Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Ağustos 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

İskelet Sistemi


İskelet, insan ve hayvan vücudunun ke­mikten çatısıdır. Bu sert ve sağlam çatı, üzerini örten et, yağ ve deri gibi yumuşak dokulara destek olur, vücuda belirli bir biçim verir ve iç organları korur.
Hayvanlar genel olarak omurgasızlar ve omurgalılar adıyla iki büyük gruba ayrılır. Böyle bir ayrımın, daha doğrusu omurgasızlar teriminin bilimsel sınıflandırmada yeri yok­tur. Ama sırtta boydan boya uzanan ve omurga denen kemik dizisinin yokluğunu belirttiği için anatomi açısından önem taşır. Omurgasız hayvanların bir bölümünde, örne­ğin denizanalarında vücuda destek olan ve biçim veren bir iskelet bulunmaz. Buna karşı­lık bazı omurgasızların iskeleti vardır, ama vücudun dışındadır. Midye, istiridye, salyan­goz gibi yumuşakçaların, yengeç, karides gibi kabukluların ve böceklerin vücudunu dıştan sararak içerideki yumuşak bölümleri koruyan az ya da çok sert kabuklan bu tür bir dış iskelettir. Bu sert kabuklu hayvanlar büyürken birkaç kez kabuk değiştirmek zorunda kalırlar; büyümeyi engelleyen eski dış iskelet atılır ve yerini daha geniş, yeni bir kabuk alır.
Omurgalıların yeryüzünde beliren ilk ör­nekleri balıklardır. Bugün bile denizlerde, iskeleti kemikten değil kıkırdaktan oluşan bazı balıklar yaşar. Kemikli balıklar kadar evrimleşmemiş olan bu kıkırdaklı balıkların en tanınmışları köpekbalıkları, vatozlar ve fulyalardır.
Milyonlarca yıllık evrim sürecinde bazı omurgalılar sudan ayrılarak karada yaşamaya başladılar. Bu yeni yaşam ortamına uyum sağlayabilmeleri, özellikle karada yer değişti­rip yiyecek arayabilmeleri için yapılarının değişmesi gerekiyordu. Böylece, ayak ya da ayağa benzer hareket organları gelişecek bi­çimde iskeletleri yavaş yavaş değişikliğe uğ­radı.
Sonunda amfibyumlar, kuşlar, sürüngenler ve memeliler gibi değişik omurgalılar gelişir­ken, birbirinden çok farklı iskelet tipleri ortaya çıktı. Bacakları olmayan sürüngenlerin iskeletleri, hayvanın yerde sürünerek ilerle­mesine uygun bir biçim aldı; kuşlarınki uçma­ya elverişli bir yapıya dönüştü; memelilerden çoğununki de hayvanın dört ayak üzerinde yürümesini sağlayacak biçimde değişikliğe uğradı. Bu arada büyük insansımaymunlar (goril, şempanze, orangutan, gibon) ile insan gibi en gelişmiş memelilerin iskeleti, vücudu tam anlamıyla destekleyerek bu canlıların hemen hemen dik yürümelerine elverişli bir yapıya kavuştu.

Fosil İskeletler


Öldükten sonra gömülen bir insanın ya da üstü kendiliğinden toprakla örtülen bir hayvanın vücudu zamanla çürüyüp yok olur; ama iskeleti çok uzun yıllar hiç bozulmadan kalır. Eğer bu kemikler kayaçların arasına gömülür ve biçimini koruyacak biçimde taşlaşırsa, fosil denen bu kalıntılar­dan canlının yapısı üstüne pek çok bilgi edinilebilir. Bilim adamları, günümüzden 200 ile 65 milyon yıl önce yaşamış olan dinozorların (dev sürüngenlerin) fosilleş­miş iskeletlerini inceleyerek, bu sürüngenle­rin canlıyken neye benzediklerini, nasıl yürü­düklerini, hatta kemiklerinin kimyasal bileşi­mine bakarak neler yediklerini öğrenebilmişlerdir.

