Arama


Alvarez Ocean - avatarı
Alvarez Ocean
Ziyaretçi
1 Aralık 2009       Mesaj #4
Alvarez Ocean - avatarı
Ziyaretçi
Bizans imparatorluğunda son yüzyıllarda şehir hayatında diğer dönemlere oranla büyük bir değişim yaşanmıştı. Çünkü son yüzyıllardaki toprak kayıpları sınır köylerin boşalmasına sebep olmuştu. Bu boşlamalara sonucunda köylerde bulunan Bizans halkı büyük şehirlere göç etmişlardi. Bu şehirlerin başında gelen Konstantinopolis, Thessalonokia, Nikaia ve Nikomedia gibi şehirlerde zamanlan büyük yığılmalar olmuştur.

Bunlar arasında Konstantinopolis’in hem başkent olması hem de önemli bir noktada bulunması kendisine bazı ayrıcalıklar kazandırmasının sonucunda diğer büyük şehirlere oranla daha çok göç almasına sebebiyet vermişti. Bu son dönemlerde şehir hayatında bu göçlere bağlı olarak birçok değişim gerçekleşmiştir. Bir Bizanslı tarihçi olan Brocardus genel mahiyette imparatorluğun son dönemlerinde ki şehirlerde bu değişimi şöyle tanıtmıştır; “ Varlıklılar sokakları yapılarla gölgelendirirken, pis ve karanlık yerleri yoksullara ve gezginlere bıraktılar. Konstantinopolis’in kendisi sefalet içerisinde pis kokulara ve sürekli karanlığa bırakılmıştı. Şehirlerde cinayet, hırsızlık ve diğer adi suçlar olağan hale gelmişti. Zengin kişilerin hepsi zorba, yoksuların da çoğu hırsız olduğu için kentlerde insanların yasaları karşısında dokunulmazlıkları oluşmuştu. Suçluların yasalarca cezalandırılmadığı için yapılan suçlar tümüyle aydınlığa kavuşturulamamıştır. Bir suçlu ne korkuyu ne de utanmayı bilirdi .” İşte bu oluşumların oluşmasında son dönem itibariyle şehirlere akın eden köylülerin işsiz güçsüz bir şekilde dolaşmaları ve kendilerini çok ucuza satabilmelerinden kaynaklarınıyordu.

Bu başıbozukluğa rağmen şehirlerde halkı bir nebzede rahat ettirebilmek için bazı yönetim organları mevcuttu. Bu organların başında şehrin valisi gelmekteydi. Valiyle birlikte birde esnaf ve metropolitler tarafından oluşturulan bir meclis vardı bu meclis de şehrin yönetimine katılırdı. Gerekirse şehir halkı şehrin korunması için bir milis gibi savaşa katılırdı. Gençlere fazla bir hak tanınmayan şehir cemiyetlerinde dini yortu günlerinin oldukça büyük bir yeri vardı. Hatta imparator Manuel Komnenos yazmış olduğu 1165 yılına ait bir fermanda bir yılda tam 115 gün kadarının dini günlere ayrıldığını belirtmişti. Şehirlerde de olsa kadınlar ev içinde kalırlar ve ev işleriyle uğraşırlardı. Erkek ise dışarıdaydı .

Şehir halkı mahallelerden “demeslere” göre örgütlenmişlerdir. Demeslerin (mahalle) kendi içinde bütünlüğü olan bir yapıları yoktu. Bu da zamanla aralarında farklı fikir yapılarının doğmasını engellemiştir. İç çatışmalarda çeşitli guruplar şehir halklarını kullanıyorlardı. Varlıklı kesim propaganda aracılığıyla kendilerini şehir halklarının yanında gösteriyor izlenimi veriyorlardı. Bütün bunlara rağmen halk kendilerine yapılan haksızlıkların bilincindeydi. Sirk gösterileri halkın büyük şehirlerde toplanıp yönetim hakkında tartıştıkları önemli toplantı yerleriydi (tribunus). Halk imparatoru seçmek için burada toplanırdı. İmparator da halkı burada selamlardı. Seferden dönen general burada karşılanırdı. Kitleler hoşnutsuzluklarını göstermek için burada toplanırdı. Halk imparatoru kabul edikten sonra imparatora “galipsin, dini bütünsün, kutsal imparator, soylusun” diye bağırarak selamlarlardı .
Sanayiciler ve dinsel toplum üyeleri şehirlerin daha çok banliyölerinde bulunurlardı. Merkezi alanlar pazaryerlerine ayrılmıştı. Ayrıca sıcak haberlerin tartışılması için bazı alanlara kahvehane benzeri yerler yapılmıştır. Caddeler oldukça genişti. Halk çoğunlukla yavaş hareket eden araba ve katırlarla gezerdi. Zengin ve soylular Arap atlarıyla seyahat ederlerdi. Kent içinde bu kişilere yol açıp, onları koruyan sopalı hizmetkârlar bulunurdu. Şehirlerde birçok bahçe mevcuttu. Bu bahçeler birçok sarayın tabanına mozaik olarak işlenmişti.

