Arama

Sabahattin Ali - Tek Mesaj #1

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Eylül 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Sabahattin Ali (1907–1948)
MsXLabs.org & Temel Britannica

Ad:  sabahattin_ali.jpeg
Gösterim: 1227
Boyut:  117.1 KB

Sabahattin Ali öykü ve roman yazarı olarak yapıtlarında toplum so­runlarını tüm çıplaklığıyla yansıtan ve cumhu­riyetin ilk yıllarında filizlenen Gerçekçilik Akımı'nın öncülerinden sayılan bir yazarımızdır. Ağaların, jandarmanın ve zaman za­man yöneticilerin baskısı altında ezilen yoksul köylüleri, sıradan insanları, halktan kopuk memur ve aydınları konu alır. Yapıtla­rında insan sevgisi egemendir.

Sabahattin Ali, o dönemlerde Osmanlı Devleti sınırlarının içinde bulunan Gümülcine'nin Eğridere köyünde doğdu. Babası yüz­başı Ali Selahattin Bey döneminin önde gelen düşün ve sanat adamlarından Prens Sabaheddin ile Tevfik Fikret'in yakın dostuydu. İlköğrenimini, babasının görevi gereği sık sık yer değiştirmesi nedeniyle çeşitli kentlerde yaptı. I. Dünya Savaşı süresince bulunduğu Çanak­kale'de yaşadıkları kişiliğinde derin izler bı­rakmıştı. Aile daha sonra Edremit'e göç etti. Emekli olan babasının aylık alamaması nedeniyle aile zor günler yaşamaktaydı. İlkokulu burada bitiren Sabahattin Ali, Balıkesir Öğ­retmen Okulu'nda başladığı öğrenimini 1927'da İstanbul Öğretmen Okulu"nda bitir­di. Bir yıl Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak 1928'de gittiği Alman­ya'da iki yıl eğitim gördü. Ülkeye döndükten sonra Aydın ve Konya ortaokullarında Al­manca öğretmenliği yaptı. Bu sırada öyküleri Resimli Ay dergisinde yayımlanmaya başla­mıştı.
Konya'da öğretmenliği sırasında bir dost toplantısında okuduğu, Atatürk'ü yeren bir şiirinin ihbar edilmesi üzerine 1932'de bir yıl hapse mahkûm edildi. Konya ve Sinop ceza­evlerinde yattı. Cezasının bitmesine daha birkaç ay varken cumhuriyetin 10. yılı nede­niyle 1933'te çıkarılan af yasasıyla serbest bırakıldı. Yeniden öğretmenlik yapmak için bakanlığa başvurduğunda kendisinden yöne­tim karşıtı görüşlerini değiştirmesi istendi. Bunun üzerine 1934'te Atatürk'ü öven "Be­nim Aşkım" adlı şiirini yayımlayınca bir yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde işe başladı. Daha sonra Ankara II. Ortaokulu'nda ve Devlet Konservatuarı’nda öğretmenlik yaptı. 1945'te, kendisine karşı Milliyetçi-Turancı kesimden yöneltilen eleşti­riler üzerine bakanlık emrine alındı. Bunun üzerine görevden ayrılarak İstanbul'a gitti ve gazeteciliğe başladı. Aynı yıl Yeni Dünya, Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa, Merhum Paşa ve Akbaba dergilerini çıkardı. Marko Paşa'da yayımlanan bir yazısı nedeniyle üç ay hapis yattı. Daha sonra bir kamyon satın alarak 1948'de taşımacılığa başladı. Bu arada Zincirli Hürriyet dergisinde yazmayı sürdürü­yordu. Sürekli izlenmekten ve baskı altında tutulmaktan duyduğu tedirginlik nedeniyle Bulgaristan'a geçmek isterken kendisine kıla­vuzluk eden kişi tarafından öldürüldü.
Sabahattin Ali'nin gelişmesinde savaşlar ve siyasal dalgalanmalar içinde geçirdiği çocuk­luğunun, sanata ve düşünce dünyasına açık olan babasının önemli bir yeri vardı. Duyarlı, atak ve coşkulu kişiliği özellikle ilk öykü ve şiirlerinde kendini gösterir. Duygu yüklü ilk şiir ve öyküleri 1926'da Balıkesir'de yayımla­nan dergilerde basıldı. Daha sonra Yedi
