Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
20:05, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 20:06
Arama
MaviKaranlık Forum
Küfür Nedir?
-
Tek Mesaj #2
asla_asla_deme
VIP
Never Say Never Agaın
13 Mart 2010
Mesaj
#2
VIP
Never Say Never Agaın
KÜFÜR
Kurur, etimolojik olarak 'örtü'* ya da 'örtmek'demektir. Mastarın çeşitli türevlerinden küffar, tohumu toprağa eken ve onu örten çiftçiye; kafir, aydınhğiy gun ışığını örttüğü için geceye ve kılıcı gizlediği için kına; keffare günah ve hataları örttüğünden dolayı, ibadet ve tevbeye denilir. Bu tabii ve kozmik anlam, terimin semantik anlamının tesbitinde önemli rol oynar. Aynı zamanda küfür, îslami terminolojinin anahtar terimleri arasında yer alır. Nasıl 'iman' başat bir terimse, küfür de imanın karşıtında ve fakat negatif anlamda aynı şekilde başat bir terimdir.
Etimolojik anlamın semantik alana nasıl yansıdığını tespit etmek, küfür denen evrensel ve tarihsel olgunun anlamıma anlaşılmasına yardım eder. Nasıl ki, çiftçi toprağa attığı tohumu gözlem alanı içinde görünemez hale getiriyorsa, kozmik düzenin ve varoluşun gerçek nihai ve mutlak sahip, malik ve Yaratıcı'suım görünen, gözlenen alandaki varlığının tecellilerini kişinin inkar etmesi, üstüne kavramsal modellerden oluşmuş karanlık bir örtü çekmesi de küfürden başka bir şey değildir. Kavramsal modeller, paradigma ve unsurların özel seçiminden oluşmuş düşünce ve felsefeler, tohumu Örten toprak, aydınlığı gizleyen karanlık gibi mutlak gerçeği örtmeye çalışır. Oysa görünmese bile tohum toprağın altındadır; aynı şekilde, kavramların ve düşüncelerin meydana getirdiği örtünün altında da hakikat vardır. Şu halde küfür mutlak değil, görece, geçici ve aldatma veya bir yanılmadır. Kur'an kendi semantik örgüsü içinde küfrü aldanma veya yanılma (gurur-garar) ile bir arada ele alırken, hakikatin evrenselliği, sürekliliği, sonsuzluğu ve mutlakh-ğı karşısmda küfrün geçiciliğini, yanılma ve yanıltma özelliğini de böylece konumlandırmış oluyor.
Bu olgu, dünyamızda insan türünün hayatı ve kendine özgü eylemleriyle sınırlıdır. Kozmik düzenin bütününde, varoluşun Özünde ve nesnelerin insan tarafından kendilerine yüklenen anlamaları dı-şındaki gerçekliklerinde küfür olgusu yoktur. Küfür insana özgü bir tanımlamadır. Bundan dolayı insanla vardır. Çünkü insan bilinç ve özgürlük sahibi bir varlıktır. Bu anlamda bizden farklı bir düzlemde varoluşlarını sürdüren 'cin' taifesine bağlı "kafir" olanlardan sözedilebilir. Ancak biz imanın karşıtı olan bu anahtar terimi kendi düzlemimizde algılamak durumundayız.
Varlık dünyasmda düzlemlerin farklı olması, eylem ve olaylarda fail olan varlıklara ilişkin tezahürlerin de farklı olmasını kaçınılmaz kılar. İnsan türünün düzlemi olan bu varlık mertebesinde, yani kevn ve fesad (oluş ve bozulma) yurdu olan dünyada küfür şeklinde tezahürler farklıdır.
Sözgelimi basit bir alan olarak, bize ve yararımıza sunulan nimetler karşısındaki tutumumuz, mahiyetine göre ya şükür, ya da nankörlük şeklinde tezahür eder. Eğer biz bu nimet ve yararları sunan yaratıcı ve aşkın varlığa iman etmişsek, bu imanımızın doğal tezahürü şükür olacaktır. Yok eğer bu varoluşsal gerçeği inkar etmişsek, bu inkar, yanı tanımama olan küfrün doğal tezahürü de nankörlük olacaktır. Demek oluyor ki, şükür ile iman, nankörlük ile küfür arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. Kişi kendi kullanım ve yararına sunulan (teshir) varlık hazineleri üzerinde tasarruflarda bulunurken, bunların kendi özgün gücü ve bilgisi sayesinde eline geçtiğini düşünüp hakiki yaratıcılarını tanımayıp inkar ediyorsa, bu kuşkusuz nankörlük, yani küfürdür.