İmparatorlukta her dönemde en önemli ihtiyaçlardan birisi olarak görülen su, son döneler içersinde sınırları daralan Bizans imparatorluğu için çok önemli bir ihtiyaç olmuştu. Bu nedenle Avrupa’da Trakya’dan ve Anadolu’da Nikaia bölgesinden Bizans’ın diğer şehirlerine su dağıtmak için suyolları yapılmıştır. Şehirlere lazım olan suyu toplamak için Suriye’de ki gibi üstü açık su kemerleri yapılmıştı. Bu su yolları Suriye’de ki gibi taştan değil tuğladan yapılıyordu. Daha sonra üstü örtülü su sarnıçları yapılmıştır . Bu yapılan su sarnıçlarının sayesinde imparatorlukta her kente su kemerleri yapılabilmiştir. Arap rehin Harun b. Yahya, Konstantinopolis’e Bulgarya’dan su getiren bir su kemerinin var olduğunu açıklıyor. Bu su 20 gün uzaklıktan akıp geliyordu. Kente ulaştıktan sonra biri imparatorluk sarayına, diğeri Müslüman esirlerin bulunduğu hapishaneye üçüncüsü de soyluların hamamlarına akıyordu. Kent nüfuzu da hafifi tuzlu olan bir sudan içiyordu . Buradan da anlaşılacağı üzere şehir halkından her kesim gelen bu temiz sudan faydalanamıyordu.

Bizans şehirlerinde özellikle başkent halkı imparatorluk seçimlerine katılırlardı. Hükümdar da şehir halkının görüşlerini hesaba katmak zorundaydı. Saray olsun zengin aristokrat tabaka olsun hepsi şehir halkının kendi yanlarında olmasını isterdi. Bunun yanında şehir halkının değeri günden güne artıyordu. Buda gün geçtikçe şehir nüfusunun artmasına sebep oluyordu. Halkın başkente akmasını engellemek için giriş yasağı, kalma zamanını sınırlamak gibi çeşitli önlemler alınmıştır. Fakat bu bile nüfusun başkente akmasını engelleyememişti . Bu artışlar sebebiyle şehirlerde cinayet, nifak ve ihtiras dalgaları daha da çok artmıştır .

Son dönemlerde artan bu şehir nüfusu zamanla şehirlerde gecekondulaşmanın olmasına sebebiyet vermişti. Son dönemlerde hemen hemen her mahallede gecekondulaşma mevcuttu. Gecekonduyu yapan bir kişiden bir daha yeri geri alınamazdı. Bu bölgeler cinayet ve hırsızlığın en fazla olduğu bölgelerdi. Ayrıca şehirlerin içinde çıkan isyanların başlangıç noktası da bu gecekondu bölgeleriydi. Bu soruna hiçbir zaman tam bir çare bulunamamıştı .

