Türkler'in Yada Taşı'nı kullanarak yağmur, kar yağdırıp rüzgar estirmesiyle ilgili, kayıtlara geçmiş birçok olay vardır. Bunların bazılarını aşağıya aldım.
Abbasi halifesi Memun, Yada Taşı'nı ve ne işe yaradığını duyar. Yada Taşı üzerine araştırmalar yapması için Horasan valisi Esed bin Nuh'u görevlendirir. Esed bin Nuh, Yada Taşı üzerine bilgiler toplar ama mahiyetini öğrenemez.
Eski Arap gezgini Temin bin Bahr, Uygur Türkleri'nin topraklarına gider ve Yada Taşı ile ilgili bilgiler verir. Temin bin Bahr şöyle der:
''Onların ülkelerinde garip bir taş vardır. İstediklerinde onunla yağmur, kar, dolu yağdırırlar. Bu iş, onlar arasında çok yaygın olup kimse bunu inkar etmez''.
Coğrafyacı İbn-ül Fakih'in rivayetine göre, Eb'ül-Abbas İsa, Oguz, Dokuz-Oguz ve Karluk Türkleri'nin yağmur yağdırdığını duyar; ama inanmaz. Fakat, Horasan valisi Davud Bagdisi ile görüşünce kuşkuları kaybolur. Çünkü o, Oguz yabgusuna başkaldıran oğlu Balkık'tan konu hakkında tam bir bilgi almış, bu işin hile ve büyü ile değil Tanrı'nın gücüyle gerçekleştiğini öğrenmiştir.
--------------------------------------------------------------------------
Samani hükümdarı İsmail bin Ahmed (892-907), Türk ve yerlilerden oluşan yirmi bin kişilik ordusu ile henüz müslüman olmayan Türkler'in üzerine doğru harekete geçer. Ordudaki Türk askerler, karşı tarafta akrabalarının bulunduğunu, onlardan öğrendiklerine göre yarın kamları aracılığı ile yağmur ve kar yağdıracaklarını söylerler. Samani hükümdarı buna inanmaz ve bu tür bir inancı kafirlik olarak yorumlar. Ancak Türk askerleri, yarın güneş doğduktan sonra bu işin gerçekeşeceği ve emir İsmail'inde bizzat bu olaya tanık olacağında ısrar ederler. Ertesi gün, ordunun dayandığı dağ üzerinde büyük bir bulut çıkar. Dört bir yan karanlığa boğulur, korkunç gürültüler duyulur. Emir İsmail, atından inip Tanrı'ya yalvarmağa başlar. Sonunda bulutlar şaman Türkler'e ait tepe üzerine dolu halinde dökülür.
--------------------------------------------------------------------------
Kaşgarlı Mahmud, başından geçen bir olayı anlatırken der ki:
''Özel bir taş olan Yat (Yada) ile rüzgar ve yağmur celbedilir. Bu iş Türkler arasında çok yaygın olup buna, Yagma boyu içerisinde bizzat tanık oldum. Orada bu işlem, bir yangını söndürmek için yapıldı. Tanrı'nın izni ile kar düştü ve yangın söndü.''
--------------------------------------------------------------------------
Ahmed bin Yusuf el-Tifaşi, Yada Taşı üzerine ayrıntılı bilgiler verir. Ahmed bin Yusuf el-Tifaşi, Harzemşah Alaeddin Muhammed'in ordusundaki bir askerin istediğinde yağmur yağdırdığından söz eder. Yazar, yağış ve sel zamanında Sürhab adlı bir kuşun sulak yerlere yumurta büyüklüğünde taşlar bıraktığını, bunların hükümdar hazinesinde toplandığını, yazın yağmur yağdırmak veya düşmana karşı fırtına çıkarmak gerektiğinde bu taşların kullanıldığından bahsettikten sonra anlatır:
''Yaşlı bir Türk çadırda yağmur yağdırma işlemleri yaparken biz de hazine emini ile birlikte üstü açık olan bu çadırda idik. Yaşlı Türk, içi su dolu bir tas aldı. Sonra üç kalın kamışın ikisini, taşın sağına, soluna dikti; öbür kamışı da yatay olarak üzerine koydu. İnce ve kızıl Yada Taşı renginde bir yılanı, kuyruğu yatay olarak kamışa bağlı biçimde ve başı su üzerinde tuttu. Daha sonra, iki Yada Taşı'nı suya koyup birbirine sürttü. Bu işi yedi kez yaparken yanındakiler de ona yardım ediyordu. Ardından yadacı, başı açık, saçı dağınık, yüzü kızgın ve köpürmüş olarak başını göğe kaldırdı ve iki saat yağmur duası yaptı. Sonunda gök bulutlandı, korkunç bir yağmur yağdı.''
