eğitim sisteminde öğrenemiyor. Bu tür eğitim hizmeti sadece özel eğitim kurumlarınca verilebiliyor. Kürtçe alanında, bu tür eğitim veren tüm kurslar 2004 yılında kapatıldı. Bugün devlet veya özel okul sistemlerinde Kürtçe öğrenme fırsatı bulunmuyor.
Türkçe konuşmayan kişilerin kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için hiçbir önlem alınmadı, oysa tercüme genellikle mahkemelerde mevcut. Haziran 2007`de Sur belediyesine karşı açılan bir davada Danıştay belediye başkanını görevden aldı ve çokdilli belediye hizmetleri verdiği için Belediye Meclisi`ni dağıttı. Mahkeme bu durumun, devletin dilinin Türkçe olduğuna ve Türkçe dışında hiçbir dilin anadil olarak öğretilmemesine dair anayasa ilkelerine karşı olduğuna karar verdi. Temyiz devam ediyor.
Türkçe dışındaki dillerin kullanımı siyasi hayatta yasadışı olmaya devam ediyor. DTP yetkilileri ve yöneticilerinin, siyasi partilerin Türkçe dışında bir dil kullanmasını yasaklayan Siyasi Partiler Yasası 81/c maddesini sözde ihlali nedeniyle birçok soruşturma ve dava açıldı. Şubat ve Nisan 2007`de Hak-Par`ın birçok üyesi ve yöneticisi iki ayrı davada, partinin genel kongresinde Kürtçe konuştukları için cezaya çarptırıldı. Hak-Par`ın kapatılmasına ilişkin bir dava devam ediyor.
Türkiye`de ikâmet eden ve seyahat eden yabancılarla ilgili yasayı düzeltmek için hiçbir adım atılmadı. Bu yasa Romanlar üzerinde, özellikle suçluların iadesi alanında ayrımcı maddeler içeriyor. Türkiye 2005-2015 Roman Katılımının Onyılı`na katılmıyor.
Bakanlar Konseyi`nin Nisan 2006 tarihli bir kararının aldından, bir şehir yenileme programı uygulamaya konuldu. Bu bağlamda Roman mahalleleri başta İstanbul olmak üzere birçok ilde yıkıldı. İstanbul belediyeleri bu yıkımlar sonrasında Romanlara barınak, temel sıhhi hizmetler veya diğer sosyal ve ekonomik hizmetleri sunmak için hiçbir adım atmadı. İstanbul Sulukule semt sakinleri ve sivil toplum örgütleri İstanbul İdare Mahkemesi`ne, semtin istimlak ve tahliyesinin durdurulması için başvuruda bulundu.
Türkiye kültürel haklar alanında hiçbir ilerleme kaydetmedi. Özellikle yayıncılık, siyaset ve kamu hizmetlerine erişim alanlarında Türkçe dışındaki dillerin kullanılması için ciddi seviyede daha fazla çaba harcanması gerekiyor. Romanlar yeterli seviyede barınma, eğitim, sosyal koruma, sağlık ve istihdama erişim alanlarında ayrımcı muamelelere maruz kalmaya devam ediyor.
Doğu ve güneydoğudaki durum alanında, temmuz ayındaki genel seçimlerde Türkiye`nin güneydoğusundaki seçmenler bu sefer, bir önceki meclise kıyasla daha fazla temsil edilebildiler.
Ancak güneydoğuda genel sosyoekonomik durum halen sorunlu. Bölgede ekonomik ve sosyal kalkınma sağlamak ve Kürt nüfusunun hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanabilmesi için gereken koşulları oluşturacak kapsamlı bir strateji geliştirmeye yönelik hiçbir adım atılmadı.
PKK ve diğer terörist grupların saldırıları açısından durum daha da kötüleşti. PKK, AB`nin terörist örgütler listesinde yer alıyor. Yıl başından bu yana yüzlerce terör olayı kaydedildi. Ocak-Haziran 2007 döneminde 71 güvenlik gücü, 121 terörist ve 22 sivil öldürüldü. 22 Mayıs`ta Ankara`daki bir intihar bombalı saldırıda dokuz kişi hayatını kaybetti. Tüm ülke genelinde sivilleri hedef alan terör saldırılarında artış yaşandı.
Terörle mücadelenin bir parçası olarak Haziran-Aralık 2007 arasında üç güvenlik bölgesi oluşturuldu ve Irak sınırı boyunca üç il kısmen bu bölgeye dahil edildi. Bu bölgelerde erişim kısıtlamaları dahil olmak üzere sıkı güvenlik önlemleri uygulanıyor.
Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler alanında, tazminat sürecinde ilerleme devam ediyor. 24 Mayıs 2007`de Hasar Tespit Komisyonları`nda 57 bin 071 başvuru incelendi ve 37 bin 309`una olumlu yanıt verildi.
