Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
9 Ekim 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türkiye'de İç Borçlanma

Türkiye’de İç Borcun Tarihi Gelişimi

Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk borçlanmaya dış borç olarak 1854 yılında Kırım Savaşı sırasında başvurulmuştur. İmparatorluğun son dönemlerinde ve Birinci Dünya Savaşının sonlarında 1918 yılında "1334 Birinci Osmanlı İstikrazı Dâhilîsi" adında yüzde 5 faizli 20 yıl vadeli iç borçlanma senedi çıkarılmıştır. Ancak, fazla rağbet göremediğinden ilk ve son uygulama olarak tarihteki yerini almıştır. Cumhuriyet döneminde ise ilk iç borçlanma 1933 yılında "Ergani istikrazı" adı altında Fevzipaşa-Diyarbakır Demiryolunun yapımını finanse etmek amacıyla, 20 yıl vadeli 3 tertip halinde çıkarılan tahvil ile yapılmıştır. Bu tarihten sonra, "1934 Sivas Erzurum İstikrazı", "1941 Diyarbakır - İran Demiryolu İstikrazı", "1942 Milli Savunma İstikrazı" ve "1946'da Kalkınma İstikrazı" adları altında İç borçlanma yapılmıştır. Ayrıca, 1938 yılında 1918 Osmanlı İmparatorluğu Tahvillerinin konversiyonu için İkramiyeli 1938 İstikrazı" adlı tahvil çıkarılarak eski Osmanlı Tahvilleri ile değiştirilmiştir. 1947 yılında ise bir kısım kısa vadeli borçların konsolidasyonunun gerçekleşmesini sağlamak amacıyla, uzun vadeli 1947 Hazine Tahvilleri çıkarılmıştır. Aynı yıl kamulaştırılan arazi bedelleri karşılığında 1947 Toprak Tahvilleri ihraç edilerek ilgililere verilmiştir. Ülkemizdeki ilk borçlanmalar ekonomik kalkınmanın finansmanına yönelik olmasına karşın 1948 yılından sonrakilerin bütçe açıklarının karşılanması ve yatırımların finansmanı amacıyla yapıldığı gözlenmektedir. 1980'li yıllara kadar ülkemizde özel borçlanma kanunları çerçevesinde iç borçlanmaya fazla başvurulmamıştır. Bu dönemde borçlanma daha çok Merkez Bankası, bankalar ve Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının kaynaklarından sağlanmıştır. 1985 yılına kadar olan dönemde dış borçlanma ve TCMB kısa vadeli avans kullanımı önemli bir finansman kaynağı olarak göze çarpmaktadır. 1986 yılından itibaren ise Merkez Bankası kaynaklarına daha az başvurulurken 1991 yılından itibaren bu kaynağın kullanımında yeniden artış eğilimi görülmektedir. Bütçedeki faiz yükünün hafifletilmesi amacıyla da 1993 yılı sonlarından itibaren Hazine ihalelerinde faizlerin düşürülmesi veya kısmen iptali sonucunda gerekli nakit finansmanı Merkez Bankası kısa vadeli avans kullanımı şeklinde olmuştur. Bunun olumsuz etkilerinin giderilmesi, parasal genişlemenin disiplin altına alınabilmesini teminen 25 Nisan 1994 tarihinde Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan önemli bir değişiklikle Hazineye ve diğer kamu kuruluşlarına verilen kredilere sınırlama getirilmiştir. Öte yandan, para politikalarının belirlenmesinde ve kamu finansman araçlarının kullanılmasında ortak hareket edilebilmesi amacıyla, 30 Temmuz 1997 tarihinde Hazine Müsteşarlığı ile Merkez Bankası arasında bir protokol imzalanmıştır. Hazine, bu tarihe kadar kullanılan kısa vadeli avanslarını geri ödeyerek, bu tarihten sonra nakit finansmanında kısa vadeli avans kullanımına zorunlu haller haricinde başvurmamakla birlikte aynı ay içinde kullanılan avanslarını ay sonları itibariyle geri ödemektedir. Ayrıca bu dönemde Hazine borçlanma programını aylık periyotlarda açıklamıştır. 1998 yılı başından itibaren ise aylık ihale iç borçlanma ile üç aylık nakit programı açıklayarak piyasalardaki belirsizlik ortamını engelleyici önlemleri almıştır. Borçların gerek anapara gerekse faiz ödemeleri vergi gelirleri ile sağlandığından Gayri Safı Milli Hâsıla (GSMH)'nın ne kadarının borç anapara ve faiz ödemelerinde kullanıldığını belirleyen İç Borç Stoklarının GSMH'ya oranı önem kazanmaktadır. Bu doğrultuda tablodaki verilere baktığımızda; 1980 yılında 721 milyar TL. olan iç borç stoku 1998 sonu itibariyle 11.6 katrilyon TL.'na ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle 9 milyar dolardan 44,7 milyar dolara yükselmiştir. 1980 yılında iç borç stoklarının GSMH içindeki payı yüzde 13,6 iken, sürekli artma eğilimi göstererek 1998 yılında yüzde 21,9 oranına yükselmiştir. Finansmanın yapısı itibariyle 1980'lerde iç borçlanmada TCMB avans ve konsolide borç kaynakları kullanılmıştır. 1985 yılından itibaren Hazine'nin piyasalardan borçlanması sonucunda 1980 yılında tahvil ve bono stokunun GSMH'ya oranı yüzde 3,6 dan, 1998 yılında yüzde 21,9 oranına yükselmesi, diğer finansman kaynaklarının kullanılmadığını tüm iç borçların tahvil ve bonodan temini yoluna gidildiğini göstermektedir. Diğer yandan, iç borç faiz ödemelerinin GSMH içerisindeki payı 1980 yılında yüzde 0,6 dan 1998 yılında yüzde 1,7'e yükseldiğinden borç faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki yükünün arttığı görülmektedir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!