İnsan İskeleti


Ad:  454px-Human_skeleton_front_tr.svg.jpg
Gösterim: 11827
Boyut:  39.5 KB
İnsan iskeletinde 200'den fazla kemik vardır. Grimsi beyaz renkte sert bir maddeden yapıl­mış olan kemikler gençlerde çok dayanıklıdır ve kolay kolay kırılmaz. Oysa yaşlıların ke­mikleri daha güçsüzdür ve kolayca kırılabilir. Bazı kemiklerin ortası oyuktur ve içi kemik iliği ya da yalnızca ilik denen yağlı bir maddeyle doludur.
Kemiklerin sert ve bükülmez olmasına kar­şılık insanın inanılmaz bir hareket esnekliği vardır. Çünkü iskelet tek parça halinde değil­dir; genellikle eklemler ve bağlarla birbirine bağlanmış ayrı ayrı kemiklerden oluşur. Kafa­tasında olduğu gibi, birbirine komşu iki kemi­ği hiç hareket edemeyecek biçimde sıkı sıkıya birleştiren oynamaz eklemler dışında, iskelet­teki kemiklerin çoğu büyük bir hareket ser­bestliği veren oynar eklemlerle birleşmiştir.
Eklemlerin ve eklem bağlarının yanı sıra kaslar da vücudun hareketine yardımcı olur. Beyaz bir lif demetinden oluşan kirişler bir kasın ucunu kemiğe bağlayarak bu iki yapının birlikte hareket edebilmesini sağlar. Bazen de kas doğrudan doğruya kemiğin üstünü sara­rak ekleme destek olur. Omuz eklemini bir başlık gibi saran ve kol yukarıya kaldırıldığın­da omuz başındaki kabarıklığı dıştan farkedilen kasın durumu böyledir.
Kısacası iskeletteki bütün kemikler değişik yapıdaki dokularla birbirine bağlanarak uyumlu bir bütün oluşturur. Kemikler arasın­daki bu bağlayıcı doku çoğu kez kıkırdaktan­dır; örneğin omurgadaki bütün omurların arasında disk denen birer kıkırdak parçası bulunur. Tıpkı bir tampon gibi iskeleti darbe­lere karşı koruyan da bu yapıdır.
Ad:  iskelet2.jpg
Gösterim: 13680
Boyut:  75.1 KB
İnsan iskeleti üç temel bölümde incelenebi­lir:
  • Vücuda destek olan ve iç organları koru­yan gövde bölümü
  • Çok hafif, ama son derece sağlam bir kutu gibi beyni koruyan kafatası
  • Bütün iskeletin en hareketli bölümleri olan kollar ve bacaklar

1. Gövde


İskeletin temel ekseni olan omur­ga, omur denen 24 küçük kemiğin üst üste dizilmesiyle oluşmuştur. Omurların biçimi oldukça düzensizdir ve her birinin ortasında birer delik bulunur. Bu deliklerden, beyin ile vücudun öbür bölümleri arasındaki bilgi alış­verişini sağlayan omurilik geçer. Bu nedenle omurganın görevlerinden biri de sinir sisteminin en önemli bölümlerinden biri olan omuriliği ko­rumaktır.
Sırtın tam ortasında, küçük çıkıntılardan oluşan düğümlü bir çizgi boydan boya uzanır. Bu düğümler, omurların dışarıya doğru taşan çıkıntılarıdır; bu çıkıntılara bağlanmış olan kaslar omurganın eğilip bükülmesini sağlar. Omurga boynun içinden geçerek kafatasına bağlanır ve başa destek olur; ensede, boynun sırta bağlandığı yerde belirgin bir omur çıkın­tısı vardır. Omurganın alt ucunda ise, içe doğru kıvrılarak kasların arasına gömülmüş olan kuyruksokumu kemiği bulunur. Bu ke­mik, insanın ilk atalarında var olan ve evrim sürecinde körelen kuyruğun tek kalıntısıdır.
Gövde iskeletinin omurga dışındaki temel bölümleri, yukarıdan aşağıya doğru omuz kemeri, göğüs kafesi ve leğen olarak adlandırı­lır. Köprücükkemiği ile kürekkemiğinden oluşan omuz kemeri kolların gövdeyle bağ­lantısını sağlar. Göğüs kafesi ise arkada omurgaya, önde göğüs kemiğine bağlanmış olan kaburgaların oluşturduğu kemikten bir kafes gibidir. Bu sağlam kafes, göğüs boşlu-ğundaki kalp ve akciğerler gibi organlar için çok korunaklı bir yapı oluşturur. İnsanda 12 çift kaburga vardır. Dar, yassı ve yay gibi eğik olan bu kemiklerin yalnızca ilk yedi çifti kıkırdaklarla doğrudan göğüs kemiğine bağla­nır. Geri kalan beş çiftten üçü yedinci kabur­ga kemiğiyle birleşir; daha kısa olan son iki çiftin ucu ise serbesttir. Ama hepsinin sırtta omurlarla bağlantısı vardır. Kaburgaların kıkırdaksı eklemleri bu kemik kafesin genişle­mesine yardımcı olarak solunumu kolaylaş­tırır.
Gövde iskeletinin alt bölümündeki leğen denen kemik yapı da hem bacakların omur­gayla bağlantısını sağlar, hem de karın boşluğundaki organları korur. Bacakları bir köprü gibi omurgaya bağladığı için kalça kemeri denen bu yapı birkaç kemikten oluşur. Önde ve yanlarda kalça, oturga ve çatı kemikleri­nin, arkada sağrı kemiğinin sınırladığı bu yapının biçimi gerçekten de bir leğeni andırır. Doktorlar leğen kemiklerinin yapısına baka­rak bir iskeletin kadına mı, yoksa erkeğe mi ait olduğunu söyleyebilirler. Çünkü kadınla­rın leğen kemikleri ve aradaki leğen boşluğu bir erkeğinkinden daha geniştir. Doğum sıra­sında leğen kemikleri biraz daha açılarak bebeğin çıkışını kolaylaştırır.