Tazminattan yararlanmak üzere daha fazla sayıda kişinin başvurabilmesi için, son başvuru tarihi 30 Mayıs 2008`e kadar uzatıldı. Parlamento Aralık 2006`da başvuruların değerlendirmesini bitirme son tarihini Ocak 2008`e kadar uzattı. Ayrıca Bakanlar Kurulu`na bu tarihi gerekirse daha da ileri atma yetkisi verildi. Ek olarak, Hasar Tespit Komisyonları`nın sayısı 106`ya çıkarıldı. İçişleri Bakanlığı yasanın ülke genelinde uygulanışını uyumlandırmak için tüzük yayımladı.
Aralık 2006`da Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye`de göç ve yurtiçinde yerinden olmuş nüfusla ilgili devlet sposorluğundaki araştırmasının sayısal sonuçlarını açıkladı. Bu araştırmaya göre Türkiye`de yerinden olmuş nüfus sayısı önceki tahminlerin çok üzerinde, 950 binle 1 milyon 200 bin arasında bulunuyor. Araştırmanın yerinden olmuş nüfusun sorunlarına siyasi çözümlerin planlanması için temel oluşturması amaçlanıyor.
Ancak hükümetin yerinden olmuş nüfusa yönelik genel bir ulusal stratejisi yok. Yerinden olmuş nüfusla ilgilenen makamın yeterli kaynağı bulunmuyor. Yerinden olmuş nüfustan sorumlu tüm makamlarda kurumsal kapasite oluşturulması gerekiyor. Tazminat yasasının uygulanmasında iller arasında eşitsizlik olduğuna dair bildirimler devam ediyor. Hükümetin bu konuda aldığı tedbirlerin uygulamadaki etkilerinin hâlâ değerlendirilmesi gerekiyor.
Şehir alanlarında yaşayan yerinden olmuş kişilerse sosyal, eğitim ve sağlık hizmetlerine çok az erişimle veya hiç erişimleri olmadan, yoksulluk içinde yaşıyor. Yerinden olmuş kişilerin geri dönmesini engelleyen unsurlar (örneğin temel altyapının olmaması, sermaye yokluğu, iş bulma fırsatlarının az olması ve güvenlik durumu) doğu ve güneydoğuda halen devam ediyor. Yerinden olmuş kişilerin güvenle geri dönüşünü, mayınların ve korucuların varlığı da önlemeye devam ediyor.
Köy korucuları sistemini ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Aksine Meclis, Mayıs 2007`de köy korucularının valinin isteği ve İçişleri Bakanlığı`nın onayıyla istihdamını kolaylaştıran yasal düzeltmeleri kabul etti. Yasalar ayrıca korucuların sosyal haklarını ve emekli maaşlarını daha iyi bir seviyeye getiriyor. Yeni gönüllü korucuların işe alındığı durumlar da oldu. Bunlara ödeme yapılmasa da devlet tarafından silahlandırılıyorlar.
Kıbrıs
Hükümet, Kıbrıs sorununun BM himayesi altında kapsamlı olarak çözülmesine bağlılığını ifade etmeye devam etti. Türkiye`nin Ek Protokolü tam ve ayrım gözetmeksizin uygulama yükümlülüğünü yerine getirmemesinin ardından konsey Aralık 2006`da, Türkiye`nin Kıbrıs Cumhuriyeti`ne dair kısıtlamalarıyla ilgili sekiz başlıkta müzakerelerin açılmamasına ve komisyon Türkiye`nin sözlerini yerine getirdiğini teyit edinceye kadar hiçbir başlığın geçici olarak kapatılmamasına karar verdi. Konsey ayrıca, 21 Eylül 2005 deklarasyonunda ele alınan konularda kaydedilen ilerlemeyi gözden geçirme kararı aldı ve komisyonu 2007, 2008 ve 2009 başta olmak üzere, yıllık raporlarında bu ilerlemeyle ilgili rapor vermeye çağırdı.
Konseyin Aralık 2006 kararından bu yana, Türkiye, Ek Protokolü tümüyle yerine getirmeye yönelik bir ilerleme kaydetmedi.
Türkiye Kıbrıs`la ikili ilişkileri normalleştirme konusunda hiçbir ilerleme kaydetmedi. Türkiye, birçok uluslararası örgütte Kıbrıs`ın üyeliğini veto etmeye devam ediyor.
Ocak ayında Türkiye, petrol sondajı amacıyla denizde özel bir ekonomik bölge kurulması konusunda Kıbrıs Cumhuriyeti`nin Lübnan`la gerçekleştirdiği bir araştırmayı protesto etti. 1960 Garanti Anlaşması ve uluslararası karasuları sınırları hukukuna istinaden Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti`nin bu gibi anlaşmalar yapabilme hakkına karşı çıktı.
Radikal