Kişinin apaçık gerçekler (beyyineler) ve inkarı mümkün olmayan kanıtlar (ayetler) karşısında, yine de sonsuz sayıdaki kozmik, tabii ve enfüsi hakikatleri kendi istek ve tutkularının etkisinde (heva) kalarak bir takım perdeler altında gizlemeye Çalışmasının önemli ve kaçınılmaz sonucu, giderek asli yeteneklerini köreltmesi, varoluşun hikmet bilgisine ve hakikatine götürecek melekelerini çalışamaz hale getirip gözlerinin üzerine perde çekmesi, kulaklarını sağırlaştırması ve kalbinin üstüne kendi eliyle bir damga vurmasıdır (A'raf, 179). Oysa insanoğlunu gerçeğin bilgisine götürecek olan üç büyük araç veya üç büyük imkan; onun doğru gözlemde bulunan gözü (basar), doğru işiten kulağı (sem) ve düşünen ve akleden, kalbidir.
Elbette bu felsefi düzlemdeki hakiki küfrün insanın gündelik ve sosyal hayatında
ve eylemlerinde bir takım izdüşümleri olacaktır. Bu düzlemde ele alınan ve Kelam tarihinde en çok üzerinde durulan küfür konusu, ameli (fıkhi) küfürdür.
Maturidi ve Eş'arî kelamcıları genelde, apaçık olarak bilinen dinin bir takım temel ilkelerinin bir kısmının veya tamamının inkarının küfür olacağını söylemişlerdir. Dİnin temel İlkeleri, inanç esasları kabul edilebilir; ancak kişiyi bunlara ek olarak bazı ve önemli temel hükümlerin inkarı da küfre sürükleyebilir. Sözgelimi namaz, oruç, hacc ve zekatın farz oluşu veya aksi hükümlerden içki, faiz, domuz eti, kumar vb. yasakların inkarı.
Emevilerin artık İslam'la ilişkisi şaibeli yönetimlerini dini bir temel üzerinde meşrulaştırma çabası olarak doğan Mürcie ekolü ise, kişi açıkça küfrü dile getirmedikçe kafir olmaz, demiştir. Kerramiye de buna yakın bir görüş savunmuştur. Hariciler ise, dinin bir hükmünü açıkça çiğneyen ve büyük günah işleyen kimseyi tereddütsüz kafir ilan etmişlerdir. Mutezile mensupları ise daha paradoksal bir şekilde davranıp büyük günah işleyeni İmandan çıkarmış, ama kafir de saymamıştır. Böyle bir kişi Mutezile kelamcılarma gö-Tsel-menziletübeyne'İ-menzileteyn, yanı'i-ki konum arasmda ara bir konumda'dır.
Ehl-i Sünnet bilginleri ise büyük günah işleyeni kafir saymayıp iman sınırında tutmuştur. Kişi hem günahkar, hem de mü'min olabilir. Günahlarını bir takım gerekçelere dayandırıp veya hükümlerin ciddiyetini hafife alıp günahı sürekli bir davranış haline getirmedikçe, o sadece bir günahkar ve dolayısıyla objektif hukuk karşısında bir suçludur. Dünyada ona had (ceza) uygulanır, ahirette azab veya mağfiret ise Allah'a aittir.
İslam bilginleri dört tür küfür olduğunu
Belirtmişlerdir
:
1- Küfr-i İnkârî: Allah'ın varlığını, birliğini, nübüvveti ve vahiyle gelen temel esasları kalbiyle inkar eden ve bunu dille de açıklayanın küfrü;
2- Küfr-i Cühud: Yukarıda sayılanları kalben kabul ettiği halde, dille itiraf etmeyenin veya inkar edenin küfrü
3- Küfr-i İnadî; İslam'ın temel akidelerini kalben doğrula-yıp zaman zaman dille de itiraf edenin ço-ğunluklainat, kıskançlık, asabiyyet, hamakat, makam ve mal sevgisi dolayısıyla İslam'ı bir din olarak kabul etmemenin yol açtığı küfür ve
4- Küfr-i Nifak: İslam'ın temel ilke ve gerçeklerim dille onayladığı halde, içinden, kalbinden red ve inkar edenin küfrü. Kısaca Münafık'in durumu.
Ali BULAÇ
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar...
.
Cevapla
Kapat
Saat: 20:06
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...