Şehirlerde insanlar evleri genellikle iki katlıydı ve evlerini önünde ev sahibinin adı yazardı. Ev sahibinin at ve büyük baş hayvan ahırları ile kümes ve kilerler ortak bir avluya açılırdı. Bu avluda gerektikçe atlara talim yaptırılabilecek kadar büyük bir avluydu. Her yapılan ev, başka bir evin ışığı kesilmeyecek şekilde yapılırdı. Deniz manzarasının kapatılmamasına ve atık su borularının ve oluklarının olmasına dikkat edilirdi. Bu konulara ilişkin yasalar çıkarılmıştı. Sarayların çoğu tuğla temeller üzerine mermer bloklardan yapılırdı. Az sayıda yapılan tozton evlerinde yüzeyi sıvaya benzer bir maddeyle kaplanırdı. Zengin evlerinin üst tarafında bir de teras bulunurdu. Normal kişilerin oturduğu evlerde ise çatılar kiremitler ile örtülürdü . Odalar genellikle merkezi bir salonun etrafında olurdu. Bu salon evin erkeğinin misafirleri kabul odasıydı. Evin üst katlarını desteklemek için konan toz bloklar ayrıca süs niyetine kullanılırdı. Evin girişinden ilk kata bir merdivenle çıkılırdı. Oda duvarları çeşitli dinsel motiflerle süslenirdi. Ailede oturma odasını en çok erkek kullanırken evin kadını daha çok en üst kattaki odayı kullanırdı ve burada zamanını çoğunu çocuklarıyla ilgilenerek geçirirdi. Manastırlarda da olduğu gibi kışın zengin evlerinde de ısıtılan bir oda olurdu. Mutfaklarda bacalı ve alçak bir fırın kullanılırdı. Her evin denize dökülen bir atık su kanalı vardı .

Bizans imparatorluğunda ki kent yaşamı imparatorluğun her alanında olduğu gibi ekonomik alanında da etkili bir role sahipti. Yıkıma dönemi içerisinde bile Thessalonika, Konstantinopolis ve Trabezons gibi ekonomik faaliyetleri oldukça önemli olan şehirler bulunmaktaydı. İster büyük şehirlerde olsun ister küçük şehirlerde olsun bütün sanayi kollarında, ekonomide ve ticarette büyük bir kontrol vardı. Dış ticaret ve lonca teşkilatları çok sıkı bir şekilde denetleniyordu. Bu denetlemelerin amacı politik ve ekonomik çıkarlara dayanmaktaydı. Siyasi sebepler olarak devlet, silah ve çok sayıda işlenmiş eşyanın sadece saray için değil bunun yanına kendileriyle iyi ilişkiler içerisinde olan diğer devletlere hediye olarak gönderilmesi için bu değerli eşyaların ve silahların sadece devlete ait olmalarını istiyordu. Ekonomik olarak yaşam için gerekli olan mallar ile malların kalitesini iyi durumda tutarak aşırı fiyat artışını önlemekti. Kent ekonomisi devlete önemli bir ekonomik girdi sağlıyordu. Bütün gümrüklerden %10 vergi alınıyordu. Ticaret yapmak veya zanaatkârlık yapmak belirli vergileri ödemenin yanında bazı merasimlerin yapılmasını da gerektiriyordu .

Şehir içerisinde birçok semtte köy görüntüsünü veren geniş ekili alanlar vardı. Başka semtlerde zengin evlerin önlerinde uzanan pis sokaklar vardı. Şehir döşeme taşlarıyla kaplanmış geniş ve sütunlu caddelerden oluşmaktaydı. Aynı zamanda sefalet içerisinde ki pis ve daracık sokaklarıyla şehirler tam bir ortaçağ kentleri konumundaydı .

Ölüler kentlerin içine gömülmezdi. Ölülerin kentlere gömülmemesinin en önemli nedeni hastalıkların yayılmasını önlemekti. Veba ve cüzam çok yaygın hastalıklardı. İyi bir tıp alanları vardı. Fakat bu yüzyıllarda veba ve cüzamın herhangi bir tedavi şekli yoktu. Bu nedenle ölüleri şehirlerin dışına gömme işine çok dikkat edilirdi. Bunun yanında her kentin kendisine yetecek kadar hastanesi, doktoru, yetimhanesi ve yoksul evi vardı .


Hakan Şanlıbayrak


Kaynakça:

Andrew Dalby; a.g.e., s.33.
Andre Guillov; a.g.m., s.313.
G.L.Seidler;a.g.e., s.45-46.
Heyet; “Bizans Sanatı”, Milli Eğitim Bakanlığı Sanat Ansiklopedisi, a.g.m., s.260.
Andrew Dalby; a.g.e., s.75.
G.L.Seidler;a.g.e., s.44.
Adnan Adıvar; “Konstantinopolis’in Fetihi Sırasında Bizans ve Türk Kültür Vaziyeti”, a.g.m., s.1.
Tamara Talbot Rice; a.g.e., s.141.
Tamara Talbot Rice; a.g.e., s.139–140.
Tamara Talbot Rice; a.g.e., s.140–141.
Peter Chanaris; a.g.m., s.531–532.
Jean Ebersolt; a.g.e., s.53.
Tamara Talbot Rice; a.g.e., s.150.