Ahmed bin Yusuf el-Tifaşi, bu işi yapanların mutlaka başarılı olduğunu, bu işe birçok kez tanık olduğunu, fakat karşılığında yadacıların ailesine ölüm veya mal ve hayvanlarına zarar geldiğini, Sultan'ın onların kayıplarını tazmin ettiğini, bununla birlikte yadacıların yine de yoksul olarak yaşadıklarını anlatır.
--------------------------------------------------------------------------
Yine Ahmed bin Yusuf el-Tifaşi anlatır:
''Hükümdar (Harzemşah hükümdarı), yazın sefere çıkardı. Bir keresinde sınırda yağmur ve kar yağışına tutuldu. Askerleri helak olma tehlikesi ile karşılaştı. Hükümdar, candarlarını çağırtarak yakındaki dağı araştırttı. Candarlar, yağmur yağdıran iki kişi bulup getirdiler. Hükümdar, karı kestirip tehlikeyi atlatmak için yadacıları keçeye sardırıp diri diri gömdürdü. Bu sayede hava düzeldi.''
--------------------------------------------------------------------------
Harzemşah Celaleddin Mengübirti, seferlerinde Yada Taşı'nı yanında taşırdı. Doğu Anadolu'da iken, Valaşgirt ovasında çok sıcak ve kuraklıkla karşılaşır. Yada Taşı ile yağmur yağdırmağa karar verir. Sultan'ın yanında bulunan tarihçisi Muhammed Nesevi buna inanmaz. Fakat Sultan'la birlikte bizzat bu yağmur yağdırma törenine gider ve ovaya gece gündüz yağmur yağdığını görür.
Bu olaydan sonra Daye Hatun, Sultan'a: ''Ey dünyanın efendisi! Sen, bu sanatta ölçüyü bilmiyorsun. Bu şiddetli yağmur ile halkı azaba soktun. Oysa başkaları ihtiyaç oranında yağmur yağdırıyorlardı'' der. Sultan'ın yanıtı şu olur:
''Öyle değil. Bu yağmur merdin eseridir ve benim himmetim başkalarından farklıdır.''
--------------------------------------------------------------------------
Harzem ordusunda asli unsuru Kanglı Türkleri teşkil ederdi. Çin seferinde zorlukla karşılaşan Oktay Kagan, bir Kanglı'yı Yay (Yada) yapmakla görevlendirir. Yaz ortasında yağmur ve kar yağınca Çinliler dehşete düşerler.
--------------------------------------------------------------------------
Semerkant şehrinde kuraklık çıkar. Yada Taşı ile yağmur yağdırmayı bilen şehirdeki bazı kimseler işe koyulurlar. Yada Taşı, bir tas içindeki suya bırakılır ve bir köşeye konur. Ancak, Hafız adındaki bir adam bilmeden bu suyu içer. O anda yağmur yağmağa başlar ve yağmur, gece gündüz dinmek bilmez. Kent halkı yağmurdan büyük zarar görür. Sonunda Hafız adlı adamın, Yada Taşı'nın içine konmuş olduğu suyu içmesinden dolayı yağmurun kesilmediği anlaşılır. Hafız, kentten çıkarılır. Hafız nereye gitse oraya yağmur yağar ve dinmek bilmez. Sonunda Hafız ülkeden sürülür ve yağmur da diner. Fakat Hafız nereye gitse durmak bilmeyen yağmuru da yanında getirmektedir. Zavallı adam en sonunda Mısır'a gider. Gittiği bu son ülke ona uğurlu gelir ve bu garip hal, üzerinden kalkar. Yıllar sonra yurduna döner. Adı, Yada Taşı'na nispetle Hafız-ı Yeda olarak kalır.
--------------------------------------------------------------------------
Kitab-ül Havas adlı eserde ise şu cümleler bulunur:
''Türkistan'da bir geçit vardır. Buradan geçmek isteyenler, hayvanlarının nal ve tırnaklarının yolun taşlarına çarpmasından sakınırlar. Bir hayvanın tırnağı o taşlara dokunursa ya da bir taş zedelenirse birden ortalık kararır, bulutlar çıkar, yağmur başlar. Mevsim kış ise yağmur tufan gibi şiddetli yağar ve yollar kapanır. Bu diyardan geçenler, bu taşlardan alıp götürürler. Kar ve yağmur yağdırmak istediklerinde, su dolu bir kaba bu taşlardan koyup yüksek bir yere asarlar. Sonunda istekleri yerine gelir.''