2. Kafatası


İskeletin beyni koruyan ve yüzün kemik yapısını oluşturan bölümüne kafatası denir. İnsan doğduğu zaman kafatasındaki kemikler henüz gelişmesini tamamlamamış­tır. Bu yüzden bebeklerin kafatasındaki ke­miklerin arasında, yalnızca deri ve ince bir zarla örtülü olan bir açıklık vardır. Bıngıldak denen bu açıklık, ancak kemikler gelişmesini tamamlayıp kafatası gerçek boyutlarına ulaş­tığında kapanır.
Parmağınızı üstçenenizin üstüne koyup ağ­zınızı açarsanız üstçenenin oynamadığını, yal­nızca altçenenin hareket ettiğini fark edebilir­siniz. Çünkü üstçene doğrudan kafatasına bağlı olan sabit bir parçadır; oysa altçene kafatasına hareketli bir eklemle bağlanmıştır.

3. Kollar ve Bacaklar


Kollardan her biri üç uzun kemikten yapılmıştır. Kolun dirseğin üstünde kalan bölümünde üstkol kemiği, altındaki bölümünde ise döner kemik ile dirsek kemiği yer alır. Üstkol kemiğinin ucu yuvar­laktır ve arkada, üçgen biçiminde düz ve yassı bir kemik olan kürekkemiğine bağlanır. Bu bağlantı yerinin önünde de omuz kemerleri­nin öbür parçası olan köprücükkemiği bu­lunur.
Üstkol kemiğinin alt ucu ise dışta döner kemikle, içte dirsek kemiğiyle eklemlenmiştir. Kolun alt bölümündeki bu kemiklerin ucunda sekiz bilek kemiği, el ayasını oluştu­ran beş tarak kemiği ve en uçta küçük parmak kemikleri bulunur.
Bacak ve ayaklardaki kemiklerin yerleşme düzeni de kol ve el kemiklerininki gibidir. Bacağın dizin yukarısındaki üst bölümünde (uylukta) yer alan uylukkemiği vücudun ağır­lığını taşıdığı için bütün iskeletin en uzun ve en güçlü kemiğidir. Bu kemiğin üst ucu top gibi yuvarlaktır ve kalça kemiğindeki çukur yuvaya oturarak çok hareketli bir eklem oluşturur. Alt ucu ise diz eklemiyle kamışkemiğine ve kavalkemiğine bağlanır. Bacakların birbirine bakan iç yanındaki kavalkemiği dış­taki kamışkemiğinden daha kalındır. Dizin altındaki bu iki kemiğin alt ucunda sırayla ayak bileği, tarak ve parmak kemikleri bu­lunur.
İskelet için en yararlı şey düzenli hareket ve egzersiz yapmaktır. Çünkü hareketsiz kalan kaslar zayıflar ve birbirine eklemlenen kemik­leri doğal konumunda tutamaz. Böylece ke­miklerin biçimi bozulur, eklemler şişer, duruş bozuklukları, sırt ve bel ağrıları başlar.

MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 12 Ekim 2017 22:44
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!