Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
30 Ekim 2009       Mesaj #6
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Anadolu'da Yapılan Arkeolojik Kazılar
  • Kargamış
Anadolu arkeoloji tarihinde hemen hiçbir kazı, 1911 yılında başlayan Kargamış kazısı kadar çok yazı, araştırma ve günlüğe konu olmamıştır. İlginç olan ise, bu yazıların büyük bir kısmının arkeoloji ile ilgili olmamasıdır. Bu kazıda görev alan istisnasız tüm arkeologlar ve hatta bazı ziyaretçiler bile İngiliz casusuydu. Öte yandan, herhalde hakkında bu kadar çok yazılmış başka hiçbir kazı da, arkeolojik açıdan bu kadar verimsiz olmamıştır. Kazının planlanan amacına ulaşmamış olması bir yana, buluntuların azlığı ve önemsizliği bile yeteri kadar dikkat çekicidir.
British Museum, 1911 yılında Güneydoğu Anadolu’da, Fırat Nehri’nin kıyısında yer alan Geç Hitit şehri Kargamış’ta kazı yapmaya karar verir. İncil’de adı geçen bu şehir George Smith tarafından 1876’da bulunmuş ve 1881’de British Museum tarafından kazılmıştır. Onları otuz yıl sonra aynı yerde tekrar kazı yapmaya iten birkaç sebep vardı; ilki ve en önemlisi Hititler'in bilim sahnesinde tekrar gündeme gelmeleri ve bu yeni akıma İngilizlerin değil, Almanlar'ın öncülük ediyor olmalarıydı. David Hogarth, Hitit hiyerogliflerinin çözümüne ilişkin ipuçlarını Kargamış’ta bulmayı ve bu şekilde Almanlarla rekabette bir adım öne geçmeyi ümit ediyordu.
Bu kazının konuşulmayan ve yazılmayan sebeplerinden birisi de, Almanların Bağdat Demiryolu inşaatını ve yöredeki Alman hareketliliğini gözlemekti. İngilizlerin, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’a yönelik ilgisi ile, Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II’nin Osmanlı Devleti ile işbirliğine girerek doğuya uzanma politikası tam da bu yörede belirgin bir güç çatışması haline dönmek üzereydi.
Kargamış 1911, höyüğün kuzeyden görüntüsü
Ad:  11.jpg
Gösterim: 437
Boyut:  19.7 KB

Kargamış 1911, saray merdivenleri

Ad:  14.jpg
Gösterim: 325
Boyut:  29.9 KB

T. E. Lawrence 1911 baharında araya tüm tanıdıklarını sokarak kazı başkanı Hogarth’ı razı etmiş ve o yıl başlayacak olan Kargamış kazı heyetine dahil edilmişti. Hogarth, Thompson ve Lawrence 11 Mart 1911 günü, berbat bir havada Kargamış’a ulaştılar. Antik şehir, üç büyük höyük üzerine yayılmış durumda, iki su yolunun kesiştiği noktada ve dümdüz uzanan ovaya hakim, 40 m yüksekliğinde bir tepenin üzerindeydi. İlk yapılan kazılarda Aşağı Saray’ın önündeki merdivenler açığa çıkmış, birkaç stel ve yazıt bulunmuştu. Şimdi, otuz yıl sonra aynı yerde yeniden kazıya başlayacaklardı. Thompson şehrin ölçüm ve planlarını hazırlarken Lawrence da kendine işçileri idare etme görevini biçmişti. 100 işçi ile başlanan kazının daha ilk günü sur duvarının yanında uzanan büyük merdivenli yolun devamı ortaya çıkarıldı. Yolun Roma Dönemi'ne ait olduğu anlaşıldığında tamamen kaldırıp altına inilmeye başlandı.

Hogarth’ın Kargamış’ta olmadığı 21 Mayıs 1911 günü, Gertrude Bell kazıyı ziyarete gelir. Bell, daha o yıllarda bile hem İngiltere’de hem de Arap dünyasında tanınmış, düşüncelerine önem verilen bir insandı. Çok zengin ve soylu bir aileye mensup olması ona Viktorya döneminde kadınların giremediği birçok kapıyı açmıştı, Oxford mezunu idi ve hem tüm İngiliz politikacıları ile, hem de Arap şeyhleri ile yakın dosttu. Öte yandan, orta sınıfa mensup, yaşamı boyunca birçok isteğini ancak büyük mücadelelerle elde etmiş ve önümüzdeki yıllarda da Orta Doğu’da bulunabilmesi ancak bu kazının devamına bağlı olan Lawrence için, Bell’in buradaki varlığı ciddi bir tehditti. İki ayı aşkın bir süredir devam eden Kargamış kazısında hemen hiçbir şey bulunamadığı gibi Roma Dönemi'ne ait birçok mimari buluntu, çizimleri bile yapılmadan kaldırılmıştı. Gertrude Bell ise Kargamış’ı kazıdan önce, Şubat 1909 da görmüştü ve dolayısıyla kendi gözlemleriyle bile kazının gidişatı hakkında yorum yapabilirdi. Lawrence ve Thompson bir anda paniğe kapılır, her ikisi de Bell’in buradaki gerçek durum hakkında British Museum’a yazacağı kısa bir notla bile kazıyı durdurabilme gücünün olduğunu biliyordur.
Bu ziyareti her iki tarafın günlüklerinden ayrı ayrı okumak ilginçtir; Lawrence, eve yazdığı mektupta Bell’in oldukça zarif olduğunu, fakat “ancak bir peçe ile” güzel sayılabileceğini yazar. Bell, kazının gidişatı ile ilgili kaygılarını dile getirdiğinde ikisi birden onu laf yağmuruna tutmuş ve ellerinden geldiğince iyi ağırlamaya çalışmışlardı. Lawrence, Bell’in hem kendisinden, hem de bilgi birikimlerinden ne denli etkilendiğini yazsa da, Bell’in aynı gün eve yazdığı mektupta ve günlüğünde bu etkiyi hiçbir şekilde göremeyiz.

Ad:  1911.PNG
Gösterim: 401
Boyut:  282.3 KB
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!