Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Şubat 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tecahül-i Ârif (Bilmezlikten Gelme)

Bilinen bir şeyi, bilmez görünerek anlatmadır.Bu, çoğu kez soru ya da abartma yoluyla yapılır.


Diğer bir tanımla:
Nükte yapmak için veya bir anlam inceliği yaratmak, şairin gayet iyi bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesine tecahül-i arif denir.


Şair, bu sanatı yaparken çoğu kez mübalağa (abartma) ve istifham (soru sorma) sanatlarından faydalanır.


Aşağıdaki örneklere göz atalım:
Sen güneş misin ha?
Kaya mısın yoksa su mu?
Giderken
Bunca can
Susmuşsun da
Sanki var mısın?

Yukarıdaki örnekte ozan onun güneş, kaya, su ya da var olup olmadığını bilmemesi olanaksız olduğu halde bilmez görünüyor
* Çördükler, cevizler, iğdelerin Gidin bakın gölgeleri orda mı?
(Cahit Külebi)

* Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
(Cahit Sıtkı Tarancı)

*Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer?
(Ahmet Haşim)

* Su insanı boğar, ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu İnsan bu yaşa gelince anlarmış
(Cahit Sıtkı Tarancı)

* Altında mı üstünde midir cennet-i âlâ
Elhâk bu ne halet, bu ne hoş âb ü hevâdır
(Nedim)

Şair İstanbul’u övmek için yazdığı bu dizelerde “Altında mı üstünde midir güzel cennet/Doğrusu bu ne hoş durum, bu ne hoş su ve havadır” diyor. İstanbul’un güzelliğini böylece hem cennete benzeterek mübalağa ediyor hem de bildiği bir gerçeği (cennetin İstanbul’un altında ya da üstünde olamayacağını) bilmez görünüyor.

Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı bunda benim günâhım
(Nedim)

*Haberin var mı taş duvar, Demir kapı, kör pencere Yastığım, ranzam, zincirim Haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş Karanfil kokuyor cıgaram Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…
(Ahmet Arif)