Meşale, Güneş, Servet-i Fünun dergilerin­de yazmayı sürdürdü. Hece ölçüsüyle yazdı­ğı ve halk şairlerinden etkilendiği bu şiirle­rini 1934'te Dağlar ve Rüzgâr adlı kitapta topladı.
Şiirleri ilgi görmesine karşın, Sabahattin Ali öykü ve roman alanını seçti. Yazdıkları arasında toplumsal konulu öyküler ağırlık taşır. Değirmen (1935) adlı yapıtında topladı­ğı ilk öykülerinin büyük bölümü romantik öykülerdir. Öykülerde kişileri toplumsal so­runların içinde yansıtmış, insana özgü durum­ları çarpıtmadan ve abartmadan gerçeğe uy­gun olarak vermiştir. Yazarın, kendine özgü kimliği ile belirginleşen öykücülüğünün 1936'da yayımlanan ikinci kitabı Kağnı ve bir yıl sonra yayımladığı Ses ile başladığını söyle­yebiliriz. Bu kitaplarındaki öykülerin konula­rını Konya ve Orta Anadolu kentlerindeki öğretmenlik günlerinin anıları ile hapishane­de gözlemledikleri oluşturur. 1943'te yayımla­dığı üçüncü kitabı Yeni Dünya'daki öykülerin tümü gözlem ve yaşantılara dayanır. Öyküle­rinin kahramanları her gün rastladığımız, konuştuğumuz kişilerdir. Sabahattin Ali onla­rın durumlarını öykülerken bizi toplumun yapısını düşünmeye, irdelemeye ve araştırma­ya yöneltir. Ölümünden bir yıl önce yayımla­dığı Sırça Köşk'teki (1947) öykülerinde çarpı­cı bir biçimde eleştirici Toplumsal Gerçekçilik görülür. Kişilerin dış özelliklerini kesin çizgi­lerle verirken doğa betimlemelerinde özgün benzetmeler yapar. Sabahattin Ali'nin Kuyu­caklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) adlı üç romanı vardır. Bunlardan sonuncusu uzun öykü olarak kabul edilir.
Sabahattin Ali Türk edebiyatında köyü ve köylüyü belli bir bakış açısı altında inceleyen ilk yazardır. Ondan önce de Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Sadri Ertem gibi, Anadolu insanını konu alan yazarlar vardı. Ama bunların tümü yapıtlarının mer­kezine aydın kişiyi yerleştirmiş ve aydın-halk karşıtlığını sergilemiştir. Sabahattin Ali'nin yapıtlarının merkezinde ise köy ve köylü vardır. Onların toplumsal ve ekonomik du­rumlarını, doğayla mücadelelerini, devlete, aydınlara ye yöneticilere duydukları güvensiz­likleri, ürünlerini satmakta çektikleri güçlük­leri anlatır. Sayılan çok olmamakla birlikte, bazı öykülerinde işçileri de konu almıştır. Kötü çalışma koşullarının, ücretlerin düşüklü­ğünün, işçi-işveren ilişkilerinin irdelendiği bu öyküler köy ve köylüyle ilişkili öyküler kadar ayrıntılı değildir.
Orta sınıftan kişileri de öykülerine konu alan yazar, aydınlan da olumlu ve olumsuz yanlarıyla, tedirginlikleriyle ya da düzene uyum sağlamanın verdiği rahatlık içindeki yaşayışlarıyla anlatır. Yapıtlarında aydınlara eleştirel bir yaklaşımı vardır. Bunlar köylü ve işçiyi hiçbir zaman anlamayan, Anadolu insa­nının karşısına yönetici olarak çıkan olumsuz kişilerdir. Yazar Türk aydınının halktan ko­pukluğunu, halkla ilişkilerindeki içtenlikten yoksunluklarını alaycı bir dille eleştirir. Ay­dınlarla birlikte yöneticilerin durumlarını da sergiler. Yöneticilerin halktan kopuk oluşlarını, kendi çıkarlarını gözeterek zenginlerin yanında yer alışlarını anlatır. Sabahattin Ali bu yaklaşımları belirli toplumsal koşulları gö­zeterek ortaya koyar. Böylece yazarın eleşti­rel tavrı dönemin yönetim biçimini hedef alır. Gördüklerini ve duyduklarını yönetime ters düşecek biçimde dile getirdiği için birçok so­runla karşılaşmıştır.
Yazdıklarının halk tarafından okunmasını amaçlayan Sabahattin Ali öykü ve romanlarında yalın bir dil ve anlatım kullanmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!